السلاطين العثمانيين وقتل الاخوة / BEŞİNCİ ULUSLAR ARASI ORTA DOĞU SEMİNERİ BİLDİRİLER - PDF Ücretsiz indirin

السلاطين العثمانيين وقتل الاخوة

السلاطين العثمانيين وقتل الاخوة

1 Sayı / Issue: 44 Yıl / Year: ISSN

2

3 İSLAM ARAŞTIRMALARI DERGİSİ TURKISH JOURNAL OF ISLAMIC STUDIES Sayı / Issue 44 Yıl / Year Sahibi / Owner Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Managing Editor Yayın Kurulu / Editorial Board Yayın Danışma Kurulu / Advisory Board Editör / Editor Kitâbiyat Editörü / Review Editor Yayın Sekreteri /Assistant Editor Tashih / Proofreading Tasarım / Graphic Design Baskı / Printed by TDV İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) adına Prof. Dr. Raşit Küçük Erdal Cesar Prof. Dr. Raşit Küçük, Prof. Dr. İsmail E. Erünsal, Prof. Dr. M. Âkif Aydın, Prof. Dr. Rahim Acar, Prof. Dr. Casim Avcı, Prof. Dr. Feridun Emecen, Prof. Dr. Tahsin Görgün, Prof. Dr. Şükrü Özen, Prof. Dr. Mustafa Sinanoğlu, Prof. Dr. Cengiz Tomar, Prof. Dr. Ömer Türker, Prof. Dr. Salime Leyla Gürkan, Doç. Dr. Tuncay Başoğlu, Doç. Dr. M. Suat Mertoğlu, Doç. Dr. Halit Özkan, Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Macit Karagözoğlu, Dr. Öğr. Üyesi Muhammet Zahid Atçıl Dr. Ali Hakan Çavuşoğlu, Dr. Mustafa Demiray Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez (İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi) Prof. Dr. Hayreddin Karaman (TDV İSAM) Prof. Dr. Oliver Leaman (University of Kentucky) Prof. Dr. Mustafa Kara (Uludağ Üniversitesi Emekli Öğr. Üyesi) Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak (TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi) Prof. Dr. Ali Akyıldız (İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi) Prof. Dr. Ali Köse (Marmara Üniversitesi) Prof. Dr. Talip Küçükcan (Marmara Üniversitesi) Prof. Dr. Recep Şentürk (İbn Haldun Üniversitesi) Prof. Dr. M. Sait Özervarlı (Yıldız Teknik Üniversitesi) Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Macit Karagözoğlu (Marmara Üniversitesi) Dr. Öğr. Üyesi Muhammet Zahid Atçıl (İstanbul Medeniyet Üniversitesi) Adem Sari İsa Kayaalp, Abdülkadir Şenel, Okan Kadir Yılmaz, Muhammed Şahin, Michael Kaplan Ender Boztürk, Ali Haydar Ulusoy, Hasan Hüseyin Can TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi Ostim OSB Mah Cadde No. 11 Yenimahalle / Ankara Tel Faks Sertifika No İslam Araştırmaları Dergisi yılda iki sayı (Ocak ve Temmuz) yayımlanan uluslararası, hakemli, akademik bir dergidir. Dergide yer alan yazıların ilmî ve fikrî sorumluluğu yazarlarına aittir. Bu dergi ULAKBİM Ulusal Veri Tabanları, Modern Language Association Database, ATLA Religion Database ve Index Islamicus tarafından taranmaktadır. İcadiye Bağlarbaşı caddesi 40, Bağlarbaşı Üsküdar-İstanbul Tel. () Fax. () İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), ISSN

4

5 İSLAM ARAŞTIRMALARI DERGİSİ TURKISH JOURNAL OF ISLAMIC STUDIES Sayı / Issue 44 Yıl / Year Makaleler /Articles Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü / Lost Culture of a Legal School: Nawādir Literature in the Ģanafī School 1 Orhan Ençakar Memlükler Döneminde Bir İlim Kurumu: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar / An Institution of Learning in the Mamluk Period: The Mosque of Ibn Šūlūn and Its Stipendiary Positions for Ulama Muhammet Enes M d ll الغني تحقيق «النور البادي في أحكام الا راضي» لعبيد الله بن عبد / A Critical Edition and Analysis of Ubaydullāh ibn Abd al-ghanī s al-nūr al-bādī fī aģkām al-arāēī بيرام لوان / Pehl van Bayram Yas r Beyatlı / البياتي سر تحقيق «رسالة في أصول الاصطلاحات البياني ة» ليوسف بن حسين الكرماستي / A Study and Critical Edition of Yūsuf ibn Ģusayn al-kirmāstī s Uŝūl al-iŝšilāģāt al-bayāniyya تيمور آشكان / A kan T mur 1

6 Araştırma Notları / Research Notes Muhammed b. Mahmûd el-isfahânî nin (ö. /) Hayatı ve Eserleri Üzerine Birkaç Not / Some Remarks on the Life and Works of Muģammad ibn Maģmūd al-iŝfahānī (d. /) M. Cüneyt Kaya Kitâbiyat / Book Reviews İbrahim Musa, Gazzali ve İmgelem Poetikası Mehmet Zah t T ryak Jonathan A.C. Brown, Slavery & Islam İbrah m Kılıçaslan John Hare, God s Command Kayhan Özaykal Abdallah Marouf Omar, Jerusalem in Muhammad s Strategy: The Role of the Prophet Muhammad in the Conquest of Jerusalem Abdullah Rıdvan Gökbel Muhammed Enes Topgül, İsnâdın Satır Araları Hal t Özkan

7 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü* Orhan Ençakar** Hanefî mezhebi imamlarından aktarılan mesâil, bilgi ve kaynak değeri açısından temelde usul ve nevâdir veya sonraki kavramsal ifadesiyle zâhirü r-rivâye ve gayru zâhiri r-rivâye olmak üzere ikiye ayrılır. Bu iki temel kavramdan usulü oluşturan eserler doğrudan mezhep imamları tarafından telif edildiğinden bu eserlerin hangileri olduğu ve içerisinde ne tür mesâilin bulunduğu noktasında mezhep tarihinde çok farklı görüş bulunmamaktadır. Öte yandan mezhep imamlarının usulde geçmeyen görüşlerini kayıt altına almak için genelde talebeleri tarafından nevâdir adıyla aktarılan mesâil ile bunların yer aldığı eserlerin tespit, tasnif ve mahiyeti konusu tam olarak ortaya konulabilmiş değildir. Makale, Hanefî mezhebi literatüründe önemli bir yer tutan fakat ikisi hariç hepsi kayıp durumdaki bu nevâdir eserlerinin tespit, tasnif ve tanıtımına yoğunlaşmıştır. Anahtar Kelimeler: Usul, nevâdir, em âlî, zâhirü r-rivâye, gayru zâhiri r-rivâye, Hanefî mezhebi, mesâil. Giriş Fıkıh mezheplerinde mezhep imamlarına ait mesâil, bilgi ve kaynak değeri açısından en temelde usul ve nevâdir şeklinde ikili bir tasnife tâbi tutulur. Mesâilin bu şekilde ikili bir tasnife tâbi tutulmasının fıkıh geleneğinde önemli bir yeri vardır. Zira usul adı verilen mesâil mezhep imamlarının fıkha dair temel görüşleriyle bu görüşlerin bizzat kendileri tarafından metin haline getirilmek suretiyle oluşturulan eserlerin genel adı olup fıkıh ilminin * Bu makale Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü adlı doktora tezim (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ) esas alınarak hazırlanmıştır. Makale metin, kapsam, dil ve üslup bakımından tezden farklılaştırılarak geliştirilmiştir. ** Dr., TDV İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), ORCID [email protected] Geliş/Received Kabul/Accepted doi /isad

8 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): ana gövdesini bu tür mesâil ile bunların yer aldığı kitaplar oluşturmaktadır. Nevâdir ise mezhep imamlarının, usul olarak isimlendirilen mesâili içinde yer almayan görüşlerine verilen isimdir. Usulde yer almayan bu mesâilin genellikle talebeler tarafından bir araya getirilmesi sonucunda nevâdir adı verilen literatür oluşmuştur. Böylece mezhep imamlarına ait bütün fıkıh mesâili, bilgi ve kaynak değerlerini gösteren usul-nevâdir kavram çi i ile aktarılagelmiştir. Bu makale, söz konusu mesâil türlerinden Hanefî mezhebi nevâdir mesâilini ele almaktadır. Bunun için öncelikle Hanefî mezhebi mesâil tasnifinde kullanılan usul, nevâdir ve emâlî kavramlarının tarihî süreçte uğradıkları anlam genişlemesi hakkında çok kısa bilgi verildikten sonra kavramlar erken dönemdeki anlamlarına uygun olarak tanımlanmış, ardından nevâdir eserlerinin tespit ve tasnifine geçilmiş, son olarak da tespit edilebilen ve ikisi hariç kayıp durumdaki nevâdir eserlerinin mahiyeti hakkında bu eserlerden yapılan nakiller esas alınarak bilgi verilmeye çalışılmıştır. I. Hanefî Mezhebinde Mesâil Tasnifi ve Temel Kavramlar Han efî mezhebinde V. (XI.) yüzyılın ortalarına kadar yazılan erken dönem fıkıh kitaplarında, özellikle de mezhebin doğduğu Irak bölgesinde, mezhep imamlarından aktarılan mesâil ile bunların yer aldığı eserleri ifade etmek üzere dört temel kavramın; usul (el-asl/el-mebsût), câmiayn (el-câmiu ssagīr ve el-câmiu l-kebîr), emâlî ve nevâdir kullanıldığı bunlardan da usul ve nevâdirin öne çıktığı görülmektedir. V. (XI.) yüzyılın ortalarından itibaren mezhebin mesâil tabakasını ifade etmek üzere Horasan ve Mâverâünnehir de iki üst şemsiye kavram; zâhirü rrivâye ve gayru zâhiri r-rivâye kullanıma girmiş, böylece usul ve câmiayn zâhirü r-rivâye üst kavramı; emâlî ve nevâdir ise gayru zâhiri r-rivâye üst kavramı altında toplanmıştır. Bu döneme kadar mezhep mesâilini ifade etmekte kullanılan usul-nevâdir kavram çi inin temelinde meselenin hangi kaynaktan geldiği fikri yer alırken, bu dönemden sonra kullanılmaya başlanan zâhirü r-rivâye - gayru zâhiri r-rivâye kavram çi inin temelinde ise daha çok meselenin bize kadar nasıl geldiği; rivayet keyfiyeti yer almaya başlamıştır. Erken dönemin sonuna doğru VIII. (XIV.) yüzyıldan itibaren de bu yeni kavram çi i, altlarında yer alan usul ve nevâdir kavramlarıyla eş anlamlı olarak kullanılmaya başlanmış ve geç dönem olarak isimlendirdiğimiz X. (XVI.) yüzyılın ikinci yarısında Kınalızâde Ali Efendi nin (ö. /) Hanefî mezhebinin mesâil tasnifine dair yazdığı Tabakātü l-mesâil adlı müstakil risalesiyle usul ile zâhirü r-rivâye, nevâdir ile de gayru zâhiri r-rivâye kavramları eş 2

9 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü anlamlı olarak tanımlanarak erken dönemdekinden anlam ve kaplam açısından daha geniş bir usul ve nevâdir algısı oluşmuştur. Makalede kavramların bu anlam ve kaplam genişlemesi üzerinde durulmadan konumuzla alakalı olan usul, nevâdir ve emâlî kavramları erken dönemdeki anlamları dikkate alınarak tanımlanmıştır. 1 A) Usul Usul kavramının tanımında, erken dönemdeki anlamı dikkate alınmıştır. Bu tanıma göre usul, geç dönemde kavramın içine dahil edilen el-câmiu ssagīr, el-câmiu l-kebîr ve ez-ziyâdât ı içermemektedir. Erken dönem kaynaklarında yer alan bilgilerden hareketle usulü, Ebû Hanîfe nin meclisinde tartışılıp kayda geçilen fıkıh mesâili ile bunların yer aldığı kitaplar olarak tanımlamak mümkündür. 2 Usul, Ebû Hanîfe nin meclisinde ilk yazıldığı haliyle rûznâmçe ve divan adı verilen de erlere tasnif edilmeden kaydedilen fıkıh mesâilinden oluşmaktadır. 3 Serahsî nin (ö. /?) ifadesiyle, Ebû Hanîfe nin ortaya koyduğu mesâili tasnif etmeye ömrünü adayan kişi Şeybânî dir. 4 Şeybânî, Ebû Hanîfe nin görüşleri yanına kendisi, Ebû Yûsuf ve çok az yerde Züfer in görüşleriyle bazı tahriçleri de ekleyerek usul kitaplarını yeniden tasnif etmiştir. Bu kitaplar el-asl ve el-mebsût adıyla günümüze kadar gelmiş olup mevcut nüshalarından yapılan son ve en kâmil neşrine göre usulün içinde Kitâbü s-salât ile başlayıp Kitâbü l-gasb ile sona eren altmıştan fazla kitap vardır. Eserin bazı kitap/ bölümleri kayıptır. 5 Bu tanımda usulün iki temel özelliği öne çıkmaktadır: 1. Fıkhî mesâilin mezhep imamının meclisinde kayda geçirilmiş olması: Erken dönem kaynaklarının ittifakla ifade ettiği üzere usul olarak adlandırılan mesâil geneli itibariyle Ebû Hanîfe nin meclisinde gündeme getirilip kayda geçirilen mesâilden oluşmaktadır. Bu sebeple Şeybânî nin daha sonra bu mecliste dile getirilen mesâilden ayrı olarak telif ettiği el-câmiu s-sagīr, el-câmiu l-kebîr ve ez-ziyâdât usulden sayılmaz. 1 Zâhirü r-rivâye ve gayru zâhiri r-rivâye kavramlarının gelişim süreci ve içerdikleri eserler için bk. Ençakar, Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü, s Bk. Kudûrî, Şerhu Muhtasari l-kerhî, I, vr. 0 b ; İbn Ebü l-avvâm, Fezâilü Ebî Hanîfe, s. ; Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s Bk. İbn Ebü l-avvâm, Fezâilü Ebî Hanîfe, s Serahsî, el-mebsût, I, 3. 5 el-asl ın kayıp bölümleriyle ilgili olarak bk. Boynukalın, el-asl: Mukaddime, s ; Yılmaz, İlk Tedvin Döneminde Hanefi Mezhebi Literatürünün Kayıp Eserleri, s

10 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Mesâilin fıkhın temel konularına dair olması: Klasik fıkıh kitaplarında kitâbü t-tahâret ile başlayıp kitâbü l-ferâiz ile biten konular fıkhın temel mesâilini oluşturur. Bu yüzden Ebû Hanîfe ye akîde ve diğer konularda nispet edilen eserler de usulden sayılmazlar. B) Nevâdir Nevâdirin tanımında da erken dönemdeki anlamı dikkate alınmıştır. Dolayısıyla geç dönemde nevâdirden sayılan Rakkiyyât, Keysâniyyât, Cürcâniyyât, Hârûniyyât gibi Şeybânî ye nispet edilen eserler (ki bunların bir kısmı kendisine ait değildir), Ebû Yûsuf ve Şeybânî nin Emâlî leri ve Hasan b. Ziyâd ın el-mücerred gibi eserleri bu tanıma dahil değildir. 6 Hanefî mezhebinde nevâdirin ne anlama geldiğine dair Muhammed b. Semâa nın (ö. /) Şeybânî den nevâdir yazmaya nasıl başladığını aktaran anekdot, nevâdirlerin mahiyeti hakkında birinci elden önemli bilgiler vermektedir. O şöyle demiştir: Muhammed b. Hasan ın nevâdirini yazmazdım. Bir gün rüyamda onu demir körüklerken gördüm. Bunu rüya tabir eden ilim ehlinden birine anlattım, bana, O dilinden hikmet dökülen biridir. Onun hiçbir sözünü kaçırmamaya çalış dedi ve o günden itibaren onun nevâdirini yazmaya başladım. 7 İbn Semâa, Şeybânî den usulü rivayet eden en meşhur talebelerden biri olduğuna göre burada yazmadığı şeyler usulde geçmeyen ve yazmak zorunda olmadığı birtakım mesâil olmalıdır. İşte bu tür mesâil nevâdir olarak adlandırılmaktadır. Nevâdir mesâilinin mahiyetine dair diğer bir rivayet ise şöyledir: Mezhebin Bağdat fukahasından Ebû Ali Ahmed b. Muhammed eş-şâşî (ö. /) meclisinde otururken Ebû Ca fer Muhammed b. Abdullah el-hinduvânî (ö. /) ziyaretine gelir. Ebû Ali tam onu karşılama ya kalkacakken Ebû Ca fer kendisine usul mesâilinden sormaya başlar. Ebû Ali sühûletle cevap verir ve bu sefer o, Ebû Ca fer i nevâdirden bir meseleyle imtihan eder; fakat Ebû Ca fer cevap veremez ve bu durum, Ebû Ca fer in nevâdir mesâilini ezberlemesine vesile olur. 8 6 Nevâdirin geç dönemde gayru zâhiri r-rivâye kavramıyla eş anlamlı hale gelmesine kadar uzanan anlam ve kaplam genişlemesi ve bu yeni anlamına göre içerdiği eserler için bk. Ençakar, Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü, s İbn Ebü l-avvâm, Fezâilü Ebî Hanîfe, s Saymerî de benzer bir rivayeti hocası Ebû Bekir Muhammed b. Mûsâ el-hârizmî (ö. /) kanalıyla vermektedir (bk. Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s. ). 8 Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s

11 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü Bu rivayette de Hinduvânî nin usulü bili p nevâdiri bilmemesi bir önceki gibi nevâdirin hususen usulde yer almayan mesâili ifade etmek için kullanılan bir terim olduğunu göstermektedir. Bu ve benzeri rivayetler ile nevâdir adıyla aktarılan mesâil incelendiğinde Hanefî mezhebindeki anlamıyla nevâdiri şu şekilde tanımlamak mümkündür: Nevâdir: Hanefî mezhebi imamlarının özellikle de Ebû Yûsuf ve Şeybânî nin usulde yer almayan veya yer alıp da rücu ettikleri, takyit yahut tafsil etmek suretiyle tefsir ettikleri görüşlerini, kendilerine yöneltilen soruların cevaplarını, bazı kelamî görüşlerini hatta davranışlarını içeren mesâil ile bu mesâilin genelde talebeler tarafından kayıt altına alınmasıyla oluşan eserlere, telif türüne verilen isimdir. Nevâdir daha kısa bir ifadeyle Hanefî mezhebi imamlarının usulde yer almayan mesâili ile bu mesâilin genelde talebeler tarafından kayıt altına alınması suretiyle oluşan eserler olarak tarif edebilir ve bu tanımdan sonra usul-nevâdir kavram çi inin arasındaki en temel farkın şu olduğunu söyleyebiliriz: Usul, Ebû Hanîfe nin meclisinde tartışılıp kayda geçirilen, daha sonra da Şeybânî tarafından yeniden düzenlenen mezhebin temel mesâili ile bu mesâilin yazıldığı kitaplara verilen isim iken, nevâdir; mezhep imamlarının özellikle de Ebû Yûsuf ve Şeybânî nin usulde geçmeyen ve daha çok imla meclislerinde dile getirdikleri mesâil ile bu mesâilin talebeler tarafından bir araya getirilmesi sonucunda oluşan tam bir metin hüviyetine bürünmemiş eserlere verilen isimdir. Yukarıda kısaca izah edilen bu anlamlarıyla usul ve nevâdir Hanefî mezhebinde zıt kavram çi leri arasında yer almakta olup aralarında bir lüzum ilişkisi vardır. Şöyle ki, mezhep imamlarından nakledilen bir meselenin, nevâdirden olduğunun belirtilmesi ilgili meselenin usul diye adlandırılan temel mesâil içinde yer almadığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla nevâdir mesâili, öncesinde usul mesâilinin varlığını gerektirmektedir. Bu durumda nevâdir lazım, usul de onun melzumu olmaktadır. Hanefî mezhebi söz konusu olduğunda buradan şöyle bir sonuç daha ortaya çıkmaktadır: Usulde başta Ebû Hanîfe olmak üzere, Ebû Yûsuf, Şeybânî ve çok az yerde Züfer in görüşleri yer almakta olup nevâdir eserlerinde de genelde bu kişilerin görüşlerine yer verilmiştir. Yukarıda yaptığımız tanıma uygun olarak talebeler, usulde görüşleri yer alan mezhep imamlarının nevâdir mesâilini toplamaya gayret etmişlerdir. Hasan b. Ziyâd gibi mezhep imamının diğer bazı önemli talebelerinin usulde görüşleri yer almadığı gibi nevâdir mesâili de toplanmamıştır. Bunun tek istisnası Muhammed b. Mukātil dir (ö. /). Şeybânî nin talebelerinden olan İbn Mukātil in görüşleri usulde yer almasa da ona ait mesâil nevâdir adıyla bir araya getirilmiştir. Ama yeri geldiğinde görüleceği üzere bu eser 5

12 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): aslında daha sonraları fetâvâ, nevâzil, vâkıât adlarıyla anılacak olan literatürün ilk örneklerinden biri olup bizim burada tanımladığımız şekilde bir nevâdir eseri değildir. C) Emâlî Nevâdir eserlerinin mahiyetinin anlaşılması için emâlî eserlerinin tanımı üzerinde de durmak gerekmektedir. Emâlîlerin tanımına geçmeden önce hemen ifade edelim ki, emâlîler erken dönemdeki anlamına göre nevâdirlerle birlikte Hanefî mezhebinin gayru zâhiri r-rivâye eserlerini oluşturmaktadır. Yukarıda geçtiği üzere geç dönemde gayru zâhiri r-rivâye ile nevâdir kavramı eş anlamlı olarak kullanılmaya başlanınca emâlîler de nevâdirlerden sayılmaya başlanmıştır. Bir âlimin görüş veya rivayetlerini talebelerine yazdırmasıyla oluşan emâlîler İslam ilim geleneğinde özellikle erken dönemde sahasında uzman, otorite kabul edilmiş ilim ehlinin en önemli vazifelerinin başında zikredilen bir telif türüdür. 9 Emâlî Kınalızâde nin ilgili risalesinde de ifade ettiği üzere bir âlimin herhangi bir metne bağlı kalmaksızın ilgili konu hakkında kendi bilgi ve birikiminden hareketle o an aklına gelenleri talebelerine yazdırdığı metinlere verilen isimdir. 10 Hanefî mezhebinde emâlî denilince akla daha çok Ebû Yûsuf ve Şeybânî tarafından, yukarıda tanımını verdiğimiz usule bağlı kalmadan hem oradaki mesâili hem de onun dışında nevâdir olarak adlandırılan mesâili içerecek tarzda imla ettirilen eserler kastedilmektedir. Emâlîleri konumuz açısından önemli kılan şey içermiş oldukları nevâdir mesâilidir. Emâlîlerin bu özelliklerine imla meclislerine katılan öğrenciler de dikkat çekmişlerdir. Mesela Ebû Yûsuf un imla meclisine katılan Şuayb b. Süleyman (ö. /), Ebû Yûsuf un Emâlî sine nevâdir kabilinden birçok mesâil yazdırdığını bildirmektedir. 11 İmla meclislerine katılan talebeler hocalarının yazdırdığı bu mesâil içinden usulde geçmeyenleri ayrıca bir araya getirerek nevâdir literatürünü oluşturmuşlardır. Aşağıda gelecek olan nevâdir râvilerinin hemen hepsinin aynı zamanda bir emâlî râvisi olmasının altında yatan önemli sebeplerden biri nevâdir mesâilinin genellikle imla meclislerinde dile getiriliyor olmasıdır. 9 Bk. Süyûtî, el-müzhir, II, , Bk. Kınalızâde, Risâle, vr. b. 11 Bk. Cessâs, Ahkâmü l-kur ân, III,

13 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü II. Nevâdir Eserlerinin Tespit ve Tasnifi Hanefî fıkıh tarihinde nevâdir eserlerinin sayısını tespite yönelik bilgi veren çok az sayıda kişi ve kaynak bulunmaktadır. Mezhebin mesâil tasnifine dair yazdığı risalede Kınalızâde Ali Efendi ve ondan nakille mesâil tasnifini aktaran geç ve modern dönem çalışmaları bir kısmını yukarıda zikrettiğimiz ve erken dönemdeki nevâdir tanımına uymayan aynı eserleri nevâdir olarak saymışlardır. Bunlar dışında nevâdir eserlerinin sayısını tespit etmeye çalışan ender kişilerden biri Kâtib Çelebi dir. Kendisi Keşfü z-zunûn da çeşitli münasebetlerle on tane nevâdir eserinin adını vermiştir. 12 TDV İslâm Ansiklopedisi nin Nâdirü r-rivâye maddesinde zikredilen nevâdir eserleri biri dışında Kâtib Çelebi nin adını verdiği nevâdir eserleriyle aynıdır. 13 Nevâdir eserlerinin sayısını tespite yönelik güncel bir çalışmada nevâdir eserlerinin sayısı on sekiz olarak belirlenmiştir. 14 Nevâdir eserlerine dair en önemli bilgiler, konu hakkında bilgi veren tarih ve tabakat kitaplarından çok Hanefî fıkıh kitaplarında yer almaktadır. İkisi dışında kayıp vaziyetteki nevâdirlere isim vererek atıf yapan önemli eserler içinde Nâtıfî ye (ö. /) ait olanlar başta gelmektedir. Yukarıda verdiğimiz tanıma uygun olarak tespit edebildiğimiz on dokuz nevâdir eserinin on yedisinden onun el-ecnâs adlı eserinde den fazla nakil yer almaktadır. Bu özelliği sebebiyle nevâdir eserlerinin en doğru ve tam isimlerinin aslında Nâtıfî nin eserleriyle 15 Burhâneddin el-buhârî nin el-muhîtü l-burhânî adlı hacimli eserinde yer aldığını söylemek mümkündür. Bu iki Hanefî fakihinin eserlerinde adı geçen nevâdir eserleri hemen hemen aynıdır. Sadece el-ecnâs ta Nevâdirü Îsâ b. Ebân; el-muhîtü l-burhânî de ise Nevâdirü Bişr b. Gıyâs ile Nevâdirü Muhammed b. Mukātil geçmemektedir. Her ikisinin nakilde bulunduğu nevâdir eseri toplamda on dokuzu bulmaktadır. Ulaşabildiğimiz diğer kaynaklarda bunlar dışında nevâdir olarak nispeti sahih olan başka bir esere rastlayamadık. Hanefî mezhebinde nevâdir eserleri olarak nispetinin sahih olduğunu düşündüğümüz on dokuz eser bulunup, üç eserin nevâdirlerden sayılmasının yanlış nispet, iki eserin de nevâdir eseri olarak nispetinde şüphe olduğu 12 Kâtib Çelebi, Keşfü z-zunûn, II, , , Kaya, Nâdirü r-rivâye, s Yılmaz, İlk Tedvin Döneminde Hanefi Mezhebi Literatürünün Kayıp Eserleri, s , Nâtıfî nin nevâdir eserlerinden nakil yapan; fakat günümüze ulaşmadığı anlaşılan diğer iki eseri er-ravza ve el-fetâvâ dır (bu iki eserden yapılan az sayıda nakil için bk. Cürcânî, Hizânetü l-ekmel, I, , , , , ; II, , , , , ; III, 31, 32, , , , , , , , , , , ; IV, 65, , , , , ). 7

14 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): kanaati hâsıl olmuştur. Aşağıda nevâdir mesâilinin, ait olduğu kişiye göre tasnifinin yapılıp, eserlerin; nispeti kesin, yanlış ve şüpheli olmak üzere üçe ayrıldığı nevâdir eserlerinin genel bir şeması yer almaktadır. 16 Nevâdir Eserleri Doğru Nispet Yanlış Nispet Şüpheli Nispet Şeybânî nin nevâdir mesâilini içeren Ebû Yûsuf un nevâdir mesâilini içeren Züfer in nevâdir mesâilini içeren İbn Mukātil in nevâdir mesâilini içeren Nevâdirü ssalât li ş-şeybânî Nevâdirü İbrâhîm b. Rüstem Nevâdirü Ebî Yûsuf Nevâdirü Züfer Nevâdirü İbn Mukātil Nevâdirü Şuayb b. Süleymân Nevâdirü el-fazl b. Gânim Nevâdirü zzekât li ş-şeybânî Nevâdirü Hişâm b. Ubeydillâh Nevâdirü Muallâ b. Mansûr Nevâdirü ssıyâm li ş-şeybânî Nevâdirü Alî b. Yezîd Nevâdirü Îsâ b. Ebân Nevâdirü İbn Semâa Nevâdirü Bişr b. Gıyâs Nevâdirü Ebî Yûsuf rivâyetü Alî b. el-ca d Nevâdirü Muhammed rivâyetü İbn Humeyd Nevâdirü ssalât li-ebî Süleymân Nevâdirü ssavm li-ebî Süleymân Nevâdirü Ebî Süleymân Nevâdirü Dâvûd b. Rüşeyd Nevâdirü Ebî Yûsuf rivâyetü İbn Semâa Nevâdirü Bişr b. el-velîd Nevâdirü Muhammed b. Şücâ 16 Nevâdir eserlerinin tespit ve tasnifiyle ilgili bk. Ençakar, Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü, s

15 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü III. Nevâdir Eserlerinin Tanıtımı Nevâdir eserlerinin tanıtımında nevâdir mesâili rivayet edilen kişi esas alınmış ve böylece nevâdir eserleri dört grupta toplanmıştır. Nevâdir eserleri arasında sayı açısından Şeybânî nin mesâilini içerenler önde gelmektedir. Bu sebeple nevâdir eserlerinin tanıtımına onun nevâdir mesâilini içeren eserlerle başlanmış, daha sonra Ebû Yûsuf, Züfer ve son olarak Muhammed b. Mukātil in nevâdir mesâilini içeren eserlere yer verilmiştir. 17 A) Şeybânî nin Nevâdir Mesâilini İçeren Nevâdirler Şeybânî, usul kitaplarını tertip ve tasnif edip uzun yıllar okutması, usulde görüşleri yer alan dört mezhep imamından (Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, Şeybânî ve Züfer) en son vefat edeni olması gibi sebeplerle nevâdir eserlerinde görüşü en çok aktarılan mezhep imamıdır. Ağırlıklı olarak Şeybânî nin nevâdir görüşlerine tahsis edildiği tespit edilebilen on eser bulunmaktadır. Aşağıda hakkında kısaca bilgi vereceğimiz bu on nevâdir eserinden Şey bâ nî ye nispet edilen ilk üçü; Nevâdirü s-salât, Nevâdirü z-zekât ve Nevâdirü s-sıyâm telif tarzı ve isimleri açısından diğer nevâdirlerden farklıdır. Telif açısından farkı, nevâdir eserlerini genellikle talebeler derlerken tespitimize göre bu üç nevâdir eserini yazan veya yazdıran (imla ettiren) kişi Şeybânî dir. Nevâdir eserlerinden isim vererek nakil yapan Nâtıfî sadece bu üçünü doğrudan Şeybânî ye nispet etmektedir. Nedîm el- Fihrist te Şeybânî nin eserlerini sayarken bu üç eserden Nevâdirü s-salât ı da onun eserleri arasında zikretmektedir. 18 Diğer tara an Hanefî fakihlerinden Serahsî nin el-mebsût ta bu üç kitabı, 19 Halvânî ile (ö. /) Hâherzâde nin ise (ö. /) aşağıda geleceği üzere Nevâdirü s-savm ı şerhetmiş olmaları, ayrıca el-asl ın günümüze kadar gelen nüshaları içinde Nevâdirü s-savm adlı bir bölümün bulunması bu tespitimizi güçlendirmektedir. 20 İsim açısından farkı ise diğer nevâdir eserleri, mesâili rivayet eden veya mesâili rivayet edilen kişinin adını taşırken bu üçü mesâilin ait olduğu fıkıh babının adını taşımaktadır. 17 Nevâdir eserleri hakkında geniş bilgi için bk. Ençakar, Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü, s Nedîm, el-fihrist, III, Bk. Serahsî, el-mebsût, II, ; III, , Boynukalın el-asl ın elimizdeki bütün nüshalarında Nevâdirü s-savm bölümü bulunduğu için bu bölümü kitaptan çıkarmadığını (el-asl: el-mukaddime I, ); fakat kitabın aslından olmadığı gerekçesiyle bu bölümü köşeli parantez içinde verdiğini belirtmiştir (bk. Şeybânî, el-asl, II, , dn. 2; bölümün tamamı için bk. II, ). 9

16 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Aşağıda bu on nevâdir eseri hakkında bilgi verilirken öncelik, Şeybânî ye ait olduğu anlaşılan üç nevâdir eserine verilmiştir. Diğer yedi nevâdir eserinin sıralamasında ise bunları derleyen talebelerin vefat tarihi yerine bu eserlerden yapılan rivayet yoğunluğu esas alınmıştır. 1. Nevâdirü s-salât li-muhammed b. el-hasen (ö. /) Şeybânî ye ait Nevâdirü s-salât adlı bu eserin bilinen iki râvisi vardır. Bunlardan biri aşağıda nevâdir eseri gelecek olan Ebû Süleyman el-cûzcânî, diğeri Ebû Hafs el-kebîr dir. 21 Eserin ayrıca imla rivayeti de bulunmaktadır. Nâtıfî eserin imla rivayetini Nevâdirü s-salât imlâen rivâyetü İbn Semâ a olarak vermektedir. 22 Buna göre el-muhîtü l-burhânî de yer alan Nevâdirü ssalât li-ebî Süleyman ifadesi 23 Ebû Süleyman ın rivayeti şeklinde anlaşılmalıdır. Zira el-muhîtü l-burhânî de Nevâdirü s-salât ın iki rivayeti olduğu belirtilmekte 24 ve kitaptan genellikle Ebû Süleyman a nispet edilmeden nakil yapılmaktadır. 25 Nâtıfî bu eserden on kadar yerde nakilde bulunmuştur. Rivayetler abdest ve gusülde kullanılacak suyun durumu, kadınların âdet halleri, namazda istihlaf, namazda sûre okumayı veya secdelerden birini unutanın durumu, mukimlik ve seferîlik, cuma namazı ve hutbesiyle alakalı bazı şartlar ve Arafat ta namazların cemi ile alakalıdır. 26 Serahsî nin el-mebsût ta Bâbü nevâdiri s-salât başlığı ile şerhettiği mesâil bu esere ait olsa gerektir Nevâdirü z-zekât li-muhammed b. el-hasen (ö. /) Şeybânî nin zekâtla alakalı nevâdir mesâilini içerir. Nâtıfî eserden yaptığı beş naklin hepsini Nevâdirü z-zekât li-muhammed b. el-hasen şeklinde verir. Ebû Süleyman eserin bilinen râvilerinden biri olup el-muhîtü l-burhânî de yer alan Nevâdirü z-zekât li-ebî Süleyman ifadesi 28 yukarıda geçen Nevâdi- 21 Kâsânî, el-bedâi, I, , , ; Aynî, el-binâye, II, ; Molla Hüsrev, Dürerü l-hükkâm, I, Boynukalın bu sebeple olsa gerek Ebû Hafs el-kebîr i nevâdir râvileri arasında göstermiştir (bk. el-asl: el-mukaddime, s. 95). 22 Nâtıfî, el-ecnâs, I, Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, I, , ; II, Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, II, Bk. Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, I, , , , , , , , , ; II, 7, 66, , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, 46, , , , , , , , , Serahsî, el-mebsût, II, Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, II, ,

17 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü rü s-salât rivayetinde olduğu gibi Ebû Süleyman ın rivayeti şeklinde anlaşılmalıdır. Kitaptan yapılan az sayıdaki nakil, miras ve diyet malının zekâtı, haraç arazisinin vergisi ve zekâtta vekâlet ile alakalıdır. 29 Serahsî nin el- Mebsût ta Kitâbü Nevâdiri z-zekât başlığı ile şerhettiği mesâil bu esere ait olsa gerektir Nevâdirü s-sıyâm li-muhammed b. el-hasen (ö. /) Yukarıda geçtiği üzere el-asl ın yazma nüshaları içinde böyle bir bölüm günümüze kadar gelmiş olup eserin mevcut baskısında da yer almaktadır. 31 Kitâbü Nevâdiri s-sıyâm; Ha lvânî (ö. /), Hâherzâde (ö. /) ve Serahsî tarafından şerhedilmiştir. 32 el-asl ın Kitâbü Nevâdiri s-savm bölümü Şeybânî nin Ebû Hanîfe, Hammâd kanalıyla İbrâhim en-nehaî den rivayet ettiği, kurban bayramı namazına bir şey yemeden, ramazan bayramı namazına da bir şey yiyerek evden çıkmanın müstehap olduğuna dair rivayet ile başlar. 33 Daha sonra ramazan bayramı namazına çıkmadan önce yapılması müstehap olan diğer şeyler; misvak kullanmak, güzel koku sürünmek ve fıtır sadakasını vermekten bahsedilir. Ardından fıtır sadakasını kimin ne kadar vermesi gerektiği ve özellikle kölelerin fıtır sadakası üzerinde uzunca durulur. 34 Kitabın içinde orucun kaza ve kefareti ile ramazan hilali konularını içeren bir bab da bulunmaktadır. Burada konuyla ilgili Şeybânî ye sorulan bazı sorular ve verdiği cevaplara, 35 Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf un konu hakkındaki görüşlerine yer verildiği gibi bölümün sonuna doğru oruçla ilgili bazı yemin ve nezirlerin hükmü üzerine de durulmuştur Nevâdirü Hişâm b. Ubeydillâh er-râzî (ö. /) Hişâm b. Ubeydullah er-râzî Ebû Yûsuf tan ve Rakka da kadı iken Şeybânî den ders almıştır. Şeybânî, da () Halife Hârûnürreşîd ile Rey e geldiğinde rahatsızlanmış ve talebesi Hişâm ın evinde vefat etmiştir. Usulün en meşhur râvilerinden biri olan Hişâm ın fıkıh eserleri arasında 29 Nâtıfî, el-ecnâs, I, , , ; II, Serahsî, el-mebsût, III, Bk. Şeybânî, el-asl, II, Bk. Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, II, , ; Serahsî, el-mebsût, III, Şeybânî, el-asl, II, Şeybânî, el-asl, II, Şeybânî, el-asl, II, Şeybânî, el-asl, II,

18 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Salâtü l-eser, Nevâdirü Hişâm ve bu eser üzerine yaptığı eklemeleri içeren Ziyâdâtü n-nevâdir adlı eseri yer alır. 37 Hişâm ın kayıp vaziyetteki Nevâdir inden yapılan nakillere göre eser bab sistematiğine göre yazılmıştır. Eserde çoğunlukla Şeybânî nin, daha sonra Hişâm ın diğer hocası Ebû Yûsuf un ve az sayıda Ebû Hanîfe nin görüşleri yer almaktadır. Eserde adı geçen mezhep imamlarının rücu ettiği bazı görüşlere de yer verilmiştir. 38 Eserin önemli özelliklerinden biri, Hişâm ve diğer bazı talebelerin Şeybânî ve Ebû Yûsuf a yönelttiği soruları ve onların verdiği cevapları içeriyor olmasıdır. 39 Eserde, mezhep imamlarının görüşleri arasındaki bazı ihtilaflar, diğer bazı görüşlerin tâlil ve tefsiri ile bazı kavramların tanımı da yer almaktadır. 40 Hişâm ın Nevâdir i mezhep imamlarının çeşitli kelamî görüşlerini de içerir. Bunlar arasında imanda istisna, müşriklerin vefat eden çocuklarının âhiretteki durumu, Hz. Ebû Bekir ve Ömer in Hz. Ali den üstün tutulmasının gereği, Hz. Ali yi üstün tutanın durumu, Ehl-i sünnet in tanımı gibi konular vardır. 41 Ziyâdâtü Nevâdiri Hişâm Nevâdir rivayeti üzerine ilavede bulunduğu bilenen tek kişi Hişâm dır. Nâtıfî el-ecnâs ta Ziyâdâtü Nevâdiri Hişâm dan on üç yerde nakil yapmaktadır. Eserde yer alan görüşler, ağırlıklı olarak Şeybânî ye ait olmakla birlikte, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf un görüşlerine de rastlanır. Eserde vefat eden müşrik çocuklarının âhiretteki durumu gibi kelamî konular yanında usulde yer alan bazı meselelerin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak ayrıntılı anlatımlar da bulunur Nevâdirü İbrâhim b. Rüstem (ö. /) Ebû Bekir İbrâhim b. Rüstem el-mervezî aslen Kirmanlı olup daha sonra Merv e yerleşmiştir. Önceleri hadis rivayetiyle meşgul olan İbn Rüstem bazı hadislerle alakalı aldığı eleştirilerden dolayı Şeybânî nin yanına gitmiş, ondan ve diğer ehl-i re y mensuplarından fıkıh tahsil etmiştir. Yöneticilerin yakın 37 Hayatı için bk. İbn Ebü l-avvâm, Fezâilü Ebî Hanîfe, s. ; İbn Adî, el-kâmil, VI, ; Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s. ; Hatîb el-bağdâdî, Târîh, II, Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , ; II, Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , , , , , , , ; II, 6, 7, , , , , , , , , , , , , , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , , , , , , , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, ,

19 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü ilgi gösterdiği İbn Rüstem kendisine yapılan kadılık tekliflerini kabul etmemiştir. Nîşâbur da vefat eden İbn Rüstem in eserleri arasında Şeybânî den rivayet ettiği Emâlî ve Nevâdir i bulunmaktadır. 43 el-ecnâs ta yer alan nevâdir rivayetlerine göre Hişâm dan sonra en fazla nevâdir rivayet eden kişi İbn Rüstem dir. el-ecnâs ta İbn Rüstem in fıkhın hemen her babından toplamda iki yüz seksen kadar nevâdir rivayeti bulunmaktadır. İbn Rüstem e ait bu nevâdir eseri Muhammed b. Semâa tarafından da rivayet edilmiştir. Kitapta Şeybânî nin görüşleri dışında diğer nevâdir eserlerinde olduğu gibi Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf un görüşlerine de yer verilmekte, konu hakkında mezhep imamlarının arasında ihtilaf varsa o da belirtilmektedir. Nadiren mezhep imamlarının Bişr b. Gıyâs gibi diğer talebelerinin görüşlerine de yer verilmiştir. Eserde geçen bazı meseleler usulde ihtilafsız zikredilen kimi konularda aslında mezhep imamları arasında ihtilaf olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer bazısı da usulde geçen mesâile kayıt olarak gelebilmektedir. Bütün nevâdir eserlerinde olduğu gibi İbn Rüstem in Nevâdir inde de mezhep imamlarının rücu ettikleri bazı görüşleri bulmaktayız. 44 Eserde İbn Rüstem in Şeybânî ye yönelttiği bazı sorular da vardır. Şeybânî nin bu soruların bir kısmına bilmiyorum diyerek cevap verdiği, diğer bazısına da, Bu konuda Ebû Hanîfe den hiçbir rivayet bilmiyorum ama onun görüşüne göre şöyle olmalıdır diyerek Ebû Hanîfe nin kavlini tahriç yoluyla belirlediği görülür. 45 Nevâdir de bazı kelimelerin ve kavramların tanımı da yer alır. 46 Bunlar dışında mezhep imamlarının çeşitli görüşleriyle ilgili tâlil ve tefsirler de mevcuttur Nevâdirü Muhammed b. Semâa (ö. /) Ebû Abdullah Muhammed b. Semâa b. Ubeydullah b. Hilâl et-temîmî da () doğmuştur. Ebû Yûsuf un ashabından olup Şeybânî den de ders almıştır. Hocaları arasında Hasan b. Ziyâd da yer alır. Uzun yıllar Bağdat kadılığı yapan İbn Semâa yaşının ilerlemesi sebebiyle azlini talep ettiği e kadar bu görevde kalmış, te () yaşında vefat etmiştir. 48 İbn Semâa yukarıda geçtiği üzere önceleri Şeybânî den sadece kitapları rivayet 43 Hayatı için bk. Hatîb el-bağdâdî, Târîh, VI, ; İbn Ebû Hâtim, el-cerh, II, 99; Kureşî, el-cevâhirü l-mudıyye, I, 81; İbn Kutluboğa, Tâcü t-terâcim, s Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, 77, ; II, , , Örnek olarak bk. Nâtıfî, el-ecnâs, II, , , Hayatı için bk. Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s. , , , ; Hatîb el-bağdâdî, Târîh, III, , ; Kallek, İbn Semâa, s

20 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): edip onun nevâdir mesâilini yazmazken, gördüğü bir rüyaya yapılan tabir üzerine nevâdir mesâilini de yazmaya başlamıştır. 49 Kendisi, akranları içinde hem Ebû Yûsuf hem de Şeybânî nin nevâdir mesâilini iki ayrı kitap halinde rivayet eden tek kişidir. İbn Semâa sadece nevâdir mesâilini değil, her iki hocasının usul ve emâlîlerini de rivayet etmiştir. Diğer talebelerin Ebû Yûsuf ve Şeybânî den yaptıkları emâlî ve nevâdir rivayetlerini de toplamaya çalışmıştır. Muhammed b. Semâa nın iki nevâdir eserinden ilki çoğunlukla Şeybânî nin nevâdir mesâilini içeren Nevâdirü İbn Semâa adıyla bilinen eserdir. Diğeri ise Ebû Yûsuf un nevâdirini içeren Nevâdirü Ebî Yûsuf rivayetü İbn Semâa adıyla bilinen eserdir. Bu iki eserden ilki burada, diğeri ise Ebû Yûsuf un nevâdir mesâilini içeren eserlerin tanıtıldığı kısımda incelenecektir. Bugün elimizde bulunmayan Nevâdirü İbn Semâa dan en fazla nakil iki yüz elli kadar rivayetle Nâtıfî nin el-ecnâs ında yer almaktadır. Nevâdir de Şeybânî nin görüşleri dışında Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf un görüşleri ile Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf un görüşleri üzerinden yapılmış tahriçler de (kıyâs-ı kavlih) mevcuttur. 50 İbn Semâa Ebû Yûsuf a da talebelik yapmış olmasına rağmen, mevcut nakillere göre, Nevâdir inde ondan çok az rivayette bulunmuştur. Bu, hocası Ebû Yûsuf un nevâdirini müstakil olarak rivayet etmesiyle alakalı bir durum olsa gerektir. Eserde İbn Semâa nın Şeybânî den dolaylı rivayetleri de bulunmaktadır. Bunlardan birinde Ebû Yûsuf un talebesi Muhammed b. Ebû Recâ nın Şeybânî den mescitte ders verirken duyduğu ilk meseleyi aktarmaktadır. 51 Eserde ayrıca İbn Ebû Recâ nın ve Eş as ın Mesâil adlı eserlerinden nakiller bulunmaktadır. 52 Nâtıfî bazı konularda nevâdir rivayetleri arasında ihtilaf olduğunu söyleyerek bu rivayetleri alt alta vermektedir. 53 Bu ihtilaflar bazı konularda aynı eser içinde olabilmektedir. Nitekim Nâtıfî, İbn Semâa nın Nevâdir inde Şeybânî den aktardığı bir mesele hakkında eserin başka bir yerinde Şeybânî nin burada söylediğinin aksi yönünde hüküm verdiğini ifade ederek aynı eser içinde Şeybânî nin bir meselede iki farklı hüküm verdiğini dile getirir. 54 Nâtıfî nin eserden yaptığı nakillere göre Şeybânî bazı meselelerde tevakkuf etmiş, 55 bazılarında ise el-asl da görüş belirt- 49 İbn Ebü l-avvâm, Fezâilü Ebî Hanîfe, s. ; Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , , , , , , ; II, , , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , Nâtıfî, el-ecnâs, I, ; II, 74, Nâtıfî, el-ecnâs, II, Nâtıfî, el-ecnâs, I, ,

21 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü tiği halde İbn Semâa o meselede Şeybânî nin tevakkuf ettiğini rivayet etmiştir Nevâdirü Dâvûd b. Rüşeyd (ö. /) Künyesi Ebü l-fazl dır. Aslen Hârizmli olup Bağdat ta yaşamıştır. Şeybânî ve Hafs b. Gıyâs tan fıkıh tahsil etmiştir. Hadis rivayetinde de bulunan Dâvûd dan Müslim ve Ebû Dâvûd hadis rivayet etmiştir. Buhârî ve Nesâî de de rivayetleri vardır. 7 Şâban da () seksenli yaşlarda vefat etmiştir. 57 Kendisi ayrıca Şeybânî nin emâlî râvilerindendir. 58 Nevâdir inden yapılan nakillerin birçoğunda Şeybânî ye Rakka da yöneltilen sorulara yer vermesinden hem emâlî hem de nevâdir mesâilinin en azından bir bölümünü Şeybânî nin Rakka daki imla meclisinde kayda geçirdiği anlaşılmaktadır. Nâtıfî, Dâvûd b. Rüşeyd in Nevâdir inden otuz kadar mesele nakletmektedir. Bu meseleler tahâret, namaz, oruç, hac, nikâh, talak, yemin, siyer, kurban, edebü l-kādî, şahitlik ve dava konularıyla alakalıdır. Nevâdir in Muhammed b. Bûkerd er-rûyânî adlı bir kişiye ait rivayeti de bulunmaktadır. 59 Nâtıfî nin eserden yaptığı rivayetlerin bir kısmı Şeybânî ye Rakka da iken yöneltilen sorulardan oluşmaktadır. 60 Nevâdir de doğrudan Şeybânî den nakledilmiş fetva ile kaza arasındaki fark, içtihatta isabet, fakih birinin kendi görüşüne muhalif bir görüşe göre amel etmesi, vali ve kadıların devlet başkanı vefat ettiğinde göreve devam durumları, Ehl-i kitabın müslüman olabilmesi için sadece kelime-yi şehâdetin yeterli olmayacağı gibi Şeybânî nin kadı olması sebebiyle üzerinde durduğu anlaşılan, diğer eserlerde bulunması pek mümkün olmayan önemli konular yer almaktadır Nevâdirü Ali b. Yezîd (ö. / den sonra) Kaynaklarda hakkında bilgi bulunmayan Ali b. Yezîd in mevcut rivayetler üzerinden hem Şeybânî hem de Hasan b. Ziyâd a talebelik 56 Nâtıfî, el-ecnâs, I, Hayatı için bk. Hatîb el-bağdâdî, Târîh, IX, ; Sem ânî, el-ensâb, II, ; Zehebî, Siyer, XXI, ; Kureşî, el-cevâhirü l-mudıyye, II, Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, Nâtıfî, el-ecnâs, I, Nâtıfî, bu kişinin adını bir yerde daha zikretmekte (I, ) ve onun Muhammed b. Semâa dan yaptığı bir nakle yer vermektedir. Bu durumda İbn Semâa nın talebeleri veya muasırlarından olmalıdır. 60 Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, 39, 53, , , , , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , ; II, , , ,

22 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): yaptığı anlaşılmaktadır. 62 Nevâdir inde verdiği bazı tarihlerden de () Şeybânî nin, de () Bağdat ta Yûsuf b. Ebû Yûsuf un meclisinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Nevâdir dışında el-câmi adlı bir eseri daha vardır. 63 Nâtıfî, Ali b. Yezîd in Nevâdir inden on beş kadar meselede nakilde bulunmuştur. Bu nakiller genellikle Ali b. Yezîd in Şeybânî ye yönelttiği sorulardır. 64 Eserde Hişâm ın Şeybânî ye veya Ali b. Yezîd in Yûsuf b. Ebû Yûsuf gibi diğer Hanefî fakihlerine yönelttiği sorular da mevcuttur. 65 Ali b. Yezîd, Şeybânî den yaptığı nakilleri bazan Hişâm vasıtasıyla aktarmaktadır. Eserde dolaylı yolla Ebû Yûsuf tan da rivayetler vardır. Mesela Ali b. Yezîd Ebû Yûsuf tan aktardığı bir görüşü Ebû Yûsuf un kız kardeşinin oğlu olduğunu söylediği Abbas isminde birinden rivayet etmektedir. 66 Eserden yapılan önemli nakillerden biri cumanın kılınacağı şehrin tanımıyla alakalıdır. Ali b. Yezîd bu konuyu Şeybânî ye sorduğunu onun da, Hadleri uygulayan bir kadısı bulunan şehirlerde cuma kılınmalıdır dediğini ama şehir nüfusu hakkında bir takdirde bulunmadığını nakleder. 67 Eserde yer alan diğer önemli bir konu Mecûsîler in davalarına bakması için içlerinden birinin atanmasıyla alakalıdır. Ali b. Yezîd in bu konuyla ilgili Taberistan valisi, Mecûsîler arasında hüküm vermesi için yine bir Mecûsî yi kadılık makamına getirse, sonra bu kişinin verdiği hüküm müslüman bir kadıya taşınsa bu durumda ne olur diye sorduğu soruya Şeybânî nin verdiği cevap şöyledir: Taberistan valisinin uygun gördüğü kişiyi tayin etme yetkisi varsa, Mecûsî nin verdiği hükme bakar ve bir müslüman kadı verdiğinde geçerli olacak bir hükümse geçerli kılarım. Eğer mesele müslümanlar arasında ihtilaflı ise razı olsalar da olmasalar da hükmünü yine iptal etmem. 68 Ali b. Yezîd in Şeybânî den yaptığı bu rivayete göre müslüman olmayan azınlıklar arasındaki davalar için devlet başkanı ve valinin izniyle kendi aralarından birinin seçilebileceği ve İslamî hükümlere muhalif olmadıkça verdiği hükmün geçerli olacağı anlaşılmaktadır. Eserde mahkûm haklarıyla alakalı konulara da rastlamak mümkündür. Mesela Şeybânî ye göre, çocuğu doğduğu veya vefat ettiğinde ziyaret için 62 Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, II, , , , Nâtıfî, el-ecnâs, I, ; II, , , Nâtıfî, el-ecnâs, I, ; II, , , , , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, II, , Nâtıfî, el-ecnâs, I, Nâtıfî, el-ecnâs, I, Nâtıfî, el-ecnâs, II, ,

23 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü mahkûmun hapisten çıkmasına izin verilebilir, diğer kişilerin doğum ve ölümü için ise izin verilmez Nevâdirü Ebî Süleymân el-cûzcânî (ö. /) Ebû Süleyman Mûsâ b. Süleyman el-cûzcânî, Ebû Yûsuf ile Şeybânî nin Muallâ b. Mansûr, Muhammed b. Semâa gibi ortak talebeleri arasında yer alır. Usulün bilinen en meşhur râvisidir. Bugün elimizdeki Usul nüshalarının yarısından çoğu onun rivayetine dayanmaktadır. Kendisi ayrıca Şeybanî nin diğer eserlerinden el-câmiu s-sagīr, el-câmiu l-kebîr ve ez-ziyâdât ı da rivayet ederek mezhebin sonraki nesillere aktarılmasında kritik bir rol üstlenmiştir. 70 Ebû Süleyman ın Ebû Yûsuf ve Şeybânî den Emâlî rivayetleri de bulunmaktadır. 71 Nâtıfî, Ebû Süleyman ın Nevâdir inden sadece iki yerde nakil yapmaktadır. el-mebsût ve el-muhîtü l-burhânî de eserden on beşer kadar rivayet yer almaktadır. el-mebsût taki rivayetlerin hepsi tahâret ve namazla alakalı iken, el-muhîtü l-burhânî de az da olsa tahâret ve namaz dışında konulardan rivayet bulunabilmektedir. 72 Eser, Serahsî nin yaptığı bir nakilden anlaşıldığına göre diğer nevâdir eserleri gibi bab sistematiğine göre yazılmıştır. 73 Eserde Şeybânî dışında Ebû Yûsuf un görüşleri de yer almaktadır. 74 Serahsî eserden yaptığı bazı nakillerle, ilgili meselede el-asl ile Nevâdir arasındaki ihtilaflara, iki eserde yer alıp birbirine muhalifmiş gibi görünen bazı rivayetlerin aslında farklı konularla alakalı olduğuna, el-asl da geçen bazı meselelerin tefsirine/ayrıntılarına, Nevâdir in farklı yerlerinde aynı konu hakkındaki çelişkili gibi görülen bazı rivayetlerden; birinin kıyas, diğerinin ise istihsan gereği söylendiğine ve bazı konularda mezhep imamları arasında ihtilaf bulunduğuna dikkat çekmektedir Nâtıfî, el-ecnâs, II, Ebû Süleyman ın rivayet ettiği kitaplar için bk. Boynukalın, İmam Muhammed, s , 97, Ebû Yûsuf un emâlîsinin Ebû Süleyman rivayeti için bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , , , , , , , , , , , , , , , , , , ; II, 12, , , , , , Şeybânî nin Emâlî sinin Ebû Süleyman rivayeti için bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , ; II, , , , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, 97, ; Serahsî, el-mebsût, I, , 22, , , ; II, 13, 15, 16, 40, 45, 66, 73; III, ; Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, I, ; II, 12, 14, , , , , ; III, ; IV, ; VII, ; IX, Bk. Serahsî, el-mebsût, I, Bk. Serahsî, el-mebsût, II, 45; Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, III, ; IV, ; IX, Bk. Serahsî, el-mebsût, I, , , , ; II, 13, 15, 16, 40,

24 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Nevâdirü Îsâ b. Ebân (ö. /) Ebû Mûsâ Îsâ b. Ebân b. Sadaka, İbn Semâa nın yakın arkadaşı olup onun tarafından Şeybânî meclislerine davet edilmiş, önceleri ehl-i re yin sahih hadislere muhalefet ettikleri düşüncesiyle derslere katılmak istemese de daha sonra konu hakkında Şeybânî nin yaptığı izahlar Îsâ b. Ebân ın olumsuz düşüncelerinin değişmesini sağlamış ve Şeybânî nin talebesi olmuştur. Îsâ b. Ebân Şeybânî ile sadece on bir ay, diğer bir rivayete göre de altı ay beraber kalmış, Şeybânî nin Rakka ya kadı olmasından sonra yazışmalar yoluyla irtibatını devam ettirmiştir. 76 Îsâ b. Ebân de () İsmâil b. Hammâd b. Ebû Hanîfe nin yerine Basra kadılığına getirilmiş ve hac dönüşü de () Basra da, vefat edinceye kadar bu görevde kalmıştır. 77 Îsâ b. Ebân ın Nevâdir i kaynaklarda zikredilen fakat Nâtıfî nin kendisinden hiç nakil yapmadığı iki nevâdir eserinden biridir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Îsâ b. Ebân ın Nevâdir inden Uyûnü l-mesâil de bir yerde ve el-muhitü l-burhânî de nakiller bulunmaktadır. 78 Eserden yapılan az sayıdaki nakle göre içinde diğer nevâdir eserlerinde olduğu gibi Şeybânî nin görüşleri, Îsâ b. Ebân ın ona soruları yer almaktadır. 79 Konular genelde çeşitli meseleler hakkında hâkimin nasıl hüküm vereceği hakkındadır. 80 Meselelerin bu tür üzerinde ağırlık kazanmış olması Îsâ b. Ebân ın kadılık görevinde bulunmuş olmasıyla alakalı olsa gerektir. Ayrıca bu az sayıdaki rivayet içinde Şeybânî nin adı geçmeyen ve genellikle muhakeme usulüyle alakalı meselelerin Îsâ b. Ebân ın kendi görüşleri olma ihtimali yüksek görünmektedir. Uyûnü l-mesâil de Nevâdir den yapılan rivayetin Îsâ b. Ebân ın görüşü olduğu çok daha açıktır. 81 Nâtıfî nin el-ecnâs ta bir mesele hakkında Îsâ b. Ebân ın kendi görüşü olarak (mezhepteki görüşe) muhalefet ettiğini aktarması 82 onun kendine has bazı görüşleri olduğunun açık ifadesidir. B) Ebû Yûsuf un Nevâdir Mesâilini İçeren Nevâdirler Şeybânî den sonra en çok nevâdir mesâili rivayet edildiği bilinen mezhep imamı Ebû Yûsuf tur. Ebû Yûsuf un nevâdir mesailini içerdiği tespit edilebilen 76 Bk. İbn Ebü l-avvâm, Fezâilü Ebî Hanîfe, s. ; Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s. , Hatîb el-bağdâdî, Târîh, XII, de vefat ettiğine dair bk. İbn Ebü l-avvâm, Fezâilü Ebî Hanîfe s Bk. Semerkandî, Uyûnü l-mesâil, s. ; Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, III, 56, 61; VI, ; IX, , , , ; X, , Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, II, , ; VI, Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, VIII, , , , ; IX, , Bk. Semerkandî, Uyûnü l-mesâil, s Nâtıfî, el-ecnâs, II,

25 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü eserler yedi tanedir. Nevâdir eserlerinden günümüze müstakil olarak ulaştığı bilinen tek eser Muallâ b. Mansûr un Ebû Yûsuf tan yaptığı rivayetleri içeren Nevâdirü Muallâ olup nevâdir mesâilinin mahiyetine dair yaptığımız tespitler büyük ölçüde bu esere dayanmaktadır. Ebû Yûsuf un nevâdir mesâiline tahsis edilmiş diğer kayıp eserler ise bu eserlerden yapılmış nakiller üzerinden tanıtılmıştır. 1. Nevâdirü Muallâ b. Mansûr (ö. /) Rey de doğan Ebû Ya lâ Muallâ b. Mansûr er-râzî, Ebû Süleyman el-cûzcânî ile birlikte hem Ebû Yûsuf hem de Şeybânî den ders alan Hanefî fakihlerindendir. Her iki hocasından usul (kütüb) ve emâlî rivayet etmiştir. 83 Fıkıh ve hadis rivayetiyle meşhur olan Muallâ b. Mansûr Bağdat ta yaşamış, Halife Me mûn un kadılık teklifini reddetmiştir. Mâlik b. Enes, Leys b. Sa d, Hammad b. Zeyd ve İbn Uyeyne gibi âlimlerden hadis rivayet etmiş, Ali b. Medînî, İbn Ebû Şeybe ve Buhârî gibi meşhur hadis âlimleri de kendisinden rivayette bulunmuştur. Kütüb-i Sitte ve diğer birçok hadis kaynağında rivayetleri yer alan Muallâ b. Mansûr de () Bağdat ta vefat etmiştir. 84 Muallâ nın kendi telif ettiği eserleri arasında Kitâbü s-salât ile Kitâbü d- Dahâyâ dan el-ecnâs ta nakiller vardır. 85 Muallâ b. Mansûr a ait Nevâdir in mesâil ve bab tertibi, klasik fıkıh kitaplarının tertibiyle uyuşmamaktadır. Mesela klasik fıkıh kitaplarında ibadet konuları başta gelirken, Muallâ nın Nevâdir inde aynı konular kitabın ortalarında gelmektedir. Yine hac gibi bazı bablar hiç bulunmazken, nikâh gibi bazı bablar da birden fazla yerde geçebilmektedir. Yine bazı meselelerin ilgili babın altında ele alınmadığı da vâkidir. Kitaptaki meselelerin ve babların bu şekilde tertip edilmesinin Muallâ nın Ebû Yûsuf un nevâdirini yazmaya başla dığı andan itibaren imla meclisinde aldığı notları aynı sırayla tasnif etmesinden kaynaklanmış olması mümkündür. Günümüze ulaştığı bilinen tek imla cüzündeki babların da aynı şekilde düzensiz olması bu tespiti güçlendirmektedir. 86 Ayrıca kitapta, Muallâ b. Mansûr un bu nevâdir mesâilini imla meclisinden tuttuğunu gösteren anekdotlar vardır Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s Emâlî rivayetinden nakiller için bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , ; II, Hayatı için bk. Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s. ; Hatîb el-bağdâdî, Târîh, XV, ; Kureşî, el-cevâhirü l-mudıyye, III, ; Kaya, Muallâ b. Mansûr, s Nâtıfî, Ecnâs, I, 62, 68, , Krş. Şeybânî, Cüz. 87 Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s

26 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Genelde hiçbir delil zikredilmeden sadece meselenin aktarıldığı kitapta Ebû Yûsuf bazan eraeyte veya elâ terâ ifadelerini kullanarak müsellem diğer bazı meselelere kıyasta bulunmakta, birkaç yerde istihsana gitmekte 88 ve nadiren de olsa konuyla ilgili hadis ve âsâr rivayetlerine yer vermekte 89 veya atı a bulunmaktadır. 90 Kitabın birkaç yerin de bazı terimler Ebû Yûsuf, Muallâ ve kitabın râvisi Ebû Bekir 91 tarafından açıklanmıştır. Muallâ b. Mansûr Ebû Yûsuf un nevâdirini rivayet ettiği için kitabın hemen her meselesinde öncelikle Kāle Ebû Yûsuf diyerek onun görüşünü nakletmektedir. Nevâdir de Ebû Yûsuf tan gelen bu rivayetler sonraki mezhep eserlerinde Ebû Yûsuf tan rivayet edildi denilerek getirilen birçok naklin sıhhatini, bu görüşlerin kimin aracılığı ile geldiğini ve Ebû Yûsuf a aidiyetini tespit etme noktasında önemli bir boşluğu dolduran birinci el kaynak vazifesi görmektedir. Kitapta Ebû Yûsuf birçok meselede kendi görüşüyle birlikte Ebû Hanîfe nin görüşlerine, ona sorduğu bazı sorular ve cevaplarına yer vermektedir. Sorduğu bazı sorulara Ebû Hanîfe nin bilmiyorum diyerek cevap veremediği de vâkidir. Bazı sorularla Ebû Hanîfe nin görüşündeki tutarsızlığa işaret etmek istediği anlaşılmaktadır. 92 Ayrıca Ebû Hanîfe yi yaparken gördüğü bazı fiilleri ve değiştirdiğini söylediği bazı görüşlerini de nakletmektedir. 93 Bunlardan başka Ebû Hanîfe den konuyla ilgili görüş nakledilmese bile onun görüşüne kıyasla diyerek tahriç yaptığı meseleler de bulunmaktadır. 94 Bu tür tahriç yaptığı bir meselede Muallâ b. Mansûr un Ebû Hanîfe nin hangi görüşüne kıyas ettiğini sorması üzerine Ebû Yûsuf un kıyas yaptığı görüşü açıklaması 95 mezhep imamlarının birbirlerinin görüşlerinden nasıl tahriç yaptıklarını bizzat kendilerinin göstermesi açısından esere ayrı bir değer katmaktadır. Zira bu sayede Ebû Yûsuf un ağzından Ebû Hanîfe nin usulde geçmeyen daha birçok görüşüne, aralarında geçen soru-cevap şeklindeki diyaloglara, hakkında Ebû Hanîfe nin görüşü bulunmayan konularda Ebû Yûsuf un onun görüşlerinden nasıl tahriçler yaptığına, Ebû Yûsuf un Ebû Hanîfe yi yaparken gördüğü bazı davranışlarına kadar canlı bir fıkıh müktesebatına yine birinci el kaynaklardan ulaşma imkânı buluyoruz. 88 Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 25, 38, Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 62, 86, , Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 9, 23, 80, , Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 4, 69, , Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 19, 40, Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 81, 90, , Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 31, 83, 86, 90, 92, 99, , , , , Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s

27 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü Ebû Hanîfe dışında pek fazla kimsenin görüşünü zikretmeyen Ebû Yûsuf, bazı konularda eski hocası İbn Ebû Leylâ nın, birkaç yerde de İbn Şübrüme, A meş ve İbrâhim en-nehaî gibi bölgenin bazı meşhur âlimlerine ait görüşleri de aktarmaktadır. 96 Ebû Yûsuf bu kişiler dışında başka hiç kimseden görüş nakletmemektedir. Fakat Muallâ aynı zamanda Şeybânî nin de talebesi olduğu için Ebû Yûsuf tan duyduğu bazı meselelerle alakalı olarak Şeybânî ye soru sorduğunu, ondan duyduğunu veya onun dediğini söylediği bazı meselelerde Şeybânî nin görüşlerine de yer vermektedir. Muallâ b. Mansûr un aynı mesele hakkında Şeybânî den yaptığı bu tür nakillerin çoğunda Şeybânî Ebû Yûsuf tan farklı, bir kısmında ise aynı cevabı vermiştir. Muallâ Şeybânî den yaptığı nakillerden ikisinde onun önceki görüşünden döndüğünü ifade etmekte, 97 bir yerde de Şeybânî nin görüşü hakkında tahriç yapmaktadır. 98 Muallâ b. Mansûr kitabın birçok yerinde Ebû Yûsuf a sordum, Onu derken duydum, Ona dedim ki veya Ona denildi ki gibi ifadeler kullanarak ondan rivayette bulunmaktadır. Ayrıca iki yerde Onu şöyle yaparken gördüm 99 diyerek fiillerini de kaydetmiştir. Nevâdirlerin gerçek mahiyetini oluşturan ve onları vazgeçilmez kılan büyük ölçüde bu tür rivayetlerdir. Zira Muallâ nın sorduğu sorular, karşılığında Ebû Yûsuf un verdiği cevaplar, onu yaparken gördüğü veya söylerken duyduğu birçok şey usulde veya diğer nevâdir rivayetlerinde karşılaşılması pek mümkün olmayan türden meselelerdir. Kitapta yer alan bazı meseleler hakkında Bu Ebû Yûsuf un ilk görüşüydü denilerek sonradan o görüşünden döndüğü belirtilmekte ve yeni görüşüne yer verilmektedir. Bazan da ilk görüşü zikredilmeden sadece son görüşü aktarılmaktadır. Kitapta Ebû Yûsuf un ilk görüşüne tekrar döndüğü meseleler de mevcuttur. Birkaç defa görüş değiştirdiği konular da vardır. Muallâ b. Mansûr bir yerde de Ebû Yûsuf un döndüğü bazı görüşlerine binaen diğer bazı görüşlerinin de değişmiş olması gerektiğini belirtmiştir. Talebelerinin bundan önceki görüşünüz böyle değildi, 96 Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 3, 18, 73, 80, Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 99, Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 81, Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 5, 72, 74, Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 74, Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s

28 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): diyerek sual tevcih ettikleri bazı durumlarda Ebû Yûsuf un öyle bir görüşü olduğunu kabul etmez tarzda bazan da açıkça inkâr ederek cevap verdiği de olmuştur. Nevâdirin göze çarpan diğer bir özelliği mezhep imamlarının birbirlerinin yeni veya değişen görüşlerinden haberdar olmalarını sağlamış olmasıdır. Zira kitapta yer alan bazı meselelerden Ebû Yûsuf kadı olup Bağdat a gittikten sonra Şeybânî nin onun bazı yeni veya değişen görüşlerinden haberdar olamadığı; bu sebeple ondan farklı rivayetlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Fakat her iki imamın Muallâ gibi ortak talebeleri bu problemin çözümünde önemli bir rol oynamışlardır. Nevâdir de yer alan diğer bazı meseleler de göstermektedir ki geç dönemde telif edilen eserlerde Hanefî fukahasına nispet edilen bazı tâlil ve tespitler aslı itibariyle mezhep imamlarına dayanmaktadır. Mesela Serahsî nin el- Mebsût ta bir meseleyle alakalı olarak Ebû Ca fer el-hinduvânî den aktardığı gerekçe Nevâdirü Muallâ da Ebû Yûsuf un sözü olarak geçmektedir Nevâdirü Ebî Yûsuf rivâyetü Muhammed b. Semâa (ö. /) İbn Semâa hem Ebû Yûsuf hem de Şeybânî nin nevâdir mesâilini ayrı ayrı rivayet eden tek kişidir. Yukarıda Şeybânî den yaptığı nevâdir rivayetlerini i çeren eserini tanıttığımız yerde hayatı hakkında bilgi vermiştik. Şimdi burada Ebû Yûsuf tan yaptığı nevâdir rivayetlerini içeren eseri hakkında bilgi vereceğiz. Kayıp olan diğer nevâdir eserlerinin birçoğunda olduğu gibi bu eserin mahiyetine dair bilgilerimiz Nâtıfî nin eserden yaptığı yüz elli kadar nakille sınırlı kalmaktadır. Nâtıfî nin birkaç mesele hakkında, İbn Semâa nın naklettiği Nevâdirü Ebî Yûsuf ta gördüm, Orada yer alan ifade şöyledir demesinden eseri bizzat gördüğünü anlıyoruz. Eser Nevâdirü Ebî Yûsuf adını taşısa da bazı konularda Ebû Hanîfe nin görüşleri ile yine onun görüşlerine göre yapılmış tahriçler de yer almaktadır. İbn Semâa bir yerde Şeybânî nin görüşünü de vermiştir. Eserde, Zâhirü r-rivâye de mutlak bırakılan bazı ifadelerin kayıtlarıyla çeşitli kavramların açıklamaları yer alabilmektedir. Yine davâbıt türünden kaidelere de rastlanabilmektedir Bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 57, 73, Krş. Serahsî, el-mebsût, XIII, 20; Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, ; II, , , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, 92; , ; II, , Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , , , , ; II,

29 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü Eserde bazı kelamî meseleler de yer almaktadır. Mesela Ebû Yûsuf tan nakille, bir kadın kocasından ayrılabilmek için kelime-i küfrü söyleyip irtidat edecek olsa kocasından ayrılacağı; ama kalbinde iman olsa bile kâfir olacağı geçer. Bir diğer dikkat çeken rivayet yahudilerin ve hıristiyanların kendi dinlerinden teberrî etmeden sadece Muhammed Allah ın resulüdür demek suretiyle müslüman kabul edilmemeleridir. Ebû Hanîfe nin kendisine tebliğ ulaşmayan kişinin Allah a iman konusundaki cehaletinin mâzur görülemeyeceğine dair meşhur görüşü de eserden yapılan nakiller arasında yer almaktadır. Eserde yer alan bir diğer dikkat çekici görüş; Ebû Yûsuf un, küfür ve hakaret içeren sözleri ancak düşük karakterli sefih kişilerin sarfedebileceğini gerekçe göstererek sahâbe hakkında kötü söz söyleyenlerin şahitliklerini kabul etmemesidir. Ebû Yûsuf sahâbe hakkında kötü söz söylemeyip onlardan teberrî eden kişinin ise bâtıl bir inanca sahip olmakla birlikte herhangi bir fıskı zâhir olmadıkça şahitliğinin kabul edileceğini söyler. Peygamberler dışında birine salat edilip edilemeyeceği, kitapta tartışıldığı aktarılan bir diğer ilginç meseledir. Ebû Hanîfe bunu câiz görmezken, Ebû Yûsuf bunda bir beis görmez Nevâdirü Bişr b. Velîd (ö. /) Ebû Yûsuf un önde gelen talebelerinden olup onun kitaplarını ve Emâlî sini rivayet etmiştir. den e kadar; birincisi iki yıl, ikincisi üç yıl olmak üzere Bağdat ın her iki yakasında kadılık görevinde bulunmuştur. Mu tasım- Billâh zamanında ulemaya halku l-kur ân ı kabul etmeleri yönünde yapılan baskıya olumsuz cevap verdiği için Mütevekkil-Alellah ın hilafetine kadar ev hapsinde kalmış ve fetva vermesi yasaklanmıştır. Daha sonraları bu konuda tevakkuf etmesi sebebiyle muhaddisler kendisinden rivayette bulunmayı terketmişlerdir. Zilkadesinde () doksan yedi yaşında vefat eden Bişr, Ebû Yûsuf un Emâlî sinin en meşhur râvisidir. Bişr b. Velîd birçok emâlî râvisinin yaptığı gibi hocası Ebû Yûsuf un genellikle emâlî meclislerinde gündeme getirdiği nevâdir mesâilini bir eserde toplamıştır. Kendisi Emâlî nin en önemli râvisi olmasına rağmen el-muhîtü l- Burhânî hariç Hanefî kaynaklarında Nevâdir inden pek nakil yoktur. Nâtıfî bile el-ecnâs ta onun Nevâdir inden sadece beş yerde nakil yapmaktadır. Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , , ; II , Hatîb el-bağdâdî, Târîh, VII, ; Zehebî, Siyer, X, ; hayatı ve emâlî rivayeti hakkında daha ayrıntılı bilgi için bk. Yılmaz, İlk Tedvin Döneminde Hanefi Mezhebi Literatürünün Kayıp Eserleri, s

30 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Nevâdir inden gelen diğer nakillerin bir kısmı Tahâvî, Ebü l-leys Semerkandî ve Cessâs ın eserlerinde yer almaktadır. el-muhîtü l-burhânî de yer alan rivayetlere göre Bişr b. Velîd in Nevâdir inde genellikle Ebû Yûsuf un görüşleri yer almaktadır. Bazan da Ebû Yûsuf kanalıyla Ebû Hanîfe nin görüşlerine yer verilmektedir. Eserde az da olsa Ebû Yûsuf un rücu ettiği görüşleriyle Bişr in Şeybânî ye sorduğu bir soru da yer alır. Nevâdir eserlerinde az rastlanan diğer bir tür de küllî kaidelerdir. Bişr bu yerlerden birinde Ebû Yûsuf tan elbisedeki kan ve benzeri necis şeyleri temizlemek maksadıyla kullanılan ve elbise sıkıldığında oradaki necâseti çıkaran sirke ve süt gibi sıvı maddelerin hepsiyle elbise temizleneceğini nakletmektedir. Eserde Ebû Yûsuf un kullandığı bazı terimler daha sonraki ulema arasında farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bunlardan biri bayram namazı için kullandığı sünnetün vâcibetün ifadesidir. Hanefî fakihlerin bir kısmı bu cümledeki sünnet e yol manası vererek cümleyi Bayram namazının vücûbu açık seçiktir (tarîkatün müstekîmetün zâhiratün) diye anlarlarken diğer bir kısmı, ifadeyi Bayram namazının vücûbu sünnetle sabit olmuştur şeklinde açıklamışlardır Nevâdirü Ebî Yûsuf rivâyetü Ali b. el-ca d (ö. /) Ebü l-hasan Ali b. el-ca d b. Ubeyd el-cevherî, Ebû Yûsuf un talebelerinden olup da () doğmuştur. Rivayette bulunduğu hocaları arasında Şu be, İbn Ebû Zi b, Süfyân es-sevrî gibi önemli isimler vardır. Kendisinden rivayet edenler arasında Yahyâ b. Maîn, Buhârî, Ebû Dâvûd ve daha birçok meşhur muhaddis vardır. el-ecnâs ta Ebû Yûsuf a ait Emâlî nin onun rivayetiyle gelen Kitâbü s-salât, Kitâbü d-da vâ ve Kitâbü l-vasâyâ kısımlarından nakiller bulunmaktadır. Ayrıca Ebû Yûsuf un Nevâdir ini de rivayet etmiştir. Semerkandî, Uyûnü l-mesâil, s. 15; Cessâs, Muhtasar, V, 78 (eserin adı burada Nevâdirü Ebî Yûsuf olarak geçmektedir); Cessâs, Ahkâmü l-kur ân, III, ; Nâtıfî, el-ecnâs, I, 44, , , ; II, Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, II, ; Nâtıfî, el-ecnâs, I, 44, , Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, I, ; V, ; VIII, Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, VI, Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, I, Burhâneddin el-buhârî, el-muhît, II, Kureşî, el-cevâhirü l-mudıyye, II, Bk. Zehebî, Târîhu l-islâm, s Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, 38; II, ,

31 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü el-ecnâs ta Nevâdirü Ebî Yûsuf bi-rivâyeti Alî b. el-ca d adıyla geçen bu eserden yirmi kadar nakil bulunmaktadır. Eserdeki rivayetlerin tamamı Ebû Yûsuf a ait olup, mevcut az sayıdaki rivayete göre başka bir mezhep imamının görüşü bulunmamaktadır. Nâtıfî, Şüf a hakkıyla bir malı alan kişiye parayı ödemesi için mahkeme tarafından üç gün süre verilir şeklinde Şeybânî den nakledilen görüşün gerekçesinin Ebû Yûsuf un bu Nevâdir inde geçtiğini söyleyerek onun müslim ve gayrimüslim tebaanın ibadet hayatlarını hukukî muamelelerde dikkate aldığını gösteren şu ifadelerini aktarır: Çünkü mahkemeye gelip şüf a hakkı talep eden kişi müslüman ise bu başvurusunu cuma, yahudi ise cumartesi, hıristiyan ise pazar günü yapmış olma ihtimali vardır ve bugünler onların ibadetle meşgul oldukları gün olduğu için parayı hazırlayamayabilirler. Ayrıca kadının her gün davalara bakma imkânı da olmayabilir. Bu sebeple ödemeyi ertelemesi uygundur Nevâdirü Muhammed b. Şücâ es-selcî (ö. /) Ebû Abdullah Muhammed b. Şücâ es-selcî de () Bağdat ta doğmuştur. Hasan b. Ziyâd dan hadis ve fıkıh dersleri almıştır. Ayrıca Hasan b. Ebû Mâlik, Muallâ b. Mansûr, Bişr b. Gıyâs, Ebû Süleyman el-cûzcânî, İsmâil b. Hammâd b. Ebû Hanîfe gibi diğer Hanefî fakihlerinden rivayetleri vardır. Nedîm el-fihrist te onun, Ebû Hanîfe nin fıkhını geliştirip güçlendiren, delillendiren, hükümlerin illetlerini belirleyen, hadislerle destekleyip hüsnükabul ile karşılanmasını sağlayan kişi olduğunu söylemektedir. Ebü l-leys es-semerkandî, en-nevâzil in başında Ebû Hanîfe ve ashabından sonra kendi dönemine kadar gelen fakihlerin değişen şartlar muvacehesinde yeni meselelerde mezhep imamlarının içtihatlarını derinlemesine inceleyip fetva verdiklerini söylemektedir. Onun burada saydığı fakihlerin başında İbn Şücâ es-selcî ile diğer bir nevâdir sahibi Muhammed b. Mukātil er-râzî gelmektedir. Muhammed b. Şücâ es-selcî ye ait Nevâdir in içeriğine dair bilgimiz Nâtıfî nin eserden yaptığı kırk kadar nakilden ibarettir. Eserde Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf tan rivayetler bulunurken Şeybânî den hiç rivayet yoktur. İbn Şücâ kendilerine yetişemediği Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf tan naklettiği görüşleri, adını zikretmese de hocası Hasan b. Ziyâd ile Ebû Yûsuf un talebesi Nâtıfî, el-ecnâs, II, Hatîb el-bağdâdî, Târîh, III, Nedîm, el-fihrist, II, Zâhid el-kevserî, Nedîm in bu sözlerini onaylamaktadır (bk. el-imtâ, s. 55). Bk. Semerkandî, Kitâbü n-nevâzil, vr. b. 25

32 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Hasan b. Ebû Mâlik aracılığı ile aktarıyor olmalıdır. Aradaki râvinin adını verdiği yerler de vardır. Mesela Ebû Hanîfe den naklettiği bazı görüşlerin rivayet zincirinde Hasan b. Ebû Mâlik ve onun hocası Ebû Yûsuf un adları yer alır. Eserden yapılan nakillere göre İbn Şücâ ın Nevâdir inde kimseye nispet edilmeden aktarılan görüşler diğerlerine nispetle daha fazladır. Bu görüşlerin kendisine ait olması mümkündür. Zira eserde kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplar da vardır. Ayrıca eserden yapılan bir nakil sonunda, İbn Şücâ kendi görüşü olarak şöyle dedi denilmesi Nevâdir inde kendi görüşlerine de yer verdiğini veya bunların talebeleri tarafından Nevâdir ine eklendiğini gösterir. Bu durumda eserin hem mezhep imamlarının hem de İbn Şücâ ın nevâdir mesâilini içerdiğini söylemek mümkündür. Eser bu yönüyle diğer nevâdir eserlerinden ayrılmakta, Îsâ b. Ebân ve Muhammed b. Mukātil in nevâdir eserlerine benzemektedir. Zira onların eserlerinde kendi görüşleri de geçebilmektedir. Hatta İbn Mukātil in Nevâdir i mevcut verilere göre sadece kendi görüşlerinden oluşmaktadır. İbn Şücâ ın Nevâdir inde diğer nevâdir eserlerinde olduğu gibi fıkhî hükümlerin yanında kelamî meseleler de yer alabilmektedir. Bunlardan birinde Ebû Hanîfe nin (Kaderiyye fırkasının doğuşunu hazırlayan) Gaylân ed- Dımaşkī nin (ö. / civarı) ashabıyla yaptığı münazarada, Allah beni de fiillerimi de yaratandır dediği geçer Nevâdirü Bişr b. Gıyâs (ö. /) Ebû Abdurrahman Bişr b. Gıyâs b. Ebû Kerîme nin doğum tarihi bilinmemekle birlikte de seksen yaşına yaklaşmışken vefat ettiği yönündeki bilgilere göre lı yılların başında doğmuş olmalıdır. Bağdat ta ikamet eden Bişr, Ebû Yûsuf un talebesi olup fıkıhtan çok kelamî görüşleriyle tanınmış; Ehl-i sünnet e muhalif görüşleri sebebiyle tekfir de edilmiştir. Çoğu kelamla alakalı birçok eser telif etmiş olan Bişr in kelamî görüş ve eserlerine dair birçok reddiye yazılmıştır. Fıkıhta ise Ebû Yûsuf un Emâlî sini rivayet etmiştir. Bişr b. Gıyâs ın Nevâdir inden sadece Nâtıfî altı yerde nakil yapmakta olup bunlar; boşama, köle âzadı, hırsızlık, emanet, gasp ve şüf a ile alakalı meselelerdir. Boşama ve hırsızlıkla alakalı iki meseledeki görüş Ebû Hanîfe ye, Nâtıfî, el-ecnâs, I, , , , ; II, , Nâtıfî, el-ecnâs, II, Nâtıfî, el-ecnâs, I, Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s Hatîb el-bağdâdî, Târîh, VII,

33 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü köle âzadıyla alakalı bir meseledeki görüş de Ebû Yûsuf a nispet edilirken diğer üç meseledeki görüşler herhangi bir kimseye nispet edilmemiştir. Bu tür kimseye nispet edilmeden zikredilen görüşler Bişr in kendisine ait olabileceği gibi (nitekim kendisine ait bazı görüşleri Bişr b. Gıyâs kendi görüşü olarak şöyle dedi denilerek rivayet edilmiştir) mezhep imamlarına da ait olabilir. Zira Nâtıfî özellikle de görüşün başkasınınki ile karıştırılması ihtimali olmayan bazı yerlerde rivayeti böyle aktarabilmektedir. Mesela Muallâ b. Mansûr un Nevâdir inden yaptığı nakillerin bazısını Ebû Yûsuf a nispet etmeden vermektedir. Bugün elimizde bulunan bu nevâdir eserine müracaat ettiğimizde ilgili yerlerdeki görüşlerin Ebû Yûsuf a ait olduğu, eserde Muallâ ya ait hiçbir görüş bulunmadığı görülmektedir. Bişr b. Gıyâs ın Nevâdir inden bu altı rivayet dışında elimizde mevcut başka bilgi bulunmadığı için kitabın mahiyeti hakkında genel bir değerlendirme yapma imkânına sahip değiliz. Nâtıfî el-ecnâs ta Bişr in daha çok Ebû Yûsuf tan yaptığı Emâlî rivayetini öne çıkarmaktadır. Bişr b. Gıyâs, Bişr b. Velîd den sonra Nâtıfî nin Ebû Yûsuf un Emâlî sinde yapacağı nakiller için rivayetine en fazla başvurduğu kişidir. Bişr b. Gıyâs ın Emâlî rivayetinde bazı meselelerin sonunda mezhep imamlarının hepsinin görüşlerine muhalif olsa da kendi görüşünü dile getirmesi yukarıda geçtiği üzere onun sadece bir nâkil değil aynı zamanda kendisine has görüşleri bulunan bir fakih olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Bişr in nevâdir eserinin yukarıda geçen Îsâ b. Ebân, Muhammed b. Şücâ ile aşağıda gelecek olan İbn Mukātil in nevâdir eserleri gibi kendi görüşlerini de içerdiğini söyleyebiliriz. 7. Nevâdirü Ebî Yûsuf (ö. /) Nâtıfî el-ecnâs ta Nevâdirü Ebî Yûsuf adıyla nakil yaptığında genellikle nevâdiri rivayet eden râvinin adını da vermektedir. Fakat eserde otuz kadar yerde râvi adı vermeden, Nevâdirü Ebî Yûsuf diyerek nakilde bulunmaktadır. Bu eser Ebû Yûsuf un nevâdir mesâilini toplayan ayrı bir çalışma olabileceği gibi kendisinden nakledilen nevâdir mesâili arasında meşhur oldukları için hiçbir râviye nispet edilmeden aktarılmış mesâil de olabilir. Nâtıfî nin nevâdir eserlerinden nakil yaparken râvi adını zikretme noktasında göstermiş olduğu hassasiyetten ötürü bu Nevâdir i de ayrı bir eser Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, , , ; II, Mesela bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, 78, Mesela bk. Muallâ b. Mansûr, Nevâdir, s. 82, Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I,

34 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): olarak değerlendirmeyi tercih ettik ve nevâdir eserleri arasında ona da yer verdik. Nâtıfî nin ilgili eserden yaptığı nakiller namaz, hutbe, nafaka, yemin, hırsızlık, vergi, hibe, vakıf, şüf a, vasiyet, edebü l-kādî, ikrar ve kefalet gibi konularla alakalıdır. Meselelerin hiçbirinde Ebû Yûsuf tan başkasının görüşüne yer verilmemiştir. Oysa bundan önce gördüğümüz Ebû Yûsuf un mesâilini içeren diğer nevâdir eserlerinde, hocası Ebû Hanîfe nin görüşleri de sık sık yer almaktaydı. C) Züfer b. Hüzeyl in (ö. /) Nevâdir Mesâilini İçeren Nevâdir Züfer b. Hüzeyl; Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Şeybânî ye nispetle oldukça az olsa da usulde görüşleri geçen diğer bir mezhep imamıdır. Züfer in nevâdir mesâilini toplayan bir eserin varlığından Tahâvî nin ilgili kitaptan yaptığı dolaylı bir nakille haberdar olmaktayız. Fakat ne kitap ne de râvisi hakkında Tahâvî nin yaptığı bu tek nakil dışında bilgiye sahibiz. Züfer b. Hüzeyl in çok erken bir dönemde henüz elli yaşına varmadan mezhebin merkezi Kûfe den uzakta Basra da vefat etmiş olmasının kendisine ait nevâdir mesâilinin az olmasında ve sonraki nesillere ulaşmamasında etkili olduğu söylenebilir. D) Muhammed b. Mukātil in (ö. /) Nevâdir Mesâili İçeren Nevâdiri Nevâdir eserleri genel olarak mezhep imamları Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, Şeybânî ve Züfer in görüşlerini içermekle birlikte Bişr b. Gıyâs, Îsâ b. Ebân ve Muhammed b. Şücâ ın nevâdir eserlerinde kendilerine ait görüşlerin de bulunduğunu belirtmiştik. Mevcut verilere göre İbn Mukātil in Nevâdir i ise tamamen kendisine ait nevâdir mesâilinden oluşmaktadır. Eser, bu yönüyle diğer nevâdir eserlerinden ayrılmakta ve mezhep imamları dışında bir fakihin görüşlerinin nevâdir adı altında toplanmasının ilk ve tek örneğini oluşturmaktadır. Saymerî Muhammed b. Mukātil i Şeybânî nin talebeleri arasında sayar. Fakat fıkıhta daha çok Şeybânî nin talebesi Hişâm b. Ubeydullah er- Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, 39, 53, 66, 69, , , , , , , , , , , , , ; II, 46, , , , , , , , Bk. Cessâs, Muhtasar, III, Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s

35 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü Râzî den ders aldığı anlaşılmaktadır. Muhammed b. Seleme (ö. /), İbn Mukātil in ehl-i Irak tarafından fazla tanınmamasını çok iyi bir hocası olmamasına bağlayarak şunları söyler: Kişiye ilk önce hocası sorulur, iyi bir hoca (üstâd-ı celîl) zikrederse, o kişinin kadri yüce olur. İbn Mukātil in ehl-i Irak tarafından bilinmemesi iyi bir hocasının olmaması sebebiyledir. O Hişâm a (b. Ubeydullah) giderdi. Oysa kendisi Hişâm dan daha fakihti. Ebü l-leys es-semerkandî en-nevâzil in başında Ebû Hanîfe ve ashabından sonra gelen önemli fakihleri sayarken ilk başta Muhammed b. Şücâ es-selcî ile İbn Mukātil in adını vermekte ve kitapta kendisinden iki yüz kadar mesele aktarmaktadır. İbn Mukātil Rey kadılığı yapmıştır. Mûsâ b. Nasr ve Muhammed b. Humeyd ile Rey de hadis rivayet eden Hanefî fakihleri arasında sayılır. İbn Mukātil, mezhep imamları dışında nevâdir mesâili müstakil olarak toplandığı bilinen tek kişidir. Zira Nevâdir inden yapılan on kadar rivayetin hiçbirinde mezhep imamlarının adı geçmemekte, görüşlerin İbn Mukātil e ait olduğu anlaşılmaktadır. el-ecnâs ta İbn Mukātil in Nevâdir inden yapılan nakiller namazda kıraat, sehiv, kefaret, şüf a ve dava konularıyla alakalı olup eserde ayrıca kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplarla bazı kelimelere ve kavramlara yaptığı açıklamaların da yer aldığı anlaşılmaktadır. Nevâdir den yapılan nakiller çok sınırlı olduğu için mevcut veriler üzerinden kitabın mahiyeti hakkında bir yorum yapmak güçleşmektedir. Ebü l-leys es-semerkandî nin en-nevâzil inde İbn Mukātil den kaynağı zikredilmeden yapılan nakillerin hemen hepsi kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplardan oluşmakta olup bunların Nevâdir inden yapılmış olma ihtimali yüksektir. Zira en-nevâzil de kaynak belirtilmeden nakledilen bu meselelerden biri Ecnâs ta da geçmekte ve orada kaynak olarak Nevâdirü İbn Mukātil gösterilmektedir. Buradan hareketle en-nevâzil de İbn Mukātil den kaynağı belirtilmeden aktarılan bu mesâilin onun Nevâdir inden olduğu sonucunu çıkarabilir ve Nevâdir inin genellikle kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplardan oluşan, daha sonraları fetâvâ ve nevâzil adıyla bilinecek olan literatürün ilk örneklerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Semerkandî, Kitâbü n-nevâzil, vr. b ; Taşköprizâde, Miftâhu s-saâde, I, Semerkandî, Kitâbü n-nevâzil, vr. 1 b. Ebû Nuaym el-isfahânî, Hilyetü l-evliyâ, VIII, 83; Kureşî, el-cevâhirü l-mudıyye, III, ; İbn Hacer, Lisânü l-mîzân, VII, Zehebî, Siyer, XIV, 63, Bk. Nâtıfî, el-ecnâs, I, 81, , ; II, 97, , , , , , Krş. Semerkandî, Kitâbü n-nevâzil, vr. b, Nâtıfî, el-ecnâs, I,

36 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): IV. Nevâdir Eserlerinin Mahiyeti Tanımında ifade edildiği üzere nevâdir, mezhep imamlarının usulde geçmeyen görüşlerle bu görüşleri toplayan eserlere verilen isim olduğu için nevâdir eserlerinde zikredilen mesâilin en temel özelliğini usulde geçmemek olarak ifade etmek gerekir. Nevâdirlerin önemli özelliklerinden biri de Ebû Yûsuf ve Şeybânî nin birbirlerinin yeni veya değişen görüşlerinden haberdar olmalarını sağlamış olmasıdır. Zira nevâdir eserlerinde yer alan meselelerden Şeybânî nin, Ebû Yûsuf un bazı yeni ve değişen görüşlerinden haberdar olmadığı için ondan farklı rivayetler yaptığı, fakat her ikisinin Muallâ b. Mansûr gibi ortak talebelerinin Ebû Yûsuf un yeni görüşünü Şeybânî ye aktararak bu problemin çözümünde önemli bir rol oynadıkları görülür. Yine nevâdir eserlerinde yer alan diğer bazı meselelerden, geç dönem eserlerinde Hanefî fukahasına nispet edilen çeşitli görüşlerin aslında mezhep imamlarına ait olduğu, zamanla mezhep imamının yerini meseleyi aktaran kişinin aldığı anlaşılmaktadır. V. Sonuç Hanefî mezhebinde V. (XI.) asrın ortalarına kadar yazılan erken dönem fıkıh kitaplarında, özellikle de mezhebin doğduğu Irak bölgesinde, mezhep imamlarından aktarılan mesâil ile bunların yer aldığı eserleri bilgi ve kaynak değeri açısından ifade etmek üzere dört temel kavram kullanılmıştır. Bunlar usul (el-asl/el-mebsût), câmiayn (el-câmiu s-sagīr ve el-câmiu l-kebîr), emâlî ve nevâdir şeklinde sıralanmakta olup içlerinden usul ve nevâdir diğerlerine nazaran daha fazla öne çıkmıştır. Bu iki temel kavramdan ilki usul, mezhep imamı Ebû Hanîfe nin meclisinde tartışılıp kayda geçilen fıkıh mesâili ile bunların yer aldığı kitapları ifade eder. Şeybânî, Ebû Hanîfe nin görüşlerinin yanına kendisi, Ebû Yûsuf ve çok az yerde Züfer in görüşleri ile bazı tahriçleri de ekleyerek usul kitaplarını 30

37 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü yeniden tasnif etmiş ve bu kitaplar, az bir kısmı hariç el-asl (el-mebsût) ismiyle günümüze kadar gelmiştir. İkinci temel kavram nevâdir ise, Hanefî mezhebi imamlarının özellikle de Ebû Yûsuf ve Şeybânî nin usulde yer almayan veya yer alıp da rücu ettikleri, takyit yahut tafsil etmek suretiyle tefsir ettikleri görüşlerini, kendilerine yöneltilen soruların cevaplarını, bazı kelamî görüşlerini hatta davranışlarını içeren mesâil ile bu mesâilin genelde talebeler tarafından kayıt altına alınmasıyla oluşan eserler veya daha kısa bir ifadeyle Hanefî mezhebi imamlarının usulde yer almayan mesâili ile bu mesâilin genelde talebeler tarafından kayıt altına alınması suretiyle oluşan eserler şeklinde tarif edilebilir. Nevâdir eserleri içinden sadece Muallâ b. Mansûr a ait olan günümüze müstakil olarak ulaşabilmiştir. Ayrıca Şeybânî ye ait olduğunu düşündüğümüz Nevâdirü ssıyâm adlı eser el-asl ın içinde bir bölüm olarak yer almaktadır. Emâlîler, daha çok Ebû Yûsuf ve Şeybânî tarafından, usule bağlı kalmadan hem oradaki mesâili hem de onun dışında nevâdir olarak adlandırılan mesâili içerecek tarzda imla ettirilen eserler olup, Şeybânî ye ait küçük bir emâlî cüzü dışında günümüze ulaşabilmiş değildirler. Emâlîlerin önemi içermiş oldukları nevâdir mesâilinden gelmektedir. Nevâdir râvilerinin hemen hepsinin Ebû Yûsuf veya Şeybânî nin emâlî meclislerine katılmış olması emâlî meclislerinde çokça nevâdir mesâilinin dile getirildiğini göstermektedir. Emâlî meclislerine iştirak eden talebeler, bu meclislerde Ebû Yûsuf ve Şeybânî den duydukları mesâil içinden usulde yer almayanları ayrıca derleyerek mezhepte nevâdir adı verilen literatürü oluşturmuşlardır. Hem Ebû Yûsuf hem de Şeybânî nin nevâdir mesâilini iki ayrı kitap halinde rivayet eden tek kişi olma özelliğine sahip Muhammed b. Semâa, aynı zamanda Ebû Yûsuf ve Şeybânî nin her ikisinin emâlî râvisidir. Ebû Yûsuf ve Şeybânî nin usulde yer almayan birçok yeni veya rücu ettikleri görüşlerini bize aktarmaları sebebiyle mezhepte önemli bir yere sahip olan nevâdir eserlerinden on dokuz tanesi tespit edilebilmiştir. Bu eserlerde yer alan nevâdir mesâili genelde usulde görüşleri geçen Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, Şeybânî ve Züfer e, ağırlıklı olarak da Ebû Yûsuf ve Şeybânî ye aittir. Ayrıca Bişr b. Gıyâs, Îsâ b. Ebân ve Muhammed b. Şücâ ın nevâdir eserlerinde mezhep imamlarının görüşlerinin yanı sıra kendi görüşleri de yer alabilmektedir. Hasan b. Ziyâd gibi mezhep imamı Ebû Hanîfe nin diğer bazı önemli talebelerinin usulde görüşleri yer almadığı gibi nevâdir mesâili de toplanmamıştır. İbn Ziyâd ın el-mücerred gibi bazı eserlerinin geç dönemde nevâdir eserlerinden sayılması bu dönemde oluşan nevâdir algısıyla alakalı olup ilgili eserler bu makalede verilen anlamıyla nevâdir eseri değildir. Usulde görüşleri 31

38 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): geçmediği halde görüşleri nevâdir adıyla müstakil bir kitapta rivayet edildiği bilinen tek kişi Muhammed b. Mukātil dir. Şeybânî nin talebelerinden olan İbn Mukātil e ait görüşler nevâdir adıyla bir araya getirilmiştir. Kayıp durumdaki bu eser nevâdir olarak isimlendirilse de mevcut rivayetler üzerinden yapılan incelemeye göre bu eser İbn Mukātil e yöneltilen soruların cevaplarını içeren, sonraları fetâvâ adıyla anılacak literatürün ilk örneklerinden biri olup, burada tanımladığımız şekilde bir nevâdir eseri değildir. Nevâdirler, içerdikleri mesâilin ait olduğu kişiye göre tasnif edildiğinde Hanefî mezhebinde Şeybânî nin nevâdir mesâilini içeren on, Ebû Yûsuf un nevâdir mesâilini içeren yedi, Züfer ve İbn Mukātil in nevâdir mesâilini içeren birer eser bulunduğunu söyleyebiliriz. Şeybânî nin nevâdir mesâilini içeren eserler şöyledir: Nevâdirü s-salât li- Muhammed b. el-hasen, Nevâdirü z-zekât li-muhammed b. el-hasen, Nevâdirü ssıyâm li-muhammed b. el-hasen, Nevâdirü Hişâm b. Ubeydillâh er-râzî (ö. /), Nevâdirü İbrâhim b. Rüstem (ö. /), Nevâdirü Muhammed b. Semâa (ö. /), Nevâdirü Dâvûd b. Rüşeyd (ö. /), Nevâdirü Alî b. Yezîd (ö. / den sonra), Nevâdirü Ebî Süleymân el-cûzcânî (ö. /) ve Nevâdirü Îsâ b. Ebân (ö. /). Ebû Yûsuf un nevâdir mesâilini içeren eserler ise şöyledir: Nevâdirü Muallâ b. Mansûr (ö. /), Nevâdirü Ebî Yûsuf rivâyetü Muhammed b. Semâa (ö. /), Nevâdirü Bişr b. el-velîd (ö. /), Nevâdirü Ebî Yûsuf rivâyetü Alî b. el-ca d (ö. /), Nevâdirü Muhammed b. Şücâ es-selcî (ö. /), Nevâdirü Bişr b. Gıyâs (ö. /), Nevâdirü Ebî Yûsuf (ö. /). Diğer iki nevâdir eseri, Züfer in nevâdir mesâilini içeren Nevâdirü Züfer ile İbn Mukātil in kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevapları içeren Nevâ dirü Muhammed b. Mukātil adlı eserdir. Nevâdir eserleri içinden doğrudan Şeybânî ye nispet edilen üç tanesi; Nevâdirü s-salât, Nevâdirü z-zekât ve Nevâdirü s-sıyâm telif tarzı ve isimleri açısından diğer nevâdir eserlerinden farklıdır. Telif açısından farkı, nevâdir eserlerini genellikle talebeler derlerken tespitimize göre bu üç nevâdir eserini yazan veya yazdıranın bizzat Şeybânî olmasıdır. İsim açısından farkı ise diğer nevâdir eserleri, mesâili rivayet eden veya mesâili rivayet edilen kişinin adını taşırken bu üçü mesâilin ait olduğu fıkıh babının adını taşımaktadır. Günümüze ulaşan Nevâdirü Muallâ ve el-asl ın içinde yer alan Nevâdirü ssavm adlı bölüm dışında erken dönem Hanefî literatürünün kayıp halkasını oluşturan nevâdir eserleriyle bu eserlerde zikredilen mesâilin en temel kaynağını oluşturan emâlî eserlerinin V. (XI.) yüzyıla kadar özellikle Bağdat 32

39 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü Hanefî fakihleri arasında usul eserleri gibi mütedâvil olup onlar kadar bilgi ve kaynak değeri taşıdıkları söylenebilir. Konuyla alakalı olarak incelediğimiz Hanefî fıkıh kaynaklarında nevâdir eserlerinden yapılan nakiller her ne kadar sonraki dönemlerde telif edilen metin, şerh ve fetva kitaplarında isim olarak erken dönem Irak bölgesinde telif edilen Nâtıfî ye ait el-ecnâs, er-ravza ve el-vâkıât gibi eserlerdeki kadar yer almasalar da mezhep kitaplarında kaynağı verilmeden Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf veya Şeybânî ye nispet edilen bazı görüşlerin aslında nevâdir eserlerine dayandığı görülmüştür. Hatta nevâdir olarak nitelendirilen bu mesâilden yaygınlık kazanan belli bir kısmı özellikle de mezhep imamlarının rücu ettikleri görüşleriyle alakalı olanlar daha sonra üretilen temel metinlere kadar girmiştir. Bibliyografya Aynî, Bedreddin, el-binâye şerhu l-hidâye, nşr. Eymen Sâlih Şa bân, I-XIII, Beyrut: Dârü lkütübi l-ilmiyye, / Boynukalın, Mehmet, el-asl: Mukaddime, Beyrut: Dâru İbn Hazm, / Boynukalın, Mehmet, İmam Muhammed b. Hasan eş-şeybânî nin Kitâbu l-asl Adlı Eserinin Tanıtımı ve Fıkıh Usulü Açısından Tahlîli, İstanbul: Ocak Yayıncılık, Burhâneddin el-buhârî, el-muhîtu l-burhânî fi l-fıkhi n-nu mânî, nşr. Abdülkerîm Sâmî el- Cündî, I-IX, Beyrut: Dârü l-kütübi l-ilmiyye, / Cessâs, Ahkâmü l-kur ân, nşr. M. Sâdık Kamhâvî, I-V, Beyrut: Dâru ihyâi t-türâsi l-arabî, / Cessâs, Muhtasaru İhtilâfi l-ulemâ li t-tahâvî, nşr. Abdullah Nezîr Ahmed, I-V, Beyrut: Dârü l-beşâiri l-islâmiyye, / Cürcânî, Yûsuf b. Ali, Hizânetü l-ekmel fî fürûi l-fıkhi l-hanefî, nşr. Ahmed Halîl İbrâhim, I-IV, Beyrut: Darü l-kütübi l-ilmiyye, / Ebû Nuaym el-isfahânî, Hilyetü l-evliyâ ve tabakātü l-asfiyâ, I-X, Kahire: Matbaatü ssaâde, / Ençakar, Orhan, Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü (doktora tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hatîb el-bağdâdî, Târîhu Medîneti s-selâm, nşr. Beşşâr Avvad Ma rûf, I-XVII, Beyrut: Dârü l-garbi l-islâmî, / İbn Adî, el-kâmil fî duafâi r-ricâl, nşr. Yahyâ Muhtâr Gazzâvî, I-VII, Beyrut: Dârü l-fikr, / İbn Ebû Hâtim, el-cerh ve t-ta dîl, I-IX, Haydarâbâd: Dâiretü l-maârifi l-osmâniyye, / İbn Ebü l-avvâm, Abdullah b. Muhammed, Fezâilü Ebî Hanîfe ve ahbârühû ve menâkıbüh, nşr. Latîfürrahman el-behrâicî, Mekke: el-mektebetü l-imdâdiyye, / İbn Hacer el-askalânî, Lisânü l-mîzân, nşr. Abdulfettâh Ebû Gudde, I-X, Beyrut: Dârü lbeşâiri l-islâmiyye, /

40 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): İbn Kutluboğa, Tâcü t-terâcim, nşr. M. Hayr Ramazan Yûsuf, Dımaşk-Beyrut: Dârü lkalem, / Kallek, Cengiz, İbn Semâa, DİA, , XX, Kâsânî, Bedâiu s-sanâi fî tertîbi ş-şerâi, I-VII, Beyrut: Dârü l-kütübi l-ilmiyye, / Kâtib Çelebi, Keşfü z-zunûn an esâmi l-kütüb ve l-fünûn, nşr. M. Şerefeddin Yaltkaya - Kilisli Rifat Bilge, I-II, İstanbul: Maarif Matbaası, Kaya, Eyyüp Said, Muallâ b. Mansûr, DİA, , XXX, Kaya, Eyyüp Said, Nâdirü r-rivâye, DİA, , XXXII, Kınalızâde Ali Efendi, Risâle fî tabakāti l-mesâil, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr Kudûrî, Şerhu Muhtasari l-kerhî, Köprülü Ktp., Hafız Ahmed Paşa, nr. Kureşî, el-cevâhirü l-mudıyye fî tabakāti l-hanefiyye, nşr. Abdülfettâh Muhammed el-hulv, I-V, Kahire: Hecer li t-tıbâa ve n-neşr, / Molla Hüsrev, Dürerü l-hükkâm fî şerhi gureri l-ahkâm, İstanbul: y.y., Muallâ b. Mansûr, Nevâdirü Muallâ, nşr. Ahmet Hamdi Furat, Muallâ b. Mansûr un Nevâdir i ve Hanefi Mezhebi Literatüründeki Yeri içinde, İstanbul: Reha Yayınları, Nâtıfî, el-ecnâs fî furûi l-fıkhi l-hanefiyye, nşr. Abdullah b. Sa d et-tuhays - Kerîm b. Fuâd el-lem î, I-II, Medine: Dârü l-me sûr li n-neşr ve t-tevzî, / Nedîm, el-fihrist, nşr. Eymen Fuâd Seyyid, I-III, London: Müessesetü l-furkān li t-türâsi l- İslâmî, / Saymerî, Hüseyin b. Ali, Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, Beyrut: Âlemü l-kütüb, / Sem ânî, Abdülkerîm b. Muhammed, el-ensâb, nşr. Abdullah Ömer el-bârûdî, I-V, Beyrut: Dârü l-cinân, / Semerkandî, Ebü l-leys, Kitâbü n-nevâzil, Nuruosmaniye Ktp., nr Semerkandî, Ebü l-leys, Uyûnü l-mesâil, nşr. Seyyid M. Mühennâ, Beyrut: Dârü l-kütübi lilmiyye, / Serahsî, Şemsüleimme, el-mebsût, I-XXX, Beyrut: Dârü l-ma rife, / Süyûtî, el-müzhir fî ulûmi l-luga ve envâihâ, nşr. Fuâd Ali Mansûr, Beyrut: Dârü l-kütübi lilmiyye, / Şeybânî, Muhammed b. Hasan, el-asl, nşr. Mehmet Boynukalın, I-XII, Beyrut: Dâru İbn Hazm, / Şeybânî, Muhammed b. Hasan, Cüz mine l-emâlî, nşr. Hâşim en-nedvî v.dğr., Haydarâbâd: Matbaatü Dâireti l-maârifi l-osmâniyye, / Taşköprîzâde Ahmed Efendi, Miftâhu s-saâde ve misbâhu s-siyâde fî mevzûâti l-ulûm, I-III, Beyrut: Dârü l-kütübi l-ilmiyye, / Yılmaz, Okan Kadir, İlk Tedvin Döneminde Hanefi Mezhebi Literatürünün Kayıp Eserleri (yüksek lisans tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Zâhid Kevserî, el-imtâ bi-sîreti l-imâmeyn el-hasan b. Ziyâd ve sâhibihî Muhammed b. Şücâ, Kahire: Matbaatü l-envâr, Zehebî, Siyeru a lâmi n-nübelâ, nşr. Şuayb el-arnaût v. dğr., I-XXV, Beyrut: Müessesetü rrisâle, / Zehebî, Şemseddin Muhammed b. Ahmed, Târîhu l-islâm: sene , nşr. Abdüsselâm Tedmürî v.dğr., Beyrut: Dârü l-kitâbi l-arabî, /

41 Ençakar: Bir Mezhebin Yitik Kültürü: Hanefî Mezhebi Nevâdir Literatürü Lost Culture of a Legal School: Nawādir Literature in the Ģanafī School Ģanafī jurisprudential books written until the mid-fifth/eleventh century developed four basic concepts in order to identify issues transmitted from the masters of the Iraqi schools and sources: uŝūl (al-aŝl/al-mabsūš), jāmi ayn (al-jāmi alŝaghīr and al-jāmi al-kabīr), amālī and nawādir. Among them, Uŝūl and Nawādir maintained greater salience. The first of these two concepts, uŝūl, covers the issues discussed in the circle led by the head of the school, Abū Ģanīfa, and the books on these issues. Shaybānī reorganized these Uŝūl books by adding them his own opinions and those of Abū Yūsuf and Zufar. These books, except for a few of them, have survived through the present under the title al-aŝl/al-mabsūš. The second concept, nawādir, refers to the books recorded by the students of the school masters of the opinions proposed by Abū Yūsuf and Shaybānī, especially the ones that are not included in Uŝūl books. In other words, nawādir are those books on issues recorded by the students in particular. They may include the masters interpretations, responses to questions and some of their theological views. Among nawādir books, only the text written by Mu allā b. Manŝūr remains preserved in its entirety. In addition, a book, Nawādir al-ŝiyām, attributed to Shaybānī, remains as a part of al-aŝl. Amālīs are books that include issues on which Abū Yūsuf and Shaybānī expressed their opinions without being bound by the limits of uŝūl. They may cover issues discussed in nawādir. We have now only a small amālī that belongs to Shaybānī. The importance of amālīs comes from the fact that they also include nawādir. Almost all of the transmitters of nawādir accounts participated in the circles of amālī headed by Abū Yūsuf and Shaybānī, which shows that the issues of nawādir were discussed in the Amālī circles. The students participating in the amālī circles collected the issues they heard from Abū Yūsuf and Shaybānī, except for the ones included in the usūl, and created the nawādir literature based on these collections. The only person who transmitted nawādir issues from Abū Yūsuf and Shaybānī in separate books was Muģammad ibn Samā a, who was also the transmitters of the content of both masters amālī circles. 19 books from Nawādir literature that cover the new ideas of Abū Yūsuf and Shaybānī that were not included in usūl have been identified. The nawādir issues in these books usually belong to Abū Ģanīfa, Abū Yūsuf, Shaybānī and Zufar, and more particularly to Abū Yūsuf and Shaybānī. In addition, the nawādir books of Bishr ibn Ghiyāth, Ῑsā ibn Abān and Muģammad ibn Shujā include the opinions of the school s masters as well as the authors own opinions. The ideas of some important students of the school s master, Abū Ģanīfa, such as Ģasan ibn Ziyād, did not receive space in uŝūl, nor did they have any personal nawādir books. Some books of Ziyād, like al-mujarrad, were considered nawādir in later periods, but this was related to the different definition of nawādir at the time, so it should not be considered as fitting properly into the nawādir category. Although Muģammad ibn Muqātil s opinions are not recorded in uŝūl, they are kept in a separate nawādir volume. As a student of Shaybānī, Ibn Muqātil s ideas were 35

42 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): collected in a book under the title of nawādir. Although this book, lost now, is referred to as nawādir, according to research, the book is composed of answers to the questions posed to Ibn Muqātil. Therefore, it was the first example of a distinct literature that became called fatāwā. Once classified according to the person they belonged to, nawādir books include 10 nawādir volumes for Shaybānī s opinions, 7 for Abū Yūsuf s opinions, one for Zufar and one for Ibn Muqātil. Shaybānī s nawādir books are the following: Nawādir al-ŝalāt li-muģammad ibn al-ģasan, Nawādir al-zakāt li-muģammad ibn al-ģasan, Nawādir al-ŝiyām li- Muģammad ibn al-ģasan, Nawādir Hishām ibn Ubaydallāh al-rāzī (d. /), Nawādir Ibrāhīm ibn Rustam (d. /), Nawādir Muģammad b. Samā a (d. /), Nawādir Dāwūd b. Rushayd (d. /), Nawādir Ali ibn Yazīd (d. after /), Nawādir Abū Sulaymān al-juzjānī (d. /) and Nawādir Ῑsā ibn Abān (d. /). Abū Yūsuf s Nawādir books are the following: Nawādir Mu allā ibn Manŝūr (d. /), Nawādir Abī Yūsuf rivāya Muģammad ibn Samā a (d. /), Nawādir Bishr ibn al-walīd (d. /), Nawādir Abī Yūsuf rivāya Ali ibn al-ja d (d. /), Nawādir Muģammad b. Shujā al-thaljī (d. /), Nawādir Bishr b. Ghiyāth (d. /), Nawādir Abī Yūsuf (d. /). Two other Nawādir books are the following: i) Nawādir Zufar as the opinions of Zufar, and ii) Nawādir Muģammad ibn Muqātil, as the answers to the questions posed to Ibn Muqātil. Three of Shaybānī s nawādir books, Nawādir al-ŝalāt, Nawādir al-zakāt and Nawādir al-ŝiyām, are different from others in respect to their composition and their titles. Considering the styles of composition, although nawādir books were, according to our research, collected by the students, these three were written or had been commissioned to others by Shaybānī himself. As for their titles, although nawādir books are named after the person whose ideas were recorded, these three were titled in respect to the jurisprudential subheadings under which the issues were recorded. Except for Nawādir Mu allā and Nawādir al-ŝawm in al-aŝl, the lost nawādir books of early Hanafi literature as well as amālīs, which mention the issues of nawādir, circulated among Baghdad Ģanafī jurists in particular and they seem to carry epistemological value as high as uŝūl books. Although the transmissions from nawādir books were not cited in early books, including commentaries and opinions books, such as Nāšifī s al-ajnās, al-rawēa and al-wāqi āt, it seems that some of the opinions attributed to Abū Ģanīfa, Abū Yūsuf and Shaybānī are actually based on nawādir books. In addition, even certain parts of these issues in nawādir, especially the ones to which the scholars of the school appealed to frequently, were included in later books. Keywords: Uŝūl, Nawādir, Amālī, Žāhir al-riwāya, Ghayru Žāhir al-riwāya, Ģanafī School. 36

43 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Memlükler Döneminde Bir İlim Kurumu: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar* Muhammet Enes Midilli** Memlükler döneminde Kahire, ulemaya dersler ve mansıplar sunan çok sayıda ilim kurumuna ev sahipliği yapmıştır. Bu dönemde şehirdeki bazı büyük camiler, sultanların ve yüksek dereceli emîrlerin kurdukları vakıflar sayesinde vakıf-temelli birer ilim kurumu haline gelmiştir. Bu camilerin erken örneklerinden biri olan İbn Tolun Camii, VII. (XIV.) asrın sonunda dönemin Memlük sultanı tarafından yeniden imar ettirilmiştir. Camiyi Memlükler döneminin önde gelen ilim kurumlarından biri haline getiren vakıf da bu imar faaliyeti sırasında kurulmuştur. Cami vakfiyesinin dersler ve mansıp sahipleriyle ilgili şartları içeren bölümleri bu makalenin konusunu oluşturmaktadır. Memlükler döneminde İbn Tolun Camii nde dört fıkıh mezhebinin her biri için derslerin yanı sıra tefsir, hadis, tıp, mîâd, kıraat ve nahiv dersleri düzenlenmekteydi. Camide ulemaya fıkıh müderrisi, muîd, tefsir şeyhi, hadis şeyhi, nakib, tıp müderrisi, mîâd şeyhi, münşid/mâdih, kıraat ve nahiv mütesaddiri, mülakkın, şeyhüssübha, müsebbih/ zâkir, hatip, imam, reîsülmüezzinîn, müezzin, kāri, müeddip, arîf, hâzinülkütüp ve saâtî gibi eğitimle ve dinî vazifelerle ilgili çok sayıda mansıp tahsis edilmiştir. Makalede, vakfiye merkeze alınarak bu mansıpların mahiyetleri tespit edilmeye çalışılmış, bu sırada Memlük Kahiresi ndeki ilim kurumlarının günümüze ulaşan vakfiyeleri, Memlük kaynaklarındaki bilgiler ve mansıpların tanımlarıyla ilgili modern literatürde yer alan tartışmalar da dikkate alınmıştır. Makalede ayrıca dört fıkıh mezhebinin yanında birden fazla ilmin tedris edildiği çok mansıplı ilim kurumlarının teşekkülü hakkında bilgi verilerek İbn Tolun Camii nde görülen ilim kurumu modelinin tarihî bağlamı tespit edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: İbn Tolun Camii, cami, vakfiye, mansıp, ulema, medrese, Kahire, Memlükler. * Araştırmacı Yetiştirme Projesi (AYP) çerçevesinde sunduğu katkılardan dolayı Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi yönetimine, proje kapsamında bu makalenin yazım aşamalarını takip eden ve titizlikle metni okuyup katkıda bulunan Doç.Dr. Berat Açıl a, kıymetli önerileriyle makalenin olgunlaşmasını sağlayan Doç.Dr. Halit Özkan, Dr. Öğr. Üyesi Harun Yılmaz ve Dr. Öğr. Üyesi Halil İbrahim Hançabay a teşekkür ederim. ** Arş.Gör., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, ORCID [email protected] Geliş/Received Kabul/Accepted doi /isad

44 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Giriş Memlükler döneminde ulemanın sosyal tarihi, ilmî mansıpların ve bu mansıpların kendileri üzerinden vazedildiği ilim kurumlarının tarihi ile yakından ilişkilidir. Erken Memlük döneminde Kahire camilerinin vakıflarla desteklenen birer ilim kurumu hüviyeti kazanmaya başladıkları görülmektedir. Bu camilerden biri olan İbn Tolun Camii nin Memlükler döneminde kurulan vakfı, vakfiyede ulemaya tahsis edilen mansıplar, bu mansıpların tanımları, mansıplarla dersler ve ilimler arasında kurulan ilişki ve mansıpların ulemanın ilmî ve meslekî hayatına muhtemel etkileri bu makalenin konusunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda çalışmada, Memlükler döneminde ulemaya sunulan mansıpların, İbn Tolun Camii de yer alan mansıplar üzerinden incelenmesi de hedeflenmektedir. Makalede öncelikle İbn Tolun Camii nin Memlükler döneminde yeniden imar edilmesi, bu imar faaliyeti sırasında cami için kurulan vakıf, bu vakfın günümüze ulaşan vakfiyesi ve vakfiyede dersler ve mansıplar hakkında belirlenen şartlar hakkında bilgi verilecektir. Ardından camideki mansıpların sayısı, çeşitliliği ve mansıp sahiplerinin tahsisatı dikkate alınarak caminin, Kahire de bulunan ilim kurumları arasındaki yeri ve önemi tespit edilmeye çalışılacaktır. Bu bağlamda İbn Tolun Camii nde görülen, dört fıkıh mezhebi ve beraberinde birden fazla ilmin tedris edildiği, ulemaya çok sayıda mansıp sunan ilim kurumu modelinin teşekkül süreci de değerlendirilecektir. Camilerin, ele alınan dönemde Kahire de, vakıflar aracılığı ile ulemaya mansıplar sunan prestijli ilim kurumları haline geldiği tezi, bu makalenin temel iddiasını oluşturmaktadır. İslam tarihinde ilim kurumları arasında caminin yeri nedir, bu kurumların tarihî serüveninde bir ilim kurumu olması bakımından caminin konumunda bir değişiklik meydana gelmiş midir, cami ile başta medrese olmak üzere diğer ilim kurumları arasında nasıl bir ilişki vardır ve zaman içerisinde farklı bölgelerde bu ilişkinin mahiyetinde değişiklikler olmuş mudur gibi sorular, İslam ilim kurumlarıyla ilgili modern literatürde -çoğu zaman doğrudan olmasa da- tartışmaya dahil edilmiştir. Johannes Pedersen, Encyclopaedia of Islam ın birinci edisyonu için yazdığı Masdjid maddesinde, başta medrese olmak üzere İslam dünyasında ortaya çıkan ilim kurumlarının temel özellikleri bakımından camilerle tamamen aynı olduklarını ileri sürmüştür. Ona göre medreselerde ibadet yapılan mekânlar, camilerde ise öğrencilerin ders yapabildikleri ve konaklayabildikleri alanlar bulunmaktaydı. 1 Camilerde olduğu gibi medreselerde de vaaz verildiği ve içinde minber 1 Pedersen, Masdjid, s

45 Midilli: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar bulunan yani cuma hutbesi verilen medreselerin bulunduğu bilinmektedir. 2 Pedersen, bütün ilim kurumlarını bir şekilde cami ile irtibatlandırır ve buna uygun olarak, Bir Eğitim Merkezi Olarak Cami başlığı altında medrese ve medreseye benzer kurumlar dediği hankah, ribat, bîmaristan, mektep, küttap ve kütüphane gibi kurumların işlevleri ve mimari formları bakımından cami olma vasfını sürdürdüklerini, camilerin de çeşitli şekillerde bu kurumların işlevlerini yerine getirdiklerini savunur. 3 George Makdisi, medrese tarihine dair yapılmış en önemli çalışmalardan biri sayılan The Rise of Colleges ta, Pedersen in yukarıda belirtilen görüşlerini değerlendirir ve onun medrese ile cami arasında hiçbir fark görmemesini, asıl ilgi alanının medrese-cami niteliğindeki Kahire camileri olmasına bağlar. Makdisi ye göre Kahire deki pek çok caminin asıl işlevi, öncelikle bir eğitim kurumu, ardından cuma namazlarının kılındığı bir ibadethane olarak hizmet vermektir. Şehirde çok sayıda cami bulunmasının temel sebebi de budur. 4 Makdisi aslında, medresenin kuruluşu, idarî kontrolü ve müfredatı bakımından camiden farklı bir kurum olduğunu düşünmekteydi. 5 Buna rağmen Kahire söz konusu olduğunda bu şehirdeki camilerin pek çoğunun medrese-cami niteliği taşıdığını ifade etmekte, ancak medrese-cami ifadesiyle neyi kastettiğini yeterince açıklamamaktadır. 2 Pedersen, bir caminin çevresinde ders yapılmak üzere ayrılan bir odanın ya da cami içindeki bir halkanın zaman zaman medrese olarak isimlendirilebildiğini söyler. Medrese ya camiye bağlı olarak caminin çevresinde yer alır ya da şayet camiden uzak bir konumda inşa edilmişse bu durumda sahip olduğu ibadet mekânı ve hutbe okunan minberi ile kendisi bir cami işlevi görürdü. Dolayısıyla ona göre her iki durumda da medresenin camiden farklı bir kurum olduğu söylenemez (Pedersen, Masdjid, s ). 3 Buna göre örneğin bir hankahın temel gayesi sûfîlere konaklayacakları ve zikir yapabilecekleri bir mekân sunmaktır. Ancak namaz kılmaya tahsis edilmiş alanlara sahip olması ve bazı örneklerinde görüldüğü üzere cuma hutbesi verilen bir minbere sahip olması bakımından hankah da aslında bir camidir (Pedersen, Masdjid, s. ). 4 Makdisi, The Rise of Colleges, s Ancak Makdisi, Pedersen in tezini kabul etmez ve medrese ile caminin temelde aynı kurumlar olarak görülmesi halinde ikisinin hususiyetlerinin belirsiz hale geleceğini söyler (Makdisi, The Rise of Colleges, s. ; tercümesi için bk. Makdisi, Ortaçağ da Yüksek Öğretim, s. ). 5 Makdisi ye göre caminin aksine medresenin kuruluşu vakfa dayanır ve medresede bulunan tek kürsüye vâkıfın belirlediği bir âlim müderris olarak atanır. Camideki bir halkanın müderrisliğine ise atama bizzat halife tarafından yapılır (Makdisi, Onbirinci Yüzyıl Bağdad ında İslâm Eğitim Müesseseleri, s , ). Dolayısıyla halifenin yetki sahası içinde olan camiyi yönlendirmek söz konusu değildir, fakat doğrudan vâkıfın iradesiyle yönetilen medreseler şahısların siyasî icraatlarının bir aracı olarak kullanılabilir (Makdisi, Onbirinci Yüzyıl Bağdad ında İslâm Eğitim Müesseseleri, s. ). Müfredat bakımından ise medrese, Makdisi ye göre dinî ilimlerin en önemlisi olan fıkıh ilmine tahsis edilmiş bir kurumdur, camide ise bu ilimlerin tamamı için çok sayıda kürsü bulunur ( Onbirinci Yüzyıl Bağdad ında İslâm Eğitim Müesseseleri, s. ). 39

46 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Pedersen ve Makdisi nin çalışmaları, Kahire de caminin önemli bir ilim kurumu olduğunu ima etmenin ötesinde konuyla ilgili kaynakların ayrıntılı bir incelemesini içermez. Memlük Kahiresi nde caminin bir ilim kurumu olarak sahip olduğu hususiyetler, Jonathan Berkey tarafından daha ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Ona göre vakıflar aracılığı ile düzenli derslerin yapıldığı ilim kurumlarını medrese ile sınırlandırmak mümkün değildir. Bilginin elde edilmesini, aktarılmasını ve bu süreçteki aktörler olan âlimleri konu edinen çalışmalar, medrese dışındaki kurumları da dikkate almak durumundadır. 6 Berkey e göre tedris edilen ilimler ve derslerde takip edilen usuller bakımından cami ve medrese gibi kurumları birbirinden ayırt etmek mümkün değildir. Zira hem camide hem medresede tedris edilen ilimler aynıydı ve dersler her iki kurumda da aynı âlimler tarafından verilmekteydi. Bir başka deyişle her iki kurumda da müderrislik yapan âlimler aynı havuzdan seçilmekteydi. 7 Bilginin aktarılmasında takip edilen usul ve bir ilim dalında ihtisas sahibi kabul edilmenin şartları bakımından ise eğitim, hocatalebe ilişkisine dayanmaktaydı. Onun ifadeleriyle Memlükler döneminde Kahire de eğitim, loci ye (kurum) değil personae ye (belirli bir hoca) bağlıdır ve kurumların eğitim süreçlerinde bir tekel oluşturması söz konusu değildir. 8 Berkey, Memlükler dönemi boyunca Kahire de, içerisinde dersler için mekân sağlayan ve bununla yetinmeyip hocalar ve talebeler için maaşlar sunan çok sayıda caminin kurulduğunu özellikle vurgular. Ezher Camii, Amr b. Âs Camii, Hâkim Camii, İbn Tolun Camii, Mâridânî Camii, Hatîrî Camii, Aksungur Camii gibi camilerde vakıflarla desteklenen dersler ve ulemaya sunulan mansıplardan örnekler verir. Bu kurumların ya kuruluşlarından itibaren ya da daha sonra bir vâkıfın teşebbüsü ile İslamî ilimlere dair düzenli ve vakıflarla desteklenen dersler sunduklarını ve bu şekilde giderek medrese ile benzerlik göstermeye başladıklarını savunur. 9 Berkey nin çalışması, Memlük Kahiresi nde bir ilim kurumu olarak camiye dair kısa bir inceleme içermesine rağmen cami-vakıf ve cami-medrese ilişkilerine dair önemli bir çerçeve sunmaktadır. Memlükler dönemi ilim kurumlarını ele alan Arapça modern çalışmalar içerisinde Abdülganî Mahmûd Abdül âtî nin, Eyyûbîler ve Memlükler 6 Berkey, The Transmission of Knowledge, s. 50; kitabın Türkçe tercümesi için bk. Berkey, Ortaçağ Kahire sinde Bilginin İntikali, s Berkey, The Transmission of Knowledge, s Berkey, The Transmission of Knowledge, s. 23, Berkey, The Transmission of Knowledge, s

47 Midilli: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar döneminde Kahire de ilim kurumlarını incelediği çalışması, camilere özel bir yer ayırması bakımından önem arzetmektedir. Abdül âtî, medrese inşasına daha fazla önem vermeleri sebebiyle Eyyûbîler döneminde Mısır da camilerin nisbî bir ihmale maruz kaldıklarını ileri sürmektedir. Ona göre Memlükler döneminde bir ilim kurumu olarak camilere verilen önem artmış, bu bağlamda camilerde dersler ikame edilerek müderrislere ve öğrencilere maaşlar tahsis edilmiştir. 10 Muhammed Muhammed Emîn ise Memlükler döneminde Mısır vakıflarını incelediği çalışmasında İbn Tolun Camii, Amr b. Âs Camii ve Ezher Camii gibi büyük camilerin ilmî şöhretlerini muhafaza etmek adına dönemin sultanları ve emîrleri tarafından bu camilere dersler vakfedildiğini, bu derslere katılan müderris ve öğrencilere de maaşlar tahsis edildiğini ifade etmektedir. 11 Memlükler in son asrında Kahire de hadis ilminin tedrisi, muhaddisler ve hadis literatürünü konu edindiği çalışmasında Halit Özkan, hadis derslerinin yapıldığı mekânlar arasında camileri de incelemiş ve camilerde yapılan hadis derslerinden ve bu dersleri veren muhaddislerden örnekler vermiştir. 12 Buraya kadar ele alınan çalışmaların temel amacı, Memlükler döneminde Kahire de vakıf-temelli bir ilim kurumu olarak camiyi incelemek değildir. Onların bu konuya katkısı, Kahire de, özellikle de Memlükler döneminde caminin, ibadet yapılan bir mekân olmanın ötesinde eğitimle ilgili işlevlere sahip olduğuna dikkat çekmek olmuştur. Bu çalışmalarda cami vakfiyelerinin ayrıntılı bir incelemesine yer verilmemiş, bu vakfiyelerin dersler ve mansıp sahiplerine ilişkin şartları yeterince değerlendirilmemiştir. Bu konuları ve Memlük Kahiresi nde caminin, nasıl vakıflar yoluyla ulemaya dersler ve mansıplar sunan bir ilim kurumu haline geldiğini İbn Tolun Camii ve vakfiyesi üzerinden incelemek mümkündür. İbn Tolun Camii nin Tarihi: İnşa, İhmal ve Yeniden İmar İbn Tolun Camii, Abbâsîler tarafından vali vekili olarak gönderildiği Mısır da müstakil bir devlet kuran Ahmed b. Tolun ( / ) tarafından () yılında inşa ettirilmiştir. Ahmed b. Tolun, kurucusu olduğu Tolunoğulları Devleti nin başşehri olarak Fustat ın kuzeydoğusuna Katâi 10 Abdül âtî, et-ta lîm fî Mısr, s Emîn, el-evkāf, s Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s Semâ kayıtlarından hareketle Dımaşk ta bulunan Muzafferî Camii nde Memlükler döneminde düzenlenen hadis derslerini ve bu derslerde kadınların okuttukları eserleri inceleyen bir çalışma için bk. Emiroğlu, Kadınların Hadis Okuttuğu Mekânlar, s

48 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): şehrini kurmuş ve bu şehrin merkezine kendi ismiyle anılan camiyi inşa ettirmiştir. 13 İbn Tolun Camii nin inşa edildiği Katâi şehri, Mısır da Abbâsî hâkimi yetini yeniden tesis etmek üzere () yılında bölgeye gönderilen Abbâsî ordusu tarafından yerle bir edilirken şehirden geriye sadece caminin kaldığı ifade edilmektedir. 14 Tolunoğulları Devleti nin son bulması ve Katâi şehrinin tamamen yıkılmasıyla birlikte etrafında meskûn bir nüfus kalmayan cami ihmal edilmiş ve uzun bir süre metrûk vaziyette kalmıştır. 15 Makrîzî (/), Fâtımî halifelerinden Müstansır-Billâh döneminde ( / ) Katâi şehrinin harap vaziyette olduğunu, burada yaşayan bir nüfusun bulunmadığını, çoğu bölümü harap olan İbn Tolun Camii nin de Mağripli hacıların Mısır dan geçerken develeriyle birlikte konakladıkları bir mekân olarak kullanıldığını ifade etmektedir. 16 Bu tarihten yaklaşık bir asır sonra Eyyûbî hâkimiyetindeki Mısır a gelen İbn Cübeyr de seyahatnamesinde, sultanın camiyi konaklamaları için Mağripli yolculara tahsis ettiğinden bahsetmektedir. 17 Tolunoğulları dönemindeki ihtişamlı günlerinden yaklaşık dört asır sonra İbn Tolun Camii nin yeniden imarı ve çevresindeki bölgenin yeniden mamur hale gelmesi Memlükler döneminde gerçekleşecektir. Bu dönemde caminin bulunduğu Fustat ve Kahire arasındaki bölgede meskûn alanların arttığı, çok sayıda binanın bulunduğu ve dönemin nüfuzlu emîrlerinin burada ikamet ettiği ifade edilmektedir. 18 Ayrıca ele alınan dönemde şehrin bu bölgesinde İbn Tolun Camii dışında çok sayıda cami, mescit, medrese, hankah ve türbe gibi yapının inşa edildiği bilinmekte, ciddi bir nüfus artışı olduğu 13 Belevî, Sîretü Ahmed b. Tolun, s ; İbn Abdüzzâhir, er-ravzatü l-behiyye, s ; İbn Dokmak, el-intisâr, IV, ; Behrens-Abouseif, İbn Tolun Camii, s İbn Tolun Camii nin mimari tarihi üzerine çalışmalar yapan Tarek Swelim, Ahmed b. Tolun un Sâmerrâ şehrinde yetiştiğine dikkat çektikten sonra onun Mısır da toplum nazarında meşruiyet kazanmak ve Mısır ı Abbâsî vilayetinden müstakil bir devlete dönüştürmek için çabaladığını iddia etmektedir. Dolayısıyla ona göre mimarisinde Sâmerrâ üslubundan izler taşıyan İbn Tolun Camii nin inşası, Ahmed b. Tolun un bu siyasi programının bir parçası olarak değerlendirilmelidir (bk. Swelim, Ibn Tulun, s. 89). 14 İbn Dokmak, el-intisâr, IV, ; Makrîzî, el-hıtat, II, Swelim, Ibn Tulun, s Makrîzî, el-hıtat, IV/1, s. Bununla birlikte Fâtımîler döneminde caminin bazı mimari birimlerinin yenilendiğine dair kayıtlar ve kalıntılar bulunmaktadır (ayrıntılı bilgi için bk. Behrens-Abouseif, İbn Tolun Camii, ; Swelim, Ibn Tulun, s ). 17 İbn Cübeyr, Rihle, s İbn Fazlullah el-ömerî, Mesâlikü l-ebsâr, III, ; İbn Dokmak, el-intisâr, IV, ; Kalkaşendî, Subhu l-a şâ, III, 40, , ; Makrîzî, el-hıtat, II, ; İbn Tağrîberdî, en-nücûmü z-zâhire, IX,

49 Midilli: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar tahmin edilmektedir. 19 Dolayısıyla caminin yeniden imarının, Kahire nin Memlükler in hâkimiyetinde yaşadığı genişleme ve geçirdiği dönüşümle yakından irtibatlı olduğu söylenebilir. Neticede () yılında dönemin Memlük sultanı el-melikü l-mansûr Hüsâmeddin Lâçin ( ) kendi hazinesinden tahsisatta bulunarak İbn Tolun Camii ni yeniden imar ettirmiş 20 ve bu sayede cami, orijinal mimari formuyla günümüze kadar ulaşabilmiştir. 21 Sultan Lâçin, caminin imarı işine ve kurulacak vakfa nezaret etmesi için emîrlerinden birini görevlendirmiş ve bu iş için gereken bütün masrafları kendi hazinesinden karşılamıştır. Emîre caminin giderleri için gerekli olan mülkleri satın almasını emretmiş, o da Cîze bölgesindeki bir arazi ile İbn Tolun Camii yakınındaki bir araziyi satın alarak bunlardan elde edilecek geliri, caminin ve vakfının giderlerine tahsis etmiştir. Hıtat 22 müelliflerinden İbn Dokmak (ö. /), caminin onarımının ve yeniden imarının son derece özenli bir şekilde yapıldığını ifade ederken Makrîzî, imar masraflarının yaklaşık yirmi bin dinarı bulduğunu kaydetmiştir. 23 Ayrıca bu imar faaliyeti esnasında cami için bir vakıf kurulmuş, vakfiyede camiye tahsis edilen dersler ve mansıplar belirlenmiş ve bu vakıf, İbn Tolun Camii nin Kahire deki en önemli ilim kurumlarından biri haline gelmesine imkân sağlamıştır. İbn Tolun Camii Vakfiyesi İbn Tolun Camii nin vakfiyesi ve Memlükler döneminde Kahire de bulunan bazı ilim kurumlarının vakfiyeleri günümüze ulaşmıştır. 24 Haarmann ın da ifade ettiği üzere bu vakfiyeler, VII (XIV) ve VIII. (XV.) yüzyılda Mısır da 19 Raymond, al-maqrīzī s Khitat, s Baybars el-mansûrî, Zübdetü l-fikre, s. ; Safedî, el-vâfî, XXIV, ; İbn Dokmak, en-nüfhatü l-miskiyye, s. ; seafoodplus.info, el-intisâr, IV, ; Makrîzî, el-hıtat, IV/1, s ; Aynî, İkdü l-cümân, III, İmar işleri devam ederken Kahire de bulunan ve İbn Tolun Camii ni ziyaret eden Kāsım b. Yûsuf et-tücîbî (ö. /) seyahatnamesinde, caminin imarı için büyük mallar infak edildiğinden ve çok sayıda işçinin çalıştığından söz etmektedir (Tücîbî, Müstefâdü r-rihle, s. 7). 21 Memlükler döneminde gerçekleştirilen imar faaliyetinin ayrıntıları ve caminin mimari tarihi için önemi hakkında bk. Swelim, Ibn Tulun, s Hıtat ismi, bir şehrin topografyası, tarihî coğrafyası, mahalleleri, bina ve yapıları hakkında bilgi veren eserlere verilmektedir (Yiğit, Hıtat, s ). 23 İbn Dokmak, el-intisâr, IV, ; Makrîzî, el-hıtat, IV/1, Memlükler döneminden günümüze ulaşan ve bugün Mısır da Dârü l-vesâiki lkavmiyye ve Vizâretü l-evkāf ta bulunan vakfiyelerin Muhammed Muhammed Emîn tarafından hazırlanan katalogu için bk. Emîn, Fihristü vesâikı l-kāhire. Bu vakfiyeler üzerine yapılan çalışmaların durumu hakkında bk. Emîn, el-evkāf, s. ; Little, The Use of Documents, s. 11; Shaaban, Piety and Power, s

50 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): bulunan eğitim kurumlarının ekonomik ve sosyal tarihi için muhtemelen en tafsilatlı ve doğru bilgileri sunan belgelerdir. 25 Memlükler döneminden önce hiçbir zaman ve coğrafyadan bu miktarda vakfiyenin günümüze ulaşmadığı dikkate alındığında bu vakfiyelerin ilim kurumlarının düzen ve işleyişine dair sunduğu bilgilerin değeri daha da artmaktadır. 26 Bu vakfiyelerde yapının mimari birimleri ayrıntılı bir şekilde tavsif edilerek fiziksel sınırları belirlenmekte, kuruma gelir getirmesi için vakfedilen arazi ve mülkler sıralanmakta, mansıp sahipleri ve diğer hizmetlerle ilgilenen görevlilerin alacakları aylık tahsisat ve erzak belirlenmekte, mansıp sahiplerinde bulunması gereken yeterlilikler ve onların görevleri ayrıntılı bir şekilde kaydedilmektedir. 27 Bazı örneklerde ilim kurumlarında hangi mezhebin ya da mezheplerin fıkhının tedris edileceği, müderris ve öğrenci sayılarının ne kadar olacağı, derslerin hangi gün ve saatlerde yapılacağı ve hatta hangi kitapların okunacağı ile ilgili kayıtlar bulunabilmektedir. 28 Mesela İbn Tolun Camii nin bitişiğinde, () yılında inşa edilmiş olan Sargatmışiyye Medresesi nin vakfiyesinde önce vâkıf hakkında bilgi verilmiş, ardından medresenin mimarisi ayrıntılı bir şekilde tavsif edilmiş ve medreseye vakfedilen mülkler kaydedilmiştir. Medreseye tahsis edilen müderris, muîd, şeyhülhadis, hâzinülkütüp gibi mansıplar, mansıp sahiplerinin sayısı, aylık tahsisatı tek tek sıralanmış; imam, müezzin, kāri, bevvap, ferraş gibi diğer vazife sahipleri hakkında da bilgi verilmiştir. Müderrislerde aranan niteliklere, tedris usulüne, derslerin haftanın hangi günleri ve günün hangi saatlerinde yapılacağına dair şartlar da ayrıntılı bir şekilde kayıt altına alınmıştır. 29 İbn Tolun Camii nin vakfiyesi de günümüze ulaşmış olup Kahire de Dârü l-vesâiki l-kavmiyye de muhafaza edilmektedir. 30 Bunun yanında Memlükler döneminde telif edilen hıtat, tarih, tabakat ve seyahatname türü eserlerden bazıları muhtasar olarak bu vakfiyeden bahsederken vakfiyede yer alan dersler ve mansıplar hakkında da bilgi vermişlerdir Haarmann, Mamluk Endowment Deeds, s Berkey, The Transmission of Knowledge, s Haarmann, Mamluk Endowment Deeds, s Emîn, el-evkāf, s İbrâhim, Nassân cedîdân, s. , Vakfiyyetü Hüsa meddîn La çîn, nr. 3/17, Muhammed Muhammed Emîn in de belirttiği üzere, üzerinde bulunan yanmış ve yırtık bölümler sebebiyle vakfiye belgesi önemli ölçüde tahrip olmuş durumdadır (Emîn, Fihristü vesâikı l-kāhire, s. 7). Vakfiyenin bir nüshasını temin etmemi sağlayan Tarek Swelim ve Muhammad Shaaban a teşekkür ederim. 31 Baybars el-mansûrî, Zübdetü l-fikre, s. ; Tücîbî, Müstefâdü r-rihle, s. 7; Nüveyrî, Nihâyetü l-ereb, XXXI, ; Safedî, A yânü l-asr, IV, ; İbn Dokmak, el-intisâr, IV, ; 44

51 Midilli: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar Vakfiyede, vakfın kuruluş tarihi 21 Rebîülâhir (5 Şubat ) olarak kaydedilmiştir. Vâkıfın, el-melikü l-mansûr Hüsâmeddin Lâçin olduğu ifade edildikten sonra vakfın nâzırlığına Emîr Alemüddin Sencer ed-devâdârî nin tayin edildiği belirtilmiştir. 32 Ardından Cîze bölgesinde yer alan Münyetü Andûne 33 arazisinin gelir getirmek üzere camiye vakfedildiği kayıt altına alınmıştır. Ayrıca caminin sınırları ayrıntılı bir şekilde belirtilmiş, caminin mimari birimleri ve bunların işlevleri ile ilgili bilgilerin yanı sıra caminin güvenliği, temizliği ve bakımıyla ilgilenmek üzere tayin edilen bevvap, sathî, ferraş ve kayyım gibi görevlilerle ilgili şartlar da kayıt altına alınmıştır. 34 Vakfiyenin Memlük Kahiresi nde ilim kurumlarındaki işleyişin ve ulemanın ilmî pratiklerinin tespiti için önem arzeden bölümü ise camideki dersler ve ilmî mansıplara dair şartları ihtiva eden kısımlarıdır. İbn Tolun Camii nde Ulemaya Tahsis Edilen Mansıplar ve Dersler Memlükler döneminde İbn Tolun Camii nde ulemaya fıkıh müderrisi, muîd, tefsir şeyhi, hadis şeyhi, nakib, tıp müderrisi, mîâd şeyhi, münşid, kıraat ve nahiv mütesaddiri, mülakkın, şeyhüssübha, müsebbih/zâkir, hatip, imam, reîsülmüezzinîn, müezzin, kāri, müeddip, arîf, hâzinülkütüp ve sââtî olmak üzere çok sayıda mansıp tahsis edilmiştir. 35 Makrîzî, el-hıtat, IV/1, s ; seafoodplus.info, es-sülûk, II, ; Aynî, İkdü l-cümân, III, ; İbn Tağrîberdî, el-menhelü s-sâfî, VI, 72; Süyûtî, Hüsnü l-muhâdara, II, ; İbn İyâs, Bedâiu z-zühûr, I/1, s Vakfiyyetü Hüsâmeddîn Lâçîn, nr. 3/ Nüveyrî, Nihâyetü l-ereb, XXXI, ; Makrîzî, es-sülûk, II, Emîr Alemüddin Sencer, sultan tarafından Dımaşk tan Kahire ye çağırılmış, kendisine dârüladl nâipliği yanında İbn Tolun Camii nin nâzırlığı görevi tevdi edilmiştir (Aynî, İkdü l-cümân, III, ). Emîr Sencer in dindar ve âlim bir zat olduğu, fıkıh ve hadis ilimleri ile iştigal ettiği ve huzurunda ilmî müzakerelerde bulunan ulemaya ikramda bulunduğu ifade edilmektedir (Zehebî, Mu cem, s ). 33 Nil nehrinin batı tarafındaki Cîze topraklarında yer alan Münyetü Andûne arazisinin İbn Tolun Camii nin vakfı olduğu bilgisi, İbnü l-cey ân (/) tarafından da kayıt altına alınmıştır. İbnü l-cey ân eserinde Mısır da () yılında yapılan arazi tahririni kayıt altına almış, burada hangi arazinin kime iktâ edildiği, hangi arazinin nereye vakfedildiği gibi bilgilere yer vermiştir. Bu kayıtlardan hareketle vakfiyede belirtilen arazinin, vakfın kuruluşundan yaklaşık bir asır sonra vakıf mülkü olma özelliğini sürdürdüğünü söylemek mümkündür (bk. İbnü l-cey ân, et-tuhfetü sseniyye, s. ). 34 Vakfiyyetü Hüsâmeddîn Lâçîn, nr. 3/17, 18; Tücîbî, Müstefâdü r-rihle, s. ; Nüveyrî, Nihâyetü l-ereb, XXXI, ; Makrîzî, es-sülûk, II, ; seafoodplus.info, el-hıtat, IV/1, s. 78; Abdül âtî, et-ta lîm fî Mısr, s Makalede mansıplar sıralanırken vakfiyede yer alan sıralama esas alınmıştır. Mansıpların mahiyeti hakkında ilerleyen bölümlerde bilgi verilecektir. 45

52 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): Cami vakfiyesinde mansıpların mahiyeti, mansıp sahiplerinin vasıfları, görevleri ve tahsisatı ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Ayrıca Memlükler döneminde Kahire de bulunan bazı ilim kurumlarının günümüze ulaşan vakfiyeleri ve doğrudan mansıplar hakkında bilgi veren dönemin bazı kaynakları, mansıplar hakkında İbn Tolun Camii nin vakfiyesinde verilen bilgilerin mukayese edilmesine imkan sağlamaktadır. Caminin vakfiyesi esas alınmakla birlikte bahsi geçen diğer kaynaklarda bulunan bilgilerin ve modern literatürde yer alan ilmî mansıpların tanımları ve işlevleri ile ilgili farklı yaklaşımların değerlendirilmesi, Memlükler döneminde İbn Tolun Camii nde ulemaya sunulan mansıpların mahiyetinin ve derslerle ilgili ilmî pratiklerin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayabilir. Fıkıh Müderrisi, Muîdleri ve Öğrencileri Vakfiyede İbn Tolun Camii ne dört fıkıh mezhebinin her biri için bir müderris, iki muîd ve otuz öğrenci tayin edilmiş, 36 fıkıh derslerinin bu konuda âdet olduğu üzere güneşin doğuşu ile zeval vakti arasında yapılması kararlaştırılmıştır. Vakfiyedeki şartlara göre fıkıh dersinin müderrisi, mezhebinin görüşlerine ve istikrar kazanmış usullere (er-resmü l-mu tâd) uygun olarak ders vermeli, mezhebinin delillerini (edille ve berâhîn) ve öğrencilerin anlamakta zorlandıkları hususları onlara izah etmelidir. Ayrıca müderristen, öğrencileri seviyelerine uygun olacak şekilde usûl-i fıkıh ve fürû-ı fıkıhta ezber ve araştırma ile vazifelendirmesi istenmektedir. Fıkıh dersindeki muîdlerin görevi ise müderrisin ele aldığı konuyu, özellikle de anlaşılması zor, müphem ve kapalı hususları nasıl şerhettiğini dikkatle takip etmek ve öğrencilerin ders esnasında anlayamadıkları hususları onlara açıklamaktır. 37 Cami vakfından dört fıkıh mezhebinin müderrislerinden her birine aylık dirhem, muîdlerden her birine ise aylık 80 dirhem tahsis edilmiştir. Her bir fıkıh mezhebinin dersi için tayin edilen otuz öğrenciye ise aylık toplam dirhem verilmesi kararlaştırılmıştır. Müderris, bu miktarı ilmî seviyelerine göre öğrenciler arasında paylaştıracak, bunu yaparken her bir öğrencinin aylık 30 dirhemden fazla 10 dirhemden az pay almamasına dikkat edecektir Vakfiyede fıkıh dersleri için belirlenen bu mansıplar dışında () yılında dönemin önde gelen emîrlerinden Yelboğa el-ömerî tarafından İbn Tolun Camii nde görev yapacak yedi Hanefî müderris için 40 ar dirhem maaş ve erzak tahsis edilmiştir. Kaynaklar, diğer mezheplere mensup olan bir grup fakihin, bu dersin vakıflarından faydalanabilmek için Hanefî mezhebine geçtiklerini kaydetmişlerdir (bk. İbn Kesîr, el-bidâye, XVIII, ; Makrîzî, el-hıtat, IV/1, s. 79; İbn Kādî Şühbe, Târîh, III, ). 37 Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/18; Abdül âtî, et-ta lîm fî Mısr, s Vakfiyyetü Hüsâmeddîn Lâçîn, nr. 3/18; Abdül âtî, et-ta lîm fî Mısr, s

53 Midilli: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar Öğrencilere ayrılan tahsisatın paylaştırılması konusunda müderrise verilen bu yetki, 39 Memlük Kahiresi nde ilmî pratiğin hoca merkezli karakterini teyit eder niteliktedir. Ancak öğrenciler aleyhine oluşabilecek haksız bir uygulamayı engellemek adına da onların alacakları tahsisat için bir alt ve üst sınır belirlendiği görülmektedir. Tefsir Şeyhi ve Öğrencileri Camide düzenlenecek tefsir dersi için bir tefsir şeyhi ve on beş öğrenci tayin edilmiştir. Vakfiyede tefsir şeyhinden, öğrencilerini tefsirden belirli bölümleri ezberlemekle vazifelendirmesi istenmektedir. Tefsir dersini veren hocanın, vakfiyede mutlak anlamda şeyh olarak isimlendirilmediğini ifade etmek gerekir. Vakfiyenin tefsir dersiyle ilgili bölümünde tefsir dersinin hocası için şeyhü t-tefsîr ibaresi yer alırken mansıpların toplu halde sıralandığı bölümde müderrisü t-tefsîr ibaresine yer verilmiştir. 40 Şeyh Müeyyed Camii nin vakfiyesinde de tefsir dersini veren hoca müderrisü t-tefsîr adıyla zikredilmiştir. Bu vakfiyeye göre tefsir müderrisinin vazifesi, öğrencilerini Kur ân-ı Kerim in tefsiri ve irabı üzerinde çalışmakla görevlendirmek ve anlamakta zorlandıkları hususları onlara açıklamaktır. Ayrıca müderrisin, Kur an tefsirinin yanında Arap dilinde ve irap bilgisinde ihtisas sahibi olması şart koşulmuştur. 41 İbn Tolun Camii nin vakfiyesinde de tefsir dersi ile ilgili şartlar arasında lügat ve beyana dair muhtasarlar ın okunmasının şart koşulmuş olması, 42 Memlükler dönemi و ف כ رس אئ א 39 Vakfiyede yer alan ibare şu şekildedir: 3/18). nr. (Vakfiyyetü Hüsâmeddîn Lâçîn, در א ه 40 Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçiîn, nr. 3/ Abdül âtî, Hüccetü vakfi s-sultân el-müeyyed, s Vakfiyyetü Hüsâmeddîn Lâçîn, nr. 3/ Vakfiyede tefsir dersinin mahiyetiyle ilgili bölümün bir kısmı tahrip olduğu için okunamamaktadır. Ancak şeyhin öğrencileri tefsirden belirli bölümler ezberlemekle yükümlü tutması gerektiğini bildiren bölümün devamında yer alan lügat ve beyana dair muhtasarlar وا אن) ا ( ات ibaresinden öğrencilerin çalışmakla ve ezberlemekle yükümlü oldukları metinler arasında dil ilimlerine dair eserlerin de olduğu anlaşılmaktadır (Vakfiyyetü Hüsâmeddîn Lâçîn, nr. 3/18). Belagat ilminin bütün konularını ifade etmek üzere bu ilmin tarihî gelişimi sırasında çeşitli isimlerin kullanıldığı bilinmektedir (Kılıç, Belâgat, s. ). Vakfiyedeki beyan ibaresi de muhtemelen belagat ilminin bütün konularını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Muhtemelen bu dersin muhtevasını hem tefsir hem de tefsire dair çalışma yapmanın bir ön şartı olarak kabul edilen dil ve belagat ilimleri oluşturmaktaydı. Bu mansıba tayin edilen âlimlerin neredeyse tamamının dil ilimlerinde meşhur olup bu alanda eserler telif etmiş olmaları bu yorumu desteklemektedir. Erken Memlük döneminde İbn Tolun Camii ndeki tefsir müderrisliği mansıbına tayin edilen âlimler için bk. Midilli, Erken Memlük Döneminde Bir İlmî Müessese, s

54 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): ilim kurumlarında tefsir derslerinin dil ilimleri ile yoğun bir ilişki içerisinde yürütüldüğünü göstermesi bakımından dikkat çekicidir. İbn Tolun Camii nde görevlendirilen tefsir şeyhine aylık dirhem, öğrencilere ise aylık toplam dirhem ücret tahsis edilmiştir. Fıkıh derslerinde olduğu gibi tefsir müderrisinin bu miktarı, seviyelerine göre öğrenciler arasında taksim etmesi şart koşulmuştur. 43 Hadis Şeyhi, Muîdi ve Öğrencileri Camideki hadis dersi için bir hadis şeyhi, bir muîd ve yirmi öğrenci tayin edilmiş, bu öğrencilerden biri nakib olarak vazifelendirilmiştir. Vakfiyeye göre hadis dersleri günün ilk vaktinde yapılacak, hadis şeyhi her bir ders günü için öğrencileri bir hadis ezberlemekle vazifelendirecektir. Muîdin görevi ise öğrencilerin hadisi doğru şekilde ezberleyip ezberlemediklerini kontrol etmek ve gerektiğinde tashihte bulunmaktır. 44 Yirmi öğrenci arasından seçilen nakibin görevi hakkında vakfiyede herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Nakib kelimesi, bir topluluğun durumunu en iyi bilen ve o topluluğa nezaret eden kimse anlamlarına gelmektedir. 45 Memlük Kahiresi ndeki bazı ilim kurumlarının günümüze ulaşan vakfiyelerinde nakibin görevi, derste düzeni sağlamak ve derse gelmeyen öğrencilerin kaydını tutmak olarak belirtilmiştir. 46 Tâceddin es-sübkî (ö. /) Muîdü n-niam ve mübîdü n-nikam adlı eserinde hadis öğrencilerinin yoklama kâtibi (kâtibü gaybeti s-sâmiîn) ve onun görevleri hakkında müstakil bir başlık açmış, bu görevlinin vazifesinin, derste hazır bulunanlar ile semâ için bulunanları dikkatli bir şekilde tespit edip kayıt altına almak olduğunu ifade etmiştir. 47 Çünkü öğrencilerin bir kısmı derste hazır bulunduğu halde dersi dikkatle dinlemeyebilir ve bunun takibini yapmak kâtibü l-gaybe nin görevidir. 48 Bu durumda hadis dersi söz konusu olduğunda nakib ve kâtibü lgaybe isimlerinin aynı görevliye işaret ettiği söylenebilir. Bu görevli, birer 43 Vakfiyyetü Hüsâmeddîn Lâçîn, nr. 3/ Vakfiyyetü Hüsâmeddîn Lâçîn, nr. 3/ İbn Manzûr, Lisânü l-arab, nkb md. 46 Makdisi, Ortaçağ da Yüksek Öğretim, s. ; Abdül âtî, et-ta lîm fî Mısr, s Sübkî, Muîdü n-niam, s Hadis derslerinde hazır bulunanlar ile semâ için bulunanlar arasındaki ayırım, rivayette bulunma ehliyetini haiz olmayan küçük çocuklar ile temyiz çağına ulaşmış öğrencilerin durumlarını birbirinden ayırmak için de vurgulanmış olabilir. Bu durumda nakib, birinci grupta yer alanlar için huzur kaydı, ikinci grupta yer alanlar için ise semâ kaydı yazardı (ayrıntılı bilgi için bk. Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s ). 48

55 Midilli: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar vakıf kurumu olan ilim kurumları için önemliydi, zira geçerli bir mazereti olmaksızın derse gelmeyen öğrencilerin vakıf gelirlerinden pay almaları meşru görülmemekteydi. 49 Vakfiyenin hadis şeyhi hakkındaki şartlarında ise şeyhin, hadis ilminde rivayet ve dirayet sahibi olması, hadis semâı için tahsil ve rihlelerinin bulunması gerektiği ifade edilmiştir. 50 Hadislerin usulüne uygun bir şekilde nakledilmesi anlamındaki rivâyetü l-hadîs ilmi yanında dirâyetü l-hadîs terimine ilk defa yer veren müellifin, Memlükler döneminde Kahire de yaşayan İbnü l-ekfânî (ö. /) olduğu ifade edilmektedir. 51 Onun ilimler tasnifine dair telif ettiği İrşâdü l-kāsıd ilâ esne l-makāsıd adlı eserinde yer verdiği dirâyetü l-hadîs ilmi, senet ve metnin (râvi ve mervî) bütün yönleriyle ele alınmasını ifade etmektedir. Buna göre rivayetler hakkında sahih, hasen, zayıf gibi hükümlerden hangisinin verileceği, haberin semâ, arz ve icazet gibi tahammül yollarından hangisiyle nakledildiği, râvilerin taşıması gereken özellikler (şürûtu r-ruvât), rivayetteki garip kelimelerin mânalarının tespit edilmesi, musannef, müsned, mu cem gibi tasnif türlerinin bilinmesi gibi meseleler dirâyetü l-hadîs ilminin konularını teşkil etmektedir. 52 İbnü l-ekfânî nin, İbn Tolun Camii nin vakfiyesi hazırlanırken Mısır da ve hayatta olduğu dikkate alındığında onun rivâyetü l-hadîs ve dirâyetü l-hadîs ilimleri hakkında verdiği bilgilerin, cami vakfiyesinde hadis şeyhi için şart koşulan rivayet ve dirayet bilgisinin mahiyetini anlamaya yardımcı olduğu söylenebilir. Hadis şeyhine, cami vakfından aylık dirhem, muîde ise 80 dirhem tahsis edilmiştir. Hadis dersindeki yirmi öğrenciye aylık toplam dirhem verilmesi, bu miktarın öğrenciler arasında, onların seviyelerini göz önünde bulundurarak şeyh tarafından paylaştırılması kararlaştırılmıştır. Zikredilen dirhemden nakib olarak görevlendirilen öğrencinin alacağı pay ise vakfiyede 30 dirhem olarak belirlenmiştir. 53 Tıp Müderrisi ve Öğrencileri Camideki tıp dersi için vakfiyede, tıp ilmini (tıbbü l-ebdân), yani hastalıklar ve tedavi yollarını gerektiği şekilde bilen bir müderris tayin edilmesi 49 Makdisi, Ortaçağ da Yüksek Öğretim, s Vakfiyyetü Hüsâmeddîn Lâçîn, nr. 3/ Çakan, Dirâyetü l-hadîs, s Ayrıntılı bilgi için bk. İbnü l-ekfânî, İrşâdü l-kāsıd, s Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/ 49

56 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): kararlaştırılmıştır. 54 Tıp müderrisi, kendilerine vakıftan tahsisat ayrılan on öğrencisini tıp ilmine dair bilinmesi gereken metinleri ezberlemekle vazifelendirecektir. Ardından onların çalışmalarının düzeltilmesi gereken yerlerini tashih edecek, anlamakta zorlandıkları hususları onlara açıklayacaktır. Müderrise aylık dirhem, on öğrencisine ise aylık toplam dirhem tahsis edilmiş olup müderris diğer derslerde olduğu gibi bu dirhemi öğrencileri arasında kendi katındaki derecelerine göre paylaştıracaktır. 55 Vakfiyede yer alan öğrencilerin vazifeleri ile ilgili bölüm incelendiğinde camide tıp ilmine dair teorik bir ders yapıldığı anlaşılmaktadır. Tıp derslerinin muhtemelen diğer ilimlerle aynı usulde yani bir hocayla belirli metinler üzerinde çalışarak yapıldığı düşünülmektedir. 56 Ayrıca cami dahilinde bîmâristan gibi işlev gören, öğrencilerin öğrendiklerini uygulama imkânı bulduğu ve hastaların tedavi edildiği bir mekânın bulunup bulunmadığı hakkında vakfiyeden ve dönemin diğer kaynaklarından herhangi bir bilgi elde edilememiştir. Mîâd Şeyhi ve Kāri Vakfiyede, zikredilen derslerin yanında camide mîâd meclisleri düzenlenmesi kararlaştırılmış ve bunun için camiye bir mîâd şeyhi ve bir kāri tayin edilmiştir. Mîâdın vaaz ve nasihat içerikli bir ders olduğu anlaşılmaktadır. Bu و ا א ا ا ر אر א 54 Vakfiyede yer alan ibare şu şekildedir: و ا اء ا כ ر א א وا دو اض ا ا ان (Vakfiyyetü Hüsâmeddîn Lâçîn, nr. 3/17, 18). 55 Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/ Chamberlain, Ortaçağ da Bilgi, s Leiser, İbn Ebû Usaybia nın (ö. /) Uyûnü l-enbâ fî tabakāti l-etıbbâ adlı eserini temel alarak tıp eğitiminin usulünü ve mahiyetini tespit etmeye çalıştığı makalesinde, tıp öğrencilerinin bir mecliste halka oluşturarak belirli metinleri bir hocadan tahsil ettiklerini, hocanın da metnin hatalı okunduğu yerleri düzelttiğini ve sorulan soruları cevapladığını belirtmektedir (Leiser, Medical Education in Islamic Lands, s ). George Makdisi de fakihler tarafından kullanılan skolastik metod un tıp ilminde de uygulandığını belirtir ve buna delil olmak üzere VII. (XIII.) yüzyılda yaşadığı bilinen Necmeddin İbnü l-lebbûdî isimli âlimin Tedkīku l-mebâhisi t-tıbbiyye fî tahkīkı l-mesâili l-hilâfiyye alâ tarîkı mesâili lfukahâ adlı eserini zikreder. Kitabın ismi tıp mesaili üzerine yapılan çalışmalarda, fukahanın fıkıh mesailini tedris ederken kullandığı yöntemlerin benimsendiğini ima etmektedir (Makdisi, The Scholastic Method in Medieval Education, s. ). Bununla birlikte Ruhâvî (ö. / den önce) ve Ebû Bekir er-râzî (ö. /) gibi hekimlerin tıp eğitiminin teorik ve pratik yönünü eşit bir şekilde vurguladıkları bilinmektedir (Leiser, Medical Education in Islamic Lands, s ). Bu durum dikkate alındığında İbn Tolun Camii nde tıp eğitimi alan öğrencilerin ya camide bulunan bir bölümde ya Kahire deki bîmâristanlardan birinde ya da tıp müderrisinin uygun gördüğü bir mekânda pratik bir eğitim almış olmaları da mümkündür. 50

57 Midilli: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar meclisler, haftanın belirli günlerinde ve belirli yerlerde gerçekleştirildiği için buluşma yeri ve zamanı anlamına gelen mîâd ismiyle anılmıştır. 57 Genellikle bir tefsir, hadis veya rekāik 58 metninin takip edildiği mîâdlarda bir kāri, mîâd şeyhinin huzurunda metni ona okur, şeyh de okunan bölümler üzerine bir ders ya da vaaz verirdi. 59 Vakfiyede mîâd şeyhinin, Şâfiî mezhebine mensup, fakih ve müftî olup hadis ve dil ilimlerinde ihtisas sahibi olması şart koşulmaktadır. Mîâdların, birinci gün, cuma günü cuma namazından sonra; ikinci gün, pazar günü öğle namazından sonra; üçüncü gün, çarşamba günü öğle namazından sonra olâmak üzere haftanın üç günü düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Mîâd günleri bu şekilde belirlenmiş olmakla birlikte nâzıra meclislerin gün ve saatlerini değiştirebilme yetkisi verilmiştir. Bu bağlamda onun dilerse yaz aylarında mîâdları ikindi namazından sonraya alabileceği belirtilmiştir. Mîâd sırasında şeyhin önünde oturup vakfiyede kararlaştırılan konulara dair belirli kitaplardan metin okumak üzere bir kāri de tayin edilmiştir. Buna göre kāri, şeyhin huzurunda bir miktarı tefsirden, bir miktarı hadisten, bir miktarı rekāik kitaplarından, bir miktarı da selef-i sâlihînin sözlerinden olmak üzere Allah a itaate ve günah işlemekten kaçınmaya teşvik eden metinler okuyacaktır. Cami vakfından mîâd şeyhine aylık dirhem, söz konusu kārie ise 40 dirhem maaş tahsis edilmiştir. 60 Münşid/Mâdih Camiye mîâdın akabinde Hz. Peygamber i öven şiirler (emdâh) inşad etmesi için bir münşid de tayin edilmiştir. Vakfiyede münşidin güzel sesli olması şart koşulmuş ve onun görevinin, camide düzenlenen meclislerde ve özellikle de mîâdların akabinde yüksek bir sesle Hz. Peygamber i metheden şiirler inşad etmek olduğu belirtilmiştir. Cami vakfından münşide aylık 20 dirhem maaş tahsis edilmiştir. 61 İbn Tolun Camii vakfiyesinde münşid diye anılan bu görevliye Memlükler döneminde mâdih adı da verilmekteydi. Mesela Sultan Hasan Camii nin vakfiyesinde camiye bir mâdih tayin edilmesi ve onun mîâdın akabinde Bûsîrî nin (ö. /) Kasîdetü l-bürde si gibi Hz. Peygamber i öven şiirler 57 Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s Rekāik terimi, züht hayatına dair rivayetler ve bu konuyla ilgili literatürü ifade etmektedir (ayrıntılı bilgi için bk. Özafşar, Zühd ve Rekāik, s ). 59 Berkey, Popular Preaching, s Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/17, Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/17,

58 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): (medâih) inşad etmesi kararlaştırılmıştır. 62 Sübkî, Muîdü n-niam da ulemanın tayin edildiği mansıpları ele alırken münşid için de bir başlık açmıştır. Burada münşidin görevinin, Hz. Peygamber i öven, Allah Teâlâ yı ve onun nimetlerini hatırlatan, ölümden ve sonrasından bahseden şiirler okumak olduğunu belirtmiş, ancak münşid isminin işaret ettiği asıl hususun Hz. Peygamber i övmek olduğunu özellikle vurgulamıştır. 63 Kıraat ve Nahiv Mütesaddiri Kıraat ve nahiv mütesaddiri ile ilgili vakfiyede yer alan şartları incelemeden önce modern literatürde mütesaddir kelimesinin ne ifade ettiği konusunda bir belirsizlik olduğunu ifade etmek gerekir. 64 Dönemin kaynaklarına başvurulduğunda da bu belirsizliğin kolaylıkla giderilmesi mümkün görünmemektedir. Mütesaddir teriminin, camide veya başka bir ilim kurumunda tertip edilen ilim meclisinde, ihtisas sahibi olması sebebiyle öne geçen, yani ders veren âlim anlamında kullanıldığı düşünülebilir. Memlükler dönemi söz konusu olduğunda mütesaddir ve tasdîr terimleri çoğunlukla maaşlı bir mansıba işaret etmektedir. Zira dönemin ilim kurumlarının vakfiyeleri incelendiğinde mütesaddir kadrosuna yapılan tahsisatı görmek mümkündür. 65 Öte yandan mütesaddirin ders yapma usulünün, müderris ve şeyhinkinden farklı olup olmadığı hususunda açık bir bilgiye rastlanmamıştır. Hatta Memlükler döneminde inşa edilen Sultan Hasan Camii nin () tarihli vakfiyesinde, tıpkı İbn Tolun Camii nde olduğu gibi kıraat ve dil ilimlerinde ders vermek üzere bir mütesaddir tayin edilmiş, vakfiye metninde bu mansıbı ifade etmek üzere mütesaddir, hâmişte ise şeyhü lkıraati s-seb ibaresine yer verilmiş yani mütesaddir ve şeyh terimleri eş anlamlı olarak kullanılmıştır. 66 İbn Tolun Camii nin vakfiyesinde yer alan kıraat ve nahiv dersi ile ilgili şartlara dönülecek olursa burada, mütesaddirin kıraat ilminde mütevâtir olduğu kabul edilen yedi rivayet üzere kıraat (kırâat-i seb ) ve nahivde ihtisas sahibi olması şart koşulmaktadır. 67 Mütesaddirin sabahın ilk vaktinde cami- 62 Emîn, Mesârifü evkāfi s-sultân el-meliki n-nâsır, s Sübkî, Muîdü n-niam, s Bu konudaki farklı yaklaşımlar ve yorumlar için bk. Makdisi, Ortaçağ da Yüksek Öğretim, s ; seafoodplus.info, İslâm ın Klasik Çağında ve Hıristiyan Batı da Beşeri Bilimler, s ; Özkan, Memlüklerin Son Asrında Hadis, s Bir örnek için bk. Emîn, Mesârifü evkāfi s-sultân el-meliki n-nâsır, s Emîn, Mesârifü evkāfi s-sultân el-meliki n-nâsır, s Kıraat ve nahiv ilimlerinin bir arada ele alınıp dersi verecek hocanın her iki ilimde de ihtisas sahibi olmasının şart koşulması dikkat çekicidir. Nahiv ilminin, kurallarının 52

59 Midilli: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar de bulunması, kendisine kıraat ve nahiv tahsil etmek için gelen öğrencilere bu ilimleri okutması (ikrâ ) istenmekte, yedi rivayete göre kıraat hususunda bu rivayetleri hem tek tek (müfreden) hem de bir arada (cem an) okutması gerektiği ifade edilmektedir. Cami vakfından kıraat ve nahiv mütesaddirine aylık 80 dirhem tahsis edilirken bu dersi takip edecek öğrencilerin sayısı sınırlandırılmamış ve onlara bir tahsisat da ayrılmamıştır. 68 Dolayısıyla bu dersin, vakıf tarafından desteklenen daimi öğrencileri olmadığı anlaşılmaktadır. Mülakkın İbn Tolun Camii ne, kıraat ve nahiv mütesaddirine benzer şekilde, Kur ân-ı Kerim okumayı öğrenmek üzere huzuruna gelen öğrencilere ders verecek bir mülakkın tayin edilmiştir. Mülakkın teriminin kendisinden türediği telkīn mastarı, birine bir söz söyleyip onun o sözü anlamasını ve sözün, onun diline yatkın hale gelmesini sağlamak gibi anlamlara gelmektedir. Telkin (telkīn), Kur an ın tahammül ve hıfz yollarından biri olarak tanımlanmıştır. Bu anlamda telkin, kişinin Kur an ı usulüne uygun bir şekilde okuyup ezberlemek için onun kıraatini bir hocadan dinleyerek öğrenmesi şeklinde de anlaşılabilir. Meşhur kıraat âlimi İbnü l-cezerî nin (ö. /) Kahire de verdiği bu türden derslere çok sayıda insanın katıldığı, bu yüzden onun her öğrenci ile tek tek ders yapamadığı, bunun yerine kalabalık bir gruba bir âyeti okuduğu ardından da bu grubun sesli bir şekilde tek seferde onun okuyuşunu tekrar ettiği kaydedilmiştir. Burada İbnü l-cezerî nin yaptığı okumayı ifade etmek için telkin, derse katılanların yaptığı tekrarı ifade etmek için ise arz terimleri tutarlı olduğunu göstermek için kıraat ilminin konusu olan kıraatlere dayandığı, kıraat ilminin de kıraatlerin sahih, fâsit vb. hükmünü belirlemede ve bunlar arasında tercihte bulunmada nahiv ilmine başvurduğu bilinmektedir (İnanç, Teşekkül Sürecinde Nahiv-Kıraat İlişkisi, s ). Nahiv ve kıraat ilimleri arasındaki bu ilişki, İbn Tolun Camii nde bu iki ilme dair ders vermek üzere bir mütesaddirin tayin edilmiş olmasını açıklayabilir. Aynı mansıp, sadece İbn Tolun Camii nde değil dönemin diğer bazı ilim kurumlarında da bulunmaktaydı (bazı örnekler için bk. Emîn, Mesârifü evkāfi s-sultân el-meliki n-nâsır, s. ; Abdül âtî, Hüccetü vakfi s- Sultân el-müeyyed, s ). 68 Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/17, Kıraat ve nahiv mütesaddirinin verdiği derslerde genellikle öğrenci sayısı sınırlandırılmamakta ve öğrencilere tahsisat ayrılmamaktadır. Bir başka deyişle kıraat ve nahiv mütesaddirinin, daimi bir öğrenci topluluğuna değil kendisinden ilim tahsil etmek için gelen bütün öğrencilere ders vermekle görevlendirildiği söylenebilir. Mesela Sultan Hasan Camii nin vakfiyesinde hem kıraat ve nahiv dersini veren mütesaddir hem de Kur an okumayı öğreten mütesaddir, kendilerinden ders almak için gelen her öğrenciye ders vermek üzere görevlendirilmiştir (Emîn, Mesârifü evkāfi s-sultân el-meliki n-nâsır, s. ). 53

60 İslam Araştırmaları Dergisi, 44 (): kullanılmıştır. 69 Vakfiyede, İbn Tolun Camii nde bu dersi verecek olan mülakkına aylık 60 dirhem maaş tahsis edilmiştir. 70 Şeyhüssübha ve Müsebbihler İbn Tolun Camii nin Memlükler döneminde yeniden imar edildiği dönemde hayatta olan Ahmed b. Abdülvehhâb en-nüveyrî (ö. /), muhtemelen cami vakfiyesini inceleme fırsatı bulmuş 71 ve vakfiyede bulunan dersler ve mansıpları Nihâyetü l-ereb fî fünûni l-edeb adlı eserinde özet bir şekilde kayıt altına almıştır. Burada camide, şeyhüssübha denen bir görevlinin bulunduğu ifade edilmektedir. 72 Bununla birlikte bu eserde, mansıba tayin edilen kişinin yerine getirdiği vazife hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Vakfiyede ise camiye iyilikleriyle mâruf salih iki kişi ile bunların her birinin yanında bulunacak on beşer kişinin zikir tespih etmek üzere vazifelendirildiği belirtilmiştir. Müsebbihlerin zikrin akabinde sultana ve vâkıfa dua etmeleri gerektiği de kayıt altına alınmıştır. 73 Nüveyrî nin şeyhüssübha şeklinde kaydettiği görevli, muhtemelen vakfiyede zikredilen ve otuz müsebbihin zikrini idare eden iki mansıp sahibine işaret etmektedir. Vakfiyede otuz müsebbihin her birine aylık 10 dirhem, iki şeyhüssübhaya ise aylık 30 ar dirhem maaş tahsis edilmiştir. 74 İbn Hacer de (ö. /), Ebü l-abbas Ahmed el-mülessim (ö. / ) adlı âlimin hayatı hakkında bilgi verirken onun, İbn Tolun Camii nde meşîhatü s-sübha mansıbına tayin edildiğini ve kendisine aylık 30 dirhem maaş tahsis edildiğini ifade etmiştir. 75 Mansıbın ismi ve mansıp sahibinin aldığı tahsisat hakkındaki bu bilgi, vakfiye metnindeki kayıtlarla örtüşmek- 69 Cermî, Mu cemü ulûmi l-kur ân, s Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/ Nüveyrî, Memlükler döneminde önemli idarî görevler üstlenmiş, Nâsıriyye Medresesi ve Mansûriyye Bîmâristanı gibi prestijli ilim kurumlarının nâzırlığını yapmış bir müelliftir. Onun eserinin çeşitli bölümlerinde ilim kurumlarının vakfiyeleri hakkında ayrıntılı bilgiler verdiği ve yaşadığı döneme ilişkin Memlük arşivlerine dayandığı anlaşılan önemli kayıtlar tuttuğu tespit edilmiştir (bk. Muhanna, The World in a Book, s , 75, ). 72 Nüveyrî, Nihâyetü l-ereb, XXXI, Vakfiyede, müsebbihlerin tesbihat sırasında Dilde hafif, mizanda ağır olan ve Rahman ın sevdiği iki söz vardır. Bunlar: Sübhânellahi ve bi-hamdihî, sübhânellahi lazîmdir hadisinde yer alan ا ا אن و ه ا אن ibarelerini zikretmeleri gerektiği belirtilmiştir (Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/17, 18; hadis için bk. Buhârî, Tevhîd, 58). 74 Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/17, İbn Hacer, ed-dürerü l-kâmine, I,

61 Midilli: İbn Tolun Camii ve Ulemaya Sunduğu Mansıplar tedir. İbn Hacer in, Ebü l-abbas el-mülessim i tasavvuf yoluna giren bir zat olarak anması ve şeyhüssübhânın yanında zikir tespih edenleri fukara diye tanımlamasından hareketle camide vazifelendirilen iki şeyhüssübha ve otuz müsebbihin sûfîler arasından tayin edildiğini söylemek mümkündür. 76 Hatip, İmam, Müezzinler ve Kāriler İbn Tolun Camii nin vakfiyesinde, hatibin ve imamın sahip olması gereken vasıflarla ilgili şartlar ve bunların tahsisatı kayıt altına alınmıştır. Camiye hatip olarak tayin edilen kişinin, Şâfiî mezhebine mensup, fakih ve hitabet görevini yerine getirmeye ehil olması şart koşulmuştur. Vazifesi cuma namazları, bayram namazları, küsûf günleri ve yağmur duası (istiskā) yapılan günlerde camide hutbe vermek olarak tanımlanan hatibe, aylık dirhem maaş ve günlük belirli bir miktar erzak tahsis edilmiştir. Camide imamlık vazifesine tayin edilen âlime de aylık dirhem maaş ve hatiple aynı miktarda günlük erzak tahsis edilmiştir. 77 Bunların yanında, silinen kısımlar olduğundan şartları tam olarak belirlenememekle birlikte vakfiyede camideki mansıpların toplu olarak sıralandığı bölümde camiye müezzinler, iki reîsülmüezzinîn ve kāriler tayin edildiği tespit edilebilmektedir. 78 Vakfiyeye göre camide yirmi altı adet müezzin görevlendirilmiş ve bu müezzinler iki gruba ayrılarak her bir grubun başına bir reîsülmüezzinîn tayin edilmiştir. Bunların iki günlük periyotlarla (nevbet) önce bir grup sonra diğer grup olmak üzere sıra ile müezzinlik vazifesini yerine getirdikleri anlaşılmaktadır. Cami vakfından müezzinlerin her birine aylık 27 dirhem, iki reîsülmüezzinîne ise aylık 45 er dirhem maaş tahsis edilmiştir. 79 Memlükler döneminde Kahire de camilere çok sayıda müezzinin görevlendirildiği, bunların namaz vakitlerinde ezan okudukları, vakit namazlarında, cuma günleri ve ramazan günlerinde müezzinlik vazifesinin gerektirdiği hususları yerine getirdikleri, bunun dışında adet olduğu üzere belirli vakitlerde zikir ve salalar okudukları anlaşılmaktadır İbn Hacer, ed-dürerü l-kâmine, I, Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/17, Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/ Vakfiyyetü Hüsâmeddin Lâçîn, nr. 3/17, Mesela Sultan Hasan Camii ne kırk sekiz müezzin ve üç reîsülmüezzinîn tayin edilmiştir. Burada her on altı müezzin bir reîsülmüezzinîn ile birlikte bir grup teşkil etmekte ve bunlar iki gün boyunca müezzinlik vazifesini yerine getirmekte ardından diğer bir grup görevi üstlenmektedir. Vakfiyeye göre on altı müezzin dörde ayrılarak her bir grup caminin bir minaresinde ezan okumaktadır (ayrıntılı bilgi için bk. Emîn, Mesârifü evkāfi s-sultân el-meliki n-nâsır, s ). 55

62

تركى وبس

ترجمة من اللّغة التركية إلى اللّغة العربية
حياة الإمام محمد بن الحسن الشّيباني

&#;mam Muhammed &#;eybâni Hazretleri

&#;mam A'zam Ebû Hanife hazretlerinin en me&#;hur ve en mühim, iki talebesinden biri! h. Y&#;l&#;nda, Vâs&#;t &#;ehrinde do&#;du. Dedelerinden olan Hürmüz (rahmetullahi aleyh) ayn&#; zamanda, hocas&#; &#;mam A'zam&#;n da ceddidir. Bu zat&#;n Hazreti Ömer'i görüp; imanla &#;ereflendi&#;i rivayet olunur. Nesebi: Muhammed b. Hasani Künyesi: Ebû Abdullah't&#;r. 14 ya&#;&#;nda babas&#; onu, büyük hocan&#;n (&#;mam A'zam) huzuruna götürdü.

&#;lk kar&#;&#;la&#;malar&#;nda hocas&#;na, çok önemli bir sual sordu! Ebû Hanife hazretleri, ondaki üstün zekâ ve ihlâs&#; görünce, merak etti: ''Kur'ân-&#; Kerim'in ne kadar&#; h&#;fz&#;ndad&#;r?'' diye sordu. Ba&#;&#;n&#; öne e&#;erek, cevap verdi:''Ancak bir k&#;sm&#;, Efendim!'' O zaman hocas&#;, ciddiyetle: ''&#;n&#;aallah yak&#;nda, hepsini ezberlersin.'' diyerek hem ilk dersini verdi, hem de dua etti. Tam bir hafta sonra, babas&#; ile birlikte tekrar; &#;mam A'zam&#;n huzuruna ç&#;kan Muhammed b. Hasan(&#;eybâni) dedi ki:''Efendim! Emretti&#;iniz gibi Kur'ân-&#; Kerim'in tamam&#;n&#; ezberledim!''Hocas&#; hem &#;a&#;&#;rd&#;, hem sevindi! Ba'z&#; ayetleri sordu. Hepsine do&#;ru cevap al&#;nca, babas&#;na hitâbla: ''Ey bahtiyar adam! O&#;lunda, üstün bir kabiliyet ve zekâ var! Kendisini ilim tahsiline te&#;vik et'' buyurdu. O da o&#;lunu, imam A'zam&#;n emin ellerine b&#;rakt&#;!
Tam dört sene Hocas&#;ndan, f&#;k&#;h (islâm hukuku) dersleri ald&#;. Sonra Ebû Hanife hazretlerinin birinci talabesi, &#;mam Ebû Yusuf'tan ayn&#; usulle ilim tahsil edip; yüksek derecelere ula&#;t&#;! Ayn&#; hocalardan, hadis-i &#;erif dersi de ald&#;&#;&#; halde; onlarla yetinmedi! Ya&#;ad&#;&#;&#; Kûfe &#;ehrinden ba&#;ka yerlere, s&#;rf hadis ö&#;renmek için seyâhatlar yapt&#;. Ba&#;dat, &#;am, Mekke, Medine ve Irak taraf&#;na gitti. &#;mam Malik hazretlerinden, üç sene ders gördü. Ondan me&#;hur, Muvattâ adl&#; eserini dinledi. hadis-i &#;erifi, orada h&#;fzetti.
&#;mam Muhammed &#;eybâni hazretleri var&#;n&#; yo&#;unu, ilim yolunda harcad&#;. Yak&#;n bir dostuna, &#;öyle söyledi&#;i rivayet olunur:''Merhum babamdan, dirhem miras kald&#;. Bunlar&#;n yar&#;s&#;n&#;, nahiv (gramer) ve edebiyata (&#;iire) harcad&#;m. 'ini de, hadis-i &#;erif ve f&#;k&#;h ilimlerine sarfettim!'' Ö&#;rendi&#;i bütün ilmi, cömertçe yaym&#;&#;t&#;r. Ondan feyz alma&#;a gelenler o kadar kalabal&#;kt&#; ki; evinde oturacak yer kalm&#;yordu! Talebeleri &#;öyle dediler: ''Onun ilimmeclisi, Kûfe mescidinde 20 sene devam etti!
Allahü teâlâ k&#;yamete kadar; ''Hak ilmini'' mescidlerimizden eksik etmez, in&#;âaallah. Âmin.

seafoodplus.info?kisiid=


حياة الإمام محمد بن الحسن الشّيباني (15ـ05ـ)
ترجمه إلى العربية: نظام الدين إبراهيم أوغلو

الإمام محمد الشّيباني وهو من أشهر وأهم أحد الطالبيْن المهميْن لحضرة الإمام الأعظم أبو حنيفة. ولد في محافظة واسط سنة ه، ومن أجدادهم هرمز رحمه الله، وفي نفس الوقت كان أستاذه الإمام الأعظم جداً له. ويُروى أن هرمز قد تشرف بالإيمان للإسلام بعد رؤية سيدنا عمر بن الخطّاب (رض).
نسبه محمد بن حسني وكنيته عبد الله. عندما بلغ الرابع عشر من عمره أخذه والده إلى الأستاذه الكبير (الإمام الأعظم). وعند أول لقاء مع أستاذه (الإمام الأعظم) سأله بسؤال هام، وعندما رأى الإمام أبو حنيفة دهائه وإخلاصه فسأله وهو مهتم به: كم حفظت من القرآن الكريم؟ وقال منحنيا ومطأطأ رأسه أمام الإمام لقد إستطعت حفظ بعضاً منه ياسيدي. وأجاب به أستاذه بجديّة إن شاء الله ستحفظ كله بأقرب وقت، "وهكذا لقد تلقى أول درس من أستاذه" وبعده مباشرة طلب الدّعاء له. وبعد مرور إسبوع كامل جاء مع أبيه عند الإمام الأعظم مرةً أخرى وتمثل أمام الإمام الأعظم قال له ياسيدي مثلما أمرت لقد حفظت كل القرآن الكريم. فتعجب وفرح أستاذه في آن واحد! فسأل له بعض الأيات وعندما أخذ منه الجواب الصّحيح على كافة الأسئلة، فخاطب والده يا أيّها الإنسان المحظوظ! أنّ لإبنك قابلية وذكاءاً كبيران، وأخذ يشجعه على طلب العلم! ثم سلّم الوالد إبنه لأيدي أمينة لإمام أعظم. ودرس عند أستاذه أربع سنوات كاملة وأخذ منه دروس الفقه (حقوق الإسلام)، وبعد ذلك أخذه من أبي يوسف التلميذ الأول للإمام الأعظم على نفس المنوال الدروس العلمية من أستاذه ووصل إلى درجة عالية من العلم، وعلى الرّغم من أخذه دروس الحديث من أساتذة أبو يوسف إلاّ أنّه لم يكتف بذلك فسافر إلى خارج كوفة فقط من أجل تعلم دروس الحديث، ثمّ سافر إلى بغداد وبلاد الشّام ومكة ومدينة ثم أطراف العراق. وأخذ من الأمام مالك ثلاث سنوات دروساً وأصغى إلى كتابه المشهور الموطأ وحفظ منه حديثا.
لقد صرف الإمام محمد الشّيباني كل ماعنده من أجل العلم. ويروى عن صديق قريب له أنّه ورث من والده درهم فصرف نصفه لكتب النّحو والأدب والشّعر، وصرف درهم لكتب الحديث والفقه، لقد بسط كل ما تعلمه من العلوم دون أن يبخل عليها، والأشخاص الذين كانوا يأتونه لأجل أخذ الفيض والبركة منه كثيرة جداً وحتى أنه لم يسع مكاناً في البيت يصلح للجلوس، وكان طلاّبه يقولون أنّ مجلسه إستمر في مسجد كوفة عشرون سنة. وندعو الله أن لا يحرّمنا من مجالس العلم الحقيقية إن شاء الله أمين.

"Ksenophon'un Anabasis (Onbinlerin Yürüyüşü) Adlı Eserinde Bitlis ve Çevresi"

It is the Eastern Anatolia which determined the destiny of Anatolia in the process that turned geography into a country and it is Van Lake Basin that determined the destiny of Eastern Anatolia. The related basin was the settlement area of the Hurries, the Urartus, the Iskits, the Sakas, the Seljuks and the Ottoman. The attraction of the basin stems from the big lake among the mountains and the areas suitable for life around it. The basin is connected to other geographical places through Rahva Plain, and Bitlis Stream and Karasu (Murat) Valleys in the West Murat Valley in the North and Hoşap Valley-Zap Valley in the east. The Urartus stopped the march of the Asur armies, and the Turks those of the Byzantine and the Russian ones, in this geography. In this militarily-strategical area where Van Lake, Fırat and Dicle basins are close to each other, there are such ancient and significant settlement places as Van (Tuşba), Bitlis (Old Uaiis-Vaisis), Erciş (Arcissa-Ardaces) and Ahlat (Halat-Hilat) as well as a newest one, which is Tatvan. Although Tatvan is a historical place of settlement (Aiadi or Daudyana), it is a city which was borne out of its own ashes years after it withdrew from the stage. Tatvan is the realisation of the thesis that geographies found cities and keep them alive. And Bitlis and Ahlat are the first Turkish capital cities in Anatolia. Being like open museums, these cities are symbols of the history of Turkey, and their values rise in terms of tourism, education, culture and production. Coğrafyayı vatan haline getiren süreçte Anadolu’nun kaderini çizen bölge Doğu Anadolu, bu bölgenin kaderini tayin eden yer ise Van Gölü Havzası’dır. Belirtilen havza ilk olarak Hurriler, ardılları olan Urartular, İskitler, Sakalar, Selçuklular ve Osmanlıların yerleşme alanı olmuştur. Van Gölü Havzası’nın çekiciliği, az geçit veren dağlar arasında kalan büyük bir göl ve çevresindeki yaşamaya elverişli araziler nedeniyledir. Havza, batıdan stratejik Rahva Düzlüğü ve Bitlis Çayı-Karasu (Murat) vadileri, kuzeyden Murat Vadisi, doğudan Hoşap Vadisi-Zap Vadisi doğal koridorlarıyla dış dünyaya bağlanır. Urartular Asur, Türkler ise Bizans ve Rus ordularının ilerleyişini bu coğrafyada durdurmuşlardır. Van Gölü, Fırat ve Dicle havzalarının temas ettiği askerî öneme sahip bu alanda, Anadolu’nun en eski ve önemli yerleşmelerinden Van (Tuşba), Bitlis (Old Uaiis-Vaisis), Erciş (Arsissa-Ardaces) ve Ahlat (Halad-Hilat), en yeni yerleşmelerinden Tatvan şehirleri yer alır. Aslında Tatvan şehri eski bir yerleşme olmasına rağmen (Aiadi-Daudyana), tarih sahnesinden çekildikten yaklaşık beş yüz yıl sonra, kendi külleri üzerinde doğan bir yerleşmedir. Tatvan, şehirleri coğrafyaları kurar ve yaşatır, tezinin âdeta bir tezahürüdür. Bitlis ve Ahlat ise Anadolu’daki ilk Türk başkentleridir. Birer açık hava müzesi durumunda olan bu yerleşmeler; Türkiye tarihinin simgeleri, turizm, eğitim, kültür ve üretim bakımından geleceğin yükselen değerleridir.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir