Tarihi, doğruyu öğrenmek geçmişten ders çıkarmak için bir araç olarak göremiyoruz. Çünkü biz tarihi bir bilim dalı yerine seafoodplus.info çarpık anlayış hem tarih ilmine gölge düşürüyor hem de hiç bir konuda objektif, somut yorumlar yapılamıyor. Bizim için tarih bir savaş aracı. Okumaya ilim sahibi olmaya gerek yok. Sürekli komplo teorisi üret, yandaş kesimini her dakika ”gizli kalmış gerçekleri öğrenme” modunda sabit tut ardından ne söylersen söyle. Bunun adı tarih değil şaklabanlıktır. Kimsenin tarihe ihanet etmeye hakkı yoktur.
Son yıllarda hem yobaz kesimin hem de bizim laik Atatürkçülerimizin sürekli gündemde tutmaya çalıştığı bir konu var. Her konuda birbirlerinin gözünü oyacak kadar zıt konuşan bu iki kesim nedense bir konuda nerdeyse aynı şeyleri yazıp söylüyorlar. Konumuz : Atatürk’ün okullarda okuttuğu medeni bilgiler ve Tarih kitabı..
Bu konuyu daha önce belgelerle yazmıştım ve yanlışları göstermiştim. Şimdi konunun başka bir boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Medeni Bilgiler ve liselerde okutulan tarih kitaplarının önemi nedir? Bu iki kitabı nasıl değerlendirmeliyiz ? Atatürk’ün medeni bilgilerdeki el yazılarına bakılarak onun dini inancı hakkında yorum yapılabilir mi? Dini inancından da ötesi Atatürk, yazılarından dolayı din düşmanı ilan edilebilir mi?
Cevap vermeye son sorudan başlayalım. Atatürk yazılarından dolayı din düşmanı ilan edilebilir mi? Eğer bu soruya evet cevabı veriyorsanız ya Atatürk düşmanısınız ya da Atatürk’ü hiç tanımıyorsunuz. Çünkü Atatürk dine karşı Stalin, Hitler, Lenin gibi takıntılı yaklaşan bir lider değildi. Onun en büyük özelliği olaylara pragmatist ve akılcı yaklaşmasıdır. Bu yüzden 1. Dünya savaşı sonunda Enver Paşa tarihten silinirken kendisi adını tarihe yazdırmıştır. Atatürk’ü Enver Paşadan ayıran özelliği tutkularının esiri olmamasıdır. Atatürk’e din düşmanı demek en hafif tabirle densizliktir. Onun dehasına yapılmış bir hakarettir. Atatürk gibi bir strateji dehası din düşmanlığı yaparsa kaybedeceğini, daha doğrusu dinin kendisine savaş açılamayacağını hepimizden daha iyi biliyordu.
İkinci soruya geçelim. Atatürk’ün medeni bilgilerdeki el yazılarına bakılarak onun dini inancı hakkında yorum yapılabilir mi? Hayır yapılamaz. Çünkü ne medeni bilgiler ne de liselerde okutulan tarih kitabı Atatürk’ün şahsi not defteri ya da günlüğü değildir. Okullarda okutulan ders kitaplarıdır. Medeni bilgiler bir duyguyu ifade etmez. Medeni bilgilerde konuşan insan Mustafa Kemal değil devlet adamı Atatürktür. Nasıl ki kurtuluş savaşındaki Balıkesir hutbesine bakılarak Atatürk’ün sofu bir müslüman olduğu söylenemezse medeni bilgilerdeki yazılarına bakılarakta inançsız olduğu yorumu yapılamaz. Her ikisi de kişisel düşünce ve inançtan çok öte anlamı olan siyasi taktiklerdir. Bazılarının şu yorumu yaptığına şahit oluyorum. ”Atatürk kurtuluş savaşı sırasında müslümandı dan sonra inancını kaybetti”. Bu yorumu yapan birisi Atatürk’ün zekasını hiç dikkate almıyor demektir. Atatürk te müslümanmış ama da inancını kaybetmiş. Yani hiç aklıyla hareket etmemiş her zaman duygularıyla yorum yapmış. Bu yorum da en az ”Atatürk din düşmanıydı” iddiası kadar saçma ve temelsizdir. O zaman Atatürk bir dönem komunistti, bir dönem Türkçüydü, bir dönem sosyalistti. Size göre yorum yaparsak Atatürk hayatı boyunca ideoloıjisini seçememiş, hiç stratejik hareket etmemiş hep duygularıyla konuşmuş. Lütfen komik olmayın.
Bu konuda yapılan diğer bir yorum da şu : ”Atatürk kurtuluş savaşında müslüman gibi gözüktü, iktidarı ele geçirdikten sonra dinsiz olduğunu gösterdi”. Aslında bu yorum yukarıda yazdığım ”Atatürk din düşmanıydı” saçmalığına dahil edilebilir. Ciddiye bile alınmayacak bir yorum. Önce müslümanmış sonra gerçek yüzünü göstermiş. İspatın var mı? Yok. Objektif bir bakış açısı mı? Hayır. Beyin Atatürk din düşmanıydı cümlesine saplanmış freni tutmayan araba gibi konuşmalar bunlar… Tarih açısından hiç bir kıymeti yok. Kahve muhabbeti diyeceğim ama kahvede bile bu kadar saçma konuşsanız dayak yersiniz
Gelelim medeni bilgileri ve liselerde okutulan tarih kitaplarını nasıl değerlendirmeliyiz sorusuna. Bu soruyu cevaplamak için Atatürk’ün devrimlerini toplu olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Sadece medeni bilgilere ve liselerde okutulan tarih kitaplarına bakarak Atatürk’ün amacını anlayamayız. Şapka devrimi, harf devrimi, Türkçe ezan, Türkçe ibadet, Kuranın Türkçeleştirilmesi bunların hepsi birbirine bağlıdır ve bir amaç doğrultusunda yapılmış icraatlardır. Şapka devrimiyle kıyafetin üzerindeki arap etkisi kaldırılmıştır. Harf devrimiyle milli bir alfabe yaratılmıştır. yılında kabul edilen yasa ”Latin alfabesinin kabulü” değil”Yeni Türk alfabesinin kabulüdür”. Çünkü latin alfabesinden farklı yeni bir alfabe yaratılmıştır. Latin alfabesinde olmayan Ç, İ, Ş, Ü, Ö, Ğ harfleri eklenmiştir. Latin alfabesinde olan W ve X harfleri çıkarılmıştır. Bunlar kafadan uydurularak bir günde yapılmış icraatlar değildir. Bir çalışmanın ürünüdür. Bu da ”latin alfabesiyle 1 gecede cahil kaldık” iddiasının ne kadar komik olduğunu gösteriyor.
Giyimiyle ve yazısıyla arapların etkisinden kurtulan Türk milleti inancını da arapların etkisinden kurtarmalıydı. Bu amaç doğrultusunda kuran tercüme edildi, ezan Türkçeleştirildi. Atatürk’ün amacı islama milli bir karakter kazandırmaktı. Medeni bilgilerle aynı sene okullarda okutulan ”Cumhuriyet Çocuğuna Din Dersleri” adlı din kitabında ”Türklerin milli dini islamdır” ifadesi asıl amacının ne olduğunu açık ve net ortaya koyuyor. Medeni bilgilerdeki”Türkler islamı kabul etmeden önce de büyük milletti” sözünün şifresi Cumhuriyet Çocuğuna Din Dersleri kitabındaki ”Türklerin milli dini islamdır” cümlesinde gizlidir. Bu iki kitabın aynı sene okullarda okutulmaya başlanması sizce tesadüf mü?
Hayatta hiç bir şey tesadüfi değildir. Hele işin içinde Atatürk varsa onun herhangi bir icraatına tesadüf demek aptallıktır. Medeni bilgiler ve Cumhuriyet Çocuğuna Din Dersleri kitaplarının aynı sene okullarda okutulmaya başlanması Atatürk’ün milli kimlik projesini aynı anda iki koldan gerçekleştirdiğini gösteriyor. Medeni Bilgiler yıllık ümmet psikolojisinden her yönüyle milli kimliğine sahip çıkan bir millet yaratmak için yazılmış toplum mühendisliği kitabıdır. Medeni bilgilerdeki sert eleştirileriyle ve vatandaşlık hakkında verdiği kısa bilgilerle çağdaş, milli bir toplum yaratmak isterken Cumhuriyet Çocuğuna Din Dersleri kitabıyla milli kimlik projesinin alt yapısını hazırlamıştır. Kuranın, ezanın Türkçeleştirilmesi de bu projeye dahildir. Kısaca ifade etmek istersek Atatürk hristiyanların sene önce gerçekleştirdiği reformu gerçekleştirmek istemiş, nasıl ki reform hareketlerinden sonra Avrupada uluslaşma başlamış ve ulusal kiliseler ortaya çıkmışsa Atatürk’te Türk camileri yaratarak uluslaşmayı tamamlamak istemiştir. Çünkü Atatürk dinin milli kimlik üzerindeki etkisini çok iyi biliyordu. Bir milletin uluslaşması ancak dinini millileştirmesiyle tamamlanabilir. Bugün ”Türk mü müslüman mı” tartışması yapılıyorsa bunun nedeni Atatürk’ün ezanı ve kuranı neden Türkçeleştirdiğini anlamadığımız içindir.
Liselerde okutulan tarih kitapları da bu projeden bağımsız değildir. Liselerde okutulan tarih kitaplarında sadece islam anlatılmamıştır. Tüm semavi dinler hatta semavi olmayan budizm, taoizm gibi dinler de bilimsel bir üslupla açıklanmıştır. Eee şimdi ne diyeceğiz? Atatürk budizm düşmanı mı diyeceğiz? Tüm dinler anlatıldığına göre burada başka bir amaç var demek ki. Aslında bunu anlamak için kitabı baştan sona okumak gerekiyor. Okuduğunuz zaman gözünüze çarpan ilk şey kitabın duygusallıktan, abartılardan, hamasi nutuklardan uzak oluşudur. Tamamen somut ve bilimsel bir dil kullanılmıştır. Neden böyle bir üslup kullanılmıştır ? Bugün döllenmeyi ”Allah ol dedi ve oldu” diye anlatmaya çalışan densizleri görünce Atatürk’ün niyeti daha iyi anlaşılıyor. Atatürk bugün bile başaramadığımız tarihe bilimsellik kazandırmaya çalışmıştır. Belgeli ve bilimsel tarihçiliğin önünü açarak sorgulayıcı, din ve bilim konularını ayırt edebilen bir zihniyeti topluma öğretmek istemiştir. Böyle bir kitapta meleklerin ve vahiyin yeri olabilir mi? İslamı bu şekilde anlatmış olsaydı diğer dinleri nasıl anlatacaktı? Tüm dinleri dini üslupla anlatmış olsaydı tarih kitabının din kitabından farkı kalır mıydı?
Yobazların medeni bilgilere bakıp Atatürk’e dinsiz demesini anlayabiliyorum onların seviyesi bu kadar… Peki ya sözde bilimden başka rehber tanımadığını söyleyen laik Atatürkçüler siz neden yobazlarla aynı seviyede yorum yapıyorsunuz? Neden konu din olunca bu kadar sığ ve basit düşünüyorsunuz? Neden duygularınıza hakim olamıyorsunuz? Eğer yobazdan farklıyız diyorsanız yorumlarınız basit olmamalı.Herşey bu kadar basit mi? Atatürk medeni bilgileri yazdı çünkü din düşmanıydı dinsizdi. Bu yorum falan değil saçmalıktır. Entellektüel seviyesi yüksek olan insanların bulunduğu bir ortamda bu yorumu yapsanız bir daha yüzünüze bakmazlar, sizi dışlarlar. Lütfen biraz tutkularınızdan sıyrılın ve cahillikte ısrar etmeyin
TIBBIYELİ HİKMET
müslüman olanların kanını donduracak bilgilerin olduğu ve devlet eliyle müslüman çocuklara lıselerde okutulan kitap.
seafoodplus.info?v=ix0e4VYxzJw
muhammet yazılı yerlerin altı çizilmiş olan kitaptır.
da insan merak ediyor ister istemez;
"ne diyem mahmut mu diyem" diyerek.
edit: tamam lan sizi mi kıracam mahmut derim. zaten mahmut, mehmet falan hep muhammet'ten türememiş midir? uyanık ebeveynler "ulan biri bizim piçe küfrederse ucu gidip de dokunmasın" diyerek vermemiş midir bu isimleri ziyanlarına.
tamam mahmut diyorum, kırılmasın kalbiniz.
videoyu durdurun ve sadece altı çizili yerleri değil yazılanların hepsini okuyun hz. Muhammed'e hakaret değil övgü var, azıcık aklı olan herkes anlar.
dinden çıkmış değil de dini dayatmayan bir kitap olarak gördüm.
beyni olmayan mahlukatların kanını dondurur ancak.
müslümanım diyen herkesi rahatsız edecek kitap. geçenlerde bu kitabı çok dindar olmasına rağmen atatürk'ü kanla başla savunan bir arkadaşıma gösterdiğimde diyecek pek bir şey bulamamıştı. zira söylenecek söz yok. kabul edilebilir şeyler yazmıyor içinde maalesef. dini dayatmayan kitap söylemleri ise ayrıca hayret verici. burada bir din yanlış anlatılıyor, yani bir şeyler yine dayatılmış oluyor. anlayana.
dine tarafsız baktığı için, müslümandan müslümana değil, objektiften ojektife eğitim vermeyi istediği için dinsiz gibi görülendir. vatandaşım buna alışık olmadığı için yadırganmaktadır.
laikliği yaymak şeriattan çıkmak istelinirken yapılan hatalardan biri.
bizzat orjinal baskısından bu kitapları okumuş biri olarak - o yıllarda henüz doğmamıştım. yaşım daha 30, tarihçiyim ben ve ilgimi çekmiş açıp okumuştum. öyle sır gibi saklanan bilgiler de değil, bazı yayın evleri halen basımını yapmaktadır bu kitapların- hiç de kan donduracak bir şey yok, hakaret, aşağılama vesaire yok. kanı donan ne görüyor bilemiyorum tabii.
arap efsanelerinin anlatıldığı kitaptır. efsanelere bu kadar fazla yer ayırması da ilginç tabii.
doğruları anlattığı için kansızların kanını dondurur. evet.
hz muhammed'in bolca övüldüğü kitaptır.
gereksiz peygamber ve din övgüsü yapılan bir kitap olmuş.
gelecek nesilleri dinden uzaklaştırmak için kemal paşa tarafından okutturulan tarih kitabıdır, (içindekiler kendi fikridir)
bu şekilde devam etseydi eğer, türkiye bugün bambaşka bir yerdeydi emin olun.
hiç olmazsa iki tane din tacircisi ülke yönetmezdi
adı üzerinde "tarih kitabı"dır.
olayları tarafsız ve materyalist bir bakış açısıyla ele alıp aktarmıştır. neden eleştiriliyor anlamak mümkün değil.
örneğin;
"muhammed, mekke'den medine'ye kaçtı" denilmiş. kaçmadı mı? turistik seyahate mi gitti? kaçtı işte, ne var bunda? kaçmasa mekkeli müşrikler hem muhammedi, hem diğer müslümanları öldürmeyecekler miydi?
"bedir savaşı sonrası ganaim suresi ayetleri";
bu da mı yalan? müslümanlar ganimeti paylaşamadılar ve ayrılma ve hatta birbiri ile kavga noktasına geldiler. hal böyle olunca da muhammed gidip ayetler yazdı ve bunları paylaştı. gayet mantıklı. aynı şey uhud savaşı sonrası da oldu.;
(bkz: savaş kaybedince yeni ayet inen din)
"kuran denilen kitap" ifadesi;
nedir yanlış olan? kuran kitap değil mi?
"kervan soyma";
bu da gayet doğru bir aktarım. kureyş kervanları müslümanlar tarafından soyulmuş ve yağma edilmiştir. aynı şeyi kurayşliler de yapmış, mekke'de kalan müslümanlara ait malları da kureyşliler yağmalamıştır.
hayır yanlış olan ne?
muhammed ifadesinin başına "hazret" sıfatının konmaması mı?
tarih bir bilimdir ve bilimde uhrevi varlıklara, gökten kitap inmelere falan yer yoktur. gökten kitap falan inmez, birilerine ilham gelir birşeyler yazar, saçma olursa ve insanlar bunu sorgularsa yazdıkları için ya "gökten indiğini" iddia ederler, ya da "kuzenim yazmış" derler.
o dönemde "kuzenim yazmış" diye bir bahane uydurulamayacağına göre, "gökten indiğini" söylemek en mantıklı yöntemdir.
M. Kemal Atatürkün okuttuğu Lise Tarih kitabı
*
Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız
***
Sanılanın aksine, dinimize aykırı muhtevalı kitaplar M. Kemal Atatürkten sonra ortaya çıkmış değildir. Bilakis, inancımıza aykırı bu kitaplar M. Kemal döneminde ve onun direktifiyle yazılmış ve ölümünden sonra da kaldırılmıştır. Bunu aşağıda, biri, M. Kemal Atatürk döneminde; diğeri ise onun ölümünden sonra okullarda okutulan iki kitaptan yapacağımız alıntılarla ayrıntılı bir biçimde göreceğiz.
Buna rağmen koskoca -sözde- ilim adamlarının televizyon kanallarında utanmadan yılının din dersi kitabını ekranlarda gösterip Atatürk ve Inönü döneminde din dersi vardı şeklinde nutuk çektiklerini gördükçe hakikaten hayrete düşüyorum. Insanları aptal yerine koymaları ilim adamlarına hiç yakışmıyor Hiç mi ilim haysiyetleri yok doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum.
M. Kemal döneminde din dersi vardı, fakat M. Kemal din derslerini aşama aşama tasfiye etmiştir. Nitekim yılında din dersleri müfredattan tamamen çıkarılmıştır. Bunu neden söylemiyorlar çok merak ediyorum.
Bu bir süreçti, aslolan ise sonuçtur; yoksa sonuca giden yolda atılan adımlar değil Kısaca, haticeye değil neticeye bakmak lazım.
M. Kemal Atatürkün Milli Mücadele döneminde, yani halkın desteğine ihtiyacı olduğu dönemde Hilafeti övdüğü meclis tutanaklarında kayıtlıdır.[1] Ancak dizginleri ele alınca Hilafeti kaldırmıştır. Bu durumda M. Kemal Atatürke Hilafetçi demek ne kadar gayrı ilmî ve gayrı ciddî ise, M. Kemal Atatürk din derslerine karşı değildi demek de aynı şekilde gayrı ilmî ve gayrı ciddîdir.
Hatta Milli Mücadeleden sonra da kendi tabiriyle tavizler vermişti.
Mesela 20 Nisan tarih ve numaralı Teşkilâtı Esasiye Kanununun 2inci maddesine, Türkiye Devletinin Dini Islamdır yazılmasına karşı çık(a)mamış, ancak yılında yazdığı Nutukta bu ve benzer maddelerle ilgili şunları söylemiştir (sadeleştirildi) :
Cumhuriyetin ilanından sonra da, yeni Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yapılırken, laik devlet deyiminden dinsizlik anlamı çıkarmak eğiliminde olanlara ve bundan yararlanmak isteyenlere fırsat vermemek için, kanunun ikinci maddesini (Türkiye Devletinin dini, Islam dinidir) anlamsız kılan bir deyimin sokulmasına göz yumulmuştur. Kanunun gerek 2′nci ve gerek 26′ncı maddelerinde fazladan yer alan, yeni Türkiye Devleti’nin ve Cumhuriyet rejimimizin çağdaş karakteriyle bağdaşmayan deyimler, inkılap ve Cumhuriyet’in ogün için sakıncalı görmediği tavizlerdir.
Millet, bu fazlalıkları, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’muzdan ilk fırsattakaldırmalıdır![2]
[2] nolu dipnot ile ilgili M. Kemal Atatürkün Nutukta yer alan sözleri
***
Nitekim 14 Nisan de kaldırılmıştır da.[3]
Bu durumda, M. Kemalin ses çıkar(a)mamasından ötürü Anayasasına giren Türkiye Devletinin dini, Islam dinidir maddesini referans göstererek, M. Kemal laikçi değildi, Şeriatçı idi diyebilir miyiz?
Tabii ki hayır!
O halde aynı şekilde, din derslerinin yılında müfredattan tamamen çıkarılmış olmasına rağmen yılına ait din dersi kitabını ekranlarda -mal bulmuş mağribi edasıyla- gösterip, işte Atatürk zamanında din dersleri vardı, Atatürk din derslerine karşı değildi de denilemez![4]
Denilirse, bunun adı milleti aldatmak olur!..
Artık bu tür yalanlardan vazgeçilmelidir.
M. Kemal Atatürkü kimse müslüman göstermeye kalkmasın. M. Kemal Atatürk darwinizmden etkilenmiştir. Tabiatın herşeyden büyük ve her şey olduğunu söylemiştir.[5]
Sadece bununla da yetinmemiş ve bu teorinin okullarda (Din değil, Tarih kitaplarında) okutulmasını sağlamıştır. Yazının başında da ifade ettiğimiz gibi, sanılanın aksine, dinimize aykırı muhtevalı kitaplar M. Kemal Atatürkten sonra ortaya çıkmış değildir. Bilakis, bu kitaplar M. Kemalin direktifiyle yazılmış ve onun ölümünden sonra da inancımıza aykırı muhtevası kitaptan çıkarılmıştır.
Örneğin M. Kemal Atatürk’ün Yüksek Direktifleri dairesinde Türk Tarih Kurumu tarafından yazdırılmış olan Lise Tarih Kitaplarının birinci cildinin baş tarafına 8 sayfa tutan yazıda tabiat yahut kainatın yaradılışından, insanın zuhurundan, maymunla insan arasındaki münasebetlerden uzun uzadıya bahsedildikten sonra şu neticeye varıldığı görülmektedir:
Filhakika insan, tabiatın mahlûkudur. Hayatın büyük kaidesi de tabiate tâbi olmaktır. Tabiatte hiç bir şey yok olamaz. Ve hiç bir şey yoktan var olamaz. Yalnız tabiati vücude getiren varlıklar, tabiatın kanunları icabı olarak şekillerini değiştirirler. Arzın ve hayatın mütalea ve tetkiklerinde bu hakikat pek açık görülür.
Fakat şunu söyliyelim ki insanların bütün bilgileri ve inanışları insanın zekası eseridir. Zeka tabiî olan dimağdan (beyinden) çıkar. Bundan tabiatı anlamakta zekanın, en büyük cevher ve müessir olduğu anlaşıldığı gibi tabiatın fevkinde (üstünde) ve haricindeki bütün mefhumların, insan dimağı için kendi tarafından uydurma şeylerden başka birşey olmıyacağı meydana çıkar.
Bu yazıda tabiatın üstünde ve dışındaki bütün mefhumların insan dimağı için kendi tarafından uydurma şeyler denilmekle uluhiyet mefhumunun da bunlar arasında olduğu söylenilmiş oluyor.
Yine bu kanaate göre Peygamberliğin ve bilhassa vahyin de insan beyni tarafından uydurma olacağı fikri müdafaa edilerek deniliyor ki:
Muhammed birdenbire Allah’ın Resûliyim diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek iptidaî ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünüşten sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur.
Vahiy ve ilham fikri Muhammed’ten evvel de Araplarca meçhul değildi. Bütün iptidaî kavimler gibi, Araplar da, şairlerin, akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı. Bu kuvvetler Araplar için cinlerdi. Cinler, gûya kahinlere kayıptan haber vermek kudretini ilham ederlerdi. Bu nevi itikatlar Arabistan’da her zaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed dahi cinlerin vücuduna samimî olarak inanmıştır. O, hakikaten cinlerin, şairlere, şiir ilham ettiğine kani idi. Araplar şairleri bir kahin gibi telakki ederlerdi. Muhammed’in Musa, Isa dinlerine dair öğrendikleri de kendisinde bu itikadı kuvvetlendirmiştir. Bu Peygamberler de melekler vasıtasiyle ilham aldıklarını söylemişlerdi.
O dinlerde de cin ve melek telakkisi vardı. Dinler nazarında cinler kötü ruhlar olduğundan Peygamberler onlardan mülhem olmazlardı. Muhammed’de diğer Peygamberler gibi kendisine ilham eden kuvvetin insanları iğfal eden bir kuvvet olmayıp, onları hayır ve saadete irşat eden ilahî bir kuvvet olduğuna samimî olarak inandı.
Muhammed uzun bir devredeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğunasamimi surette kani idi. Muhammed’i harekete getiren ilk amil bu samimî heyecanlar olmuştur.[6]
Yani, -haşa- Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz için; aldandı, Onun sandığı gibi değildi denmek isteniyor.
Yazıklar olsun!
Yıllarca Müslümanlara bunları okuttular.
***
***
(Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ismini saygı ifadesine lüzum hissetmeden yazmışlar. Salavat lütfen: Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammed Ve Ala Ali Seyyidina Muhammed)
M. Kemal Atatürk bu fikirde olmasaydı Tarih Kurumu bu tarzda bir mütalaayı hiçte münasip olmadığı halde, Lise kitaplarının başına geçirmeğe cesaret edemiyeceğinde şüphe edilemez. Nitekim M. Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra da bu Tarih Kitapları Kurumca yeniden gözden geçirtilerek yazdırıldığı sırada bahsi geçen 8 sayfa yazı kitaptan çıkartılmıştır.
M. Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra Türk Tarih Kurumu tarafından yeniden yazdırılan Lise Tarih kitabı Müslüman inancına göre kaydıylaşu tarzdadeğiştirilmiş, daha doğrusu düzeltilmiştir:
Hazreti Muhammed, çok defa Mekke yakınında bir dağdaki mağaraya çekilir, düşünceye dalardı. Bir gece bu mağarada, ne olduğunu anlamadığı sesler duydu. Müslüman inancına göre Allah, O ’na, Cebrail ile Kur’anın ayetlerini gönderiyor idi ki buna vahiy denir. Ilk önce bundan hiç bir şey anlamıyan ve büyük bir heyecana uğrayan Hz. Muhammed evine döndü, eşi (zevcesi) Hatice’ye söyledi. Hatice’nin akrabalarından biri, Hz. Muhammed’e Peygamberlik geldiğini anlattı.
Bir zaman arası kesildikten sonra, vahiy tekrar başladı. Artık Hz. Peygamber’in ölümüne kadar arkası kesilmedi.
Hazreti Muhammed, insanlığa Hak dinini bildirmeğe memur olmuştu. Müslümanlık adı verilen bu din, tek Tanrıya yani, Allah’a inanmayı ve Hz. Muhammed’i Peygamberlerin sonuncusu olarak tanımayı öğretiyor, namaz, oruç, hac ve zekat gibi ibadet ve ödevlerin yapılmasını emrediyordu. Müslümanlık, puta tapıcılığı kaldırmış, Hıristiyan dinindeki üçüzlü Tanrı sistemini de reddetmişti. Yahudilerin yalnız kendi tanrıları olarak gösterdikleri Allah’ı da bütün alemlerin Allah’ı olarak tanımıştır.
Vahiy ile gelen Kur’an, Müslümanların din ve inanışlarını yoluna koyan ve dil bakımından da pek yüksek olan bir kitaptı. Araplar gibi edebiyata meraklı bulunan bir kavim üzerinde Kur’an’ın belağatı şaşırtıcı bir etki yapıyordu.[7]
***
Gördüğünüz gibi, M. Kemal Atatürk döneminde okutulan kitapta, tabiatın fevkinde (üstünde) ve haricindeki bütün mefhumların, insan dimağı için kendi tarafından uydurma şeylerden başka birşey olmadığı açıkça yazmaktadır. Buna karşılık M. Kemal Atatürkün ölümünden sonra bu tür ifadeler kitaptan çıkarılmış ve Islam inancına uygun bir şekilde okutulmuştur.
Hiç kimse Milletimizin bu hakikatleri görmesini engelleme hakkına sahip değildir.
***
NOT: Necip Fazıl Kısakürekin bu kitaptan dolayı M. Kemal Atatürke yazdıkları için bakınız;
seafoodplus.info
***
Şu yazıyı da okumanızı tavsiye ederiz:
seafoodplus.info
.
**********
.
KAYNAKLAR:
.
[1] Tafsilat için bilhassa 6 ve 7 nolu dipnotta kaynağı gösterilen kısma bakınız;
seafoodplus.info
[2] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 9. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul , cild 2, sayfa
[3] 10 Nisan tarih ve sayılı Kanun, 14 Nisan tarihli Resmi gazetede neşredildi. TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 3, cild 3, Içtima (9 Nisan )
Ayrıca bakınız;
Hamza Eroğlu, Türk Inkılâp Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul , sayfa
[4] Tafsilat için bakınız;
seafoodplus.info
[5] Tafsilat için bakınız;
seafoodplus.info
[6] Tarih II, Ortazamanlar, Devlet Matbaası, Istanbul, yılının Lise Tarih kitabı, sayfa 90,
[7] Orta Çağ Tarihi, sayfa
.
**********
.
Kadir Çandarlıoğlu
.
**********
.
Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:
seafoodplus.info
*
*
BeğenYükleniyor
ISLAM DÜŞMANLARI, KEMALIZM, M. KEMAL ATATÜRKatatürk darwinizm, atatürk din dersleri, atatürk dinsiz mi, Atatürk egitim, atatürk Islam, Atatürk lise tarih, atatürk müslüman mi, Atatürk ortazamanlar, Kemal din dersleri, kemal dinsiz mi, meydana cevap