2016 edirne de evlenen çift tazminat / Düğün fotoğraflarını 'özensiz' çeken fotoğrafçıya ceza - EDİRNE - Dailymotion Video

2016 Edirne De Evlenen Çift Tazminat

2016 edirne de evlenen çift tazminat

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 112’nci Birleşim

                                                                                     13 Temmuz 2016 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Edirne Milletvekili Erdin Bircan’ın, Edirne’nin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, bilim, eğitim ve TÜBİTAK’a ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, Konya’nın sorunlarına ve yaşanan dolu afetine ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, tarım alanlarının giderek yok olmasına ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, ülkemizdeki gelir adaletsizliğine ilişkin açıklaması

3.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, bir yazarın gazetedeki köşesinde Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik bazı sözlerine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğunun ikinci bir emre kadar kapatılmasına ilişkin açıklaması

5.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Ramazan Bayramı’nda yaşanan trafik kazalarına ve Giresun’un Alucra ilçesinde karakoldaki askerlerle bayramlaşma ve şehit yakınlarını ziyaretten dönen helikopterin düşmesine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın, bazı Avrupa Birliği ülkelerinin teröre verdikleri desteği kınadığına ilişkin açıklaması

7.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa’da ve Türkiye’nin birçok yerinde meydana gelen iş cinayetlerine ilişkin açıklaması

8.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Konya’nın bazı ilçelerinde yaşanan dolu felaketine ilişkin açıklaması

9.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, düşünür ve yazar Nurettin Topçu’nun vefatının 41’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

10.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli Pamukkale Sulama Birliğinin görevini iyi yapamadığı için mağdur olan çiftçilere ve bu mağduriyetin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, terör saldırılarında hayatını kaybedenlere rahmet dilediğine ve her türlü terörü lanetlediğine ilişkin açıklaması

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ili olarak teröre verilen şehitlere ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözüme yönelik düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, ülkemizde binlerce mimar, mühendis ve şehir plancısı işsiz iken yabancılara hak ve imtiyaz tanınmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

14.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, atanamayan ve sayıları 30 bini aşkın felsefe grubu öğretmeninin durumuna ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesine bağlı köylerin hiç birinde altyapı olmadığına ilişkin açıklaması

16.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, yirmi iki yıldır tutuklu bulunan İlhan Çomak’ın davasının bugün İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldüğüne, Başbakan Binali Yıldırım’ın acil servislerle ilgili yaptığı tanımlamaya ve 23 Mart 1960 tarihinde Şanlıurfa’da vefat eden Bediüzzaman Saidi Nursi’ye ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, terör nedeniyle hayatını kaybeden şehitlere rahmet dilediğine, bugün yayımlanan vergi sıralaması listelerine, Başbakan Binali Yıldırım’ın acil servislerle ilgili sözlerine ve İç Tüzük uzlaşma komisyonuna ilişkin açıklaması

18.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, iki gün önce Mardin’de belediyeye ait bir araçla karakol baskını yapılmasını şiddetle kınadığına ve Başbakan Binali Yıldırım’ın sağlıkta dönüşümü anlatırken sarf ettiği bazı sözlerinin çarpıtıldığına ilişkin açıklaması

19.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Fransa’nın 13-14 Temmuz günlerinde Türkiye’nin 3 büyük kentindeki konsolosluklarını kapattığına ve Anadolu Ajansının Bahoz Erdal’ın öldürülmesine ilişkin yapmış olduğu habere ilişkin açıklaması

20.- Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalardaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Bütünşehir Yasası’yla ilgili verdikleri araştırma önergesine ve görüşmeler sırasında yapılan tartışmalara ilişkin açıklaması

29.- Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilen önergeler üzerindeki farklı uygulamalara ilişkin açıklaması

31.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilen önergelerle ilgili tartışmalara ilişkin açıklaması

 

 

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerinde şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerinde şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerinde AK PARTİ Grup Başkanına ve şahsına sataşmaları nedeniyle konuşması

4.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu’nun, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu’nun, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

12.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

13.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu’nun, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

14.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Hulusi Şentürk’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

15.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Trabzon Milletvekili Muhammet Balta’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

16.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Trabzon Milletvekili Muhammet Balta’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

17.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

18.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

19.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

21.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın soru-cevap bölümünde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

22.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 24 milletvekilinin, Elazığ ve çevre illerindeki deprem riski ve bu riskin yaratacağı tehditlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)

2.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve 24 milletvekilinin, Türkiye’de son yıllarda yüksek oranda gerçekleşen kız çocuğu evlilikleri ile çocuk istismarının ve 18 yaş altı çocuk evliliklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259)

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 22 milletvekilinin, Artvin ilinin Şavşat ilçesinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/260)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, Türk hukuk sisteminin sorunlarının tespiti ve sorunların çözümüne yönelik gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla 13/7/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Temmuz 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, askerî operasyonlar ve Lice’deki yangınların sebeplerinin araştırılması amacıyla 29/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Temmuz 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu ve arkadaşları tarafından, Büyükşehir Yasası nedeniyle yatırımlardan yeterince payını alamayan ve bu nedenle mağduriyet yaşayan ilçeler, beldeler ve köylerin içinde bulundukları durumun araştırılması amacıyla 3/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Temmuz 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Genel Kurulda temiz bir dil kullanılması gerektiğine ilişkin konuşması

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/728) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı 404)

2.- Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun (S. Sayısı: 403)

13 Temmuz 2016 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını ve salondan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Edirne’nin sorunları hakkında söz isteyen Edirne Milletvekili Sayın Erdin Bircan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bircan, süreniz beş dakika.

Buyurun.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Edirne Milletvekili Erdin Bircan’ın, Edirne’nin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ERDİN BİRCAN (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, altı yüz elli beş yıllık dev geleneğimiz olan Kırkpınar’ımıza tüm halkımızı davet etmek istiyorum. Yurttaşlarımızı 18-24 Temmuz tarihlerinde dünyanın en eski, kesintisiz devam eden organizasyonu olan tarihî Kırkpınar Yağlı Güreşleri’ne davet ediyor, Edirne’mizin güzelliklerini görmelerini bekliyorum.

Edirne Milletvekili olarak gerek bu kürsüden gerek diğer tüm platformlarda ilimizin ve ilçelerimizin bütün sorunlarını dile getirmeye, çözümleri bulması gereken iktidara çözüm önerilerimizi de sunarak yardımcı olmaya çalışıyorum. İktidar, Edirne’ye üvey evlat muamelesi yapmaya devam ettikçe ben ilimin sorunlarını anlatmaktan bıkmayacağım, usanmayacağım. Edirneli insanlarımın dertleri bitmeden, çözülmeden bu kürsüden hep bu dertleri anlatmaya devam edeceğim.

Tarımdan başlayalım; 42 ile tarımsal, kırsal kalkınma destekleri veriliyor. Bu 42 ilin arasında Edirne yok. Bunu soruyoruz Bakana, Bakan, itiraf gibi yanıt veriyor: “42 il için ısrarlı talepleri ve çalışmaları olduğu için tarımsal, kırsal kalkınmadan yararlanıyor.” diyor. Yani sayın milletvekilleri, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının kırsal kalkınma desteklerinden Edirne’yi yararlandırmak gibi hiçbir niyeti yok. Benim çiftçim emeğinin karşılığını alamadığı için tarımsal araziler yabancılara satılıyor ve olan yine çiftçime oluyor.

Tarımda sorun var da diğer alanlarda yok mu? Ergene’nin kirliliği açıklamalarla maalesef temizlenmiyor. Ergene, yine zehir saçmaya devam ediyor. Ergene’nin zehir gibi akan suyuna çare olmadığınız için geçtiği tüm topraklarda canlı bırakmıyor, Enez gibi turizm incisi bir ilçemizin denizi kirlenme tehlikesi altında kalıyor.

Yine, Keşan-Enez yolu yaz döneminde günlük 300 bin kişinin ulaşımını sağlamaktadır. Sahil hattına giden tek yol olmasına rağmen yolun yapılmaması nedeniyle sürekli kazalar meydana gelmektedir. 2014’ten 2015’e yaralanmalı kaza oranında yüzde 100’den fazla artış olmuştur. Yola dair tek yapılan iş, 2014 yılında Enez kavşağı-Kılıçköy arasının 5 kilometrelik kesiminde iyileştirme çalışmaları, sadece bu kadar. Yıllardır tek santim yol yapımı yok. Orada bu yaz meydana gelecek kazalarda -Allah korusun- ölen ya da yaralanan yurttaşlarımızın sorumlusu sizlersiniz.

Edirne turizmine önem vermek yerine daha önce bu kürsüden defalarca dile getirdiğim Keşan ilçemiz Mecidiye sahilinde, doğa ve turizm harikasında, taş ocağına onay veriyorsunuz. Turizm demişken, sahillerin kiralanması konusu da önemli. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sahilleri ihale yöntemiyle kiralatmak istiyor. Sahili olan köy muhtarlıklarına bir ayrıcalık öngörmeyen Bakanlık, sahildeki oteller için ayrıcalık yaparak otellere pazarlık usulüyle sahilleri tahsis edeceğini açıkladı. Otele imtiyaz sağlayan AKP, sahilin olduğu köye, köylüye, muhtarlığa “Büyük şirketlerle aynı ihaleye gir ve öyle sahilini kirala.” diyor. Köylünün malını köylüye ihaleyle kiralamak nasıl bir mantıktır, nasıl bir akıldır? Biz bu alanların muhtarlıklara tahsis edilmesini ve halkımızın rahat rahat sahilden yararlanmasını istiyoruz.

Yine, Keşan’ımızın Yaylaköy’ü sahilinde dünyanın imrenerek bakacağı kale kalıntıları var. Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 2012’de tescillenen ve sit alanı ilan edilen tarihî kale kalıntıları, bakımsızlıktan, definecilerin tahribatı ve Ege Denizi’nin aşındırması nedeniyle yıkılma, yok olma tehlikesi yaşamaktadır.

Edirne genelinde sürekli yaşanan ve yurttaşlarımızı canından bezdiren bir elektrik kesintisi yaşanıyor ve bununla ilgili hiçbir çalışma yapılmamaktadır.

Daha sayacağım bir sürü sorun var ama zaman yok. Hükûmet “Osmanlı” demeyi çok seviyor ama buradan hatırlatıyorum ki Edirne, Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmıştır. Osmanlı, Edirne’de büyümüştür, ilk müdafai hukuk cemiyeti de Edirne’de kurulmuştur. Edirne serhat şehridir, cumhuriyet şehridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERDİN BİRCAN (Devamla) – Siz, Edirne’ye bugüne kadar üvey evlat muamelesi yaptınız. Edirne’ye borçlusunuz. Benim Edirne insanım hakkı olan hizmeti istiyor.

Yine, konuşmamı bitirirken 18-24 Temmuz tarihlerinde 655’inci Kırkpınar Yağlı Güreşlerimize hepinizi davet ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bircan.

Gündem dışı ikinci söz, bilim, eğitim ve TÜBİTAK’la ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu’na aittir.

Sayın Kerestecioğlu, süreniz beş dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, bilim, eğitim ve TÜBİTAK’a ilişkin gündem dışı konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye -emek yoğun sektörlerde takılı kalmış- ucuz emek gücünden yararlanarak düşük teknolojili ürünler üretirken, Çin ve Güney Kore gibi ülkeler yüksek teknolojili ürünlerde ciddi bir atılım yaptılar. Biyoteknoloji ve nanoteknolojide önemli bir başarı gösteriyorlar. Bugün teknolojik ürünler Türkiye’ye bu ülkelerden gelirken, biz ise onlara Türkiyeli olmayan şirketler için ürettiğimiz fason tekstil ürünlerini satıyoruz. Hâlen Türkiye’yi ucuz iş gücü ve inşaat ülkesi olarak pazarlıyoruz. Yani 2023, 2050 hedefleri hayallerini süslü “billboard”lara yazsanız da maalesef hayal kalmaya mahkûmlar.

Peki, ülkemizin bilim ve teknoloji politikalarını belirleme görevine sahip TÜBİTAK bu durumu düzeltmek için ne yapıyor? 2009 yılında Darwin’i sansürlüyor, bilimsel kitapların basımı ve satışını durduruyor; kurumun kadroları vasıfsız, sadece AKP’li olduğu için oraya gelen isimlerle değiştiriliyor. Yıllar geçtikçe, TÜBİTAK tarafından ödüle değer bulunan ve sergilenen lise projelerinin de içeriği değişiyor. Örneklersek, Tayland’da Osmanlı İzleri Projesi, Ecdadına Bağlı Bir Nesil Ödülü’nü alıyor. EKG çekerken hastanın göğüs bölgesinin çıplak olmasına çözüm üreten EKG Önlüğüyle Mahremiyeti Korumak Projesi, Cuma Namazının Sosyalleşmeye ve Toplumsallaşmaya Etkisi, Tebessüm ve Selamın Temiz Dünyalara Etkisinin Araştırılması, İnsanı Hor Gören İyiliği Zor Görür gibi projeler sergilenmeye değer bulunuyor.

Bir kapta Kur’an-ı Kerim dinletilen bir fasulyenin, ikinci kapta kulakları rahatsız eden tarzda müzikler dinletilen fasulyeye ve üçüncü kapta hiçbir ses verilmeyen fasulyeye göre en az 3 kat daha fazla büyüdüğünü iddia eden Canların Gıdası Kur’an-ı Kerim Projesi takdir topluyor. Oysa ahenkli müziklerin zaten şifa verici olduğu yıllardır, yüzyıllardır bilinen bir şeydir. Böyle Kur’an-ı Kerim ya da başka şeyler okumaya gerek yok.

Peki, bazı temel bilimsel projelere ne oluyor bir bakalım. Sıvılardaki Su Oranını Mıknatısla Ölçebilen Ucuz, Hızlı ve Taşınabilir Bir Sistem Projesi’yle TÜBİTAK’tan derece alamayan bir öğrenci, İlayda Şamilgil, dünyanın en prestijli fizik proje yarışması olarak kabul edilen “First Step to Nobel Prize in Physics”te birinci oluyor.

Bana bu konuşmayı yapmak için ilham veren bir başka proje, TÜBİTAK’ın bölge sergisine dahi çağrılmayan Atık Yengeç, Karides Kabuklarından Yara Bandı Projesi’ni ABD’deki Genius Olimpiyatlarına gönderen gençler, Mehmet Can Dursun ve İrfan Efe Boztepe –bilelim diye isimlerini özellikle söylüyorum- 2.450 proje arasından dünya birincisi olarak dönüyorlar.

Maden işçilerinin yerini sürekli kayıt altına alan ve bir kaza anında yerlerinin tespit edilmesine olanak sağlayan proje, yine sergilenmeye değer bulunmuyor TÜBİTAK tarafından.

Size başka bir örnek daha vermek istiyorum. Her yıl üniversite sınavlarında on binlerce öğrencinin tek bir matematik veya fen sorusu dahi çözememesi gösteriyor ki temel bilimler eğitiminde ciddi bir kriz yaşıyoruz. Peki, temel bilimleri geliştirmek için çabalayanlara, idealist insanlara neyi reva görüyoruz? Bir öğrencinin sözlerini paylaşacağım: “Gerçekten de okuldaki matematikten çok farklıydı; bu dersleri dinleyerek daha iyi düşünmeye başladım, test sorularını daha kolay yapmaya başladım çünkü insanın düşünce yapısı gelişiyordu.” Evet, burası, yıllardır engellemeye çalıştığınız, AK PARTİ’li belediyenin yolunu dahi yapmadığı, üstelik savcılığa şikâyet ederek sürekli davalarla uğraşmak zorunda bıraktığınız sevgili Ali Nesin’in Matematik Köyü. Dünyanın en ünlü matematikçilerinin aldıkları ödülleri bağışladıkları ve yaptıklarını hayranlıkla izledikleri Nesin Matematik Köyü.

Evet, arkadaşlar, geldiğimiz noktada çocukların suçu yok, sizler TÜBİTAK’ı da “TÜBİT-AK” yapmaya, “AK-TÜBİT” yapmaya çalışıyorsunuz ama ben gençlere güveniyorum ve her bakımdan kendi geleceklerine sahip çıkacaklarına olan inancım da sonsuz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, Konya’nın sorunları ve yaşanan dolu afetiyle ilgili söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Halil Etyemez’e aittir.

Süreniz beş dakika, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, Konya’nın sorunlarına ve yaşanan dolu afetine ilişkin gündem dışı konuşması

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya’da ve Karaman’da yaşanan, çiftçilerimizi olumsuz etkileyen dolu afeti sebebiyle şahsım adına söz almış bulunmaktayım, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yirmi bir yıl önce Avrupa’nın göbeğinde, Srebrenitsa’da 8.372 Boşnak’ın Sırplar tarafından katledilmesini buradan kınıyor, ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Yine, terörle mücadelede şehit olan asker ve polislerimize de Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Konya maneviyat şehri, Konya medeniyet şehri, Konya sanayi şehri, Konya Türkiye'nin tarım başkenti ve tahıl ambarı. Bilindiği gibi, Konya Ovası 35 ilçesiyle Türkiye'nin toplam tarımsal alanının yüzde 8’ini oluşturmaktadır. Toplam 239 milyon hektar olan ülkemiz tarım alanları içinde Konya’mız 19 milyon hektar alanda 105 bin çiftçimizle Türkiye tarım ekonomisine önemli katkı sağlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Konya ve Karaman’ın ilçelerinde etkili olan dolu afeti ekili alanlarda büyük hasara yol açmıştır. Konya’mızın 7 ilçesinin 53 mahallesinde 5.760 çiftçimiz 375.995 dekar alanda zarara uğramıştır. Çiftçilerimizin yıl boyunca sarf etmiş oldukları emekleri heba olmuş, yer yer yüzde 90’lara varan ürün kaybı söz konusu olmuştur.

Tarihte ilk tarım anıtının, bolluk ve bereket sembolü İvriz Anıtı’nın bulunduğu ve Türkiye'nin ilçeleri arasında süt üretiminde günlük bin tonla birinci olan Ereğli ilçemizde 29 Haziran 2016’da yaşanan dolu afeti sonucu Acıkuyu, Aşağıgöndelen, Yukarıgöndelen, Yeniköy, Çiller, Kamışlıkuyu, Kargacı, Bulgurluk, Akhüyük, Servili, Aziziye ve Zengen Mahallelerimizde 1.542 çiftçimiz 106 bin dekarda yüzde 90’lara varan oranlarda zarar görmüştür.

Erozyonla mücadelede büyük mesafe katetmiş ve 380 bin küçükbaş hayvanla Türkiye’de önemli bir yere sahip olan Karapınar ilçemizde Akören, Çiğil, Hasanoba, İslik, Karakışla, Kayacık, Yenikuyu ve Sandıklı Mahallelerinde 120 bin dekar alanda etkili olan dolu afeti yine yüzde 90’lara varan oranlarda zarara yol açmıştır.

Bozkır ilçemizde Hacılar, Ulupınar, Kınık, Boyalı, Koçaş ve Işıklar Mahallelerinde 22 bin dekar alanda etkili olan dolu afeti 882 çiftçimize yüzde 45 ile yüzde 90’lara varan zarara yol açmıştır.

Çumra ilçemizde Çiçek, Erentepe, Yürükcamili, Arıkören, Adakale ve Uzunkuyu Mahallelerinde 37 bin dekar alanda etkili olan dolu afeti 595 çiftçimize yüzde 60’a varan oranlarda zarara neden olmuştur.

Ilgın ilçemizde Çiğil, Yukarıçiğil ve Belekler Mahallelerinde 19 bin dekar alanda etkili olan dolu afeti 801 çiftçimize yüzde 65’e varan oranlarda zarar vermiştir.

Güneysınır ilçemizde 12 mahallemizde 65 bin dekar alanda etkili olan dolu ve sel afeti 1.137 çiftçimize yüzde 90’lara varan oranlarda zarar vermiştir.

Beyşehir ilçemizde 5 mahallemizde 6.300 dekar alanda etkili olan dolu afeti 307 çiftçimize yüzde 15’lere varan oranlarda zarar vermiştir.

Dolu afeti yaşandığı andan itibaren bizzat şahsım, ilçe tarım müdürlüklerimiz, İl Müdürlüğümüz tarafından konuyla ilgili hasar tespiti yapılarak gerekli çalışmalar yapılmış ve ilgili Tarım Bakanlığı ve Afet İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.

Yine, ayrıca Konya’mızda son zamanların en büyük kuraklığı yaşanmakta, 2015-2016 tarım sezonunda 23 Mayıs itibarıyla düşen yağış miktarı bir önceki döneme göre yüzde 45 oranında ve uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 31 oranında, önemli bir oranda azalış göstermiştir.

Sonuç olarak, verim ortalaması buğdayda 233 kilogram, arpada 210 kilogram civarında, toplamda 770 bin ton oranında azalma gerçekleşmiş ve 628 milyon 581 bin 210 TL civarında da tahminen bir ekonomik kayıp olacağı söz konusudur.

Yaşanılan afet nedeniyle ziyaret etmiş olduğumuz afetzede köy muhtarlarımız ve çiftçilerimiz yaşamış oldukları afet dolayısıyla uğramış oldukları zararın giderilmesi için Hükûmetimiz tarafından gerekli desteğin sağlanacağına inanıyor ve bu beklenti içinde olduklarını gördük.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ETYEMEZ (Devamla) - Biz de hem Konya milletvekilleri olarak, ilgili Tarım Bakanlığı ve Hükûmetimiz olarak çiftçimizin yanında olacağımızı, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yanında olacağımızı ifade ediyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Etyemez.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 15 milletvekiline İç Tüzük 60’a göre yerinden kısa söz vereceğim.

İlk sıradan başlıyoruz.

Sayın Aydın…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, tarım alanlarının giderek yok olmasına ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yoğun gündem maddeleri arasında sıkışıp kalan Türkiye’de çok büyük zenginlikler kayboluyor. Yeni verilere göre Türkiye’nin nüfusu 1990-2015 yılları arasında yüzde 39 artarken tarım alanları ise yüzde 14 azaldı. Çiftçimiz 85 milyonluk bir nüfusu besliyor, ayrıca milyonlarca ton gıda ürünü de ihraç ediyor. Tarımın ülke millî gelirine katkısı 55-56 milyar doları buluyor. Bunların hepsinin sürekliliği tarım alanlarımızın korunmasına bağlı. Başta seçim bölgem Bursa olmak üzere, tarım alanlarımız giderek yok oluyor. Bursa Ovası, sanayi ve plansız kentleşme yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Meyve sebze üretimi yok olmak üzere. Ben de buradan diyorum ki: Sayın Başbakanımız acillerde kız bakmakla uğraşacağına ülkenin gerçeklerine dönsün.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Engin…

2.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, ülkemizdeki gelir adaletsizliğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

AKP iktidarıyla birlikte ülkemizde gelir adaletsizliği çok yüksek boyutlara ulaştı. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı OECD’nin 2015 yılı Gelir Adaletsizliği Raporu’na göre Türkiye, üye ülkeler arasında gelirin en adaletsiz dağıldığı üç ülkeden biri. Türkiye’deki en zengin yüzde 10’luk kesimin serveti, en yoksul yüzde 10’dan 15,2 kat daha fazla. Ülkemizdeki en zengin yüzde 1, 2002’de, millî servetin yüzde 39’una sahipken 2014’te yüzde 54’üne sahip hâle geldi. Yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizlik en çok çocuklarımızı ve gençlerimizi etkiliyor. Kısacası, ülkemizde AKP iktidarında, her geçen gün zengin daha çok zenginleşiyor, yoksul daha çok yoksullaşıyor. Asgari ücrette çalışan ve düşük geliri olan vatandaşlarımızın yükü her geçen gün artıyor. Hükûmet, sürdürülebilir politikalar geliştirerek gelir adaletini ve sosyal adaleti sağlamaya yönelik adımları bir an evvel atmalı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaztekin…

3.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, bir yazarın gazetedeki köşesinde Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik bazı sözlerine ilişkin açıklaması

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Değerli milletvekilleri, bugün “yozdil” bir yazar, köşesinde bugüne kadar sadece bilim insanlarına vatandaşlık verildiğini ifade ederek “300 bini hamile, 2 milyonu okuma yazma bilmeyen, 3,5 milyonu işsiz, güçsüz, zır cahil.” diyerek de Suriyeli kardeşlerimize hakaret etmiştir. Son cümlesinde ise “Suriyeliler kalsın razıyız, İngiltere veya Kanada sadece Tayyip Erdoğan’ı buradan alsın yeter.” diyerek de asıl amacını, şizofrenide sınır tanımadığını dünya kamuoyu önünde ve Türkiye kamuoyu önünde göstermiştir. Bu zihniyet, mandacı, hep müstemlekeci ve hastalıklı bir zihniyeti yansıtmaktadır. Güneyden geleni hor, Batı’dan geleni hoş gören bu akıl kaybetmeye mahkûmdur. Hiçbir zaman aziz milletimizin gönlünde yer bulmadı, bulamayacaktır. Bu sebeple kendisini şiddetle kınıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğunun ikinci bir emre kadar kapatılmasına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP’nin çağ atlattığını iddia ettiği ve cazibe merkezi olarak ilan ettiği ülkemizde, 14 Temmuz Fransa Millî Günü kutlamaları güvenlik nedeniyle iptal edildi. Üstelik sadece bir yerde değil, Ankara, İstanbul ve İzmir’de, daha da kötüsü, Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğu ikinci bir emre kadar kapatıldı. Korkarım, bunun ardından diğer büyükelçilikler de kapatılabilir. AKP’nin Türkiye'yi getirdiği nokta budur. Başta Mersin olmak üzere, bütün turistik bölgelerin hasretle turist beklediği bir dönemde yabancılar ülkemizden bir bir kaçmaktadır. AKP Hükûmeti ülkeyi suni gündemlerle oyalamaktan ve halkı kandırmaktan derhâl vazgeçmeli ve daha fazla zarar vermeden istifa etmelidir.

BAŞKAN – Sayın Çamlı... Yok.

Sayın Bektaşoğlu...

5.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Ramazan Bayramı’nda yaşanan trafik kazalarına ve Giresun’un Alucra ilçesinde karakoldaki askerlerle bayramlaşma ve şehit yakınlarını ziyaretten dönen helikopterin düşmesine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bayram ne yazık ki yine acı ve kanlı geçti; şehitlerimiz vardı, trafik kazalarında 120 insanımızı kaybettik. Hepsine rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.

Bayramın acı olaylarından biri seçim bölgem Giresun’da yaşandı. Alucra ilçesinde, karakoldaki askerlerle bayramlaşma ve şehit yakınlarını ziyaretten dönenlerin bulundukları askerî helikopter Tohumluk Yaylası’na düştü. Asker ve asker yakınlarımızdan 7 kişiyi şehit verdik. Hükûmet yetkilileri bu olayın hemen ardından, daha olay yerine, şehit ve yaralılara ulaşılmadan, olayın sis ve kötü hava şartlarından meydana geldiğini açıkladılar. Görgü tanıkları dinlenmeden, teknolojik ve hukuki inceleme yapılmadan, bilgi ve belgelere ulaşılmadan yapılan bu açıklamaları inandırıcı bulmadık. Bu aceleyi ve telaşı anlamış değiliz. Buradan, Hükûmeti göreve davet ediyoruz. Helikopterin düşmesine neden olacak bir sisin olmadığı iddiaları başta olmak üzere, olayın bütün boyutlarının hiçbir kuşkuya meydan vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması, özellikle kaza kırım raporunun bir an önce açıklanmasını bekliyoruz. İnşallah, acımızı artıracak başka bir sonuç çıkmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bu olayda şehit olanlara Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum.

Giresunlu hemşehrilerime gösterdikleri hassasiyetten dolayı çok teşekkür ediyorum. Sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Turan...

6.- İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın, bazı Avrupa Birliği ülkelerinin teröre verdikleri desteği kınadığına ilişkin açıklaması

HASAN TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinin başkenti Brüksel’de terör örgütü yandaşlarının daha önce propaganda çadırı açmasından sonra, şimdi de Avrupa Parlamentosunda teröristbaşı ve terör elemanlarının resimlerinin de içerisinde bulunduğu fotoğraf sergisi açılıyor. Bundan birkaç gün önce de yine Köln’de terör örgütü sempatizanları Türkiye aleyhinde örgüt propagandası yapan yürüyüşler yapıyor. Ben Avrupa Birliği ülkelerinin, özellikle bazı devletlerin teröre destek veren bu tutumunu, terör karşısındaki çifte yüzlü davranışını kınıyorum, telin ediyorum buradan. Bizim kendi içimizde de farklı siyasi partilerden kendi millî meseleleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

7.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa’da ve Türkiye’nin birçok yerinde meydana gelen iş cinayetlerine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Bugün sabah Bursa Gemlik’te gerçekleşen bir iş cinayetinde 30 yaşında, bir çocuk babası, Abdullah Batak hayatını kaybetti. Yine, dün Bursa İnegöl’de 34 yaşında Turgay Kaya iş cinayeti sonucu vefat etti. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Sadece Bursa’da bir gün içinde 2 kişi, yine Sinop’ta, Mersin’de ve Türkiye’nin birçok yerinde gün içinde birçok kişi maalesef iş cinayetine kurban gitmiştir. Bunların birer kaza olmadığını, kaza görünümlü cinayet olduğunu biliyoruz ve önlenebileceğini de biliyoruz. Bu cinayetlere son vermek devletin en temel görevlerindendir. Bu nedenle, gerekli tedbirlerin derhâl alınarak ve denetimlerin yapılarak bu cinayetlere son verilmesini talep ediyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Bozkurt…

8.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Konya’nın bazı ilçelerinde yaşanan dolu felaketine ilişkin açıklaması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

29 Haziran günü Ereğli ilçemizin Aşağı Göndelen, Yukarı Göndelen, Yeniköy, Acıkuyu, Kamışlıkuyu ve Çiller köyleri ile Karapınar, Bozkır, Çumra, Güneysınır, Ilgın, Beyşehir ilçelerimizde ve Karaman ilimizde 600 bin dekar alanı etkileyen ve ürünün yüzde 60 ila 100’ünün zarara uğramasına neden olan büyük bir dolu afeti yaşandı. Bu konuda önerge de verdik, daha önce de gündeme getirdik, hasar tespit çalışmaları yapıldı ama şu ana kadar 6 bin çiftçimizi etkileyen bu büyük afet konusunda Tarım Bakanından zararın karşılanacağına dair bir garanti alamadık. Bu konuda, biliyorum, AKP milletvekili kardeşlerimiz de uğraşıyorlar.

Ben Sayın Bakanın bir an önce bu zararların karşılanacağı konusunda çiftçilerimize bir müjde vermesini bekliyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu…

9.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, düşünür ve yazar Nurettin Topçu’nun vefatının 41’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Teşekkür ediyorum.

Nurettin Topçu, Anadolu topraklarının yetiştirdiği kıymetli yazar ve mütefekkirlerdendir. “Davamız hayata uymak değil, hayatımızı Hakk’a uydurmaktır.” diyerek ortaya koyduğu fikirleriyle Türk düşünce tarihinde önemli izler bırakan Nurettin Topçu, ne olursa olsun İslam davasından yüz çevirmeyen, duruşuyla ve cesaretiyle örnek bir millet adamıdır.

Eserlerinde ve hayatında İslam ahlakını daima merkez alan Nurettin Topçu “Biz bir ahlak tarihinin çocuklarıyız. Ne ırk ne iktisat endişeleri ahlakımızı sarsamaz.” diyerek İslam ahlakının önemine dikkat çekmiştir. Onun fikirlerini ve düşünce iklimini anlayıp nesilden nesle aktarmak ve bahsettiği İslam ahlakını tekrar temin etmek için elimizden geleni yapmalıyız. Bu, bizden sonraki nesillere borcumuzdur.

Kıymetli düşünür ve yazar Nurettin Topçu’yu vefatının 41’inci senesinde rahmetle, saygıyla anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

10.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli Pamukkale Sulama Birliğinin görevini iyi yapamadığı için mağdur olan çiftçilere ve bu mağduriyetin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, Denizli Pamukkale Sulama Birliği görevini iyi yapmadığı için Sarayköy Ovası’nın bir kısmı, Hasköy, Beylerbeyi, Duacılı, Üzerlik, Kumkısık Mahallelerinin arazileri sulanamıyor. Sıcakların bu kadar çok arttığı bir dönemde yukarıda belirttiğim ovalara suyun verilmeyişi çiftçilerimizi de mağdur etmektedir. Bu nedenle, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ve Devlet Su İşlerinin bu işe el atmasını, sulamanın iyi bir şekilde yapılmasını, mahsullerin zarar görmemesi için sulama birliğine müdahale edilmesini ve çiftçilerimizin zararlarının bir an önce önlenmesini istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…

11.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, terör saldırılarında hayatını kaybedenlere rahmet dilediğine ve her türlü terörü lanetlediğine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ediyorum.

Başta Avrupa’nın göbeğinde Srebrenitsa katliamında ölen kardeşlerimiz olmak üzere, terör saldırıları sonucu ülkemizde hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet ve mağfiret, yaralılara acil şifalar diliyorum. Her türlü terörü lanetliyorum.

Bildiğiniz gibi, bir gölge oyunu olan Hacivat ve Karagöz’ü perde gerisinde sağ ve sol eliyle oynatan kişi aynı kişidir. Merhum şampiyon Muhammet Ali’nin arkadaşı Malcolm X’in güzel bir sözü var: “İnsan kuklayı değil, kuklacıyı görmeli ve ona göre hareket etmeli.” der. Kurulu dünya sisteminin ifsat odakları, sağ elleriyle DAEŞ’i, sol elleriyle PKK ve türevlerini kullanmaktadırlar. Dolayısıyla, tüm terör örgütleri aynı odağa hizmet etmektedirler.

Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde “Dünya beşten büyüktür.” diyerek, bütün insanlığı, bu oyunu bozmaya davet ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Gelin, adil ve merhametli dünyayı hep birlikte kuralım diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ili olarak teröre verilen şehitlere ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözüme yönelik düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Hakkâri’de yaralandığı kaza sonrası Gülhane Askerî Tıp Akademisine getirilen Niğde Bozköy kasabamızdan Polis Memurumuz Erol Öncel bugün şehit olmuştur. Ailemizin acısını paylaştık, törenle şehidimizi memleketimize uğurladık. Şehit polisimize Allah’tan rahmet, ailesine, halkımıza, Emniyet teşkilatımıza başsağlığı diliyorum.

Niğde’mizde teröre verdiğimiz şehit sayımız 170’e çıktı. Niğde ili olarak 7 Haziran 2015’ten bugüne, 5 polis, 5 asker şehidin acısını yaşadık. Terörün sona ermesi adına, gereken her yasal düzenleme dâhil, çalışma yapılmalıdır. Anaların ağlamaması, babaların evlat acısıyla yaşadıkları büyük acıların dinmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, çözüme yönelik toplantı ve yasal düzenleme gerçekleştirmesi gereklidir. Terörü lanetlemek kadar terörü yok edecek düzenlemeler de yapmak Meclisin görevidir. Hükûmet, terörle mücadelede dün de bugün de, ayrı ayrı ama sonuca gitmeyen yollar denemiştir. Çözümü, tüm siyasi partilerle iş birliğinde aramalıdır. Bu bir millî meseledir ve çözüm adresi Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

13.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, ülkemizde binlerce mimar, mühendis ve şehir plancısı işsiz iken yabancılara hak ve imtiyaz tanınmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mesleğini icra eden veya etmeyi bekleyen binlerce mimar ve mühendisten yardım talepleri alıyoruz. Ülkemizde 100 binin üzerinde mühendis, mimar, şehir plancısı işsiz iken Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’yla, yabancıların Türkiye’deki çalışmalarında hiçbir denetim ve kurala tabi olmamaları kabul edilemez.

Bir mühendisin mesleğini icra edebilmesi için akademik ve mesleki yeterliliğinin bulunması ön koşuldur. Bundan, ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancıları muaf değilken, getirilen tasarıyla, yabancı ülke vatandaşları bu zorunluluktan muaf tutuluyor. Mühendis olup olmadığını bilmediğimiz yabancılara bu kadar hak ve imtiyazlar tanınmamalıdır. Bu tasarı yasalaşır ise kendi vatandaşı aleyhine bir düzenleme yapan ilk ülke olarak tarihe geçeceğiz. Yasanın acilen geri çekilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arık…

14.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, atanamayan ve sayıları 30 bini aşkın felsefe grubu öğretmeninin durumuna ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Atanamayan ve sayıları yüz binleri bulan öğretmenlerimiz içerisinde yer alan 30 bini aşkın felsefe grubu öğretmenimiz gönderdiği mektupta bakınız, ne diyor? “Atanamadığımız ve özel sektörde iş bulamadığımız için ilerleyen yaşlarımıza rağmen ailelerimizden ve arkadaş çevremizden maddi destek almak durumunda kalmaktayız. Bu durum birer yetişkin olarak hem onurumuzu hem de psikolojimizi ciddi şekilde olumsuz etkilemektedir. Ekonomik bağımsızlığımızı kazanamadığımız için yükseköğretimden kalma borçlarımızı ödeyemiyor, aile kuramıyor, günlük ihtiyaçlarımızı karşılayamıyor ve geleceğe dair uzun vadeli planlar kuramıyoruz.” Evet, atanamayan öğretmenlerin feryadı böyle.

Peki, Suriyeliler için vicdanı sızlayanlar, onlara iş ve vatandaşlık vermek isteyenler, TOKİ’den ev vermeye kalkanlar atanamayan öğretmenlerimiz için vicdanınız sızlamıyor mu?

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 15’inci ve son olarak Sayın Çamak.

15.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesine bağlı köylerin hiç birinde altyapı olmadığına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesine bağlı köyleri ziyaret ettim. Oğlakkaya, Koçovası, Ağcaşar, Kötüre, Kepez, Binboğa, Yeşildere, İncirli, Türkçayırı, Haticepınar ve Kaşanlı köylerinin hiçbirinde yol ve altyapı olmadığını gördüm. Bu köylerden bazılarına normal arabayla ulaşabilmek imkânsız. Bu bölgede yaşayan insanlar siyasi tercihlerinden dolayı cezalandırıldıklarını düşünüyorlar.

Bir, yetkililerin bu durumdan haberleri var mı? İki, varsa bu soruna çözüm bulmak için herhangi bir şey düşünüyorlar mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

Şimdi gündeme geçmeden önce istemleri hâlinde sayın grup başkan vekillerine de söz vereceğiz.

Sisteme giren yok ancak…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İstiyoruz, istiyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Peki, Sayın Baluken, açıyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Erkan Bey gelince kullanacak.

BAŞKAN - Tamam, Sayın Akçay gelince söz veririz.

Sayın Baluken’den başlayalım.

16.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, yirmi iki yıldır tutuklu bulunan İlhan Çomak’ın davasının bugün İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldüğüne, Başbakan Binali Yıldırım’ın acil servislerle ilgili yaptığı tanımlamaya ve 23 Mart 1960 tarihinde Şanlıurfa’da vefat eden Bediüzzaman Saidi Nursi’ye ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 21 yaşında tutuklanan ve yirmi iki yıldır hakkında herhangi bir hüküm olmadan tutuklu bulunan İlhan Çomak’ın davası bugün bu saatlerde İstanbul Adliyesi 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor. Dünya tarihinde görülmemiş bir hukuk garabetiyle karşı karşıyız. Sadullah Ergin’den, Kenan İpek’ten Bekir Bozdağ’a kadar defalarca İlhan Çomak’ın durumuyla ilgili görüşmemize rağmen, bu konuda ortada olan hukuksuzluk örneği aşikâr olmasına rağmen AKP siyasi saiklarla hâlâ İlhan Çomak’ı hüküm verilmeden yirmi iki yıldır tutuklu bir şekilde cezaevinde tutmaya devam ediyor. Bu tavrı kınadığımızı, bu hukuksuzluğu kınadığımızı ifade ediyor ve bugünkü mahkemeden acil bir tahliye talebimizin olduğunu belirtmek istiyorum.

Diğer taraftan, dün Başbakan Binali Yıldırım’ın acil servislerle ilgili yapmış olduğu cinsiyetçi, ayrımcı ve düzeysiz tanımlamayı kınadığımızı, hem bir hekim olarak hem Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili olarak kınadığımızı ve bir özür beklediğimizi ifade etmiştim. Bu saate kadar herhangi bir özür gelmemiştir. Sayın Binali Yıldırım’a şunu hatırlatmak isterim ki şu anda Türkiye’nin gelmiş olduğu tablo içerisinde acil servislerin önünde kendi çocuklarının cenazesini tanımaya çalışan ailelerin dramı yaşanıyor. Böylesi bir ortamda kadın sağlık çalışanlarını ve acil servise başvuran kadın hastaları, kadın hasta yakınlarını her türlü şiddete ve tacize maruz bırakabilecek riskleri taşıyan bu açıklamayı derhâl geri alması gerektiğini bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bediüzzaman Saidi Nursi ya da Saidi Kürdi bu ülkede ilmî ve manevi değerlere büyük katkısı olan, “çağın üstadı” olarak bilinen bir alimdir, büyük bir insandır. Bediüzzaman, büyük emeklerle ve yarattığı değerlerle yürütülen yaşamı sonrası da 23 Mart 1960’ta Şanlıurfa’da vefat etti. 27 Mayıs darbesi sonrası da, 12 Temmuz 1960’ta cuntanın emriyle Saidi Nursi’nin mezarı yıktırıldı ve mezarı açılarak o dönem, naaşı, kemikleri, bugün itibarıyla da bilinmeyen bir yere gömüldü. Kendisini muhafazakâr olarak tanımlayan AKP iktidarı döneminde de Bediüzzaman Saidi Nursi, Şeyh Sait ve Seyit Rıza başta olmak üzere bütün bu büyük kanaat önderlerinin, alim insanların mezar yerlerinin iadesine yönelik bütün taleplerimize cevap verilmemiştir. Cevap verilmediği gibi Lice, Dicle, Varto başta olmak üzere birçok yerde mezarlık alanlar bizzat AKP’nin talimatlarıyla bombalanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Mezarlıklara karşı, mezarlara karşı savaş açan bir pratik sergilenmiştir. Bu tutumu da kamuoyunun ve Türkiye halklarının takdirine bırakıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın Özel, buyurunuz.

17.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, terör nedeniyle hayatını kaybeden şehitlere rahmet dilediğine, bugün yayımlanan vergi sıralaması listelerine, Başbakan Binali Yıldırım’ın acil servislerle ilgili sözlerine ve İç Tüzük uzlaşma komisyonuna ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tüm Meclise verimli bir çalışma günü diliyoruz.

Öncelikle, bugün, GATA’da tedavi görürken hayatını kaybeden Niğde Bozköy’den polisimize Allah’tan rahmet, ailesine sabır diliyoruz. Yine, dün ve ondan önceki günlerde hayatını kaybeden şehitlerimize rahmet diliyoruz, ailelerine sabır diliyoruz.

Bugün Türkiye’de vergi sıralamasıyla ilgili listeler yayınlandı. Listelerde olması gerekenlere baktığınızda bir kısmı var. Adalet ve Kalkınma Partisinin eski Türkiye’nin zenginleri olarak gördüğü, Türkiye’nin köklü kurum ve kuruluşlarının aileleri, hissedarları, mensupları, yine geleneksel yerlerini iyi kötü korumuşlar ama listeye baktığınızda görmeyi umduğunuz bazıları yok. AKP’nin gözde müteahhitleri, havuzunu dolduran şirketler, bu şirketlerin sahipleri, ortakları, aileleri, eşi dostu vergi listelerinde yok. Türkiye’nin, son dönemde, özellikle ballı, devlet destekli, kamu garantili ihalelerinin hepsini alan, buralardan fahiş kârlar elde eden, bu paralarla havuzları dolduran kimsenin vergi sıralamasında yerini almıyor oluşunu yüce Meclisin, kamuoyunun takdirlerine arz ediyoruz.

Bir diğer konu: Sayın Binali Yıldırım “Acil servislere kız bakmaya gidiyor gençler.” sözüyle Türkiye’de büyük bir infial yarattı. Dün, 3 grup başkan vekili olarak bunu kınadık. Her fırsatta, en ufak sözde Başbakanın gruplarının mensubu olduğunu söyleyen Adalet ve Kalkınma Partisine de birtakım sözlerimiz, yakınmalarımız oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyoruz.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama bu tepkileri duymazdan geldiler, Türkiye’deki infiali görmezden geliyorlar. Ülkenin Başbakanının hem cinsiyetçi hem de mülkiyetçi bu yaklaşımını Cumhuriyet Halk Partisi olarak kınıyoruz. Bu konu Türkiye’nin gündemindedir. Başbakanın sağlık çalışanlarından ve Türkiye’nin her yaştaki bu genç kadınlarından özür dilemesi gerekir.

İç Tüzük uzlaşma masasına hep birlikte oturuyoruz. Bugün sabah Sayın Yıldırım demiş ki: “Uzlaştılar, uzlaştılar; uzlaşmadılar, günah bizden gitti.” Sanki onun lütfuymuş gibi. Ne onun lütfuyla oturduk ne onun tehditlerine boyun eğeriz. “Günahın gitmesi…” deyince, 630 milyarlık haram havuzunun günahı öyle bir İç Tüzük masasıyla gitmez, bunu da Sayın Binali Yıldırım bilsin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sayın Elitaş, buyurunuz.

18.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, iki gün önce Mardin’de belediyeye ait bir araçla karakol baskını yapılmasını şiddetle kınadığına ve Başbakan Binali Yıldırım’ın sağlıkta dönüşümü anlatırken sarf ettiği bazı sözlerinin çarpıtıldığına ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu da herhâlde yeni çıkan âdetlerden biri. Grup başkan vekilleri iktidar partisine hakaret etmek, Hükûmete hakaret etmek üzere bu işi kullanıyorlar gibi geliyor.

Bakın, dün Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız grup konuşmasında Türkiye’deki sağlıkta dönüşümün hangi noktaya geldiğiyle ilgili bir tespit yaptı, ironi yaptı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İroniye bak!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bundan önce acil servislerde insanlar hayatlarını kaybederken, ilaç sıralarında, maaş sıralarında ölümlerini beklerken bugün Türkiye’de acil servisler öyle bir noktaya doğru geldi ki bu Türkiye’deki sağlıkta hizmetin hangi noktaya geldiğinin göstergesiydi.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ne alakası var ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama aklı fikri cinsellikten başka olmayanlar, aklı fikri cinsellikten başka olmayanlar…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Tarsus Devlet Hastanesinde vatandaş evinden vantilatör götürüyor, vantilatör.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - “Kız bakmaya gitmek.” ne demek Sayın Başkan?

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Tarsus Devlet Hastanesine vantilatörle gidiyor vatandaş, geldiğimiz nokta bu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başbakana dediler ki: “Böyle böyle kız bakmaya gidiyor.”

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Sayın Başkan, şunu bile bile savunmayın ya.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - “Kız bakmaya gitmek” ne demek?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sus bir dakika be, sus!

CEYHUN İRGİL (Bursa) - “Kız bakmaya gitmek…”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sus bir dakika, terbiyesizlik yapma; sus, konuşuyorum burada!

BAŞKAN – Sayın Elitaş, siz hitap ediniz lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, siz buradakileri uyarın lütfen.

BAŞKAN – Tamam, ben uyarımı yaparım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben grup başkan vekili olarak burada konuşuyorum, yapılanlara, eleştirilere cevap veriyorum.

BAŞKAN – Siz devam edin Sayın Elitaş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Haklısınız.

Buyurun Sayın Elitaş.

BAŞKAN - Lütfen dinleyelim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Burada, Sayın Başbakanın bu şekilde söylediği bir sözü, sanki insanlar dört gözle taciz yapmak için bekliyormuş gibi söylemek insanın zihnindeki kötü düşüncenin kalıntısının ne olduğunu gösterir; hani derler ya “Dervişin fikri neyse zikri de o olur.” diye. Bunu Sayın Özel’e söylüyorum.

İki gün önce, üç gün önce Mardin’de belediyeye ait bir araçla bir karakol baskını yapılmışken, 2 askerimiz şehit olmuş, 1 vatandaş ölmüş, 11 askerimiz yaralanmış ve teröristler belediyeye ait bir araçla tekrar kaçmışken bunu şiddetle ve nefretle kınıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum Sayın Elitaş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bunu niye bana söylüyorsun, onu anlamadım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sana söyledim, sen onu anladın.

Devletin imkânlarıyla ve devletin kaynaklarıyla bir ülkenin güvenlik güçlerine karşı yapılan bir saldırının şiddetle ve nefretle kınanan bir mesele olması gerekir ama Türkiye’deki sağlık kurumlarının geldiği noktayı anlatan Sayın Başbakanın sözlerini çarpıtarak sanki bütün insanlar cinsellik için sıraya dizilmiş, acil servislere hücum etmiş gibi kınayan bir zihniyetin iki gün önce, üç gün önce devletin kurumlarını belediye imkânlarıyla bombalayanları kınamamasını, ben, burada, şiddetle ve nefretle kınıyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş yaptığı değerlendirmede “Dervişin fikri neyse zikri odur.” manasına gelecek bir deyim kullanmak suretiyle ve acil servislerdeki Sayın Başbakanın, gerçekten nitelemede bile güçlük çektiğimiz, “gaf” diyerek geçiştirmeye çalıştığımız ama çok daha ağır o ifadelerini aklamaya çalışırken, şahsıma bunu söylediğini de ifade ederek, bizim düşüncemizin o yönde olduğunu söyledi.

Cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ben kürsüden konuşma yapmadım. Oradan cevap versin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sataşmadan istedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, ben orada sataşmıyorum, burada sataşıyorum.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, siz de kalkıp sataşmadan biraz sonra cevap vereceksiniz, biliyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle yapa yapa usul bozulmuş.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sataşmaya nereden cevap verileceği belli.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Böyle yapa yapa İç Tüzük gitmiş.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, sataşmaya buradan cevap verilir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sataşmaya nereden cevap verileceği belli, İç Tüzük’te yazıyor ya! İç Tüzük’te yazıyor. Sataşmaya nereden cevap verilir? Öyle şey mi olur ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yahu, nereden konuşursan oradan konuşulur.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerinde şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yorucu bir günden sonra yeni bir gündemle Mecliste birlikteyiz. İyi niyetle başladık, Sayın Elitaş konuyu hemen polemiğe çekmeyi tercih etti. Sayın Elitaş, bir ülkenin başbakanı ülkede sağlığın nasıl iyileştiğini anlatmak için iki tane argümana sarıldı dün. Bir tanesini konuşuyoruz, öbürünü de söyleyeyim. Dedi ki: “Ben eskiden sigorta hastanesine gider, anamın, babamın, konu komşumun ilaçlarını yazdırırdım kendime. Doktor bana derdi ki: ‘Bu yaşta sen bu kadar ilacı, bu kadar hastalığı ne yapacaksın?’”

Bir ülkenin başbakanını düşünün, Sosyal Sigortalar Kurumunun haksız ve hileli bir şekilde kayba uğratılmasını bir meziyet olarak görüyor. Kendi gençliğinde bugün yaptığı işlerin mikro ölçeklerinde eşinin, dostunun ilacını SSK’ya fatura ediyor. Doktoru suça, eczacıyı suça itiyor, sahtekârlık yapıyor, bunu da sağlık sisteminin iyileşmesini anlatmak için gösteriyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Öbür taraftan çıkıyor, diyor ki: “Artık aciller o kadar güzel ki, millet gidiyor orada kız bakıyor.” Bir kez, bu “kız” lafının kendisi sorunlu, cinsiyetçi. İkincisi, mülkiyetçi, beğenirse de alacak, kız almaya gidiyorlarmış, kız bakmaya gidiyorlarmış, böyle bir davranış yok. (CHP sıralarından alkışlar)

Bunları savunurken “Dervişin fikri neyse zikri odur.” diyorsunuz ya, bunu deyince yakın tarihimize baktığınızda şunu anlarsınız: Halk arasında korumak için, engel olmak için denen deyimi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - …”önüne yatmak” dedi, bizim grupta kimse böyle anlamadı, alayınız birden cinsel çağrışım yaptınız. Onu hatırlatırım size. (CHP sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – SSK niye battı? İşte SSK bu yüzden battı, bir sürü sahtekâr gitti ilaç yazdırdı, SSK ondan battı.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ben daha önce istemiştim.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, sizden önce Sayın Baluken kalkmıştı. Önce Sayın Baluken’i dinleyelim, sonra sizi dinleyeceğim.

Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş değerlendirme yaparken Başbakanın sözlerini eleştiren grup başkan vekillerini kastederek düzeysiz yakıştırmalar ve “cinsel ağırlıklı düşünce sistematiği” tanımlaması yaptı, ona bir cevap vermemiz lazım.

BAŞKAN – Buyurun, size de iki dakika söz veriyorum Sayın Baluken.

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerinde şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Meclisin bundan daha önemli bir çalışma gündemi olamaz, bir Başbakan çıkıp, acil servislerde insanlar çok ciddi sıkıntılar yaşarken son derece düzeysiz bir tanımlama yaparsa bunu tabii ki Meclis tartışacak; bundan daha önemli konu mu olur? Siz acil servislerin şu anda ne durumda olduğunu bizden daha çok iyi biliyorsunuz, bilmeniz lazım, Hükûmetsiniz, iktidarsınız. Bütün acil servislerde çocuklarını kaybetmiş, beden bütünlüğü bozulmuş olan insanların gidip yaşamış olduğu ızdıraplar var ya da sağlık hizmeti alamadığı için saatler boyu orada sürünmek durumunda kalan hastaların ve hasta yakınlarının yaşamış olduğu sıkıntılar var. Böyle bir tablo içerisinde…

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Belediye araçlarıyla atılan bombaya cevap verirsen daha iyi olur.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın, Beyefendi, dün Van’da plastik cerrahi olmadığı için altı saat boyunca sedyede bekleyen hastaların yaşadığı dramdan bahsediyoruz. Ben bir hekimim, bu ülkenin acil servisinde hangi sıkıntılar yaşanıyor sizin hekim olan milletvekilleriniz de çok iyi biliyor. Böylesi bir ortam içerisinde çıkıp bu şekilde cinsiyetçi, oradaki kadın çalışanları, kadın hastaları ya da hasta yakınlarını rencide edecek bir açıklama yapmayı siz nereye sığdırıyorsunuz? Çıkıp erdemli bir şekilde özür dilemekten Başbakan niye çekiniyor? Kadınlar başta olmak üzere bütün sağlık çalışanlarından ve bütün Türkiye halklarından özür dilerse neyiniz eksilir? Putin’den, İsrail’den yapmış olduğunuz dış politika hataları nedeniyle özür üstüne özür diliyorsunuz da bu şekilde rencide ettiğiniz kendi insanlarınızdan özür dilemekten niye çekiniyorsunuz? Dolayısıyla, bizim burada ortaya koymuş olduğumuz düşünce sistematiğinde herhangi bir hakaret de yoktur, sizin anlatmış olduğunuz anlamda herhangi bir çağrışım da yoktur ama siz ısrarla bugüne kadar ortaya çıkan bütün bu yanlışları örtme, Ensar Vakfında ortaya çıkan istismarı, cezaevinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …ortaya çıkan tecavüzleri örtme pratiğiyle zaten nasıl bir ruh algısı içerisinde olduğunuzu ortaya koydunuz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum, hem Sayın Başbakana “seviyesiz”, “düzeysiz” diye tanımlamada bulundu hem de Sayın Özel biraz önce şahsıma sataştı.

BAŞKAN – Zaten geldiniz, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, çağırma nedenini sorarsınız diye söylüyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Başbakanın kendisine değil, Başbakanın yaptığı tanımlamaya bu atfı yaptım.

3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerinde AK PARTİ Grup Başkanına ve şahsına sataşmaları nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, burada, HDP grup başkan vekilinin, az önce buradan ifade ettiğim gibi, Mardin Belediyesine ait araçla 2 askerin şehit edildiği karakola bombalı saldırının yapıldığı yerde bunu şiddetle ve nefretle kınamasını beklerdim, tıpkı havaalanına saldıran IŞİD’çilerin yaptığı gibi.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Konu bu mu?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yine, o teröristlerin, o hainlerin, o insanlık dışı hareketi yapanların belediye aracıyla kaçmasına ve buna imkân veren belediye başkanını kınamasını beklerdim, ama, şu anda Türkiye'nin sağlıkta en iyi noktaya geldiği bir durumda, bundan önce, AK PARTİ iktidarından önce insanların acil servise gidemediği, hastaneye ulaşamadığı bir dönemde, ilaçlarını alamadığı bir dönemde, yaşanan ızdırapları bir tarafa koyup, Sayın Başbakanın bir konuya gelirken anlattığı konuyu kalkıp da cinsellikle bir noktaya doğru getirmek, hakikaten hiç kimsenin aklına hayaline gelecek bir şey değil.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bütün Türkiye'nin geldi ama!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yani bizim, AK PARTİ Grubunun, hiç kimsenin aklına hayaline gelmiyor, bir bakıyorum sizin aklınıza hayalinize geliyor.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Aklı başında olan başını önüne eğdi, utandı!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Onun için, diyorum ki dervişin fikri neyse zikri odur.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Belki utandı arkadaşlarınız; 15 kişisiniz, gerisi çıkmış!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, Sayın Binali Yıldırım’ın söylediği, Türkiye'nin AK PARTİ’den önceki bir gerçeğiydi.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ne alakası var ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Binali Yıldırım’ın söylediği AK PARTİ’den önceki bir gerçekti.

Bakın, Sayın Kılıçdaroğlu SSK Genel Müdürü. Yıl 1 Mart 1996. Oğlu Kerem 13 yaşında, ortaokul talebesi, bir şirkette sigortalı, ama okul talebesi. Yahu, Allah aşkına, Sayın Kılıçdaroğlu, senin oğlun ya okuldan kaçtı, işe gitti ya okula gitti, işe gitmedi.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Dönüp dönüp aynı şeyi söylüyorsun, sen utanmıyor musun? Sen utanmıyor musun?

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Recep Tayyip Erdoğan da öyle!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bunu sahte bir şekilde yapan… Kılıçdaroğlu SSK Genel Müdürüyken ne yaptı? Torununun sigortalılığını ne yaptı?

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Bunun cevabını 50 defa söyledi, 50 defa! Komisyondan geçti, sen utanmıyor musun? Sen utanmıyor musun?

BAŞKAN – Dinleyelim lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Daha yürümemiş torununun sigortalılığını…

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sen utanmıyor musun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yürümeden, oturduğun yerde konuş!

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sen utanmıyor musun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kılıçdaroğlu utanacak, Kılıçdaroğlu!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sen utanmıyor musun? Kılıçdaroğlu burada olduğu zaman konuşsana!

BAŞKAN – Sayın Özcan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yaptığı hileyle utanacak! Belgeler ortada! Kılıçdaroğlu SSK Genel Müdürüyken oğlunu sigortalı yaptıracak, erken emekli yaptıracak, 38 yaşında emekli yapmak için kanunu dolanarak bunu yapacak.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Yalandan başka, iftiradan başka… Sen tam bir acizsin, biliyor musun?

BAŞKAN – Sayın Özcan, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İşte bunun hesabını vereceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sen terbiyesiz, artist ve şovdan başka bir şey yapmayan bir adamsın, tahrikçi bir adamsın!

BAŞKAN – Sayın Özcan, lütfen, rica ediyorum.

Buyurun Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Elitaş bir kez daha kürsüden, tartıştığımız konuyla hiçbir ilgisi olmayan…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – “Oğlum, parayı sıfırla.” diyen kim? Sen Kılıçdaroğlu’na laf söylüyorsun. Tüm dünya duydu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Terbiyesizlik yapma; söz al, söz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Özdiş, Sayın Baluken’i dinliyoruz.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Siyasetten para kazanıp zengin oldunuz; Başbakanınız, Cumhurbaşkanınız…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Otur yerine, otur yerine artık!

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Var mısınız bunu televizyonda konuşmaya? Ben varım.

BAŞKAN – Rica ediyoruz Sayın Özcan, yerinize oturur musunuz, lütfen.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ama insanı da çıldırtıyorlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Çıldırmayacaksın, dinleyeceksin, hazımlı olacaksın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Bakın, ara vermek durumunda kalacağım.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Ama haddini bilmeyene haddini bildirmek lazım, haddini bilerek konuşması lazım. Mustafa Elitaş haddini bilmeyen bir kişidir, haddini bilerek konuşması lazım. Haddini bilip konuşmalısın burada.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.56

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 24 milletvekilinin, Elazığ ve çevre illerindeki deprem riski ve bu riskin yaratacağı tehditlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/258)

6/1/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Elâzığ ilinin deprem riski son derece güncel ve üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur. Doğu Anadolu Fay Zonu ülkemizdeki en etkin fay zonlarından biridir. Son dönemde Malatya ve Bingöl'de peş peşe meydana gelen depremler bilim insanlarının dikkatini çekmiştir.

Elâzığ ilinde 7 büyüklüğünde bir deprem olması ihtimali üzerinde durulmaktadır. Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun aktiviteleri gibi Doğu Anadolu Fay Zonu'ndaki aktiviteler de dikkatli bilimsel çalışmalarla gözlemlenmelidir.

Ancak bunun da ötesinde Elâzığ ilinin kentsel dönüşüm planları deprem riski gözetilerek yeniden ele alınmalıdır. Bu planlamaya köyler de dâhil edilmeli ve vatandaşımızın barınma ve yaşam güvenliği öncelikli bir bakış açısıyla incelenmelidir.

Kentsel dönüşüm projeleri bugüne kadar ne yazık ki deprem gerçeği gözetilerek, zemin değerlendirmeleri yapılarak ele alınmamıştır. Elâzığ ilinde gerçekleşebilecek büyük bir depremde kayıplarımızın büyük olması riski vardır.

Elâzığ ve çevre illerindeki deprem riski ve bu riskin yaratacağı tehditlerin en aza indirilmesi için yapılacak çalışmaların araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz,.

1) Ali Özcan                                                  (İstanbul)

2) Erkan Aydın                                              (Bursa)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                           (İstanbul)

4) Mazlum Nurlu                                            (Manisa)

5) Kadim Durmaz                                           (Tokat)

6) Kazım Arslan                                             (Denizli)

7) Niyazi Nefi Kara                                        (Antalya)

8) Şenal Sarıhan                                           (Ankara)

9) Ali Şeker                                                   (İstanbul)

10) Gülay Yedekci                                         (İstanbul)

11) Mevlüt Dudu                                            (Hatay)

12) Cemal Okan Yüksel                                  (Eskişehir)

13) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                       (Bursa)

14) Mehmet Gökdağ                                       (Gaziantep)

15) Mahmut Tanal                                          (İstanbul)

16) Haydar Akar                                            (Kocaeli)

17) Aydın Uslupehlivan                                  (Adana)

18) Çetin Osman Budak                                 (Antalya)

19) Barış Karadeniz                                       (Sinop)

20) Namık Havutça                                        (Balıkesir)

21) Devrim Kök                                             (Antalya)

22) Ceyhun İrgil                                            (Bursa)

23) Lale Karabıyık                                         (Bursa)

24) Tur Yıldız Biçer                                        (Manisa)

25) Orhan Sarıbal                                          (Bursa)

2.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve 24 milletvekilinin, Türkiye’de son yıllarda yüksek oranda gerçekleşen kız çocuğu evlilikleri ile çocuk istismarının ve 18 yaş altı çocuk evliliklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’de son yıllarda çocuklarımız büyümeden, önce eş ve sonra da anne olmaktadır. Yüksek oranda gerçekleşen kız çocuğu evliliklerinin araştırılarak çocuk istismarını önlemek ve 18 yaş altı çocuk evlilikler için alınabilecek acil tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin ele alması ve çözmesi acil duruma gelmiştir. Bu gerekçelerle Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 16/12/2015

1) Gülay Yedekci                                           (İstanbul)

2) Kadim Durmaz                                           (Tokat)

3) Kazım Arslan                                             (Denizli)

4) Mazlum Nurlu                                            (Manisa)

5) Niyazi Nefi Kara                                        (Antalya)

6) Aylın Nazlıaka                                           (Ankara)

7) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                           (İstanbul)

8) Ali Şeker                                                   (İstanbul)

9) Ceyhun İrgil                                              (Bursa)

10) Mevlüt Dudu                                            (Hatay)

11) Aydın Uslupehlivan                                  (Adana)

12) Şenal Sarıhan                                         (Ankara)

13) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                       (Bursa)

14) Mehmet Gökdağ                                       (Gaziantep)

15) Cemal Okan Yüksel                                  (Eskişehir)

16) Mahmut Tanal                                          (İstanbul)

17) Haydar Akar                                            (Kocaeli)

18) Çetin Osman Budak                                 (Antalya)

19) Barış Karadeniz                                       (Sinop)

20) Namık Havutça                                        (Balıkesir)

21) Onursal Adıgüzel                                     (İstanbul)

22) Lale Karabıyık                                         (Bursa)

23) Erkan Aydın                                             (Bursa)

24) Tur Yıldız Biçer                                        (Manisa)

25) Orhan Sarıbal                                          (Bursa)

Gerekçe:

Çocuk hakları kavramının evrensel kabul gören tanımı: Çocuk hakları, kanunen veya ahlaki olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu eğitim, sağlık, barınma, fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel kavramdır. Ayrıca, Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 36’ncı maddesinde "Taraf devletler, esenliğine herhangi bir biçimde zarar verebilecek başkaca her türlü sömürüye karşı çocuğu korurlar." denmektedir. Hâlen ülkemizde çocuk hakkı ihlallerinin vardığı boyut vahimdir.

Ülkemizde çocuk haklarının ihlali çocuk işçiliği, çocuk kaçakçılığı, çocuğun cinsel istismarı, çocuk işkencesi ve muhtaç çocukların korunmaması şeklinde görülmektedir. Yetişkin istismarına karşı savunmasız olan kız çocukları eşleri tarafından fiziksel, duygusal, sözel ve hatta cinsel şiddete maruz kalabilmekte, birçok ruhsal sorun yaşadıkları gibi bedensel olarak da ciddi sağlık sorunlarının etkisine açık hâle gelmektedir; çocuk gelin, çocuk anne olgusunu beraberinde getirmekte, erken yaşta evlilikler kız çocuklarının cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını ihlal etmekte ve anne, bebek ölümlerine yol açmaktadır.

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçlarına göre her 3 evlilikten 1’i çocuk evliliğidir. 2014 TÜİK verilerine göre ülkemizde ne yazık ki 181.036 çocuk gelin bulunmaktadır. Bu evlilikler kız çocuğunun yaşı büyütülerek yapıldığından sayının çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. 2013 yılında 20 bine yakın aile 16 yaşından küçük kızlarını evlendirebilmek için dava açmıştır. 18 yaş altında evlenenlerin yarısı okuma yazma bilmeyen, yüzde 31,7’si de hiç okula gitmeyen çocuklardır. Oysa, tüm insanların kendilerine yaşam becerisi kazandıracak nitelikli eğitim görmeye hakkı vardır. Çocuk yaşta evlilik, kız çocuklarının eğitim, sağlık, çalışma gibi temel insan haklarına sahip olamamasına, ayrımcılığa uğramasına yol açmaktadır. Eğitim hakkından yoksun kalan çocukların topluma genel olumsuz etkisinin yanı sıra, suça eğilimli bireyler olma oranı da yüksek olmaktadır. Çocukları eğitimsizlik, yoksulluk, cahillik ve bağımlılık kısır döngüsüne hapseden bu evlilikler, onların geleceğe dair hayallerini de ellerinden almaktadır. Erken yaşta yapılan evliliklerin bir çocuk hakkı, kadın hakkı ve insan hakkı ihlali olduğu çok açıktır.

Evliliğin ve eş seçiminin özgür iradeye dayanması uluslararası hukukla güvence altına alınmıştır. Taraf olduğumuz Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler vardır. Bu ve benzer sözleşmelerde, bir yetişkini ya da çocuğu evliliğe zorlayan kasıtlı davranışların suç sayılması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması şart koşulmaktadır. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye “Çocuğun erken yaşta nişanlanması veya evlenmesi hiçbir şekilde yasal sayılmayacak ve evlenme asgari yaşının belirlenmesi ve evlenmelerin resmî sicile kaydının mecburi olması için yasama dâhil gerekli tüm önlemler alınacaktır." hükmünü kabul etmiştir. Kız çocuklarının evliliklerinin gerçekleşmesini önlemek üzere alınabilecek acil tedbirlerin araştırılarak çocuklarımızın ruhsal ve fiziksel sağlığını koruyarak geleceklerini güvenceye alma konusunda yasalar yetersiz kalmıştır. Bu sebeple çocuklarımızı koruma görevi TBMM tarafından ele alınmalıdır.

Bu bağlamda araştırma komisyonu kurularak sorunların tespiti, çözüm için gerekli yasaların çıkarılması ve acil tedbirlerin alınmasının çocuklar ve toplumun geleceği açısından gerekli olduğu açıktır.

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 22 milletvekilinin, Artvin ilinin Şavşat ilçesinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/260)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Artvin ili Şavşat ilçesinde Hükûmetiniz döneminde yaşanan sorunların yerinde belirlenip incelenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Uğur Bayraktutan                                       (Artvin)

2) Kazım Arslan                                             (Denizli)

3) Mazlum Nurlu                                            (Manisa)

4) Niyazi Nefi Kara                                        (Antalya)

5) Ali Şeker                                                   (İstanbul)

6) Gülay Yedekci                                           (İstanbul)

7) Mevlüt Dudu                                              (Hatay)

8) Cemal Okan Yüksel                                    (Eskişehir)

9) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                         (Bursa)

10) Mehmet Gökdağ                                       (Gaziantep)

11) Kadim Durmaz                                         (Tokat)

12) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                         (İstanbul)

13) Mahmut Tanal                                          (İstanbul)

14) Haydar Akar                                            (Kocaeli)

15) Aydın Uslupehlivan                                  (Adana)

16) Çetin Osman Budak                                 (Antalya)

17) Şenal Sarıhan                                         (Ankara)

18) Namık Havutça                                        (Balıkesir)

19) Ceyhun İrgil                                            (Bursa)

20) Lale Karabıyık                                         (Bursa)

21) Erkan Aydın                                             (Bursa)

22) Tur Yıldız Biçer                                        (Manisa)

23) Orhan Sarıbal                                          (Bursa)

Gerekçe:

Şavşat ilçemiz, doğuda Ardahan il merkezi ile Hanak ilçesi, kuzeydoğuda Posof ilçesi, güney ve güneybatıda Ardanuç, batıda Artvin merkez ve Borçka ilçesi, kuzeyden de Gürcistan devletiyle çevrilidir. 1.317 kilometrekarelik dağlık ve engebeli bir arazi üzerine yayılmış bulunan Şavşat ilçesinin dört yanı yüksek dağlarla çevrilidir. İlçenin rakımı minimum 950 metre, maksimum ise 1.800 metredir. İlçe merkezinin rakımı 1.100 metredir.

Şavşat ilçesi akarsu bakımından zengindir. İlçede çok sayıda buzul gölü bulunmaktadır. Bu göller nispeten küçük göllerdir. Göllerin en büyüğü Karagöl Dağlarında bulunan ve bu dağa kendi adını veren Karagöl'dür. Bol miktarda alabalık bulunan gölden sulama amaçlı olarak yararlanılmaktadır. Meşeli köyü orman içi mevkisinde millî parklar kapsamı içerisinde bulunan ikinci bir Karagöl mevcut olup piknik, mesire yeri özelliğine sahiptir. Pınarlı köyü yakınlarında Balık Gölü, Arsiyan Yaylası’nda ise Kız Gölü, Boğa Gölü ve Koyun Gölü isimlerinde göller bulunmaktadır.

İlçe dâhilinde şifalı maden suları mevcuttur. Bunlardan Çermik ve Çoraklı köyleri sınırları içerisinde bulunan sıcak su kaplıcası romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir.

Şavşat bir doğa harikasıdır ve Türkiye'nin en güzel ilçelerinden biridir. Tarihî ve turistik güzellikleri içinde barındıran Şavşat, günümüzde birçok olumsuzluklarla karşı karşıyadır. Şavşat ilçesinde vatandaşlar HES konusundan çok şikâyetçidir. Halk doğa cenneti olan tabiatını HES'lere feda etmek istememektedir. Hükûmetin yanlış politikaları Şavşatlıyı devletle karşı karşıya getirmektedir. Halkın istemediği hiçbir HES projesi hayata geçirilmemelidir.

Yine, Şavşat halkı Ardahan ili ile ulaşımı kolaylaştıracak Sahara Tüneli’nin tamamlanmasını istemektedir, Şavşat halkı, ilçelerinde küçük sanayi sitesinin yapılmasını beklemektedir. Şavşat-Artvin Varyant yolunun tamamlanması gerekmektedir. Bölgede yapılan çalışmalar zamanında tamamlanmamaktadır. Durumdan hem taşeron firmalar hem de firmalarda çalışan işçiler şikâyetçidir. Bu durumun en önemli nedenlerinden biri de hak edişin zamanında ödenmemesidir.

Tarım ve hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Şavşatlılar köylerinin yeteri kadar hizmet alamadıkları düşüncesiyle durumdan oldukça şikâyetçidir. Şavşat köy yolları ulaşıma elverişsizdir. Özellikle yoğun kış koşullarının yaşandığı bölgede yolların asfaltlanması gerekmektedir. Yine birçok köyün en büyük sorunu içme suyu ve sulama suyu sorunlarıdır. Birçok dere ıslahına ihtiyaç duyan Şavşatlılar ülkenin en çok göç veren ilçeleri arasında yer almaktadır. İlçelerinde yüksekokul açılmasını arzu etmelerine karşın bu istekleri tüm taleplerine karşın gerçekleşmemiştir. Tüm bu olumsuzluklar Şavşat'ta hayatı yaşanmaz kılmaktadır.

Yukarıda belirtilen hususlar ışığında, Şavşat'ta yaşanan sorunların belirlenip Şavşat halkının yaşadığı mağduriyetlerin yerinde incelenip tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın Özel, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

19.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Fransa’nın 13-14 Temmuz günlerinde Türkiye’nin 3 büyük kentindeki konsolosluklarını kapattığına ve Anadolu Ajansının Bahoz Erdal’ın öldürülmesine ilişkin yapmış olduğu habere ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Hükûmetten bilgi istemeyi uygun gördüğümüz iki konuda, tam da Başbakan Yardımcısı Sayın Kurtulmuş buradayken... İlk olarak, 13-14 Temmuz günlerinde Fransa’nın Türkiye'nin üç büyük kentindeki konsolosluklarını kapadığı, 14 Temmuz Fransa Millî Günü resepsiyonunu iptal ettiği, bununla ilgili de konsolosluklarına ve konsoloslukların bulunduğu şehirlerin kalabalık mekânlarına yönelik olarak yapılacak bombalı saldırı istihbaratını gerekçe gösterdiğini okuyoruz. Bu konuda Hükûmete ulaşmış bir bilgi var mı? Fransa, konsolosluklarda çalışanları konsoloslukları kapayarak, ailelerini de Fransa’ya yollayarak korurken Sayın Başbakan Yardımcımızın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına bu konuda söyleyecek bir sözü var mı?

Bir de Anadolu Ajansının Bahoz Erdal’ın öldürüldüğüne ilişkin yapmış olduğu haber, Anadolu Ajansının kendisine bağlı olduğu Sayın Kurtulmuş tarafından...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Açıyorum, tamamlayınız lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Anadolu Ajansının bundan üç gün önce Bahoz Erdal’ın öldürüldüğüne ilişkin geçmiş olduğu haber, bizzat kendisine bağlı olan bir ajans olarak Sayın Kurtulmuş tarafından “Teyide muhtaç.” olarak nitelendirildi ve farklı kaynaklardan doğrulatılmaya çalışıldı.

Anadolu Ajansı geleneksel yapısıyla ve Meclisimizin de denetimine tabi olan, hepimizin göz bebeği olması gereken ve marka değerini hepimizin önemsemesi gereken bir kuruluş olarak, söylediği söze herkesin itibar etmesi gereken bir kuruluşken bugün söylediği sözün bağlı olduğu bakan tarafından dahi teyide muhtaç olarak nitelendirildiği bir noktadayız.

Bahoz Erdal’ın öldürüldüğüne ilişkin, hem ajansın bağlı olduğu bakan olarak hem de Kabinenin Başbakan Yardımcısı olarak Meclise vereceği bir bilgi var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sayın Bakan, buyurunuz, bilgilendirme ihtiyacı var sanırım.

20.- Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – Sayın Özel’e teşekkür ediyorum.

Bugün Fransız Büyükelçiliğiyle ve başkonsolosluklarıyla ilgili Fransız makamlarının kendilerince var olan –bizdeki bilgi bu- istihbarat birimlerinden gelen bilgilerle böyle bir saldırıya muhatap olabileceği yönünde bilgiler var. Bununla ilgili olarak Fransız Hükûmeti ve Fransız Dışişleri Bakanlığının bilgisi dâhilinde Fransız makamları kendi kararlarını aldılar. Öncelikle, herhangi bir ülkenin bir başka ülkedeki yabancı misyonla ilgili kararları o ülkeyi ilgilendirir. Daha evvelde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, bizim başka büyükelçiliklerimizin ve başkonsolosluklarımızla ilgili geçici süreli oradaki faaliyetleri durdurduğumuz olmuştur, başka ülkelerin de olmuştur. Dolayısıyla, Fransızların aldığı bu karar onların takdiridir ve saygıyla karşılarız. Ancak, şunu ifade edeyim: İlk andan itibaren ilgili bütün birimlerimiz Fransız makamlarıyla irtibat hâlindedir. Hem Fransız Büyükelçiliği ve başkonsolosluklarının fiziki olarak korunmasıyla ilgili ilave tedbirler hem de buradaki Fransız yabancı misyonuyla ilgili ilave tedbirler gündeme gelmiştir. Bu konuda çok yakın temasta karşılıklı çalışmalar sürdürülüyor.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Fransızları korudunuz da halk ne olacak?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) – İkinci olarak, Bahoz Erdal’la ilgili konu: Değerli arkadaşlar, biz konuştuğumuz zaman Hükûmet adına konuşuyoruz, resmî olarak konuşmak mecburiyetindeyiz. Herhangi bir şekilde böyle bir bölüm kararının doğrulanabilmesi için elimizdeki hukuki mesnetlerle konuşmak mecburiyetindeyiz. Bunlar, birtakım istihbarat bilgileri ve birtakım ajans bilgileri üzerinden ortaya çıkmış olan bilgilerdir. Bu yönde bilgiler var, aksi istikamette de bilgiler var. Dolayısıyla, biz bir şey söylerken, Hükûmet adına resmî açıklamayı yaparken teyide muhtaç bir bilgi olduğunu ifade ettik. Bu bilgi teyit edilir edilmez de gerçek bilgi neyse bunu da kamuoyuyla paylaşacağımızdan hiç şüpheniz olmasın. Şu anda bizdeki bütün bilgiler bunun teyit edilmeye muhtaç, doğrulanmaya muhtaç bir bilgi olduğu yönündedir. Bunu da yüce Kurula arz ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Bakan.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Bakan, size bağlı Anadolu Ajansı, öldü haberi veriyor. En azından Anadolu Ajansı Müdürünü görevden almanız gerekmez mi veya uyarmanız gerekmez mi veya düzeltme haberi yapmaları gerekmez mi? Bu ülkenin en güvenilir ajansı bir haber veriyor ve size bağlı ve onu uyarmanız gerekirken siz “teyit edilmeye muhtaç” diyorsunuz; biz onu soruyoruz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bir de Veysi Bey bayram müjdesi vermişti ya, o bu Hükûmetin bakanı değil mi?

BAŞKAN – Sayın İrgil, böyle bir usul yok yani karşılıklı konuşma gibi. Sayın Bakan gerekli açıklamayı yaptı.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Hayır, ben sataştım efendim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, Türk hukuk sisteminin sorunlarının tespiti ve sorunların çözümüne yönelik gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla 13/7/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Temmuz 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

13/7/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 13/7/2016 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                       Erkan Akçay

                                                                                           Manisa

                                                                              MHP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

13 Temmuz 2016 tarih, 1806 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz, MHP Grup Başkan Vekili ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın Türk hukuk sisteminin sorunlarının tespiti ve sorunların çözümüne ilişkin gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması açılması önergemizin 13/7/2016 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; grup önerimiz hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Grup önerimiz, Türk yargı sisteminin, Türk hukuk sisteminin, Türk adalet sisteminin sorunlarının araştırılması, tespit edilmesi ve nihayet bir komisyon kurulması talebine ilişkin.

Yargı sisteminin sorunlarından söz ederken belli unsurlardaki duruma bir bakmak gerekiyor. Bunların en başında da hiç şüphesiz hukuk devleti gelmekte ve hukuk devleti ne yazık ki ülkemizde âdeta bir hukuksuzluk devleti olarak karşımıza çıkmakta. Hukuk devleti ilkesi Anayasa’mızın 2’nci maddesinde ifadesini bulmuş olmasına rağmen, Sayın Cumhurbaşkanının, iktidar partisi yetkililerinin Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesi kararlarını ve pek çok yargı kararını tanımadığını ifade ettiği bir ortamda herhâlde hukuk devletinden de söz edebilmek mümkün değil.

İkinci bir unsur olarak karşımızda yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı durmakta. Gerçekten hukuk devletinin de yerli yerinde olabilmesi için hiç şüphesiz yargının bağımsız ve tarafsız olması lazım. Ben avukatlık mesleğinden gelen bir milletvekili olarak avukatlığım döneminde de, şu yakın zamanlarda da en basit bir boşanma davasında, bir kira davasında, bir geçit hakkı davasında dahi müvekkillerin gelip hâkimi tanıyıp tanımadığımızı sorduğu, savcıyla münasebetimizi test etmeye çalıştığı bir ortamda ve buna ilişkin pek çok da tartışmanın yaşandığı verileriyle birlikte hafızalarımızda bulunduğu bir ortamda ne yazık ki yargı bağımsızlığından ve tarafsızlığından da yeterince söz edemeyecek durumdayız.

Öbür taraftan, gene bir unsur olarak adalete güven toplumda son derece önemli. Bizler “Şeriatın kestiği parmak acımaz.” diye bir atasözüne sahibiz. Bunun mahiyeti şudur: Bizim kültürümüz yani bu atasözünü vücuda getiren kültür hukuka, o hukukun yaptığı yargılamaya ve yargılamanın sonucunda ortaya çıkan karara saygılıdır, ondan dolayı, “Şeriatın kestiği parmak acımaz.” diye bir yaklaşıma sahiptir ama bugün geldiğimiz ortamda bunu ısrarla hep ifade etmek durumunda kalıyoruz. Yargıda güven endekslerine baktığımızda bu yüzde 11’lere kadar düşmüş vaziyette ne yazık ki. Bu ülkenin yüz yıllık tarihinde Başbakanın asıldığı dönemler oldu 1960’ta, o dönemlerde dahi yüzde 50’lerin altına düşmeyen yargıya güven endeksi eğer özellikle de 17-25 Aralık 2013 tarihinden itibaren yüzde 11’lere kadar düşmüşse burada da yargıya güvenden, adalete güvenden ne yazık ki söz edebilecek durumda değiliz. Bu da önemli sorunlarımızın başında gelmekte.

Tabii, hukuk sistemimizin sorunlarını dile getirirken karşımıza bir adil yargılama ve bu adil yargılamanın tüm unsurlarının da bir arada çıkabilmesi gerekiyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde ve Anayasa’mızın 38’inci maddesinde adil yargılamanın nasıl olabileceğine dair, nasıl olması gerektiğine dair prensipler açıkça düzenlenmiş. Makul süre içinde yargılanacaksınız, tarafsız bir yargı tarafından yargılanacaksınız, hızla yargılanacaksınız ve yargılama sonunda ortaya çıkan hüküm gene hukuk devleti ilkelerine uygun bir şekilde infaz edilecek. Ne yazık ki bizim yargı sistemimizde yargıçlarımızın, yargı sisteminin unsurlarının böyle bir yargılamayı yapabildiği de vaki değil, bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.

Yargı sistemimizin bir diğer sorun olarak önemli konu başlıklarından bir tanesi yargımızın fiziksel sorunları. Şimdi, biz bunları yıllardır Milliyetçi Hareket Partisi olarak da, diğer muhalefet partileri olarak da sırası geldiğinde dile getirdiğimiz vakit sürekli olarak iktidar partisinden “Şu kadar yeni adliye sarayı açtık, işte bu kadar yeni cezaevi açtık.” gibi savunmalarla karşılaşıyoruz ve yargı sisteminin sorunlarını çözmeye matuf olarak karşımıza gelen savunma argümanı ne yazık ki bunlarla sınırlı kalıyor. Fakat baktığımızda, şu anda kimi cezaevlerinde yoğunluktan dolayı mahkûmlar nöbetleşe uyumak zorunda kalıyor. Yani fiziksel zorunluluklar, sıkıntılar öyle bir durumda ki -o yargılamayı yapan hâkimler- ne yazık ki adalet sarayları hâlâ ülkemizin pek çok yerinde hükûmet konaklarının içinde, iş hanlarında vesaire olduğu için fiziksel ortamların da iyiliğinden söz edebilmek mümkün değil.

Yargı sistemimizin, hukuk sistemimizin önemli konu başlıklarından bir tanesi de tabii, yargılamanın içerisinde, yargının sacayağının içerisinde bulunan insanlarla alakalı; işte, avukatlarımız, hâkimlerimiz, savcılarımız ama bu mesleklere gelirken hukuk fakültesi öğrencilerimiz de ne yazık ki yeterli donanımı edinemeden hukuk fakültelerinden mezun olmakta, arkasından da çok kısa bir staj süresi içerisinde avukat olmakta, ondan sonra da biz bu yetersizlikler içinde, bu sıkıntılar içinde bu insanlardan yargı sistemimiz sorunlu olmasın, adalet doğru dürüst tecelli etsin diye bir emek, bir gayret beklemekteyiz. Hukuk fakültesi öğrencilerinin, arkasından avukat olanların sıkıntıları bu şekilde de hâkimlerimizin, savcılarımızın problemleri yok mu? Elbette ki çok fazla var. Öyle ki ne yazık ki hâkimlerimizin pek çoğu canhıraş, gayretli bir şekilde işlerini yetiştirebilmek için dosyalarını evlerine götürmek suretiyle ya da akşam mesai saatinden sonra evinde bir yemeğini yiyip ya da hafta sonu adliyede böyle sakinlik içerisinde, acaba toplayabilir miyim, işlerimi yetiştirebilir miyim gayretleriyle çalışmakta. O anlamda hâkim, savcı yetersizliğimiz hakikaten diz boyu. Bunlara olan müdahaleler, bunların fiziki yoksunlukları da ayrı problemler olarak karşımızda durmakta.

Gene bu yargı sistemi içerisindeki adliye personellerimiz yani yazı işleri müdürlerimiz, zabıt kâtiplerimiz, mübaşirlerimiz inanın çok zor şartlar altında bu görevi yerine getirmeye çalışmakta. Aylardır mücadele ediyoruz şu mübaşirlerimiz idari hizmetler sınıfına geçsin diye ama hâlâ bir ses bulamadık. Kanun teklifimiz var. “İç Tüzük çerçevesinde çıkalım burada konuşalım”dan ziyade sorunları çözülsün istiyoruz, defalarca -bu konu gündeme geldikçe- bunu dile getirmeye çalışıyoruz. Ne yazık ki hâlâ çaresini görebilmiş durumda değiliz.

Ben şimdi on dakikalık kısa bir süre içerisinde sadece konunun ana başlıkları itibarıyla sorunları sıralamaya çalıştım. İşin açıkçası, bunların her birinin alt başlıklarını burada ifade etmek bile saatlerimizi alır. Bunların tüm nitelikleri hakkında bilgi sahibi olmak, bunları tartışmak; o da, günlerimizi alır. İşte bunlardan dolayı zaten bir araştırma önergesi vermek suretiyle bir komisyon kurulsun, bu komisyonda etraflıca bunlar değerlendirilebilsin istiyoruz ama bu sorunların çözümünün de ortaya konulması lazım.

Şimdi, sorunların çözümü deyince, AKP iktidarı, bu çözüm süreçlerini çok seviyor, ben de ondan dolayı, biraz ironi de olsun, bir retorik de olsun, bir çözüm süreci tahayyülümüzü ortaya koymak isterim bu çerçevede.

Şimdi, işte Suriyelilere vatandaşlık verilmesi de gündemde olduğu için özellikle o kapsamda belki bir çözüm süreci denk getirilebilir. Şöyle bir şey yapabilirsiniz mesela: Bu Suriyeli vatandaşları sınavsız bir şekilde hukuk fakültelerine alabilirsiniz -hani bizim kardeşlerimiz sınava giriyorlar, ter döküyorlar, ben de aynı süreçlerden geçtim- arkasından bunları hukuk fakültesi öğrencisi yaparsınız. Milletvekili seçildiğim günden beri özellikle yıl başları ve dönem ortalarında sürekli olarak öğrenci kardeşlerimiz yurt problemleriyle karşımıza geliyorlar. Siz, bizim bu gariban kardeşlerimiz yurtlara yerleşemeden barınma problemleriyle boğuşurken, bu Suriyeli vatandaşları -vatandaşlığa aldıktan sonra- isterseniz doğrudan doğruya KYK’nın yurtlarına ya da isterseniz TOKİ’de boş bulunan evleri, öğrenci evine dönüştürmek suretiyle buraya yerleştirebilirsiniz. Barınma problemini de çözdükten sonra… Bizim gariban öğrencilerimiz ne yazık ki geri ödemeli öğrenim kredileri kullanıyorlar ve bunların geri ödemesini yapabilmek için işin açıkçası göbekleri çatlıyor fakat hâlâ da yapamamışlarsa haciz marifetiyle bunlar alınıyor. Bunlar böyleyken siz karşılıksız burslar verirsiniz ve böylelikle bir eğitimin sonunda dört yılda bunları mezun edebilirsiniz ya da isterseniz bunların bizim gariban öğrencilerimizden farklı olarak bir yılda mezun olup diploma almalarını temin edebilirsiniz fakat bu konuda dikkat etmenizi istirham ettiğim bir husus var, bu diplomaların sahte olmamasını özellikle dikkate almak gerekiyor. Bu şekilde bunları mezun ettikten sonra gene staj falan yaptırmadan avukat yaparsınız, sınava sokmadan hâkim, savcı yaparsınız, hatta doğrudan doğruya “yargıçay”a, “danışçay”a isterseniz üye yaparsınız, isterseniz daire başkanı yaparsınız, isterseniz de bunları doğrudan doğruya bu kurumların başına getirirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET PARSAK (Devamla) - Şimdi, Mahzuni Şerif’in böyle bir Tersname’si var ve en sonunda da diyor ki: “Hasılı, sözümün tersine yürü.” Siz özellikle bu benim son söylediklerimin tersine yürüyün.

Bu çerçevede, komisyon kurulma talebimize ilişkin önergemizin kabulünü talep ediyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Parsak.

Önerinin aleyhinde ilk konuşmacı, Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette yargı sisteminin teknik, fiziksel birçok sorunu var, ekonomik imkânlar, kapasite, dava dosya yoğunluğu, birçok sorunu var ama galiba bir sorunu masaya yatırırken onun yapısal ve asıl üzerine oturduğu temel soruna odaklanmak gerekiyor. Bir ülkede eğer adalet mantığı, yargılama mantığı çarpıksa, onunla ilgili, diğer yan sorunları çözmeyle ilgili çabalarınızın çok sonucu olmaz. Nasıl çok adalet sarayı yapmak -tırnak içerisinde- adalet getirmiyorsa sadece sorunu istihdam boyutuyla ele almak, sadece yargı mensuplarının özlük sorunları, ekonomik çalışma koşullarıyla ele almak da sorunu çözmez.

Bu sorunun temelinde ne var yani Türkiye yargı sisteminin asıl ana sorunu nedir? Bunu yapısal ele almak zorundayız. İktidarda kim olursa olsun yaşanan temel hem evrensel karşılaştırma yaparak hem insani boyutuyla karşılaştırma yaparak ele aldığımızda şunu görürüz: Yargı, tarafsız ve bağımsız olma imkânından neden mahrum? İstiklal mahkemelerinden bugüne mahkemelerin isimleri, tabelaları değişse de adalet duygusunu inciten, adalet duygusunu zayıflatan uygulamalar, kararlar neden çıkıyor? Buna yoğunlaştığınızda aslında bir somut vakayla karşı karşıya kalıyorsunuz. O da gerçekten yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına inanan, buna değer atfeden bir akıl, bir yönetim kültürü var mı, yok mu? Eğer siz, toplumun bir kesimini düşman olarak görüyorsanız, öteki olarak görüyorsanız, ayrımcılığı, dışlamayı olağanlaştırıyorsanız yargının da düşman hukuku gibi işlemesi, tehdit kategorisinde ele alınması, zaten baştan peşinen cezalandırılmaya layık, reva görülmesi zaten sıradanlaşır, olağanlaşır. Siz ondan sonra yargılama teknikleri, yargılama usulleri, yargı imkânları, dosya yoğunluğu, dava yoğunluğu gibi konular üzerinden adalete erişemezsiniz.

Yargı bağımsızlığı konusunda siyasi iktidarın net olması gerekir. Yargı bağımsızlığı kavramı, siyasetin sorumsuzluğu anlamına gelmez. Yani işinize gelmeyen kararlar çıktığında, hoşunuza gitmeyen kararlar çıktığında “Yargı bağımsız, ne yapalım.” deyip yönetimin iktidar olmanın sorumluluğundan kurtulamazsınız, aynı şekilde de müdahale etme ihtiyacı duyduğunuzda müdahale etmenin bir yolunu, yöntemini buluyorsanız, geliştiriyorsanız bu durumda da yine yargının bağımsızlığını tutarlı biçimde asla savunamazsınız. Yargıyı eğer siz bir biçimde kontrol etmenin yollarını, yöntemlerini aramaya, buna dair girişimler, buna dair planlamalar içerisine girmişseniz bir gün bu kontrol etme hevesinin, arayışının aleyhinize dönebileceğini, ters tepebileceğini ve yargının yıpranmasının faturasının size çıkacağını da göze almak zorundasınız. Burada çok net bir evrensel ölçü var, o da hukuk, kuralların önceden bilinmesidir ve yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı da yargının siyasal erkten, siyasal güçten bağımsız karar alabilmesidir. Yargının siyasallaşması kavramını canımızın istediği biçimde tarif edemeyiz. Yargının siyasallaşması demek, mahkemeler karar verirken evrensel değerlere ve adalete göre mi karar veriyor, yoksa yönetenin tercihine, inancına, ideolojisine, görüşüne, beklentisine, hesabına göre mi karar veriyor? Bu ölçüyü objektif biçimde önünüze koyduğunuzda, yaptığınız, yaşadığınız, karşı karşıya kaldığınız tablonun gerçekten “yargının siyasallaşması” kavramıyla ifade edilecek nitelikte olup olmadığına dair en azından kendi vicdanınıza net bir hesap verebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, bu, toplumun bir kesiminin ötekileştirilmesi, dışlanması konusunda aslında kavramsal bir tehlikeyle karşı karşıyayız. “Kamu” kavramı, ne yazık ki, Habermas’ın çok net ifade ettiği gibi, bir süredir, birçok ülkede, “devlete ait olan, iktidara ait olan, egemenin yönettiği alan” gibi tarif ediliyor. Oysa, “kamu” kavramını, hiç olmazsa, Yunus Emre’nin şiirlerindeki temiz Türkçe’de ifade edildiği gibi, “toplum” anlamında kullanmayı, “toplum” anlamında ele almayı başarsak emin olun ki yöneten ile yönetilen, toplum ile devlet arasındaki çelişkiyi daha adil bir ölçüyle, daha insani bir ölçüyle değerlendirmiş oluruz. Bizim hukuk dilimizde “kamu yönetimi”, “kamu güvenliği” gibi, “kamu düzeni” gibi kavramlara baktığınızda, bunların toplum, “toplumun çeşitliliği, toplumun çoğulculuğu” üzerinden tarif edilen bir anlam, yani Türkçe’nin özündeki “kamu” kelimesiyle hiçbir ilgisinin olmadığı, tam tersine, “otorite, yöneten, iktidar eden, o gün devlet kimin elindeyse onun dediğinin egemen olduğu bir alan” olduğunu çok net biçimde görürsünüz.

Güçler ayrılığıyla ilgili birkaç örnek aktaracağım. Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nın yapımında da önemli bir isim, Hamilton diyor ki: “Yasama ve yürütme, eğer yargıyı kontrol ediyorsa, orada özgür bir yargıdan, özgürlükten söz edilemez.” Ama yasama ve yürütmenin yargıyı kontrol ediyor olması, aslında korkulacak bir şeydir. Özgürlük nasıl korkulacak bir şey değilse, yargının yasama ve yürütmeden bağımsız olmasında da korkulacak bir şey yoktur eğer sizin yaptıklarınızla ilgili hesap verme konusunda bir kaygınız yoksa. Meşhur örnektir; George Orwell’in, o meşhur, asansörlerin çıkışına asılmış resim ifadesi vardır. Hani, gözlerinize bakan, size bakan bir çift göz, sizi sürekli izleyen, sizi sürekli denetleyen, gören gözler ve bu resmin altında da, her katta bulunan bu resmin altında da “Büyük biraderin gözü senin üzerinde.” ifadesi. Eğer yargıçlar, savcılar, tabii ki savcıların pozisyonu, konumu farklı, tartışmalı ama hiç olmazsa hüküm verenler, hâkimler eğer tarafsızlık pozisyonlarını gözetmiyorlarsa, “iktidarın sopası” pozisyonuna düşmüşlerse o üzerlerinde hissettikleri Büyük Birader’in gözüyle hareket edecek, onun göz işaretinden onunla ilgili korkudan, kaygıdan hareketle karar vereceklerdir.

Yine, Amerika Birleşik Devletleri’nden Wilson’un bir sözü var, diyor ki: “İktidarlar, hükmedenler, hükûmetler iktidara geldiklerinde sözlerinde durmayabilirler yani muhalefetteyken vadettiklerini yerine getirmeyebilirler ama her şart altında bize düşen, bireylere, topluma düşen görev, iyi yasaların çıkması için çaba sarf etmek ve mahkemelerden adalete uygun karar çıkması için mücadele etmektir.

Değerli milletvekilleri, Montesquieu’yu anlatmaya burada vakit yok ama Yasaların Ruhu’nda der ki: “Ülkeler, topraklarının verimliliğine göre ekilmezler; ülkeler, özgürlüklerine göre, özgür oldukları ölçüde ekilirler.”

Yine, yakın tarihten iki örnek davayla Türkiye yargı sisteminin asıl sorununun, temel sorununun bu düşmanlaştırma, ötekileştirme üzerine kurulu olduğuna dikkat çekecek iki örnekle konuşmamı tamamlamaya çalışacağım. Birisi, Yarbay Ali Tatar -en azından ismini kamuoyundan, herhâlde, şu anda bizi dinleyenler de hatırlamışlardır- bir kez tahliye edildi, sonra tekrar tutuklama kararı çıktığında da intihar etti, aynen kendi cümlelerini okuyorum, diyor ki: “Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. O deliğe dönmektense mezara girerim. Yapılan hukuksuzluğa isyan için hayatıma son veriyorum.” Bir başka örnek, Hatip Dicle “Ben, dört yıldır hukuksuz biçimde cezaevinde tutuluyorum. Bu hukuksuzluk içinde adaletin neresine başvurup neyin iznini alayım?” diyor. Ne üzerine diyor? Annesinin cenazesine katılmayla ilgili izin isteyip istemeyeceği sorulduğunda “Cenazeye katılmayacağım.” diyor.

Değerli milletvekilleri, Zizek der ki: “Hikâyelerini bilmediklerimizdir en çok düşman olduklarımız.” Eğer siz toplumda birilerini peşinen suçlu olarak görmeye başlamışsanız, onlarla ilgili duygularınız, sizi onlara düşman gibi bakmaya itmişse orada artık adaletten, adil yargılanmadan, hukuk devletinden söz edilemez. Evet, yargının gücü, Türkiye tarihinde önemli bir sorun olmuştur siyaset üzerinde vesayet ve başka açılardan ama yargının gücü, bazen kötüdür fakat gücün yargısı, her zaman tehlikeli, her zaman kötüdür.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

Önerge üzerinde lehinde olmak üzere ikinci konuşmacı, Adana Milletvekili Sayın Elif Doğan Türkmen.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Türkmen.

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin hukukun sorunlarıyla ilgili vermiş olduğu araştırma önergesine dönük, partim Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşmak üzere kürsüdeyim.

Milliyetçi Hareket Partisinden sayın hatip, hukukun, yargının, özellikle de pratikte adliye saraylarının yaşadığı sorunları anlattı ama yargının gerçekleşmesi adına karar verildikten sonra yerine getiren bir grup daha var, onlar da cezaevinde çalışanlar yani gardiyanlar, yani infaz memurları, yani idari amirler ve diğerleri. Bu konuda Grup Başkan Vekilimiz Sayın Özgür Özel, Genel Başkan Yardımcımız Veli Ağbaba ve Muğla Milletvekilimiz Nurettin Demir’in cezaevleriyle ilgili hazırlamış oldukları kitaplar da gerçekten hukuk fakültelerinde ders kitabı olarak okutulabilecek kadar sorunlara inilmiş, tespit edilmiş ve çözüm önerileri sunulmuştur. Ama ne yazık ki bu kitaplar, yayınlandığından bu yana ne infaz memurlarının ne gardiyanların ne de cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin hiçbir sorunu bugüne kadar çözülmemiş, tam tersine bir çığ gibi katlanarak büyümüştür. Her gün ailelerden çeşitli biçimde çığlıklar geliyor bize, yüzlerce insanın insanlığa yakışmayan bir biçimde cezaevlerinde bulunduklarına dair ve şunu söylüyorlar: “Ya denetimli serbestlik iki yıl olsun ya da bir af olsun.”

Ben şimdi merakla soruyorum: Sürekli “varlık barışı” diye af getiriyoruz, kara parayı aklama adına çalışmalar yapıyoruz. Peki, belki çoğu da kader mahkûmu olan bu hükümlüler için neden bu Mecliste hiçbir düzenleme yapmıyoruz? Neden bu kadar ailenin çığlıklarına özellikle Hükûmet ve AKP Grubu kulaklarını tıkıyor? Ben bunu gerçekten merak ediyorum ve binlerce kadın, eş, anne, baba, çocuk adına da bu soruyu sormak istiyorum. Çünkü Hükûmetimiz ve AKP Grubu bu işlemi yapmaya, bu Mecliste bu çalışmaları yapmaya sayısal olarak onlar yeterlidir, niçin bu çığlıkları duymuyorlar? (CHP sıralarından alkışlar)

Bunun yanı sıra, bir konu daha var, sayın konuşmacı dile getirmedi, adliye personeli. Ben yaklaşık yirmi küsur yıl avukatlık yaptım, adliye personelinin de ne kadar zor koşullarda çalıştığını biliyorum. Evet, görevini layıkıyla yapmak isteyen, düğmesiz cübbesini iliklemeye çalışmayan hâkimler ve savcılar evlerine dosya götürüyorlar; cumartesi, pazar dahi çalışıyorlar. Bunun yanı sıra, bunlara yardımcı olan adliye personeli, biliyor musunuz ki onlar çocuklarını iyi bir yaşama kavuşsunlar diye, bir dershaneye gönderebilmek adına o kadar çok fedakârlıklarda bulunuyorlar ki ama onların yaşamını iyileştirme adına hiçbir şey yapmıyoruz. Şunu da yapıyoruz ama elektrik şirketleri, kârına kâr katsın diye kaçak elektriğin kayıp kaçak elektrik parasını onu kullanmayan tüm vatandaşlardan almak adına yasa düzenleyen, Meclise yasayla ilgili tasarı getiren Hükûmet ve AKP Grubu, bu binleri bulan adliye personelinin yaşamını birazcık iyileştirmek adına ne yazık ki hiçbir çalışmaya parmak basmıyor, imza atmıyor. Bu konuda da tüm yapılanlar Türkiye’de yaşayan her vatandaşın vicdanında yerini buluyordur diye düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Anayasa’nın askıya alındığı, kararların sarayda verildiği, devletin bir bütün olarak meşruiyetinin aşındığı bir dönemden geçiyor. İnsanlık tarihine baktığımızda, dört bin yıllık insanlık tarihinde şunu görüyoruz: İnsanlar, o günden bugüne eşit, bağımsız, adil bir dünyada yaşama ülküsünün peşinde koşmuşlar. Bunu yapan insanların adil bir dünyada yaşamasının koşullarından biri de ülkeyi yönetenlerin güçler ayrılığı prensibine uymasıdır. Tüm dünyada evrensel bir ilkedir; yargı, yasama ve yürütme… Dünyada insanlık tarihinin dört bin yıllık birikimiyle geldiği bu noktada ülkemize baktığımızda ne yazık ki ne görüyoruz: Dikta rejimi kurma hevesi, sistemin tüm kurullarını aşındırıyor, otoriter rejim adına Türkiye’nin istikrarı yok ediliyor ama hukuk da güç karşısında susuyor, keyfîlik artıyor, gücün karşısında hakkın, hukukun sesi olması gereken adliyeler, güçlünün baskı aracı oluyor. Hukuk susuyor, silahlar konuşuyor; hukuk susuyor, hırsızlık artıyor; hukuk susuyor, baskı artıyor, ezenler dokunulmaz hâle geliyor, ezilenler çaresiz kalıyor, siyaset ve demokrasi Türkiye'de artık bir buhran yaşıyor.

Adliye sarayları inşa ediyoruz. Adliye sarayları inşa ederken amacımız, adaleti sağlamak değil, amacımız, sarayı inşa eden müteahhitlerin biraz daha zengin olması. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası var ya.

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Devamla) – Türkiye'nin parlamenter sistemini güçlendiren, güçler ayrılığı ilkesini ve hukukun üstünlüğünü egemen kılan bir anayasaya ve birinci sınıf demokrasiye ihtiyacımız var. Bugüne kadar “Darbe hukukundan, darbelerden hesap soracağız.” diyenler ne yazık ki, darbe hukukuna dayanarak ülkeyi sivil bir darbenin eşiğine getirdiler. Ama şunu bilmemiz gerekir ki bu ülkede demokrasi adına, hukuk adına, adil bir Türkiye'de yaşamak adına mücadele eden savaşçılar var. Biz hiçbir zaman bu savaştan yılmayacağız ve ülkemizdeki bağımsızlık ve demokrasinin en önemli unsuru olan yargının yeniden bağımsız hâle gelmesi için her tür çalışmayı yapacağız ve o çalışmaların da yanında olacağız.

Bu nedenle bugün MHP Grubunun vermiş olduğu araştırma önergesinin lehine söz aldım ve şunu söylemek istiyorum: Hep büyük hedefler koyuyoruz. “2023” diyoruz, “yüz yıllık hedef” diyoruz ve bu hedeflere baktığımızda insan adına hiçbir şeyin olmadığını görüyoruz. Nedir hedefler? İşte, Osman Gazi Köprüsü. Osman Gazi Köprüsü’nün yapılışına karşı değiliz, üzerinden insanlar geçecek ama Osman Gazi Köprüsü’nün fiyatının, 80 küsur liranın vatandaştan alınmasına, onun üstünün hazineye yani 79 milyon insana yüklenmesine karşıyız. 40 bin aracın geçmesini taahhüt eden devletin, 40 bin araç geçmediğinde o aradaki araç farkının tüm bedelini 79 milyon insanımızın ödemesine karşıyız.

Biz, Türkiye’de adil bir düzen istiyoruz ve bu nedenle de 550 milletvekiline sesleniyorum: Anayasa’yla ilgili, milletvekili olmakla ilgili yemininize bağlı kalınız. Buradan, cübbesini düğmesi olmamasına rağmen iliklemeye çalışanlara karşı iliklemeden görevini yapan yargı mensubu ve tüm avukat meslektaşlarımın önünde de saygıyla eğiliyorum.

Selam ve saygılar. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkmen.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.

Süreniz on dakika Sayın Tunç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım, bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

MHP grup önerisiyle, Türk hukuk sisteminin sorunlarının tespiti ve bu sorunların çözümü için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla bir Meclis araştırması komisyonu kurulması istenmekte ve bugünkü gündemde görüşülmesi talep edilmektedir. Grup önerisinin gerekçesine baktığımız zaman da hukuk sisteminin sorunları dört ana başlık altında özetlenmiştir. Bunların birincisi, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkelerinin uygulanmaması; ikincisi, adliye binalarının yetersiz olması; üçüncüsü, hukuk eğitiminin yetersiz olması; dördüncüsü de iktidarın yargı üzerinde baskı yaptığı yönündeki iddialardır.

Şimdi bunlara kısa kısa değinmekte fayda vardır. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının uygulanmamasıyla ilgili sorunlar, sadece günümüzün problemi değildir. Bu problem, uzun yıllardır devam etmektedir. Hukukun üstünlüğünün tesisi ve yargı bağımsızlığının tesisi anlamında da özellikle son yıllarda önemli adımlar atılırken vesayetçi anlayışın, yargı sistemindeki vesayetçi anlayışın da direnci henüz kırılabilmiş değildir. Bu anlamda da iktidarın, siyasi iktidarın yalnız bırakıldığını söylemekte fayda vardır.

Adliye binalarının yetersizliğiyle ilgili gerekçe de, aslında, on dört yıllık AK PARTİ iktidarında ortadan kaldırılmıştır. Zaten Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü de bu konuya değindi, “Müteahhitleri zengin etmek için adliye sarayları yaptınız.” dedi. Biz, müteahhitleri zengin etmek için adliye sarayları yapmadık. Adliye binaları apartman dairelerinde kiralıktı, merdiven altlarında duruşmalar yapılıyordu. Biz, vatandaşımızı, yargı mensuplarımızı çağdaş, teknolojiyle donatılmış fiziki imkânlara kavuşturmak için bunları yaptık. Eğer o anlayış olursa, müteahhitleri zengin etmek için yapıyorsak bunları, o zaman köprüleri de yapmayalım, feribot sıralarında, kuyruklarında beklemeye devam edelim; hastaneleri yapmayalım, okulları yapmayalım. Bu anlayışın, müteahhitleri zengin etmek için bunların yapıldığı yönündeki anlayışın da zaten klasik bir anlayış olduğunu milletimiz bilmektedir.

Hukuk eğitiminin yetersiz olması… Evet, bu konuda haklı gerekçeler var. Hukuk eğitimiyle ilgili sorunlar devam ediyor. Bununla ilgili de 65’inci Hükûmetin programında buna geniş bir yer veriliyor. Hukuk eğitiminin güçlendirilmesi anlamında önemli tedbirler var. Hâkim ve savcılarımızın meslek içi eğitimlerinin güçlendirilmesiyle ilgili önemli planlamalar var. Bu planlamalar hayata geçtiğinde ve üniversitelerimiz de hukuk eğitimiyle ilgili gerekli tedbirleri aldığında bu sorun da önemli ölçüde ortadan kaldırılabilecektir.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – 65’inci Hükûmete kadar, 58’den 65’e tüm hükûmetler sizin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Tabii, yapılanlar var ama yapılacak olanlar da var. Bunlara devam edeceğiz.

İktidarın yargı üzerindeki baskısıyla ilgili gerekçeler… Bir kere bunlara katılmadığımı belirtmek istiyorum. Bu, sürekli gündeme getirilen bir husus. Aslında iktidarın yargı üzerinde bir baskısı değil de, yargının zaman zaman sınırlarını aşarak, vesayetçi anlayıştan kaynaklanan alışkanlıklarla aslında siyasi iktidarın üzerinde zaman zaman baskılar oluşturduğunu da çok iyi biliyoruz; Anayasa Mahkemesi kararlarından biliyoruz, yüksek yargının görev ve yetki sınırını aşan kararlarından bunları biliyoruz. Anayasa Mahkemesi başkanlarının, HSYK başkanlarının, Yargıtay, Danıştay başkanlarının, üstlerine elzem olmayan siyasi konularda, yargı konusunun da dışına çıkarak açıklamalar yaptığını geçmişte çok iyi biliyoruz. Tüm bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması anlamında da, on dört yılda AK PARTİ iktidarında önemli çabalar sergilenmiştir. Yargının vermiş olduğu kararlar hep eleştiriliyor; neden eleştiriliyor? Çünkü yargılama saiki dışına çıkarak birtakım soruşturmalar yapıldığını hepimiz biliyoruz. Ergenekon soruşturması, 17-25 Aralık soruşturması; bunların yargılama saikiyle yapılmayan soruşturmalar olduğu da artık herkesin malumu olan hususlar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, adalet, mülkün ve meşruiyetin temelidir, hukuk devletinin esasıdır. Yargı sistemi, hukukun üstünlüğüne dayanıyorsa, herkesin güven duyduğu her türlü güç odağından bağımsız ve tarafsız ise ve vatandaş taleplerine hızlı cevap verebilen bir yapıdaysa adalet tesis edilebilir. Yargı, hukuk güvencesi oluşturuyorsa, uluslararası standartlarda ve demokratik usullerle işliyorsa, ideoloji, siyasal tasavvur veya inanç dikte etmiyorsa o zaman bağımsız ve tarafsız olabilir, o zaman güven veren bir adalet sistemi vücut bulabilir. Güven veren bir adalet sisteminin olduğu yerde de öngörülebilirlik olur, istikrar olur, belirsizlik ortadan kalkar, üretim olur, insanlarımızın refah düzeyi artar, kalkınma hızlanır. AK PARTİ hükûmetleri, 2002 yılından bu yana, güven veren bir adalet sisteminin tesisi için gerçekten önemli reformlara imza atmıştır. Şu on dört yılda, seksen yıldır uyguladığımız temel kanunların tamamı değişmiştir. Hukuk alanında sessiz bir devrim gerçekleştirmiştir AK PARTİ bunları gerçekleştirirken de Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tüm siyasi partilerin uzlaşmasıyla bu temel kanunlar geçmiştir; Ceza Kanunu’muz uzlaşmayla geçmiştir, Ceza Usul Kanunu’muz uzlaşmayla geçmiştir, Türk Ticaret Kanunu’muz uzlaşmayla geçmiştir, Borçlar Kanunu’muz uzlaşmayla geçmiştir, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’muz uzlaşmayla geçmiştir. Ceza İnfaz Kanunu’muz yine bu Meclisin partilerinin uzlaşmasıyla geçmiştir. Tüm temel kanunlarımız yenilenmiştir. Bu mevzuat yenilenmesi uygulamaya bu derece yansımış mıdır? Bunu tabii söyleyemiyoruz çünkü yargı mensuplarının da bu mevzuata uygun bir şekilde karar vermesi gerekiyor, bu anlamda da çabalar devam ediyor.

İşte, geçen hafta, bayramdan önceki görüşmelerimizde Meclisimizin gündeminde yine bir yargı paketi vardı. Neydi bu yargı paketi? Yüksek yargının ağır iş yükünden kurtulması ve bir içtihat mahkemesi hâline gelmesiyle ilgili çalışmalarımızdı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, atma Yılmaz din kardeşiyiz ya, atma Yılmaz din kardeşiyiz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Burada da yine belki on gün bunu geçirmek için uğraştık. Hâlbuki amaç belliydi. Amaç neydi? Amaç, Yargıtay ve Danıştaydaki ağır iş yükü artık… İstinaf mahkemelerinin önümüzdeki 20 Temmuzdan itibaren devreye girecek olması nedeniyle artık dosyaların yüzde 80’inin istinaf kanun yolunda kesinleşecek olmasından dolayı Yargıtay ve Danıştay daire sayılarının azaltılması. Buna da itiraz edildi. Evet, muhalefet itiraz edebilir, eleştirebilir ama gerekçemiz haklı bir gerekçe. Şu denildi: “Niye artırdınız geçmişte?” Evet, geçmişte artırdık, niye artırdık? Yargının ağır iş yükü vardı…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi hafifledi mi?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …istinafı devreye geçiremedik bazı sebeplerle ama şimdi istinaf devreye girdi ve azaltma gerekçemiz bu. Yargıtay ve Danıştayı içtihat mahkemesi hâline getirmek zorundayız. Aksi takdirde, ağır iş yükü nedeniyle vatandaşlarımızın haklarına kavuşabilmelerinin ve davalarının sonuçlanmasının uzun yıllar sürmesi yargıya olan güveni zedeliyor. Bunu da ortadan kaldırmak için çok önemli bir çalışmayı bayramdan önce sizlerle beraber gerçekleştirmiş olduk ve ülkemiz yargı sistemiyle ilgili de önemli bir sorunu Meclis olarak gündeme aldık ve gidermenin yoluna baktık.

Yine, önümüzde duran en önemli problem Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısıyla ilgilidir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik ve çoğulcu bir yapıda oluşmasıyla ilgili olarak, evet, burada bir Anayasa değişikliği yaptık ve 2010 Anayasa değişikliği Meclisimizin, milletimizin onayından geçti. Ancak, milletimizin onayına sunulmadan önce Anayasa Mahkemesi bir iptal kararı verdi ve bizim amaçladığımız çoğunlukçu yapı yerine çoğulcu bir yapıyı getiren bir sistemi getirdi. Liste usulüyle seçimler yapıldı ve bu liste usulüyle ilgili yapılan seçimler de maalesef, yargıda, ilk derece mahkemelerinde birtakım gruplaşmalara neden oldu ve hukuk dışı bir yapılanmanın temayüz ettiğini görmüş olduk.

Bununla ilgili, siyasi partilerimizden sözcüler zaman zaman bu HSYK yapısının yeniden düzenlenmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bu anlamda devreye sokulmasıyla ilgili görüşler serdediyor. Burada gerçekten sadece bir yargı krizi değil, önümüzde bir devlet krizi söz konusu. Bu devlet krizini çözebilmek için de -sadece iktidar partisinin değil, muhalefet partilerinin de- HSYK’nın yapısının yeniden düzenlenmesi ve seçim usulüyle ilgili olarak burada Anayasa değişikliği konusunda bir çalışmanın yapılmasını önümüzde duran en önemli sorun olarak görüyoruz.

Bilirkişilik müessesesi önemli. Bununla ilgili tasarı Meclisimizin gündeminde, bir an önce bunu yasalaştırmamız gerekiyor. Hâkim ve savcı sayısı Avrupa standardının üzerine inşallah çıkacak, bununla ilgili çalışmalar gerçekleştiriliyor. Hukuk sistemimizin sorunlarını biliyoruz siyasetçiler olarak. Araştırmadan ziyade biz burada icraat yapalım, kanuni düzenlemeleri bir an önce hayata geçirelim diyorum.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bartın.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Tunç konuşması esnasında bizim bu grup önerimizi de kastederek kendilerinin yaptığı vesayetle mücadelede gereken desteği alamadıklarını ifade etti. Bu, bize de yapılmış bir haksız isnattır. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

İki dakika…

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

"2016'da Edirne'de bir çift evlenirken hangisinden memnun kalmadıkları için dava açmış ve yasal faiziyle birlikte 4.625 TL tazminat kazanmıştır?"  Sorusu en çok aranılan sorulardan biri oldu.

Kim Milyoner Olmak İster’de yarışmacıyı zorlayan bu sorunun cevabı ekran başındakiler tarafından da merak edildi.

İŞTE SORU VE CEVABI

2016’da Edirne’de bir çift, evlenirken hangisinden memnun kalmadıkları için dava açmış ve yasal faiziyle birlikte 4.625 TL tazminat kazanmıştır?

A) Düğün pastasının tadından

B) Müzisyenlerin performansından

C) Fotoğraf çekiminden

D) Takılan takıların azlığından

DOĞRU CEVAP: C/ FOTOĞRAF ÇEKİMİ

EVLENEN ÇİFT DÜĞÜN FOTOĞRAFÇISINA DAVA AÇMIŞTI

Edirne'de, 2016 yılının Eylül ayında, evlenen E.E. ve E.E., düğün fotoğraflarının çekilmesi için kentte fotoğrafçılık yapan G.M. ile anlaştı.

G.M., iddiaya göre, kentin değişik mekanlarında çektiği düğün fotoğraflarını çifte gecikmeli gönderdi.

2016 yılında Edirne’de evlenen bir çift hangisinden memnun kalmadıkları için dava açmıştır? - Resim: 1

Aldıkları fotoğrafları özensiz bulan ve istedikleri gibi olmadığını söyleyen çift, avukatları Alican Gül aracılığıyla fotoğrafçı G.M.'ye Edirne 2'nci Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 625 TL'si maddi, 6 bin TL'si de manevi olmak üzere 6 bin 625 TL'lik tazminat davası açtı.

2016 yılında Edirne’de evlenen bir çift hangisinden memnun kalmadıkları için dava açmıştır? - Resim: 2

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI AÇTILAR

Mahkeme heyeti, davaya konu olan fotoğrafların birer örneklerinin kendilerine gönderilmesine karar vererek, duruşmayı erteledi. Çiftin avukatı Alican Gül ise "Düğün hatıraları, tekrarı olmayan, güzel anıları barındırıyor. Bu nedenle maddi ve manevi tazminat davası açtık.

Fotoğrafçı, fotoğrafları özensiz çekip, müvekkillerimin istediği fotoğrafları da göndermedi. Müvekkilim, düğün fotoğrafları aklına geldikçe büyük üzüntü duyuyor. Bu nedenle 6 bin TL manevi, 625 TL de maddi tazminat davası açtık" dedi.

4 BİN 625 LİRA TAZMİNAT DAVASI ALDILAR

Mahkeme, davalı fotoğrafçı G.M’nin geline ve damada ikişer bin lira manevi tazminat ve 625 lira maddi tazminat olmak üzere toplam 4 bin 625 lira tazminat ödemesine, tazminatın taraflar arasında dış mekan çekimi için anlaşılan tarih 17 Eylül 2016’dan itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte fotoğrafçıdan tahsiline karar verdi.

Boşanma Davası Avukatı – Merak Edilen 100 Soru 100 Cevap

Title: Boşanma Davası Avukatı - Merak Edilen 100 Soru 100 Cevap
Reviewed by Av. Tuğsan YILMAZ on Dec 25
Rating: 5.0

1-) Evlilik için gereken evlilik yaşı kaçtır?

Evlilik sözleşmesinin yapılabilmesi için gereken şartlardan biri tarafların evlenme ehliyetine sahip olmasıdır. Bir kimsenin evlenmeye ehil olabilmesi için ayırt etme gücüne sahip olması ve kanunda öngörülen yaş sınırını aşmış olması gerekir. Yaş sınırı evlenecek kimselerin fiziksel ve psikolojik gelişimlerini tamamlamaları için gereklidir. Erginlik yaşı olan 18 yaşını dolduran kişiler kendi iradeleriyle evlenebilir. Medeni kanuna göre evlilik yaşı kadın erkek arasında fark gözetilmeksizin on yedi yaşının doldurulması olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla on sekiz yaşını doldurmadığı için ergin olmayan bir küçük on yedi yaşını tamamladıysa evlenme ehliyetine haizdir. Ancak henüz tam ehliyetli olmadığından yasal temsilcisinin rızasının evlenme merasiminden önce yazılı olarak alınması ve bu rızanın şarta bağlı olmaması gerekir. Velayet altındaki küçüğe izni, velayet hakkına haiz ana ve baba birlikte vermelidir.

2-) 17 yaşını tamamlamayan küçükler evlenebilir mi?

Olağan evlilik yaşı 17 yaşın tamamlanması olarak belirlenmişken bazı durumlarda henüz evlilik yaşını tamamlamayan kimselerin hâkim izniyle evlenmesine olanak tanınmıştır. On altı yaşını dolduran ve ayırt edebilen birey sınırlı ehliyetsiz olsa da yasal temsilcisinden izin almaksızın hâkime başvurabilir. Ancak evlenme izninin talep edilebilmesi için olağanüstü durumun veya pek önemli bir sebebin varlığı aranır. Bu önemli durum ve sebebin varlığını hâkim takdir eder. Kadının hamile kalması, öksüzlük gibi nedenlerle kişilerin evlenmesinde fayda bulunması, taraflardan birinin muhtaç durumda olup diğerinin gelirinin iyi olması, kadının evlendiğinde evlilik yaşı için daha küçük yaş sınırı getiren bir ülkeye gidecek olması gibi nedenlerle, 16 yaşını dolduran kişiler hâkimin takdiriyle evlenebilecektir. Hâkimin bu kararı ancak talepte bulunan kişi ile kararda belirtilen kişinin evlenmesini sağlar, yoksa kişiye evlenme ehliyeti kazandırmaz. Hâkim izin verirken olanak buldukça ana baba veya vasiyi de dinler. Ancak hâkim bu kişilerin görüşleriyle bağlı olmayıp, onları dinlemek zorunda da değildir.

3-) Ayırt etme gücüne haiz olmayan kişilerin evliliği geçerli midir?

Kural olarak ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerin evlenemeyeceği kabul edilmiştir. Burada sürekli bir ayırt etme gücünden yoksunluğun mu yoksa geçici bir ayırt edemezlik durumunun mu bulunduğunun tespiti gerekir. Kişi evlenme sırasında sürekli olarak ayırt etme gücüne haiz değilse, yaptığı evlilik mutlak butlanla batıldır. Mutlak butlandan doğan davalarda dava hakkı süreyle sınırlandırılmamıştır. Ayrıca davayı ilgili herkes açabilecektir. Ancak ayırt etme gücünün bulunmaması nedeniyle sakatlanan evliliklerde, ayırt edemeyen eş sonradan bu kudreti kazanırsa mutlak butlan davasını ilgili herkes değil yalnızca bu eş açabilir. Mutlak butlan sonucu evlilik hiç yapılmamış sayılır. Kişi evlenme sırasında geçici olarak ayırt etme gücünden yoksun ise bu durum mutlak değil nispi butlan sebebidir. Nispi butlan sebebine dayanılarak evlilik iptal ettirilebilir. Ancak iptal davasını ilgili herkes değil eşler açabilir.

4-) Akrabalar arasında gerçekleşen evlilikler geçerli midir?

Mevzuatımızda belirli derecede akrabalık ilişkisi içinde bulunan kişilerin evlenemeyeceği, evlenirse bu evliliğin mutlak butlanla batıl olduğu düzenlenmiştir. Buna göre üst soy ile alt soy arasında (ana, baba-çocuklar), kardeşler arasında ve amca, dayı, hala, teyze ile yeğenleri arasında evlilik yasaktır. Ayrıca evlilik birliği sona erse de eşlerden biri ile diğerinin anası, babası veya çocukları arasında yapılan evlilikler de geçersizdir. Ancak eşin kardeşiyle evlilik yasaklanmamıştır. Evlat edinen ile evlatlık ve bunlardan biri ile diğerinin çocukları ve eşi arasında da evlilik yasağı bulunur. Yansoy hısımlarında üçüncü dereceden sonra evlenme yasağı yoktur. Örneğin kuzenler evlenebilir. Bu 3 grupla evlenmesi yasaklanan kişiler bir şekilde evlenirse, savcı veya ilgili herkes tarafından belirli bir süre kısıtlaması olmaksızın bu evliliğin sona erdirilmesine ilişkin mutlak butlan davası açılabilir.

5-) Eşi hakkında gaipliğe karar verilen kişiler nasıl yeniden evlenebilir?

Gaipliğine karar verilen kişinin eşi mahkemeye başvurup evlilik birliğinin feshini talep etmelidir. Mahkemece evliliğin feshine karar verilmedikçe bu kişiler yeniden evlenemez. Evliliğin feshi gaiplik başvurusuyla birlikte veya açılacak ayrı bir dava ile istenebilir. Bu davada yetkili mahkeme, davacının yerleşim yeri mahkemesidir.

6-) Kadınlar boşandıktan kaç gün sonra yeniden evlenebilir?

Evlilik sona erdiyse, kadın taraf, evlenmenin sona ermesinden başlayarak 300 gün geçmedikçe yeniden evlenemez. Bu süre boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren başlar. Yaklaşık 10 aya tekabül eden süre doğum için gerekli maksimum süreyi ifade etmektedir. Düzenlemenin amacı nesebin karışmasının önlenmesidir. Dolayısıyla bu süre içinde doğumun gerçekleşmesiyle bu süre ortadan kalkar. İddet süresinde doğan çocuğun babası, babalık karinesi gereği, aksi ispatlanıncaya dek boşanılan koca sayılır. Eğer çocuğun babası eski koca değil de başka birisi ise soy bağının reddi davası açılmalıdır. Süreyi durduran nedenlerden bir diğeri de kadının önceki evliliğinden hamile olmadığının hastane raporlarıyla ispatlanmasıdır. Amaç nesebin karışmasını engellemek olduğundan hamile olmayan kadınlar için bu sürenin öngörülmemesi isabetlidir. Ayrıca evliliği sona eren eşler yeniden birbiriyle evlenmek istediğinde de mahkeme bu süreyi kısaltabilir.

7-) Kadınlar iddet müddetinin kaldırılması için dava açabilir mi?

Kadınların 300 günlük evlenme yasağına takılmadan bu süre içinde evlenebilmesinin zorunlu şartı mahkeme yoluyla bu süreyi kaldırtmalarıdır. Her durumda boşanmadan sonra iddet müddeti kaldırma davası açılmalıdır. Karar hastanelerden gelen ‘hamile değildir’ raporuna göre verilir. Eğer iddet müddeti mahkeme kararıyla bozulmazsa bu sürede doğan çocuk için babalık karinesi geçerli olur ve eski koca baba sayılır. Bu durumda çocuk eski kocadan değil de farklı birindense, önce eski koca soy bağının reddi davası açmalı sonrasında biyolojik babanın çocukla soy bağının kurulabilmesi için tanıma veya babalık davası talebinde bulunmalıdır. Görüldüğü üzere bu durum herkes için sıkıntılı bir süreçtir. Dolayısıyla doktrinde, iddet müddetinde başka bir erkekten hamile kalıp bu erkekle evlenecek kadınlarda iddet müddeti engelinin kaldırılması görüşü savunulmaktadır.

8-) Evlenme başvuru nereye ve hangi belgelerle yapılır?

Evlenmek isteyen taraflar, içlerinden birinin oturduğu yerdeki evlendirme memurluğuna birlikte başvuru yaparlar. Evlendirme memuru belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memurdur. Köyler de ise bu görevi muhtarlar yapar. Yapılacak başvuru için yazılı olma şartı aranmaz, sözlü de başvuruda bulunulabilir. Başvuru için her iki tarafta; nüfus cüzdanı ve nüfus kayıt örneği, önceden evlilikleri varsa boşandıklarına ilişkin belgeyi, küçük veya kısıtlı iseler yasal temsilcilerinin onaylı yazılı izin belgesini ve evlenmeye engel hastalığının bulunmadığını gösteren sağlık raporunu, evlendirme memurluğuna ibraz etmelidir.

9-) Evlenmek için düğün yapmak zorunlu mudur?

Evlendirme memuru, tarafların belgelerini inceledikten sonra evlenme şartlarının sağlandığına kanaat getirirse, evleneceklere evlenme gün ve saatini bildirir veya isterlerse evlenme izin belgesi verir. Bu belge evleneceklere 6 ay içinde herhangi bir evlendirme memuru önünde evlenebilme hakkı sağlar. Kanunen tören zorunlu tutulmuştur. Tören, evlendirme dairesinde evlendirme memuru ve iki tam ehliyetli tanığın önünde açık olarak yapılabileceği gibi tarafların istemi üzerine memurun uygun göreceği başka bir yerde de yapılabilir. Evlendirme memuru, evleneceklere birbiriyle evlenmek istediklerini sorar ve olumlu cevap alınmasıyla evlilik birliği kurulur. Bu süreden sonra memurun ‘Sizi karı-koca ilan ediyorum’ beyanı adet haline gelmiş bir söylemdir, evlilik birliğine kurucu etkisi bulunmaz. Evlenme töreni bittiğinde eşlere bir aile cüzdanı verilir. . Uygulamada genellikle taraflar, evet dedikleri evlilik törenini düğün gibi şölenler esnasında gerçekleştirmektedir.

10-) Evliliğin geçerli olabilmesi için dini nikâh zorunlu mudur?

Kanunen evlilik birliği, evlendirme töreninde tarafların memurun birbirleriyle evlenmek isteyip istemedikleri sorusuna ‘evet’ cevabını vermesiyle kurulur. Dini nikâh evlenmenin geçerli olması için aranan bir şart değildir. Taraflar isterlerse resmi olarak evlendikten sonra dini tören gerçekleştirebilir. Ancak hiç kimsenin dini nikâh yapmak gibi bir zorunluluğu bulunmaz. Tam aksine yapılan dini törenin geçerliliği de evlilik cüzdanın ibraz edilmesine bağlıdır. Bu düzenleme, ülkemiz sosyolojik durumu gereği sıklıkla görülen imam nikâhıyla birlikteliklerin önlenmesi amacı taşımaktadır.

11-) Yanılarak istediği kişiden farklı birisiyle evlenenler bu evliliği iptal edebilir mi?

Bazen kişiler evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği halde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa evlenmenin iptalini dava edebilir. Örneğin kişi evlenmek istediği kişi yerine ona çok benzeyen bir başkası veya ikiziyle evlenmiş olabilir. Bu durumda evlilik yanılmaya dayalı olarak iptal edilebilecektir. Veya kişi eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse evlenmenin iptalini dava edebilir. Yanılma nispi butlan nedenlerindedir. Bu davayı yanılan eş açabilecektir. İptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği tarihten başlayarak altı ay ve her halde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.

12-) Kandırılarak evlenen kişiler bu evliliği iptal edebilir mi?

Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi dâhilinde başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı edilen eş evlenmenin iptalini dava edebilir. Ayrıca davacının veya alt soyunun sağlığı için tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenen kişi de iptal hakkını kullanabilir. Salt yalanlarla evlenmeye ikna edilen kişi büyük bir mağduriyet içindedir. Bu nedenle duygusal bir yıkıma uğramışsa aldatan tarafa yönelik manevi tazminat talebinde de bulunabilir. Aldatma da nispi butlan sebebidir ve eşler tarafından ileri sürülebilir. Dava açma hakkı iptal sebebinin öğrenildiği tarihten başlayarak altı ve herhalde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.

13-) Korkutarak gerçekleştiren evlilik geçerli midir?

Evlenen taraflardan biri diğeri tarafından korkutularak evlenmek zorunda bırakılmış olabilir. Belirli bir boyuta ulaşan korkutma fiili korkutulan tarafa evliliği iptal hakkı vermektedir. Önemli olan husus basit nitelikteki veya malvarlığına yönelik bir tehdidin değil, kişinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutmanın varlığıdır. Bu durumda korkutulan eş, korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ve her halde evlenmenin üzerinden 5 yıl içinde evliliğin iptalini talep edebilir.

14-) Evlilik hangi hallerde sona erer?

Evlilik, ölüm, boşanma, gaiplik nedeniyle fesih, evlenmenin iptali ve yok hükmünde sayılması durumunda sona erer.

15-) Evliliğin yok hükmünde olduğu haller nelerdir?

Evlilik yok hükmünde olduğunda kendiliğinde hükümsüz olur ve baştan itibaren hiç kurulmamış sayılır. Bu haller, irade beyanı yokluğu veya iradenin bizzat açıklanmaması, temsilcinin irade açıklaması yapması gereken hallerde rızanın bulunmaması, aynı cinsteki kişilerin evlenmesi ve evlenmenin yetkili evlendirme memuru önünde yapılmamasıdır. Sonuç olarak evlilik birliği hiç kurulmamış sayılır ve evliliğin mali ve şahsi sonuçları taraflar üzerinde doğmaz. Örneğin taraflar birbirine mirasçı olamaz.

16-) Evlenmenin hâkim kararıyla iptal edildiği mutlak butlan sebepleri nelerdir?

Mutlak butlan sebepleri her hangi bir süre sınırlamasına tabi olmaksızın Cumhuriyet savcısı ve ilgili kişilere evlilik birliğini ortadan kaldırma hakkı vermektedir. Kanunda düzenlenen bu sebepler; eşlerden birinin evlilik sırasında zaten mevcut bir evliliğinin bulunması, sürekli ayırt etme gücünden yoksun olması, evliliğe engel olacak derecede akıl hastalığı bulunduğunun raporlanması ve aralarında kanunen yasaklanan hısımlığın bulunmasıdır.

17-) Evliliğin nispi butlanla iptali hangi durumlarda talep edilebilir?

nispi butlan nedeniyle evliliğin iptalini Cumhuriyet Savcısı talep edemez. Ancak eşler ve kanuni temsilcinin izninin aranmasına rağmen iznin alınmadığı hallerde temsilci dava edebilir. Hak düşürücü sürelere tabi tutulmuştur, mutlak butlanda olduğu gibi her zaman ileri sürülemez. Bu haller, kişinin evleneceği şahısta veya niteliğinde yanılması, aldatma, korkutma ve ayırt etme gücünün geçici olarak yoksunluğudur. İptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve her hâlde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.

18-) Boşanma nedir?

Boşanma, geçerli olarak kurulmuş bir evliliğin, eşlerin sağlığında kanunda öngörülen sebep ve koşullara dayanarak mahkeme kararıyla sona erdirilmesidir. Boşanan eşler bu sıfatla birbirine yasal mirasçı olamaz ve boşanmadan önce yapılan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça kaybeder. Boşanma kararı eşlerden birinin açtığı dava üzerine hâkim tarafından verilir. Hâkimin vereceği gerekçeli kararın taraflara tebliğinden sonra süresinde temyiz edilmeyen karar kesinleşir. Kararı veren mahkemenin yazı işleri müdürlüğü kararı kesinleştiği tarihten 30 gün içinde yazı işlerinin bulunduğu yer Nüfus Müdürlüğüne gönderir.

19-) Boşanma davasında hâkim hangi usullere göre karar verir?

Boşanma davalarında hâkim vicdanen kanaat getirmelidir. Olgular hakkında taraflara yemin öneremez. Tarafların ikrarı hâkimi bağlamaz. Hâkim kanıtları serbestçe takdir eder. Boşanmanın feri sonuçlarına (maddi manevi tazminat, nafaka, velayet vs) ilişkin anlaşmaların hâkimce onaylanması gerekir. Hâkim gerekli görürse duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

20-) Boşanma davası hangi mahkemede açılmalıdır?

Boşanma davasında görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Aile mahkemesi kurulmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi, Aile Mahkemesi sıfatıyla davalara bakar. Görev konusu kamu düzenindendir. Dolayısıyla herkes tarafından hüküm verilinceye kadar yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Aile Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukukta dava açıldıktan sonra o yere Aile Mahkemesi kurulduysa dosya aile mahkemesine devredilir.

21-) Boşanma davası neredeki Aile Mahkemesinde açılmalıdır?

Boşanma davalarında yetkili mahkeme eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer aile mahkemesidir. Bu kural kamu düzenine ilişkin olmayıp, kesin yetki kuralı da değildir. Taraflara seçimlik yetki tanınmıştır ve davacı bu iki yerden dilediğinde dava açabilir. Dava açıldıktan sonra yerleşim yerinin değişmesi davanın açıldığı tarihte yetkili olan mahkemeyi yetkisiz duruma getirmez. Ayrıca çekişmeli boşanmada asıl davaya bakan mahkeme karşı davaya bakmakla da yetkilidir.

22-) Boşanma davasının açıldığı mahkemenin yetkisiz olduğu düşünülüyorsa ne yapılmalıdır?

Boşanma ve ayrılık davaları kesin yetkinin bulunmadığı davalardır. Bu durumda yetkiye yönelik itirazın cevap dilekçesinde ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerekir. Aksi halde itiraz dinlenmez. Sözlü itiraz kabul edilmemiştir. Cevap süresi dolmamış olsa bile cevap dilekçesi verildikten sonra yetki itirazında bulunulamaz. Yetkili mahkemeyi seçme imkânı davacıya tanındığından davacı yetki itirazında bulunamaz. Yetki itirazında bulunan taraf seçtiği mahkemeyi bildirmelidir. Davalı süresi içinde usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir.

23-) Boşanma davasını kimler açabilir?

Özel boşanma sebeplerinin bulunduğu hallerde kanunen boşanma sebebini gerçekleştirmeyen eş davayı açabilir. Genel boşanma sebeplerinin bulunması halindeyse daha az kusurlu, eşit kusurlu veya kusursuz eş davayı açabilir. Doktrinde tam kusurlu eşin de dava açabileceğini kabul eden görüşler de bulunmaktadır. Boşanma davası eşlerce veya vekil aracılığıyla açılabilir. Ancak üçüncü bir kişi veya idari bir makam dava açamaz.

24-) Boşanma davası sırasında eşlerden biri ölürse davaya nasıl devam edilir?

Boşanma ve ayrılık davası kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan kural olarak bizzat kullanılmalıdır. Ancak bazı şartlarla ölen eşin mirasçıları bu davaya devam edebilir. Öncelikle eşlerden biri ölmüş olmalı ve boşanma davası sürdürülebilir nitelikte olmalıdır. Yani ölen eşin kusurunun ispatlanma olanağı bulunmalıdır. Ayrıca hükmün boşanma bölümü kesinleşmemiş olmalı, ölümden sonra hâkim ölen eşin mirasçılarını belirlemiş olmalıdır. Hâkimin belirlediği bu mirasçılar da davaya devam ediyor olmalıdır.

24-) Boşanma davası açmak isteyen eşte bulunması gereken özellikler nelerdir?

Ergin ve ayırt edebilen yani tam ehliyetli eşler boşanma davası açabilir. Ayırt etme gücüne sahip küçükler yani sınırlı ehliyetsizler evlenmeyle ergin kılındıklarından aile hukukunda tam ehliyetliler statüsünü kazanır. Dolayısıyla boşanma davası açma hakkına haizdir. Tam ehliyetsiz olan ayırt etme gücü bulunmayanlar ise boşanma davası açamaz. Bu kişilerin yerine yasal temsilcileri haklarını kullanabilir. Ancak tam ehliyetsize karşı dava açılmasında bir sorun yoktur.

25-) Boşanma davası açmak için Avukat tayin etmek zorunlu mudur?

Taraf ve dava ehliyetine sahip eşler bizzat dava haklarını kullanabilecekleri gibi kendilerini vekil aracılığıyla da temsil ettirebilirler. Yani boşanma davasının görülmesi için avukat zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak boşanma velayet, nafaka, tazminat gibi önemli maddi sonuçlar doğuran bir dava olduğundan hak ihlallerinin önlenmesi adına avukat yardımı alınmasında fayda vardır.

26-) Boşanma davası için avukata başvuran kişiler için nasıl vekaletname çıkartır?

Herhangi bir Noterden özel vekâletname çıkarılması gerekmektedir. Bu vekâletnamede seçilen avukatın boşanma ve tüm sonuçları üzerinde yetkilendirildiği belirtilir. Vekâletnameye yakın tarihli bir fotoğraf yapıştırılır. Mahkemeye vekâletnamenin aslı sunulur.

27-) Boşanma davalarında avukatlık ücreti ne kadardır?

Avukatlar bulundukları ildeki baroya üye olarak örgütlenir. Baro avukatların hukuki danışmanlık hizmetine karşılık alacağı maddi karşılığı tavsiye niteliğinde ve asgari olarak belirler. Bu ücret müvekkil ile avukat arasında davanın zahmetine, uzunluğuna, avukatın uzmanlığına gibi farklı etmenlerle çok farklı şekilde kararlaştırılabilir. İstanbul Barosu tarafından kararlaştırılan ücretlere İstanbul Barosunun web adresinden ulaşabilirsiniz.

28-) Avukata başvuracak maddi gücü bulunmayan kimseler için bir imkân bulunmakta mıdır?

İstanbul Barosu avukat ile temsil gücü bulunmayıp hukuki yardıma ihtiyacı olan kişilere avukat tayin etmektedir. Bunun için kişinin adli yardım bürosuna müracaat edip ödeme gücünü bulunmadığını ispat etmesi gerekir. Adli yardımdan yararlanmak isteyen kişiler, muhtardan alınacak fakirlik belgesi, ikametgâh belgesi, nüfus cüzdanı fotokopisi ve dava için gerekli belgelerin fotokopisiyle adli yardım bürolarına başvurmalıdır. Adli yardım büroları; Çağlayan, Bakırköy, Gaziosmanpaşa, Kadıköy, Kartal, Büyükçekmece, Ümraniye şubeleriyle hizmet sunmaktadır. Aile içi şiddete uğrayan ve maddi durumu olmayan kişiler evrakları olmaksızın da kabul edilmekte ve avukata veya gerekiyorsa sığınma evlerine yönlendirilmektedir.

29-) Yabancı mahkemelerde verilen boşanma kararı Türkiye’de geçerli midir?

Yabancı bir ülkede alınan boşanma kararın Türkiye’de kesin hüküm gücünün bulunması tanıma davası,  icra olunması içinse tenfiz davası açılması gerekir. Bu iki dava tanıma tenfiz olarak aynı anda davalının ikametgâhı aile mahkemesine açılmaktadır. Davalının İkametgâhı yoksa sakini olduğu yerin mahkemesinde, bu da yoksa Ankara, İstanbul, İzmir Mahkemelerinde dava açılabilir. Eşler yabancı ülkede evlendikten sonra Türkiye’de tanıma tenfiz davası açmazsa, Türkiye’de hala evli gözükür ve yeniden evlenmek istediklerinde mevcut evlilik evlenme engeline takılacaklar ve yeniden evlenemeyeceklerdir.

30-) Tanıma Tenfiz Davası için gerekli belgeler nelerdir?

 Tenfiz dilekçesine eklenmesi zorunlu bazı belgeler bulunmaktadır. Bunlar; Yurt dışı mahkemesi tarafından verilen boşanma kararının aslı + Apostille şerhi, boşanma kararının kesinleşmiş olması, bu metinlerin yeminli tercümanca Türkçeye tercüme edilmiş olması, Türkçe tercüme sonrası Noter veya Konsoloslukça tasdik edilmesi, pasaport ve nüfuz cüzdanı fotokopisi, ayrıca Türkiye’de avukata verilecek noter tasdikli veya konsolosluktan resimli alınan boşanma vekâletnamesidir.

31-) Özel boşanma sebepleri nelerdir?

Özel boşanma sebepleri Türk Medeni Kanunu’nda beş maddede düzenlenmiştir. Buna göre; zina, hayata kast, pek kötü ve onur kırıcı muamele, suç işleme, haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı özel boşanma sebepleridir. Kanun koyucu önceden belirlediği bir olayı boşanma nedeni olarak kabul etmektedir.

32-) Genel Boşanma nedenleri nelerdir?

Özel boşanma nedenleri belli bir olguyu gösterir ve boşanma için yeterlidir. Bunun yanında kanun koyucu ayrıntıları kanunda gösterilmeyen birçok durumdan dolayı da boşanma kararı verebilme olanağı vermiştir. Buna göre evlilik birliğinin temelinden sarsılması, anlaşmalı boşanma ve eylemli terk nedeniyle boşanma genel boşanma sebeplerindendir.

33-) Zina nedeniyle boşanma şartları nelerdir?

Zina olayının kanıtlanmasının varlığı durumunda kadın veya erkek kusursuz eşin açmış olduğu davada olayın evlilik birliğine etkisine bakılmaksızın boşanma kararı verilmektedir. Zina aynı zamanda mutlak boşanma nedeni olup, evlilik birliğine yapılan en büyük sadakatsizlik ve hakaret olarak kabul edilmektedir. Zina evli bir şahsın eşinden başkasıyla cinsi ilişkide bulunması olarak tanımlanır. Dolayısıyla öncelikle hukuken geçerli bir evlilik bulunmalıdır. Ayrılık kararı bulunsa da uygulanır. İkinci olarak eşinden başka karşı cinsten biriyle cinsel ilişki kurulmalıdır. Zina için bir seferlik bir ilişki yeterlidir. Son olarak zina eylemi bilerek gerçekleştirilmeli yani taraf kusurlu olmalıdır.

34-) Zina hangi durumlarda uygulanmaz?

Yok evliliklerde, nişanlılıkta zina uygulanmaz. Ayrıca hayvanla cinsel ilişki, yapay döllenme, âşıkane hareketler (okşama, öpüşme vs), bakım amaçlı kalma zina sayılmamaktadır. Aynı cinsle ilişki kabul gören baskın görüşe göre zina sayılmamaktadır. Ancak kanaatimizce eşinden başka biriyle cinsel ilişki zina sayıldığından 3. Kişinin cinsiyeti durumu değiştirmemelidir. Zina tecavüze uğramada, ağır uykuda, hipnotize uğramada, kendini bilmeyecek derece sarhoşlukta, ciddi tehdit halinde de uygulanmaz.

35-) Zina nasıl ispat edilir?

Her türlü delille iptal edilebilir. İspat yükü davacıdadır. İspat araçları; kocasından gebe imkânı bulunmayan kadının gebe kalması, zührevi hastalıklara yakalanması, zinayı kanıtlayıcı fotoğraflar, düğün yapmak, mektup-ses kaydı-telefon kaydı vb iletişime ilişkin belge ve kayıtlar, tanık beyanları, otel kayıtları ispat aracı olarak kullanılabilir. Ancak ikrar ve yemin boşanmada delil olarak kullanılamaz.

36-) Zinada hak düşürücü süre ve af ne ifade etmektedir?

Zina sebebiyle boşanma davasında dava hakkı olan kadın veya koca, zinayı öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkını kaybeder. Hâkim tarafından hak düşürücü süreler resen dikkate alınır. Bu süre devam eden zinada son ilişkiden itibaren başlar. Dava hakkı hak düşürücü süre dışında af ile de düşer. Af sözlü-yazılı-örtülü-zimmî yapılabilir. Affın gerçek iradeyle yapılması gerekir.

37-) Davacı davasını hem zina gibi özel boşanma nedenine hem de evlilik birliğinin temelinden sarsılması genel sebebine bağlı olarak açabilir mi?

Öncelikle özel boşanma nedenlerinin varlığı halinde eşler mutlaka özel nedenlere bağlı olarak boşanma davası açmak zorunda değildir. Ancak davacı, davasını münhasıran zina gibi özel boşanma sebebiyle boşanma davası olarak açtıysa hâkim genel nedene göre boşanma kararı veremez. Hâkim tarafların talep-sonuçları ile bağlıdır. Ayrıca özel boşanma nedeni bulunmasına rağmen diğer eş sadece evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olarak dava açtıysa hâkim zina gibi özel nedenle boşanma kararı veremez. Ancak aynı dava içerisinde iki sebeple de dava açılabilir. Bu durumda hâkim iki durumu da ayrıca değerlendirir. Örneğin zinayı kabul etmeyip davayı ret edemez, genel sebebi de araştırmalıdır. İki talep hakkında da ayrıca hüküm kurmalıdır.

38-) Hayata kast nedeniyle boşanma nedeninin şartları nelerdir?

Hayata kast mutlak boşanma nedenlerindendir. Ayrıca ortak hayatın çekilmez hale gelmesi şartı aranmaz. Çünkü kişiden müstakbel katili ile aynı evde oturması beklenemez. Bu eşin diğerini öldürmek amacıyla yaptığı eylemlerdir. Ani veya planlı olması eylemi değiştirmez. İntihara teşvik etmek de hayata kast anlamına gelir. Ayrıca mutlaka öldürmeye elverişli araçların kullanılması zorunlu değildir. Elverişli olmasa da öldürme amacı yeterlidir. Eşin ölüm tehlikesine seyirci kalınması da hayata kast kapsamındadır. Ancak öldürme tehdidi, öldürme amacı bulunmayan hareketler, eşin yakınlarına yönelik eylemler hayata kast kapsamına girmez.

39-) Hayata kast nedeniyle boşanmada hak düşürücü süre ve af ne anlama gelir?

Dava hakkı olan eş, eylem üzerinden 6 ay ve herhalde 5 yıl da düşer. Bu hak düşürücü süreler yanında af halinde de dava hakkı düşmektedir. Af açık-örtülü-yazılı-sözlü yapılabilir. Kişi bizzat kendisi serbest iradesiyle affetmiş olmalıdır. Kişinin ceza kovuşturması sırasında şikâyetinden vazgeçmesi hayata kast nedeniyle boşanma davası hakkını ortadan kaldırmaz.

40-) Her kötü davranış pek fena muamele sayılır mı?

Pek kötü muamele özel ve mutlak boşanma sebeplerindendir. Kötü muamelenin maddi şekilde gerçekleşmesi gerekir. Bu zulüm, işkence, eziyet, dövmek, aşırı derecede cinsel ilişkide bulunmak veya anormal cinsel ilişkiye zorlamak gibi vücut bütünlüğüne yönelik saldırılarla gerçekleşebileceği gibi aç bırakmak, mahzene kapatmak, hastalık aşılamak veya hapsetmek gibi sağlığa yönelik saldırı şeklinde de gerçekleşebilir. Bu davranışların zulüm ve işkence boyutunda olması gerekir. Yargıtay bir kere dahi acımasızca dövmenin kötü muamele olduğu kanaatindedir. Hak düşürücü süre ve af konusunda hayata kast nedeniyle boşanmada bahsedilen kurallar geçerlidir.

41-) Hâkim bir davranışın ‘Pek Kötü’ olduğuna nasıl karar verir?

Aile Mahkemesi hâkimi davacı ve davalının; karakterlerini, kültür düzeylerini, sosyal niteliklerini, eğitim durumlarını, yaşadıkları çevrenin yargı ve geleneklerini, yöresel davranış ve yaşam biçimlerini dikkate alarak davranışın pek kötü niteliğini belirlemektedir.

42-) Onur kırıcı davranış nedeniyle boşanmanın şartları nelerdir?

Onur kırıcı davranış yazılı veya sözlü olarak ya da telefon gibi herhangi bir araçla gerçekleştirilebilir. Örneğin eşine sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini gerçeğe aykırı olarak tekrarlamak, ulu orta ‘şerefsiz’ diye hakaret etmek onur kırıcıdır. Onur kırıcı davranışın boşanma nedeni olabilmesi için belirli bir ağırlığa ulaşması gerekir. Yargıtay da namus ve şerefe yönelik özel bir ağırlığı ve niteliği olan hakarete ilişkin eylemleri onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma sebebi olarak kabul etmekte, bu ağırlığa ulaşmayan hareketleri ise tepki niteliğinde sayılan hareket olarak nitelendirmektedir. Hâkim pek kötü davranışı belirlerken kullandığı 41. Sorudaki koşulları davranışın onur kırıcı niteliğinde de kullanır.  Onur kırıcı davranışın ayrıca evlilik birliğini çekilmez hale getirmesi aranmaz.  Pek kötü davranıştaki 6 ay ve 5 yıllık zamanaşımı süreleri ve af burada da dava hakkını ortadan kaldırmaktadır.

43-) Eşlerden birinin suç işlemesi halinde boşanma kararı verilebilir mi?

Suç işleme nispi ve özel boşanma nedenlerinden biridir. Ancak bunun için işlenen suçun küçük düşürücü nitelikte olması ve bu durumunda suç işleyen eşle birlikte yaşamanın diğer eşten beklememesi gerekir. Hangi suçların yüz kızartıcı nitelik taşıdığı her olayda toplumdaki anlayışa göre ayrıca değerlendirilir. Ancak Anayasa’da yüz kızartıcı suç olarak tanımlanan bazı suçlarda hâkim değerlendirmesine gerek olmadan yüz kızartıcılık niteliği bulunmaktadır. Bu suçlar, rüşvet, zimmet, irtikâp, uyuşturucu ticareti, hırsızlık, dolandırıcılık, parada sahtecili, kasten adam öldürme gibi suçlardır. Bu suçların boşanma nedeni olabilmesi için evlendikten sonra işlenmesi gerekir. Kusurlu olarak suç işleyen eşin bu hareketi evlilik birliğinin devamını diğer eş katlanılamaz hale getirmelidir. Bu boşanma nedenine dayalı olarak boşanma davası açabilmek için hak düşürücü sınırı bulunmamaktadır, dürüstlük kuralına uygun olarak her zaman dava açılabilir. Yargıtay suçun öğrenilmesinden yıllar sonra dava açılmasını hakkın kötüye kullanımı olarak görmektedir. Aile mahkemesi karar verirken ceza soruşturmasının sonucunu beklemeli ve delillerle değerlendirerek karar vermelidir.

44-) Eşlerden birinin haysiyetsiz hayat sürmesi boşanma nedeni midir?

Haysiyetsiz hayat sürme özel ve nispi boşanma nedenlerinden biridir. Haysiyetsiz hayat toplumdaki anlayışa göre belli bir süreden beri devamlı olarak namus, şeref ve haysiyet kavramlarıyla bağdaşmayacak şekilde yaşamaktır. Bu boşanma nedenine dayanabilmek için kişi evlendikten sonra, bilerek isteyerek, sürekli olarak (yaşam biçimi halinde)  haysiyetsiz kabul edilen hayat sürdürülmeli ve bu nedenle ortak hayat çekilmez hale gelmelidir. Örneğin evlendikten sonra eşin bir başkasıyla bir müddet evlilik dışı birlikte yaşaması haysiyetsiz hayat sürmeye örnektir. Yargıtay birden çok kişi ile görüşmenin şart olmadığı görüşündedir. Yargıtay’a göre eşin eylemlerinin; onur kırıcı, görenler üzerinde olumsuz etki yaratacak ve herkes tarafından hoş karşılanmayacak nitelikte olması boşanma kararı için yeterlidir. Randevu evi işletmek, ayyaşlık, kumarbazlık, homoseksüellik, uyuşturucu bağımlısı olmak ve gönül tellallığı halinde kişinin haysiyetsiz hayat sürdüğüne karar verilmiştir. Haysiyetsiz hayat sürme nedeniyle açılan boşanma davasında hak düşürücü süre veya af yoktur. Dürüstlük kuralı çerçevesinde her zaman bu nedene dayanılabilir. Ancak uygulamada uzun yıllar sonra açılan davalar çekilmezlik şartını ortadan kaldırdığından ret edilmektedir.

45-) Eşini terk eden tarafa boşanma davası açılabilir mi?

Terk, özel ve mutlak boşanma sebeplerinden biridir. Ayrıca bu nedenle ortak hayatın çekilmezliği aranmaz. Terk nedeniyle boşanma kararı verilebilmesi için; eşlerden biri ortak hayattan ayrılmış olmalıdır. Eşte terk ederken ortak yaşama son verme kastı bulunmalıdır. Eşin oluşturduğu fiili ayrılık hukuka aykırı olmalı, hukuken geçerli bir ayrılık kararına dayanmamalıdır. Davet edilen konut hazırlanmış olmalıdır. Aile mahkemesi ihtar çekmiş olmalı ve ihtar sonuç doğurmalıdır. Son olarak yargılama usule uygun yapılmış olmalıdır. Söz konusu ayrılığın en az 6 ay sürmesi ve istem üzerine hâkimce yapılan ihtarın sonuçsuz kalması gerekir. Terk konusunda önemli olan bir diğer husus hem evlilik birliğinin temelden sarsılması nedenine hem de terke dayalı olarak birlikte dava açılamayacağıdır. Genel ya da özel nedenden birinin seçilmesi gerekir.

46-) Her zaman giden terk eden midir?

Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek için iradi olarak ve haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmediğinde,  ayrılık en az 6 ay sürmüş, hâkim ihtarı sonuçsuz kalmışsa gider terk edendir ve terk edilen eş boşanma davası açabilir. Terk nedeniyle boşanma davasını terk eden eş açamaz. Bunun yanında gider her zaman terk eden değildir. Diğer eşi ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Bu eş esasen ortak konutta oturmakta, diğer eşi farklı sebeplerle konuta almamaktadır. Ortak konutu terk etmeye zorlayan, eşi konuttan kovan eş terk nedeniyle boşanma davası açamaz. İşte esasen konutta oturup diğer eşi konuta gelmemeye mecbur bırakma durumunda yapıntı terk’ten bahsedilmektedir. Bu durumda yapıntı terke maruz bırakılan eş dava açabilir.

47-) Hangi hallerde terkten söz edilemez?

Askerlik, cezaevinde bulunma, hastalık, öğrenim, memuriyet gereği, esirlik, iş seyahati nedenleriyle ayrı yaşama terk sayılmaz.

48-) Eşler hangi durumlarda ayrı yaşama hakkına sahiptir?

Eşlerden biri, diğerinin canına kast ettiyse, diğerine zührevi hastalık aşıladıysa, diğerini dostuyla birlikte yaşamaya zorladıysa, hasta çocuğuna refakatçi kalıyorsa gibi nedenlerle yaşamaya ara verilmesi haklı bir nedene dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ev eşlerin yönetimine ilişkin önlemleri alır. Bu nedenlerle ortak konuttan ayrılmış eşin eylemi terk sayılmaz.

49-) Eşlerden birinin akıl hastalığı boşanma nedeni yapılabilir mi?

Akıl hastalığı da özel boşanma nedenlerinden biridir. Akıl hastalığı dışındaki hiçbir hastalık özel boşanma nedeni sayılmamıştır. Akıl hastalığı evlilik öncesi başlamış olabilir. Bu durumda akıl hastaları ancak, evlenmelerinde tıbbi bir sakınca bulunmadığını resmi sağlık kurulu raporuyla belgelerse evlenebilir. Evlenmeye engel olacak derece akıl hastalığı varsa evlenme mutlak butlanla batıldır. Ve sağlıklı eş açacağı dava ile hâkim kararıyla evlilik sona erer. Mutlak butlan durumunda davacı eş mutlak butlan davası açabileceği gibi boşanma davası da açabilir. Eşin açacağı boşanma davası, savcı ve ilgililerin mutlak butlan dava hakkını etkilemez. Akıl hastalığı evlilikten sonra başladıysa diğer eşin yalnızca boşanma davası açma hakkı bulunur. Akıl hastalığına dayalı boşanma davalarında bu hastalığın ortak yaşamı çekilmez hale getirmesi koşulu aranmaktadır. Bu çekilmezlik her türlü delille kanıtlanabilir. Dava herhangi bir süre sınırlamasına tabi olmaksızın her zaman açılabilir.

50-) Hangi tür akıl hastalarına karşı bu durumu boşanma nedeni yapılabilir?

Sadece iyileşmesi olanaksız bulunan akıl hastalarına karşı bu nedenle dava açılabilir. Akıl hastalığı iyileşebilir cinstense hastalık kaç yıl sürmüş olursa olsun başkaca bir kanıt toplanmadan dava derhal ret edilmelidir. Akıl hastalığının iyileşmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit ettirilmelidir. Bu sağlık kurulu konu ile ilgili uzmanları bünyesinde barındırıyor olmalı ve rapor alınması konusundaki masrafları davacı karşılamalıdır. Kurul raporunda akıl hastalığının geçmesi olanağının bulunmadığı açıkça belirtilmelidir.

51-) Akıl hastası eş davada nasıl taraf olabilir?

Akıl hastalığı sebebiyle açılacak davalarda husumetin doğrudan doğruya akıl hastasına yöneltilmesi gerekir. Ancak davalının akıl hastası olduğu iddia edildiğinden dava ve taraf ehliyeti kamu düzenine ilişkin olduğu için hâkim bu durumu kendiliğinden göz önünde bulundurarak, davalının vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediği konusunda vesayet makamına müracaat ederek sonucu beklemelidir. Aile mahkemesi hâkimi vesayet makamına yazı yazmak yerine kendisi vasi atamaya karar verirse, karar temyiz edilmişse bozulacaktır.

52-) Akıl hastası eş aleyhine tazminat talep edilebilir mi?

Akıl hastalığı nedeniyle açılan boşanma davasında TMK 174/1-2 maddesi gereği tazminat sorumluluğu için kusurlu olmak şart kılınmıştır. Davalı eş akıl hastalığı nedeniyle ayırt etme gücüne sahip olmadığına göre fiillerinden hukuken sorumlu tutulması mümkün bulunmadığından maddi ve manevi tazminat ile sorumlu tutulamaz.

53-) Evlilik birliğinin temelinden sarsılması ne demektir?

Evlilik birliğinin temelden sarsılması ve ortak hayatın çekilmez hale gelmesi genel boşanma nedenlerinden biridir. Evlilik birliğini hangi olayların temelden sarsacağını önceden tek tek saymak mümkün değildir. Her somut olayda taraflarca gerçekleştirilen fiillerle birlikte evliliğin temelinden sarsıldığına karar verilebilir. Ancak evliliğin temelinden sarsılması boşanma kararı vermek için yeterli değildir, ayrıca çekilmezlik koşulunun sağlanması gerekir. Çekilmezlik koşulunun gerçekleşebilmesi için o eylemin davacıda evlilik ruhunu söndürmüş ve onu evlilikten nefret eder hale getirmiş olması gereklidir.

54-) Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasını hangi eş açabilir?

Eşlerden her ikisi de kusurlu olsa veya her ikisinin de kusuru bulunmasa bile boşanma davası açılabilir. Çünkü burada kusur değil evlilik birliğinin onarılamaz biçimde sarsılması temel alınır. Dolayısıyla kusurlu tarafa da dava açma hakkı tanınmıştır. Ancak Yargıtay bu durumu tam kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçimde yorumlamamaktadır. Yargıtay’a göre tam kusurlu eşin, kusursuz eşe karşı dava açma imkânı bulunmamaktadır. Ancak eşit kusurlu veya az da olsa kusurlu davalıya karşı boşanma davası açılabilecektir.

55-) Evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan davranışlar nelerdir?

Bu davranışlar Yargıtay içtihatlarıyla belirlenmiştir. Buna göre duygusal, sosyal, ekonomik, cinsel, görsel veya fiziksel şiddet evlilik birliğini temelinden sarsmaktadır.

56-) Boşanmaya neden olan duygusal şiddet nasıl gerçekleşmektedir?

Küçültücü davranmak, kilosuyla-organlarıyla-görüntüsüyle alay etmek, ekonomik-fiziksel-cinsel aşağılamalarda bulunmak, tükürmek, küçümsemek, başkalarıyla kıyaslamak, sırları açıklamak, dedikodu çıkarmak, iftira etmek, beğenmemek, kendisine yakışmadığını söylemek, suçlayıcı davranmak, hakaret etmek, eşini sevmediğini söylemek, zorla evlendirildiğini söylemek, soğuduğunu söylemek, istemediğini söylemek, aşırı kıskançlık, başkalarıyla görüştürmemek, tehdit etmek, kovmak, çeşitli nedenlerle baskı yapmak, korkutmak, hürriyetinden yoksun bırakmak, evle ilgilenmemek, tedaviyle ilgilenmemek, dışlamak gibi Yargıtay kararlarında yer alan ve sayısı sınırlı olmayan duygusal şiddet maalesef uygulanmakta ancak boşanma nedeni sayılmaktadır.

57-) Ekonomik yönden nasıl şiddet uygulanır?

Borçlarını ödememek, aşırı borçlanmak, hacze sebep olmak, alacaklıların rahatsız etmesine sebep olmak, kumar oynamak, aşırı derece şans oyunu oynamak, eşinden habersiz parasını almak, eşini borçlanmaya zorlamak, eşinin kredi kartını izinsiz kullanmak, çalışmamak, çalıştırmamak, zorla çalıştırmak, eve bakmamak, evin eşyalarını satmak, aşırı tasarrufta bulunmak vb. birçok durum ekonomik şiddete örnektir ve boşanma nedenidir.

58-) Cinsel şiddet nasıl uygulanmaktadır?

Hiç cinsel ilişki kurmamak, cinsel ilişkiden kaçınmak, doğal olmayan yoldan cinsel ilişkiye zorlamak, istenmeyen şekilde ilişki kurmak, istek dışı cinsel ilişki kurmak, başkalarına cinsel açıklamalarda bulunmak, eşini satacağını söylemek, cinsel sapkınlıkta ve tacizde bulunmak, cinsel içerikli uygunsuz internet sitelerine girmek, cinsel içerikli uygunsuz söyler söylemek, cinsel güveni sarsıcı davranışlarda bulunmak, başkasıyla yaşamak, eve başkasını almak, sadakatsizliğini açıklamak, eşini pazarlamaya çalışmak vb. birçok durum cinsel şiddete örnektir ve boşanma nedenidir.

59-) Fiziksel şiddet nasıl gerçekleşmektedir?

Eşini dövmek (koruma kararı, tanık beyanları, darp raporları, fiziksel belirtiler ispatta kullanılabilir), çocukları dövmek, dövülmeye sessiz kalmak, yaralamak, bir şeyler fırlatmak, ısırmak, itmek, tekmelemek, saçını çekmek, koparmak, üzerine yürümek, eve kilitlemek, eşyalarına zarar vermek, şiddete kalkışmak vb. birçok durum fiziksel şiddete örnektir. Fiziksel şiddet diğer şiddet türleri içerisinde fizyolojik ve psikolojik olarak en büyük etkilere sahip şiddet türüdür. Bir kere gerçekleştikten sonra bunun son olmadığını her zaman bilmeli ve adli mercilere başvurmalısınız.

60-) Sosyal şiddet nasıl gerçekleşir?

Giyim konusunda baskıda bulunmak, olağan giyimine karışmak, eşinin giyimine ailesinin müdahalesine seyirci kalmak, eşinin rızası dışımda çağdaş kıyafetlere aykırı davranmak, sürekli içki kullanmak, uyuşturucu kullanmak, aykırı hobilere sahip olmak, hobilere aşırı düşkün olmak, çocuğu habersiz sünnet etmek, düğün töreni aşamasında sorunlar çıkartmak, konuklara iyi konukseverlik göstermemek, muska, büyü ve fal işleriyle uğraşmak, imam nikâhlı yaşamak, tarikata girme için baskı yapmak, eşin eğitim görmesini engellemek vb. birçok neden sosyal şiddete örnektir.

61-) Görsel şiddet ne demektir?

Telefonla tehdit, telefonla hakaret, telefonla sarkıntılık, davacının yakınlarıyla görüşmesini engellemek için telefonuna şifre koymak, yatak odası görüntülerini paylaşmaya çalışmak, günlük ve mektup içerisinde aykırı sözlerde bulunmak, aykırı davranışların bulunduğu fotoğraflar çektirmek, internet ortamında hakaret tehdit vb. birçok durum görsel şiddete örnektir ve boşanma nedenidir.

62-) Evlilik birliğinin sarsılmasına neden olmayan davranışlar nelerdir?

İstemeyerek çocuğun ölümüne neden olmak, yaş farkı bulunması, cinsel saldırıya uğramak, salt fiili ayrılığın bulunması, hastalıklı olmak, ağız ve vücut kokusu, yatağını ıslatmak, sedef hastalığı, bedensel farklılıkları bulunmak (aşırı et beni bulunması gibi), çocuğu olmamak, bedensel özürlü olmak, yasal haklarını kullanmak (savcılığa şikâyet gibi), koruma tedbiri istemek, sulh girişimini ret etmek, dil-ırk-renk-siyasi düşünce- din ayrılığının bulunması gibi nedenler tek başına boşanma nedeni sayılmaz. Ancak bu nedenle evlilik birliğinin devamı taraflar için çekilmez hale gelmiş ve buna hâkim vicdani kanaat getirmişse boşanma kararı verilebilir.

63-) Yukarıda bahsedilen fiiller gerçekleştikten sonra eşini affeden taraf bu fiilleri boşanma nedeni yapabilir mi?

Evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanma davasında af niteliğindeki davranışlar gerçekleşmişse evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle boşanma davasının reddi gerekir. Yani affeden taraf affettiği durumu boşanma davasında neden olarak kullanamaz.

65-) Hangi davranışlar af niteliğindedir?

Eşlerin barışması, barışma girişiminde bulunması, önceki olayları affetmek (feragat ile veya ihtarname çekmek suretiyle), hoşgörü ile karşılamak, olaylar sonra birlikte olmak, birlikte tatile gitmek, birlikte yaşamak, affa ilişkin beyanda bulunmak, boşanmaya dair açılan hukuki süreci sonlandırmak, ceza davasından vazgeçmek, hediye vermek, bağış yapmak, evlilik birliğini olaylara rağmen sürdürmek gibi af iradesini ortaya koyan davranışlar af niteliğindedir.

66-) Evlilik öncesinde yaşanan olaylar boşanma davasına konu olabilir mi?

Eşler arasında evlilik birliği evlenmeyle kurulmuş olur. Evliliğin genel hükümlerinin eşlere sağladığı hak ve yükümlülükler, evlenmeyle oluşur. Bu sebeple evlenmeden önceki olaylar evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davasında hükme esas alınmaz. Evlenmeden önceki olaylar koşulları varsa başka davanın konusunu oluşturabilir. Evlenmeden sonraki olayların ise ancak boşanma davasının açıldığı tarihe kadar olan bölümü evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebiyle boşanma davasına konu olabilir. Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010 sonrası dönemde boşanma davası açıldıktan sonra oluşan olayların boşanma hükmüne esas alınabileceği görüşünü benimsemiştir.

67-) Üzerinden uzun süre geçmiş olaylar genel nedene dayalı olarak açılan boşanma davasına konu olabilir mi?

Evlenmeden sonra ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davasından önceki olayların üzerinden uzun bir süre geçmişse evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle açılan boşanma davaları ret edilmektedir. Geçen sürenin hesaplanmasında dürüstlük kuralı göz önünde bulundurulur. Çok uzun süre geçmesi hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmektedir. Aynı şekilde yaşanan olaylardan sonra evlilik birliği sürdürülmüşse boşanma davası ret edilmektedir.

68-) Anlaşmalı olarak boşanabilmenin şartları nelerdir?

Tarafların anlaşmalı olarak boşanabilmesi için evliliğin en az bir yıl sürmüş olması gerekir. Bu süreyi birlikte geçirmek zorunlu değildir. Eşlerin ya birlikte başvurması ya da açılan çekişmeli davada bir eşin anlaşmalı boşanma teklifini kabul etmesi şeklinde gerçekleşebilir. Ancak özel boşanma nedenlerine dayalı olarak açılan davanın devamı sırasında tarafların –ıslah dışında- anlaşmalı boşanmayı gerçekleştiremeyeceği yönünde kararlar bulunmaktadır. Anlaşmalı boşanmanın gerçekleşmesi için bir diğer şart tarafların iradelerini bizzat açıklamalarıdır. Taraflar aile mahkemesi hâkimi önünde hazır bulunur ve bizzat dinlenir. Ayrıca taraflar duruşma tutanağını imzalamalıdır. Burada hâkime düşen tarafların iradelerini serbestçe açıkladığına kanaat getirmektir. Ayrıca tarafların hazırladıkları anlaşmalı boşanma protokolü hâkim tarafından onaylanmalıdır. Bu protokolde boşanmanın tüm sonuçları hakkında anlaşılmalıdır.

69-) Anlaşmalı boşanma protokolü nasıl hazırlanmalıdır?

Taraflar hazırladıkları anlaşmalı boşanma protokolünde her hususta anlaşma sağlamalıdır. Hâkimin anlaşmalı boşanma kararı verebilmesi için maddi-manevi tazminat ve yoksulluk nafakası konularında taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Taraflar çocukların durumlarının (velayet) da ne olacağını hâkime açıklamak zorundadır. Kişisel ilişki ve iştirak nafakası konusunda da hâkimin onayı aranır. Anlaşmalı boşanmada sadece ‘boşanma sonucunda’ anlaşılıp mali sonuçları ayrı dava konusu yapmak mümkün değildir. Dolayısıyla tüm hususları kapsayan detaylı ve özenli bir protokol hazırlanmalıdır. Anlaşma gerçekleşmez ya da bozulursa dava çekişmeli boşanma davasına dönüşür.

70-) Anlaşmalı boşanma davası açan eşler daha sonra anlaşmayı bozabilir mi?

Anlaşmalı boşanma davasında hâkim huzurunda gerçekleşen anlaşmayı bozma dava harcını yatıran eş tarafından hüküm kesinleşmeden mümkündür. Dava harcını yatıran eş açısından hâkim huzurunda açıkladığı iradesinin bağlayıcılığı yoktur. Yargıtay’a göre dava harcını yatırmayan diğer eş ise protokol ile bağlıdır. Bu durum eşler arası silahların eşitliği ilkesine aykırı olması nedeniyle eleştirilmektedir.

71-) Boşanma davası ret edildikten sonra eşler yeniden ortak hayat kuramamışlarsa buna dayanarak boşanma davası açabilirler mi?

Taraflar boşanma davası açmış, ancak dava ret edilmiş ve ret kararı kesinleşmiş olabilir. Bu durumda ret kararından sonra taraflar halen evli olduğundan evlilik birliğine devam etmeleri beklenir. Ancak bu ret kararının kesinleştiği tarihten itibaren üç yıl geçtikten sonra her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. 3 yıl geçirilmediyse dava ret edilir. Ortak hayatın neden kurulamadığı önemli değildir. Davacı kötü niyetli olabilir, başkasıyla yaşıyor olabilir, fiili olanaksızlık bulunabilir vs… ortak hayatın kurulmadığını ispat yükü davacıya aittir. Davacı bu durumu tanık beyanları, zabıta araştırması, eşler arası nafaka dosyaları, icra dosyaları, otel kayıtları, tahsil makbuzları, pasaport kayıtları gibi birçok delille ispat edebilir.

72-) Hâkim boşanma dışında ayrılığa da karar verebilir mi?

Boşanmanın gerek özel gerekse genel sebeplerinden birine dayanarak açılacak boşanma davalarında, davacı dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir. Davacı yalnızca ayrılık isteminde bulunduysa boşanma kararı verilemez. Ancak boşanma davasında, boşanma sebeplerinden biri gerçekleştiğinde, hâkim ya boşanmaya ya da ayrılığa hükmedebilir.

73-) Ayrılık kararı verilebilmesinin şartları nelerdir?

Ayrılık kararı verilebilmesinin ön koşulu boşanma sebeplerinin gerçekleşmesidir. Ayrıca bu sebepler ispatlanmış olmalı, hoşgörü ile karşılanmamalıdır. Ayrılık kararı verilmesinin amacı ortak hayatın yeniden kurulmasıdır. Dolayısıyla ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunan durumlarda ayrılığa karar verilebilir. Bu olasılık sebepleri açıkça gösterilmeli ve barışma ihtimali konusunda deliller bulunmalıdır. Olasılık konusunda gerekirse psikologdan uzman görüşü de alınabilir. Son olarak makul bir ayrılık süresi belirlenmelidir. Bu süre ayrılık kararının kesinleştiği tarihten başlar. Süre en az bir en çok üç yıldır.

74-) Ayrılık kararının sonuçları nelerdir?

Ayrılı kararı ile birlikte yaşama yükümlülüğü kararın kesinleştiği tarihten itibaren kendiliğinden sona erer. Evlilik birliğinden doğan diğer yükümlülükler ise –sadakat gibi- devam erecektir. Kadın kocanın soyadını kullanmaya devam eder. Ayrılık esnasında eşlerden biri ölürse diğeri onun mirasçısı olur. Ayrılık süresi içinde doğan çocuklar evlilik içi doğum sayılır. Hâkim velayeti, kişisel ilişkileri, çocuğun bakım ve giderlerine katılımı belirler. Eşlerden birinin yapacağı talep üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkı, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ilişkin önlemler ve malların yönetimine ilişkin önlemler belirlenir.

75-) Boşanma davası açıldığında hâkim eşlerin barınmasına ilişkin geçici tedbirlere karar verebilir mi?

Hâkim talep olmasa dahi boşanma davası açılınca davanın devamı süresince eşlerin barınmasına ilişkin önlemleri kendiliğinden alır. Barınma konusunda bizzat tarafları dinler. Ortak konutta kimin oturduğunu, oturmayan eşin nerede kaldığını, çocukların kimin yanında kaldığını, hangi okula gittiğini araştırarak tespit ettirir. Ortak konutun mülkiyetinin kime ait olduğunun barınmaya ilişkin kararın verilmesinde bir önemi yoktur.

76-) Boşanma davası sırasında eşlerden birine geçinmesi amacıyla nafaka tayin edilebilir mi?

 Boşanma davası açılınca hâkim davanın devamı süresince geçerli olmak üzere kendiliğinden geçici tedbir nafakasına hükmedebilir. Tutukluluk, hükümlülük, askerlik ve özellikle işsizlik tedbir nafakası verilmesine engel değildir. İşsiz eşin başka bir geliri veya paraya çevrilebilecek malı veya serveti varsa tedbir nafakası vermekle yükümlü tutulabilir. Ekonomik güçleri birbirine yakın olan eşlerin geçici tedbir nafakası verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca tedbir nafakasına hükmedilirken tarafların kusuru ölçü olarak alınmaz. (Ancak Yargıtay’ın aksi yönde kararları da bulunmaktadır.) Ancak başkası ile yaşayan eşe tedbir nafakasının verilemeyeceği kabul edilmiştir.

77-) Geçici tedbir nafakasının miktarına nasıl karar verilir?

Öncelikle tarafların nafaka konusunda bir kabulleri olup olmadığı gözetilmelidir. Miktarın belirlenmesinde şüphesiz tarafların ekonomik ve sosyal durumları belirleyici olacaktır. Tarafların gelir durumları dikkate alınır. Eşin gelirinin az olması tedbir nafakası verilmesine engel değildir. Ancak düzenli ve yeterli geliri bulunmadığı anlaşılan eş geçici tedbir nafakası vermek zorunda değildir. Tarafların durumlarının değişmesi halinde hâkim geçici nafaka miktarının yeniden belirlenmesine veya kaldırılmasına karar verebilir. Nafakanın toptan veya irat biçiminde ödenmesine hükmedebilir. Nafaka Türk Lirası olmalıdır.

78-) Davanın devamı sırasında çocuklara ilişkin geçici tedbir kararı alınabilir mi?

Hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan özellikle çocukların bakım ve korunmasına ilişkin önlemleri kendiliğinden alır. Çocuklara karşı alınacak önlemler; çocuğun bir tarafın himayesine bırakılması, geçici kişisel ilişki kurulması, geçici tedbir nafakası verilmesi, çocuğun mallarına geçici önlem alınması ve çocuk kaçırma konusunda alınacak önlemlerdir. Çocuğa verilecek geçici tedbir nafakasına öğretide iştirak nafakası da denmektedir.

79-) Çocuğa verilecek iştirak nafakası hangi esaslara göre belirlenir?

Çocuğa verilecek nafaka miktarı belirlenirken çocuğun ihtiyaçları, gelirleri, tarafların ödemeyi kabul ettiği miktar, tarafların hayat koşulları ve ödeme güçleri göz önünde bulundurulur. Herhangi bir işi ve geliri olmayan davacı veya davalı yanında bulunan küçük yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekir. Çocuğa iştirak nafakası tayin edilirken çocuk ile taraf arasında soy bağı ilişkisinin bulunup bulunmadığı da dikkate alınmaktadır.

80-) Kadın evlendikten sonra kocasının soyadı yanında önceki soyadını da kullanabilir mi?

Kadının kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilmesi için; evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yazılı başvuru yaptığında, önceki soyadını da kullanabilir. Ancak yürürlükte olan yasal düzenlemelere göre kadın yalnızca bekârlık soyadını kullanamaz. Çünkü evlenmekle kocanın soyadını alması zorunluluktur.

81-) Kadın boşandıktan sonra eski kocasının soyadını kullanmaya devam edebilir mi?

Kural olarak boşanan kadın evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Kadının boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati varsa ve bu soyadını kullanmasının kocasına bir zarar vermeyeceğini kanıtlıyorsa, aile mahkemesi hâkiminden kocasının soyadını taşımasını isteyebilir. Davacı kadın bu isteğini usulüne uygun olarak açacağı bir dava ile hayata geçirebilir. Kadının bunda menfaati olup olmadığını ve kocanın zararına olup olmayacağını hâkim takdir eder. Bu dava erkek eşe yöneltilmelidir ve erkek eşin bu durumu onaylaması gerekir. Koca koşulların değişmesi durumunda soyadının kullanılmasına ilişkin verilmiş olan iznin kaldırılmasını aile mahkemesine açacağı dava ile talep edebilir.

82-) Ağır kusurlu eş maddi tazminat talep edebilir mi?

Maddi tazminat istenebilmesinin koşulları, tazminat isteyenin kusursuz veya daha az kusurlu olması, tazminat istenenin ise kusurlu olması, zarar ve nedensellik bağının bulunmasıdır. Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenmiş eş kusursuz veya daha az kusurlu ise maddi tazminat alabilir. Eşit kusurlu eş ise maddi tazminat istemi reddedilir. Aynı şekilde ağır veya tam kusurlu eş lehine de maddi tazminata hükmedilemez.

83-) Maddi tazminata her boşanma davasında hükmedilir mi?

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle açılan her boşanma davasında, davanın kabul edilmesi istekte bulunan tarafa otomatik olarak maddi tazminat verilmesini gerektirmez. Ancak mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf tazminata hak kazanabilir.

84-) Tarafların mevcut ve beklenen menfaatleri nasıl belirlenir?

Tarafların yaşı, evlilik süresi, ekonomik ve sosyal durumları, sosyal güvencelerinin bulunup bulunmadığı, iş bulma olasılıkları, meslekleri, kalan olağan yaşam süresi, yeniden evlenme şansları, yatırım güç ve poliçeleri, iş sözleşmelerinin kapsamı, sosyal hakları gibi esaslar dikkate alınarak tarafların mevcut ve beklenen menfaatleri belirlenir.

85-) Boşanmanın eki niteliğinde olmayan hususlarda maddi tazminat talep edilebilir mi?

Boşanma davasında, dava dilekçesinde yer alan tazminat isteği mevcut veya beklenen menfaatler kapsamında değilse harca bağlıdır. Dava dilekçesinde yer alan ve boşanmanın eki niteliğinde olmayan bu istekler;  düğün giderleri, nikâh gideri, doğum gideri, evlilik birliği içinde yapılan masrafların istemi, işten ayrılma nedeniyle tazminat istemi, işe başlayamama sebebiyle istem, düğünde takılan para istemi, çeyiz gideri istemi, ziynet istemi vb istekler harca tabidir.

86-) Maddi tazminat talep ederken dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?

Taraflardan gelen bir talep olmadan hâkim kendiliğinden maddi tazminata hükmedemez. Hâkime verilen dilekçede istekte bulunan taraf ne istediğini açıkça göstermelidir. Tazminatın türü ve miktarı duraksamaya yer bırakmayacak derecede açık olmalıdır. Örneğin ’20.000TL tazminat talep ediyorum’ demek hatalıdır. Çünkü maddi ya da manevi tazminat olduğunun da belirtilmesi gerekir. Ayrıca istenilen tutarın para birimi de belirtilmiş olmalıdır. Tazminat tutarı çok dikkatli belirlenmelidir. Tazminat isteyen bilmeyerek de olsa yetersiz miktarda maddi tazminat istemişse kural olarak sonradan bunu arttıramaz. Ayrıca istenilen tazminatın miktarı aşılarak daha fazla miktara karar verilemez. Maddi tazminat toptan ödenebileceği gibi irat biçiminde de ödenebilir.

87-) İrat biçiminde ödenen maddi tazminat hangi durumlarda kesilir?

Alacaklının yoksulluğu ortadan kalkarsa, alacaklı haysiyetsiz hayat sürerse, evlilik dışı bir başkasıyla yaşarsa, yeniden evlenirse veya kendisi veya borçlu ölürse maddi tazminatın ödenmesi kesilecektir. Bu kural emredici nitelikte değildir. Dolayısıyla taraflar serbest iradeleriyle sayılan durumlarda da tazminatın ödenmesine karar verebilir.

88-) Maddi tazminat için faiz istenebilir mi?

Talep halinde maddi tazminat için faiz verilir. Faize, boşanma davasının kesinleşmesi tarihinden itibaren hükmolunur. Ancak maddi tazminat boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra bir yıllık zamanaşımı süresi içinde ayrı bir dava ile istendiyse faize bu davadan itibaren hükmolunur. Taraflar talep etmediyse hâkim kendiliğinden faize hükmedemez. Uygulanacak faiz oranı yasal faizdir.

Kusurlu eş manevi tazminat talep edebilir mi?

Kusurlu taraftan uygun bir manevi tazminat isteyen, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu ise manevi tazminat istemi ret edilmektedir. Kusursuz ve az kusurlu eş manevi tazminat talep etme hakkına haizdir.

89-) Manevi tazminata hangi durumlarda hükmedilir?

Boşanma yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf manevi tazminat talep edebilir. Eşin kişilik hakkının ağır surette zedelenmesi zorunlu değildir. Bu minvalde; derin üzüntü veren, psikolojik buhran yaratan, elem veren, psikolojik sarsıntı yaratan, ağır utanca sürükleyen, onur kırıklığı yaratan, yaşama sebebinin yitirilmesine sebep olan durumların gerçekleşmesi halinde manevi tazminata hükmedilir. Bu durumların hepsinin bir arada olmasına gerek yoktur. Bu olayların evlilik birliğinin devamı süresinde yaşanmış olması gerekir. Evlilikten önceki veya boşanmadan sonraki olaylarla zarar unsuru gerçekleşmez.

90-) Yargıtay kararları ışığında manevi tazminata hükmedilen haller nelerdir?

Cinsel ilişki kurulamaması, eşin hastalığı ile ilgilenilmemesi, çocuğun hastalığı ile ilgilenilmemesi, kadının kürtaja zorlanması, fiziksel şiddet uygulanması, olağan dışı cinsel ilişkiye zorlanması, cinsel istismarda bulunulması, sadakatsizlik, eşine kendisini istemediğinin söylenmesi, kovma, hakaret, aşağılanma, güven sarsıcı hareketlerde bulunma, tehdit, doğumla ilgilenmeme, çocuğun kendisinden olmadığını söyleme, kardeş gibi gördüğünü söyleme, korkutma, beddua, iftira, suçlama, düğün yapmama durumlarında Yargıtay’ca manevi tazminata hükmedilmiştir.

91-) Çocuğun velayetinin hangi tarafta kalacağına nasıl karar verilir?

Velayet çocuğun güvenliğine ilişkindir. Dolayısıyla göz önünde tutulacak tek esas çocuğun üstün yararıdır. Velayetin kimde kalacağı belirlenirken, çocuğun bedeni, fikri, ahlaki ve sosyal yönden gelişmesi dikkate alınmalıdır. Hakim olanak buldukça ana babayı dinlemelidir. Yeterli idrak gücüne sahipse çocuk da dinlenmeli ve görüşü alınmalıdır. Çocuğun çıkarlarına uygun isteklerine öncelik verilmelidir. Çocuk vesayet altındaysa vasinin ve vesayet makamının izni alınır. Velayet ancak ana veya babadan birine verilebilir ve askıda bırakılamaz.

92-) Velayet düzenlenmesinde çocuğa ilişkin ilkeler nelerdir?

Çocuğun yaşı, doğum tarihi, eğitim durumu, nüfus kaydı, sağlık durumu, cinsiyeti ile ana babanın kişisel-sosyal-ekonomik özellikleri, alıştığı ortamın değiştirilmemesi, kardeşlerin ayrılmaması gibi çevresel özellikler birlikte değerlendirilerek ve çocuğun yüksek yararı gözetilerek velayet hakkı belirlenir. Halk arasında söylenen kız çocuğunun velayeti anneye erkeğinki babaya gibi bir yaklaşım bulunmamaktadır. Çocuğun kişisel özellikleriyle tarafların mali sosyal durumları düşünüldüğünde hangi taraf çocuğa daha lehe şartlar sunuyorsa velayet o tarafa verilir.

93-) Çocuğun velayeti kendisine bırakılmış tarafın yeniden evlenmesi velayetin değiştirilmesini gerektirir mi?

Boşanmış ana ya da babanın yeniden evlenmesi hem velayetin değiştirilmesi hem de velayetin kaldırılması nedeni olarak öngörülmüştür. Ancak tek başına velayetin kaldırılması olgusu velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Yeniden evlenen eş velayet görevini ihmal ederse velayetin değiştirilmesine karar verilmelidir. Eş velayet görevini ihmal etmese de, yeni aile düzeninde çocuğun beden, ruh ve ahlak gelişimi için uygun olmayan koşullar varsa hâkim yine de velayetin değiştirilmesine karar vermelidir. Yeniden evlenme dışında, başka yere gitme sebebiyle, ölüm sebebiyle, hapsedilme sebebiyle, bitkisel hayata girme sebebiyle, rehabilitasyon merkezine yatırılma sebebiyle gibi durumlarda velayetin değiştirilmesi talep edilebilir.

94-) Velayetin kaldırılmasına hangi durumlarda karar verilebilir?

Anne ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini yerine getirememesi ve anne ve babanın çocuğa yeterli ilgili göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması halinde velayet hakkının kaldırılmasına karar verilebilir.

95-) Velayet kendisine verilmeyen taraf, diğer eşin kendisine mahkemece kabul edilen görüşme günlerinde müşterek küçüğü göstermemesi halinde hangi hukuki yollara başvurabilir?

İcra takibi başlatıp sosyal hizmet memuru eşliğinde çocuk teslim kurumuna başvurulabilir. Aynı zamanda İİK madde 344 uyarınca icra ceza mahkemesinde açılacak dava ile görüşme günlerinde müşterek çocuğu göstermeyen tarafa hapis cezası verilecektir.

96-) Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesinin şartları nelerdir?

Yoksulluk nafakası isteyen ağır kusurlu olmamalıdır. Ancak kusursuz veya eşit kusurlu yoksulluk nafakası alabilir. Yoksulluk yükümlüsünün kusuru aranmaz. Fiilen evliymiş gibi bir başkasıyla yaşayanlar da nafaka alamaz. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesinin diğer şartı nafaka verilmediği takdirde boşanma yüzünden talep eden tarafın yoksulluğa düşecek olması aranır. Ayrıca evlilik birliği boşanma ile sona ermelidir. Talepte bulunanın ihtiyacı, karşı tarafın ödeme gücü bulunmalıdır.

97-) Kimler yoksulluk nafakası alabilir?

Geliri yetersiz olanlar, işten iradesi dışında ayrılmış olanlar, ev kadınları, henüz maaşı bağlanmayanlar, yurt dışı geliri yetersiz olanlar, ailesi zengin ancak kendi geliri bulunmayanlar, geçici işte çalışanlar gibi bu nafakaya ihtiyacı olan kişiler yoksulluk nafakası alabilir.

98-) Yoksulluk nafakasını kural olarak alamayacak kişiler kimlerdir?

Yoksulluğu kaldıracak düzeyde geliri olanlar, dul aylığı olanlar, yeterli emekli aylığı olanlar, yeterli yaşlılık aylığı alanlar, yeterli kira geliri alanlar, sigortalı olanlar, işsizlik parası alanlar, mesleği olanlar, memurlar, yoksulluğu kaldıran malvarlığı olanlar, yoksulluğu kendisi yaratanlar, işten kendi isteğiyle ayrılanlar, sürekli kumar oynayanlar kural olarak yoksulluk nafakası alamaz.

99-) İştirak nafakası nedir?

Boşanma kararının kesinleşmesinden sonra çocuk için verilen nafakaya iştirak nafakası denir.  Kanun koyucu iştirak nafakası ile çocuğun bakım ve eğitim giderlerinden söz etmektedir. Bu bakım giderlerinin içine yiyecek, giyecek- barınma, sağlık, dinlenme, ulaşım, harçlık giderleri girmektedir.

100-) İştirak nafakası sonradan arttırılabilir mi?

Aile mahkemesi hakimi çocuklara ilişkin önlemleri kapsayan boşanma hükmünün çocuklarla ilgili kısmını değişen şartlara uydurabileceğinden ancak koşulları varsa iştirak nafakasını arttırabilir. İştirak nafakasının arttırılmasında nafakanın belirlenmesinde etkili olan ana baba ve çocukların özelliklerine ilişkin ilkeler aynen geçerlidir. Daha önce açılan iştirak nafakası arttım davasının kesinleşmemiş olması yeni bir iştirak nafakası artırım davası açmaya engel değildir.

Hazırlayanlar

Av. Tuğsan YILMAZ
Av. Halil İbrahim ÇELİK
Merve ARABACI

“İşbu yazıya ilişkin tarafımızdan açık ve yazılı izin alınmaksızın başkaca bir web sitesinde( Bilgi paylaşımı maksatlı forum, sözlük ve sosyal paylaşım siteleri hariçtir.) yayımlanmak üzere doğrudan alıntılama / kopyalama yapılması durumunda yasal işlem başlatılacaktır.”

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. İstanbul Barosuna kayıtlı. İngilizce bilmektedir. Ofisimizin kurucu ortağıdır. Aynı zamanda 2014 ve 2015 eğitim ve öğretim yılları ikinci dönemlerinde Yeniyüzyıl Üniversitesi’ nde öğretim görevlisi sıfatıyla “Sosyal Medyada Bilgi Yönetimi” dersleri vermiştir. 2017 yılı güz döneminde ise Haliç Üniversitesi’ nde “Enformatik Teknoloji Hukuku” dersi vermiştir. Bilişim Hukuku, Sağlık Hukuku, Aile Hukuku ve sair hukuki konularda çeşitli tv programları, panel ve sempozyumlarda konuşmacı olarak yer almıştır. Özellikle Ceza Hukuku, Bilişim Hukuku, Aile Hukuku, Sağlık Hukuku başta olmak üzere İş Hukuku, Sözleşmeler Hukuku, Ticaret Hukuku ve diğer hukuki ilgi alanlarında aktif olarak avukatlık mesleğini icra etmektedir.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir