abdüllatif şener hangi partide / CHP’den istifa eden Abdüllatif Şener: Kılıçdaroğlu’na oy vermedim - Son dakika haberleri – Sözcü

Abdüllatif Şener Hangi Partide

abdüllatif şener hangi partide

Abdüllatif Şener: Muhtemelen Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili adayı olacağım

Abdüllatif Şener: Muhtemelen Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili adayı olacağım

Video-haber: Sinan Onuş

Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) 24 Haziran seçimlerinde aday olarak göstereceği milletvekili listesi 20 Mayıs Pazar günü toplanacak Parti Meclisi'nde oylanarak netleşecek.

21 Mayıs saat 'ye kadar Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) sunulması gereken listelerde yer alıp almayacağı merak edilen isimlerden biri de, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin eski kurucularından ve hükümetlerinde başbakan yardımcılığı görevleri üstlenen Abdüllatif Şener.

Ankara'da BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Şener, "Cumhuriyet Halk Partisi'nden muhtemelen milletvekili adayı olacağım. Ama şu anda partiler aday listelerini ilan etmedikleri için herhangi bir sürprizle karşılaşmak da mümkündür. Onun için başka bir açıklama yapmak doğru olmaz" dedi.

Hangi ilden aday gösterileceğinin netleşmediğini belirten Abdüllatif Şener, ABD'nin İsrail büyükelçiliğini Kudüs'e taşımasını Gazze'de protesto eden 60 göstericinin İsrailli askerler tarafından öldürüldüğü Pazartesi günü özellikle sosyal medyada en çok konuşulan isim oldu.

Gündeme oturmasının nedeni ise yılında CNN Türk'te katıldığı bir programda, "İsrail, Kudüs'ü başkent ilan edecek ve buna en çok Erdoğan yardım edecek. Başkent ilan edildiği gün de en çok o meydan okuyacak" sözlerinin 6 yıl sonra tekrar yayılmış olması.

Videonun sosyal medyadaki paylaşımlarının çoğunda Şener, ünlü kâhin Nostradamus'a benzetildi.

Peki, bu öngörüsü bir bilgiye mi dayanıyordu? Bu nedenle mi Adalet ve Kalkınma Partisi'nden istifa etmişti?

Abdüllatif Şener, eleştirileri sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, BBC mülakatında kendisiyle ilgili sorulan sorularla ilgili "Bana öyle bir referans gösterin ki gösterdiğiniz bu referansı biz adam yerine koyalım. Bu referansın siyasette kıymeti harbiyesi yok" sözlerine de yanıt verdi.

Erdoğan'ın sizin "üstünüzde hakkı olmadığını" söylediniz. Açıklamada arasındaki hükümetin başarılarından söz ettiniz. Sonuçta hükümetin başı Sayın Erdoğan'dı ve sizin kararlarınızın arkasında da duran isim oydu. Başarınızı desteklemesi bir hak değil mi?

Kararların arkasında durmasından öte o dönem, politikaları iyi bilmediği bir dönemdi. Belediye başkanlığını biliyor fakat hükümet etmeyi bilmiyordu. Ekonomiyi emanet etmiş olması, ekonomi yönetimini benim üzerimden sürdürmüş ve başarılı bir programın uygulanmış olması aslında kendi hükümetinin de başarısı anlamına geliyordu.

Ondan da yararlanan kendisi. Kamuoyuna, bilmediği bir süreci doğru yönetmiş görüntüsü vermek, kendisi açısında da önemliydi. Onaylamasa ne yapacaktı? Bildiği bir konu değil. "Bunu onaylamıyorum, başka bir şey yapın" diyecek hali yoktu zaten.

Orada bir hak görmüyorum. Üstelik orada da bir katkımı görüyorum. Kurduğumuz AK Parti'nin genel başkanı oldu, başbakanı, milletvekili oldu. Bu süreçlerindeyse benim katkılarımdan yararlandı. Yani sahip olduğu unvanlarda benim ona katkım var ama benim sahip olduğum siyasi unvanlarda onun bir katkısı yoktur.

İkili ilişkilerimizde de aynısı söz konusudur. Bu nedenle bu kadar üzerinde hakkı olan birine karşı 'biraz daha nazik, biraz daha Cumhurbaşkanının üslubuna yakışır bir şekilde yaklaşabilirdin, bunu yapman gerekirdi' diye hatırlatmak maksadıyla söylediğim sözlerdir onlar.

"Tarzını, siyaset üslubunu beğenmiyordum"

Kudüs'ün başkent olmasıyla ilgili 6 yıl önceki öngörünüz bir bilgiye mi dayanıyordu?

Öteden beri İsrail, Kudüs'ü zaten başkent olarak görmek istiyordu. Bunu aldığı kararlarla da açıklamıştı. Hatta yılında Sayın Erdoğan, başbakan sıfatıyla Kudüs'e gittiğinde Ariel Şaron'la yaptığı görüşmede Ariel Şaron, "İsrail milletinin başkenti ve İsrail Devleti'nin başkenti olan Kudüs'e hoşgeldiniz" dedi. Sayın Erdoğan buna bir tepki göstermemişti.

Buna benzer olaylar zaten İsrail'in niyetlerini açıklıyordu. Ama bölgede Arap Baharı nedeniyle İsrail'i kuşatan ülkelerde parçalanmalar, çözülmeler, dağılmalar ortaya çıkınca bu ortamdan İsrail'in yararlanacağını düşündüm.

İsrail'in etrafındaki ülkelerdeki bu kaos ortamına katkı sağlayan dünyada mevcut hangi iktidar, hükümet varsa onun da bu sürece katkısı olduğunu düşündüğümden Sayın Erdoğan'ın da bugünkü geldiğimiz noktaya katkısı olacağını söyledim.

"İsrail'in başkenti Kudüs'e hoşgeldiniz" sözlerinin söylendiği dönem siz de AKP'nin hem kurucusu hem de bakanıydınız. O zaman neden böyle bir tepki vermediniz ve istifa etmediniz?

Hükümet etmek önemli bir hadisedir. Hükümette bütün kararlar kolektif olarak alınır. Yani her gün 30 civarında Bakanlar Kurulu kararı imzalarsınız. Bir bakan, bu kararlardan birini imzalamadığı takdirde o kararname yürürlüğü giremez.

Onun için her önünüze gelene itiraz edip istifa etmeye, ayrılmaya kalktığınız zaman tek bir gün bile iktidarda, hükümette kalamazsınız. Bu, Türkiye'deki siyasetin bir kuralıdır.

Ben ilk başladığım günden itibaren Sayın Erdoğan'la anlaşamadım. Özellikle ihaleler, özelleştirme ihaleleri konusunda ve diğer siyasi partilere ve seçmen kesimlerine karşı sert eleştirileri nedeniyle tarzını, siyaset üslubunu beğenmiyordum.

Bırakmayı o yıllarda da düşünmüştüm. Bazı arkadaşlara da 'bırakacağım' diye söylerdim. Ama seçmenler beni, dört yıllığına seçmişler.

Sürem bitmeden bırakmış olmak, seçmenin iradesine karşı da bir saygısızlık olur düşüncesi içerisinde 'yeni seçim döneminin başlamasıyla birlikte aday olmam ve bırakırım' diye planlama yapmıştım ve bu planlamaya uygun olarak bıraktım. Bunda bir çelişki yoktur.

Aynı açıklamanızda Türkiye'ye bir şantaj uygulandığını söylemiştiniz. Birincisi, bu şantaj nedir? İkincisi de Türkiye'nin bekasına yönelik bir sıkıntı varsa dört yıl beklemek doğru mu?

Türkiye'nin bekasına yönelik sıkıntılar" gibi ifadeler o dönemlerde yoktu. Her şey düzgün yürüyordu. O dönemlerde yalnız bazı dış politik gelişmeler nedeniyle Sayın Erdoğan'ın çizgisinde bir kırılmayı hissediyordum.

'Türkiye üzerinde şantaj var' gibi cümleler, hissettiğim bu kırılmalar nedeniyle kullandığım ifadelerdir. Ama doğrusu bugün itibariyle o günkü koşullarda neyi kastettiğimi de hatırlamıyorum.

Şantajın ne olduğunu hatırlamıyorsunuz?

Evet, o yayında öyle bir şey kullanmışım ama ne olduğunu hatırlamıyorum.

"Filistin konusunda Erdoğan'a haksızlık yapmadım"

Erdoğan'ın Filistin meselesinde başından beriki tavrını biliyoruz. Yoğun açıklamalar yapıp Filistin'in arkasında duruyor. "Filistin'in arkasında değil" diyerek biraz haksızlık yapmış olmuyor muyuz?

Bu bir haksızlık değil. Gelişmelere baktığımızda sözlerin başka politikaların başka olduğunu görüyorum. Yani Sayın Erdoğan'ın, Filistin'i destekler nitelikte görünen sözleri, cümleleri hatta sert çıkışları, yaptığı mitingler gerçek politikasını göstermiyor.

Hatta politikalarına baktığınızda mesela Arap Baharı'nda Suriye'yi, Libya'yı böyle hallaç pamuğu gibi dağıtan ülkelerle birlikte hareket etmiş olması, Filistin sorunun da derinleşmesine yol açmış bir konudur.

Yani uyguladığı politikalar doğrudan doğruya İsrail'in yararlanacağı, Filistinlilerin zorda kalacağı politikalardır. Böyle olunca vermiş olduğu demeçleri, yapmış olduğu konuşmaları sadece iç politikaya yönelik beyanlar olarak değerlendiriyorum.

AKP'nin kuruluş sürecinde Batıyla, özellikle Amerika ve Yahudi lobisiyle ilişkileri çok gündeme geldi. Bunları bile bile o zaman neden itiraz etmediniz ve bu kuruluşun içinde yer aldınız?

Partinin kuruluşu öncesinde bu söylediğiniz ilişkilerde kamuoyuna yansıyacak şekilde belirgin bir yapı görmedik. Evet, kuruluş safhasında Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmiştir.

Orada muhtemelen bazı lobilerle de görüşmeler yapmıştır. Ama bunlar, bütün siyasetçilerin yaptıklarından farklı bir görüntüye sahip değildi.

Ama yapmış olduğu görüşmelerde bazı özel taahhütlere girmişse bunu bugün itibariyle ben de bilmiyorum.

Kuruluş safhasında yani benim bulunduğum dönemde, ile arasındaki dönemde, bu bahsettiğiniz konular bazında çok derinden rahatsız olacağım bir şey hissetmedim.

Tüm dünyadaki politikacılar benzer davranıyorsa bugün sorun ne?

Bugün sorun şu: İsrail, Kudüs'ü başkent haline dönüştürmek istiyor idi ve Amerika Birleşik Devletleri büyükelçiliğini Kudüs'e taşımak suretiyle bunu gerçekleştirmiştir.

Şimdi Kudüs, İsrail'in başkenti olmalı mı, olmamalı mı? Kudüs, İsrail'in başkenti olursa bölge barışına zarar mı verir, katkı mı sağlar?

Benim baktığım nokta budur. Bu olay bölge barışına zarar verdiği gibi İsrail'in kuruluşuna esas olan 'deki Birleşmiş Milletler kararına da daha sonraki yıllarda Birleşmiş Milletler'in vermiş olduğu tüm kararlara da aykırı bir şeydir.

Kudüs, bağımsız ve özerk bir yönetime sahip olacaktı. Bu statüsünü güç yoluyla ABD ve İsrail birlikte bozmuşlardır. Bu durum da bölgedeki barışa zarar verecek bir gelişmedir. Ben, barışa zarar verecek bütün gelişmelere karşı tepki duyarım.

Aday olacak mısınız?

Muhtemelen bu seçimlerde milletvekili adayı olacağım. Ama şu anda partiler aday listelerini ilan etmedikleri için herhangi bir sürprizle karşılaşmak da mümkündür. Onun için başka bir açıklama yapmak doğru olmaz.

Parti adını söylemiyorsunuz?

Yok. Cumhuriyet Halk Partisi.

İsmail Saymaz&#;dan Abdüllatif Şener&#;e: AK Parti’nin &#;Kandil&#; sakızını çiğniyor

DUVAR - Gazeteci &#;smail Saymaz Twitter hesab&#;ndan CHP Konya Milletvekili Abdüllatif &#;ener'in NTV yay&#;n&#;nda yapt&#;&#;&#; aç&#;klamalara tepki gösterdi.

Saymaz, "Abdüllatif &#;ener, geçen dönem milletvekili oldu&#;u CHP’de bir gün olsun partisinin hatal&#; politikalar&#;n&#; bile ele&#;tirmedi. Ancak bu seçimde aday gösterilmeyince solu&#;u iktidar yanl&#;s&#; kanalda al&#;p AK Parti’nin “Kandil” sak&#;z&#;n&#; çi&#;niyor. Yaz&#;k, çok yaz&#;k" dedi. (HABER MERKEZ&#;)

Abdüllatif &#;ener, geçen dönem milletvekili oldu&#;u CHP’de bir gün olsun partisinin hatal&#; politikalar&#;n&#; bile ele&#;tirmedi.
Ancak bu seçimde aday gösterilmeyince solu&#;u iktidar yanl&#;s&#; kanalda al&#;p AK Parti’nin “Kandil” sak&#;z&#;n&#; çi&#;niyor.
Yaz&#;k, çok yaz&#;k. seafoodplus.info

— &#;smail Saymaz (@ismailsaymaz) May 23,

fazla oku

Abdüllatif Şener, 90’lı yıllardan bu yana siyasetin içinde.  

Akademik kariyeri sürerken  seçimleri sonrası bir anda kendini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) bulan Şener, ilk olarak Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi’yle TBMM’ye girdi.

Refah Partisi’nin kapatılmasından sonra Fazilet Partisi’yle yoluna devam eden Şener, Türkiye’yi 19 yıldan bu yana yöneten AK Parti’nin en önemli dört kurucusundan biri olarak sahne aldı.

İlk iki AK Parti hükümetinde Başbakan Yardımcısı olarak görev yapan Şener, kabine içindeyken muhalif çıkışlarıyla dikkat çeken bir isimdi.

AK Parti’yle yollarını ayırdıktan sonra Türkiye Partisi’ni kuran ancak beklediği neticeyi alamayan Şener, ilerleyen yıllarda iktidara yönelik muhalefetiyle sık sık gündeme geldi.

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Muharrem İnce’yi aday gösterdiği seçimler öncesinde kendisini CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na önerdiğini açıklayan Şener, şimdi CHP Konya Milletvekili.

Independent Türkçe’ye konuşan Abdüllatif Şener, muhalefetin nasıl bir Cumhurbaşkanı adayı belirlemesi gerektiğinden, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın siyasetteki yolunu açtığına yönelik iddiaya kadar bir çok konuda değerlendirmelerde bulundu.

Son dönemde gündeme gelen iddialarla ilgili “Yeni nesil mafya devleti” yorumunu yapan Şener, “Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasakları aşması, Deniz Baykal sayesinde olmadı” ifadesini de kullandı.

AK Parti’nin kurulduğu dönemde İçişleri Bakanlığı’nın ve Yargıtay’ın atması gereken adımları atmayarak Erdoğan’ın önünü açtığını ifade eden Şener, “Türkiye’de belirlenemeyecek, yönlendirilemeyecek hiçbir şey yoktur. Güç ve parayla istediğiniz her kararı her yerden çıkarırsınız” diyerek iddiasını savundu.

"İttifak bileşenlerinin kararı benim için bağlayıcı"

Siz bir önceki seçimlerde Cumhurbaşkanı adaylığına talip olduğunuzu, Kemal Kılıçdaroğluna’da bu yönde talebinizi ilettiğinizi belirtmiştiniz. Yeni dönemde de böyle bir talebiniz var mı?

Adalet ve Kalkınma Partisi’nde 6 yıl milletvekilliği, bakanlık falan yaptıktan sonra 11 yıl ara vermiştim.  ’de Cumhuriyet Halk Partisi’nde milletvekili oldum.

Bağımsız dönemde insanlar daha bireysel olarak tavırlarını sergileyebilirler, görüşlerini anlatabilir. Ama şimdi bir parti mensubu olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı arasında geçeceğini biliyoruz.

Millet İttifakı’nın adayı olarak ittifak bileşenlerinin vereceği karar benim açımdan da bağlayıcıdır. Ama "Kim üzerinde ittifak ederler, kim aday olarak ortaya çıkar?" onu bugünkü koşullarda söyleyebilmek mümkün değildir.

Her iki partimizin genel başkanlarının ismi geçiyor. Kemal Kılıçdaroğlu olur, Meral Akşener olur. Daha yeni bir seçimden çıktığı için belediye başkanlarının adı geçiyor. Arada bir de bazı kişilerin ismi geçiyor. Süreci izliyoruz, takip ediyoruz.

"Millet İttifakı'nın adayı siyasetten gelen biri olmalı"

Sizce Millet İttifakı adayının nasıl bir profili olmalı?

Öyle bir aday olmalı ki, oy tabanı genişleyebilmeli. Seçim kampanyasından önceki siyasi hayatı da dâhil her kesime hitap edecek birisinin olması lazım. Seçimin tesadüfe bırakılmaması için buna ihtiyaç var.

Bir kere siyasi tecrübesi olmayan, siyasi geçmişi olmayan birinin adaylığı bana pek sıcak gelmiyor. Seçmene kabullendirmenin de zor olduğu kanaatindeyim. Daha önce bunu biliyorsunuz CHP-MHP İttifakı denemişti. Siyasi geçmişi olmayan bir adayla çıkmışlardı. O halen kamuoyunda da eleştirilir. Onun için birincisi, siyasetten gelen birisi olmalı. İkincisi defosu olmamalı, siyasi kamburu bulunmamalı.

Üçüncüsü bütün partilerin tabanlarından oy alabilecek nitelikte olmalı. Yani Milliyetçi Hareket Partisi’nden de oy alabilmeli, HDP’nin oyunu da alabilmeli. Hatta AKP seçmeni ve daha önceki seçimlerde AKP’ye veren seçmenlere de çok soğuk olmamalı.

Elbette CHP-Saadet ve İyi Parti’nin oylarının da büyük oranda üzerinde yoğunlaşabileceği biri olmalı. Bunu partilerin araştırdığını düşünüyorum. Yani benim izlenimim, gerek CHP’de gerek İYİ Parti’de hatta Saadet Partisi’nde bu saydığım özelliklere uygun aday arayışının olacağını düşünüyorum.

"CHP'de en çok kabullenilen siyasetçilerden biriyim"

Siz uzun yıllar muhafazakâr partilerde siyaset yaptınız, bakanlık görevi yaptınız. Şu anda Türkiye’yi yöneten partinin en önemli kurucu kadrolarından birisiniz. Uzun süre muhafazakâr cenahla hareket ettikten sonra şimdi CHP’li olabildiniz mi? Yani Cumhuriyet Halk Partisi’nde siyaset yapmak, CHP’li olmak anlamına gelmeyebiliyor. Bazı örneklerini gördük. Siz kendinizi bir Cumhuriyet Halk Partili olarak tarifleyebiliyor musunuz?

Ben siyasi hayatım öncesinde de, sonrasında da hep CHP’lilere yakın olmuşumdur. Doktora tezi hocam eski CHP Milletvekili ve Grup Başkanvekili Oğuz Oyan’dı. Tez jürimdeki üyelerin tamamı soldan gelen isimlerdi. Bunun öncesinde asistanlık jürimde Yalçın Küçük vardı.

11 yıllık arayı saymazsanız 30 yıldır da TBMM’deyim. Hangi partide olursam olayım CHP grubu her zaman beni farklı, yakın görmüştür. CHP’yi rahatsız edecek bir tane bile cümlem yoktur.

seafoodplus.info

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve Abdüllatif Şener'in 'te katıldığı bir yemekten /Fotoğraf: CHP Basın Birimi


Onun için, Başbakan Yardımcısı’yken bile AKP’ye muhalif medya ve meclis grubu beni ayrı tutardı. İltifat ederlerdi. Dolayısıyla şu anda birden CHP’ye gelmiş de milletvekili olmuş biri gibi değerlendirilmemem gerekir.

Kamuoyu yoklaması yapsanız, gittiğim her yerde, kurduğum her temasta, hem genel merkez düzeninde hem de parti tabanında CHP’lilerin tabanının en fazla kabullendiği siyasetçilerden biri olduğumu hissediyorum.

"AK Parti'nin parti programını ben yazdım, izlediği siyaset programına ters"

Sizin döneminizdeki AK Parti, reformist, ifade özgürlüğünden bahseden bir yapı olarak görülüyordu. Bugün ise bu konularda eleştiriliyor. O süreci bugünden bakınca nasıl yorumluyorsunuz?

AKP kurulurken çok idealist davranmıştım. İyi şeyler olsun, demokratikleşme, insan hakları, dünya ile barışık olsun, insanı ile barışık olsun, ayrıştırma yapmasın, çağdaş demokratik değerler üzerinde siyaset yapsın istemiştim. Hatta hep söylerim, "partinin programını ben yazdım" diyebilirim.

seafoodplus.info


Şimdi açın bakın AKP’nin programına, ana özü itibari ile çağdaş demokratik değerlere vurgu yapan bir partidir. Ben buna inanıyordum. Yani siyasetin böyle yapılması gerektiğine inanıyordum. Onun ötesinde de uzun yıllar siyasi tecrübemden sonra AK Parti kurulurken artık, seçmeni ayrıştırmamak, partileri ayrıştırmamak gerektiğini düşünüyordum.

AK Parti’den milletvekili olduğum seçimde ve daha sonra Başbakan Yardımcısı iken yapılan belediye seçimlerinde Türkiye’nin ta Erzincan’dan İzmir’e, Samsun’dan Hatay’a varana kadar değişik illerinde seçim propagandalarında bulundum. Meydanlarda, kahvelerde, köy odalarında konuştum. Hiçbir konuşmamda hiçbir partinin aleyhine konuşmadım. Ve AK Parti’yi de hiç methetmedim. O toplantılardaki konuşmalarımda da hiç AK Parti’yi anlatan, ya da öbür partileri eleştiren şeyler söylemezdim.

Niye bu yolu tercih ediyordunuz?

Yani bu benimkisi çok aşırı bir davranış biçimiydi ama ayrışmanın ülkeye zarar vereceğini düşünüyordum. Türkiye’nin ihtiyacı olan bu toplumsal kültürü oluşturmaya bir katkı sağlayayım diye çaba harcardım.

Birlik beraberlikten bahseden bir konuşma tarzım vardı. Konuşmalarımı "Önemli olan partiler değildir. Önemli olan sizsiniz. Birbirinizi sevin, birbiriniz ile iyi geçinin hangi parti kazanırsa kazansın" derdim. Hatta seçim konuşmalarımda bunu söylediğim zaman bazı partililer "Ya ağabey sen ne yapıyorsun? Bu konuşma ile nasıl oy alacağız" derlerdi. Ben, "Ülkeye zarar verdikten sonra oy alsan ne kıymeti olabilir? Biz faydalı olmaya uğraşıyoruz. Vatandaş bunu sezer, görür" derdim. Ama hayal kırıklığına uğradım, her konuda.

Yani şu anda AKP’nin izlediği siyaset baştan sonra halen hiçbir kelimesi değişmemiş olan parti programına tam terstir. Peki, bu terslik nereden kaynaklanıyor? Başlangıçtan beri var mıydı? Yoksa sonradan mı ortaya çıktı? Bana göre başlangıçtan beri vardı.

"AK Parti kurulduğu ilk günden itibaren problem Genel Başkan'daydı"

"AK Parti’de ilk kurulduğu günden itibaren problem Genel Başkan'daydı" diyen Abdüllatif Şener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın milletvekili seçilmeden önceki siyasi yasağını hatırlattı ve şöyle devam ettii:

O siyasi yasağı aşabilmek için, yani Türkiye içinde meşruiyet sağlayabilmek için AB ve ABD ilişkisine önem verdi. Yani dış destek ile iç meşruiyeti elde etme stratejisi ilk dönem stratejisidir.

Bu destansı AB süreçleri hep o kendisinin yakalamaya çalıştığı, ülkedeki hukuk engelinin aşılabilmesi ve ondan sonra da kurumasal yapıların kendisinin meşruiyetini ve yaptıklarını onaylamasını elde etmeye yönelikti.

İlk Gül hükümeti kurulurken biz kendisi ile beraber Yunanistan’da idik. Yunanistan’dan İspanya’ya giderken havada Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmıştı. Yani burada seçim sonrası ilk Ak Parti hükümeti kurulurken, o AB liderleri ile görüşüyordu.

_0_38___x0_80_0_1_seafoodplus.info


Sürekli AB değerlerine vurgu yapıyordu. O imajı veriyordu. Neden? Burada meşruiyetini elde edebilmek maksadı ile.

Fakat yönetim tarzı hukuka ve siyasi etik kurallara, kamu mallarını korumaya yönelik olmadığı için ve başlangıçta da medya ve Türkiye’deki kurumsal yapı tereddütle baktığı için Erdoğan’a ve AKP iktidarına, bu AB vurgusu ile sürdürdüğü politikaların dönemi biraz uzun sürmüştür.

Ama bir taraftan da ilk oturduğu günden itibaren hukuk, siyasi etik, kamu malını gözetme gibi evrensel bir yöneticinin, başbakanın olması gerektiği şekilde işi yürütmüyordu. Bu birikerek sonunda hem medyayı teslim aldı, hem kurumsal yapıları teslim aldı.

Kendisini denetleyen kurumlar olmaktan öte, kendisinin kırbacı haline gelen kurumlar haline dönüştü. Başta yargı olmak üzere.

Yani, baştaki strateji bir aldatmacaya mı dayanıyor?

Evet, sadece kendi meşruiyetini sağlamaya yönelikti.

"Erdoğan siyasi yasakları Baykal sayesinde aşmadı"

Yayınladığı videolar ve paylaştığı tweetler ile gündeme gelen Sedat Peker, Korkmaz Karaca üzerinden Deniz Baykal hakkında da iddialarda bulundu. Ardından Zülfü Livaneli’nin Deniz Baykal hakkındaki sözleri gündeme geldi.

Siz yılından Baykal ile Erdoğan arasından geçtiği belirtilen görüşme ve sonrasındaki sürecin en yakın tanıklarından birisiniz. yılında Siirt’te yapılan seçimler sayesinde Erdoğan Başbakan olabildi. Bu süreçte Deniz Baykal’ın rolü var mıydı?

O dönemde o tartışma ile ilgili hiçbir bilgiye sahip değilim. Erdoğan-Baykal görüşmesi, bu görüşmenin içeriği hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadım. Ama o dönemde partilerin yaptığı açıklamalar daha farklı nitelikteydi.

erdoğseafoodplus.info

Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Haziran Genel Seçimi'nin ardından en yaşlı vekil sıfatıyla Deniz Baykal ile görüşmüştü/ Fotoğraf: AA


Bugünkü tartışmayı Zülfü Livaneli’nin yılındaki yazısından  bugünlerde yapmış olduğu konuşmalardan biliyorum. Ama işin esası nedir, onunla ilgili bir değerlendirme yapmak istemem. Fakat milletvekili ile TBMM’ye girmiş bir parti hakkında sayın Baykal’ın yaptığı açıklamanın o kadar da yabana atılmayı hak eden bir açıklama olduğunu zannetmiyorum.

Düşünün bir muhalefet partisi lideri, siyasi yasaklara karşı tavır sergileyen bir partinin genel başkanı olarak böyle davranmış olabilir. Ama aslında Erdoğan’ın siyasi yasakları aşmasının serüveni Baykal’ın tavrıyla olmadı.

Bir kere parti kurulduğu zaman, partinin kuruluş dilekçesi, İçişleri Bakanlığı’na verildiğinde, İçişleri Bakanlığı’nın "Bu genel başkan olmaz. Hakkında siyasi yasak vardır. Parti üyesi de olamaz, parti genel başkanı da olamaz" diye dilekçeyi iade edip "Yeni bir kurucular listesi getirin" demesi lazımdı. Ama İçişleri Bakanlığı bunu demedi.

Arkasından Yargıtay’ın, genel başkanlığını ve parti üyeliğinin iptali için dava açması lazımdı. Yargıtay, o davayı açmadı. Üstelik parti taa 1,5 yıl sonra TBMM’nin üçte iki çoğunluğu ile iktidar olarak geldikten sonra bir dava açıldı. O da yarıda kaldı, işlemez hale geldi. Erdoğan’ın önünü açan süreçler aslında bu söylediğim iki süreçtir.

"Türkiye'de güç ve parayla istediğiniz her kararı çıkartırsınız" 

Size göre İçişleri Bakanlığı ve Yargıtay atması gereken adımları niye atılmadı?

Türkiye gelişmiş batı demokrasilerinde olduğu gibi kurumsallaşmış bir ülke değil. Bir bilgi sahibi değilim. Ama Türkiye’de belirlenemeyecek, yönlendirilemeyecek hiçbir şey yoktur. Güç ve parayla istediğiniz her kararı her yerden çıkarırsınız Türkiye’de. Çok mu iddialı konuşuyorum? Benim gördüğüm, hayattan izlediğim manzara bu.

O dönem, özellikle yargıdaki kadrolar daha çok AK Parti karşıtlığı ile biliniyordu…

Teorik düşünüyorsunuz. Bir de bunun somut pratikleri var. Teorik olarak en aykırı düşünceli birinin karar noktasında olduğunu düşünün. Burada iki sorun var:

Bir, size düşünce olarak karşı diye tavır alabilir mi? Almaması lazım. Hukukun gerekleri ne ise ona göre karar vermesi lazım. Ama siz bile soruyu sorarken Türkiye’ye o kadar alışmışsınız ki, hemen karşı olan birileri diye soruyorsunuz. İkincisi, karşı olmasına rağmen ve hukuka da aykırı olmasına rağmen lehinize karar aldırılabilir mi o kişiye?

abdüllatif şener seafoodplus.info

Abdüllatif Şener, TBMM'deki odasında Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı / Fotoğraf: Independent Türkçe


Bunun çok örneği var. Belki prensiplerini ilkelerini bozmayan, duruş sergileyen çok insan da çok karar verici de olmuştur bu ülkede. Ama insanları bireysel inisiyatiflerine bıraktığınız zaman bu mekanizma yürümez.

Kurumsal yapının o bireylere bağlı mekanizmalarda sistemin temel kurallarına uygun kararlar alabileceği bir şekilde donatılmış olması lazım. Türkiye’de kurumsal yapılar bunu sağlayamıyor. Bireyleri kuşatamıyor.

"Bu bir yeni nesil mafya devleti"

Siz, Türkiye’nin en karanlık yılları denilen 90’lı yıllarda da milletvekiliydiniz. Susurluk  gibi, 90‘lı yıllara damga vurmuş diğer olayların hepsinin içindeydiniz, Susurluk döneminde Maliye Bakanı’ydınız. Türkiyesini, 90’lı yıllarla kıyasladığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz?

Bazı suç örgütleri var. Bu suç örgütleri ile bazı bürokratların, yargı mensuplarının ve siyasetçilerin, bakanların ilişkisi var. Bu ilişki sınırları içerisinde hukuk ihlalleri ve suç unsuru teşkil edecek durumlar var. Medya iki ayı aşkın süredir bunu tartışıyor. Ben sürekli olarak bir şeye dikkati çekmeye çalışıyorum. Yaygınlaşsın, otursun diye de uğraşıyorum ama bunu yerleştiremedim. TBMM’de dört kez konuşma yaptım, "mafya devleti" dedim.

"Mafya devleti" dediğinizde klasik, suç örgütleri ile iktidar arasındaki ilişki öylesine yoğun bir düzeye ulaşır ki, hükümet suç örgütlerinin bir parçası haline dönüşür. Klasik anlamda buna "mafya devleti" deniliyor. İşte ’lerin İtalya’sı. Bir ara Kolombiya. Meksika, hatta balkanlardaki bazı ülkeler, bu çerçevede mafya devleti diye anılıyor.

Benim kastettiğim bu da değil. Yeni nesil bir mafya devleti türüyor dünyanın değişik yerlerinde. Bu yeni nesil mafya devletinde, normal iktidar sahipleri mafya yöntemleri ile ülkeyi yönetmeye başlıyorlar. Bu bir yeni nesil mafya devleti.

Diğeri ile farkı nedir?

Mafya yöntemi ile idare ettikleri zaman diğer suç örgütleri ile bağlantılı boyutları da oluyor. Ama işin merkezi o suç örgütleri değil, hükümet edenler. Bu yeni nesil mafya devleti ile ilgili riskler yaşıyoruz.

Bir kere bunu kavramak için, şuradan hareket edelim: Türkiye’de çok sayıda "varlık barışı" adı altıdan bir yasa çıkarılmıştır. "Varlık barışı" dediğiniz şey, kayıt dışı paranın ve kara paranın aklanmasını sağlayan yasalar demektir.

Zaten suç örgütleri-hükümet edenler ilişkisi dediğiniz şeyin özünde merkezinde kaynağı suç olan para var. Kara para var. Hükümet edenler güçlü ise, MASAK’a onu incelettirmiyor. O da yetmiyor, parlamentodan kara parayı aklayacak yasalar çıkarıyor. ’den bu yana 10 civarında varlık barışı denen yasa çıkmıştır.

Üstelik bazı varlık barışı yasalarında "Bu varlık barışına başvuranlar hakkında vergi incelemesi yapılamaz, idare tahkikatı yapılamaz, hakkında araştırma, soruşturma ve kovuşturma yapılamaz" diyor.

Doğrudan doğruya "Kara paradan elde edilen kazancını bu yasaya dayandırarak bildirmiş kişi hakkında inceleme yapamazsınız, araştırma yapamazsınız, soruşturma, kovuşturma yapamazsınız" diyor.

Şimdi peki o zaman ülkedeki bu suç örgütleri ile siyaset bürokrasi hükümet yetkilileri arasındaki ilişkilerde gelişen, patlayan ilişkilerde merkez bu suç örgütleri midir?  Yoksa merkez mevcut iktidar mıdır? Onun için ben yeni nesil diyorum. Türkiye tehlikeli bir kulvara girmiştir. Bunu en kısa zamanda çözmek zorundayız.


"İktidar değişikliği olmadan hiçbir şey çözülmez, gelenlerin de niyetli olması lazım"

Kirli ilişkilerden bahsediyorsunuz, arınma mümkün mü?

Şu anda mevcut hükümet var. Onun yargısı var. Onun bürokrasisi var. Onun parlamentosu var. Onun medyası var. Hâkim medya Türkiye’de, hatta reytinglerin yüzde 90’ından fazlası, iktidar medyasıdır.

Bir iktidar değişikliği olmadan Türkiye’de hiçbir şey çözemeyiz bu konu ile bağlantılı olarak. Gelenlerin de bununla uğraşmaya niyetli olması lazım.

İktidar değişikliği sizce bir uzlaşı ile mi olacaktır?

Türkiye’de iktidar değişikliği ile birlikte hava değişiyor. Bu böyledir. Hele bu dönemdekiler, pragmatik nedenlerle mevcut iktidarın peşindedirler.

AKP’nin geldiği dönemden daha farklı bir dönem yaşıyoruz. O dönemde gelenekselleşmiş Cumhuriyetin ilk yıllarından bu güne kadar unutulmuş Cumhuriyet değerlerini irdeleyen yapılar ve bir kültür vardı.

Şimdi AKP, doğrudan doğruya iktidar olması, iktidar döneminin çok uzun sürmüş olması nedeniyle bir dağıtım mekanizmasına, bir güç mekanizmasına dönüşmüştür. Ve oluşturduğu yapılar, pragmatik maksatlarla onu kabullenen bireylerden oluşan bir yapıdır.

AKP iktidardan uzaklaşmaya başladığı anda en güvendiği adamlar ne Erdoğan’ın ne de partisinin yanında olmaz.

"Askeri darbeler oldu, siyasetçiler idam edildi ama mülkiyete dokunulmadı"

Siz parayı da hesabı da çok iyi biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı da "Türkiye’yi şirket gibi yönetmekten" bahsetmişti. Bugünkü ekonomik tablo ile bir şirket ayakta kalabilir mi?

Kalamaz. Ülke hele hiç ayakta kalmaz. Mal güvenliğinin, can güvenliğinin olmadığı bir ülkede ekonomi gelişir mi?

Özellikle son yıldır, birilerinin malına çökülüyor. Bir ara TMSF’ye devredilen şirketlerin değeri 50 milyar lirayı aşmıştı  Bu söylediğim 3 yıl önceki rakamlar.

Hakkında henüz yargı kararı bile yokken bir ton şirkete el konuldu. E şimdi o Peker videolarında da anlıyoruz ki, sürekli sırtını devlete veren birileri, birilerinin mallarına el koymuş.

Bakın bu ülkede askeri müdahaleler olmuştur, siyasetçiler yargılanmıştır, hatta idam edilenler olmuştur, ama mülkiyete dokunulmamıştır. Böylesine yaygın bir şekilde mülkiyete dokunulan, çökülen, sırtına iktidarı alıp veya iktidarda bulunan bazı kişilerin doğrudan işin içinde olduğu şekilde bir dönem yok. Böyle ekonomi iyi olmaz.

Abdüllatif Şener Biyografisi

Abdüllatif Şener Kimdir ?

Abdüllatif Şener, 26 Nisan 'te, Ahzerat ve Bedirhan Şener'in oğlu olarak Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Emirler köyünde doğdu. yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Gazi Üniversitesi'nde doktora yaptı.

Gazi Üniversitesi Bolu İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde dekan yardımcısı oldu. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü'nde öğretim üyeliği yaptı. Maliye Bakanlığı'nda Gelirler Kontrolörü olarak çalıştı.

Türkiye genel seçimleri'nde Refah Partisi'nden Sivas milletvekili seçilerek siyasete girdi. Necmettin Erbakan başkanlığında kurulan REFAHYOL Hükûmeti'nde Maliye Bakanı olarak görev yaptı. yılında Refah Partisi'nin kapatılmasından sonra Fazilet Partisi'ne geçti. yılında da Fazilet Partisi de kapatıldı.

yılında kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (Ak Parti) kurucuları arasında yer aldı. Türkiye genel seçimleri'nde yeniden Sivas milletvekili seçildi. yılları arasında Abdullah Gül Hükûmeti ve 1. Erdoğan Hükümeti'nde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptı. yılında yapılan seçimlerde aday olmadı ve AKP'den istifa etti. 25 Mayıs tarihinde Türkiye Partisi'ni kurdu. Türkiye genel seçimleri öncesinde partisinin genel başkanlığından istifa ederek Sivas'tan Bağımsız milletvekili adayı oldu. oy almasına rağmen milletvekili seçilemedi. Kurucusu olduğu Türkiye Partisi, 27 Ağustos tarihinde kapandı.

dönem CHP Konya milletvekili adayıdır.

Fransızca bilmektedir. Evli ve 4 çocuk babasıdır.

Abdüllatif Şener Haberleri İçin Tıklayınız!

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir