abdullah çatlı cesedi / Susurluk kazasını ilk kez anlattı - Son Dakika Flaş Haberler

Abdullah Çatlı Cesedi

abdullah çatlı cesedi

kaynağı değiştir]

'de Ülkü OcaklarıAnkara İl Başkanlığına, 25 Mayıs 'de de Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcılığına seçildi.

'de Ankara Emniyet Müdürlüğünce Sayılı Kanuna muhalefet, polise ateş etmek ve suç aleti tabancayı saklamak suçundan hakkında işlem yapıldı.[1]

11 Temmuz 'de Ankara'da Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Bedrettin Cömert'in öldürülmesi olayının faili olarak Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesince hakkında gıyabi tevkif kararı verildi.[1] 23 Ağustos 'de Sakarya ilinde yakalandı ve gözaltına alındı.

Abdullah Çatlı'nın, 9 Ekim 'de de Ankara ili Bahçelievler semtindeki 7 TİP'linin öldürülmesi olayının planlayıcısı ve baş sorumlusu olduğu iddialarına ilişkin tutuklama kararı olayın üzerinden 4 yıl, 4 ay geçmesinden sonra gerçekleştirilebildi. Bahçelievler Katliamında suç ortakları ile birlikte Ankara'da 7 kişiyi öldürmek, yasadışı örgüt kurmak, patlayıcı madde atmak ve sayılı kanuna muhalefet suçlarından Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından tutuklama ve uluslararası seviyede aranması için Kırmızı Bülten çıkarma kararları 'de alındı.[1]

Ekim ayında Mehmet Ali Ağca'ya ve kendisine Hasan Dağaslan isimli sahte pasaport düzenlemekten Konya İkinci Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Savcılığınca arama kararı alındı. 'te de Edirne Emniyet Müdürlüğünce Ağca'nın yurt dışına çıkarılmasına yardımcı olmaktan yakalama kararı alındı.[1]

'de Adalet Bakanı'nın diplomatik kanallardan İsviçre makamlarına ilettiği "halkı, hükümet aleyhine silah kullanarak mukateleye teşvik ve 7 kişiyi öldürmek" suçlamalarını içeren iade talebi İsviçre makamları tarafından kendi mevzuatlarına uygun bulunmayarak reddedildi.[13] Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul'un öldürülmesi olayında adı geçen 'de açılan MHP davasının 2 numaralı sanığı Abdurrahman Kıpçak yakalandığında Abdullah Çatlı bağlantısı tespit edildi.[14][15] Abdullah Çatlı da Cevat Yurdakul cinayeti ile alakalı olarak arandığı sırada, İsviçre'de tutuklandı. Ancak İsviçre makamlarının ilgili belgelerin ellerine ulaşmaması nedeni ile serbest bırakıldı.[16] CHP İl Başkanı Zeki Tekiner cinayetinin müebbet hapse mahkûm edilen hükümlülerinden Uğur Coşkun suikast öncesi yapılan keşifte Çatlı'nın arabasını kullandıklarını söyledi.[17]

Çatlı, 12 Eylül Darbesi'ni izleyen aylarda yurt dışına çıktı. Bulgaristan ve Viyana'da bir süre kaldı. 22 Şubat 'de, İsviçre'de Mehmet Özbay[18] adına düzenlenmiş pasaport ile yakalandı, ancak serbest bırakıldı. Türkiye'ye iadesi talebimizin suçun siyasi nitelikli adledilmesi sebebiyle kabul edilmedi.[1]

Eylül 'de İtalya'daki Gladio örgütünün mensuplarından Stefano Delle Chiaie ile Latin Amerika'da görüştü.[19]

22 Ekim 'te Paris'te Millî İstihbarat Teşkilatı ile ilişkiye geçtiği ve ASALA'ya karşı 5 eylemde kullanıldığı MİT resmî belgelerinde yer aldı.[kaynak belirtilmeli] İstihbaratçı Korkut Eken de Abdullah Çatlı'nın 'li yılların başlarında MİT ile ilişkisi olduğu ifade etmiştir.[20] 'da Emekli MİT mensubu Mehmet Eymür bir gazete röportajında şunları söyledi: "[Abdullah] Çatlı ve ekibi Avrupa’da uyuşturucu işi yapıyordu. PKK ile işleri vardı. Ben muhaliftim onların kullanılmasına. (…) Onlar (o dönem MİT İstanbul Bölge Başkanı) Nuri Gündeş’e bağlı olarak çalıştılar. Bir Ermeni anıtına bomba koydular, bir de bir arabanın altına bir şeyler koydular. Doğru düzgün yaptıkları bir operasyon yok yani."[21]

24 Ekim 'te uyuşturucu madde kaçakçılığı suçundan Fransa'nın Paris kentinde yakalandığında üzerinde Hasan Kurtoğlu adına düzenlenmiş bir pasaport vardı. Ayrıca üzerinde eroin maddesi, bir başka sahte pasaport ve Türkiye'nin Stuttgart Başkonsolosluğuna ait sahte mühür bulundu. Çatlı, Fransa'da 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sante Cezaevinde iken Türkiye'nin Fransa'dan iade talebi 27 Mayıs tarihinde Türkiye'de idam cezası olması sebebiyle kabul edilmedi.[1]

Çatlı'nın adı daha sonra Mehmet Ali Ağca'nın Papa'ya suikast girişimine adı karıştı. İtalyan askeri polisinin 'deki raporunda Ağca'nın Abdullah Çatlı, Oral Çelik, Üzeyir Bayraklı ile arkadaşlıkları olduğu belirtildi.[22] Çatlı, 16 Eylül 'te Papa Suikasti davasında tanık olarak konuştu. Oral Çelik'in suikast ile ilgisi olmadığını, Mehmet Ali Ağca'nın Bulgar ajanı olabileceğini iddia etti.

Çatlı, 'de 7 yıl ceza aldığı Fransa'da iken İsviçre'ye uyuşturucu madde kaçakçılığı suçundan iade edildi. 21 Mart 'da İsviçre'nin Zug kantonundaki Bostadel Cezaevinde tutuklu bulunmakta iken kaçtı.[1]

26 Şubat tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünce Şahin Ekli isimli sahte pasaport kullanarak yurtdışına çıkmaya teşebbüs suçundan hakkında işlem yapıldı ve serbest bırakıldı. 3 Ağustos 'de Mehmet Özbay adına düzenlenmiş sahte kimlik ile Maliye Bakanlığında Maliye Müfettişi olduğu için Hususi damgalı pasaport talebinde bulundu.[1]Susurluk Kazası sonrası yapılan soruşturma sırasında 'te kendisine verilen silah ruhsatındaki imzanın dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar imzasıyla verildiği ortaya çıktı.[23] 31 Ağustos 'da Balıkesir Emniyet Müdürlüğünce Mehmet Özbay sahte kimliği ile ruhsatlı tabancayla meskun mahalde ateş ettiği için işlem yapıldı.[1]

Çatlı'nın 26 Nisan 'da Ömer Lütfü Topal ile aynı uçakta Kıbrıs'a gittiği ve aynı otelde kaldıktan sonra 1 Mayıs 'da geri döndüğü de kayıtlardan ortaya çıktı.[24]

'de dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkan Vekili iken Hanefi Avcı, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesine verdiği ifadesinde 'ların başında "bölücü terör örgütü ile hukuk dışı yöntemlerle mücadele etmek için" oluşturulan grubun daha sonra dağılmayıp "şahsi çıkarları doğrultusunda eylemlere" başladığını söyledi. Bu oluşumun içinde yer alan isimler arasında Abdullah Çatlı'yı da saydı.[25] Dönemin MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür de aynı mahkemeye daha sonra verdiği ifadesinde Abdullah Çatlı'nın bu oluşum içinde olduğu konusunda Hanefi Avcı'nın iddialarını doğruladı. Eymür, DGM'ye verdiği ifadesinde Çatlı gibi kişilerin yurtdışı bağlantılı uyuşturucu işleri ile uğraştıklarını ve faaliyetleri sırasında polis himayesini sağlayan kimlikler taşıdıklarını, havaalanlarında VİP salonları kullandıkları gibi bilgiler olduğunu söyledi.[25]

Sonrası Bazı Bilinen Faaliyetleri

Ölümü[değiştir kaynağı değiştir]

İlgili belgeseller[değiştir

Abdullah Çatlı: Susurluk skandalı nedir, 3 Kasım 'daki trafik kazasının ardından neler yaşandı?

CUMHURIYET

Kaynak, seafoodplus.info

Bundan 26 yıl önce meydana gelen ve bugün de halen tartışılmaya devam eden bir trafik kazası, Türkiye'nin yakın tarihi açısından dönüm noktası kabul ediliyor.

Balıkesir'in Susurluk ilçesinde yılında dört kişiyi taşıyan bir Mercedes otomobil, benzin istasyonundan çıkmakta olan bir kamyona çarptı. Otomobildeki üç kişi yaşamını yitirdi, bir kişi sağ kurtuldu.

Normal şartlar altında belki de gazetelerin sadece üçüncü sayfalarında kendine yer bulacak olan bu olay, aracın içindekilerin kimliği nedeniyle Türkiye'de "derin devlet" kavramının gün yüzüne çıkmasına ve bugün bile hala etkilerinin yaşandığı bir dönemin başlamasına neden oldu.

Gerek kaza öncesinde hazırlanan ancak sonrasında kamuoyuyla paylaşılan gerekse de kaza sonrası yapılan araştırmaların sonuçlarında, devletin içerisinde uzun yıllardır bir "çetenin var olduğu" ve özellikle 'larda PKK ile mücadele için oluşturulan özel birimlerin zamanla faili meçhul cinayetler, mafya hesaplaşmaları ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi bir dizi suça bulaşan bir yapıya dönüştüğü yönünde bulgular elde edildi.

Susurluk kazası neden yakın tarihin en önemli olaylarından birisi ve kazayla birlikte neler tartışılmaya başlandı?

Kaza nasıl oldu, araçta kimler vardı?

Susurluk'ta seyir halindeki bir otomobil, 3 Kasım 'da benzin istasyonundan çıkmakta olan bir kamyonun altında kaldı.

Aracın içinde bulunan eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Gonca Us ve Mehmet Özbay olay yerinde hayatını kaybetti. Dönemin Doğru Yol Partisi Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak ise yaralı kurtuldu.

Olayın hemen ardından Mehmet Özbay kimliğini taşıyan kişinin birçok suçtan Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpol) tarafından aranan Abdullah Çatlı olduğu anlaşıldı. Böylece bu olayı, basit bir trafik kazası olmaktan çıkaran bir süreç başladı.

Zira Çatlı, özellikle 'lerdeki bir dizi karanlık olayla bağlantılı olduğu iddia edilen bir isimdi.

Çatlı, 1 Şubat 'daki Abdi İpekçi Suikastı, Papa İkinci Jean Paul Suikastı'nın faili Mehmet Ali Ağca'nın Maltepe Cezaevi'nden kaçırılması, 11 Temmuz 'de Doç. Dr. Bedrettin Cömert'in öldürülmesi ve tarihe "Bahçelievler Katliamı" olarak geçen Ekim 'de Türkiye İşçi Partisi'nden yedi öğrencinin öldürülmesi gibi olaylarla ilgili olarak aranıyordu.

Otomobili kullanan ve kaza anında hayatını kaybeden bir diğer isim Hüseyin Kocadağ da daha önce meslekten ihraç edilmiş ancak mahkeme kararıyla geri dönmüş ve dönem dönem bazı organize suç örgütleri ile bağlantıları hakkında çeşitli iddialar ortaya atılmış bir isimdi.

Sedat Bucak da Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde ağırlığı olan "Bucak aşireti"nin lideri olarak biliniyordu. Bu aşirete bağlı korucular da 'lı yıllarda PKK ile mücadelede kolluk güçlerinin yanında yer alan gruplar arasında yer alıyordu.

Otomobilin içindeki kişilerin kimliği, kazayla birlikte "mafya-siyaset-devlet" üçgeninde, aslında öncesinde de konuşulan ancak ispatlanamayan bir dizi karmaşık ama karanlık ilişkinin su yüzüne çıkmasına yol açtı.

Bu ilişkiler ağı bugün de halen tartışmaların odağında bulunuyor.

Kaza sonrası neler yaşandı?

Susurluk kazası ve ardından ortaya çıkan ilişkiler ağı, uzunca bir süre gazetelerin manşetlerini, televizyonlardaki haberleri ve hem siyasetin hem de kamuoyunun gündemini meşgul etti.

Kazanın ardından bazı basın kuruluşları ve gazetecilerin yaptıkları araştırmalar bir dizi ciddi iddianın ve ilişki ağının ortaya çıkmasına neden oldu.

Kamuoyunda oluşan infial neticesinde, bu ilişkilerin açığa çıkarılması, devlet içerisinde yasadışı faaliyetlerde bulunan bir yapının olduğu iddialarının araştırılması ve suçluların cezalandırılması talebiyle "Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi" başlatıldı.

Şubat 'de sivil toplum kuruluşlarının girişimiyle başlatılan eylemler kapsamında saat 'de ışıkların bir dakika boyunca açılıp kapatılması öngörülüyordu. Daha sonra yürüyüş gibi başka kitlesel eylemler de düzenlendi.

Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) Susurluk Araştırma Komisyonu kuruldu.

Yapılan araştırmalar, bu karmaşık ve karanlık ilişkilerin merkezine dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ı oturtmaya başladı.

Ağar, kazadan kısa bir süre sonra görevinden istifa etti. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcılığı, Ağar ve Bucak hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle fezleke hazırladı. Dokunulmazlıkları kaldırılan iki isim hakkında "cürüm işlemek için çete kurmak, hakkında yakalama ve tevkif müzakeresi bulunan kişileri yetkili mercilere haber vermemek ve görevi kötüye kullanmak" suçlamalarıyla iddianame hazırlandı ve dava açıldı.

Ağar, yılında DGM'de sanık sıfatıyla ifade verdi. Üç saat süren ifadesinde birçok soruyu "devlet sırrı" olduğu gerekçesiyle yanıtlamadı ve davaya konu birçok olayın yaşandığı tarihte bakan olduğu gerekçesiyle ancak Yüce Divan'da yargılanabileceğini savundu.

DGM, önce "görevsizlik" kararı verdi. Ancak bu karar Yargıtay tarafından bozuldu. Bunun üzerine DGM bu kez "yargılanmanın durdurulmasına" hükmetti.

TBMM Soruşturma Komisyonu da Ağar'ın Yüce Divan'a sevkine gerek olmadığına karar verdi. Böylece bu aşamada Ağar hakkında Susurluk bağlantılı yargı süreçleri de sona ermiş oldu.

Ta ki yılına kadar. Bu kez Ankara Özel Yetkili 11'inci Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında "suç örgütü yöneticisi" olduğu iddiasıyla açılan davada Ağar'ı beş yıl hapis cezasına çarptırılmasına hükmetti. Ağar, Aydın'da bulunan cezaevinde 1 yıl 4 gün yattıktan sonra denetimli serbestlikle tahliye edildi.

Devletin raporlarında neler yazıldı?

Mafya-emniyet-devlet üçgeninde var olduğu iddia edilen ilişkilerle ilgili iddialar her ne kadar Susurluk kazası ile gündeme gelmiş olsa da devletin bazı makamları tarafından çok öncesinden kayıtlara geçirilmişti.

Ayrıca Susurluk kazası sonrasında da hazırlanan çok sayıda rapor ve araştırmada da birçok önemli bulgu yer alıyor. Toplamı binlerce sayfayı bulan bu rapor ve araştırmalar, bugün de devam eden tartışmalar için önemli birer kaynak niteliği taşıyor.

Bu raporlarda, yer alan bulgular devletin içerisinde uzun yıllardır bir "çetenin varlığına" ve özellikle 'larda PKK ile mücadele için oluşturulan özel birimlerin zamanla faili meçhul cinayetler, mafya hesaplaşmaları ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi bir dizi suça bulaşan bir yapıya dönüştüğüne işaret ediyor.

Bugüne kadar Türkiye'de "derin devlet" olarak adlandırılan yapılanmayla ilgili belli başlı raporlar şunlar:

Birinci MİT Raporu: Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından yılında hazırlandı. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a sunulan bu raporda "yeraltı dünyası, polis ve kamu görevlileri" arasındaki bağlantıya ilişkin bulgular yer alıyordu. 23 sayfalık raporda, suç örgütlerinin Özal'a karşı siyasi arenada girişimlerde bulunduğu, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar'ın "yeraltı dünyasıyla ilişkileri olduğu" iddia ediliyordu. Bu raporun basına sızmasının ardından raporu kaleme alan Mehmet Eymür ve istihbaratçı Hiram Abas görevlerini bıraktı.

İkinci MİT Raporu: İlk rapor nedeniyle görevinden ayrılmak zorunda kalan Eymür, yılında MİT'e Kontrterör Daire Başkanı olarak geri döndü. Bu dönemde, ikinci MİT raporunu kaleme aldı. Raporda, PKK ve bazı sol örgütlerle mücadele etme "kisvesi altında" başta Çatlı olmak üzere Haluk Kırcı, Sami Hoştan ve Yaşar Öz gibi haklarında cinayet ve uyuşturucu kaçaklığı gibi bir dizi suçlama bulunan isimlerle bir örgüt oluşturduğu iddia edildi. Doğu Perinçek tarafından Eylül 'da, yani Susurluk kazasından yaklaşık 1,5 ay önce düzenlenen bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklanan raporda, şu iddialar ortaya atıldı:

"Emniyet Genel Müdürlüğü'nce PKK ve Dev Sol'a karşı faaliyetler için kullanılıyor görüntüsü ile özel bir suç ekibi teşkil edilmiştir. Tehdit, gasp, haraç, uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet gibi suçların içinde olan bu grup genellikle eski ülkücülerden teşekkül etmiştir. Grup doğrudan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'a bağlı olup, Emniyet Genel Müdür Müşaviri Korkut Eken tarafından sevk ve idare edilmektedir. Grup üyelerine Emniyet Genel Müdürlüğü'nce 'Polis' hüviyeti ve 'Yeşil Pasaport' verilmiştir. Bahsi geçen grup, teröristlere karşı faaliyetlerde bulunma görünümünde Almanya, Hollanda, Belçika, Macaristan ve Azerbaycan'a gidip gelmekte, uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktadırlar."

Kazadan önce yayımlanan bu rapordaki iddialar daha sonra hem Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş hem de TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nun çalışmalarında detaylı bir şekilde incelendi.

Üçüncü MİT Raporu: Susurluk kazasının ardından dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal tarafından 17 Kasım 'da Başbakan Necmettin Erbakan'a "Kişiye Özel" olarak gönderildi. Susurluk sonrası TBMM Araştırma Komisyonu bu raporu talep etmiş ancak gönderilmemişti. Ekleriyle birlikte sayfayı bulan bu raporun tam metni ancak yılında yayımlanan bir kitapla gün yüzüne çıktı. Raporda devlet içerisinde "Çiller suç örgütü" adında Tansu Çiller'in desteklediği bir oluşumun varlığı ve bunun bazı yasadışı işlere bulaştığı yönünde ortaya atılmış olan bir dizi iddia incelendi. Raporun sonuç bölümünde Susurluk olayıyla birlikte ortaya çıkan bazı konular şöyle sıralandı:

  • "Devletin içinde kontrolsüz güçlerin varlığını,
  • Bu güçlerin devletin ihtiyaçları dışında da bazı istenmeyen faaliyetlere yönelebildiğini,
  • Güvenlik kuvvetlerinin resmi güçler dışında bazı unsurları da devlet görevi adı altında kullandıklarını,
  • Devletin bazı belgelerinin (Pasaport vs.) gayri kanuni unsurlara verilebildiğini,
  • Devletin aynı kuruluşu içinde, farklı anlayışta olanların birbirleri ile devletin olanaklarını kullanarak mücadele edebildiklerini,
  • İstihbaratta ve örtülü operasyonlarda çokbaşlılığın bulunduğunu, merkezi kontrolün yeterli olmadığını,
  • Gizlilik taşıması gereken devlet belgelerinin veya faaliyetlerinin dahi kolayca açıklanabildiğini, tartışılabildiğini,
  • Kontrolsüz güçlerin, bazı siyasi güçlerce veya kişilerce desteklendiğini,
  • Devlet adına yapıldığı öne sürülen işlerde dahi büyük miktarlarda maddi çıkarların söz konusu olduğunu (A. Çatlı'nın şirketleri ve mal varlığı gibi) gösterecek nitelikte emarelerin çıkmasına neden olmuştur."

Raporda Susurluk kazasıyla başlayan tartışmaları "sona erdirecek veya en azından sınırlandıracak hukuki ve idari kovuşturmaların süratle sonuçlandırılmasında" fayda olduğu belirtildi.

Kutlu Savaş raporu: Bu rapor da yılında Başbakan Mesut Yılmaz'ın talebiyle hazırlandı. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın hazırladığı ve ekleriyle birlikte sayfayı bulan raporda Susurluk kazası sonrası ortaya çıkan iddialar mercek altına alındı. Raporda, Susurluk kazası meselesinin "bir bütün ve olaylar zincirinden ibaret" olduğu belirtildi. Raporda, suikast ve bombalama gibi bir dizi faili meçhul olayların Susurluk kazası sonrası "adeta bıçakla kesilir gibi durduğuna" dikkat çekildi. Bu raporda Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma içerisinde PKK ile mücadele için oluşturulan bazı grupların zamanla suça bulaştığı yönünde değerlendirmelere yer verildi. Kamu kurumlarının bilgi vermede arzulu ve istekli olmadığına dikkat çekilen raporda, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün "çete oluşumlarına karşı genel bir mücadeleye sevk edilmesi" gerektiği vurgulandı.

TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu: Kazanın ardından TBMM'de bir araştırma komisyonu kuruldu ve bu komisyon dört aylık bir çalışmanın ardından bir rapor yayımladı. Raporda, devletin içinde "yuvalanan çeteler" olduğu belirtilirken, bazı devlet kurumlarının da bu yapıları desteklediği sonucuns varıldı. Raporun değerlendirme bölümünde şu ifadelere yer verildi:

"Bütün bu gelişmeler sonucunda, çağdaş anlamda hukuk devleti olma yapısından uzaklaşılmış ve devlet içinden de yandaşlar, işbirlikçileri olan yasadışı güçler oluşumuna ve bu güçlerin yasal olmayan şekilde yukarıda belirtilen alanlardan büyük kazançlar sağlamalarına olanak sağlanmıştır. Bu örgütler amaçlarına ulaşmak için, her türlü yasadışı faaliyeti (tehdit, adam öldürme, haraç, v.s) yapar hale gelmiştir. Olayların üzerine gidecek devlet görevlilerinin (güvenlik güçleri, adli merciler) ve vatandaşların (şikayet, şahitlik şeklinde) güvenliği yeterince sağlanamamış ve sözkonusu yasal olmayan güçler her türlü yasal olmayan işlerini kolaylıkla yapar hale getirilmiştir. Bu durum vatandaşın devlete olan güvenini olumsuz yönde etkilemiştir. Olayların bu şekilde gelişmesinde, devletimiz adına kamu görevlilerince yapılan bir kısım işlemlerin devlet sırrı kavramı altında saklanması etkili olmuştur. Buna, Korkut Eken'in 'Silahları nereye verdiğimi söyleyemem. Çünkü devlet sırrıdır' demesi bir örnek oluşturmaktadır."

Kayıp silahlar meselesi nedir?

TBMM Araştırma Komisyonu'nun raporunda da bahsi geçen silahlar konusu da Susurluk kazasıyla birlikte gündeme gelen ancak halen tam olarak aydınlatılamamış konuların en önemlileri arasında yer alıyor.

Susurluk'ta kaza yapan araçta bir adet Beretta marka silah ve susturucu bulundu. Yapılan incelemelerde bu silahın Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde göründüğü ortaya çıktı.

İnceleme derinleştirildikçe İsrail tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü'ne hibe edilen Uzi ve Beretta marka yaklaşık 30 silahın çok büyük bir bölümünün kayıp olduğu anlaşıldı.

Yapılan balistik incelemeler, kayıp silahların markasıyla örtüşen silahların 'lı yıllardaki bazı suikastlarda kullanıldığını gösterdi.

Yargılama süreçlerinde İsrail'den hibe olarak alınan Uzi ve Beretta marka yaklaşık 30 silahın o dönem Özel Harekat Daire Başkanlığı'na verildiği ortaya çıktı.

Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü, resmi yazışmalarda bu silahların envanterinde yer almadığını bildirdi.

Kayıp silahlar konusu, 'ların başındaki Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında da gündeme geldi. O dönem bu silahlar için bazı yerlerde kazı çalışmaları yapıldı ancak silahlar bulunamadı.

Ağar, yılında TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na o dönem kaldığı Aydın Yenipazar Cezaevi'nde bir ifade verdi.

Ağar silahlarla ilgili, "O silahlar Başbakanlık'tan doğrudan izinle alındı. Terörle mücadele için gerekliydi. Bunların kaydı tutulmaz. Her devlet bu tür şeyleri yapar. Bu tür silah alımları her devlette olur" dedi.

Silahların akıbeti halen netlik kazanmış değil.

kaynağı değiştir]

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir