adede halkıhi ne demek / Peygamber Efendimiz’den (sav) Sünnet ve Tavsiyeleri Zikir - YeniDünya Dergisi

Adede Halkıhi Ne Demek

adede halkıhi ne demek

Sevabı Büyük Zikir

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

 Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî,

KUTLU FORUM

KUTLU FORUM


Bilgi ve Paylaşım Platformuna Hoş Geldiniz
 
 Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı :
Rep Gücü :
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî, Empty
MesajKonu: Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî,   Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî, Icon_minitimeSalı Şub. 12, am

Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî,



seafoodplus.info

hz.Cüveyriye (ra)validemizin duası
Cüveyriye RA Validemiz buyuruyorlar ki; Rasûl-ü
Ekrem SAS Efendimiz bir gün onun yanından çıkmışlar ve duhà (kuşluk)
vaktinden sonra gelmişlerdi. Cüveyriye Validemiz ise, hâlâ tesbihatıyla
meşguldüler. Efendimiz SAS Hazretleri buyurdular ki:
"--Hâlâ sen bıraktığım hal üzere misin?"
"--Evet!" cevabını alması üzerine Efendimiz SAS:
"--Ben sana dört kelime öğreteyim ki, bunları üç
kere tekrarlarsan, senin bugün sabahtan beri yapmış olduğun
tesbihlerinle tartılsalar, onlardan ağır gelirler. O kelimeler
şunlardır:

(Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî,ve rıdà nesihî, ve zinete arşihî, ve midâde kelimâtihî.) (1)
(1) [Yarattıklarının sayısınca, kendisinin razı
olacağı kadar, arşının ağırlığınca ve kelimelerindeki mürekkep sayısınca
Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih eder, ona hamd ederim.] (Et-Tergîb,
2/)

Sa'd ibn-i Ebî Vakkas RA'ın kızı Aişe, babasından nakil ve rivayet eder ki:
Bir gün Rasûlüllah SAS le beraber, önünde
kadar çakıl taşı veya çekirdek bulunan bir kadına uğramıştık. Kadın
bunlarla zikir yapıyordu. Efendimiz SAS Hazretleri kadına:
"--Sana bundan daha kolay ve efdal olanı haber vereyim mi?" dediler ve:

(Sübhànallàhi adede mâ haleka fis-semâ', ve
sübhànallàhi adede mâ haleka fil-ard, ve sübhànallàhi adede mâ haleka
beyne zâlik, ve sübhànallàhi adede mâ hüve hàlik, vallàhu ekber misle
zâlik, vel-hamdü lillâhi misle zâlik, velâ ilâhe illallàhu misle zâlik,
velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi misle zâlik.) tesbihini beyan
buyurdular. (2)
(2) [Göklerde yarattığı yaratıkları sayısınca
Allah'ı tesbih ederim. Yerde yarattığı yaratıkları sayısınca Allah'ı
tesbih ederim. Yerle gök arasında yarattığı yaratıkları sayısınca
Allah'ı tesbih ederim. Allah'ın yarattığı mahlûkat sayısınca Allah'ı
tesbih ederim. Allàhu ekber'i de bu kadar, Elhamdü lillâh'ı da bu kadar,
Lâ ilâhe illallah'ı da bu kadar, Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh'ı da
bu kadar söylerim.] (Et-Tergîb, 2/)

Müslim'in bir rivayetinde, Rasûl-i Ekrem Efendimiz'in Cüveyriye RA'ya tavsiyesi;

(Sübhànallàhi adede halkıhî, ve sübhànallàhi rıdà
nefsihî, ve sübhànallàhi zinete arşihî, ve sübhànallàhi midâde
kelimâtihî.) olarak kayd edilmiştir. (3)
(3) [Yaratıklarının sayısınca Allah'ı tesbih ve
tenzih ederim. Allah'ı razı olacağı kadar tesbih ederim. Arşının
ağırlığınca Allah'ı tesbih ederim. Kelimelerindeki mürekkep kadar
Allah'ı tesbih ederim.]
İmam-ı Neseî'de ise, âhirine (Vel-hamdü lillâhi kezâlik) ziyadesi vardır.
Müslim'in diğer bir rivayetinde de:

(Sübhànallàhi ve bihamdihî velâ ilâhe illallàhu
vallàhu ekber, adede halkıhî, ve rıdà nefsihî, ve zinete arşihî, ve
midâde kelimâtihî.) olarak varid olmuştur. (4)
(4) [Yarattıklarının sayısınca, kendisinin razı
olacağı kadar, arşının ağırlığınca ve kelimelerindeki mürekkep sayısınca
Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih eder, ona hamd ederim; Lâ ilâhe
illallah ve Allahu ekber derim.]

Tirmizi'nin rivayetinde ise, Efendimiz SAS
Hazretleri Cüveyriye RA validemize mescidde iken uğramışlar, sonra
dışarı çıkmışlar. Öğleye yakın bir zamanda yine mescide geldiklerinde,
bakmışlar ki yine mesciddeler,
"--Sabahtan beri hep bu hal üzere misin?" diye sormuşlar.
O da "Evet." deyince, Efendimiz SAS Hazretleri:
"--Ben sana bazı kelimeler öğreteyim ki, onları üçer kere okumaklığın senin için daha a'lâ ve efdaldır." buyurmuşlardır.
Bu konuda, Müslim her cümleyi üçer kere okumayı,
Neseî ise bütün cümleyi ayrı ayrı üçer kere okumayı tavsiye etmişlerdir.
Bu rivayetlerin muhtelif oluşu, her halde müteaddid zamanlardaki hadiselere göre olsa gerektir. Allàhu a'lem.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Limoni
Co-Admin
Limoni


Mesaj Sayısı :
Rep Gücü :
Rep Puanı : 44
Kayıt tarihi : 27/05/09

Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî, Empty
MesajKonu: Geri: Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî,   Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî, Icon_minitimeSalı Şub. 12, am

CÜVEYRİYYE HADİSİNDE GEÇEN DÖRT KELİMENİN
NE OLDUĞU" MESELESİ






İkinci Mesele:






Subhânallâhi ve bihamdihi adede halkıhi, ve rıdâ nefsihi ve zinete arşihi ve
midâde kelimâtihi" (Allah'ı; yarattıkları sa­yısınca, zatının rızasınca, arşının
ağırlığınca ve kelimelerinin sayı­sınca, hamdiyle birlikte noksanlıklardan
tenzih ederim
)”
[sup][1]
[/sup][81]
ifadesinin mücerret bir zikir olan "Subhânallâh"dan kat kat üstün olma­sı.


Doğrusu zikreden kimsenin kalbi,
"Subhânallâhi ve biham­dihi adede halkihî" (Allah’ı, yarattıkları sayısınca,
hamdiyle birlikte noksanlıklardan tenzih ederim) dediği zaman, sayı ile ilgili
olarak belirtilen bu miktara ait Allah'ı bilme, (layık olmadığı şeylerden)
tenzih ve ta'zim etme mahiyetinde meydana gelen, sadece "Subhânallâh" diyerek
zikreden kimsenin kalbinde mey­dana gelenden daha yücedir.


İşte bu, "ez-Zikru'1-Mudâaf" (=kat kat zikir)
adı verilmiştir. Bu tür zikir, Allah'ı övme bakımından tekli olarak yapılan
zikirler­den daha yücedir. İşte bundan dolayıdır ki, bu zikir, tekli zikirden
daha faziletlidir. Yalnız bu, bu tür zikri bilmek ve anlamak suretiy­le
anlaşılır. Çünkü teşbih eden kimsenin, "Subhânallâhi ve bi­hamdihi adede
halkihî, ve rıdâ nefsihi ve zinete arşihi ve mi­dâde kelimâtihi" (=Allah'ı;
yarathkları sayısınca, zarının rizasınca, arşının ağırlığınca ve kelimelerinin
sayısınca, hamdiyle birlikte noksanlıklardan tenzih ederim) şeklindeki sözü;
sonsuza kadar yaratılmış yada yaratılacak bütün yaratıklar sayısınca yüce
Al­lah'ın layık olduğu teşbihleri inşâî ve ihbârî olarak içine almakta­dır.


İhbârî olanı;
[sup]
[2]
[/sup][82]
belli sayıda -ki sayanlar onu sayamaz ve he­sapçılar onu hesap edemez- Rabbin
(layık olmadığı şeylerden) tenzihi, ta'zimi ve övgüyü içermektedir.


İnşâî olanı da;
[sup]
[3]
[/sup][83]
kulun, miktarı ve sayısı belli teşbihi yaptığı değil de, durumu belli olan
teşbihi yapmasını içermektedir. Ak­sine Rab, layık olduğu teşbihin, bu belli
sayıya ulaşan -ki bu sayı­da artıracak bir şey olsaydı elbette onu da ifade
ederdi- teşbih olduğunu haber vermektedir. Çünkü yaratıkların yenilenmesiyle,
sayının sonu gelmez, var olanı da sayılamaz.


Yine Peygamber (s.a.v)'in, (zatının
rızasınca) sö­zü; iki büyük hususu içermektedir. Birincisi: (Bu cümle ile
ilgili) maksadın, teşbih olmasıdır. Bu takdirde "zatının rızasınca" ifadesi,
Azamet ile Celâl, (teşbih yönünden) aynı şeydir. Zatının rızasınca ifadesi için.
[sup]
[4]
[/sup][84]
Nitekim bu ifade, ilk önce, yaratıkları sayısına eşit gelen bir teşbihi haber
vermektedir. Şüphesiz ki Rabbin zatının rızasının, azamet ile vasfında sonu
yoktur.
[sup][5]
[/sup][85]
Teşbih ise, yüce Allah'a ta'zimi ve (layık olmadığı şeylerden) ten­zihi içine
alan bir övgüdür.


Yüce Allah'ın kemalatının vasıfları ve
celaletinin na'tları, son­suz ve nihayetsizdir. Hatta bundan daha yüce ve daha
büyüktür. Yine bunlarla O'na yapılan övgü de böyledir. Çünkü övgü, ihbâri e
inşâî olarak (bu tür) vasıflar ile na'tlara tabiîdir. İşte bu mana, hiçbir
aksilik göstermeden birinci manaya uygundur.


Yüce Allah'ın ihsanının, sevabının,
bereketinin ve hayrının sonu olmadığına ve bu tür şeylerin, Allah'ın rızasını ve
mahsulü­nü gerektiren şeylerden olduğuna göre; bu durumda Rıza sıfatı nasıl
olur?



(Konu ile ilgili) bir rivayette ise şu ifade yer almaktadır:


"(Bir şeye) bereket verdiğimde, (bu)
bereketimde son yoktur.
[sup][6]
[/sup][86]


Buna göre bu sıfat ve na'tlardan meydana
gelen Bereket sı­fatı nasıl olur?


Çünkü Rıza (sıfatı); sevgiyi, ihsanı,
cömertliği, iyiliği, afvı, ba­ğışlama ve mağfireti gerektirir.


Yaratma (sıfatı) ise; ilmi, kudreti, iradeyi,
diri olmayı (hüküm ile) hikmeti gerektirir. Bütün bunlar "zatının rızasına" ve
"yaratma sıfatına" dahil olmaktadır.


Peygamber (s.a.v)'in, arşının ağırlığınca"
sözün­de; arşın ispatı, arşın yüce Allah'a nispeti ve arşın, genel anlam­da,
yaratıkların en ağırı olduğu yer almaktadır. Çünkü arştan daha ağır bir şey
olsaydı, elbette teşbih onunla tartlırdı. İşte bu; "arşın ağırlı ve hafifliği
yoktur" diyen kimsenin (iddiasını) red etmektedir. Doğrusu bu (görüş sahibi
kimse), arşı(n ne olduğunu) bilememekte ve miktarının hakkını tam olarak
kavrayamamaktadır.


Birinci kat kat verme; sayı ve çoklukta,
ikincisi; sıfat ve keyfiyette, üçüncüsü ise yücelik ve ağırlıkta olup miktarda
de­ğildir.


Yine Peygamber (s.a.v)'in, "kelimelerinin
sayı­sınca
" sözü; (bu) üç kısma şamil olup (bu üç kısmı da) kapsamaktadır.
Çünkü yüce Allah'ın kelimelerinin sayısında; miktar, sı­fat ve sayı yönünden bir
son yoktur. Nitekim yüce Allah (konu ile ilgili olarak) şöyle buyurmaktadır:


"De ki: Eğer denizler, Rabbimin
kelimeleri(ni yazıp say­mak) için mürekkep olsaydı, Rabbimin kelimeleri
tükenmeden bir misli daha takviye getirseniz bile deniz tükenirdi
.”
[sup]
[7]
[/sup][87]


Yine yüce Allah (bu konu ile ilgili olarak)
şöyle buyurmakta­dır:


"Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve
deniz de onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yi­ne de
Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz ki Al­lah, Azîz (üstün ve
güçlü), Hakim hüküm ve hikmet sahi­bedir
.”
[sup]
[8]
[/sup][88]


Bunun manası şudur:


Deniz, bundan sonra da tamamı mü­rekkep olan
yedi deniz daha ekleyerek yazılsa ve yeryüzündeki bütün ağaçlar -ağaçlar meyve
versin yada meyve vermesin, bir gövde üzerinde dik duran bütün bitkiler olup-
kalem olsa, deniz­ler ve kalemler tükenir, fakat Rabbin kelimeleri tükenip son
bul­maz. Dolayısıyla Subhânallâhi ve bihamdihi adede halkıhi, ve rıdâ nefsihi ve
zinete arşihi ve midâde kelimâtihi" (Allah'ı; yarattıkları sayısınca, zatının
rızasınca, arşının ağırlığınca ve keli Bu (ifade); "O'nun kelamı bir manada son
bulmaz ve par­çalanmaz, O'nun parçası ve bütünü diye bir şey olmaz, O; su­re,
ayet harf, kelime değildir" diyerek Allah'ın sözünü vasfeden kimsenin (bu
şekildeki) vasfının yanında, O'nu "konuşmadı, ko­nuşmayacak ve asıl olarak
O'nunla ilgili bir kelam/konuşma olmadı" diyerek vasfeden kimsenin görüşünün
nerede?


Burada kast edilen husus; (bu tür) bir
teşbihte, bunun dışın­daki diğer teşbihlerden daha faziletli olmayı gerektiren
ve diğer­leri bununla tartılsa onlardan ağır ve fazla gelmeyi gerektiren Ke­mâl
sıfatlar ile Celâl na'tlardır.


İşte bu (anlatılanlar); (şu) üç konuyu içine
alan "Hamd" keli­mesini bu teşbihe dahil etmek suretiyle bu kelimelerde var olan
Allah'ı bilmeden ve (layık olmayan şeylerden) O'nu tenzih ile ta'zime yönelik
övgüden bazısıdır.


Birincisi:
Kemâl sıfatların, yüce Allaha ait olduğunu ispat et­mek ve O'nu övmek.


İkincisi:
O'nu sevmek ve O'na razı olmak.


Üçüncüsü:
Bu hamdi, teşbih ve tenzihe; en güzel şekilde, kıymeti en büyük, sayısı en
fazla, sıfat en çok şekilde ilave edip kul bunu teşbih anında (bu şekilde)
getirip kalbine de bunun an­lamını getirerek söylerse, başkalarında olmayan bir
üstünlük ve fazileti kendisinde elde etmiş olur. Başarı, Allah'tandır.










[1][81]
Bu hadisi; Müslim, Zikr 79 (); Ebu Dâvud, Vitr 24 (); Tirmizî,
Deâvât (); Nesâî, Sehv 94; İbn Mâce, Edeb 56 (); Ahmed b.
Hanbel, 1/, , 6/, 'da Abdullah İbn Abbâs yoluyla Pey­gamber
(s.a.v)'in hanımı Cüveyriyye bintü'l-Hâris'ten rivayet etmiştir. Müslim'in
konu ile ilgili Abdullah İbn Abbâs yoluyla Cüveyriyye'den yap­tığı rivayet
şu şekildedir: Peygamber (s.a.v), Cüveyriyye onun mescidinde iken sabah
namazını kıldığı zaman erkenden yanından çıkmıştı. Sonra kuşluk zamanı
geçtiğinde geri dönmüştü. O sırada Cüveyriyye oturuyordu. Bunun üzerine
Peygamber (s.a.v), (ona): “Sen halen benim bıraktığım hal üzere misin?
diye sordu. Cüveyriyye'de: Evet!' diye cevap verdi. Peygamber (s.a.v): “Gerçekten
senden ayrıldıktan sonra üç defa dört kelime söyledi ki, bu dört kelime
senin bugünden itibaren söylediklerinle tartılsa, onların ağır­lığını tutar
:”
Subhânallâhi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıdâ nefsihi ve zinete arşîhi
ve midâde kelimâtihi' (=Allah'ı; yarattıkları sayısınca, zatının rızasınca,
ar­şının ağırlığınca ve kelimelerinin sayısınca, hamdiyle birlikte
noksanlıklar­dan tenzih ederim)”
buyurdu."





[2][82]
İhbârî: Sözü söyleyene; o, bu sözünde doğrudur veya yalancıdır
diyebile­ceğimiz her kelama denir, (ç)





[3][83]
İnşâî: Sözü söyleyene; o, bu sözünde doğrudur veya yalanadır
diyeme­yeceğimiz cümlelere denir, (ç)





[4][84]
Bu ifade, asıl nüshada da bu şekildedir. Burada bir kelime düşmüş olup bunun
ne olduğunu bilemiyorum.





[5][85]
Suyütî, Şerhu Sünen-i Nesâî, 3/77'de der ki: "Zatının rızası ifadesinin
an­lamı, kesintisiz bir rıza demektir. Çünkü yüce Allah'ın rızası;
Peygamber­lerden, dostlarından ve daha birçok kimseden kesintisiz ve sonsuz
bir şekilde razı olduğu kimselerle bağlantılıdır.





[6][86]
Elimdeki fihristlerde bununla ilgili bir şey bulamadım, (t) Bu rivayet için
b.k.z: İbn Ebi Âsim, Zühd, 1/52; Ebu Nuaym, Hilye, 4/41 (ç)





[7][87]
Kehf: 18/





[8][88]
Lokman: 31/27

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Sübhànallàhi ve bihamdihî adede halkıhî,

Sayfa başına dön 

Cüveyriyye Binti Hâris


Müminlerin annelerinden.

Hazret-i Cüveyriyye, benî Mustalak kabilesi reisi Hâris bin Dırar’ın kızıdır. Hicretin beşinci yılında yapılan Benî Mustalak (veya Müreysî) savaşında esir alınmış, babası da kaçmıştı. Kabilesinden de kişi esir düşmüştü. Esirlerin arasında bulunan Cüveyriyye’yi kurtarmak için, babası Hâris, bir sürü deve getirdi.

İki deveyi de getir!
Bunların içinde çok iyi cins olan iki deveyi kıyamayıp, şehir dışında sakladı. Hâris, Resul-i ekremin huzuruna geldiğinde, Resulullah efendimiz buyurdu ki:
- Falan yerde sakladığın iki deveyi de getir!

Hâris, bu duruma çok şaşırıp dedi ki:
- Şehadet ederim ki, Allahtan başka tapılacak, kulluk edilecek hak bir mâbud, ilâh yoktur ve sen Onun elçisisin. Allahü teâlâya yemin ederim ki, Allahtan başka kimsenin bundan haberi yok idi.

Böylece iki oğlu ve kabilesinden birçok insanla beraber müslüman oldu. Resulullah efendimiz develeri alıp, Hâris’e kızını geri verdi. Babası, ağabeyleri ve kabilesinden birçok insandan sonra, Cüveyriyye de müslüman oldu.

Müslüman olan Cüveyriyye’yi Resulullah efendimiz babasından isteyip, kendilerine nikâhladılar ve dirhem mehir takdir ettiler.

Eshab-ı kiram, Resulullahın Hazret-i Cüveyriyye’yi nikâhladığını duyunca, dediler ki:
- Biz Resulullahın ailesinin, annemizin akrabalarını, hizmetçi, köle olarak kullanmaktan haya ederiz.

Bu hâl yüzlerce esirin azat olmasına, serbest bırakılmasına vesile oldu. Hazret-i Cüveyriyye bu hâli söyleyerek her zaman övünürdü. Bu ciheti takdir eden Hazret-i Aişe demiştir ki:
- Ben Cüveyriyye kadar kavmine hayrı dokunan kadın görmedim.

Hazret-i Cüveyriyye, çok ibadet ederdi. Peygamber efendimiz onun yanına geldiklerinde, onu çok zikreder, kelime-i tevhid söyler bulurdu.

Hep böyle mi yaparsın?
Hazret-i Cüveyriyye şöyle anlatır: “Bir sabah ibadetle meşgul idim. Resulullah uğradığında, sübhânallah, sübhânallah diye zikir çekiyordum. Resulullah bir ara dışarı çıktı. Öğle üzeri tekrar geldiler ve yine ben aynı zikir ile meşgul idim. Buyurdular ki:
- Sen hep böyle mi yaparsın?
- Evet.
- İstersen sana birkaç kelime öğreteyim de, bu kelimeleri söyleyesin.

Şu duâyı öğretti ve üçer defa tekrarlamamı söyledi: Sübhânallahi adede halkıhi. Sübhânallahi zînete Arşihi. Sübhânallahi ridâ nefsihi. Sübhânallahi midâde kelimâtihi.

Hazret-i Cüveyriyye yılında Medine’de vefat etmiş, Bakî kabristanına defnedilmiştir.

 
 
 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir