Kavga değil ama tartışmak güzeldi. Karşınızdaki insanın sizden farklı olan düşüncelerini duyar, bu düşüncelerin nedenlerini öğrenir ve kendi düşüncelerinizi aktarırsınız. Çoğu zaman amaç birinin kazanması değildir, yalnızca bir konu hakkındaki farklı düşüncelerin açığa çıkmasıdır. Forum, panel, açık oturum, münazara, sempozyum gibi tartışma türleri de tam bu nedenle yapılır ve yalnızca katılımcıların değil, kamuoyunun aydınlatılması amaçlanır.
Forum, panel, açık oturum, münazara, sempozyum gibi tartışma türlerini lise edebiyat dersinden hatırlarsınız. Hatta rekabetçi bir yapınız varsa bir münazaraya katılmış bile olabilirsiniz. Güzel ama tüm bu tartışma türlerini yan yana gördüğünüz zaman birbirinden ayırt etmek biraz zor olabilir. Gelin forum, panel, açık oturum, münazara, sempozyum nedir, özellikleri nelerdir gibi merak edilen soruları tüm detaylarıyla inceleyelim.
Forum, farklı görüşlerdeki katılımcıların pek çok farklı görüşe sahip bir dinleyici kalabalığı önünde yaptıkları tartışma türüdür. Forum, bir başkan tarafından yönetilir. Tartışma konuları çoğu zaman toplumu yakından ilgilendiren önemli meselelerdir. Başkanın konuyu açıklamasıyla başlayan forum, katılımcıların konuşmalarıyla ve dinleyicilerin sorularıyla sürer.
Forum aslında toplu tartışma türlerinden bir tanesi kabul edilmemektedir. Çünkü belirli fikirlerin belirli kişiler tarafından savunulduğu bir tartışma türü değildir. Forum yapılmasının amacı, farklı görüşlere sahip pek çok dinleyicinin de fikirlerini ortaya koyarak konu uzmanlarına sorular sorması ve farklı düşünceler açığa çıkarmalarıdır. Bu nedenle forum katılımcıları uzman kişilerden oluşur.
Forumda amaç, pek çok tartışma türünde olduğu gibi söz konusu tartışmayı bir sonuca bağlamak değildir; tartışılan konu üzerinde belki de bugüne kadar hiç dile getirilmemiş düşünceleri ortaya çıkarmaktır. Forumda katılımcıları ve dinleyiciler birbirlerine rakip takım taraftarları gibi davranmazlar, nezaket ön plandadır.
Forum katılımcılarına dinleyiciler tarafından sorulan sorular kişisel değildir. Tüm odak noktası forum konusunda olmalıdır. Forumlar çoğu zaman bir sohbet havasında geçer. Çünkü zaten istenilen bir düşüncenin kazanması değil, aksine kazanan kaybeden gibi kavramlardan uzak bir tartışma ortamı oluşturmaktır.
Paneli bir forum gibi düşünebilirsiniz, aralarındaki tek ve en önemli fark panelde dinleyicilerden o an ya da panel sonrasında soru alınmıyor olmasıdır. Panelde sayıları 3 ile 6 arasında değişen konuşmacılar olur. Konuşmacılar, başkan kontrolünde 10 - 15 dakika konuşarak kendi düşüncelerini aktarırlar. Panel sonrası kısa bir forum yapılarak dinleyici soruları alınabilir.
Panelde de tıpkı forumda olduğu gibi kesin bir sonuca varılarak söz konusu tartışmaya bir kazanan ya da kaybeden yaratma amacı yoktur. Panele katılan tüm konuşmacılar konu hakkında farklı düşüncelere sahip insanlardır. Konuşmacıların her biri söz konusu tartışmaya kendi düşünceleri ile katılarak hem konuşmacılara hem de dinleyicilere daha önce belki de hiç akıllarına gelmemiş bir bakış açısı sunmaya çalışırlar.
Panelin en önemli özellikleri arasında konuşmacıların eşit sürede konuşmaları, sırayla konuşmaları ve önceden belirlenmiş olan konudan sapmamaları vardır. Tüm bunları uygulamak panel başkanının görevidir. Bu nedenle bu tür bir panel yapılacaksa tartışma kültürünü bilen ve hakim olmasa bile panel konusu hakkında bilgisi olan bir kişi panele başkanlık yapmalıdır.
Hangi televizyon kanalını açsak karşımıza çıkan açık oturum, en yaygın tartışma türlerinden bir tanesidir. Sayıları 3 ile 5 arasında değişen konuşmacının katıldığı açık oturum, bir dinleyici grubu önünde yapılabileceği gibi bir stüdyoda seyircisiz olarak yapılarak televizyonda ya da radyoda yayınlanabilir. Konuşmacılar birden çok kez söz hakkı alabilir ve tartışmalar çok daha hararetli geçebilir.
Açık oturum da diğer tartışma türleri gibi sonunda bir kazananın olmadığı bir tartışma türüdür. Açık oturumun amacı, farklı görüşlere sahip kişilerin belirli konular hakkındaki düşüncelerini ortaya koymalarıdır. Açık oturumlarda tartışılan konular çok daha geniş kapsamlı olabileceği için dinleyiciler üzerinde bıraktığı etki çok daha farklı olabilir.
Açık oturuma farklı düşüncelere sahip olarak katılan konuşmacılar, önceden belirlenmiş bir konu üzerindeki düşüncelerini söylerler. Amaç o konunun farklı özelliklerini konuşmak değil, o konuya farklı açılardan yaklaşmaktır. Diğer tartışma türlerinden farklı olarak tartışmalar çok daha hararetli olabilir ancak her zaman nezaket ön planda olmalıdır. Konuşmacıların süresini ve sırasını açık oturum başkanı belirler. Başkan her zaman tarafsız olmalı ve tüm katılımcıların eşit haklara sahip olduğunu unutmamalıdır.
Münazara, çoğu zaman farklı seviyedeki okullarda okuyan öğrencilerin tartışma kültürünü geliştirmek amacıyla yapılan bir tartışma türüdür. Münazaralarda bir tez ve antitez vardır ve iki grup bunları birbirlerine karşı savunurlar. Diğer tartışma türlerinden farklı olarak münazaranın bir kazananı vardır. Münazarayı kazanan grup, kendi düşüncesini en iyi şekilde savunmuş gruptur.
Münazaranın amacı, diğer tartışma türlerinden farklı olarak toplumu aydınlatmak değildir. Münazaranın amacı, öğrencilere tartışma kültürünü öğretmek ve eleştirel bakış açısı kazandırmaktır. Bu bir yarışma olsa bile konuşmacılar birbirlerine birer rakip takım taraftarı gibi davranmazlar. Önemli olan karşı tarafı dinlemek ve söylediklerini analiz ederek kendi savlarınızla onun yanlışlarını ortaya çıkarmaktır.
Münazaralarda bir jüri vardır. Jüri, konuşmacıları değerlendirir ve sonunda bir kazanan belirler. Münazaraya 1 ile 4 kişiden oluşan iki grup katılır. Her grubun bir başkanı vardır. Münazara, başkanların grupları ve savunacakları konuları tanıtmalarıyla başlar. Bu tanıtma ardından gruplar kendi aralarında bir görüşme yaparlar. Görüşme sonucuna göre grup sözcüsü söz alır ve savunmasını yapar.
Bilgi şöleni olarak da anılan sempozyum aslında bir tartışma türü değildir ancak panel ve forum gibi tartışma türleri ile benzer bir yapıya sahip olduğu için bu kapsamda değerlendirilebilir. Sempozyum, bir konu hakkında yapılan ve bazen birkaç gün süren seri konuşmalardır. Çoğu zaman sempozyumlarda akademik konular ele alınır.
Sempozyumların temel amacı, halkın genelini bilgilendirmek değil o konunun uzmanlarını yeni gelişmelerden haberdar etmek ve farklı düşüncelerden bahsetmektir. Sempozyumların dinleyicileri çoğu zaman farklı günlerde konuşma yapacak katılımcılardan oluşmaktadır.
Sempozyumun özellikleri etkinliğe göre değişiklik göstermektedir ancak bazı temel kuralları elbette vardır. Sempozyumda o gün yapılacak konuşmalar oturum olarak adlandırılır. Oturum başkanı konuşmacıları ve konuyu tanıtarak oturumu başlatır. Bir oturumda 3 ile 6 arasında katılımcı konuşabilir. Konuşma süreleri 30 dakikadan fazla olmaz. Sempozyumlarda bir tartışmadan ziyade farklı noktalardan ele alınan bir konu vardır.
En yaygın tartışma türlerinden olan forum, panel, açık oturum, münazara, sempozyum nedir, özellikleri nelerdir gibi merak edilen soruları yanıtlayarak konu hakkında bilmeniz gereken detaylardan bahsettik. Bu tartışma türleri hakkındaki düşüncelerinizi yorumlarda paylaşabilir.
Emoji İle Tepki Ver
3
Açık oturum, radyo ve televizyonlarda da gördüğümüz üzere çok rağbet gören bir konu haline geldi. Birçok profesyonel tartışmacının bu tartışma biçimine katıldığı, siyaset, edebiyat ve birçok konuyu ele aldığı profesyonel bir oturumdur. Açık oturum ve sempozyum farkı da merak edilmekte, aynı olduğu bile düşünülmektedir. Fakat açık oturumda dinleyici varken sempozyumda sadece davetliler olmaktadır. İzleyici yer almamaktadır. Hadi gelin açık oturum nedir adlı yazımızı beraber inceleyelim.
Açık oturum, geniş kitlelerin ilgisini çekebilecek ve toplumun genelini ele aldığı bir tartışma biçimidir. Kültür, bilim, siyaset, edebiyat ve birçok alanda herhangi bir konu üzerinde belirli bir başkan tarafından yönetilirken bir masa etrafında toplanılan, alanlarında profesyonel bireylerin dinleyici önünde ayrıntılı bir şekilde konuşma gerçekleştirmesine açık oturum adı verilir.
Açık oturum, daha önceden geniş salonlarda izleyiciyle birlikte gerçekleştirilirdi. Direkt olarak izleyerek ve dinleyerek açık oturum olurdu. Fakat günümüzde artık radyo ve televizyonlar aracılığı ile gerçekleştiriliyor. Bu şekilde daha geniş kitlelere ulaşılabiliyor, bir salondan beş, on kat daha fazla dinleyiciye erişilebiliyor.
Açık oturumun konuları önceden belirlenerek konularında uzman kişilere bu konu hakkında bilgiler verilir. Konularında uzman kişiler, bu konu hakkında araştırmalar yaparak hazırlıklı bir şekilde gelirler. Araştırma yapmazlarsa, amaca ulaşmakta birçok problem gerçekleşebilir.
Açık oturumu başkanı ise açık oturumu yönetmekle mükelleftir. Açık oturum sırasında çok yüksek iniş ve çıkışlar olabiliyor. Bu tartışma biçiminin halka sunulması için bu iniş çıkışların olmaması gerekiyor. Bazen konular saptırılabiliyor. Konudan sapılmamalı ve net olunmalıdır. Seyircilere anlaşılır bir dille aktarılmalı ve bakış açısı kazandırılmak amaçlanmalıdır.
Açık oturum, adından da görüleceği gibi toplumu ilgilendiren güncel problem veya sorunlar hakkında bir tartışma yaratarak dinleyicileri bilgi sahibi yapmak ve sorunları açık oturum sayesinde çözebilmeyi amaçlar. Bu şekilde katılımcı olarak çağırılan kişiler, konuyu farklı yönlerden ele alarak çözümler üretirler. Ve izleyicinin bilgilenmesini sağlarlar.
Stüdyolarda gerçekleşen açık oturumda, izlemeye gelen seyircilerin sorularını alınır ve uzman konuşmacılara sunulur. Uzman olan konuşmacı ise halkın anlayacağı dilde bu sorulara bir açıklama yapar. Ve halkı bilinçlendirmeyi amaçlar.
Açık oturum konuları genel olarak belli değildir. Gündemde ki kültür, bilim, siyaset, edebiyat ve birçok alanda konular ele alınır. Açık oturumda konunun halkı ilgilendirmesi gerekir. Halkı ilgilendirmeyen bir açık oturum yapılamaz. Büyük çoğunluğu halkı ilgilendirir ve problemi çözmek adına yapılır. Halk tarafından yanlış anlaşılan veya halka yanlış lanse edilen konuları ele alır.
Konusunda uzman kişilerin belirli konular çerçevesinde tartışmasına açık oturum denir.
Açık oturumun Özellikleri
• Açık oturumda tartışılacak konu, toplumun tümünü ya da bir bölümünü ilgilendirmelidir.
• Açık oturum; bir salonda izleyici önünde ya da televizyon ve radyoda dinleyici önünde tartışmacı ile yapılmaktadır.
• Konuşmacılar bir başkanın yönetiminde belirli sürelerde iki-üç tur konuşturulur.
• Açık oturumda izleyicilerin sorularını almak ve cevaplamak da mümkündür. Bu takdirde açık oturum,foruma dönüşmektedir. Televizyon ve radyodan tartışmayı izleyen kişiler, açık oturuma telefon sorularıyla katılabilir.
• Açık oturum bir başkan tarafından yönetilir. Konunun ortaya atılması, giriş konuşmasının yapılması, soruların düzenli olarak sorulması vb. durumlar başkanın idaresinde yapılır. Bu nedenle, başkan, açık oturumdan önce plân yapmak zorundadır. Ayrıca, başkan; tartışma sırasında meydana gelebilecek tatsız ve çirkin saldırıları da önlemelidir. Oturum sonunda ise, ortaya çıkan karşıt ya da aynı düşünceleri özetleyerek oturumun genel değerlendirmesini yapmalıdır. Bu nedenle başkan, açık oturumun temel ögesidir.
• Açık oturumda bir yarışma havası yoktur. Başkan, konuyu belirtir, konuşmacıları tanıtır. Ele alınan konu ile ilgili bilgileri verir. Sonra konuşmacılara ara ile sorular yöneltir. Konuşmacılar da görüşlerini belirtirler. Gerekli bilgileri verirler. Bu arada diğer konuşmacılar da konuşmakta olanın sözlerini özenle dinleyip, gerekli notu alırlar. Gerekirse, konuşmacının bazı görüşlerine katılmadıklarını nedenleri ile birlikte belirtirler.
• Oturuma katılacak kişilerin konularında iyi hazırlanmış olmaları açık oturumun kalitesini artırır.
• Ayrıca, konuşmacıların diğer konuşmacılar ve izleyiciler karşısında saygılı olmaları da çok önemlidir.
Açık Oturum Uygulama Aşamaları
1. Konuşmacıların belirlenmesi
2. Açık oturumu yönetecek başkanın belirlenmesi
3. Başkanın tartışma konusunu ve konunun önemini belirtmesi
4. Başkanın konuşmacıları tanıtması ve konuşmacılara sırasıyla söz vermesi
5. Seçilen konunun başkanın soruları doğrultusunda birkaç turda tartışılması
6. Başkanın oturum sonunda konuyu toparlaması ve dinleyici sorularını alması
Açık Oturum Örneği:
Konu: Ziya GÖKALP ve Türk Düşüncesi
Yöneten: Ali GEVGİLLİ
Katılanlar: Prof. Dr. Mehmet KAPLAN, Prof. Dr. Tarık Zafer TUNAYA, Prof. Dr. Şerif MARDİN.
ALİ GEVGİLLİ Türk düşüncesinin gelişimindeki en önemli dönüm noktalarından birisi, Ziya Gökalptır. Büyük sosyolog ve düşünür Gökalp, ölümünün ellinci yılı dolayısıyla, ekiminde Türkiyede yeniden saygıyla anılıyor.
Bugün yapacağımız açık oturumun konusunu, Gökalpın yeri ve düşüncelerinin kaynakları gibi meseleler oluşturacak.
Sayın Prof. Kaplan, Türk toplumunun hangi meselelerle karşı karşıya bulunduğu bir dönemde tarih sahnesine çıkmıştır, Gökalp? Ziya Gökalpin düşünceleri, davranışları, tezleriyle Türk kültür ve düşünce dünyasına getirdiği yenilikler, temel kavramlar nelerdir?
PROF. KAPLAN: Ziya Gökalp büyük mefkûrelerin, toplumların büyük buhranlar geçirdiği yıllarda doğduğunu1 söyler. Gökalpı de aynı gerçeğin ışığında değerlendirmek mümkün.
Gerçekten de, yaşadığı dönemde, hem Ziya Gökalp kişisel hayatında kendisini intihara götürecek kadar büyük bir buhran geçirmiştir, hem de o dönem yani arası Türk toplumu için büyük bir buhran zamanı olmuştur. Gökalpın kendi açıklamalarına göre, kişisel hayatındaki buhran da Türk toplumunun geçirmiş bulunduğu buhranla zaten çok yakından ilgiliydi.
Söylendiğine göre, gençlik yıllarında yaşadığı bu buhran, Batıdan gelen materyalist tabiat görüşüyle içinde bulunduğu dinsel dünya arasındaki çatışmadan doğmuştur. Gökalp, çatışan iki ayrı dünya görüşü arasında kalmış ve hayatına giderek bir anlam veremeyerek intihara kalkışmıştı. Mutlu bir tesadüf neticesi intihardan kurtulmuştur. Gökalp. Bu, onun iki uç olan materyalizmin ile eski şark mistisizmi arasında son derece enteresan bir görüş bulmasıyla sonuçlanan bir kişilik bunalımdır.
Gökalpin yaşamış olduğu kişilik buhranı, Tanzimattan sonra bizzat Türk toplumunun yaşadığı büyük buhranın uzantısıdır. O devir, daha ziyade maddeye, makineye, tabiata önem veren Batı medeniyeti bin yıldan beri Türk kültürüne şekil veren din ve mistik düşünce arasındaki çatışmanın zirvelere ulaştığı dönemdi. ile cumhuriyet arasında, imparatorluktan millî devlete geçiş diye adlandırdığımız son derece mühim bir sosyal değişmenin içinde bulunuyordu. Türkiye. Ziya Gökalp bir tek değil, çeşitli plânlarda Türk toplumunun yaşamış olduğu değişim buhranlarına cevaplar aramış ve karşılıklar vermiştir.
MİLLÎ DEVLETE YÖNELEN DÜŞÜNÜR
Gökalpin buldukları ve Türk toplumuna getirdikleri, topluca, şöyle açıklanabilir:
Osmanlı devletinin dağılmakta olduğu o yıllarda Gökalpin büyük rolü, millî devletin ana fikirlerini bulmuş ve belki de en iyi biçimde ifade etmiş olmasıdır. İmparatorluğun içinden tarihi akışı sonucu millî bir devlet doğmuştur. Cumhuriyet ile kemaline erişmiştir, milli devlet. İşte cumhuriyetten önce de, cumhuriyetten sonra da bu yönde gelişen fikirlerin büyük kısmını Ziya Gökalp buldu ve çevresindeki insanlara aktardı. Bu fikirler, tarihî şartlara uygun oldukları için gerçekten de çok etkili oldular. Arap, Fars, Bizans, Türk gibi çeşitli unsurlardan ibaret karışık Osmanlı yüksek kültürünün yerine Ziya Gökalpın getirmiş olduğu en önemli şey, millî kültür kavramıdır.
Gökalp, yolunu aydınlattığı millî devleti, milliyetçilik fikri üzerine dayandırır. Milliyetçiliği ise millî kültür temeline oturtur ve millî dil fikrine dayandırır. Bir sistem bulan Gökalp zamanla bu sistem içinde çeşitli fikirleri işlemiştir.
ATATÜRK VE GÖKALP
Gökalp, cumhuriyet devrinden önceki ( ) nesle tesir etmekle beraber, gerçekten, cumhuriyet sonrasını da ana fikirleriyle son derece etkileyebilmiştir. Zaten pek çok bakımdan Atatürkle paraleldir, fikirleri. Atatürk de millî devlet fikriyle hareket netmiştir. Ziya Gökalp, cumhuriyetle beraber, meselâ, Türkçülüğün Esaslarında, fikirlerinde tarihî şartlara göre ayarlamalar yapmıştır. Merhaleler vardır, düşüncelerinde. Millî devlet fikri, millî kültür fikri, sade dil fikri, her yönüyle halk kültürüne değer verme düşüncesi ve buna benzer fikirleri cumhuriyet sonrasından bütün Türk toplumuna mal olmuştur. Gökalpın düşünceleri cumhuriyetin yarım yüzyılı boyunca yaşar ve nesillerden nesillere intikal ederken fikirlerinin bazıları belki de tarihî şartlar müsait olmadığı için fazla yeşermemiş ya da dikkati çekmemiştir.
Ama 70lerin sosyal ve ekonomik şartları içinde Gökalpin tekrar üstünde durulması gereken son derece enteresan fikirleri de var.
GÖKALPİN DRAMI VE BATININ ŞÜPHESİ
GEVGİLLİ :- Ziya Gökalpin en ilginç yanlarından birisi de kendi çağdaşlarının hem içinde, hem de dışında olabilme özelliğidir. nSayın Prof. Mardin, bir sosyolog olarak çağına dönüp, Gökalpin sosyal ve bilimsel köklerine indiğimiz zaman nelerle karşılaşıyorsunuz? Özellikle XIX. Yüzyıl sonu ve XX. Yüzyıl başları Türkiyesinin bir yeniliğini teşkil eden pozitivist düşünce, Gökalp ve çağdaşlarına hangi kaynaklardan geliyor?
Gökalpin pozitivizmle dinsel dünya arasındaki bunalıma verdiği karşılık, Türkçülük tezleri ne gibi özellikler taşıyor?
PROF. MARDİN-Ziya Gökalpin fikirlerini anlamaya çalışırken, kendisini intihara kadar sürüklemiş olan şahsî buran, hiç kuşkusuz, temeldeki bazı gerçekleri aydınlatabilecek bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Ziya Gökalpin bunalımı, kendi kuşağının da buhranıydı. Bir yanda Osmanlı toplumundaki İslâm dini terbiyesinin önerdiği esaslar, öte yandan da Osmanlı İmparatorluğunda o devirde her şeye rağmen yayılmaya da başlayan yeni fikir akımları ve bunları bağdaştırma sorunu vardı. Gökalp, bu dramı yaşadı.
Ziya Gökalp kendi devrindeki fikirlerden esinlenmiş ve etkilenmiştir. Bunlar o dönemin Batısında da beliren eğilimlerdir ve orda da pozitivizm ile din arasındaki köprüyü kurmaya çalışmaktadırlar. Özellikle XIX. Yüzyılın sonuna doğru Nietzschenin Batı uygarlığını yerici bir biçimde ele almasıyla birlikte, pozitivist görüşün eskiden beri vaat ettiği sonuçlara varamayacağı şüphesi belirmiştir. Batıda. Gökalpin esinlendiği düşünürlerin kafasında, bu etkileri açıkça görmek mümkündür.
NEDEN TÜRKÇÜLÜK?
Türkçülüğün şekillenmesini anlamak için yine aynı toplumsal grupta bir kısmı serhatlardan gelen bu taşra öğrencilerinin devletin parçalandığı kaygı ve korkusunu hatırlamak gerekir. Yine aynı kurumdaki karşılıklı öğrenci ilişkileri ve Türklükle ilgili yayınlar, bu sorunun da öğrenciler için bir entelektüel odak noktası halinde gelişmesini temin etmiştir.
GEVGİLLİ Gökalpin yaşadığı çağ, kişilik bunalımlarının yanı sıra, Türk toplumunda büyük politik ve ekonomik bunalımlarında sahneye çıktığı bir çağdı. Sayın Prof. Turtaya, Gökalpin geçirdiği tarih kesitlerini bir siyasal bilimci olarak incelediniz zaman, hangi gelişme eğilimlerini görüyorsunuz? Gökalp, çağının politik meselelerine hangi karşılıkları vermiş, ne gibi katkılarda bulunmuştur?
PROF. TUNAYA Ziya Gökalp Türkiyede büyük bir insan ve fikir adamı olmakla birlikte, aynı zamanda, büyük bir olaydır da. Bu olayı, pek doğal olarak, kendi yaşadığı toplumun koşullarından da ayırmaya imkân yoktur. Onun için:
* Gökalpi önce Meşrutiyet toplumu içinde incelemek gerekir.
* Daha sonra Gökalpi, o toplumun alın yazısını elinde bulundurmuş ve altı aylık bir süre dışında sürekli iktidarda kalmış olan bir partinin, İttihat ve Terakkinin içinde ele almak zorunludur.
* Ondan sonra da Ziya Gökalpin bu topluma, bu parti kanalıyla neler getirdiğini araştırmak gerekiyor.
Osmanlı İmparatorluğu yılında İşkodradan Basraya kadar uzanan, üç milyon kilometrekareyi aşan bir ülkeye sahipti ve ülke üzerinde yaklaşık olarak otuz milyon insan yaşıyordu. Bu nüfusun yüzde 80i köylüydü. yılında yapılan bir istatistiğe göre, imparatorlukta altmış bin köy vardı, bunların on bininde ise okul yoktu. Beyrut ve Şam bölgesinde beş yüz köye bir tek okul düşüyordu. Yine doğrudan doğruya nazırların yaptıkları açıklamalara göre, yüz kuruş vergi veren halka yirmi paralık sağlık hizmeti yapılmıyordu. Öyle ki, bir mebus, insanlarımız vahşi hayvanlar gibi yaşıyorlar, onları ehlî hayvan durumuna çıkarsak, çok büyük bir iş başarmış oluruz diyebiliyordu o sıralarda. Köylü toprağın sahibi değil; zaten nüfusun yüzde 40ı ancak elli dönüme kadar arazi sahibidir.
Ayrıca, Osmanlı Devleti dışa bağlıdır. Türkiyede kapitülâsyonlar, imtiyazlı şirketler, yabancı sermayeler var ve bunlar olağanüstü baskıları deney bilmektedirler. Parlâmento üstünde bile dış çevreler öylesine baskılar yapıyorlar ki. Parlâmentonun adeta bağımsızlığını kaybettiğini gösteren bir delil, İspirtolu İçkiler Kanunudur. Bu kanun parlâmentodan çıkmış ve padişah tarafından tasdik edilmiş olmasına rağmen çıkarı olan devletlerin başvurmaları üzerine geri alınmıştır.
Bütünüyle dışa bağlı ve dış borçlanmalarla yaşayan bir ekonomiydi, bu. İkinci Meşrutiyet dokuz kere borçlanmıştır. Umumi harp sonunda devletin bir milyarı aşkın borcu vardı. Yalnız yılında borç taksitlerinin toplamı yirmi milyonu tutuyordu. Bu kendisine, pek hakim olamayan bir toplumdu. Abdülhamit toplumunun devamıydı.
TÜRK TARİHİNİN BİR AŞAMASI
GEVGİLLİ:- Ziya Gökalpin ölümünün ellinci yılında, Osmanlının en son dönemlerini ve Ziya Gökalpin o günün Türkiyesi içindeki yerini değerlendiren bu açık oturumda şu ana görüşler beliriyor:
1. XIX. Yüzyıl sonlarında Türkiye ekonomik ve politik anlamda artık büyük bir sarsıntı ve dış baskı süreci içindedir. Ekonomi kendi kendisini geliştirmekte güçsüz düşüyor; buna karşılık, kapitülâsyonlar, yabancı sermaye ve yabancı şirketler aracılığıyla güçlü Avrupa devletleri Türkiye üzerinde belirli bir tempoyla hegemonya kurmaya yöneliyordu. Osmanlı İmparatorluğunda yayılan milliyetçi akımlarla Balkan halkları arasında ayrılıkça eğilimler büyürken, Türklerin yalnızlığı artıyordu.
2. Türk aydın tabakalarının o dönemde toplumu kurtarıcı çözümler aradıkları görülür. Ziya Gökalp Anadoludan gelen bir aydın olarak, burada hem toplumda beliren yeni Batılı düşüncelerin, pozitivizmin etkilerini yaşamış, hem de geldiği kaynağın kendisine verdiği mistik, dinci yönlerden çelişkilerini duymuştur. Ziya Gökalpi intihar deneyine kadar sürükleyen bu bunalım, o dönem aydınının yaşadığı Doğu Batı çelişkisinin de bir simgesi sayılabilir. Gökalp, çelişkiyi bireyin yerine toplumu koymakla birlikte, belirli bir mistisizmi de sürdürerek yeni bir denge içinde çözmek istemiştir.
3. Politik plâtformda ise, Gökalp millî devlet kavramının gelişmesine katkıda bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun yerini alacak bir Türk devletinin, Türkçülüğün, çok daha büyük bir perspektifte ise Turan devleti dediği bir Türk İmparatorluğunun ideolojik, politik, düşünsel temellerini ortaya koymak istemiştir, Gökalp.
4. Bir bilim adamı olduğu kadar, politik bir kişi de olan Gökalp, kendi çağdaşları arasında, onların üstüne çıkan ve topluma, kendine özgü yeni sentezler sunmaya çalışan kişiliğiyle hâlâ dikkati çekiyor ve tarihteki yerini alıyor.