namık kemal, Tanzimat tiyatrosu namık kemalin tiyatrolarının özeti kara bela gülnihal zavallı çocuk vatan yahut silistre celalettin harzemşah
Page 3 of 6
AKİF BEY
ÖZET
Namık Kemal'in "Vatan yahut Silistre" adlı tiyatrosunun oynamasıyla halk galeyana gelmiş, tiyatro çıkışında sokaklarda gösteriler yapmıştır. Bu olaylar üzerine Nemık Kemal, 1873'te Magosa'ya sürgüne gönderilmiş, "Akif Bey" adlı tiyatrosunu Magosa zindanlarında yazmıştır. Eser beş perdelik bir dramdır. Eserin konusunu 1827 Yunan isyanı, Navarin baskını ve esas olarak da Kırım Savaşı oluşturur. Eserde, kahraman bir kocaya ihanet eden bir kadının aile ve toplum yaşamında oynadığı yıkıcı rol üzerinde durulur.
Piyeste, bir harp gemisi süvarisi olan Âkif Bey, Çürüksu'da, melek gibi masum zannettiği Dilrübâ adlı bir fahişe ile evlidir. Ruslarla savaşmak için gemisiyle Karadeniz'e giderken, yegâne üzüntüsü çok sevdiği karısından ayrılmaktır. Bu arada kâtip Esad Bey de Dilrübâ'ya âşıktır; onu elde etmek için Süfyan adında bir kayıkçıya para vererek Âkif Bey'in öldüğü şaiyasını yayar ve Dilrübâ ile evlilik hazırlıklarına başlar. Öte yandan, Rusların Türk donanmasını Sinop'ta ateşe vermeleri üzerine, Âkif Bey düşmana teslim olmamak için gemisini yakmış ve bir tahta parçasına tutunarak kurtulmuştur. Bu arada babası Süleyman Kaptan İstanbul'a gelmiş ve gelinini arayıp bulmuştur. Ancak karşılaştıklarında, Dilrübâ kayınpederi ile alay eder. Âkif Bey karısına kavuşmak ümidiyle evine döndüğü gece evde düğün hazırlıkları yapıldığını görür. Daha önce karısına göz kulak olması için davet ettiği babasından her şeyi öğrenir; önce karısını boşar, ancak onun ahlâksızlıklarından haberdar olunca, namusunu temizlemeye karar verir.
Dilrübâ'nın Esad'la evleneceği gece gizlice gelin odasına giren Âkif Bey, karısına ateş edecekken, istemeden araya giren Esad'ı vurur. Esad da ölmeden önce elindeki hançeri Âkif Bey'e saplar; piyesin sonunda sağ kalan Dilrübâ'yı da Âkif Bey'in babası Süleyman Kaptan öldürür.
Akif Bey
· Namık Kemal bu eseri Magosya giderken tasarlamış, Magosa sürgününde tamamlamıştır.
· Beş perdeden oluşmaktadır.
· Bir faciayı konu almaktadır.
· En kahraman bir kocaya dahi ihanet edebilecek bir kadının toplum ve aile içindeki yıkıcılığı ortaya seren eser, “Daniş Bey” ve “Fahişe-i Taibe (Tövbe eden fahişe) adıyla anılmaktadır.
· İçinde hece ve aruz ölçüsüyle yazılmış güzel şiirler bulunmaktadır.
Yazar:Namık Kemal
Yayın Evi: Kitapzamanı Yayınları
İSBN: 9789754472936
Sayfa Sayısı: 130
AKİF BEY - Anlaşıldı. Biz Sinopta düşmana teslim etmeyelim diye gemiyi yakmıştık ya, herkes bizi şehid oldu zannetmişler. Bunlar da duymuşlar. Şimdi yanlarına geldik, ölü görmüş gibi gönüllerine bir hüzün, bir dehşet çöktü. Gelin, gelin şuraya oturalım da Sinoptan nasıl kurtuldum, herkesin ölü sandığı Akif nasıl karşınızda duruyor da hepinizle konuşuyor, size anlatayım.
Akif Bey İncelemesi: Tanzimat Dönemi'nde yaşanan toplumsal çöküşün izlerini taşıyan, bazı siyasi göndermeleri satırlar arasına gizleyen bu eser; dönemin şartları gözönünde bulundurulduğunda zaman çok küçümsenecek bir tiyatro eseri değildir. Namık Kemal okuduğumuz zaman aşk acısı çekmiş biri olduğunu, dramatik bir yaşayış tarzı olduğunu ve yüreğe gömülen bir acı yaşadığını anlayabiliyoruz. Romantiz'min en uç noktalarını yansıtmaya çalıştığı eserlerini okumaktan çok keyif aldığım söylenemez. Bazen haddinden fazla betimlemelerle okuyucuyu sıkan bir havası var. Tiyatro eserleri nde dili biraz daha canlı ve etkileyicidir.Keyifli okumalar diliyorum. (Yakup Özgökçe)
Namık Kemal'in kaleme aldığı bir tiyatro fakat okurken tiyatro okur gibi değil de roman okuyormuş gibi bir hikâyesi var. Akif Bey ve başından geçen acıklı olaylar anlatılmış ve sayfaların arasında kurulan bazı cümlelerden Namık Kemal'e neden "Vatan Şairi" denmiş çok iyi anlıyor insan, cümlelerinde ve hikâyelerinde vatan sevgisi adeta sel olmuş akıyor. Sevmek güzel, sevilmek bambaşka. Lakin dikkat edilmeli ki fazla sevgi insanı kör eder. Akif Bey de tıpkı kör olurcasına sevdiği kadının darbelerinden kaçmadı. Kör eden sevgi zarardır ziyandır. Ölçülü sevmeyi sevilmeyi bilerek hayatımızı idame etmeliyiz çünkü insan, yalnızlık içinde yaşamayan varlıktır. Hayatımıza binlerce karakterler girip çıkıyor. Kimi kalıcı olacağını bile kestiremiyorsun. Akif Bey, Dilruba'yı fazla severek kör olmuş bir karakterdir. Oysa burada uçkuruna düşkün erkeklerin tutum ve tavırlarını görüyoruz. Onlar için kadının yüz, göz, kaş ve kalp güzellikleri önemli değildir. Onları en iyi tanımlayacak kavramın şehvet budalası kavramı olmalıdır. Bu kavram yerine başka kavramlar kullanmak isterdim ama şartlar ve ortam buna müsait değildir. Bu cins hemcinslerimden utanıyorum altını çizerek. Erkeğin bir kalitesi olmalıdır. Kaliteli erkek, güzelliklerden ve sevme sevilmelerden çok iyi anlarlar. Alıntılamalar yaptığım İrem Baltacı ve Sümeyye Aykan hanımefendilere sonsuz teşekkürlerimi sunduktan sonra dizi uyarlaması köşesine gelelim. Olayların merkezinde Dilruba olduğu için dizinin adı DİLRUBA olur. Akif Bey rolünde Bülent Seyran (Fatmagül'ün Suçu Ne? dizisinde Rahmi karakterinden dolayı), Dilruba rolünde Wilma Elles yada Yasemin Key Allen ve Esat rolünde ise Metin Akdülger rolünde oynamalıdır. Severek okuduğum bu piyesi okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. #BetikEli #AkifBey #DanişBeyyahutAkifBeyinBelalıFahişesi #NamıkKemal #BilgeKültürSanat #Kitapyorumu #Tiyatro #Piyes #Aşk #Fedakarlık #VatanSevgisi #SevmeKörlüğü #KitapTutkusu #KitapTavsiyesi #KitapOkumakÇokGüzelŞeydir #OkudumBitti #Bookstagram #Bookstagramer (Bleda Gəncay SÖNMƏZ)
Piyes şeklinde yazılmış bir Namık Kemal eseridir . Kocası savaşa gidince onu aldatmaya çalışan bir kadını , yaşanan aile faciasını , ihtiras , kıskançlık, romantizm ve vatanseverliği , bunların toplumda etkisini inceleyen güzel bir tiyatro oyununu konu alır. (A.Topcu)
Namık Kemal (d. 21 Aralık 1840, Tekirdağ, ö. 2 Aralık 1888, Sakız Adası) Türk milliyetçiliğinin öncülerinden, Genç Osmanlı hareketi mensubu, ünlü Türk yazar, gazeteci, devlet adamı, şairdir.
Yurtseverlik, hürriyet, millet kavramlarına bağlı bir Tanzimat Devri aydınıdır. Bu kavramları Türk fikir hayatına ve edebiyatına sokan kişi kabul edilir. Heyecanlı, kavgacı kişiliği, akıcı, parlak üslubu nedeniyle devrinin diğer yazarlarından daha fazla tanındı. “Vatan Şairi” ve “Hürriyet Şairi” olarak anılan Namık Kemal, şiirin yanı sıra tenkit, biyografi, tiyatro, roman, tarih ve makale türlerinde eserler verdi. Özellikle "İntibah" isimli romanı ve "Vatan Yahut Silistre" isimli tiyatro oyunu ünlüdür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü eserleri ve fikirleriyle etkiledi.
21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da dünyaya geldi. Babası Yenişehirli Mustafa Asım Bey, annesi Fatma Zehra Hanım’dır.
Tekirdağ’daki evlerinin civarında bulunan tekkenin şeyhi Tokatlı Hafız Ali Rıza Efendi kendisine “Mehmet Kemal” adını verdi. Çocukluğu annesinin babası Abdülatif Paşa’nın yanında geçti. Abdülatif Paşa, Tekirdağ (Tekfurdağ) sancağında vali yardımcısı idi ; Afyonkarahisar sancağına tayin edildiğinde ailece Afyon’a taşındılar. 1848 yılında annesi Fatma Zehra Hanım’ı Afyon’da kaybetti. Mehmet Kemal, yaşamını büyükbabasının yanında sürdürdü.
Abdülatif Paşa’nın değişik kentlerde görev yapması nedeniyle düzenli bir eğitime devam edemedi. Özel dersler aldı ve kendi kendini yetiştirmeye çalıştı. Arapça ve Farsça öğrendi. Dedesi Afyon’daki vali yardımcılığı görevinin ardından ailesiyle İstanbul’a gelmişti. Orada, 3 ay Bayezid Rüştiyesine ve ardından 9 ay Valide Mektebi’ne devam etme fırsatı buldu. Dedesinin Kars’a mutasarrıf olarak atanması sebebiyle 1,5 yıl Kars’ta yaşadı. Karslı şair ve müderris Vaizzade Seyid Mehmet Hamid Efendiden divan edebiyatını öğrendi. Avcılık, atıcılık, cirit dersleri aldı. Kars’ta görevi sona eren dedesi ile 1854’te İstanbul’a döndü.
1855’te babasının Bulgaristan Filibe mal müdürü, dedesinin Sofya kaymakamı oluşu ile Sofya'ya gitti. Sofya’da evlerine ziyarete gelen dedesinin arkadaşı şair Binbaşı Eşref Bey, şiirlerini okuduktan sonra Mehmet Kemal’e yazıcı, kâtip anlamlarındaki “Namık” adını verdi. O günden sonra Namık Kemal olarak anılmaya başladı. 18 yaşına kadar kaldığı Sofya’da komşuları Niş Kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin kızı Nesime Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Feride ve Ulviye adında iki kızı ve Ali Ekrem adında bir oğlu dünyaya geldi.
1857’de İstanbul’a döndü ve Bab-ı Ali Tercüme Odasında stajyer olarak memurluğa başladı. 1858’de büyükannesi Mahmude Hanım’ı, 1859’da büyükbabası Abdülatif Paşa’yı kaybetti. Babasının ikinci evliliğini yaptığı Dürrüye Hanım’ın Kocamustafapaşa’daki evinde yaşadı. Babasının bu evliliğinden Naşit adında bir kardeşi oldu. 1859’da Gümrük Kalemi’nde çalışmaya başladı.
İlk şiirlerini Sofya’da yazan Namık Kemal, İstanbul’a geldiğinde kısa sürede şairler arasında tanınmıştı. Henüz Batı edebiyatı ile bir teması yoktu. İstanbul’da divan edebiyatı geleneğini takip ettiren şairlerle tanıştı. Arap ve Fars edebiyatlarını öğrenmeye çalıştı. Leskofçalı Galip Bey adlı şair ile yakın dostluk kurdu. Bu şairin başkanlığında kurulan Encümen-i Şuara adlı şairler topluluğuna katıldı.
1863’ten itibaren dört yıl yeniden Tercüme Odası’nda görev aldı. Bu yeni görevi sırasında Batı’yı tanıyan kimselerle tanışma imkânı buldu ve gözlerini batı kültürüne çevirdi. Edebiyatta batılılaşmanın ilk adımlarını atan İbrahim Şinasi ile tanışması hayatını değiştirdi. Sanat ve hayat görüşü değişti. Batı edebiyatını öğrenmeye başladı, ilgisi nesire yöneldi. Tarih ve hukuk alanında kendini geliştirmeye çalıştı. Tercüme odasının bir kâtibinden Fransızca dersleri aldı. Tasvir-i Efkar’da fıkra ve tercüme yazılar kaleme aldı. İlk defa Şinasi’de gördüğü “hak, millet, vatan, hürriyet, millet meclisi” gibi kelimeleri yaygınlaştırdı.
1865’te Şinasi, Tasvir-i Efkar Gazetesi’ni kendisine bırakarak Fransa’ya gidince Namık Kemal, tek başına gazeteyi çıkardı. Aynı dönemde İttifak-i Hakimiyet adlı (daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adını alacak) gizli derneğin kurucuları arasına girdi (Sağırahmetbeyzâde Mehmet Beyin öncülüğündeki derneğin diğer kurucuları Menâpirzâde Nuri Bey, Kayazade Reşat Bey, Mir’at Mecmuası sahibi Mustafa Refik Bey, Suphipaşazade Ayetullah Bey ve Ziya Beydir). Derneğin amacı bir anayasa hazırlanmasını ve parlamenter bir yönetim sistemi kurulmasını sağlamaktı. Namık Kemal gazetesinde, bu görüşler doğrultusunda ve hükümet aleyhine şiddetli makaleler yayınladı. “Şark Meselesi” üzerine yazdığı bir makale, gazetenin 1867’de kapatılmasına ve kendisinin Erzurum vali muavini olarak atanmasına yol açtı.
Namık Kemal, hükümet tarafından gönderildiği Erzurum’a gitmek yerine Ziya Paşa ile birlikte Paris’e kaçtı. O ve arkadaşlarını Paris’te yaşayan Mısırlı prens Mustafa Fazıl Paşa davet etmiş ve maddi himayesine almıştı. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olan ancak Sultan Abdülaziz’in bir fermanıyla Mısır yönetimindeki haklarından mahrum edilen Mustafa Fazıl Paşa, kendisini Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin reisi ilan etmiş ve Avrupa’ya davet ettiği örgüt üyelerinin finansörlüğünü üstlenmiş birisiydi. M. Fazıl Paşa’nın desteğiyle Londra’da "Muhbir" adlı gazeteyi çıkardılar ancak Namık Kemal, Ali Suavi ile yaşadığı anlaşmazlık üzerine Muhbirden ayrıldı. Aynı yıl Sultan Abdülaziz Uluslararası Paris Sergisi’ni görmek üzere şehre gelince Fransız hükümeti Genç Osmanlılar’ı ülkeyi terk etmeye davet etti. Namık Kemal, bazı arkadaşlarıyla birlikte Londra’ya gitti ve orada "Hürriyet Gazetesi"’ni çıkardılar. Bu arada Mustafa Fazıl Paşa, Paris’e gelen Abdülaziz’le ilişkilerini düzeltmiş ve onunla İstanbul’a dönmüştü. Giderken gazeteyi çıkarmaya devam etmelerini, desteğinin süreceğini söylediyse de İstanbul’a döndükten sonra fikrini değiştirdi ve geçici olarak Hürriyet’i kapatmalarını istedi. Bunun üzerine Namık Kemal ile Ziya Paşa gazeteyi kendi imkânları ile çıkarmayı denediler. Bir süre sonra arkadaşları ile arası bozulan Namık Kemal vazgeçti ve 1870’te Sadrazam Âli Paşa ile barışıp yurda döndü.
Siyasetten uzak durmak, yazı yazmamak koşuluyla affedilmiş olan Namık Kemal, İstanbul’a döndükten sonra "Diyojen" adlı mizah dergisinde imzasız fıkralar yazdı; Sadrazam Ali Paşa’nın ölümünden sonra 1872’de "İbret Gazetesi"’ni çıkararak yeniden muhalefete başladı. Gazete sık sık kapatıldı ve sonunda sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı eleştiren yazılar yüzünden Namık Kemal, İstanbul’dan uzaklaşması için mutasarrıf olarak Gelibolu’ya atandı.
Birkaç ay kaldığı Gelibolu’da "Vatan yahut Silistre" adlı oyunu ile "Evrâk-ı Perişan" adlı eserini tamamladı. Gelibolu’nun bazı sorunları ile ilgilendi ve su davasını halletti. Rumeli fatihi Gazi Süleyman Paşanın Bolayır’daki kabrini ziyaret etti. Ebüzziya Tevfik Beye burada gömülmeyi vasiyet etti.
Namık Kemal, bir yandan da "İbret Gazetesi"’ne “BM” (Baş muharrir) ve Ebuzziya’nın çıkardığı "Hadika" Gazetesine “N.K” imzası ile yazı göndermeye de devam ediyordu. Gelibolu’da salgın haline gelen kuduz hastalığını önlemek için köpekleri sürgün etmesi bahane edilerek Gelibolu mutasarrıflığı görevinden alındı.
Osmanlı hükümeti tarafından açığa alınan Namık Kemal 1872’nin son günlerinde Gelibolu’dan İstanbul’a döndü, İbret’in başına geçti. Çok geçmeden bir makalesi nedeniyle hakkında soruşturma açılıp gazetesi tekrar kapatılınca tiyatro ile ilgilenmeye başladı. Vatan yahut Silistre oyunu, 1 Nisan 1873 gecesi İstanbul’da Güllü Agop’un Gedikpaşa’daki tiyatrosunda sahnelendi. Oyunun sahnelenmesi halkı coşturup olaylar çıkmasına neden olmuştu. Bu konuda İbret’te yayımlanan yazılardan sonra gazete bir daha çıkmamak üzere kapatıldı; Namık Kemal ve dört arkadaşı yargılanmadan sürgüne gönderildiler. Namık Kemal Mağusa'ya, Ahmet Mithat ile Ebüzziya Tevfik Bey Rodos'a, Menapirzade Nuri ve Bereketzade Hakkı Beyler de Akka'ya sürüldü.
Namık Kemalin Mağusa (Kıbrıs) sürgünlüğü 38 ay sürdü. Mağusa'da son derece olumsuz koşullar altında yaşamak zorunda kaldı, pek çok kez sıtmaya ve başka hastalıklara yakalandı. Edebiyatçı Namık Kemal, birkaçı dışında eserlerinin tamamını bu dönemde Kıbrısta vermişti.
Sürgün dönüşü İstanbul’da bir kahraman gibi karşılandı. Tahta çıkışından 93 gün sonra akıl bozukluğu gerekçesiyle indirilen V. Murat’ın yerine Osmanlı tahtına oturan II. Abdülhamit, ilk Osmanlı Anayasası’nı oluşturmak için bir komisyon kurdu. Namık Kemal, bu komisyonun bir üyesi oldu. Ancak şair, padişahın aleyhine bir tehdit beyiti yazıp bunu mecliste okuyunca mahkemede yargılandı. Söylediği Arapça beyit, ”Bir şey, ikilendi mi, muhakkak üçlenir de” anlamındaydı ve tıpkı Abdülaziz ve V. Murat gibi Abdülhamit’in de tahttan indirilebileceğini ima ediyordu. Namık Kemal, asayişi bozduğu gerekçesiyle suçlu bulunup 6 ay hapis cezasına çarptırıldıysa da sonradan beraat etti. Girit Adası’nda ikamete mecbur edildi. Kendi isteği üzerine ikameti Midilli Adası’na çevrildi. 2,5 yıl sonra Midilli mutasarrıfı olarak görevlendirildi. Midilli'de tanıdığı genç yaştaki Hüseyin Hilmi Paşayı ömrü boyunca koruyup destekledi. Hüseyin Hilmi Paşa, yıllar sonra 1909'da sadrazamlığa kadar yükselmiştir.
1879'dan itibaren 5 yıl süren Midilli’deki görevi sırasında kaçakçılıkları önledi; hazine gelirini arttırdı. 20 Türk ilkokulu açtı. Türklerin hayat seviyesini yükseltti. Adalarda yaşayan Türk ahalisinin sorunlarını dile getiren bir rapor hazırlayıp Bâb-ı Âli'ye sundu. 1882’de Nişan-i Osmanlı madalyası ile ödüllendirildi. "Vaveyla", "Murabba", "Vatan Mersiyesi" gibi şiirlerini burada yazdı. Mağusa’da yazmaya başladığı Celaleddin Herzemşah adlı eserini tamamladı. Bu eser, okunmak için yazılmış 15 perdelik tarihi bir oyundur. Harzemşahlar Devleti’nin son hükümdarı Celaleddin Harzemşah etrafında gelişen oyunda İslam birliği düşüncesini işledi. Abdülhamit, bu eserinden ötürü onu bâlâ rütbesi ile ödüllendirdi.
Namık Kemal’in Midilli’de kaçakçılıkla mücadelesinden çıkarları zarar görenlerin şikâyetinden sonra 1884’te Rodos mutasarrıfı oldu. Rodos adasındaki çalışmaları da padişahın imtiyaz madalyası ile ödüllendirildi. Rodos’ta, Osmanlı tarihi hakkında eser yazmaya başladı. İngiliz ve Yunanların şikayeti üzerine 1887’de Rodos’taki görevi sona erdi. Sakız Adası mutasarrıfı oldu.
Sakız Adası’nın kuru havası nedeniyle rahatsızlanan Namık Kemal, 2 Aralık 1888 günü 47 yaşında hayatını kaybetti. Adada bir caminin haziresine defnedildi. Arkadaşı Ebüziyya Tevfik, şairin Bolayır’da gömülme arzusunu Padişah II. Abdülhamit’e iletince naaşı Gelibolu’ya nakledildi. Bolayır’da Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa’nın türbesinin yanına gömüldü. Birkaç yıl sonra Sultan Abdülhamit bir türbe yaptırdı. Türbenin planını Tevfik Fikret çizdi. 1912 Mürefte-Şarköy depreminde sütunlar zedelendiği için hâlen mermer kaplı bir kabirde bulunmaktadır..
Namık Kemal’in ölümünden sonra II. Abdülhamit, şairin oğlu Ali Ekrem’i sarayda görevlendirdi, babası Mustafa Asım’ı ise saraya müneccimbaşı tayin etti.
Akif Bey: Deniz subayı olan Akif Bey, Çürüksu’da Dilrüba adında bir kadınla evlenmiştir.
Dilruba: Akif Bey’in eşidir. Aslında kötü şöhreti Çürüksu’ya yayılmış, ahlaksız bir kadındır.
Esad: Esad ve Akif Bey kavgasının sonucunda ölen karakterdir.
Süleyman Kaptan: Akif Bey’in babasıdır.
KonusuAkif Bey, ahlak yönünden zayıf olan Dilruba ile evlenir ve Sinop’ta savaşa gider. Dilruba, Akif Bey’in savaşta öldüğünü ve başka bir adamla evlendiğini çeşitli yalanlarla kanıtlıyor. Bunu duyan Akif Bey şok olur ve Dilruba’dan boşanır. Savaştan sonra geri döner ve Dilruba’nın evlendiği kişiyle çatışır ve ikisi de ölür. Akif Bey’in babası Dilruba’yı öldürür.
Akif Bey genç bir deniz subayıdır. Dilruba adında bir kadınla evlidir. Dilruba ise adı Çürüksu’da yaygın olan ahlaksız bir kadındır. Akif Bey’in arkadaşları durumu anlatsa da Akif Bey bu duruma pek dikkat etmez. Bu sırada Kırım Seferi başlamış ve Akif Bey savaşa katılmıştır. Savaştayken bir süre sonra Akif Bey’in ölüm haberi geldi. Aslında böyle bir ölüm yoktur ama bu ölüm haberinden yararlanan Dilruba iki yalancı şahit tutar ve kocasının öldüğünü ispatlar. Kâtip Esad ile evlenmek için hazırlıklara başlarlar.
Oğlunun ölümünü duyan Kaptan Süleyman, gelinini İstanbul’a götürmek için Çürüksu’ya gelir. Dilruba, Süleyman Kaptan’a ret verir. Esad ile evlilik hazırlıklarına devam ediyorlar. Öldüğü sanılan Akif Bey, düğün gecesi ortaya çıkar; Bu birlikteliğin anlamını kendi evinde anlayamaz. Babası her şeyi anlatır. Akif Bey Dilruba’dan boşanır ve meyhanelere gider. Karısını hala unutamayan Akif Bey; Bu sırada Esad ile Dilruba’nın evleneceği haberini alır. Dilruba’nın cariyesi Kamer’e parayı öder ve gelinin odasına saklanır. Esad ve Dilruba odaya girince iki adam birbirini vurur ve ikisi de ölür. Dilruba kaçmaya çalışırken bir anda kapının önünde Akif Bey’in babasıyla karşılaşır. Kaptan Süleyman, oğlunu ölüme sürükleyen kötü kadın Dilruba’yı bıçaklar.
Kısa BilgilerTags: 11.sınıf edebiyatakif bey eseri neyi anlatırakif bey oyununun özetikitapkitap özetlerinamık kemal akif bey özetiroman özetleritanzimat birinci dönem tiyatro eserlerinin özellikleri
kitap özetleri |