Alemi Cin 3

Kampanyalar

Vizyondaki Diğer Filmler

“Hep Seni Sordu Dilara…”

Matine Film yapımcılığında çekilen Alem-i Cin 3: Salgın filminin yönetmen koltuğunda Şeytan-ı İns (), El-Deccur(), Araf 4: Meryem () filmlerinin de yönetmenliğini yapmış olan Gökhan Arı oturuyor. Senaryosu Alper Kıvılcım ve Özgür Bakar tarafından kaleme alınan filmin görüntü yönetmenliğini Ecinni (), Jinna: Karabasan (), Semur 2: Cinlerin Büyüsü (), Enna: Kara Büyü () ile en son 6 Mayıs tarihinde vizyona gireceği duyurulan ama belirsiz bir tarihe ertelenen Maric () filmlerinin görüntü yönetmenliğini; Mîrcîn (), Kahran () ve Babil-i Cin () filmlerinin ise yönetmenliğini yapmış olan Ahmet Yaşar Gümüş’ün üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda ise Afarid() filminden anımsayacağımız Soner Duran ve Rıdvan Arslan; El-Deccur () ve Araf 4: Meryem () filmlerinde oynayan Ulukan Ağdaş; Araf 4: Meryem ()’den tanıyacağımız Yurdaer Tosun ve Onur Yaprakçı;  Sinsiran: Yasak Aşk (), Siccîn 4 (), Üç Harfliler: Adak (), Sahir: Deep Web (), REM (), Sir-Ayet 3: Ölü Doğan (), İblis: Karanlığın Sahibi () filmlerinde karşımıza çıkan Sebahat Adalar’ın yanı sıra Dilara Ilgaz, Bulut Genç, Yaren Oktay, Mehmet Tekkanat, Naz Gedik, Taner Şahin, Ahmet Yıldız, Ahmet Kuraoğlu, Şerif Pir, Alper Yağmurcu, Deniz Koçhan, Cihan Balaman, Nazlı Eleyna, Banu İslam, Nilay Koç, Mehmet Ali Özdemir gibi isimler bulunuyor.

Filmin konusunu aralanan boyut kapısının kapatılmaya çalışılması oluşturuyor. &#;lı yıllarda intikam uğruna Alem-i Cin&#;in kapısının açılması ile birlikte cin salgını başlar. Dönemin sır sahibi Selim Hoca bir kilit taşı yapıp salgını durdurur. Günümüze gelindiğinde yılında salgının durması için yapılmış kilit taşının kırılmasıyla cin salgını yeniden başlar. Alem-i Cin&#;in kapısı yeniden açılmıştır. Cin salgını bu defa daha da etkili bir şekilde yayılmaya başlamıştır. Sırrın son sahibi Sefa Hoca Alem-i Cin&#;in kapısını kapamak için amansız bir mücadeleye girer.

Benzerlerine göre kullandığı kamera ekipmanı ve ışıklandırması iyi olan filmin kadrajları için aynı şeyi söylemek mümkün olmuyor. Filmin senaryosu da birçok boşluk ve saçmalıklar içeriyor. Torunu salatalık çaldığı ve köy ağasından kemerle dayak yediği için büyükanne tarafından yılında köye yapılan lanet, 61 yıl sonra neden olduğu belirsiz bir şekilde tekrar başlıyor. Her ne kadar salgının yeniden başlama nedeni Youtuber olma hevesiyle mühürlü mezarlığa giren köyün gençlerinin kilit taşını kırması gibi gösterilse de senaryonun azizliğine uğrayan hikâyenin daha başında gençlerin bir süredir mezarlıktan kötü kokuların geldiğini söylemesi bu başlangıcı kronolojik açıdan sıkıntılı duruma düşürüyor. “Cin musallatına uğrayanlar kuduz hastalığına benzer özellikler gösteriyor” denilse de kuduzdan çok zombi gibi yavaş ve ısırgan tavırlar gösteriyorlar. Köye yeni atanan öğretmen ilk günden matematik problemini çözemeyen öğrencisinin evine koşarak aileye kızları Dilara’nın okuma yazmada zorlandığını ve bu konuda onunla ilgilenmek istediğini söylüyor. Kimse bu konuda kendisinden bir şey istemese de inatla adeta bir çocuk tacizcisi gibi küçük kız ve ailesinin etrafında dolaşıyor. Kızın abisi kaybolduğu halde tam bir felaket tellalı gibi baş sağlığı dilemeye gidiyor. Salatalık yüzünden lanetlenen köye musallat olan ise La Llorona () ile Insidious () arası siyah gelinlikli bir varlık oluyor. Filmdeki yabancı korku ve gerilim filmlerine tek atıf bununla kalmıyor. Küçük Dilara’nın yabancı filmlerdeki çocuklara benzer şekilde sadece kendisinin görebildiği doğaüstü varlık çizimi, Dilara’nın kaybolmasının ardından ise neredeyse tüm yabancı polisiyelerde görülen kasaba halkının çizgisel bir düzlemde sıralanıp yürüyerek kayıp çocuğu araması gibi sahneler hikâyeye faydadan çok zarar veriyor. Birincisi ne ailesi ne öğretmeni Dilara’nın resmini görmediği için bir etki yaratmıyor. İkincisi ise Dilara’nın abisi arkasında üç arkadaşının ölüsüyle kaybolmuşken kılını kıpırdatmayan köy halkının bu şekilde Dilara’yı araması maalesef sakil duruyor. Bu liste daha da uzatılabilir ama bence senaryo açısından bu saydığım sorunlar fazlasıyla yeterli.

Filmin kurgusuna gelecek olursak; köye gelen öğretmenin gelişinde görülen dolunay 10 gün boyunca tam halini korumaya devam ediyor; muhtarla konuşmaya giden Jandarma komutanı caminin kapısında muhtarı beklerken biz camide namaz kılan muhtarı görüyoruz ancak cami çıkışında bir anda Jandarma komutanının odasında muhtarla konuşmasına geçiyoruz. Farklı yerlerde yapılan çekimlerin hangi kısımlarını koymaları gerektiğini çözemedikleri için film akamıyor ve maalesef bu sahneler anlamsız geçişlerden oluşan yorucu atlamalar olarak izleyiciye yansıyor.

Filmin en büyük sıkıntısı ise maalesef ses kurgusu. Filmin çekimleri ya da kurgusu sırasında oluşan cızırtı ve patlamalar, izleyicilerin diyalogları anlamasını zorlaştırıyor, kelimeler tiz çıkan cızırdamalar nedeniyle takibi zor bir hale geliyor. Bu olumsuz etmenleri pekiştiren bir diğer unsur ise görsel efektlerin başarısızlığı oluyor.

Filmdeki oyuncuların performansları konusunda ise yalnızca Sebahat Adalar ve Yaren Oktay’ın başarılı ve inandırıcı olduğunu söylemek mümkün. Diğer oyuncuların performansları kötü yazılmış diyaloglarının da etkisiyle vasatın üzerine çıkamıyor.

Sonuç olarak Alem-i Cin 3: Salgın; benzerlerine kıyasla izleyicilerin gözünü daha az yorsa da ses kurgusu ile görsel efektlerindeki sorunları ve mantık hatalarıyla dolu senaryosuyla ortalama bir yapım olmaktan ileri gidemiyor.

İlgili