alkollü iken namaz kılınır mı ayet / İçkiliyken namaz kılınır mı?

Alkollü Iken Namaz Kılınır Mı Ayet

alkollü iken namaz kılınır mı ayet

Araplar’ın hamr ismini verdikleri “şarap” İslâm’dan sonra hemen yasaklanmamıştı, bu sebeple daha önce şarap içmeye alışmış bulunan müslümanlar da onu içer ve sarhoş olurlardı. Hicretin başlarında “Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar (ism) ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür” (Bakara 2/) meâlindeki âyet gelince sahâbeden bazıları âyette geçen ism kelimesine “zarar, kötülük, eziyet” mânası vererek “Biz onu ism için değil, faydalarından dolayı içiyoruz” dediler ve içmeye devam ettiler. Ancak bu âyet şarap ve benzeri sarhoşluk veren içkilerin yakında yasaklanacağına işaret ediyor, içenleri psikolojik olarak bunu bırakmaya hazırlıyordu. Bundan üç yıl sonra bir olay cereyan etti: Abdurrahman b. Avf yemek hazırlamış, arkadaşlarını davet etmişti. Yediler, içki içtiler ve sarhoş oldular. Namaz vakti gelince namaza durdular. İmam namazda, Kâfirûn sûresini, mânayı değiştirecek şekilde yanlış okudu, bunun üzerine tefsirini yapmakta olduğumuz âyet nâzil oldu (Tirmizî, “Tefsîr”, 5; Ebû Dâvûd, “Eşribe”, 1). Artık müslümanlar şarabı, ancak sabah ve yatsı namazlarından sonra içmeye başladılar. Çünkü bu namazlardan sonra –müteakip namaz vaktine kadar– sarhoş olup ayık hale geliyorlardı (içkinin kesin olarak yasaklanması hakkında bilgi için bk. Mâide 5/90).

Yeni emre göre sarhoş olanlar ne söylediklerini bilecek hale gelinceye, cünüp olanlar ise boy abdesti (gusül) alıncaya kadar namaz kılmayacaklardı. “Yolcu olanlar müstesna” diye tercüme edilen kısım âyette “âbirî-sebîl” şeklinde geçmektedir; bu ifadenin lafzî tercümesi ise “yolu geçenler”dir. Hemen aşağısında yolcuları anlatmak üzere “alâ sefer” ifadesi kullanılmıştır. Yolcular böyle ifade edildiğine göre “âbirî-sebîl”e farklı bir mâna verilmelidir. İşte böyle düşünen ve bir kısım açıklayıcı rivayetlerden de yararlanan tefsirciler bu ifadeyi “yolu mescidden geçenler, mescidde oturmadan bir tarafından girip diğer tarafından çıkarak yoluna devam edenler” şeklinde anlamışlardır. Medine’ye hicret edildiğinde ilk yapılan bina mescid olmuştu. Mescidin çevresinde de bir kısım ashabın evleri vardı, bu evlerin şehre açılan yolu mescidden geçiyordu, bu sebeple bazan cünüp olarak mescidden geçmek gerekebiliyordu, âyet buna izin vermiş, bazı rivayetlere göre Resûlullah birkaç istisna dışında evlerin yollarını değiştirtmiştir (Buhârî, “Salât”, 80). Bu açıklamayı benimseyenlere göre “ namaza yaklaşmayın” cümlesindeki namazdan maksat “sarhoşlar için namaz ibadeti”, cünüp olanlar için ise “namaz kılınan yer olan mesciddir.” Cünüp olanlar, içinde oturmamak üzere –ihtiyaca binaen– mescide girip çıkabilirler; bu tefsiri yapanlar içinde İbn Mes‘ûd, İbn Dînâr, Nehaî, Mâlik, Şâfiî gibi âlimler vardır. Âyeti farklı yorumlayan, aralarında Ali, İbn Abbas, İbn Cübeyr, Mücâhid, Ebû Hanîfe gibi âlimlerin de bulunduğu diğer gruba göre “yolu geçenler”den maksat, bizim meâlinde tercih ettiğimiz gibi yolculardır. Yolculukta su bulunmaması, mevcut suya hayati ihtiyacın bulunması gibi sebeplerle cünüp olanlar boy abdesti almakta güçlük çekebilirler; bu sebeple yolculuk halinde cünüp olanlara teyemmüm meşrû kılınmıştır. Aşağıda “alâ sefer” şeklinde farklı bir ifade ile yolcular geçeceği halde burada zikredilmesi, suyun bulunmaması veya suya olan ihtiyacın yolculuk halinde daha fazla olmasındandır (Cessâs, I, ).

Yolculukta su bulunmadığı veya onu kullanmaya bir engel bulunduğu takdirde teyemmümün câiz olduğu hükmünde ittifak vardır. Şâfiî gibi bazı müctehidler su mevcut ise hazarda (yolcu olmayanlar için) hayatî tehlike bulunmadıkça teyemmümün câiz olmadığı hükmünü benimsemişlerdir. Nisâ sûresindeki bu âyet sefer halinde, Mâide sûresindeki 6. âyet ise hazar halinde teyemmümün gusül ve abdest yerine geçtiğini ifade etmektedir.

Teyemmüm, niyet edildikten sonra yer kabuğuna ait temiz toprak, kil, kum, taş gibi bir nesneye iki elin içi ile dokunup yüzü, sonra bir daha dokunup dirseklere kadar kolları meshederek yapılmakta, hem abdest hem de –cünüpler için– gusül yerine geçmektedir. Gusül İslâm’dan önce de Araplar’ın bildiği ve uyguladığı bir maddî-mânevî temizliktir. Araplar’ın bu temizlik usulünü ya Hz. İbrâhim geleneğinden ya da yahudilerden (Levililer, 15/) almış oldukları düşünülmüştür (İbn Âşûr, V, 62). Teyemmüm İslâm’a mahsus bir ibadet hazırlığı ve mânevî temizlik aracıdır. Bununla beden temizlenmese de Allah’ın huzuruna durup namaz kılacak olan kul bir temizlik şuuru kazanmakta ve kendini ibadete hazırlamaktadır.

Teyemmüm âyeti hicretten sonra 6. yılda Müreysî seferinde gelmiştir. Bu seferde Hz. Âişe’nin bir gerdanlığı kaybolmuş, aramak için vakit harcanmış, suyun bulunduğu menzile ulaşma imkânı kalmamıştı; namaz vakti de geçmek üzeredeydi. Bu sırada teyemmüm âyeti geldi. Bu âyetin konumuz olan Nisâ sûresi âyeti mi, yoksa Mâide sûresinin 6. âyeti mi olduğu hususunda tereddüt vardır. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’ye göre âyetin “sarhoş ve cünüpler için namazı yasaklayan” kısmı yukarıda aktarılan olay üzerine gelmiştir. Diğer kısmın gelmesine ise Hz. Âişe ile ilgili hadise sebep olmuştur. Bu hadise üzerine gelen kısım Mâide sûresinin 6. âyetindedir. Nisâ sûresinde ise münasebet düştüğü için tekrar vahyedilmiştir. Buhârî’nin Sahîh’inde teyemmümle ilgili kısmın hem Mâide hem de Nisâ sûrelerinin tefsirlerinde (“Tefsîr”, 4/10; 5/3) tekrar edilmesi de bu anlayışı desteklemektedir (I, ). Aksini de kaydetmekle beraber Nisâ sûresinin Mâide’den önce geldiğini ileri süren İbn Âşûr, Kurtubî’nin de aynı görüşü paylaştığından hareketle –olayı nakleden– Hz. Âişe’nin kastettiği teyemmüm âyetinin Nisâ’daki bu âyet olduğu kanaatine meyletmiştir (V, 63).

Sonuç olarak bu iki âyet birbirini tamamlayarak hazarda ve seferde, sarhoş, cünüp ve abdestsiz olanların yapamayacakları bazı şeyleri açıklamakta, olağan ve olağan dışı durumlara ait çözümler getirmektedir.

“Kadınlara dokunmak”tan maksat nedir? Âyette kullanılan lems ve mülâmese kelimesinin hakikat mânası “el veya bedenin bir kısmıyla dokunmak”, mecaz mânası ise “cinsî temasta bulunmak”tır. Lems ile eş anlamlı olan mess kelimesi Kur’an-ı Kerîm’de cinsel ilişki mânasında da kullanılmıştır (Bakara 2/). Müctehid ve müfessirler bu iki mânadan birini tercih konusunda ihtilâfa düşmüşlerdir:

1. Hz. Ali, İbn Abbas, Mücâhid ve Ebû Hanîfe’nin aralarında bulunduğu bir gruba göre maksat cinsî temasta bulunmaktır, yalnızca dokunmak (deri teması) guslü de, abdesti de bozmaz.

2. Mâlik, Ahmed ve İshak’a göre cinsî haz almak maksadıyla dokunma abdesti bozar, böyle bir maksat bulunmadan dokunmak abdesti bozmaz.

3. Şâfiî’ye göre cinsî haz maksadı bulunsun bulunmasın deri teması abdesti bozar; bu anlayış İbn Mes‘ûd, İbn Ömer, Zührî gibi müctehidlerden de nakledilmiştir.

4. Evzâî’ye göre el ile dokunmak abdesti bozar, bedenin diğer bir yeri ile dokunmak bozmaz. Şevkânî bu görüşleri naklettikten sonra bizce de doğru olan şu açıklamada bulunmuştur: Kur’an-ı Kerîm’in burada kullandığı kelime her iki mâna için de uygundur, birini diğerine tercih mümkün değildir, böyle ihtimalli durumlarda kelimeden bir hükme varılamaz. Burada Hz. Peygamber ve sahâbenin uygulamasına bakmak gerekir; buraya bakıldığında ulaşılan sahih sonuç ise yalnızca deri ile dokunmanın abdesti bozmadığı, âyette kastedilen dokunmanın “cinsî temasta bulunmaktan ibaret” olduğudur (I, ).

“Eğer hasta olur veya yolculuk halinde bulunursanız –bu durumlarda– su bulamamışsanız” ifadesinden yalnızca hastalık veya yolculuk halinin teyemmüm ruhsatı için yeterli olmadığı, ayrıca bu durumlarda suyun bulunmaması veya bulunsa bile kullanma imkânının olmaması gerektiği mânası çıkmaktadır. Su bulunmadığında hasta ve yolcu olmayanlar da teyemmüm edebildiklerine göre burada “hasta ve yolcu” olmanın önemi kalmamaktadır. Şu halde niçin bu kayıtlar konmuştur? Eğer Nisâ sûresinin –özellikle bu âyetin– Mâide’den daha önce indiği kabul edilirse bu soruya şu cevap verilebilir: Nisâ sûresinde “yolculuk ve hastalık halinde su bulamayanlar” için, Mâide sûresinde ise “hazar halinde su bulamayanlar” için teyemmüm ruhsatı açıklanmıştır. Soruya şu cevaplar da verilmiştir: a) Suyun bulunmama ve kullanılamama ihtimali hastalık ve yolculuk halinde daha fazla olduğundan bu iki durum özellikle zikredilmiştir. b) Suyu bulamamak mecazen “bulunduğu halde ihtiyaç, korku, zarar görme gibi bir sebeple onu kullanma imkânından mahrum olmak” mânasına da gelmektedir. Yolcular ve hastalarda bu mânada “suyu bulamama” hali daha çok olmaktadır.


Kaynak :Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa:

Öncelikle belirtmek gerekir ki, alkollü içki ve uyuşturucu kullanmak haramdır. Bu sebeple bir Müslümanın alkollü içki içmesi ve uyuşturucu kullanması düşünülemez. Ancak her nasılsa bu haramı işleyen kişi, bunun haramlığını inkâr etmedikçe Müslümandır. Dolayısıyla ibadetleri yerine getirmekle mükelleftir. Fakat sarhoşluk, kişinin bilincini etkilediği için bu hâlde iken kılınan namaz geçerli olmaz. Allah Teala, “Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisâ, 4/43) buyurmuştur.

Kuşkusuz, dua ve ibadet bir idrak ve şuur işidir. Bunun içindir ki, bütün ibadetlerde Müslüman olma ve büluğ çağına ulaşmanın yanında akıllı olmak şart koşulmuştur. İbadetlerin makbul olması için, ibadet niyetiyle ve ihlasla yapılmaları gerekir.

Bu sebeple namaz kılacak, oruç tutacak ve dua edecek kimsenin ne dediğini, ne yaptığını bilecek kadar ayık olması, aklının başında olması gerekir. Bu itibarla haram olmakla birlikte alkol alan veya uyuşturucu kullanan kişi, ne dediğini bilemeyecek kadar sarhoş değilse, bir başka ifadeyle ne yaptığını ve ne okuduğunu bilecek düzeyde bir bilince sahipse namazlarını kılması gerekir. Bunun için belirlenmiş bir süre yoktur.

seafoodplus.info

seafoodplus.info


İçkili iken namaz kılınmaz. Ancak içki içenin kırk gün namaz kılmayacağına dair bir ayet yokur. Ancak bazı hadis-i şeriflerde içki içen ya da diğer günahları işleyen müminlerin, namaz gibi ibadetlerinin sevabının azalacağı anlamında ifadeler vardır. Peygamber Efendimiz (asm) insanları içki gibi büyük günahlardan sakındırmak için buna benzer tehditler buyurarak, onları daha dikkatli olma konusunda uyarmıştır. (Tirmizi, Eşribe, 1; İbn Mace, Eşribe, 9; Nesai, Eşribe, 45,49)

İbadetin birkaç yönü vardır:

&#; Kul, ibadetle cennete ehil hale gelir. Yani, bakırken altın, gümüş olur.

&#; Allah&#;a karşı mükellefiyetlerini yerine getirir.

&#; Hayrın hayır doğurması şeklinde bir salih daire teşekkül eder ve bu salih daire insanda ibadet, itaat aşkını uyarır; sonra da böyle devam eder gider.

İçki içenlerin ya da günah işleyenlerin ibadetlerden alacakları sevabın az olacağı şeklinde rivayetler olmakla beraber, içki içtikten sonra kıldığı namazları kaza edecek diye sarih ve sahih bir nas olmadığı gibi, mürsel, merfû, zayıf, metruk bir rivayet de yoktur.

&#; Nasıl insan jimnastik yaptığında sağlık ve sıhhat kazanır, insan da namazda yatıp kalkmakla ibadet aşkı kazanır. Ama içki içen insan daha sonra ibadet edince hiç içmeyen gibi olamaz, aynı derecede zevk ve lezzet alamaz. Dolayısıyla, &#;İçki içmiş kişi, kırk gün namaz kılamaz.&#; demenin şerî hiçbir hükmü yoktur ama, yukarıdaki tesiri de düşünmek gerektir.

Bu şuna benzer. Bir insan bina için temel atar, duvar örer de bu eve tavan yapmazsa eksik kalır. Aynen öyle de, içkili veya haram lokma yiyen kimse abdest alır, namaz kılarsa, vazifesini yerine getirir ve ona terettüp eden sevabı kazanır ama, binanın çatısı bir ölçüde açık demektir. O, tamamlanınca teveccüh-ü İlâhî de gerçekleşir.

Ayrıca içki içti ya da başka bir günah işledi diye kırk gün namaz kılmamak olmaz. Olsa olsa içki içen bir insanın kıldığı namazın sevabı azalır. Diğer taraftan içki içen ya da başka bir günah işleyen kafir olmaz, günahkar olur. Zaten her gün beş vaktini kılan bir Müslüman içki gibi büyük günahları işlemez.

Sarhoşken namaz kılmak ise haramdır. Ancak sarhoşluk hali geçince namazlarını kılması gerekir.

İçki Nasıl Kaldırıldı:

İslamiyet gelir gelmez, Arap Yarımadası&#;ndaki insanlardan, uzun senelerden beri dem ve damarlarına yerleşmiş olan alışkanlıklarını birden bire söküp atmak, elbette zor olacaktı. Hele alkollü içkiler gibi, kullanıldıkça adeta insanı kendine esir eden maddelerden vazgeçmek, daha da zordur. Fakat İslamiyet’in getirdiği nur, bütün kötü adetler gibi, alkollü içkileri de o cemiyetten kaldırdı.

Allah’ın bir ismi de Hakîm’dir. Yani yaptığı her işi, hikmet ve faydalara göre yaratır. Nitekim insanın büyüyüp kemale ermesi, çekirdeğin yeşerip ağaç olması, bir yumurtanın açılıp kuş olması belli bir süreçle gerçekleşmektedir. Allah’ın kâinatta geçerli olan bu kanununu, dinin bazı emirlerinde de görmek mümkündür. İşte yüce Rabbimiz, Hakîm isminin gereği olarak, alkollü içki alışkanlığını o cemiyetten söküp atmak için, tedriç yani yavaş yavaş men etme metodunu irade etmiştir.

Diğer taraftan, içki birdenbire haram edilseydi, içkiye müptela olmuş o asrın insanları İslamiyet&#;i kabulde nazlanabilirlerdi. Alışkanlıklarını bırakmak istemeyebilirlerdi. Bu bakımdan Kur&#;an-ı Kerim&#;de içki ile ilgili ayetler, kademe kademe şu sıraya göre nazil olmuştur:

1. “Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden hem bir içki yapıyor, hem de güzel rızk ediniyorsunuz. Bunda aklı eren kavim için elbette ibret vardır.” (Nahl, 16/67)

Bu ayette içkinin güzel rızk olmadığı açıklanmıştır. Bu ayetin nüzulü ile, içkinin dinen tasvip edilmeyen bir madde olduğu anlaşıldığından, bazı sahabeler içkiyi terk etmişlerdi. Aslında bu ayetin inzali ile, içkinin ileride haram olacağı da anlaşılmıştı.

2. “Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Onlarda hem günah, hem insanlar için faydalar vardır. Günahları ise faydalarından daha büyüktür.” (Bakara, 2/)

3. “Ey iman edenler! Siz sarhoşken, ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (Nisa, 4/43)

Bu ayet-i kerime, sarhoşken namaz kılmayı men etmiştir. Bu durumda, beş vakit namazını hiç geçirmeksizin kılan bir sahabenin, gündüz iki namaz arasında içki içmemesi gerekiyordu. Aksi takdirde, yani gündüz iki namaz arasında içki içecek olsa, alkollü içkinin sarhoşluk edici tesiri geçmeyeceği için namazı kılamayacaktı. Belki yatsı namazından sonra içki içebilecekti. Bu durumda büyük bir sahabe kitlesi daha içkiden tamamen vazgeçmişlerdi. Çünkü alkole alışmış olan vücutlar, artık yavaş yavaş ondan uzaklaşıyordu.

4. “Ey iman edenler! İçki, kumar, tapmaya mahsus dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, murada eresiniz.”(Maide, 5/90)

5. “Şeytan, içkide ve kumarda aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah&#;ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık siz hepiniz vazgeçtiniz değil mi?” (Maide, 5/91)

Bu son ayet ile alkollü içkiler kesin olarak haram edilmiştir. Sahabelerden Hz. Enes (r.a.) anlatıyor:

&#;Biz içki alemindeydik. Ben dağıtıyordum. Bir adam geldi &#;İçki haram edildi.&#; dedi. Arkadaşlar derhal &#;Şu içki kaplarını dök, temizle.&#; emrini verdiler. O haberden sonra kimse ağzına içki almadı.&#;

seafoodplus.info


İçki içen kimsenin 40 gün süreyle namazlarının kabul edilemeyeceğine dair hadis kitaplarında yer alan bir rivayet şöyledir:

Abdullah b. Ömer’den rivayete göre Resûlullâh şöyle buyurmuştur:

“İçki içen kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz. Tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse Allah yine tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse yine tevbesini kabul eder. Dördüncü sefer içki içmeye devam ederse yine kırk gün o kimsenin namazını kabul etmez tevbe etse bile tevbesini de kabul etmez ve ona Cehennemde Habal nehrinden içki içirir.” Bunun üzerine Ey Ebû Abdurrahman Habal nehri nedir? Diye soruldu. O da dedi ki: Cehennemliklerin irinlerinden meydana gelen bir ırmaktır.” (Tirmizî, Eşribe, 1; Ebû Dâvûd, Eşribe, 5; İbn Mâce, Eşribe, 1)

İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin bu rivayetle ilgili yorumu şöyledir:

“(Ben bu) sözün açıklamasını bilmiyorum. Söz sahiplerinin sözlerinin, hakikate kesin olarak aykırı olduğunu bildiğimiz bir açıklama yapmadıkları sürece, onları yalanlamam. Biz biliyoruz ki Allah, kulunu işlediği günahtan dolayı cezalandırır veya günahını affeder. Allah, kulunu işlemediği günahtan ötürü cezalandırmaz, kulun işlediği farzları hesap eder, günahlarını da yazar. Mesela, bir kimsenin malının zekâtından, daha fazla vermesi gerekirken elli dirhem verdiğini kabul edelim. Bu durumda Allah onu verdiği miktardan dolayı değil, vermediği miktardan dolayı cezalandırır. Verdiği miktarı kul lehinde değerlendirir. Keza bu kimse oruç tutar, namaz kılar, hacca gider ve adam öldürürse, bu hususta iyilikleri hesap edilir, kötülükleri ise aleyhine yazılır. Allah bu konuda Kur’an’da şöyle buyurur:

Kazandığı iyilik kendi lehine, yaptığı kötülük de kendi aleyhinedir.” (Bakara, 2/), “Bir iş yapanın amelini ben, elbette boşa çıkarmam.” (Âl-i İmrân, 3/), “Yalnız işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılacaksınız.” (Yasin 36/54), “Ancak işlediklerinizin cezasını göreceksiniz.” (Tahrîm, 66/7), “Kim zerre miktarı iyilik işlerse karşılığını görür, kim de zerre miktarı kötülük işlerse karşılığını görür.” (Zilzâl, 99/), “Küçük, büyük her şey yazılıdır.” (Kamer, 54/54)

Bu duruma göre iyilik ve kötülükler az bile olsa Allah tarafından yazılmaktadır.

“Biz kıyamet günü adalet terazilerini koyacağız. Hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. Hardal tanesi ağırlığınca olsa da biz onu hesaba katacağız. Hesap gören olarak Biz yeteriz.” (Enbiyâ, 21/47)

Bütün bunların aksini iddia eden kimse Allah’ı zulümle tavsif etmiş olur. Oysaki Allah zulmetmeyeceği hususunda kullarını temin etmiştir:

“Hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmaz.” (Enbiyâ, 21/47), “Ancak işlediklerinizin cezasını görürsünüz.” (Sâffât, 37/39), “Kim bir zerre miktarı iyilik işlerse onun mükâfatını, kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse onun cezasını görür.” (Zilzâl, 99/) âyetleri bu hususu belirtmektedir. Allah, iyiliklere mukabelede bulunduğu için, kendisinin şekûr olduğunu ifade etmiştir. O, merhametlilerin merhametlisidir.

seafoodplus.info



İçki içenin kırk gün namazı kabul edilmez deniyor, bu doğru mudur?

Bazı latifeler, ruh ve kalbin kayyimi durumundadır. Cenâb-ı Hakk’ın engin rahmetindendir ki, bunların pek çoğu pörsüyüp solsalar da ölmezler. Dolayısıyla belli günahlar neticesinde yaprak dökümüne uğrayan bu latifeler, tevbe mevsiminde tekrar yeşerir, çiçek açar ve meyve verirler.

İmam Şa’ranî’nin şu ifadesi bu hükmümüze delil kabul edilebilir. Diyor ki: “Ben namazsız bir insanla biraz yan yana otursam kırk gün namazımın bereketini bulamam.” Onun bu sözünden, namazsız insanlarla düşüp-kalkmama manâsının anlaşılması yanında, kırk gün sonra namazın bereketinden istifade edilebileceği manâsını anlamak da mümkün… Zaten bazı hadisler de buna işâret eder mahiyettedir.

Meselâ “içki içenin kırk gün namazı kabul olmaz” meâlindeki hadis buna örnek gösterilebilir. Bunun manâsı, aslî manâda namaz kabul olmaz demek değildir; belki namazla ulaşılabilecek öyle noktalar vardır ki, içki içen bir insan, kırk günlük bu ölü zaman içinde o önemli noktaya ulaşamaz, demektir. Bundan, aynı zamanda, kırk gün sonra tekrar istenen mükemmeliyette namaz kılabilir manâsını anlamak mümkündür…

İçki içenin namazının makbul olmamasını ise eskiler, “kemaline masruf” diye anlatırlar.. Yani o namaz, “namaz” kelimesiyle anlaşılan ihatalı, derin ve kurbete vesile olabilecek manâdan yoksundur. Meselâ namaz kılar da yine kendisini münkerattan alıkoymaz. Halbuki hakiki namaz, münkerata girmeme hususunda ilâhî bir garantidir. Demek ki, içki içenin kırk günlük namazı böyle bir garantiden mahrumdur. Yani o, mükemmel bir namaz olmaktan uzaktır. Bununla beraber, içki bütün hayatî latifeleri öldürmüş de sayılmaz; zira kırk günün sonunda, eğer aynı cinsten günah işlenmezse, o kişinin pörsüyen, solan latifeleri tekrar yeşerip hayatiyet kazanabilmektedir…

Kaynak: M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla 2

seafoodplus.info

Bu gönderi Ayet ve Hadis, Benim Mücahadem, Düştünmü? KALK !, Fıkıh Bilgileri, Harama Karşı Mücahade, Haramın Zararları, Kötü Alışkanlıklar, Metodlar / Tavsiyeler, Mücahade, Mücahade Özel, Nefis Terbiyesi, Seçtiklerim, Tövbe’ te gönderildi ve Tedriç metodu’ te etiketlendi.

'İ&#;ki i&#;ip namaz kılınabilir'

Mehmet Kayhan YILDIZ/KONYA, (DHA)

Oluşturulma Tarihi: Aralık 15,

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

SELÇUK Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Tekin Gökmenoğlu, Sarhoş olmayacak şekilde içki içtikten sonra, kendini kaybetmemiş ve söylediklerini hatırlayan bir kişi namaz kılabilir” dedi.

Porf. Dr. Tekin Gökmenoğlu, alkolün haram olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Kuran’daki ayetlerde, ‘Sarhoşken namaza yaklaşmayın. Taki ne dediğinizi bilinceye kadar’ denmektedir. Elbette alkol haramdır. Ama, bir haramın işlenmiş olması, namaz gibi farz olan bir ibadetin terkini gerektirmez. Eğer, içki içen bir kişi ne dedeğini bilmeyecek derecede sarhoş olmuşsa namaz kılamaz. Az miktarda alkol içen bir kişi, namaz kılabilir. Ancak bu alkolün caiz olduğu anlamına gelmez. Çünkü kılınan namazlar, insanları kötülüklerden uzaklaştırmalıdır. Ancak, buna rağmen hem namaz kılıyor, hem haram işliyorsa bu, müslümanı günahkar yapar.”

İçkili olarak camiye gitmenin dinen caiz olmadığını da belirten Prof. Dr. Gökmenoğlu, “Eğer koku söz konusu ise camide fesat ve fitnelere sebep olur. Ağız kokusu varsa gidilmemeledir. Gittiği taktirde camidekiler tarafından da kınanacaktır” diye konuştu.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir