kaynağı değiştir]
Din değiştirmeyi engelleyen yasalar, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin maddesine[] aykırıdır ve bu madde aşağıdakileri belirtir:
Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, dinini veya inancını değiştirme hürriyetini ve tek başına veya başkalarıyla birlikte toplu olarak, aleni veya özel olarak, dinini veya inancını öğretim, uygulama, ibadet ve ayinlerle açıklama hürriyetini içerir.[]
Hastanın, “hastayım, ağrım şiddetli, yanıyorum, vay başım” gibi sözler söylemesinin câiz olduğu, şikâyet etmediği sürece böyle dertlenmesinde kerahet bulunmadığı hakkında hadisler.
İbni Mesut radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Bir keresinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim, kendisi sıtmaya yakalanmıştı, elimi vücuduna dokundurdum ve:
- Gerçekten şiddetli bir sıtma nöbetine tutulmuşsunuz, dedim.
-“Evet, sizden iki kişinin çekebileceği kadar ıstırap çekiyorum” buyurdu. (Buhârî, Merdâ 3, 13, 16; Müslim, Birr 45)
***
Sa’d ibni Ebû Vakkâs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Yakalandığım şiddetli bir hastalık dolayısıyla Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ziyaretime geldi. Ona:
–“Gördüğün gibi çok rahatsızım. Ben zengin bir adamım. Bir tek kızımdan başka mirasçım da yok” dedim. (Râvi, hadisin tamamını nakletmiştir.) (Buhârî, Cenâiz 36, Vasâyâ 2, Merdâ 16, Daavât 43, Ferâiz 6; Müslim, Vasâyâ 5. Ayr. bk. Ebû Dâvûd, Ferâiz 3; Tirmizî, Vasâyâ 1; Nesâî, Vasâyâ 3; İbni Mâce, Vasâyâ 5)
***
Kâsım İbni Muhammed’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Âişe radıyallahu anhâ, bir keresinde şiddetli baş ağrısına tutulduğundan dolayı, “vay başım, ölüyorum” dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
–“Asıl ben, ‘vay başım’ demeliyim” buyurdu. (Râvi hadisin tamamını nakletti.) (Buhârî, Merdâ 16)
Hastanın, çektiği ıstırabı dile getirmek için söylemesinde sakınca olmayan sözleri ihtiva eden üç hadisi bir arada görmüş bulunmaktayız. Kabul etmek gerekir ki her çeşidiyle hastalık bir sıkıntıdır. Bu sıkıntıyı dile getirip söylemek ise, çoğu hastaya, acaba şikâyet olur mu diye ikinci bir sıkıntı verir. İşte bu hadislerde konuyu aydınlatacak deliller bulunmaktadır.
Birinci hadis, doğrudan doğruya bizzat Hz. Peygamber’in, “Sizden iki kişinin çekebileceği kadar ıstırap çekiyorum” ifadesini ihtivâ etmektedir. Bu demektir ki hasta, çektiği ıstırabı şikâyet kasdı ve niyeti olmaksızın gayet açık bir şekilde söyleyebilir. Hz. Peygamber’in sözlü sünnetiyle sâbit olduğu üzere bunun bir sakıncası yoktur.
İkinci hadis, Sa’d İbni Ebû Vakkâs hazretlerinin, Hz. Peygamber’in ziyaretini fırsat bilerek kendisine, “Gördüğün gibi çok hastayım” diye başlayan cümlelerle hâlini arzettiğini göstermektedir. Hz. Peygamber, “öyle deme” diye Hz. Sa’d’ı ikaz etmediğine göre, bir hastanın “çok hastayım” demesi yasak değildir. Bu da takrîrî sünnetten anlaşılmaktadır.
Hadisin devamında Hz. Peygamber, Sa’d’a malının ancak üçte birini vasiyet edebileceğini bildirmiş ve mübarek elini Sa’d’ın alnına koyup vücudunu sıvazlamış ve “Allahım Sad’a şifâ ver ve hicretini tamamla!” diye dua etmiştir.
Üçüncü hadiste Hz. Âişe vâlidemizin tutulduğu şiddetli baş ağrısı sebebiyle, Hz. Peygamber’in yanında “Vay başım, ölüyorum” dediğini görmekteyiz. Hz. Peygamber, Âişe validemize, böyle söylememesi gerektiği konusunda herhangi bir ikazda bulunmamış, hatta hadisin buraya alınmayan devamında:
- “Eğer sen ölür de ben yaşarsam, senin için tevbe ve istiğfar ederim” buyurmuştur. Ancak Hz. Âişe, Peygamber Efendimiz’in bu sözlerine:
- Sen benim ölmemi istiyorsun” diye tepki gösterince Hz. Peygamber:
- Asıl ben “vay başım” demeliyim, buyurmuş ve yerine halife olarak Hz. Ebûbekir’i tavsiye etmek istediğini belirtmek suretiyle vefâtının çok yaklaştığını îmâ etmiştir. Bizi burada, gerek Hz. Âişe’nin gerekse bizzat Hz. Peygamber’in “vay başım” demeleri ilgilendirmektedir. Konunun hilâfetle ilgili yanını merak edenler, hadisin geçtiği kaynaklara bakmalıdır. Ancak burada gerek kendisinin Hz. Âişe’den önce vefat edeceğini haber vermesi, gerekse hilâfet konusunda Hz. Ebûbekir’i düşündüğünü belirtmesi, Hz. Peygamber’in bu konularda bilgilendirilmiş olduğunu göstermektedir.
Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
İrtidat için klasik şeriat cezası, Kuran'dan ziyade Hadislerden gelir.[49][50]İslam Ansiklopedisi'nde yazan Heffening, Hadis rivayetlerinde Kuran'ın aksine, irtidatın öbür dünyada çok az yankısı olduğunukaydediyor ve yeni bir icat olarak "ölüm cezası"nın konulduğunu kaydediyor.[51]
“ | Allah Resulü şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilah olmadığını ve benim de O'nun Resûlü olduğumu ikrar eden bir Müslümanın kanı, şu üç hal dışında dökülemez: Cinayetten kısas, haram ilişkide bulunan evli kimse ve İslam'dan dönen ve Müslümanları terk edendir." | ” |
Diğer hadisler, mürtedlerin akıbeti hakkında farklı ifadeler verirler;[36][52] Buna göre onlar doğal nedenlerle ölmüş, tövbe ederek veya topluluklarından ayrılarak infazdan kurtulmuşlardı.[53]
“ | Ensardan bir adam İslâm'ı kabul etti, sonra irtidat etti ve şirke döndü. Sonra buna pişman oldu ve kavmine şu haber gönderdi: "Resulullah'a sorun, benim için tövbe var mı?" Kavmi, Resûlullah'a geldi ve: "Falanca pişman oldu ve bize, onun için bir tövbe olup olmadığını sormamızı söyledi?" dediler. Sonra: "İmanlarından sonra inkar eden bir toplumu Allah, "Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyen" sözüne nasıl hidayet eder? Bunun üzerine kendisine haber gönderdi ve İslam'ı kabul etti. | ” |
“ | Müslüman olup Bakara ve Al-i İmran okuyan bir Hristiyan vardı ve Peygamber için yazardı. Sonra tekrar Hristiyanlığa geçti ve “Muhammed onun için yazdıklarımdan başka bir şey bilmiyor” derdi. Sonra Allah onu vefat ettirdi ve onu gömdüler. | ” |
İmam Malik'inMuvatta'sı, Raşidün Halife Ömer'in bir Müslüman lideri, bir mürtedin idam edilmeden önce tövbe etme fırsatı vermediği için uyardığı bir dava sunar:
“ | Malik, Abdurrahman ibn Muhammed ibn Abdullah ibn Abdulkari'den, babasının şöyle dediğini rivayet etti: "Bir adam, Ebu Musa el-Eşari'den Ömer ibn el-Hattab'a geldi. Ömer, çeşitli kişilerin arkasından sordu ve ona haber verdi. Sonra Ömer, 'Yeni bir haberin var mı?' diye sordu. 'Evet, adam İslam'dan sonra kafir oldu' dedi. Ömer, 'Ona ne yaptın?' diye sordu. 'Yaklaşmasına izin verdik ve kafasını vurduk' dedi. Ömer, "Sen onu üç gün hapsedip her gün bir somun ekmek yedirmedin mi ve tevbe edip Allah'ın emrine dönsün diye onu tövbeye çağırmadın mı?" dedi. Bunun üzerine Ömer, 'Allah'ım, ben orada değildim, emretmedim ve bana geldiği için de memnun değilim!' dedi. | ” |
Kuzey Amerika Fıkıh Konseyi mürtedlerin ölümle cezalandırılmasına kanıt gösterilen hadisler için "Bu kişiler aslında kişisel inançları değil, Müslümanlarla savaşan ordulara olan bağlılıkları için idam edildiler" ifadesini kullanıyor.[54]
Kanıt olarak, Muhammed'in mürtedlerin ölümünü talep ettiği, her biri farklı bir sahih Sünni hadis koleksiyonundan iki hadise işaret ederler. Hadisin lafzı hemen hemen aynıdır, ancak birinde hadis "İslam'dan dönen ve Müslümanları terk eden", diğerinde "Allah ve Resûlü ile savaşmak için sefere çıkan" ibaresi ile bitmektedir. Başka bir deyişle, konsey, hadislerin muhtemelen aynı olayla ilgili farklı ifadelere sahip hadisler olduğunu "İslam'dan dönmenin " Allah ve Resulüne karşı savaşmak" demenin başka bir yolu olduğunu savunuyor:
“ | Allah Resulü şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilah olmadığını ve benim de O'nun Resûlü olduğumu ikrar eden bir Müslümanın kanı, şu üç hal dışında dökülemez: Cinayetten kısas, haram ilişkide bulunan evli kimse ve İslam'dan dönen ve Müslümanları terk edendir." | ” |