Bu âyet, peygamberler ve onların gösterdikleri hidayet yolu, getirdikleri dinler ve kitaplarla ilgili önceki âyetlerin bir sonucu olarak görünmektedir.
“Allah hiçbir insana hiçbir şey indirmedi” diyerek bütün peygamberleri ve ilâhî kitapları inkâr edenlerin kim veya kimler olduğu hususunda tefsirlerde değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre bu sözü söyleyen kişi bir yahudi hahamıdır. İbn Abbas’a isnad edilen bir rivayete göre Hz. Peygamber kendisiyle tartışmaya kalkışan bu hahama “Tevrat’ı Mûsâ’ya indiren Allah için doğru söyle, Tevrat’ta Allah’ın şişman hahamı sevmeyeceği yazılmış mıdır?” diye sormuş; kendisi de şişman olan haham, bu söze öfkelenerek “Allah hiçbir insana hiçbir şey indirmedi” demiştir (Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, s. ). Bu rivayetin doğruluğunu kabul eden müfessirlere göre En‘âm sûresi Mekkî olmakla beraber âyet Medine’de inmiştir. Çünkü Mekke’de yahudi cemaati bulunmadığından böyle bir tartışmadan da söz edilemez.
Ancak söz konusu rivayetin sıhhati tartışmalıdır. Öncelikle Resûlullah’ın bir insanı şişmanlığından dolayı küçük düşürmesi onun üstün ahlâkıyla bağdaşmaz. Çünkü o, insanların dinî ve ahlâkî kusurlarını bile yüzlerine vurmaz; “İçinizde şöyle şöyle yapanları görüyorum” gibi sözlerle uyarılarını isim vermeden yapardı. Ayrıca, bir yahudi din adamının bütün peygamberleri ve kitapları inkâr etmesi inanılır gibi görünmüyor. Söz konusu rivayette hahamın bu inkârı üzerine, yahudilerin kendisini görevinden uzaklaştırarak yerine Kâ‘b b. Eşref’i getirdikleri belirtiliyor. Ancak Kâ‘b’ın Arap asıllı ve bir Arap kabilesinin lideri olması göz önüne alınırsa, bu rivayetin asılsız olma ihtimali daha da artar.
Bu durum karşısında, âyette peygamberleri ve kitapları inkâr ettikleri bildirilenlerin müşrik Araplar olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır. Onlar bu gibi inkârcı ifadeleriyle, önceki âyetlerde bir kısmı isimleriyle anılan peygamberleri, aynı âyetlerde üzerinde durulan Allah’ın hidayetini, tebliğlerini ve dolayısıyla insanlara yönelik rahmetini inkâr etmiş; bu suretle Allah’ı gerektiği şekilde tanımadıklarını, hakkıyla takdir etmediklerini göstermişlerdir.
Onların bu tutumlarına karşı yüce Allah, peygamberine şu soruyu sormasını öğütlemiştir: “Öyleyse Mûsâ’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği kitabı (Tevrat’ı) kim indirdi?” Çünkü Araplar yahudi olmamakla birlikte, daha çok ticarî seyahatler esnasında az çok bilgi edindikleri Yahudiliğe, onun peygamberlerine ve kutsal kitabına bir ölçüde saygı duyuyorlardı. Âyette bu duruma da işaret edilerek, buna rağmen “Allah hiçbir insana hiçbir şey indirmedi” demelerinin bir çelişki olduğu ortaya konmuştur.
Kitap Türü:Din / Tasavvuf
Uğur Koşar
Din / Tasavvuf
Pervin •
Aliköse •
sosyolog •
sosyolog •
Şevval •
1 Uğur Koşar - Allah De Ötesini Bırak Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla başlarım. Bu kitabı yazmayı vesile kılan Rabb ime verdiği lütfundan dolayı hamd ü senalar olsun. Ben bir kulu sevdiğim zaman onun işiten kulağı ve gören gözü olurum. Artık o, (konuşurken) benim (kelamım ve hükmüm)le konuşmaya ve (baktığı her şeyi) benim (verdiğim özel bir görüş)le görmeye başlar. Bu kitabı yazan Uğur Koşar sadece aracıdır, vesiledir, lütuf ve rahmet tamamen Allah ındır Allah her şeyden haberdardır, sanmayın ki size yapılan haksızlığa kayıtsız kahyor. O, size bir annenin evladına yaklaştığı merhametten daha fazla merhamet duyandır. Duanın karşılığını takip etmeden Allah de ötesini bırak. Kul Rabb ini imtihan etmez. O na tevekkülle yaklaştığında rahmetini tüm hücrelerinde hissedeceksin. Karşında o kadar çok maskeli insan var ki onlan tanımak için yoruluyorsun. Şayet dikkat edersen güzel olan bir şey var; o senin hakkını aldıkça, sen onun sevaplarından kazanıyorsun. O halde kaybettim diye üzülme, biraz daha derin bakarsan, aslında kazandığını fark edeceksin!.. Ben sana yeni bir bakış açısı getiriyorum. Rabb ini daha iyi hissedebilmen ve O na daha yakın olabilmen için sana farklı bir pencere açıyorum. Toplum sana Allahtan korkmanı söyler, oysa korkunun olduğu yerde sevgi asla yoktur. O halde Allahtan korkarsan Onu nasıl kendine yakın hissedebilirsin1 Allah sonsuz merhamet sahibidir, O bağışlayanların en hayırlısıdır. Allahtan korkmak, Ben bunu yaparsam
2 Rabbime layık bir kul olamam, O bana güvenmiş, ben bu güveni sarsarım demektir. Asıl korku budur. Kendi vicdanından korkmaktır. Allah karşısına hayâ edecek bir amelle çıkmaktan korkmaktır Ve korktuğunla yakın ilişki kuramazsın, Onu tam olarak hissedemez ve Ona güvenemezsin. İşte senin asıl sorunun budur!.. İÇİNDEKİLER Uğur Koşar Kimdir? Uğur Koşar ın Terapisi Hakkında Evlilikte ve İlişkilerde Allah De Ötesini Bırak Kişi Kişinin Aynasıdır Sen Gönlünü Kırana İsyan Etmekten, Kırık Gönüllere Merhem Olan Allah ı Unutuyorsun Allah Aciz Kullarının Kalbindedir Tek Dost ve En Güvenilir Olan O dur Kendini Değersiz mi Hissediyorsun? Kadınına Saygı Duy Unutma! Bu Dünyaya Küçük de Olsa Bir Boşluğu Doldurmak İçin Gönderildin Rabb in, Yaptığın Çağrılara Bir Karşılık,Yaşadığın Zorluklara Bir Kolaylık Vermeyeceğini mi Düşündün? 73 Güne Güzel Başlamak Her An Bir İmtihan İçindesin Kaderimi Severim Yazandan Ötürü Allah Vekilin Olsun ve O na İsimleriyle Yaklaş 83 Zihnin Oyunlarına Dikkat Et Kusuru Ört, Kusuru Gören Göz Kusurludur! Hayatın Denge Üzerine Kurulu Bir Terazidir Hayat Tek Bir Nota Değildir Allah Seni Korur Sen Yeter Ki O nunla Meşgul Ol Ben ve Sen i Bıraktığın An Bir Doğar Senin Güvenin Zayıf İse Allah Ne Yapsın? Allah, Duasında Israrcı Olanı Sever Tevekkül Tüm İlaçlardan Daha Etkilidir, Çünkü Onun İçinde Nur Vardır Duam Kabul Olmuyor Diyorsun Allah Senin Sözlerine Değil Kalbine Bakar; Şükür Teşekkür, Hamd Övgüdür Sen O nu Bir Kere Yürekten Anarsan O Seni Ebediyen Anar Sen Rızkın Allah tan Geldiğini Unutmuşsun! Kölenin Tevekkülü Meleklerden Yardım Alınır mı? İnsan Bencil Varlıktır Hayat mı Renksiz Yoksa Senin Bakışın mı Kirli? Her Şerde Bir Hayır Vardır Bu Dünya Hayal Dünyadır O Ses Kendini Allah a Bırak
3 Kendin Olduğun Halinle Güzelsin Anne Hakkı UĞUR KOŞAR KİMDİR? TTS (Theatrical Therapy System) ve Nur Terapisi nin kurucusu olan düşünür, psikolojik danışman ve yazar Uğur Koşar, Doğu nun Zen öğretisi (farkındalık) ile sufiliğin kalp gözüyle bakışını harmanlayarak kendine özgü üslubuyla insanların kendi öz varlıklarıyla buluşmasına, böylece zihnin sesini susturarak kalıcı bir huzurla yaşamlarına devam etmesine yardımcı olmaktadır. Uğur Koşar der ki: Ben sizi yeni bir şeyle tanıştırmıyorum, sadece sizin unuttuğunuz kendi özünüzle tekrar buluşmanıza vesile oluyorum. Usta, Yaşam matematik değil bir şiirdir ve içinde nefes aldığınız bu hayat, beyinlerin gelişmesinden öte yüreklerin ve ruhun olgunlaşmasıyla gelen bir kutlama olmalıdır diyerek yaşamanın aslında bir sanat olduğunu anlatmaktadır. Onun görüşüne göre, mutsuz insan yoktur, mutlu olacağına inanmayan insanlar vardır ve insanları yorgun kılan yaşam değil, taşıdıkları maskeleridir. Uğur Koşar Her soru önce kendi cevabını doğurur sözleriyle insanların aradığı cevapların aslında kendi derinliklerinde mevcut olduğunu ifade eder. O, yaşam yolculuğunda insanların kendilerini keşfetmeleri ve kendi derinliklerinde bulunan mevcut cevaplara ulaşmaları adına, insanları sadece düşündürmeye ve onların farkındalık kazanmalarına, baktıklarından daha derine bakarak Allah ın mucizelerini görmelerine, O nu kucaklamalarına yardımcı olmaktadır. Onun şu sözleri insanlara farkındalık kazandırmaya yöneliktir: w- Yaşam geçmiş ile gelecek arasında açmış bir çiçektir, onu sadece şimdiki anın içinde koklayabilirsin. - Kendi hayatını yaşamıyorsan, yaşadığın hayat senin değildir! - Dışarıda mucize arama, mucize sensin. - Önemli olan hayatın ne zaman son bulacağı değil, onu ne zaman hissederek yaşamaya başladığındır. - Ben size mutlu olmayı değil, mutluluğa dönüşmeyi gösteriyorum. - Allah kitaplarını insana göndermişken, O Peygamberlerini insana göndermişken, cennetinin kapılarını açmışken ve O sana bu kadar çok değer veriyorken, sen nasıl olur da kendine değer vermezsin? - Sadece yaşamın gerçekliğine uyum sağla, ruhun ağlamaya ihtiyacı varsa ağla, gülmeye ihtiyacı varsa gül, her deneyimi yaşa, kontrol etme. Şayet kontrol edersen bütün enerjini dışarıya akıtmış olacaksın. Sessiz ol ve yaşamın akışını izle, o akışta gelen her şey bir mucizedir. Uğur Koşar, insanlığın temel sorunlarından birini ise şu sözlerle ifade etmektedir: insanlar isyanda, hayat çoğu için yaşarken bitmiş durumda, çünkü hep başkalarının hayatını yaşamaktalar. Bu hayat onların değil; başka bedenlerde, başka ruhlarda hayat buluyorlar ve onlar gidince hayat da anlamını yitiriyor. İnsanlığın en büyük sorunu budur. Kendi hayatını yaşamıyorsan, yaşadığın hayat senin değildir. Nasıl olabilir ki? O hayat başkasına bağlı ve o gittiğinde yahut ilgisini yitirdiğinde sen de eriyor, tükeniyorsun! Olanları izlediğinde şahit olacaksın ve o zaman varlığın farkındalıkla dolacaktır. UĞUR KOŞAR IN TERAPİSİ HAKKINDA (İnsanların Uğur Koşar a dünyanın dört bir yanından gelmelerinin sebebi; panik atak, anksiyete, takıntı, özgüven eksikliği, depresyon sorunlarına tek seansta ilaçsız çözüm sunduğu içindir. İlginize teşekkür ederiz) Uğur Koşar terapisiyle ilgili şu sözleri dile getirmiştir: Öncelikle şunu çok net belirtmeliyim: Terapi görmek için yıllarca uzmanlara, psikologlara gitmiş ama çare bulamamış insanlarla görüşmeyi seçiyorum. Bunu sana kimse söylememiş olabilir, fakat depresyon artık senin aydınlanmanın, çiçek açmanın habercisidir. Bir çiçek tohumunu dm şün; tohumun filizlenmesi,
4 çiçek vermesi için nasıl ki artık son derece patlamaya hazır duruma gelmesi gerekiyorsa im san da depresyondayken çiçek vermeye hazır demektir. Yahut gebe bir kadını düşün lütfen. Onun doğum gerçekleştirmesi için dokuz ay sürenin geçmesi, artık kamının burnuna gelmesi, bir patlamaya bir sıkışmaya hazır olması gerekir, öyle değil mi? Yoksa bebek sağlıklı doğmayacaktır. Bebek dört aylıkken doğarsa ölecektir. İşte bu yüzden senin dibe vurman, depresyonda olman benim için son derece güzel bir şey. Bana artık senin çiçek açmana yardımcı olmak, sadece bu negatif enerjini pozitife dönüştürmek kalıyor. Psikolojik sorun yoktur, sadece zihinsel bir işletim hatası vardır. İnsan zihni kullanmasını bilmiyor, çünkü onun kullanma talimatını kimse vermedi! Ben insanlara zihnin nasıl kullanılacağını gösteriyorum ve onlar kolayca özlerine ulaşıyor, kalıcı sonsuz huzurla tanışıyorlar, tek sırrım budur. Burada olduğuna göre uzmanlara, psikiyatrlara gitmiş, ilaçlar almış ama kendi özünle buluşamamış olmalısın. Sana yardımcı olamadılar, çünkü sen derin bir uykudasın, tıpkı geceleri yatağında uyuduğun gibi ve bu durumda sana verilen komutları algılayabilir, onları idrak ederek yaşamında uygulayabilir misin? Hayır, bunu nasıl yapacaksın? Sen zaten bir uykudasın Uykuda olan biç kimse dışarıdan verilen komutları rüyasında uygulayamaz. Bu yüzden psikologlar, psikiyatrlar insan üzerinde kalıcı bir mutluluk sağlayamamıştır, çünkü onlar farkında olmadan insanlar derin uykunun içindeyken terapi vermişlerdir! Kişinin öncelikle derin uykusundan uyandı-rılması gerekir ve benim yaptığım sadece sizin uyanmanıza yardımcı olmaktır, sonsuz huzur ise tıpkı kâbuslu bir rüyadan uyanır gibi kendiliğinden bir anda gelecektir. İnsanları yorgun kılan hayat değil, taşıdıkları maskeleridir diyerek de birçok insanın farkında olmadan takmış olduğu maskelerinden sıyrılarak kendi özüyle buluşmasını sağlayan üstat, şu sözleriyle insanları farklı bakış açılarına yönlendirmektedir: Sorun hiçbir zaman problemler değildir, yaşam yolculuğunda problemler her zaman olacaktır, asıl sorun, zihnin oyununa gelerek problemlerle özdeşleşmemiz, onlara bir mıknatıs gibi yapışmamızdır. Uğur Koşar Mutsuzluk, zeki insanın bilgeliğe dönüşüm aracıdır diyerek danışanlarına, acıyı bir araç olarak kullandırıp sonra onu sonsuz bir huzura dönüştürmekte ve kendine özel eğretisiyle görüşme seanslarında bunu yaşatarak anlatmaktadır. Usta, Dikkatle izlemenizi isterim. Biri sizi üzdüğünde o aslında size sadece bir iğne batırmıştır; öfke, tepki, üzüntü ise sizin içinizden yükselir! diyerek insanları kendi içine yönlendirip orada özü merkeziyle buluşturarak sorunların sonsuz bir huzura dönüşmesine; kendine özgü birçok öğretisiyle danışanlarının farkındalık kazanmasına ve bilgelik boyutuna ulaşarak aydınlanmasına yardımcı olmuştur. Psikologlar kitaplarını ve terapisini tavsiye etmektedir. Ünlü isimlere, birinci ligden futbolculara, yaşam koçlarına da terapi veren Uğur Koşar, görüşmelerini, İstanbul Mima-roba daki özel çalışma ofisinde yapmaktadır. Üstadın geliştirdiği, TTS (Theatrical Therapy System) tek seanslık başarı için geliştirdiği en ideal terapi sistemidir. Her şey kendimi bulmakla başladı Yeni bir hayat, yeni bir dünya, sandığımdan çok daha öte bir ben. Tıpkı Yunus Emre nin dediği gibi: Bir ben var bende benden içeri. Peki, o içeriye nasıl gidilecek? Bugüne kadar sana herkes sadece konu başlığı verdi: Mutluluk içinde. Ancak oraya nasıl gidileceği hakkında kimse bir fikir vermedi. Bu yola çıkarken bilgelik adına çıkmıştım ve huzuru velilik yolunda buldum! Çünkü onun içinde Allah vardı!.. İşte benim tüm niyetim, seni varlığınla tanıştırmak. Bir kez oraya ulaştığında, zihin denen perdeyi, nefis denen karabulutu bir kez buhar ettiğinde ortaya gerçek sen çıkacaktır. Sandığın sen sadece beden ve zihinden ibaretti. Artık özüne ulaşma, Rabb ini iliklerine kadar hissetme zamanın geldi. Bu kitabı yazmak için bir haber bekliyordum, bir işaret. Mutlaka bir olma zamanı vardır ve ben hiçbir zaman acele etmem. Niyet eder ve Allah a bırakırım. Daima anımsa: Arzu şeytanidir, niyet ise rahmanidir.
5 Bu senin yaşam anahtarın olsun. Ne zaman kendini bir arzu içinde bulursan hemen şeytanın elinden tuttuğunu anımsa, çünkü o sana yoğun bir şekilde onu elde etmeni söyler. Tıpkı günah işlettiği gibi! Her ne istiyorsan -eş, ev, araba vb - şeytanın işi onu sana elde ettirinceye kadar arzulattırmak; sen onu elde edince ise gerçekleri göstererek aradan çekilmek; seni vicdanın, Rabb inle baş başa bırakmaktır. Sen henüz flört döneminde yoğun istekle bu adamla evleneceğim dersin, o benim ruh ikizim dersin ve kimseve aldırış etmeden evlenirsin ama şeytan seni evlendikten sonra gerçeklerle baş başa bırakacaktır. Adamın artık maskesi dm şer, ruh ikizi sandığın o adam sanki başka biridir! Ve bu hep böyle olmuştur. Bu senin nişanlın değil, o gitmiş ve yerine sanki başka biri gelmiştir! Bu yüzden arzu şeytanidir. O senin elde etmen için gözü ne perde indirir ve elde ettikten sonra perde kalkar. Gerçek leri gördüğünde ise canın yanmaya başlayacaktır. Yaşam yok culuğunda daima isteklerin olacaktır, niyet de bir istektir, ancak bunun içinde rahmet vardır, nur vardır, Allah vardır. Niyet ederek başladığın her şeyde Rabb inle birlikte ym rümüş olacaksın. Ve sen bir kez Allah a tam tevekkülle sn ğındığında o seni asla şaşırtmaz. O ne güzel vekil (yardımcı) ve dosttur. Yeni biriyle mi tanıştın, hemen niyet et ve de ki: Ey Rabb im! Ben bir yola çıktım, niyetim evlenmek ve huzurlu bir yuva kurmak. Ancak Evvel ve Ahir olan sensin; Alim olan, en iyi bilen de sensin. Ben sonumu bilemem ki, bu mümkün değil. Bu yüzden sana geldim, kapını çaldım. En iyi bilene tam tevekkülle sığınarak niyetimi sunuyorum. Şa yet sevdiğim bu insanla evlenmem hayırlı olacaksa bana bu evliliği nasip et, eğer bu evlilik beni yorup yıpratacaksa sen henüz başlamadan evliliğime Mâni isminle engel ol. Bu yolda seni Vekil kıldım. Artık üzerindeki yükü bıraktın. Artık sorumluluk sende değil, onu Rabb ine verdin. Şimdi rahatça gözlerini kapatıp uykunu da uyuyabilirsin. Çünkü EhVekil olan Allah sana yardımcı olacaktır. İşte o zaman bu evlilik olsa da olmasa da sevineceksin! Veli kulun biri demiş ki: Ben Allah tan isterim, niyet eder ona bırakırım, Allah verirse bir kere sevinirim, vermez ise on kere sevinirim. Ve yanındakiler şaşırmışlar: Bu nasıl olur? İnsan hiç Allah ın vermediğine sevinir mi? Ben sevinirim demiş veli kul. Allah ın o verdiği benim istediğim içindi, vermediği ise kendi tasarrufudur, ben bilmem ki, benim hakkımda en iyi bilen Alim olan Allah tır. İşte bu yüzden O nun hakkmdaki seçimi her ne ise güzeldir; bu hoştur, bu rahmettir, bu nurdur. Ve sana bu yüzden Allah de ötesini bırak diyorum. Bunu ben söylemiyorum, ben sadece vesileyim Bunu, sadece sana anımsatıyorum. Kulillah sümme zerhum. (Allah de ötesini bırak.) [Enam Suresi, ayet] Bir kez Rabb inle yola çıktığında hayatın seni yorması mümkün değildir. Nasıl mümkün olabilir? O en güvenilir olandır. Ne anne ne baba ne evlat ne eş Allah tan başka sığınacak kimin olabilir? Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz? (Enam Suresi, ayet) Ben değil Rabb im soruyor Evet! Hâlâ akıl erdiremiyor musun? Şimdi sana kalıcı mutluluğun formülünü veriyorum. Artık tüm formülleri bırakabilirsin. Öğrendiğin tüm teknikleri de bırak, çünkü Kalpler ancak Allah ı anmakla huzur bm lur. (Rad Suresi, ayet) Bu kitapta sana hiçbir şey öğretmeyeceğim, öğretme fikri bile ürkütücü. Kimse kimseye bir şey öğretemez, sadece goremediğin cevapları görülür hale getirmek için buradayım. Sen köfteyi yutuyordun, ben ise sana onu çiğnemeni gösteriyorum. Çiğne ki köftenin tadı damağında kalsın. Çiğne ki yaşamın lezzeti gelsin.
6 Bir şeyi bilmenin sana kıvamı yoktur. Ekmeğin karnını doyurduğunu bilirsin, bunu adın gibi bilirsin, ancak ekmeği masanın üzerine koyup da ona sadece bak, onu yeme, sadece bilgiyle kal, dediğimde ne olacak? Bedeninde ne kadar yağ varsa iki üç ay içinde tükenecek, bedenin kendi kendini yemeye başlayacak ve sonra iflas edecektir. O balde senin ekmeğin karın doyurduğuna dair olan bilgine ne oldu? Şimdi o ne işe yaradı? İşte bir Allah ın varlığını bilmenin de, bir yaprağın Allah ın izniyle kıpırdadığını bilmenin de senin mbuna kıvamı yoktur. Ağacın altından yürüyüp geçeceksin ve hiçbir şey hissetmeyeceksin. Allah ın rahmeti orada ağacın dalında, esen rüzgârda, uçan kuşta ancak sen yoksun! Bu yüzden ben senin daha farkında, daha aydınlık, tefekkürle yaşamanı istiyomm. Tefekkürün tadını bir kez aldığında artık senin yaşamına renk gelmeye başlar. Tefekkür nedir? O farkındalıktır, şimdiki anın içinde kalmaktır. Ancak ben sana bilgeliğin bahsettiği, şu herkesin dilinde olan şeylerden söz etmiyorum. Daima farkında ol, şimdiki anın içinde kal demekle olmaz. Artık bunu herkes öğrendi, herkes aynı şeyi söylüyor. Ancak nasıl farkında olacağını kimse bilmiyor, nasıl şimdiki anın içinde kalacaksın? Benim sözünü ettiğim farkmdalık ve anın içinde kalmak tefekkürdür ve bunun içinde bilgelikten öte velilik vardır. Allah vardır!.. Rahmet ve nur vardır. O nun sonsuz enerjisi, hiç kesilmeyen sevgisi vardır. Sana çok kısa olarak nur terapisi nde yaptırdığım bir tefekkür çalışmasını burada yaşatmak isterim. Dilersen her gün 1 dakika olacak şekilde başlayarak bunu yaşamına uygu layabilirsin. Bu senin ruhunun gıdasıdır. Tefekkürün içinde farkındalık ve anın içinde kalmak vardır. Tekrar ediyorum, bu bilgelikten ötedir, çünkü içinde Rabb inin rahmetini, o muazzam enerjisini hissedeceksin. Ruhun birçok besini vardır. Sana burada hepsinden söz etmeyeceğim. Belki başka bir kitapta Ancak bu kitabın özü, kaldıramadığın üzerindeki o yükü tam güvenceyle, tevekkülle Allah a bırakmak admadır. Tefekkür ise -ben ona ruhun suyu diyorum-, bedenine su veriyorsun, ancak özün yani mhun susuz kalmış! O halde sen kurumuş bir çöl gibisin. Peki, tefekkürü nasıl yapacaksın? Belki de Allah ı, sonsuz rahmetini, enerjiyi, ilk defa bu kadar yakından, iliklerine kadar hissedeceksin. Bu çok derin bir çalışmadır, niyetin Allah ın rızasını, dostluğunu kazanmak adına olsun ve ister parkta otur, ister balkona çık Günde 1 dakikayla izlemeye başla, her ne oluyorsa Allah ın üzerinde bulunan o kesintisiz emrini, rahmetini gör Ve şimdi gökyüzüne çevir gözlerini Bulutları görecek sin Onlar gökyüzünde askıda gibi duruyor, düşmüyorlar ve bazen sola bazen de sağa doğru ilerliyorlar. Üzerlerinde kayyum olan Allah ın emrini hisset. Allah onlara kesinti siz olarak ayakta durun, diyor. Bir an bıraksa bulutlar yere düşerlerdi! Ve her şeye kadir olan Allah ın rahmetini diğer tecelli ettiklerinde de görmeni isterim. Ağacın yapraklarına bak, kıpırdadığını göreceksin. Bazen hafif, bazen ise şiddetle sallanır. Rabb im nasıl uygun gördüyse öyle kıpırdarlar. Ve şimdi o ağacın üzerindeki emri gör Acele etme Yaprak Allah ın izniyle kıpırdıyor, o yaprağın üzerinde kesintisiz olarak ne emri var? Kıpırda, kıpırda, kıpırda Bir an olsun bıraksa yaprak duracak. Ve başını çevir Oradan geçmekte olan birini görebilirsin Yürüyen bir insan yahut bir kedi, bir köpek Üzerinde ne rahmeti, emri var? Yürü, yürü, yürü, yürü Bir an bıraksa dururlardı. Ve uçan kuşa gözlerini çevir Tefekkür et Kuşun üzerinde uç emrini hissetmeye başlayacaksın. Rabb in ona, Uç, uç, uç, uç, uç diyor. Bir an bıraksa kuş düşüverir. Uçması mümkün değildir. Ve kendi üzerine dön Kendi üzerinde olan rahmeti belki de uzun bir aradan sonra ilk defa hissedeceksin. Daha önce biliyordun ancak ben bilmeye karşıyım, bilmek senin ruhunu doyurmuyordu. Şimdi üzerindeki rahmeti yutacaksın, tüm hücrelerine kadar hissedeceksin. Evet senin üzerinde kesintisiz olarak şu an gör emri var. Şu satırları okurken bile tefekkür edebilirsin. Allah gör dediği için görüyorsun. Gör, gör, gör, gör Bir an bıraksa kör olursun, görmen artık mümkün değildir.
7 Ve üzerinde olan diğer rahmeti hisset. Evet, o duy emridir Rabb inin. Şu an her ne duyuyorsan üzerinde duy emri olduğu içindir. Bir an bıraksa o emri Allah sağır olurduk. Bunu çoğaltabilirsin Bu senin elinde ve tefekkür yapmak için zamanım yok diyemezsin, bu mümkün değil, çünkü olan her şey Allah ın rahmetiyle tecelli eder. Televizyon izlerken, görür ve duyarsın; önünden biri geçerken tefekkür edebilirsin, işyerinde, yemek yerken, telefonda konuşurken, her an Her an Allah seninledir, tabii ki hissedersen, O nu ruhunda hissetmek istersen Ve bunu kim istemez ki? İki cihan güneşi sevgili Peygamber imiz anlatıyor: Arkadaşlar az önce yanımdan ayrılan Cebrail Ey Muhammed (S.A.V)! Seni insanlığa aydınlık yolu göstermek üzere hak Peygamber olarak gönderen Allah a and olsun ki diye söze başlayarak bana şu ibret dolu hikâyeyi nakletti: Vakti zamanında bir mümin dünyadan el etek çekerek deniz ortasında ıssız bir adaya yerleşir. Burada insanlardan ve dünyalık işlerden uzak, ibadet etmeye koyulur. Bir süre ibadet ettikten sonra acıkmaya ve susamaya başlar. Ama nerede? Adada yalçın kayalarla, kıyıyı döven azgın acı deniz suyundan ve bir de kendinden başka bir nesne yoktur. Günler haftaları, haftalar da ayları kovalarken abid kişi gittikçe güç ve takattan düşmeye başlar. Bu arada benzi solan, yüzü sararan abid ibadetlerinin ardından durmadan, Ey Rabb im bana yiyecek ve içecek bir şeyler ihsan et ki, ibadet etme gücümü kaybetmeyeyim diye Allah a yalvarıp yakarır. Günlerden bir gün kudretine nihayet olmayan Allah yalçın kayalar arasından buz gibi soğuk, şerbet gibi tatlı bir kaynak fışkırtır ve etrafında kor gibi narlarıyla boy salmış koca bir nar ağacını dalgalandırarak O nun bu dileğini yerine getirir. Abid, artık bütün gün ibadet ettikten sonra kaynağın başına iner, nar ağacından tek narını koparıp yer ve abdestini alarak tekrar namaz kılmaya koyulur. Namazlarının ardından da, Ey Rabb im! Canımı secde ederken al, beni öldürüp de cesedimi toprak içinde çürütme, beni kıyamete kadar secde etmekten mahrum bırakma diye dııa eder. Bu böyle tam beş yüz yıl sürüp gider. Nihayet bir gün Yüce Allah dileğine uygun şekilde ruhunu teslim alır. Bundan sonrasını Cebrail şöyle anlatıyor: Gerçekten biz o ıssız adaya iniş ve çıkışlarımızda gerçek Allah bağlısı mümini hep secdeye kapanmış, Allah ı zikrederken gördük. Kıyamet kopup bütün insanlar dirilerek mahşer toplantısına getirildiklerinde onu yine ilahi sırlara dalmış ibadet eder bulacağız. Herkes bir bir Allah ın huzu runa çıkarak hesaba çekilirken o da gelecek. Yüce Allah ona şöyle seslenecek: Ey abid kulum, seni yaygın rahmetim sayesinde cennete sokuyorum, buyur gir. Abid ise şöyle cevap verecek: Hayır ey Rabb im! Amelim sayesinde cennete girmeye hak kazandım. Allah: Ey melekler, kulumun işlediği ibadet ve amellerle kendi sine ihsan ettiğim nimetleri bir bir karşılaştırın. Abidin amelleri ile Allah ın kendisine verdiği nimetler karşılaştırılarak ölçü ve tartıya vurulacak. Bir tek gözü beş yüz yıl ibadetlerden ağır basacak. Geri kalan diğer nimetlere karşılık ibadet düşmeyecek. Ardından Allah: Bu kulumu cehenneme atın diye emredecek. Abid: Ey Rabb im, yanılmışım, bağışla. Yaygın rahmetin saye sinde cennete girebilirim elbette diye haykıracak. Allah: Onu buraya getiriniz. Abid, Allah huzuruna varacak, duracak. Allah: Ey kulum, söyle bakalım. Seni yoktan kim var etti? Ab id:
8 Sen Ey Rabb im! Allah: Bu var etme olayı senin amelinle mi, yoksa benim geniş ve yaygın rahmetimle mi meydana geldi? Abid: Şüphesiz ki senin rahmetinle. Allah: Beş yüz yıl gibi uzun bir süre sana ibadet etme gücünü veren kim? Issız adada seni tatlı suyla, her gün narla besleyen kim? Ve yine secde ederken ruhunu teslim alan kim? Abid: Şensin Ey Rabb im! Allah: İşte bütün bunlar benim geniş ve yaygın rahmetim sayesinde meydana gelmiştir. Bunları kabul ettikten sonra meşe-le kalmadı. Şimdi doğru cennete Cebrail sonunda: Ya Muhammed (S.A.V)! Her şey Allah ın rahmetiyle-dir der. Senin görmen, duyman her şey Allah ın rahmetiyle olur. Ne kadar günahkâr olursan ol, Rabb ine ne kadar uzak olursan ol, O öyle merhamet sahibidir ki, rahmetini senin üzerinden çekmez O nun rahmetini hisset ve işte o zaman yaşadığını anlayacaksın EVLİLİKTE VE İLİŞKİLERDE ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK Birlikte yaşamak zorunda olduğun, enerjini çeken, seni yoran insanlar olacaktır. Eşin, kayınvaliden, patronun yahut evladın. Şimdi bunları terk edip nereye gidebilirsin ki? Kaçış çare değil Ancak Meviana kıvamına gelmen adına sana yardım etmek isterim. Meviana zamanında yaşadığını düşün. Onu ziyarete gidiyorsun ancak muazzam bir kuyruk var. Hazreti görmek için iki gün kuyrukta bekliyorsun Stres var, yorgunluk var; her an patlayacak bomba gibisin Ancak içeri girdiğinde Mevlana ya öfkelenmen söz konusu bile olamaz, öyle değil mi? Onu gördüğün an senin tüm olumsuz enerjin değişecektir. Çünkü karşında şeffaf bir ayna vardır. Şimdi kime bağırabilirsin ki? Bu adam sadece gülümsüyor. Sen ona ne söylersen söyle Meviana sana gülümseye-cektir. Çünkü o rahmetin içindedir. Onun enerjisi seni de dönüştürecektir. Artık öfken yerini sevgiye bırakır. Ancak tam tersi bir olay düşün. Bir psikiyatra gittiğinde ve seni bırak iki gün iki saat beklettiğinde ve sen içeri girince ona Ben işyerimden kısıtlı izin aldım da geldim yahut Çocuğumu komşuya bıraktım da geldim, beni niçin beklettiniz? diye öfkelenebilirsin. Evet, normal bir insana bağırabilirsin çünkü o rahmetin içinde değildir, onu yüzünden hemen anlayabilirsin, onu gözlerinden hemen tanırsın. Bu yüzden ben seni Mevlana kıvamına getirmek, onun içindeki rahmetle buluşturmaya vesile olmak isterim. Bunu bana danışmak için gelen evli çiftlere çok yaparım. Bir keresinde bir hanım danışanım görüşme sonrası beni arayarak şöyle demişti: Hocam, eşim tam bana bağırmak üzereyken artık susuyor ve gülmeye başlıyor, bana bırakın hakareti, kötü bir söz bile söyleyemiyor. Evet artık sana kızamazlar, o boyuta geldiğinde senin üzerinden yükselen o rahmetten doğan enerji tüm alanı kaplar, karşındaki öfkeli insana işler Ve der ki: Ben bu kadına yahut bu adama nasıl bağırabilirim ki? Ona ne söylersem söyleyeyim sadece bana gülümsüyor. Tam olarak bu olur, bu psikoloji hemen karşındaki insanı sarar. Peki, Mevlana kıvamına nasıl geleceksin? Bunun için zihni, onun hilelerini tanıman gerekiyor. KİŞİ KİŞİNİN AYNASIDIR Bir gün Peygamber Efendimiz (selamların en güzeli üzeri ne olsun) arkadaşlarıyla otururken Ebu Leheb meclise giriyor ve Efendimiz e Ya Muhammed (S.A.V), birçok yerleri gezdim, senden daha çirkinine rastlayamadım diyor. Doğru söylüyorsun ya Ebu Leheb.
9 Herhalde dünyanın en çirkini sensin. Haklısın ya Ebu Leheb diyor Efendimiz. Biraz sonra Hz. Ali (R.A) (selamların en güzeli üzerine olsun) içeri giriyor ve tevafuk bu ya o da: Ya Muhammed (S.A.V), bu dünyada senden güzelini göremedim. Doğrusun ya Ali. Sana baktıkça içime huzur doluyor. Doğrusun ya Ali diyerek Efendimiz onu da tasdik edince meclisteki sahabe: Ya Resulullah, biraz önce Ebu Leheb geldi Ne kadar çirkinsin dedi, Doğru söylüyorsun dediniz; şimdi Ali geldi Ne kadar güzelsiniz dedi, ona da Doğrusun dediniz. Hikmeti nedir? diye sorunca, Efendimiz de şöyle dedi: İnsan insanın aynasıdır. Kişi kendisi nasılsa, karşısındaki insanı da öyle görür.^/ Daima anımsamanı isterim. Bizim işimiz kalbimizi kıranla oyalanmak değil, kırılan yeri bulmaktır. Ve kalp kırılmaz. Kırılan bir şey varsa o gurur, onur, egodur!.. Ve bunu fark etmek, bir egonun olduğunu kabul etmek, özüne ulaşan kapıyı açmak demektir. Zihin sana ne zaman ne göndereceğini iyi bilir, o tam bir şarlatandır. Devamlı senin enerjini almak, seni yormak adına açık bir kapı arar. Senin üzerinde bir zayıflık anını kollar. Zihnin en sevdiğin hilelerden biri de kavga anında suçlu aramak, haklı çıkmak ihtiyacıdır. O seni devamlı dışarıya yönlendirecektir. Biriyle bir çatışma olduğunda hemen cevap vermeni ister, seni bu şekilde koşullandırmıştır. Cevap veremezsen içini kemirir Sustuğunda bastırmış olursun ve bu sonra hastalık olarak nükseder. O halde ne yapabilirsin? Ben sana ne bastırmaktan ne de cevap vermekten söz ediyorum, seni içindeki rahmetle buluşturmaktan yanayım. Zihnin seni bir tartışma anında devamlı dışarıya odaklı tutmasındaki amaç, seni kendi kaynağından uzaklaştırmaktır. Çünkü sen dışarıyı suçlamayı bırakarak bir kez içine dönersen, kaynağından yükseleni bulursan artık zihnin tüm hilesi son bulur, ego bir anda buhar olur. Dikkat et! Dışarıda seni kıran binlerce insan vardır ve bunların hiçbirini kontrol etme şansın yoktur, ancak kontrol edebileceğin, senin elinde olan tek bir şey vardır, o da içindeki kırılan kısım yani egodur! O halde ne yapacaksın? Ne zaman biri seni üzmeye kalksa içine dön ve orada kırılanı bul. Kalp kırılması diye bir şey yoktur, bunu sana kim söylediyse kendini kandırmış olmalı. Kırılan gurur, onur, egodur. Ve bunu bir kez kabul ettiğinde işte sen rahmete ulaşmak için ilk adımı atmış olursun. Veli kulun biri köyden geçerken yolunu çevirmişler ve ona hakaret etmişler, kimi taş atmış, kimi ağır söz söylemiş Veli kul da onlara gülümseyerek teşekkür edip Sizin köyünüze tekrar geleceğim ve o zaman sizi dinleyeceğim diyerek oradan uzaklaşmak istediğinde adamlar şaşırmışlar. -Dikkat et, biri seni o savaş alanına, üzerinde taşıdığı o negatif dünyasına çekemezse çıldırır. Nasıl olur? demişler. Biz sana hakaret ediyoruz sen ise bize gülüp teşekkür ediyorsun!.. Veli kul cevap vermiş: Ben sizin ne istediğinizin farkındayım. Siz benden cevap vermemi istiyorsunuz, bundan yıllar önceki halim olsaydı size çok güzel cevap verirdim, sizi susturmak için her şeyi yapardım, ancak onu bırakalı çok oldu. Şimdi burada öyle biri yok! Bir veli, bir Allah dostu yahut kendini bilen biri dışarıdan gelenle ilgilenmez. Dışarıda olanın bir tetikleyici olduğunun farkındadır. O haklı ya da haksız olmanın zihnin oyunu olduğunun idrakindedir. Haklı olmak ihtiyacı egodan kaynaklanır. Onun özünde şu bilinç yatar: Ben haklıyım, sen haksızsın. Sen kusurlusun, ben kusursuzum. Bu hiçbir zaman çözüm olmamıştır, hiçbir evlilikte cevap yapıştırmak çözüm getirmemiştir, nasıl getirebilir? Ancak savaş çıkacaktır, birbirinizi yiyeceksinizdir!.. Bu yüzden daima kaynağını anımsa. Bizler dışarıdan gelenle ilgilenmeyiz, içimizden çıkanla ilgiliyizdir. Dışarıdaki-ni kontrol etme şansın yoktur, bunu unutma, ancak içeriden çıkan senin kontrolündedir.
10 Şayet senin içinden kin, kırgınlık, öfke çıkıyorsa sen rahmetten uzaktasındır, egonun ta içindesindir. Çünkü Allah bizi sevgi, merhamet ve aşkla yaratmıştır. Bunun dışında senin kaynağından ne yükseliyorsa o şeytanidir. O netsin ektiği nifak tohumudur. Şimdi onu yakalama zamanı geldi. Şimdi şeytanı nifak tohumu ekerken suçüstü yakalama za-manidir Ve bu seni yavaş yavaş daha derinlere doğru getirmeye başlayacaktır. O halde ne yapacaksın? Cevap vermek yerine o an içine dön ve kaynağından çıkanı izle. Zihin şoke olacaktır. Sen bugüne kadar hiç düşünmeden koşulsuz olarak karşı tarafı suçlardın, ona cevap verirdin, şimdi ne oldu da içine döndün? diyerek serzenişte bulunacaktır. Senin içine dönmen şeytanın nifak tohumunu (öfke) ekerken onu suçüstü yakalaman demektir. Ve zihni bir kez yakaladığında, öfkenin aslında dışarıdan gelmediğini, dışarıda olanın sadece içindeki öfkeyi tetikledi-ğini fark ettiğinde, işte bu senin huzura açılan kapın olacaktır. Sen soğanı gördüğünde dışından onu soğan sanıyorsun oysa onun özü ortasındaki cücüğüdür. Ve şimdi artık senin de özüne, daha derinlerine doğru yaklaşma zamanın geldi. Kim kalbini kırmak isterse, ne zaman rahatsız olacağın bir söz duyarsan hemen içine dön, dışarıyı tamamen bırak ve içinden çıkanı izle Dışarıdaki-nin sadece bir tetikleyen olduğunu, öfkenin kendi içinden çıktığını göreceksin Ve onu bir kez yakaladığında öfke denen o karabulut o an yok olacaktır. Bu bastırmak değildir, burada çok ince bir nüans vardır; ben sana bastırmaktan, kendini tutmaktan söz etmiyorum. Tam aksine farkında olarak içine dönmeni ve içinden çıkanı izlemeni istiyorum. Artık senin öfkeyi yok ettnek için bir çaba harcamana gerek yoktur, şeytanın tüm büyüsü, o nifak tohumu ekmek isterken sen onu yakaladığında biter. Artık o hareketsiz kalacaktır. İçinden öfke çıkması mümkün değildir. Nisa Suresi, ayette ne diyor Rabb im: Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır. Elbette, onun hilesi çok zayıftır ancak bunu uyandığında görebilirsin. Sen daha önce bağırıp çağırarak isyan içindeyken şimdi bir uyanışın eşiğindesin. Ve bunu birkaç kez tekrarlaman gerekecek. Oğlun mu kızdırdı, içine dön ve orada öfkeyi bul. Biri bir şey mi söyledi, içine dön ve içinden yükselen kızgınlığı bul. Soğanın kabuğu, zarı açılır, açılır ve işte en son birkaç defadan sonra sen özünle, rahmetle tanışmış olursun. Bu zor değildir, zoru zihin var eder, zor olan bir şey yoktur. Bir kez zihnin, nefsin, şeytanın hilesinin farkına vardığında, onun senaryosunu çözdüğünde artık bu hile sana zarar veremez ve artık sen bunun farkındasmdır Buraya kadar olan kısmına dikkat edersen sana tohum ekmeyi gösterdim. Elbette Allah tan istemek için önce tohum ekmek gerekiyordu. Bir toprağa çiçek tohumu ekmeden yağmur yağması için dua etmenin anlamı var mıdır? Ve şimdi artık hazırsın. Sen elinden geleni yaptın, elinden gelmeyen kısmı için de Allah a yönelmenin vakti geldi. Söylenecek çok şey varken bile sus. Susmak boyun eğmek değil, tam aksinejrtgunlaşmanın ilk adımıdır. Ve daima anımsa: Sen sustuğunda melekler konuşmaya başlar. Her haklı olma ihtiyacı hissettiğinde farkına varmanı isterim: Ego senden doyurneemyor! Ve hemen onu sustur; onu beslemeyeceğini kibarca söyle ve sevgiyle yerine oturt SEN GÖNLÜNÜ KIRANA İSYAN ETMEKTEN, KIRIK GÖNÜLLERE MERHEM OLAN ALLAHT UNUTUYORSUN Ne diyor Yusuf Suresi, ayette Hz. Yakup: Ben dayanılmaz kahrımı, üzüntümü yalnızca Allah a arz ederim. O halde Allah de ötesini bırak. Ancak duayı göz ucuyla hile takip etme. Kul Rabb ini imtihan etmez! Allah sana kâfi değil mi? Hâlâ niçin derdini O na bırakmıyorsun? O kadar dua ettim hâlâ olmadı deyip bırakmak olmaz. Karşında Allah var, en güvenilir olan var. O na bıraktın mı derdini takip etmeyeceksin! Sen güvensiz davranıyorsun, senin tüm hatan bu! İnsanlar bana geliyor, Hocam, ben dua ettim ama olmadı, bana yardımcı olabilir misiniz? diyorlar.
11 Burada dur! Senin hal diline, ruh diline bakmanı isterim. Diyorsun ki: Hocam, ben Allah a dua ettim ona bıraktım, bekledim, bekledim onu takip de ettim, sürekli gözüm üzerindeydi, acaba verecek mi duamın karşılığını diye daima tetikteydim ve Allah tan umudumu kestim, sana geldim! Şimdi bu nasıl güven, nasıl tevekkül? Sen hâşâ, Allah bana vermedi, çarem sende diyorsun! Allah senin kalbini biliyordu. O kalplerde olanı bilir. O na güvensizce yaklaştığında duanı bir yerde bırakıp lğut kuluna döneceğini biliyordu, şimdi senin duana niye icabet etsin? İnsanlığın büyük kısmının yaptığı durum budur. O kadar güvensizsin ki Rabb ini bile teste tabi tutuyorsun! Bir keresinde şeytan Hz. Ali (R.A) ye dedi ki: Madem bu kadar Rabb ine tevekkülle bağlısın hadi bakalım şu köprüden atla da seni kurtarsın Allah ın. Hz. Ali (R.A) durdu ve şeytanı o helak edici o muhteşem sözünü yüreğinden döküverdi: Ey iblis! Kul Rabb ini imtihan etmez! Geçen gün eşinden mustarip olan, sürekli şiddet gören ve artık yaşamak için nedeni kalmadığını söyleyen bir hanım danışanım benden dua istemişti. Ben din adamı değilim, âlim değilim, hoca değilim Sadece Rabb ini tüm ruhuyla hisseden bir kulum. O nun katında âciz bir kulum Ancak ona dua vermek istedim. Ve şunu söyledim: Rabb ine yönel ve de ki: Allah ım sen Müheymin sin, gözeten, koruyan sensin, beni koru Rabb im. Ey El-Mâni olan Allah ım! Eşimden bana gelecek her türlü belaya, şiddete sen Mâni isminle engel ol. Amin. Kadıncağız bunu tam tevekkülle yapmış olmalı ki önceki gün bana dönerek şöyle mesaj atmış: Hocam, Allah razı olsun sizden, bana verdiğiniz dua kabul oluyor, her gün okuyorum ve verdiğiniz günden beri eşim bana bağırıp çağırmıyor. Evet Eşinin sana bağırıp çağırması mümkün değil! Her şeyi yoktan var eden Allah için bu zerrenin zerresi olamaz ki. Ancak keramet tam güvendedir. Sadık kalmaktadır. Ve dikkat et, ben dualarda esmayı kullanırım. Ve sana bunu mutlak suret öneririm. Rabb im Araf Suresi, ayette ne diyor? Anımsatmak isterim: En güzel isimler Allah ındır, O na o güzel isimleriyle dua edin. O halde duanda mutlaka esmayı kullan, bunu ben değil Allah söylüyor. Çünkü bu sana derinlik katacaktır, Allah ı daha yakından hissetmeni sağlayacaktır. Birinin adını bilirsen, ondan rahatlıkla bir şey isteyebilirsin, adını bilmediğin birinden bir şey istemeye kalktığında bir tıkanıklık olacaktır. Her şeyin adını biliyorsun ancak Rabb inin adlarını bilmiyorsun. Onların ne anlama geldiğinin çoğumuz farkında değiliz. Hz. Ömer der ki: Ben duamın kabulüyle ilgilenmem ki. içimde, ruhumda, yüreğimde dua isteği var mı ona bakarım. Ve ben de sana diyorum ki, dua ederken duadan öte dua edileni hissçt. Sana kıvam katacak, xuhunu besleyecek duanın karşılığı değil, Rabb i hissetmen olacaktır. Bu ince nüansa dikkat etmeni dilerim..j Ve kalbini kıran biri olduğunda Efendimiz ile Hz. Ebubekir in şu kıssasını daima anımsa: Sevgili Peygamber imiz yakın dostu Hz. Ebubekirle Medine nin sıcak bir günü oturmaktadırlar. Biraz sonra içeriye bir adam girer. Etrafına baktıktan sonra Hz. Ebubekirin yanına oturur ve hemen çirkin sözlerle Hz. Ebubekir e saldırmaya başlar. Hakaret eder, onu küçümsemeye çalışır, ona tacizde bulunur. Hz. Ebubekir sabırla dinler. Olaya şahit olan Hz. Peygamber bu saygısız insanın haddi aşan çirkin sözlerinden rahatsız olsa da bir an için susar. Adam nerede olduğunun, kimin huzurunda bulunduğunun farkında değilmiş gibi devam eder. Bu anlamaz adamın çirkin sözlerinden hayli rahatsız olmaya başlayan Hz. Ebu-bekir dayanamaz ve cevap vermeye başlar. Hz. Ebubekir sınırı aşmadan, bu terbiye sınırını aşanın terbiyesini vermeye çabalamaktadır aslında. Hz. Peygamber in huzurunda olduğunun farkında olan Hz. Ebubekir daha fazla susarsa Hz. Peygamber in rahatsız olacağını varsaymıştır.
12 Hz. Ebubekir in cevap vermesi üzerine Peygamber imiz ayağa kalkar ve orayı terk eder. Hz. Peygamber in uzaklaştığını gören Hz. Ebubekir telaşlanır ve Peygamberimizin arkasından koşar. Diğer yandan da heyecan ve korku içinde söylenmeye başlar: Ey Allah ın elçisi, sizi rahatsız edecek bir şey mi yaptım? Yanlış bir şey yaptıysam Allah tan af dilerim. Hz. Peygamber döner ve çok sevdiği dostuna şöyle buyurur: Ebubekir! Adam sana hakaret edip sataşmaya başladığında sen sustun, o esnada Yüce Allah ın görevlendirdiği bir melek senin adına o adama cevap veriyor, sana da dua ediyordu. Sen sustukça melek seni savunuyor, adama karşılık veriyordu. Ne zaman ki sen de cevap vermeye başladın, işte o anda o melek orayı terk etti ve şeytan oraya girdi. Ben şeytanın bulunduğu ortamda durmam. Benim orayı terk etmemin sebebi işte budur. Sana yapılan bu haksızlıklar^ terk edilmen, aldatılman, şiddete maruz kalman Sanma ki Allah sessiz kalıyor O, sana, yavruna yaklaştığın merhametten daha merhametli olandır. Ancak Allah ın sessiz kalması O nun hikmetinden-dır ve Allah ın hikmetine sual etme* O seni nurlandırmış» cennetten nehirleri üzerine bırakmış da gözlerinden bu yüzden yaşlar taşıyor!.. Bu sözleri yazıyorsam O dilediği içindir, O lütfettiği içindir. Ben kimim ki! Allah izin vermezse değil kitap bir harf yazamazdım. Allah ol demeden hiçbir şey katiyen olmaz. Bir gün yüreğime O ndan, sevgiliden, dosttan yine bir ilham, lütuf geldi. Kalbi kırık olan gönle bir melek gelir de orada yuva kurar diye bir kenara yazmıştım. Burada belirtmek, sana da bunu söylemek kısmetmiş. Ve daima anımsa; Allah kırık kalplerdedir İşte bu yüzden Rabb in ve melekler etrafındayken, sana bu kadar ya-kmken, artık mutsuz olmana şaşarım!.. Savunmasız bir çocuğa, ailesi için saçını süpürge eden bir kadına ve sokakta zararsızca dolaşan bir hayvana uyguladığın şiddeti milletin adaleti görmeyebilir, ancak Allah a hesabını veremezsin. Düşenin dostu olmaz diyorlar, eminim bu sözleri sen de o kadar çok duymuşsundur ki. Oysa düşenin dostu vardır, hem de en güvenilir olan, insanı arkasını döndüğünde sırtından vurmayan El-Veli olan dost, işte o Allah tır. Benim sırrım nedir biliyor musun? Ne olursa olsun, başıma ne gelirse gelsin ben onu Vekil olan Allah a bırakırını, gerisini Rabb im halleder. İnsanlar sürekli sorarlar: Hocam hiç mi mutsuz olmuyorsunuz? Nasıl mutsuz olabilirim?.. Bana mutluluk insandan gelmiyor ki bir insan beni mutsuz edebilsin. Ben kesintisiz olana, Baki olana; gerçek sevgili, gerçek dost olana yönelmişken, kaynağı Onda bulmuşken nasıl mutsuz olabilirim? Allah tan sıkıntı değil, sadece sevgi, aşk ve merhamet gelir. Ve sana tavsiye ederim. Dünyada aldığın tat bir süre sonra sana acı gelecektir, çünkü dünya tatlı gibi gözüken acı bir şerbettir. Onu şehvetle içtikçe acısı çıkmaya başlar. Rabb in seni bırakmadı ve sana darılmadı. Şüphesiz Rabb in sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın. (Duha Suresi, 3. ve 5. ayetler) Ve hâlâ geç kalmış değilsin, ne olursa olsun O seni bekliyor. O seni tüm işinde vekil kılmanı bekliyor. Allah ın hâşâ öyle bir egosu yoktur. O seni yoktan var etmesine rağmen diyor ki: Allah tan başka size dost ve yardımcı yoktur. Bunu o kadar çok ayette belirtiyor ki Beni vekil kıl kulum diyor. Ben senin yerine koştururum. Ben senin yerine o işi de hallederim. Tüm bunlar Allah için kolay şeylerdir. Sen aşamazsın ama ben aşarım. Ben her şeye kadirim. Ama sen ne yapıyorsun? O na güvenmiyorsun. Bırak güvenmeyi, çağrısına bile kulak vermiyorsun. Kuran ı ne kadar kalben okudun? Ayeti anlamaya çalıştın mı? Rabb inin mesajına, ne demek istediğine hiç yüreğini açarak baktın mı? O sana Allah de ötesini bırak, kulum derken sen kendi başına işe kalkıyorsun! Bana bazılarınız diyorlar ki:
13 Hocam, siz biraz geri kalmışsınız, artık tıp var, Allah tıp vermiş, teknoloji gelişmiş, siz hâlâ Allah a başvurun diyorsunuz. Beni hiç anlamamışsınız Ben sana doktora gitme demiyorum. Ben sana önce Allah a dön ve ona derdini anlat diyorum. O sana en uygun doktoru gösterecektir. Seni yönlendirecektir. Sen nereden bilebilirsin ki senin doktorunun seni sömürmeyeceğini ya da sana yanlış işlem yapmayacağını? O kadar çok vukuat var ki Onlarca kez yanlış ilaç, yanlış iğne, yanlış teşhis, yanlış ameliyat Sen nereden bilirsin sana hayrı olacak uzmanı? Küçük çocuğun düştüğünde, ateşlendiğinde ona, Yavrum ben seni en uygun doktora götürürüm diyorsun öyle değil mi? O çocuk nereden bilebilir ki kendisine iyi gelecek doktoru? Bırak onu, nereye gideceğini akıl bile edemez. O savunmasız küçük bir yavrucaktır. İşte sana anlatmak istediğim de budur. Ben de sana önce Allah a yönelmeni ve ona derdini arz etmeni diliyorum. Ey Rabb im benim bir derdim var, bir hastalığım var ancak bana iyi gelecek doktoru bilemem, bu yüzden kapma geldim. Alim olan^her şeyi en iyi bilen sensin. Rabb im bu yolda bana hayrı olacak insanları karşıma çıkar, ben bu yolda seni vekil kıldım ]de ve bırak. Sonrasını düşünme bile Dikkat etmeni isterim; ben sana bu kitapta Allah ı anlatmıyorum, sana O nu hissettirmek istiyorum. Ve bu konuda Rabb im beni vesile, bir araç kıldıysa ne mutlu. Hamd ü senalar olsun Hamid olan Rabb ime Ve daima anımsa: Allah sıkıntı ve bela verdiği kullarını derece olarak yükseltir, O Er-Rafi olandır ve bu yükseliş dikenli bir yoldur. Elbette canın yanacak. Bu yüzden senin canının yanması, kalbinin acısı rahmettendir. Onlar Allah katında derece derecedirler, Allah onların yaptıklarını görmektedir. (Âl-i İmran Suresi, ayet) ÂLLah bazen elinden oyuncağını alır, yerine daha iyisini vereceği için, sen dert etme Can, O seni senden daha çok düşünür. ALLAH ÂCİZ KULLARININ KALBİNDEDİR O ne güzel dost ne güzel bir yardımcıdır. Hissedebilene ne mutlu O nun varlığını tüm iliklerinde, hücrelerinde hissedenler ne güzel insanlardır. Nefsi bırakıp da kul acizliğini kabul ettiğinde o rahmetin sıcaklığı tecelli eder gönüllere. Aslında Allah ın rahmeti daima üzerindedir de kulun, kul nefsin içinde olduğundan o rahmeti hissedemez. Ancak ben sana âciz olmaktan söz ederken insanlar karşısında değil, Allah katında âciz olmandan söz ediyorum. O na el açıp, yürek açıp da Rabb im ben zavallı bir kulum, çaresizim, sen çaremsin, sen bana kâfisin dediğinde arş sarsılır, melekler ağlar da, o gözyaşları meleklere abdest aldırır. Ve arada bir de olsa Rabb i misafir et evine, Peygamberini misafir et evine. Her masa kurduğunda bir tabak da boş bırak, her çay servis ettiğinde boş bir bardak da yanında kalsın diğerlerinin Soranlara, Nebi yi, Efendimiz i misafir çağırdım da o yüzden bir tabak, bir bardak fazla koydum dersin. Evine nur, rahmet gelsin. Sen yeter ki güzel bak. Sen yeter ki güzel söyle. Kalp önce Rahman a bakınca güzelleşir, sonra insana baktığında ise gerçek sevgi tecelli eder Ne güzel bir duadır, Allah ım beni kendinle meşgul eyle duası. O halde Rabb im bizi seninle meşgul eyle Allah diyor ki: Benim rahmetim yüz idi, doksan dokuzunu kendime ayırdım, birini ise yeryüzüne yaydım. İşte insanların hiç tanımadığı bir varlığa merhamet duyması bundandır. Arada bir yoldan geçen ihtiyarı çağır, konuk et; bir çocuğun başını okşa da onun yüreğine dokun. Sevdiğim bir kıssa vardır paylaşmak isterim: Musa Aleyhisselam m ümmeti, Ya Musa! Rabb imizi yemeğe davet ediyoruz. Buyursun bir gün misafirimiz olsun. Nemiz varsa ikram etmeye hazırız dediklerinde Musa Aley-hisselam, onları azarladı. Nasıl olur, Allah (hâşâ) yemekten, içmekten ve mekândan münezzehtir diyerek bir daha böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmemelerini tembihledi. Fakat Musa Kelimullah Tur-i Sina ya çıkıp, bazı münasahat-ta bulunmak istediğinde, Allah tarafından şöyle nida olundu:
14 Ya Musa, neden kullarımın davetini bana getirip söylemiyorsun? Musa Aleyhisselam: Ya Rabbi, böyle daveti size gelip söylemekten hayâ ederim. Nasıl olur, zat-ı uluhiyetiniz onların söylediklerinden beridir dedi. Allah: Söyle kullarıma, onların davetine cuma akşamı geleceğim buyurdu. Musa Aleyhisselam gelip kavmini durumdan haberdar etti; hazırlığa başlandı, koyunlar, sığırlar kesildi. Mümkün olduğu kadar mükellef bir yemek sofrası hazırlandı. Çünkü misafir gelecek olan ne bir vali ne bir padişah ne bir ulu kişiydi. Kâinatın yaratıcısı misafir olarak gelecekti. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, akşamüstü uzak yollardan geldiği belli, yorgun argın, üstü başı birbirine karışmış bir ihtiyar gelip: Ya Musa! Uzak yollardan geldim, açım, bana bir miktar yemek verin de karnımı doyurayım dedi. Hz. Musa (A.S): Acele etme, hele şu testiyi al da biraz su getir bakalım. Senin de bir katkın bulunsun. Biraz sonra Allah gelecek dedi. Tabii adam daha fazla diretmeden çekip gitti. Yatsı vakti oldu, beklenen misafir hâlâ gelmedi. Sabah oluncaya kadar beklediler, hâlâ gelen giden yoktu. Neyse, ümidi kestiler. Hz. Musa (A.S) taaccüp içindeydi. Ertesi gün Tur-i Sina ya gidip: Ya Rabbi, mahcup oldum, ümmetim, Ya sen bizi kandırdın, ya Allah sözünde durmadı diyorlar dediğinde, kendisine şöyle hitap olundu: Geldim ya Musa, geldim. Açım dedim, beni suya gönderdin, bir lokma ekmek bile vermedin. Beni ne sen, ne kavmin ağırladı. Bunun üzerine Hazreti Musa Kelimullah: Ya Rabbi, bir ihtiyar geldi sadece, o da bir kuldu, Allah değildi. Bu nasıl olur? dediğinde Cenab-ı Allah: İşte ben o kulumla beraberdim. Onu doyursaydmız, beni doyurmuş olacaktınız. Çünkü ben ne semalara, ne yerlere sığarım, ben ancak âciz bir kulumun kalbine sığarım. Ben o kulumla beraber gelmiştim. Onu aç olarak geri göndermekle, beni geri göndermiş oldunuz buyurdu. Ben derdimi yalnızca Allahla paylaşırım. Her şeyi en iyi işiten, gören, bilen ve çözen Odur. TEK DOST VE EN GÜVENİLİR OLAN O DUR Niçin derdimi sadece Allah la paylaşırım? Çünkü seni O ndan başka en iyi kim tanıyabilir? Sana O ndan başka kim gerçek anlamda yardım edebilir? Sen henüz dünyada yokken, senin var olma fikrini bile annen baban düşünmüyorken seni yaratma fikrine kim karar verdi? İşte bu yüzden derdimi ben yalnız Allah la paylaşırım, çünkü O her şeye kadirdir. Derdimi yalnız Allah la paylaşırım, çünkü O kâinatın hâkimi Melik tir. Herkes eksiktir, her şeyde eksiklik vardır ama Allah eksiksizdir ve O eksikleri gideren Cebbar dır. Bu yüzden ben derim ki: Bir şeyi oluruna bırakırsan zamanla acıyarak geçer, üzerindeki yükü Allah a bırakırsan, huzurla, nurla geçer. Ve hiçbir şeyden de ümidini kesme. Asırlar öncesinden mesajı vermiş sana Rabb im, ancak sen anlayarak okumuyorsun ki! Bu surede kapalı kapıların anahtarını bulabilirsin. Rabb im ne diyor: Biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık. (Beled Suresi, 3. ve 4. ayetler) Bu hayat, bu dünya yaşamının meşakkatli bir süreç ol-duğ unu sana bildiriyor Rabb in. Biraz tefekkür edersen bu dünyanın aslında bir hapishane olduğunu idrak edebilirsin. Hz. Adem (A.S) cennetteydi ve o nefsine uyarak ceza almıştı. Peki, Allah onu ceza olarak nereye gönderdi? Evet, yeryüzüne yani dünyaya gönderdi. O halde görebilirsin ki zaten bu dünya Allah nazarında bir cezaevidir. Ve sen bu cezaevine âşıksın!
15 Düşünebiliyor musun? Hayır! Ne kadar düşünürsen düşün Allah ın ne kadar merhametli olduğuna akıl erdiremezsin. İsteseydi tek bir oda, tek bir hücre içinde yaşatabilirdi seni, ancak hür ve özgürsün. İnsanlar tatil köylerine, adalara vb. gidiyorlar ve oraları cennete benzetiyorlar, bu dünya bir hapishane oysa!.. Hapishane bu kadar güzel görünüyorsa cennet ne kadar güzeldir kim bilir? İşte bunlar Rabb inin merhameti ve rahmetindendir. O Rahman ve Rahimdir. Bu kitabı yazarken niyetim sana Allah ı anlatmak değildi; O nu hissetmene, O nu tam anlamıyla yaşamana vesile olmak istedim. Zaten O nun güzelliğini, merhametini anlatmak mümkün değildir. Buna ne kelime yeter ne kâğıt ne kalem Tüm mahlukat, melekler dahi bir araya gelse Allah ı nasıl anlatabilir? Bir parça da olsa O nu hissetmek bile dünyayı verseler alamayacağın bir hazzı yaşatır sana. Rabb in rahmeti hep üzerimizdedir, biliyorsun ki O bize şahdamarımızdan daha yakındır, ruhumuzu da ruhundan üf-lemiştir. Biz O nun ruhundan bir parçayız ancak kendimizi çoğu zaman O ndan uzak hissediyoruz. Birçok insan bırak uzak hissetmeyi Rabb i unutuyor, sadece başına bir musibet geldiğinde hatırlıyor. Bu insanoğlunun kendisine farkında olmadan verdiği bir ceza olmalı. Evet, farkında olmadan kendimize ceza veriyoruz ve O nu hissetmiyoruz. Bu en büyük ceza. Bunu Allah değil sen kendine veriyorsun! O nu her yerde her an hissedebilirsin. Baîi insanlara Allah özel bir rahmet vermiştir, onlar kin tutamaz, nefret edemezler. Ne mutlu onlara Çünkü affetmek, Allah ın baktığı pencereden yaşama bakabilmektir. Bir insanı affettiğinde bile Rabb imle aynı pencereden bakabiliyorum diye sevinmeli insan. Oysa biz şeytanın ektiği nifak tohumuna kapılıp kin ve nefret içinde yaşamaya çalışıyoruz. İşte bu zanlara kapılıp Rabb i uzaklarda arayarak çok yorulmuşsun, içeri gel içeri. Tıpkı Yunus Çan ın dediği gibi: Bir ben vardır bende benden içeri. Tüm güzellik içinde fakat sen dışarıdasın. Senin tüm sorunun bu Kendini zihnin içinde tıkamış durumdasın. Bunu da gelen düşünceleri bastırarak, onlara isyan ederek kendine farkında olmadan yapıyorsun. Allah her sorunun içine sevgi bırakmıştır. Bu yüzden ben ömrüm boyunca hiçbir zaman sorunla ilgilenmedim, sadece sorunun içindeki sevgiyi aradım ve onu buldum, gerisi kendiliğinden düzelmiştir. Bizi seveni de severiz, sevmeyeni de severiz. Allah bizi sevgiyle yaratmıştır, biz sevgiden başka bir şey beslemeyiz Sen sanıyorsun ki affettiğinde karşı tarafı mükâfatlandırıyorsun. Şayet affetmenin ilahi rahmetini duyumsayabilseydin, bütün yaşamını affetmeye adardın Kendini küçümseme, her şeyi yoktan var eden Allah önemsiz, değersiz hiçbir şey yaratmaz!.. KENDİNİ DEĞERSİZ Mİ HİSSEDİYORSUN? Acılar yüreğini olgunlaştırır, daha büyük hale getirir, sabredince melekler sana imrenmeye başlar, o ne güzel bir kul, derler. Dua edince melekler gökyüzündeki yedi katı aralar ve duanın Rabb ine ulaşmasına vesile olurlar. Tüm düzen senin adına vardır, senin ne kadar değerli olduğunu bilirler. Sen hâlâ kendini değersiz mi hissediyorsun? Halen zihnin- nefsin bu nifak tohumlarını ekmesine mi kanıyorsun? Allah değersiz bir şey yaratır mı hiç? Allah lüzumsuz bir şeyle uğraşır mı? Allah seni değerli görüp yaratmışken sen kendini nasıl değersiz görebilirsin? Ama zihin çok kurnazdır, ne zaman terk edilsen, ne zaman kalbin kırılsa, ne zaman aldatılmış hissetsen kendini, zihin hemen devreye girer ve sana nifak tohumları bırakmaya başlar. Yüreğini karartmak, senin enerjini almak için zihin elinden geleni yapacaktır. Ona çok dikkat et Daima uyanık olarak kal. Zihnin hamlesine karşı bir adım önde olmanı isterim. Bu yüzden onu iyi tanımalısın. Zihin kime, ne zaman, hangi düşünceleri, insanın enerjisini kemiren o düşünceleri göndereceğini çok iyi bilir. Bir insan aldatılırsa ona kin ve netret tohumları eker, hir iş başaramadığında sürekli zihin kendini kötü hissetmen için vesveseler gönderecektir. Ve bu hep binde olmuştur. Ancak şimdi farkındastn. Onun
Daha göster