çanakkale zaferi mehmet akif ersoy / MAKÜ’de Mehmet Akif ve Çanakkale Zaferi Konuşuldu | Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

Çanakkale Zaferi Mehmet Akif Ersoy

çanakkale zaferi mehmet akif ersoy

Son Güncellenme:

"Çanakkale Şehitlerine" şiiri bir şiir olmaktan öte savaşın koşullarını gözler önüne seren bir belge niteliğindedir.

Haberin Devamı

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Haberin Devamı

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ;
Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre .
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sîs-i İlâhî o metîn istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer ;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
“O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

Haberin Devamı

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
“Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

Haberin Devamı

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

MEHMET AKİF ERSOY

İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy‘un müthiş kaleminden çıkan Çanakkale Şehitlerine şiiri, içerdiği anlam itibariyle kişiyi Çanakkale Savaşına götürüyor. Bununla beraber Mehmet Akif aslında bu savaşa hiç katılmamış, hatta savaş esnasında Çanakkale‘den çok uzakta, bugünkü Arabistan yarımadasındaydı. Teşkilat-ı Mahsusa tarafından bir heyet ile beraber oradaki isyanları bastırmakla vazifelendirilen Mehmet Akif ve arkadaşları, Çanakkale savaşından haber almak için El Muazzam istasyonuna varırlar. Gelen telgraf ile Çanakkale’de yedi düvele karşı büyük bir zafer alındığını öğrenen Mehmet Akif, işte bu haber üzerine Çanakkale Şehitlerine Şiiri‘ni burada, Çanakkale’den kilometrelerce uzakta yazar.

Bu şiir, resmen Çanakkale şehitlerine Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan bir destandır, o Çanakkale Zaferi destanının yazıya dökülmüş halidir. Lafı çok uzatmadan sizleri Çanakkale Şehitlerine Şiiri ile baş başa bırakırken, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi hakkında özet olarak yazdığımız ve Nusret mayın gemisi, Seyit Onbaşı ve daha nice hikayeleri barındıran yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.


Çanakkale Mehmetçiğe Saygı Anıtı

Çanakkale Şehitlerine Şiiri

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

Ne hayasızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”


Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sade bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkıyla sefil,

Maske yırtılmasa hâlâ bize afetti o yüz…
Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.



Öteden saikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam;
Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.



Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyare .

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?


Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer ;

Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.




Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi…

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.



Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Mehmet Akif Ersoy


Çanakkale Deniz Savaşı - Topçularımız

Çanakkale Şehitlerine Şiirinin Aruz Ölçüsü Nedir?

Çanakkale Şehitlerine şiirinde mesnevi tarzında bir kafiye şeması bulunmaktadır. Genellikle zengin ve tam kafiye kullanılmıştır. Çanakkale Şehitlerine şiiri aruz vezninin feilâtün / feilâtün / feilâtün / fâilün (feilün) kalıbı ile yazılmıştır.[1]Mehmet Akif, bu şiirde hakikatte çok uzun bir konu olan savaş sahnelerini çok veciz bir şekilde ustalıkla kısaca anlatmaktadır. Her olayı bilen hakim anlatıcı konumundadır. Bu şiirdeki edebi sanatlar ise incelenmek istense, bu ayrı bir makalenin konusu olacaktır.[1]

Çanakkale Şehitlerine Şiiri PDF

Çanakkale Şehitlerine şiirini aşağıdaki görsellerdeki gibi PDF halinde indirmek için tıklayınız: Çanakkale Şehitlerine Şiiri PDF.


Çanakkale Şehitlerine Şiiri 1
Çanakkale Şehitlerine Şiiri 2
Çanakkale Şehitlerine Şiiri 3
Çanakkale Şehitlerine Şiiri 4

[1] Ayrıntılı bilgi için: Ay Bedir Halindeydi, Zafer Kazanıldı

EDİTÖRLERDEN: ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY Çanakkale Ruhu ve Mehmet Akif Ersoy l Editör Prof. Dr. Orhan SÖYLEMEZ İLESAM, Türk Tarih Kurumu ve Ardahan Üniversitesine bu kitabı kültür ve edebiyat tarihimize kazandırdığı için teşekkürü bir borç biliriz. Ankara - 2016   1  ORHAN SÖYLEMEZOĞLU / FERHAT UZUNKAYA / FATİH KURTULMUŞ   Bu kitabın tüm hakları yazarı ve yayıncısına aittir. Çanakkale Ruhu ve Mehmet Akif Ersoy l Editör Prof. Dr. Orhan SÖYLEMEZ ISBN 978‐605‐9661‐67‐6 Genel Yayın Yönetmeni Cuma AĞCA Sayfa & Kapak Tasarım Biçer YILDIRIM Baskı & Cilt Berikan Ofset Matbaa / Sertifika No: 13642 ANKARA BERİKAN YAYINEVİ Cumhuriyet Mah. Bayındır 1. Sokak No: 15/1‐2 Çankaya‐Kızılay/ANKARA Tel: (0312) 232 62 18 Fax: (0312) 232 14 99 ANKARA 2    EDİTÖRLERDEN: ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY SUNUŞ ÇANAKKALE RUHU ve MEHMET AKİF ERSOY Çanakkale Savaşları Türk milletinin hem Batı emperya‐ lizmine, hem de Türk ve İslâm coğrafyasının Haçlı tasallutu altı‐ na alınmasına izin vermeyen büyük bir destandır. Bugün Ana‐ dolu ve Trakya’da bize ait bağımsız milli bir Türk devleti halin‐ de yaşıyorsak, bunu büyük ölçüde Milli Mücadelenin dibacesi sayılan Çanakkale Savaşlarında, yapılabilecek en büyük feda‐ kârlığı gözlerini kırpmadan ortaya koyan yiğit Mehmetçikleri‐ mize borçluyuz. Türk tarihinin büyük zaferlerinden ve şerefli sayfaların‐ dan biri olan Çanakkale Savaşlarının edebiyatımızdaki en büyük destanı da büyük Türk şairi Mehmet Akif Ersoy yazmıştır. Bu‐ gün Çanakkale ruhu devam ediyorsa bunu büyük ölçüde Meh‐ met Akif’in Çanakkale şiirine borçluyuz. İLESAM olarak 18‐19 Mart 2016 tarihlerinde Ardahan Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu’nun katkılarıyla gerçekleş‐ tirdiğimiz Uluslararası Çanakkale Ruhu ve Mehmet Akif Ersoy Sempozyumunun tarihe düştüğümüz önemli bir not olduğunun bilincindeyiz. Sempozyumda bildiri sunan akademisyenlere emekleri için teşekkür ederken Çanakkale Ruhu’nun milletimizi her daim payidar kılacağına inancımı belirtmek isterim. Türk milleti üzerinde onun millî birlik ve beraberliğini bozmaya çalışan tehditler her zaman olacaktır, bu konuda uya‐ nık olmalı ve millî birlik ve beraberliğimizi bozacak her şeye hep birlikte karşı koymalıyız. Çanakkale Ruhu ve Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu bil‐ dirilerinden oluşan bu kitap millî birlik ve beraberliğimizi sağ‐ layan Çanakkale Ruhu’nun bir vakıa olduğunun kanıtıdır.   3  ORHAN SÖYLEMEZOĞLU / FERHAT UZUNKAYA / FATİH KURTULMUŞ   Bildirileri ile bu kitapta yer alan akademisyen ve düşü‐ nürlerimize, etkinliğimize katılan, destek veren her yüreğe se‐ lam, saygı ve teşekkürlerimle... Mehmet Nuri PARMAKSIZ İLESAM Genel Başkanı 4    İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI ÇANAKKALE’DEN MEKTUPLAR Edebiyat ve tarih, sosyal alanda yer alan, bir biri ile bağ‐ lantılı, ancak aynı zamanda farklı iki bilim dalıdır. Aralarındaki fark, tarihin kuru bir bilgi, edebiyatın ise merkezinde insanın olduğu canlı bir varlık olmasıdır. Edebiyat insanın kalbine, aklı‐ na, vicdanına ve nihayet ruhuna hitap eder. “Çünkü roman mo‐ dern zamanların hafızasıdır” diyor bir akademisyen. Sadece “roman” mı? Hayır. “Hikâye,” “şiir,” “tiyatro,” “sinema” da mo‐ dern zamanların hafızasıdır. Öyleyse Türk edebiyatı da Çanak‐ kale’de tarih yazmış olan Türk milletinin hafızası olmalıdır. Orada, Çanakkale’de Türk ve dünya tarihinin seyrini değiştirmiş destansı mücadelenin edebî ürünlerle hafızalara nakşedilmesi gerekir. Bu da edebiyatın ve edebiyatçıların boynunun borcu‐ dur. Nitekim Türk edebiyatında da şiir, roman, hikâye ve tiyatro türlerinde eserler verilmiştir. Yeterli midir? Değildir. Modern Türkiye’nin de temellerinin atıldığı Çanakka‐ le’deki olum ya ölüm mücadelesini ve bu mücadeledeki ruhu verebilenlerin en başında Mehmet Akif Ersoy gelir. Akif’in; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın. diyerek yücelttiği bu şanlı mücadele, tarihe gömülse bile sığma‐ yacaktır. Üzerinden yüzyıl geçse de oradaki ruh, günümüzde de yaşamaktadır. Bunu da o destansı günleri gören, yaşayan, tec‐ rübe eden sanatkârlarımızın kalemlerinden çıkan yazılara borç‐ luyuz. Yıl 2016, tarih 18 Mart. Yer Ardahan Üniversitesi. Türki‐ ye’nin 18 üniversitesinden 18 bilim adamı ve onlarca katılımcı, yüzyıl önceki destan ruhunu yeniden yaşatacaklar ve “Allah bu millete yeniden İstiklal marşı yazdırmasın” diyen Akif ve onun şiirlerini yorumlayacaklar. İstiklâl marşımız, Çanakkale’yi ge‐ çilmez kılan Asım neslinin ruhu ve toplumsal idealizm, Akif’in insan felsefesi ve algısı, şiirlerindeki kutsal göstergeler, gele‐ neksel kültür aktarımı, mekân, kimlik veya millî kimliğin inşası,   5  NURULLAH ÇETİN   millî romantizm, entelektüel yalnızlık, Çanakkale’nin sinemaya aksi, sıhhiye hizmetleri ve millî ruhun oluşumuna katkısı, ruhun dirilişi, Akif’in tarihsel sese dönüşümü, şiirleri postmodern algı üzerinden yeniden okunacak; sözün kısası mazi, hâl ve istikbâ‐ limiz bu sempozyumda ele alınacak, Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ Ardahan Üniversitesi Kurucu Rektörü 6    EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” Editörlerden: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” Prof. Dr. Orhan Söylemez Arş. Gör. Ferhat Uzunkaya Araş. Gör. Fatih Kurtulmuş Edebî sanatlar hayatın aynası gibidirler. Bu açıdan bakıl‐ dığında insanoğlunun en önemli tecrübelerinden ve hiçbir za‐ man ders almadığı, ama mecbur kaldığında da yapmak zorunda olduğu savaşlar da edebiyatta aksini bulur. Tarihçilerin savaşı anlatmaları başkadır, sanatçıların savaşı anlatmaları başkadır. Bir ressam koskoca bir savaşı bir tabloya sığdırabilir ve o bir tek tablo ile pek çok şeyi anlatabilir. Şair şiirinde bütün safhala‐ rı ile bir savaşı anlatabilir, savaşın kesitlerinden bahsedebilir, ama daha da önemlisi insana savaşacak cesareti aşılayabilir. Yazar, romancı veya hikâyeci de yine şair gibi insana vatanı, milleti, dili, dini, ırkı için ölmeyi öğretebilir veya ölüme gönde‐ rebilir. Bunların dışında sanatkârlar, savaşa katılmış olan ve tarihçilerin sadece sayıları ile ilgilendikleri insanı savaşın mer‐ kezine onu hafızalara, hatıralara silinmez harflerle kazırlar. İşte bu kadar etkilidir sanat adamları. Hep söylenir, özel‐ likle millî hislerimize hitap eden günlerde sık sık gündeme gel‐ diği gibi bir millet olarak Türkler tarih yapmaktan yazmaya vakit bulamamışlardır. Bu ne derece doğrudur, tartışılır. Şöyle demek belki daha uygun düşer, “tarih yapmışız, ama yaptığımız tarihi yazmak gibi bir yola gitmemişiz.” Halide Edip’in “Seyyid Onbaşı” hikâyesinde bu durum şu cümlelerle verilir: “Biz eski askeriz. Biz Çanakkale’yi yaptık.” Seyit Onbaşı’nın bu iki cümle‐ lik ifadesi onun savaşı umursamadığını gösterir. Bu kısa iki cümle bile yukarıda ifade edilen ve Türk milletine has özelliği kısa, ama öz olarak vermektedir. Yine hikâyede yazar onun bu   7  ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ   tavrını şöyle değerlendirir: “Kendi kuvvetlerini ve yiğitliklerini söylemeye, vaka ile tespit etmeğe hacet görmüyorlar.” Bu doğ‐ rudur ve genelleştirilmesinde de bir beis yoktur. Nitekim Ça‐ nakkale’yi yazanlar içinde millî edebiyatın da kurucularından olan Ömer Seyfettin’in “Bir çocuk Aleko”sunu okumayan yoktur. İngilizler lehine casusluk yapmaya çalışan Rum papazın hak‐ kından küçük Ali gelir. Aç, susuz, yorgun ve bir o kadar da ürkek olarak köy yollarında ailesini aramakta olan Ali, Rum papazın önderliğinde göç etmekte olan kafileye katılır. Kafile Gelibolu’ya gider. Kilisede kalır, yer içer. Daha sonra Rum papaz, İngiliz subayına verilmek üzere bir istihbarat mektubunu Ali ile gön‐ dermek ister. Rumlar arasında adı Aleko olan çocuk poturunun astarına gizlediği mektubu Türk komutana götürür. Rumların nasıl bir hile içinde oldukları bilgisini de onlara ulaştırır. Aleko, bir kahramanlık peşindedir, zira Rum papazın kendi etrafındaki Rumlara aşılamaya çalıştığı duygular onu derinden etkilemiştir. Bunlar millî hassasiyeti, vatan ve millet sevgisini, vatan ve millet için ölmenin yüceliğini anlatan sözlerdir. Rum papaz kendine göre haklıdır, fakat Aleko onların sandığı gibi Rum de‐ ğil, Türk çocuğudur. Papazın kendi halkından istediği fedakârlı‐ ğı Aleko kendi halkı için yapmaya kararlıdır. Daha çocuk yaşta yaşamış olduğu tecrübeler onu olgunlaştırmıştır. Bunlar belki bugünden bakıldığında bir şey ifade etmiyor olabilir, ama o günün şartları düşünüldüğünde yukarıda bahsi geçen Halide Edip’in “Seyyid Onbaşı”sından aşağı kalır bir yanı‐ nın olmadığını göstermektedir. Bunlar birer menkıbe gibi anla‐ tılsa yeridir. Nitekim anlatılır da. Çanakkale’de yazılan destanı anlatacak kelimeleri bulmak zordur. Fakat Türk tarihi bu tür inanılmaz hadiselerle doludur. Yine Ömer Seyfettin’in “Başını vermeyen şehit” hikâyesini okumayan yoktur. Orada kazanılan zaferde de sıradan insanların göremediği, ama şehit düşen ar‐ kadaşına “Mehmet, Mehmet, canını verdin, başını düşmana verme!” bağırışı ile yerden kalkıp, kellesini kestikten sonra kol‐ 8    EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” tuğuna sıkıştırıp uzaklaşmaya çalışan düşmanına yetişip bir vuruşta öldüren ve başını kurtardıktan sonra orada şehadet şerbetini içen hikâyedeki adıyla deli Mehmet’i unutmamak ge‐ rekir. Hikâyenin kahramanı Kuru Kadı bu olayı görür, gözlerine inanamaz. Ertesi gün deli Hüsrev ile karşılaştığında ona sorar. Deli Hüsrev için o savaş geride kalmıştır ve ıslık çalarak atını tımarlamaktadır. “Hod gözlüye hiçbir şey gizli değildir!” cevabı‐ nı alır. Yani gönül gözüyle görene gizli yoktur. Kuru Kadı gördü‐ ğü bu inanılmaz hadisenin ağırlığı altında ezilir. Anlatmaması gerekenleri etrafındakilere anlatmaya başlar. Diğer taraftan artık Deli Mehmet’in mezarındaki nuru da, onu ziyarete gelen melekleri de görmez olmuştur. İşte Çanakkale’yi kazanan ruh da böyle bir şeydir zannederim. Ömer Seyfettin, “Kaç yerinden” hikâyesinde ise milleti bu zafere götüren askerin hâlini ve zafere nasıl ulaştığını göster‐ mektedir. Bu öyle bir fedakârlıktır ki girdiği çeşitli çarpışmalar‐ dan gazi olarak çıkan genç kahraman, tam kırk dokuz yerinden yaralanmıştır. Almanya’da eğitim gören kahramanı elindeki kemanı bıraktırıp kılıcı aldıran güç, kudret, duygu, sevgi nedir, bunun üzerinde durmak gerekir. Onlar için şahsî kahramanlığın yerini ordu ve milletin kahramanlığı alır. Motive edici güç, kud‐ ret işte budur. Burada zikrettiğimiz birkaç hikâyeden ziyade, Çanakkale Destanımız Mehmet Akif’in şiirlerinde kendini bulur. Akif’in şiirleri bugün adını “Çanakkale Ruhu” adını koyduğumuz ulvi değere ulaşır ve okuyucuya ulaştırır. İşte bu sempozyumda da Türkiye’nin on sekiz değişik üniversitesinden gelen on sekiz bilim adamı ile üniversite dı‐ şından katılan uzmanlar Âkif’in şiirlerine farklı açılardan bakı‐ yorlar; zira Akif’in; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.   9  ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ   diyerek yücelttiği bu şanlı mücadele, tarihe gömülse bile sığma‐ yacaktır. Üzerinden yüzyıl geçse de oradaki ruh, günümüzde de yaşamaktadır. Bunu da o destansı günleri gören, yaşayan, tec‐ rübe eden sanatkârlarımızın kalemlerinden çıkan yazılara borç‐ luyuz. Prof. Dr. Nurullah Çetin’e göre İstiklal Marşımızın içeriği kadar adı da çok önemlidir. Zira millî marşımızın adı, hem an‐ lam bakımından çok zengin bir çağrışım alanına sahiptir, hem de Millî Mücadelemizin ruhunu ifade eder. İstiklal kavramı bu‐ gün de önemini hâlâ korumaktadır. İstiklal olmazsa Türk mille‐ ti, hem millet hem de devlet olarak varlığını koruyamaz. Türk halkının İstiklal Marşı, salt edebî bir metin olarak değil, adıyla da özel bir anlam dünyasına sahiptir. Çetin’in başlığa yerleştir‐ diği “istiklal” kavramı, aslında “Türk’ün hem karakterini hem de millî şahsiyetini yansıtan temel değerler”den biridir. Prof. Dr. İsmail Doğan, bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz Mehmet Akif Ersoy’un şiirlerindeki sosyo‐ lojik içeriğe dikkat çekiyor. Çünkü Akif, Osmanlı devletinin son dönemini yaşamıştır. Bu yüzyıl koca bir devletin makûs sonunu gören‐öngören ve tanık olan aydınların çağıdır. “Sosyalleşmesi‐ ni bu çalkantılı dönemin gergin, netameli ve endişeli ortamında tamamlayan her eğitimli genç gibi Akif de gençliğin ve gençliği‐ nin bu kaygılarını derinden hissetmiştir.” Bu duyarlılık sözü edilen genç aydınlar kuşağının çok yönlülüğünün de sosyolojik arka planını oluşturur. Dolayısıyla Âkif’i ve onun şiirlerini, felse‐ fesini daha iyi anlayabilmek için içine doğup, içinde yetiştiği, sosyolojik yakıcı ve yıkıcı gelişmeleri dikkatlice okumak gere‐ kir. “Çanakkale geçilmez!..” Bu kavram şanlı Türk tarihine büyük bir zafer olarak kaydedilmiştir. Prof. Dr. Ertuğrul Yaman da işte bu Çanakkale’yi geçilmez kılan ruha yakından bakıyor ve bu ruhu yaşatan veya 10    EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” yaşatması beklenen Âsım’ın neslini mercek altına alıyor. Nedir bu nesli diğerlerinden ayıran özellikler? Her şeyden önce Asım’ın veya onun fikir babası Âkif’in içinden çıkıp geldiği yedi düvelin topuyla tüfeğiyle, gemileriyle boğazımıza dayandığı Çanakkale Savaşı, Yaman’ın ifadesi ile “… yalnızca bir savaş değil; tarihe not düşülen eşine rastlanmayan bir destandır. Çünkü, o dönemde Osmanlı’nın hızlı bir çöküş dönemine girmesi fırsat bilen “yedi düvel” adeta Osmanlı’nın tepesine çökmüştür. İslam ve Türk düşmanları, hepsi bir olup saldırıya geçtiler. Mehmet Akif’in ifadesince; Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.” Çanakkale’yi geçemediler, geçemezler de. Nitekim, Türk milletinin serhaddi, ölümden korkmayan ruhumuzdu” ve İstik‐ lâl Marşımızda ifadesini bulan “iman dolu göğüs” idi. İşte bu yüce ruhtu yedi düveli Çanakkale’de durduran ve boğazın sula‐ rına gömen. Yaman’a göre bu ruhun özeti: Ya şehitlik ya gazilik; parolası ise ya istiklal ya ölümdür! Prof. Dr. Ülkü Eliuz ise, “ya istiklâl ya ölüm!” parolası ile yedi düvelin karşısında duran Türk milletinin bu ruhunun “Bi‐ reysel ve zamansal dönüşüm dinamiklerinin etkili olduğu tarih‐ sel ve sanatsal ilerleyişler/değişmeler sürecinde iletişimin ol‐ duğu her durumda göstergeler, kodlar”ını inceliyor. Kendilerin‐ den başka bir şeye/şeylere gönderme yapan eylem ve yapıları yani göstergelere dikkat çekiyor. Zira, “Türk toplumunun zihin haritalarından olan Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitleri‐ ne adlı şiiri, kutsal (dini ve milli) göstergeler uzamı niteliğinde‐ dir. Aydınlanmış bir bilinçle geleceğe yönelen Mehmet Akif Er‐ soy, içsel dönüşüm mesajlarının metinleştiği Çanakkale Şehitle‐ rine aracılığıyla bireyin zihinsel ve algısal değer halinde ye‐ ni’den doğumunu yalıtık sınırlamaları aşan bir söylemle ifade eder. Türk‐İslam Ruhu’nun oluşum öykülerinden olan Çanakka‐ le Savaşlarını tarihi verileri de kapsayan destansı bir söyleme   11  ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ   kavuşturan metin, bireysel kaygılardan uzak, ruhsal gücün maddi güçle bütünleşmesinden doğmuş kahramanca yaşayışın özgün bir dönüşüm içinde kurgulanır. Eserde, İslami‐Türk kül‐ türünde insanın kendini yeni’leme edimi bedenin değil, yaşamın ölümü merkezli bir yaklaşımla yaşam‐ölüm diyalektiğinde ev‐ rensel diriliş öyküsü sunulur” diyor Eliuz. Doç. Dr. Ayfer Yılmaz ise Akif’in şiirlerindeki tarihî ve sosyolojik yapıların dışında yaşanan o dönemi aktaran ve top‐ lumun değişik katmanlarını gösteren çocuklara dikkat çekiyor; çünkü şair büyük bir açık yüreklilikle ve gördüklerini şiirlerinde anlatıyor. Akif şiirlerinde, yakıcı ve yıkıcı olayların yaşandığı, bir devrin batmaya başladığı, toplum içinde sosyolojik çöküntü ve çözülmelerin yaşandığı o yıllarda çocukların hem toplum hem de aile içindeki yerini sanatçı duyarlılığı ile işliyor. Akif: “Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!” Doç. Dr. Aysun Sungurhan, Akif’in şiirlerinde eski Türk edebiyatının izlerini arıyor. Eski veya klasik olarak adlandırdı‐ ğımız edebiyatımızın 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar süregel‐ diği herkese malumdur. Dolayısıyla uzun yıllara yayılan bir geli‐ şim süreci olan ve klasikleşen edebiyatın günümüzde de devam ediyor olması, etkisini sürdürüyor olması yadsınamaz bir ger‐ çektir. Nitekim günümüzde de “gelenekten yararlanmak” olarak bilinir ve şairler tarafından klasik edebiyatın imkânları, sınırları şairler tarafından kullanılagelir. Bu edebiyatın temel kaynağını teşkil eden İslami anlayış ve oradan gelişen tasavvuf düşüncesi‐ dir. Akif de şiirlerinde eski edebiyatın imkânlarını kullanarak şiirler yazmış, şiirlerinde tasavvuf düşüncesinin hayal, mazmun ve vezinlerini kullanmıştır. Dr. Sungurhan’a göre Akif, “şiir anlayışı bakımından millî duyarlılığı gerçekçi bakış açısıyla yansıtan, toplumu yönlendir‐ meyi kendine amaç edinen, idealist bir şairdir.” 12    EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” Doç. Dr. Sefa Yüce, biraz evvel bahsettiğimiz ve Akif’in şi‐ irlerinde zaman zaman eleştirdiği, yer yer uzak kalamadığı ta‐ savvuf anlayışı ve klasik edebiyatın imkânlarını kullandığı fikri‐ ni pekiştiren bir konuya temas ediyor. Dr. Yüce, “bir şahsiyet abidesi olarak” Akif’i anlamak için onun “sanat ve hayat anlayı‐ şının temelini oluşturan Kur’an ve bilim” konusuna temas edi‐ yor. “Hem Doğu, hem de Batı edebiyatına vakıf olan Akif, eserle‐ rinde hakikati savunur. Ona göre sanat, sadece “tasannu” yap‐ mak değildir. Sanatın asıl görevi, millet adına hakikati dile ge‐ tirmektir. Ahlaklı olmayı kendine şiar edinen Akif, kaotik dö‐ nemlerde Türk milleti adına önemli görevler üstlenir ve Türk milletinin sesi olur.” Dr. Yüce, ‘Safahat’ta Türk milletinin mace‐ rasını anlattığına inandığı Akif’in “kendini Türk milletine ada‐ yan sahih bir aydın” ve şair olduğunu belirtir. Yard. Doç. Dr. Süleyman Doğan, Akif’in “aslında tam bir mümin ve Müslüman kimliği” taşıdığını söyleyerek onu şekil‐ lendiren ortama, coğrafyaya ve topluma yakından bakmayı ter‐ cih ediyor. “Akif baba yoluyla Balkanlardan Arnavut, ana yoluy‐ la Buharalı bir Türk’ten doğmadır. Dolayısıyla Mehmet Akif tam Osmanlı imparatorluğunun göbeğinde, damarında onu temsil eden bir kimlik ve kişiliktir.” Dr. Doğan’a göre “Mehmet Akif’i Akif yapan bir kere doğ‐ duğu semt, ailesi, yine fatih semti ve aldığı tahsildir. Akif aynı zamanda o savaş döneminin yıkılış psikolojisini içinde var ol‐ muş bir kimsedir. Öyle yıkılış psikolojisi ki bir ümitsizlik bir çaresizlik içindedir. Bu durumun bütün ıstırabını içinde hisse‐ den bir kimsedir.” Akif’in bir ideali ve de bir ideası vardır. Şiirlerinde bir model sunar. Bu model de “Asımın Nesli” gençlik örneğidir. Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerindeki toplumsal idealizme yakından bakan ve bu bakış açısıyla “Asım Nesli”ni inceleyen yalnızca Dr. Doğan değildir. Yard. Doç. Dr. Yeliz Akar da toplu‐ mun tarihsel gelişimi ve değişimi sürecini inceleyerek genelde   13  ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ   edebî eserlerdeki özelde de Akif’in şiirlerindeki yansımalara göz atıyor. Akif’in içinden çıktığı Osmanlı toplumundaki önemli kırılma ve değişimin yaşandığı tarih olarak karşımıza 1859 çı‐ kar. Dr. Akar’a göre değişim ve gelişim serüveninin edebi eser‐ lerde yankı ve yansıma bulduğu bu zaman dilimi ile başlar ve özellikle “milli edebiyat döneminde ivme kazanarak günümüze kadar devamlılık gösterir. Bilhassa milli edebiyat döneminde yazılan eserler, derin buhranın ve sancılı bir oluş vetiresinin izlerini taşır; yaklaşık iki yüzyıldır büyük bir yenilgi süreciyle beslenen umutsuzluk ve “meskenet” dönem insanını çepeçevre kuşatmıştır.” Bu süreçle birlikte başlayan ve Dr. Akar’ın ifadesi ile söy‐ lemek gerekirse insandaki “bozulma ve çürüme” Akif’in şiirle‐ rinde somut olarak okuyucunun karşısına çıkar. Durumu tespit eden Akif, “toplumun ihtiyaç duyduğu yaşama refleksini mu‐ hayyilesinde şekillendirir ve Asım adını verir. Asım, insanın içine battığı sorunlar karşısında güçlü bir yaşam hamlesi gibi duran ve milli mefkûre ülküsü taşıyan mitopoetik bir değerdir.” “Geçmişe ait bellek mekânlarının, inancın, kararlılığın, cesaretin ve yeniden var olma enerjisinin tüm saklı güçleri bu ateşin ka‐ raktere ‐Asım’a‐ refakat edecek; gelecekteki var oluşumuz, bu iradi insanın tasavvuruyla yeniden şekillenecektir. Bu bağlamda Asım, sadece doğan ve ölen bir beden değil; toprağa düştüğü anda bile ruhuyla yeni sürgünler vermeye hazır güçlü bir to‐ humdur.” Yard. Doç. Dr. Sema Özher Koç “Millî kimlik” kavramı et‐ rafında Çanakkale Ruhu ve bu ruhun Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerindeki yansımaları” başlıklı tebliğinde 19. Yüzyılda millî kimliğini fark eden ulusların bağımsız devlet kurma mücadele‐ sine dikkat çeker. Avrupa’daki millî uyanışın etkileri Osmanlı topraklarında da hissedilmeye başlar. Trablusgarp ile başlayan ve Balkanlarda devam eden çözülme, yıkılma, parçalanma ve yok oluş yolundaki hızlı gidiş Çanakkale’de yaşanan ve yaratılan 14    EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” destanla nispeten son bulur. Son bulur çünkü Çanakkale’de elde edilen başarı Türk milletinin yeni ve millî bir devlet kurma ira‐ desini yaratmıştır. Doç. Dr. Mitat Durmuş, “Tarih, bireyler açısından olduğu gibi uluslar açısından da belleği temsil eder. Belleğin şekillendi‐ rilmesindeki özne, insan olmakla birlikte, zamanla insanı şekil‐ lendirecek özne de bellek olmaya başlar. Dolayısıyla tarih‐insan ilişkisi karşılıklı bir etkileşim sürecidir” diye tanımladığı “tarih” kavramı algısından sonra Akif’in şiirlerinden hareketle “kişioğ‐ lunun tarihsel bir sese dönüşmesini” inceliyor. Dr. Durmuş’un bakış açısında “tarihsel ses” ifadesi veya kavramı “geçmişlik” olarak değil “kümelenmiş bir bilinç” karşılığı olarak kullanılıyor. Tarihsel sese kulakların tıkanması durumunda millî bilincin zayıflaması tespiti, günümüz için de geçerlidir. Öyleyse çare olarak Akif gibi zamanında millî bilince katkı yapan şairlerimi‐ zin şiirlerine kulak vererek veya gençliğin dikkatini o tarafa, o tarihsel sese yönlendirerek millî bilinci uyanık tutmak ve gere‐ kirse daha da yükseltmeliyiz. Günümüz Türkiyesinde de Akif’in sesine ve söylemlerine ihtiyaç ziyadesiyle vardır. Doç. Dr. M. Fatih Kanter de “sanatçıların toplumsal bilinci uyandırmakla görevli seçilmiş kişiler” olduğunu vurguluyor. Sanatçı veya genel adıyla aydınlar, genelde tüm toplumların özelde de Türk toplumunun varlık alanından silinmek istendiği zamanlarda sorumluluk aldıkları bilinen bir gerçektir. Aldıkları sorumluluk ile yazdıkları veya verdikleri eserlerle toplumu bi‐ linç düzeyinde uyanık tutmak, kolektif aidiyet duygularını yük‐ sek tutmaktadırlar. Toplumsal bilinci ve kolektif aidiyeti oluştu‐ ran ve üzerinde dikkatle durulması gereken unsurlar da “dil bilinci, tarih bilinci, millet olma bilinci, yurt/vatan bilinci ve ortak inanç/din bilinci olarak” karşımıza çıkıyor. Bu unsurlar gerek Ziya Gökalp’in gerekse Anthony Smith’in de ifade ettiği gibi “Millî kimlik”i oluşturan kavramlardır. Akif’in şiirlerinde de bu izlekleri takip etmek mümkündür. Dr. Kanter’in ifadesiyle;   15  ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ   “… Çanakkale Savaşı ve ardından başlayan Kurtuluş Savaşı sıra‐ sında Türk milletinin varlık‐yokluk mücadelesi toplumsal bi‐ linçlenme sürecini de beraberinde getirir. Bu bilinç toplumsal refleksin eyleme dönüşümü olarak da görülebilir. Zira yurdu, ırzı, dini, bayrağı, dili yok edilmeye çalışılan Türk milleti, millî bir uyanış yaşamış ve cepheden cepheye koşmuştur.” Akif’i farklı açılardan okumanın mümkün olduğunu söy‐ lemeye gerek yok. Nitekim Yard. Doç. Dr. Vedi Aşkaroğlu, millî şairimizi post modern algı üzerinden okuyor. Çünkü Akif, şiirle‐ rinde Türk milletini veya genelde Müslümanları yüceltmiyor, bilakis gördüğü yanlış ve eksiklikleri eleştiriyor, hem de çok açık bir dille eleştiriyor. Dr. Aşkaroğlu’na göre Akif, “… İslam toplumunun olumsuz yönlerine dikkat çekerek, medeniyet bağ‐ lamında hangi tavırların değişmesi, hangi eylemlerin benim‐ senmesi ve hangi değerlere sahip olunması gerektiği konusunda saptamalar” yapıyor ve “İslam dünyası ile bağdaştırdığı Doğu toplumu ve Batı arasındaki ilişkileri bir tür güç ve iktidar, hatta medeniyet çatışması olarak” görüyor. Bu açıdan bakıldığında 20. Yüzyılın başlarında yazılmış şi‐ irlerde, aynı yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve hızla yükselen “post modern zamanın gerçekleri ile benzerlikler” taşıyor. Dr. Aşkaroğlu, “Modernizm, doğrudan müdahaleler yo‐ luyla dünyayı şekillendirme ve Batı'nın yayılmacı amaçlarına hizmet etme gibi özellikleri içinde taşır. Post modernizm ise, daha ziyade kültürel değişimi amaçlayarak, insan ve toplum kavramlarını deforme eder. Tüketim kültürünü tetikler. İmge‐ lerle insanların değerlerini oluşturur. Ulus devletlerin içindeki farklı etnik ve dini toplulukları özgürlük, bağımsızlık gibi kav‐ ramlarla ayrıştırır. İç çatışmalara zemin hazırlayarak, Batı'nın yine yayılmacı amaçlarını gerçekleştirmesine olanak tanır” di‐ yerek önemli tespitlerde bulunuyor. Bunları yaparken de Akif’in hem şiirlerine hem de halka hitaplarına bakıyor ve Samuel Huntington’un kavramlaştırdığı (The Clash of Civilizations‐ 16    EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” Medeniyetler Çatışması) Doğu‐Batı medeniyet çatışması bağla‐ mında belirlediği olguları ve sadece şekilsel bir değişim geçiren Batı yayılmacılığı ve Doğu kültürlerinin tavırlarını” tespite giri‐ şiyor. Şamil Yeşilyurt, Akif’in şiirlerinin yığınağı olan Safahat'‐ taki kişi/kişiler dünyasına yoğunlaşarak millî kimlik inşasına dikkat çekiyor. Yazısına başlarken de toplumların ihtiyaç duy‐ dukları dönemlerde öne çıkan ve fikirleri ile kitleleri harekete geçiren aydınlara vurgu yapıyor. Özellikle zor zamanlarda ken‐ dilerini hissettiren sanatçılar “… bireyden hareketle topluma yayılan kimlik inşasına katkı sunarlar” diyor Yeşilyurt. Akif’in ortaya çıktığı dönem de “Osmanlı Devleti’nin son zamanları ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk kimliğinin çağın şartlarına göre yeniden düzenlenmesi bir zorunluluk hâlini” aldığı bir zaman dilimidir. Akif’in şiirlerinde de görüleceği gibi 20. Yüzyı‐ lın başlarında “… yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türk milletinin geçmişteki şanlı günlerine dönmek, tarihteki ideal kişilerin eylemlerini kolektif yapıya hatırlatmak, toplumdaki bozuklukların kaynağını işaret etmek, varlık mücadelesinin yine milletin kendi özüne dönmekle kazanılacağına inanmak” bu dönemdeki kimlik inşasının temel dayanakları olmuştur. Prof. Dr. Enver Töre, üzerinde pek fazla durulmayan, fa‐ kat önemli bir konuya temas ediyor yazısında. Türk milletinin destansı zaferi “Çanakkale”yi, sahneye aktarılmış veya henüz aktarılmamış yönleriyle ele ala alıyor. Günün anlam ve önemini “…Osmanlı devleti acılarla sonlanırken; sancılarla da olsa, yeni Cumhuriyet’in, kuruluş yıllarını ve bugünlere gelmesini idrak edebilmek” olarak belirten Dr. Töre, henüz sinemaya aktarıl‐ mamış, sorumluluk alacak senarist ve yapımcıları bekleyen “muhteşem sinopsis” Çanakkale’yi görselliğiyle paylaşıyor. Nihayet, Hüseyin Yeniçeri genel bir değerlendirme gibi olan yazısında Akif’in şiirlerinin belirgin özelliklerini ortaya koyuyor. Çanakkale önemlidir; çünkü bu zafer Türk milletine   17  ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ   “iki kahraman armağan eder: Mustafa Kemal ve Mehmet Akif.” Tarihi yapan “ruh”un tarihi yazanla sonsuzlaştığına vurgu ya‐ pan Dr. Yeniçeri, “Tarihi yapanın ruhu tarihi yazanda, tarihi destanlaştıranda varsa ortaya ölümsüz sanat ürünü çıkar. İşte bu nedenle Mustafa Kemal’in tarih sahnesinde milletinin makûs talihini çeviren kahramanlığı, Mehmet Akif’in Çanakkale Şehit‐ lerine başlığını taşıyan destansı şiiri ile bir başka kahramanlığa yol açmıştır. Bu yüzden Mehmet Akif de zaferle sonuçlanan Ça‐ nakkale Savaşını bütün heyecanıyla yaşatan şiiri ile aynı ruhu taşıdığını kanıtlamıştır.” Yazısıyla Dr. Yeniçeri, Mehmet Akif’in sanatçı kişiliğine giden yolların ana çizgilerini belirlenmeye ve Akif’in başarısını sağlayan köşe taşlarını ortaya koymuştur. 18    EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” İÇİNDEKİLER   SUNUŞ Mehmet Nuri PARMAKSIZ/İLESAM Genel Başkanı .............3 ÇANAKKALE’DEN MEKTUPLAR Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ/Ardahan Üniversi‐ tesi Kurucu Rektörü .....................................................................................5 Editörlerden: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” Orhan Söylemez/ Ferhat Uzunkaya/ Fatih Kurtulmuş...................................................................................7 İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI Nurullah Çetin............................................................................23 MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR İsmail Doğan...............................................................................39 ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ Ertuğrul Yaman .........................................................................49 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Ülkü Eliuz ....................................................................................63 ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR Ayfer Yılmaz ...............................................................................85 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ Aysun Sungurhan................................................................... 101 BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK Sefa Yüce ................................................................................... 123   19  ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ   MEHMET AKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ Süleyman Doğan .................................................................... 141 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ Yeliz Akar ................................................................................. 153 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDEKİ YANSIMALARI Sema Özher Koç...................................................................... 167 KİŞİOĞLUNUN TARİHSEL BİR SESE DÖNÜŞMESİ BAĞLAMINDA MEHMET AKİF ERSOY Mitat Durmuş .......................................................................... 177 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ M. Fatih Kanter ....................................................................... 199 POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF'İ YENİDEN OKUMAK Vedi Aşkaroğlu ....................................................................... 219 SAFAHAT'TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI Şamil Yeşilyurt........................................................................ 237 SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM SİNOPSİS Enver Töre ........................................................................................ 267 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ Hüseyin Yeniçeri.................................................................... 277   20   

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir