Nazım Hikmet, 3 Haziran te aramızdan ayrıldı. Onu ölüm yıldönümünde en sevdiğimiz dizeleriyle anıyoruz. Siz de sevdiğiniz dizeleri Yorumlar kısmında paylaşabilirsiniz.
Nazım Hikmet’e Aşklarıyla İlham Vermiş 12 Özel Kadın
Nazım Hikmet’ten 6 Özel İnsana 6 Özel Şiir
Nazım Hikmet’in Aşk Şiirleri
Nazım Hikmet’ten Piraye’ye Aşk Dolu 20 Mektup
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız,
aşikare,
yağmur misali?
Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim
Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda
Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye!.. .
Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik
ANLAYAMADILAR
Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
Sen ülkemin yaz geceleri gibisin
Saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
Beni unutma
Ah! saklı gülüm
Sen hem zor hem güzelsin
Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
Sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
Sen memleketim kadar güzelsin
Ve güzel kal
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mi zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi,
beni yaktırırsın,
odanda ocağın
üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf,
beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sende ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yatarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar
«Mürdüm eriği
çiçek açmıştır.
— ilkönce zerdali çiçek açar
mürdüm en sonra —
Sevgilim,
çimenin üzerine
diz üstü oturalım
karşı-be-karşı.
Hava lezzetli ve aydınlık
— fakat iyice ısınmadı daha —
çağlanın kabuğu
yemyeşil tüylüdür
henüz yumuşacık
Bahtiyarız
yaşayabildiğimiz için.
Ruhum
gözlerini yumuşacık yum
kucağımdaymışsın gibi bırak kendini
ninni,
uykunda unutma beni
ninni…
Gözlerini yumuşacık yum
yeşil ela gözlerini
ninni ruhum ninni
Sen yukarda yemişli dalların içindesin,
yeşil gözlerin güneş dolu,
dudakların bala bulanmış
ben ağacın dibindeyim,
bir ayağım çukurda…
Ben senden çok önce gideceğim,
sen bensiz kalacaksın ihtiyarlığında…
Gözlerine bakarken,
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma.
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde,
kayboluyorum…
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
Durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:
sırrını her gün bir parça veren.
fakat hiç bir zaman;
büsbütün teslim olmayacak olan…
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekliyor beni
bir şehirde bir kadın.
Aynı, daldaydık, aynı daldaydık
Aynı daldan düştük ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüzyıllık.
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi ta içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin
Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam..
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
İkimiz de biliyoruz, sevgilim
öğrettiler:
aç kalmayı, üşümeyi,
yorgunluğu ölesiye
ve birbirimizden ayrı düşmeyi.
Henüz öldürmek zorunda bırakılmadık
ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.
İkimiz de biliyoruz, sevgilim,
öğretebiliriz:
dövüşmeyi insanlarımız için
ve her gün biraz daha candan
biraz daha iyi
sevmeyi…
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil
Şarkı söylemek istiyorum
Seviyorum seni
denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
İstanbulda yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür! der gibi.
Kar kesti yolu
sen yoktun
oturdum karşına dizüstü
seyrettim yüzünü
gözlerim kapalı
Gemiler geçmiyor
uçaklar uçmuyor
sen yoktun
karşında duvara dayanmıştım
konuştum, konuştum, konuştum
ağzımı açmadan
Sen yoktun
ellerimle dokundum sana,
ellerim yüzümdeydi
Bir tanem!
Son mektubunda:
Başım sızlıyor
yüreğim sersem!
diyorsun.
Seni asarlarsa
seni kaybedersem;
diyorsun;
yaşayamam!
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan evin
Yapraklara dallara, yeşillere, allara,
nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara.
Yaprak dala, al yeşile yaraşır,
gayrı bundan böyle vermem seni ellere..
Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının…
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti
O şimdi ne yapıyor,
şu anda, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
sevgili, canımın içi ayaklar!
Ve ne düşünüyor
beni mi?
Yoksa
ne bileyim
fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun
neden böyle bedbaht olduğunu mu?
Sevgilim yalan söylersem sana
Kopsun ve mahrum kalsın dilim
Seni seviyorum demek bahtiyarlığından
Sevgilim yalan yazarsam sana
Kurusun ve mahrum kalsın elim
Okşayabilmek saadetinden seni
Sevgilim yalan söylerse sana gözlerim
iki nadim gözyaşı gibi avuçlarıma aksınlar
Ve göremesinler seni bir daha
Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut:
olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın
nemli, ağır kızıltılar
Sevgilim, sevgilim,
mevsim
sonbahar.
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Sende; ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
Sende uzaklığı,
Sende; ben, imkansızlığı seviyorum.
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
Ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
Ve bir avcı istihasıyla etini dişlemek senin.
Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla ümitsizliği değil
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
“Günler gitgide kısalıyor,
yağmurlar başlamak üzre.
Kapım ardına kadar açık bekledi seni!
Niye böyle geç kaldın?”
Nazım Hikmet ile ilgili hazırladığımız diğer yazılarımıza da göz atmanızı öneririz:
Nazım Hikmete Aşklarıyla İlham Vermiş 12 Özel Kadın
Nazım Hikmetin 25 Unutulmaz Şiirinden Enfes Alıntılar
Nazım Hikmetten 6 Özel İnsana 6 Özel Şiir
Nazım Hikmetten Pirayeye Aşk Dolu 20 Mektup
Sincap kararlılığında yaşamış, aşık olmuş, şiirler yazmış gelmiş geçmiş en önemli isimlerinden biri olan Türk şair Nazım Hikmet Ran, daha çok Nazım Hikmet olarak bilinmektedir. Nazım Hikmet hayatı boyunca bir çok güzel şiirler ve eserler yazmıştır. 15 Ocak de Selanikte doğan Nazım Hikmet, 3 Haziran te Moskovada sürgünde öldü.
Dünyaca ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır. İşte Nazım Hikmetin yazdığı anlayamadılar isimli şiir sözleri..
Bîz înce bel, ela göz, sütun bacak îçîn sevmedîk güzelîm
Gümbür gümbür bîr yürek dîledîk kavgamızda
Ateşîn yanında barut, barutun yanında ateş olasın dîye! ..
Rakı sofralarında söylenîp, acı tütün çîğnercesîne sevdîk
ANLAYAMADILAR
KARDELENLER KARA İNAT BÜYÜR
Batman'ın dağlarında bir kardelen büyür, Karın acımasız soğuğuna inat Ulaşır güneşe, buluşur dünyayla, Bazen bir Mustafa'dır o, bazen bir Murat.
Mustafa Öğretmen gençti, idealistti. Gözleri pırıl pırıl, yüreği sevgi dolu. 'Anam' dedi. 'Batman'a çıktı tayinim.' 'Oğul' dedi anası: 'Gitme, ıraktır oralar, hem de tehlikeli.' Güldü Mustafa Öğretmen: 'Anam' dedi. 'Bayrağın dalgalandığı yer değil midir vatan toprağı? ' 'Sen, ben kaçarsak, kim aydınlatır karanlığı? '
Gül yüzlü Mustafa öğretmen, yanında 20 günlük karısı, Eşkıyanın zulmüne, karın soğuğuna inat, vardılar Batman'a. Cehaletin karanlığına inat, Eşkıyanın zulmüne inat, Karın soğuğuna inat, Kara tahtanın karalığına inat. Elinde beyaz tebeşiri, yüreğinde vatan sevgisiyle Mustafa Öğretmen, tüm aydınlık düşmanlarına inat
Mutluydu Mustafa Öğretmen. Gül yüzlü çocukları, gül bahçesi misali sınıfı vardı. Evde onu bekleyeni, seveni, sevileni vardı. Ama çok sürmedi mutluluk, Kara kalpli, kara kaputlu zalim alıp gitti onu, karlı bir Batman gecesi. 20 günlük karısı, gül yüzlü yavruları günlerce boşuna bekledi yolunu Beyaz karlar üstüne cansız düşerken gövdesi, Karın soğuğuna, Eşkıyanın zulmüne, Cehaletin karanlığına inat, Bir kardelen büyüdü.
Kara kalpli, kara kaputlu zalim anlayamadı gerçeği, Öğretmen bir ölür, fakat bin dirilir. Bugün Mustafa, yarın Aslı, diğer bir gün de Mehmet gelir. Kardelen misali Eşkıyaya, cehalete inat. Her yıl, her gün, her an yeniden büyür, Bu ülke için, Bu ülkenin gül yüzlü evlatları için, Her yıl, her gün, her an yeniden büyür
Batman'ın dağlarında bir kardelen büyür. Karın acımasız soğuğuna inat, Ulaşır güneşe, buluşur dünyayla Öğretmen Mustafa misali, Cehalete, cehalete inat Derya AKGÜN