Atatürk’ün insanlığa beslediği sevgide, çocuklara olan derin şefkatinin özel bir yeri vardır. O, yüreği çocuk sevgisiyle dopdolu olan bir şefkat timsaliydi. Hasan Rıza Soyak Atatürk’teki çocuk sevgisini şöyle dile getirmektedir: “Atatürk çocukları çok severdi. Onun dilinde çocuk ‘sevgi’ demekti. Sevdikleri hangi yaşta olursa olsun ‘çocuk’ diye seslenirdi. Kendisinin çocuğu olmamıştı. Bundan dolayı zaman zaman iç sızısı duymuş mudur bilmiyorum. Doğrusu buna hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü bütün çocuklar onun öz çocukları gibiydi. O, bu yavrulara öylesine gönül vermiş, onlar da öylesine ona candan bağlanmışlardır. Dünyada böyle bir mutluluğa erişmiş kaç insan vardır? Böyle bir insanın yüreğinde öyle bir üzüntü nasıl yer tutabilir?… Bir gün yanına gittiğim zaman Ülkü’yü yine büyük Ata’nın kucağında bulmuştum, şakalaşıyorlardı. Çocuk katıla katıla gülerek onun altın sarısı saçlarını çekiyor, burnuna yapıştıra yapıştıra, ara sıra yumuk elleriyle yüzüne tokatlar indiriyordu. Bir aralık bana baktı. Gök mavisi gözleri sevgi ve neşeden ışıl ışıldı. ‘Çocuklar ne sevimli ne tatlı yaratıklar değil mi? En çok hoşuma giden hâlleri nedir, bilir misin? İki yüzlülük bilmemeleri, bütün istek ve duygularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarıdır.’ dedi.” Atatürk yılında daha 12 yaşında iken babasını kaybetmiş; hayatının ondan sonraki bölümünü “yetim” olarak sürdürmüştür. Bu nedenle çocukları çok seviyor, özellikle kimsesiz çocuklara sahip çıkıyor, onların eğitimine büyük önem veriyordu. Atatürk; İhsan, Ömer, Afife, Abdürrahim ve Zehra (Zühre)’yı Cumhuriyet’ten önce; Sabiha, Afet, Rukiye, Nebile, Ülkü ve Sığırtmaç Mustafa’yı Cumhuriyet’ten sonra manevi evlatları edinmiştir. Atatürk özellikle öğretmen Afetinan’ı bilimsel araştırmalara yönlendirmiş, onun bir bilim kadını olmasını sağlamış; gözü pek, cesur Sabiha’yı bir savaş pilotu olarak yetiştirmiş bu suretle Türk kızının, kadınının cesaretini, her alanda yetenekli olduğunu kanıtlamak istemiştir. Atatürk, vefatından önce düzenlediği vasiyetnamesinde, bütün manevi çocuklarına İş Bankasındaki payının yıllık gelirinden her ay belirli miktarda para ödenmesini istemiştir. Buna göre Afetinan’a ayda , Sabiha Gökçen’e , Ülkü’ye , Rukiye ve Nebile’ye de ’er lira ödenecekti. Ayrıca Sabiha Gökçen’e bir ev satın alınması için gereken para verilecekti.
Sabiha Gökçen
Sabiha Hanım, altı çocuklu bir ailenin son çocuğu olarak yılında Bursada doğdu. II. Abdülhamid tarafından Bursaya sürgün gönderilen Vilayet Başkâtibi Hafız Mustafa İzzetin kızıdır. İlkokula gittiği yıllarda babasını ve annesini kaybetti ve kardeşlerinin yardımıyla öğrenimini sürdürdü. Atatürk, yılında çıktığı Bursa gezisinde Sabiha Gökçenle tanıştı ve içinde bulunduğu güç yaşama şartlarını öğrenince de ağabeyi ile konuşarak onu evlat edindi. Ankara Çankaya İlkokulunu, daha sonra da Üsküdar Kız Kolejini bitiren Sabiha Hanım, Türk Hava Kurumu’nun Havacılık Okuluna girdi (). Burada geçirdiği başarılı öğrenim hayatından sonra, yüksek planörcülük kurslarına katılmak üzere Sovyetler Birliğine gönderildi. Dönüşte Eskişehir Hava Okuluna girdi, aynı zamanda 1. Tayyare Alayında av ve bombardıman uçakları alanında uzmanlaştı. Sabiha Gökçen, Ege ve Trakya manevraları sırasında başarılı uçuşlar yaptı. Aynı yıl çıkan Şeyh Rıza İsyanı sırasında yapılan kara harekâtını, Dersim ve çevresindeki başarılı uçuşlarıyla kolaylaştıran Sabiha Gökçen, de yaptığı Balkan turuyla ününü Avrupaya yaydı. de Türkkuşunda başöğretmenliğe atandı ve te uçuculuktan ayrıldı. Türk Hava Kurumu Yönetim Kurulu üyesi oldu. İlk Türk kadın savaş pilotu olan Sabiha Gökçen yılında vefat etti.
Ülkü Doğançay
Ülkünün annesi Selanikli Vasfiye Hanım, Atatürkün annesi Zübeyde Hanım tarafından evlatlık olarak alınıp büyütülmüştür. Zübeyde Hanım ile Selanikten İstanbula, oradan da Ankaraya birlikte gelen Vasfiye Hanım, Zübeyde Hanım ölünce de Atatürkün kız kardeşi Makbule Atadanın yanında kalmıştır. İlk kocasından dul kalan Vasfiye, köşke gelerek Atatürk’e sığınmış; bir süre sonra da Orman Çiftliği’nde istasyon şefi olan Tahsin Çukuroğlu ile evlenmiştir. Aile ’de bir kız çocuğuna sahip olduğunda onu kırk günlük iken köşke getirmişler; Atatürk çocuğa “Ülkü” adını koymuş ve yanına almıştır. Son günlerine kadar yanından ayırmadığı küçük Ülkü artık onun için bir “yoldaş” olmuştu. Ülkü büyüdükçe Atatürkün ona olan sevgisi de büyümüş; onu yurt gezilerinde yanında götürmeye başlamıştır. Atatürk, Ülkünün özellikle yaşına göre olgun davranışlarından ve zekâsından çok etkilenmiştir. Atatürk öldüğünde Ülkü beş buçuk yaşlarındaydı.
Ayşe Afetinan
Atatürk, 11 Ekim te İzmire geldiğinde, birçok kurumun yanı sıra okulları da gezerek konuşmalar yaptı. Yine o günlerde İzmir ilkokullarından birinde bir toplantıda Afetinan ile karşılaştı. Selanik’in Doyran kazasında doğan Afetinan, bölgenin Yunanlıların eline geçmesinden sonra ailesi ile birlikte Türkiye’ye göçmüştü. Afetinan ilköğrenimini Eskişehirin Mihalıççık ilçesinde, Ankara ve Bigada tamamladıktan sonra, Bursa Kız Öğretmen Okulunu yılında bitirmiştir. İlk görevine 17 yaşındayken, babasının görevi gereği bulundukları İzmirde Reddi İlhak İlkokulunda başlamıştır. Atatürk, Afetinanın ailesinin Makedonya kolunu tanıdığından, kendisinin meslek ve durumu ile ilgilenir. Afetinanın isteği, öğrenimini sürdürmek ve yabancı dil öğrenmektir. Bunun yerine getirilmesi için Atatürk, Afetinanın babası ve annesi ile görüşerek, kendisini o yıl İsviçrenin Lozan şehrine Fransızca öğrenmeye gönderir (). Sonra, İstanbulda Fransız Kız Lisesi (Notre Dame de Sion) nde bu öğrenimini sürdürür (). Ortaöğrenim tarih öğretmenliği sınavına girerek öğretmenlik belgesini alır ve Ankara Musiki Öğretmen Okuluna, Tarih ve Yurt Bilgisi öğretmeni olarak atanır (). Türk Tarih Kurumu’nun kuruluş çalışmalarında yer almış ve orada uzun yıllar Asbaşkanlık yapmıştır. Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nün de müdürlüğünü yapmıştır. Akademik çalışmalarına devam eden Afetinan, de lisans, da doktora çalışmalarını tamamlayarak de doçent ve de de profesörlüğe yükselir. Prof. Dr. A. Afetinanın Atatürk ve Türk tarihi ile ilgili birçok yayını bulunmaktadır. Afetinan Atatürk’ün pek çok konudaki düşüncelerini ve kişilik özelliklerini yansıtan hatıralarını bu eserlerle bizlere nakletmiştir. 8 Haziran ’te ölmüştür.
Nebile
Temmuz de İstanbul Çapa Öğretmen Okulundan üç kız öğrenci, Dolmabahçe Sarayına getirilmişti. Bunlardan Nebile, Atatürkün manevi kızı olarak kalmıştır. Daha sonra öğrenimi için Ankaraya getirilen Nebile, evlenme çağı geldiğinde, o yılların Viyana Büyükelçiliği Başkâtibi Tahsin Beyle evlendirilmiştir. Düğün 17 Ocak da Ankara Palasta, Atatürk ve diğer davetlilerin katılmasıyla yapılmıştır. Atatürkün hastalandığı günlerde Nebile de hastalanmıştı. Yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak hayata gözlerini kapamıştır.
Rukiye Erkin
Atatürk, Rukiyeyi bir Konya gezisinde tanımıştı. O vakitlerde Rukiye hayatının en zor yıllarını yaşıyordu. Kimsesizdi. Atatürk, Rukiyeyi Ankaraya getirerek bakımını ve okutulmasını sağlamış ve bir Jandarma Yüzbaşısı Hüsnü Erkin ile evlendirmiştir. Nikâhları Ankara Belediyesinde kıyılmış, zamanın İçişleri ve Dışişleri Bakanları da şahitlik etmişlerdir. Düğünleri İstanbulda Dolmabahçe Sarayında yapılmış, düğünde Atatürk ilk dansı Rukiye ile yapmıştır.
Zehra (Zühre)
Çankaya Köşkü’nün bahçesinde, yakında oturan çocukların öğrenimi için yapılan tek katlı, iki odalı bir ilkokula Sabiha ve Rukiye ile birlikte gittiğini bildiğimiz Zehra; Amasyalı Mehmet isimli bir kişinin çocuğu idi. Zehra, okuması için Londra’ya gönderilmişti. Fakat Zehra girdiği yatılı okulda uyum sağlayamamış ve gece gündüz ağlamaya koyulmuştu. Sonunda Türkiye’ye dönmesi uygun görüldü. kışında Londra’dan trenle Paris’e geçerken Amiens istasyonuna yaklaşıldığında hava almak için koridora çıkan Zehra pencereden sarkarken baş aşağı düşüp can verdi. Genç kızın cenazesi Paris’ten İstanbul’a getirilerek Maçka mezarlığında toprağa verildi. Olayı yerinde inceleyen elçilik görevlilerinden Firuz Kesim, Zehra’nın ölümü ile ilgili bilgileri Çankaya’ya gelerek Atatürk’e anlattığında o, “Şimdi müteessir oldum. Çok zeki ve inatçı kızdı, severdim.” diyerek üzüntüsünü dile getirmiştir.
Abdürrahim Tunçak
Evlatlıklarından Abdürrahim, o zamanlar Vandan aldığı kimsesiz bir çocuktur. İstanbula getirdiği sekiz yaşındaki Abdürrahimi Beşiktaş Akaretlerde 78 numaralı evlerinde annesi Zübeyde Hanımın yanına bıraktı. Zaferden sonra da Ankaraya getirerek, Salih Bozokun oğlu Cemil ile beraber Çankaya Köşküne yakın bir ilkokula yazdırdı. Daha sonra Sanayi Mektebine gönderilen Abdürrahim, Atatürk Latife Hanımla evlenince İzmire Zübeyde Hanımın yanına gönderilmiş ve ayrıldıklarında tekrar Ankaraya geri getirilmiştir. Mustafa Kemal, öğrenimine yurt dışında devam etmesini uygun gördüğü Abdürrahimi yılında Berlin Teknik Üniversitesine göndermiş ve tüm giderlerini karşılamıştır. yılından sonra “Tunçak” soyadını alan Abdürrahim Bey Savarona Yatı’nın satın alınması görüşmelerinde tercümanlık yapmıştır. Tunçak’dan Mustafa Kemal ile ilgili anılarını anlatması istendiğinde: “Kendimi bildiğimde annem olarak kabul ettiğim Zübeyde Hanım’ı, ablam Makbule Hanım’ı, bir de Paşa’mızı tanıdım. Benim ailem, bu aileydi. Ben kendimi bu ailenin çocuğu olarak kabul ettim ve hep böyle kaldım. Gerçek annemin ve babamın kim olduğunu asla öğrenemedim. Rivayete göre babam bir memurmuş. Tayin edildiği Diyarbakır’da annemi akrep sokmuş. Annem ölmüş. Babam beni İstanbul’a getirmiş ve hemen arkasından askere alınmış, cepheye gönderilmiş. Bir daha dönmemiş. Haberi de gelmemiş…” diye bir açıklama yapmıştır.
Sığırtmaç Mustafa
Sığırtmaç Mustafa, Atatürk’ün Yalova’da tanıyıp himayesine alarak okuttuğu fakir çocuklardan birisidir. Mustafa’nın ailesi, Bulgaristan’dan gelerek Yalova’ya yerleşen bir göçmen aileydi. Mustafa yılı yaz aylarında sığır güttüğü bir sırada Atatürk’le tanıştı. Beslenmesi iyi olmadığı için hasta idi. Okuma isteği ile dolu olan bu çocuğu Atatürk önce Şişli’deki çocuk hastanesine gönderdi, tedavi ve bakımı ile ilgilendi. Sonra Beşiktaş’taki İlkokula yazdırdı. Mustafa, Atatürk’ün himayesinde ortaokulu, askeri liseyi ve Harp Okulunu bitirerek subay oldu. Bir zamanların sığır çobanı Mustafa emekli olduktan sonra Yalova’ya yerleşti ve orada ’de vefat etti.
Ali GÜLER
KAYNAKÇA
ATADAN, Makbule, Ağabeyim Atatürk, Der. Ş. Belli, Ankara
GÖKÇEN, Sabiha, Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Yay. O. Verel, İstanbul
GÜRKAN, T., Atatürk’ün Uşağı İdim, Anlatan: Cemal Granada, İstanbul
İNAN, Ayşe Afet, Atatürk’ten Mektuplar, Ankara
KESİM, F., “Osmanlı Cumhuriyeti’nin Varisi Zehra”, Yakın Tarihimiz, C I, S
SÖNMEZ, C., Atatürk’te Çocuk Sevgisi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara
TURAN, Şerafettin, Mustafa Kemal Atatürk, Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik, Ankara
Görüntülenme Sayısı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, tüm dünyanın saygı duyduğu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı tarih olan 23 Nisan’ı ülkenin geleceği olan çocuklara armağan etti. İlk kez 23 Nisan ’da Çocuk Bayramı olarak kutlanan bugün, uluslararası bir boyut kazanarak tüm dünyada Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başladı. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığımız bu günde, Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklarla ilgili söylediği sözleri sizler için derledik.
Çocukların öldürülmediği, istismar edilmediği, çocukların çocukluklarını yaşayabildiği, 23 Nisanlarımız olması dileğiyle