ateşten gömlek kitap tahlili / Ateşten Gömlek Roman İncelemesi

Ateşten Gömlek Kitap Tahlili

ateşten gömlek kitap tahlili

Yunus Emre Atabay Ateşten Gömlek ADIVAR, H. E. (). Ateşten Gömlek, Can Yayınları. Yazar hakkında HALİDE EDİB ADIVAR, ’de İstanbul’da doğdu. Üsküdar’daki Amerikan Kız Koleji’nde okudu. ’de gazetelere yazmaya başladığı kadın haklarıyla ilgili yazılarından ötürü gericilerin düşmanlığını kazandı. 31 Mart Ayaklanması sırasında bir süre için Mısır’a kaçmak zorunda kaldı. ’dan sonra eğitim alanında görev alarak öğretmenlik, müfettişlik yaptı. Balkan Savaşı yıllarında hastanelerde çalıştı. ’da Sultanahmet Meydanı’nda, İzmir’in işgalini protesto mitinginde etkili bir konuşma yaptı. ’de Anadolu’ya kaçarak Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Kendisine önce onbaşı, sonra üstçavuş rütbesi verildi. Savaşı izleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası ile siyasal görüş ayrılığına düştü. Ardından ’de evlendiği ikinci eşi Adnan Adıvar’la birlikte Türkiye’den ayrıldı. ’a kadar dış ülkelerde yaşadı. O yıllarda konferanslar vermek üzere Amerika’ya ve Mahatma Gandi tarafından Hindistan’a çağrıldı. ’da İstanbul’a dönen Adıvar, ’ta İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü başkanı oldu, ’de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. ’te istifa ederek evine çekildi ve ’te öldü Giriş Halide Edip Adıvar’ın en çok sevilen ve Millî Mücadelenin ilk romanı olan Ateşten Gömlek yılının haziran ayında İkdam gazetesinde yayımlanmaya başladı. Bu ilk yayın gazetenin ikinci sayfasında, tefrika hâlinde 11 Ağustos ’ye kadar sürdü ve roman ertesi yıl kitaplaştırılarak eski harflerle okuyucusuna sunuldu. Zamanın gazetecilik ve matbaacılık teknikleri nedeniyle bu ilk basımlarda pek çok basım hataları oluşmuştur. Hatta İkdam’daki basımında metnin bazı bölümleri yayımlanmamıştır. Romanın ismi ise Halide Edip Adıvar ile Yakup Kadri arasındaki bir sohbet üzere Halide Edip tarafından nezaketle el konulmuştur. — Ben “Ateşten Gömlek” isminde bir Anadolu romanı yazacağım. Ben biraz sizi arkadaşça tazip için: — Ben de bir “Ateşten Gömlek” yazacağım, dedim. Siz yarı ciddî, yarı şaka: — Yapmayınız, başka roman ismi yok mu, dediniz. Ben ondan sonra Anadolu’ya bakarken, Anadolu’yu hissederken sadece “Ateşten Gömlek” diyorum. Yunus Emre Atabay Milli Edebiyat döneminin kült eserlerinden biri olan Ateşten Gömlek gerek yapı gerekse içeriğiyle çağının ötesinde bulunan ama yaşadığı dönemi de bir o kadar etkili ve doğru bir şekilde aktarabilen bir romandır. Eserde birçok metafor ve alegorik unsur yer almaktadır. Esasında roman da bu temeller üzerinde teşekkül etmekle birlikte, her okuduğunuzda size farklı mana kapılarını açacak bir yapıya da sahiptir. Edebi mahiyeti eseri anlam yönünden zenginleştirmiş, muhteviyatında yer alan derin tecrübe ve gözlemler ise romanı hem anlam hem de gerçeklik yönünden güçlendirmiştir. Hakkında yazılan makalelerde çoğu zaman ideolojik olarak anılsa da bütün ideolojilerin ötesinde bir gerçeklikten ve güçlü bir felsefeden dem vuran eserin edebiyatımıza ve milletimize olan katkıları tartışmaya kapalıdır zannediyorum. Eseri tahlil etme cüretinde bulunurken alegorik kişiler ve metaforlar üzerinde durarak eseri anlamaya ve anlatmaya gayret ettim. Geniş Özet Kurtuluş Savaşı’nda bir top mermisinin isabeti neticesinde bacaklarını kaybeden ve kafatasına saplanan kurşun sebebiyle hastanede yatan eski bir Hariciye nazırı olan Peyami, başından geçen olayları kaleme almaktadır. Mütareke yıllarında Peyami’nin annesinin amcaoğlu olan, pek çok savaşta görev almış olan Harb-ı Umumi zabiti Cemal’in ziyareti üzerine hikâye başlamaktadır. Cemal ile uzun bir süredir karşılaşmamış olan Peyami, Cemal ‘i hafızasında sağlam bir şekilde muhafaza etmiştir ki bunun asıl sebebi vaktiyle Cemal’in kız kardeşi olan Ayşe ile evlendirilmesi ihtimali üzerine Avrupa’ya kaçışı hikayesidir. Bu sırada Cemal ile İstanbul’da vakit geçiren Peyami, İhsan ile tanışır. İhsan da kıdemli bir zabittir. Bu sırada İstanbul işgal korkusu ve ümitsizlik içerisinde muhtelif kurtuluş arayışları ile kaynamaktadır. Aradan çok bir zaman geçmemiştir ki İzmir’in İşgali haber alınır. Cemal kız kardeşi için bir hayli endişelenmektedir. İşgalin ardından beş gün geçmiştir ve Ayşe’nin eşi ile çocuğunun ölüm haberi Peyami’ye ulaşmıştır. Ayşe vapur ile İstanbul’a getirilir. İstanbul’da olaylar bir hayli hararetlenmiş, mitinglerdeki coşku şiddetlenmiştir. Sultanahmet Mitingine katılan Peyami, Ayşe, Cemal ve İhsan bu mitingden bir hayli etkilenmiş ve orada bulunun bütün herkes gibi milli bir heyecan ile gönüllerindeki vatan sevgisi vecd ile harlanmışlardır. Ayşe, İzmir’de yaşadığı felaketten sonra İstanbul’daki çevresi nazarında bir sembol haline gelmiştir. İngiliz dostu olan bazı kişilerin bu durumu kendi aleyhlerine kullanmak istemeleri karşısında Ayşe’nin vatansever ve sarsılmaz tavrı ise olayları iyice kızıştırmaktadır. Peyami’nin hastalanması ve Ayşe’nin Anadolu’ya geçen insanlara gizli bir şekilde yardım etme seferberliğinde bulunması olayları birbirini takip ederken Peyami iyileştikten sonra Ayşe ile birlikte Adapazarı’na, İhsan’ın yanına gideler. Anadolu’ya gitmek, ihtilale katılmak ve İzmir’e kavuşmak arzuları tam da bu noktada başlamaktadır. Cemal ise Eskişehir’de görevinin başındadır. Ailesi düşman güçleri tarafından öldürülen Kezban adlı genç bir köylü kızı İhsan ‘ı sevmektedir ve Ayşe’yi de alabildiğine kıskanmaktadır. Çünkü İhsan Ayşe ‘ye karşı büyük bir hayranlık ve sevgi duymaktadır. İhsan Ayşe’yi Eskişehir’e Cemal’in yanına gönderdiği bu sıralarda Peyami de silah ve askerlik talimi yapmaktadır. İhsan tarafından Peyami’ye bir cephane görevi verilir ve Mehmet Çavuş ile bu cephaneyi alıp bölüğe getirmeleri emredilir. Görevi başarılı bir şekilde yerine getirirler lakin yolda karşılarına çıkan Kezban’ın ısrarlarına dayanamayan Mehmet Çavuş, Kezban’ı alıp birliğe Yunus Emre Atabay götürür ve İhsan ile konuşmasını sağlar. Kızın birlikten uzaklaştırıp köyüne gönderilmesini emreden İhsan’a karşı Kezban’a sevdalanan Mehmet Çavuş kızı kaçırıp düşman safına geçer. Bir süre sonra Konya’da çıkan isyanı bastırmak üzere görevlendirilen İhsan ve bölüğü, Mehmet Çavuş’un halkı kışkırtması ile birlikte derdest edilir. Lakin bu uzun sürmez, yardım birlikleri sayesinde kurtulurlar ve Mehmet çavuş idam edilir. Kezban ise kayıplardadır. Bu arbede sırasında yaralanan Peyami, İhsan’ın ricası üstüne Eskişehir’e gider. Müdafaa-i Millliye’ye atanan Peyami bir süreliğine yeni göreviyle meşgul olmuş ve birçok seyahate çıkmıştır. Ayşe ise bu sırada hemşireliğe devam ediyor ve Kuvay’ı Milliye’nin maddi ve manevi yaralarını sarıyordur. İhsan ve Cemal ise görevlerini farklı yerlerde sürdürüyorlardır. Bir vakit Cemal, İhsan ve Ayşe Ankara’da toplanmışlarsa da Peyami bu sırada İnebolu’dadır. Ayşe seyyar kuvvette görev almak üzere Polatlı’ya geçmiştir. Sakarya ‘ya doğru çekilen ordu Kütahya yenilgisinden sonra toparlanmaya başlamış ve bir sonraki saldırıyı karşılamak için ivedilikle hazırlıkları sürdürmektedir bu sırada. Müdafaa-i Milliye’deki görevinden müteessir olan ve orduya katılmak isteyen Peyami’nin karşısına ,tam da bu sırada, mütercim ve fotoğrafçılık görevi için Garp Cephesi’ne gitme fırsatı çıkmıştır. Orada bir vakit kalan Peyami, İhsan’ın bulunduğu Kolordu’dan gelen mütercim ihtiyacına karşılık oraya gitmiştir. Peyami İhsan ile bir araya gelmiştir ve o günün gecesi aralarında geçen sohbet esnasında İhsan başından geçenleri ve Ayşe’ye karşı olan aşkının itirafını Peyami’ye anlatmıştır. 2. İnönü Muharebesi’nde aldığı yara sonucu tedavi gören İhsan revire yatırılmış ve tedavi görmeye başlamıştır. Ona hemşirelik yapan Ayşe ‘ye nihayetinde duygularını itiraf etmiş ve savaş bittiğinde onunla evlenip evlenmeyeceğini sormuştur. Savaş bitene kadar duygularını saklamasını isteyen ancak savaş bittiğinde ve kurtuluşa vasıl olunduğunda onunla evlenebileceğini söylemiştir. Zaman geçmiş, İhsan iyileşmiş Ankara’dan ayrılıp tekrar cepheye gitmek üzere yola koyulmuştur. Ankara’da onu uğurlayan akrabaları arasında ona sarılan genç bir kız, akrabaları tarafından İhsan ile evlendirilmek istenmektedir. Trende Ayşe ile tekrar karşılaşan İhsan ile aralarında manidar bir konuşma geçmiştir. İhsan Seyitgazi’ye gitmiştir. Seyitgazi’de çatışmalar sürmektedir. Orada Cemal ile karşılaşmıştır. Cemal onu nişanı için tebrik etmek istemiş, nişanlı olduğu kişinin ise İhsan ile evlendirilmek istenen, onun trene yolcu eden genç kızın olduğu dedikodularını anlatmıştır. İhsan bu durumdan Ayşe’nin de haberdar olduğunu öğrenmiş ve bu yanlış anlaşılmadan ötürü bir hayli müteessir olmuştur. Artık Ayşe ile aralarında söylenen her şey tesirsiz kalmış ve o mutat sonun intizarı müşted olmuştur. Sakarya muharebesi yaklaşırken hepsi aynı kolorduda buluşmuş ve Sakarya’nın doğusunda mevzi almış. Nihayetinde savaş düşman uçaklarının bombardımanıyla başlar ve birlikler taarruza geçer. İhsan Karadağ’a tırmanırken şehit düşer. Revire getirildikten az bir vakit sonra da Ayşe’nin naaşı getirilir. Cemal de şehit edilmiş, Peyami ise bacaklarını kaybetmiş ve başına kurşun saplanmıştır. Hatırat burada tamamlanmış lakin bütün bunların Peyami’nin kafasına saplanan kurşunun sebebiyet verdiği bir hayal silsilesi olduğu, gerçekte Cemal dışında böyle kişilerin olmadığı öğrenilmiştir. Olay Örgüsü Roman toplam on üç bölümden müteşekkildir. Bölümlerin her birine konuyla ilişkin isimler verilmiştir. İnönü Muharebesi  Peyami’nin Müdafaa-i Milliyye’ye tayini  Peyami’nin devlet dairelerindeki işleri  2. Romanda yer alan ferdi aşk, acı ve arayış mücadeleleri, ihanetler, korkular; inanç, cesaret ve fedakârlık vs. unsurların hepsi tek bir yönelime sahiptir. Zira birçok metaforla donatılmış, alegorik karakterlere sahip olan romanda ateşten gömlek ile simgeleştirilen durum aynı zamanda romanın da temasıdır. Ateşten gömlekten kasıt ise pek ala herkes tarafından farklı yorumlanabilecek bir konudur. Çünkü her şeyden önce insanoğlunun saf gerçekliğine ve fıtratına temas etmektedir. En başta insanın ferdi ve içtimâî bir canlı olmasına değinir Ateşten gömlek. İnsanoğlunun ferdi arayışları, mizacı, ülküsü ve hususiyetleri ile aynı zamanda içtimai sahada da kendine has arayış, mizaç ve ülküye sahip olduğu gerçeğini bize hatırlatır. Peyami karakteri bu yüzden her iki yönüyle de romanda tanıtılmıştır. Ayşe’nin idealleştirilmesinden ötürü İhsan ve Peyami’nin gerçekliği daha açık bir şekilde romanda yer almıştır. Birbirini gösteren ve tamamlayan bu unsurlar bir tezat değil bölünmezliği anlatmaktadır. Kurtuluş Savaşı döneminin genel atmosferi ile tema oldukça örtüşmektedir. İçtimai ve milli duyguların ön planda olduğu ve giderek şiddetlendiği bir atmosferde bireylerin hem içtimai mücadelesi hem de ferdi mücadelesinin bir arada verilmesi romandaki gerçekçi bakışın en açık verimidir. Bu gibi olağanüstü durumlarda ferdi ve toplumu en doğal halleriyle üryan bir şekilde gözlemlemek mümkündür. Bilhassa toplum kanadında milli birlik ve bilinç, azim, kararlılık ve dayanma gücünün ortaya çıktığı yegâne durumlardır. Kısacası millet olmanın özü ve mahiyeti tam da bu gibi durumlarda sökün etmektedir. Halide Edip şüphesiz bu olağanüstü durumdan içtimai olduğu kadar ferdi olarak da yararlanmak istemiştir. Bu yüzden ferdi aşk ve arayışlarında yer aldığı romanda, savaşın getirdiği olağanüstü şartlarda bir değer ve anlam arayışıyla birlikte ulvi bir aşkın da hikayesi yer almaktadır. Bu aşk ve arayışın sonucu ise milli değerlere bağlanarak bütün ferdi unsurlara yeniden bir içtimai karşılık bulmaktadır. Ateşten Gömlek’ te yer alan bu iç içe olma durumu fevkalade bir sentezdir. Bu Ateşten gömleğin diğer bir yüzü ise tamamıyla Millî Mücadele ve Türk milleti ile mütealliktir. Nasıl ki aşk insana verdiği onca çile ve ıstıraba rağmen vazgeçilmez bir tutkuysa vatan sevgisi de aynı öyle bir tutkudur. Uğruna bütün sevdiklerini, birikiminizi ve hatta canınızı kaybetmeyi şeref saydığınız vatanınız için çektiğiniz acı ve elem nefsinize ağır gelse de ruhunuza huzur ve saadet getiren eşsiz bir hazine, ezeli bir değerdir. Millî Mücadele dönemi böyle bir dönemdir ki milletimizin en derin yaraları aldığı, istiklalinin saldırıya uğradığı, sayısız kayıp ve yoksulluğun yaşandığı bir felakettir. Bu felaketin yanında daimî bir inanç, ümit ve aşkın yükseldiği bir yanardağdır da aynı zamanda. İşte Ateşten gömlek, romanın teması, bütün bu ulvi ve mukaddes acıları vatan ve millet uğruna tereddütsüz göze almak demektir. Yunus Emre Atabay Kişiler: Peyami: Hariciye nazırlığında çalışan, birçok dile hâkim, entelektüel birikimi olan bir gençtir. Lakin memleketin içerisinde bulunduğu müşkül vaziyetin karşısında yaşam tarzını ve hatta kendisini yadırgayan ve eleştiren bir bireydir. Peyami’nin romandaki dönüşümü bir metafor olarak karşımızdadır. Sıradan bir memurken vatanın müdafaası için cephenin en önünde koşan, memlekete dair bir ideale kavuşan, ki bu ideal romanda geçtiği şekliyle “İzmir”dir, fedakâr ve cesur bir bireye dönüşmüştür. Daha romanın başında yer alan Cemal ile tanışmasında onunla tokalaşmasından başlayan ve hava bombardımanı sırasında yaşadığı korku, onun bir askerle ve savaşla ilk tanışmasıdır ki onda bıraktığı etki bize bu kavramlara olan yabancılığını anlatacak mahiyettedir. Zira hatıratının başında da kendisini “silik ve cansız bir Hariciye memuru olarak tanımlar. Harbe girilmesi canını sıkmış ve uzun harp seneleri onda bir etki yaratmamıştır. Toplumsal olaylara büsbütün yabancılaşmıştır. Ayşe ile karşılaşması ve hatta daha öncesinde Cemal’in karşısına çıkması ondaki değişimin ilk adımıdır. Bu değişim sürecinde pek de zorlandığı söylenemez Peyami’nin, Ayşe ile tanıştıktan, onu bir kez gördükten sonra İzmir idealine bağlanmayan bir erkek de yoktur zaten romanda. Hatta içlerinde en büyük değişimi Peyami yaşamıştır. Bu süreci bir çatışma yahut arayış olarak değerlendiremeyiz; çünkü Peyami herhangi bir eleştirel faaliyet içerisinde değildir. Sorgulamadan kabul eder, kabulden de öte direkt olarak uygulamaya başlar. Gördüğü ve yaşadığı her şey onun üzerinde güçlü bir tesir bırakır, ki yaşanan olağanüstü durum göz önüne alındığında bu durum oldukça normaldir. Lakin burada Peyami’nin samimiyeti ve korkusuzluğu takdire şayandır. O Ayşe’nin gösterdiği idealin ardından duraksamadan yürümektedir. Teslimiyet içerisindedir. Bu süreçte büyük bir etkisi olan Ayşe’ye karşı olan duyguları ise İhsan’ın Ayşe’ye karşı olan duygularından oldukça farklıdır. Peyami’deki aşk değildir, hayranlık dolu bir sevgidir ki bu kardeşçe sevgi daha başka boyutlara geçmeden Peyami tarafından engellenmiştir. Sadece Peyami de değil İhsan ve Ayşe arasındaki durum da bunun bir sebebidir. Peyami’nin nazarında Ayşe kutsal bir varlık, eşi benzeri olmayan bir inanç tılsımıdır. Onun yeşil gözlerinde vatanın tecessümü, onun mevcudiyetinde İzmir’in tecellisi vardır. Bu yüzdendir ki o, Ayşe ona doğru gelirken yanındaki arkadaşına “izmir geliyor” demektedir. Peyami özünde bir eylem insanıdır. Kırılmayı bekleyen prangaları vardır. Kendini ispatlamak için, toplumsal meseleler karşısında vurdumduymaz olmadığını göstermek için elinden geleni yapmaktadır. Onun mücadelesinde vatan sevgisinin yanında kendini ispatlama/gerçekleştirme ülküsünü de görmek mümkün. Bu da Peyami’yi daha gerçekçi bir karakter yapmaktadır. Gayet insani arzu ve heveslere sahiptir. “Fakat Ayşe’nin İzmir yolunda dövüşen, yaşayan ve ölenlere bakarken yeşil gözlerinde hâsıl olan yumuşak şey, benim için de hâsıl olsun istiyordum. Hiç olmazsa beni de ebediyyen Hâriciyye’nin silik bir kâtibi görmesin. Beni de er ve mert olarak tanısın” ifadesi Peyami’nin bu değişimini ve insani tarafını çok güzel bir biçimde özetlemektedir. Bu insanlığın ateşten gömleğidir, hem nefsi hem de ulvidir. Romanın en önemli metaforu olarak Ayşe, bu ateşten gömleği dokuyan terzidir. Peyami ise bu gömleğin içerisinde her ne kadar yanıyor olsa da daha fazlasını istemektedir. Bu gömleği çıkarmayı ise aklına bile getirmemektedir. Vatan uğruna bir ülkü edinmenin büyüklüğü , inanç ve aksiyonun sarhoşluğu aşkın halleri gibi büyüleyici ve mucizevidir. Ve bu mucizenin bireysel ve toplumsal gerçekleri zahirdir. Yunus Emre Atabay Peyami’nin serüveni basit bir devlet memurunun bir vatan kahramanına tekamülüdür. Hatta daha da ileri giderek Peyami’nin romanda yer alan en gerçekçi karakter olduğunu söylemek bile mümkündür. Bir idealin yerleşmesi ve gerçekliğe kavuşması, içerisinde bulunulan müşkül imkân ve şeraitin mücadele dolu yansıması olarak Milli Edebiyat zihniyetinin önemli bir parçasıdır Peyami. Peyami’nin ateşten gömleği ise vatan, millet uğruna ödeyeceği bedeller ve biraz da kendini ispatlama/ şahsi ülküsünü gerçekleştirme kaygısıdır. Romanın bir yerinde, hasta yatağında yatan Peyami’nin kaleminden şu manidar mısralara tesadüf olunur: “— Cemal! İhsan! Bak benim de iki bacağım koptu, kafam parçalandı. Bana karşı muhabbetinizde aşağı eğilen bir şey vardı. Niçin bunları görmeden öldünüz? Ben de bu ezelî şeyler için, bayrak için, namus için parçalandım.” Bu ifade Peyami’nin ruhi çözümlemesini bize aynen vermektedir aslında. O ömrü boyunca uğruna her türlü badireye göğüs gerebileceği bir ideale, kendi ifadesiyle ezeli şeylere muhtaç bir bireyin iç çatışmasına sahiptir. Peyami’nin vatan, millet uğruna aştığı sarp dağlar, aynı zamanda kendi iç dünyasında da aşılmış büyük engellerdir. Peyami hem kendi şahsi ülküsünü hem de içtimai ülküsünü gerçekleştirmiştir. Ayşe: Cemal’in kız kardeşidir. Vaktiyle Peyami ile evlendirilmek istenmişse de Peyami’nin yurtdışına kaçması ile ailenin bu isteği gerçekleşmemiş ve Mukbil Bey ile evlenmiştir. İzmir’de ailesi ile yaşamaktaydı, bir çocuk annesiydi. Ta ki İzmir İşgali gerçekleşene ve ailesi katledilip “İzmir’in kızı” adıyla İstanbul’a gelene kadar. İzmir’in işgali tüm ülkede ses getiren bir felaket olarak milletimizin üzerine çöken bir kara bulut gibiydi. İzmir işgali tüm milletimizin vicdanında savaşın yol açtığı en derin yaralardan biri olarak tarihin sayfalarında yerini alırken İzmir’de yaşanılanların tecellisi ise Ayşe’de vücut bulmuştur. O işgal altındaki vatan toprağında ailesini kaybeden, felaketlerin en kötüsünü yaşamış ve gözündeki yaşları silmeye tenezzül etmeden olanca acısı ve bitap haliyle mücadeleye atılmıştır. İşte bu yüzden o “İzmir’in kızı” olarak anılmaya başlanmış ve onunla bütünleşmiştir. Ayşe Kurtuluş Savaşı’nın ruhunu, Türk kadını profilini ve vatan sevgisini bir arada toplayan romanın temel metaforudur. Ateşten gömlek onun elinden vatan kahramanlarına giydirilmiştir. Onun inancı, hırsı, sevgisi, umudu kıvılcım olup insanların gönüllerinde koca bir yangını fitillemiştir. O daima soğukkanlılığını korumayı bir vazife bilmiş, cesareti ve tutarlılığıyla insanların saygısını kazanmıştır. Aynı zamanda Ayşe müşfik bir annedir, şefkatini kimseden esirgemiyen bir anne Yalnız vatan ve millet müdafaasını düşünüyor, nefsi olan her şeyden sırt çeviriyordu. Mister Cook ile arasında geçen diyalog ile İngilizlerin kibri karşısında milletini müdafaada gözünü kırpmamıştır, orada bulunan bütün erkekler ona kılıçlarını armağan etmiş ve karşısında hürmetle eğilmişlerdir. Hürmet gören bu cesaret, milli farkındalık ve inancın bir kadının karakterinde can bulması ise biz okuyucuya bir şey anlatmak amacıyladır. Ayşe değişen dünyanın, yıkılan Osmanlı’nın yerine gelecek yeni düzenin bir habercisi olacak olan ruha sahiptir. Hatta öyle ki Ayşe Adapazarı’na, İhsan’ın bölüğüne giderken oradaki köy ahalisi ve bilhassa kadınlar onu şöyle karşılamaktadır:” Yunus Emre Atabay Bütün köy kadınları Ayşe’nin etrafını aldıkları, onun boynuna sarıldıkları zaman. Ayşe’yi ilk defa gören köy ahalisinin ona karşı olan bu derin hürmeti, onun ruhunda taşıdığı derin yara ve asaletten gelmektedir. O memleketin istikbalidir, bilhassa da kadınlarımızın istikbali ve istiklalidir. Ayşe Kurtuluş Savaşı’nın acı, ölüm ve fedakârlıklarla dolu karanlık tarafıyla birlikte iman, mücadele ve aşk dolu aydınlık tarafını da temsil ediyor. Daimî bir inanç ve mücadele aşkıyla kuşatılmış varlığı çevresindeki insanlara da sirayet ediyor , onlara yol gösterip, ideal aşılıyordu. Ahmet Rıfkı, İhsan, Peyami ve daha niceleri ilhamını Ayşe’nin ruhundan almaktadır. İzmir’in kızı diye anılmasının bir sebebi de budur aslında. Çünkü Ayşe’yi Ayşe yapan yaşadıklarıdır. İçerisinde bulunduğu müşkül vaziyet, savaş ortamı, yaşanan kayıplar ve ümitsizliklerdir. Ayşe İzmir’in, Kurtuluş Mücadelesinin kızıdır. Dönemin toplum yaşantısı içerisinde kadına biçilen rolün ve kimliğin dışında, yeni bir kimlik ve varoluş biçimi olarak Ayşe’yi değerlendirmek de mümkündür. Ayşe aynı zamanda romanın aşk figürüdür. Asla kavuşulamayan ve sürekli peşinden gidilen klasik şiirimizdeki sevgilinin birtakım özelliklerine sahip bir kadındır. Romanın sonundaki trajik son ise romandaki aşk unsurunun yine klasik geleneğin izlerini taşıdığının bir delilidir. Bu aşk sergüzeşti İhsanın kalbinde mecazi bir tecelli bulsa da çoğu karakterin ruhunda hakiki bir aşka ve ideale ulaşmada karşımıza çıkmaktadır. Bu durum İhsan için geçerliyse de İhsan’ın Ayşe’ye karşı olan sevgisi daha gerçek ve dünyevidir. Ateşten gömlek, çekilen çileler, ödenecek bedeller, aşk, ümit, hasret, keder, acı gibi çeşitli anlamlarıyla romanda yer alırken bu ateşten gömleği vatan uğruna, sevdikleri ve milleti uğruna, kendi ispatı uğruna giyen birçok karakter vardır. Ayşe’nin ateşten gömleği ise İzmir’dir. Vatanın kurtuluşu için çekilen çiledir. İhsan: Yiğit bir subay olan İhsan, Cemal’in arkadaşıdır. Ayşe ve Peyami ile de bu münasebetle tanışır. Şişli’de, kibar ve eski bir aileye mensuptur. Tavırlarında bir şehirli edası vardır. Peyami’nin kaleminden İhsan şu şekilde tasvir edilir : “Her vakit nazik, her vakit etrafındakilerin rahat ve arzusunu düşünen yeni bir Osmanlı enmûzeci , Türk demiyorum. Çünkü yeni Türk genci daha mütecaviz , daha dalgalı, daha istediği çok olan bir mahlûktur . İhsan’ın muayyen bir istediği yok. Şeref ve namus hissi için cepheden cepheye koşmuş, yaralanmış, fedakârlığı nümayişkâr olmayan biraz da mağrur bir insan.” Askeri yönüyle birlikte sıradan bir insan olan İhsan’ın hayatındaki asıl değişim Ayşe ile başlamaktadır, romandaki diğer birçok karakterde vuku bulduğu üzere. Peyami’nin de belirttiği üzere hayattan muayyen bir istediği yokken Ayşe’nin hayatına girmesi ile hummalı bir sevdayla önce Ayşe’ ye sonra da İzmir’e sevdalanarak ateşten gömleği sırtına giymiştir. Yunus Emre Atabay “İhsan acaba, Ayşe için, yeşil İzmir’in, siyah gözlü şehit çocuğun mezarının yolunda dövüşecek muhayyel ordunun bir ferdinden başka bir şey değil miydi? Ben yanılmış mı idim? Herhalde İhsan’ın hissinde yanılmamıştım. İhsan’ın gözlerinde yanan çırağ yalnız Ayşe için, yalnız Ayşe’yi gördüğü zaman parlıyordu. “İhsan’ın Ayşe’ye karşı duyduğu aşk ve muhabbet çoğu kaynaklarda İhsan’ın vatan sevgisinin önüne geçmiş ve klasik bir aşk hikayesi olarak telakki edilmiştir. Romanın başından itibaren hissiyat bu yönde olsa dahi Ayşe’yi ve Ayşe karakterinde birleşen metafor ve değerleri doğru şekilde ele aldığımızda İhsan’ın ona neden bu denli şiddetli bir şekilde âşık olduğunu da anlayabiliriz. Elbette buradan en insani yanıyla bir aşk hikayesi de mevcuttur lakin bu yeknesak bir aşk hikayesinden daha karmaşık ve katmanlıdır. İhsan ve aşkı romanda yüzeysel bir aşk hikayesi olarak geçmekte fakat daha derin bir tahlilde Ayşe’nin temsil ettiği metafora karşı duyulan bağlılık ve aşkı temsil etmektedir. İhsan’ın vatan sevgisi Ayşe’dir. Ayşe ise onu vatanı kurtarması, İzmir uğruna en önde koşması şartıyla sevmektedir. Bu noktada İhsan’ın içerisinde bulunduğu bu aşk haline alışılagelmiş bir şekilde bakamayız. Her romanda daima bulunması gereken, okuyucunun dikkatini celp edecek mutat bir aşk hikayesi olarak telakki edemeyiz. Zira bu romanda ne Ayşe ne de İhsan sıradan insanlardır. Kurtuluş savaşında bu mucizeye nail olmuş aziz milletimiz tüm fertleri gibi… Bir subay olarak İhsan ise oldukça ciddi, çalışkan, güçlü bir iradedir. Gösterişten uzak, samimi bir vatan, millet sevdalısıdır. Görevini aşkla yapmaktadır. Demir gibi şeref ve haysiyete bağlı bir asker olarak tanımlarken kendini, hummalı bir aşkın pençesinde ateşten gömleği sırtından ciğerlerini yakan bir aşıktır da aynı zamanda. Aşkın zaaf ve iradesizliğine sahip çelikten iradeye sahip bir asker olarak kendi iç çatışması içerisinde bir karakterdir. Ayşe’ye karşı olan duygularının, askerliğine karşı galebe çaldığını, onun iradesini nasıl etkilediğini itiraf ederken ki çaresizliğiyle o vakur ve korkusuz askerden bir iz bulmak oldukça güçtür. Onun ateş ten gömleği aşktır. Nasıl ki Peyami’nin arayışı gerçekçi bir insani zaafsa, İhsan’ınki de öyledir. İhsan da en az Peyami kadar gerçek bir karakterdir. Cemal: Peyami’nin annesinin amcasının oğludur. Harbi-i Umumi ’de zabittir. Dünyayı dolaşmış, birçok muharebeye katılmış ve bu muharebelerde yaralanmıştır. Peyami ile aralarında saf ve menfaatsiz bir arkadaşlık vardır. Cemal klasik asker terbiyesine sahip kibar ve şehirli bir subaydı. Peyami’nin söylemiyle bir İttihatçı olan Cemal, vatan ve millet sevdalısı, milli bilince sahip duyarlı bir insandır. Sadık ve cesur bir asker olan Cemal, romanda oldukça silik bir karakterdir. Diğer karakterlerin yanı sıra oldukça yüzeysel bir şekilde romanda yer almıştır. Ateşten gömleği onun da sırtındadır şüphesiz, en önde onun bölüğü İzmir’e şehadete yürümüştür. Kezban: Kezban, Letafet Apartmanı’nda İngilizlerin öldürdüğü bir çavuşun öksüz kızıdır. İhsan’a karşı derinden bir sevgi ve muhabbet duymaktadır. Bu muhabbeti Ayşe’yi kıskanmasına ve bir aşk üçgeninin meydana gelmesine yol açıyordu. İhsan’ın peşinden ayrılmayan ve her saniye onu gözetlemekle meşgul olan Kezban ‘ı yanında götürmek istemeyen İhsan’a söylediği şu sözler oldukça manidardır : “-Gitmicam, gitmicam! Tüfeng atamam mı, elin şehrinden karılar gelir de ben gelip bir iş tutamam mı, diyordu. Hakikat yeşil gözleri öyle genç bir ihtirasla tutuşuyordu ki, bu küçük mahlûkun herhangi bir ihtilâlci gibi dövüşebileceğine kaniydim. Romanda yer alan ikinci aşk hikayesinde de Yunus Emre Atabay dikkati celp eden aşkın götürdüğü yoldur. Aşkın vatan müdafaası gibi ezeli değeri bir hakikate olan rehberliği ve taşıyıcılığıdır. Zira Ateşten gömlek romanında aşkın yeri bu bağlamda anlamlı ve kıymetlidir. Aşk ile milli romantizmin kaynaşması romanın bir uzvu olduğu gibi gerçekçilik de diğer bir uzvudur. Ayrıca Kezban’ın dahi bir tüfek isteyip savaşa dahil olma isteği Millî Mücadele ruhunu da yansıtan bir davranıştır. Köyde yaşayan Kezban için bir şehir kadınının harpte yapabileceği her işi o da yapabilecek kabiliyete sahiptir. Daha da ötede bunu yapabilecek arzu ve iradeye sahip olmasıdır. Burada Ayşe karakteri ile öne sürülen tezi destekleyecek unsurlar Kezban karakterinde kısmen göze çarpmaktadır. Onun da Ayşe’nin gözlerine benzeyen yeşil gözleri buna bir işarettir. Zira yeşil göz yahut göz leitmotivi de romanda oldukça mühim bir yere sahiptir diğer birçok motif gibi. Kezban da ateşten gömlekten nasibini almış, türlü acılarla boğuşmuştur. Genel olarak romana hâkim olan bu acı dolu hayat hikayelerinin her biri ateşten gömleği işaret etmektedir. Ateşten gömlek romanı acı dolu hikayeleriyle Millî Mücadeleden gerçekçi portreleri aktarmasıyla asıl kıymete haizdir. Mehmet Çavuş: “Bu vaktiyle Rumeli’de Bulgar çeteleriyle vuruşmuş Makedonya’nın kanlı ihtilâllerinde pişmiş, Anadolulu bir nevi siyasî şaki idi” Bunun yanı sıra gayrimüslimlere ve padişaha da düşmanlığı ile tanınan biridir. Cahil bir askerdir, silahlı çatışmaya hayatını adamıştır. Birçok savaşta ve mücadelede yer almıştır. “O, bütçe, para gibi şeyleri pek anlamazdı. Bütün Hıristiyan dünyasının zulmettiği, katlettiği bir Müslüman ve Türk milleti tanıyor, bir de milleti kurtarmak için dağa çıkan bir sınıf insan biliyordu. Bu dağdaki sınıf ölüyor ve meşakkat çekiyordu.” Jandarma ve Yunan’a karşı nefret duyuyor, halktan rüşvet almaktan geri kalmıyordu. Kezban’a sevdalanan Mehmet Çavuş’un sırtında bir ateşten gömlek yoktur. Çünkü onun duyguları tamamıyla menfi ve çirkindir. Bu yüzden onun sevgisi ihanet ve ölümle sonuçlanır. Romanda sevgisi vatan müdafaası ile sonuçlanmayan tek kişi odur. Çünkü onun kalbinde vatan sevgisi hiçbir zaman tam anlamıyla çıkarsız bir hal almamıştır. Her zaman kendi menfaatleri dahilinde çalışmış ve nümayiş yapmaktan geri kalmamıştır. Ahmet Rıfkı: Trabzon şivesiyle konuşan bir zabit olan Ahmet Rıfkı, Adapazarı’nda İhsan’ın maiyetinde görevini sürdürüyordu. Cesur ve korkusuz bir genç olan Ahmet Rıfkı, romanda ilk sökün etmesiyle birlikte kahramanlığını ve cesaretini göstermiştir. İzmir idealine bağlanmış bir genç olan Ahmet Rıfkı ‘nın Ayşe karşı bir muhabbet duymasıyla birlikte onun da hayatı diğer karakterler gibi İzmir’in yoluna bağlanmıştır. Onda Ayşe’ye hürmetle, perestişle, himaye ile karışık bir alâka uyanmıştı.” Zamanla artan ilgisi ve muhabbetiyle ateşten gömleği sırtına geçiren Ahmet Rıfkı’nın aşkı ve acıları da yine bahsettiğim son ile vasıl olmuştur. Şehit düşen Ahmet Rıfkı İzmir idealine bağlanan ve ateşten gömlek ile mülhem olan bir diğer vatan kahramanıdır. Romanda yer alan diğer karakterler: İhsan’ın annesi: Alafaranga, zengin bir Şişli hanımı. Millî Mücadele’de çekingen ve korkak bir tavrı vardır. Yunus Emre Atabay Salime Hanım: Şişli eşrafından, aile dostlarıdır. İngiliz hayranı ve manda taraftarıdır. Mister Cook: Mr. Cook Bir İngiliz’dir. Kibirli ve kurnaz bir mizacı vardır. Zeynep: Ayşe’nin Mahallede yegâne tanıdığı sebzevatça kadın. Seyfi: Mülazımdır, Millî Mücadele yanlısı yardımsever bir İstanbulludur. ZAMAN Hatıra tekniğiyle yazılan romanda, her bölümün sağ üst köşesinde tarih yer almaktadır. İlk bölümde anlatılan olayların geçtiği tarih 3 Kasım ’dir. Sakarya muharebesiyle nihayet bulan olaylar silsilesi de bu aralıkta, 3 Kasım ile 23 Ağustos tarihleri arasında, gerçekleşmiştir. 1. Dünya savaşı sonrası alınan ağır mağlubiyetler ardından Mondros mütarekesi ve akabinde gelen Sevr anlaşması felaketi ile memleketin durumu bir hayli kötüye gitmektedir. Halk ümitsizliğe ve çaresizliğe kapılmaya başlamış, çeşitli ihanetler ve kurnazlıklarla durum iyice vahim bir hal almıştır. Başta İstanbul’un işgali olmak üzere, Anadolu’yu parça parça sahiplenmeye çalışan düşmana karşı aciz kalan Osmanlı Devleti’nde halk yerel mücadelesini sürdürmeye başlamıştır. Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişi ve yerel mücadelelerini sürdüren halkı örgütleyerek yapılan miting çalışmaları ile milli bilinç uyandırılmış ve topyekûn bir mücadeleye girişilmiştir. 1. Dünya Savaşı’nda verilen ağır kayıplar ve ardından gerçekleşen diplomatik hüsranlar milletimize büyü yaralar açmış ve onu bir hayli bitap düşürmüştür. Lakin olanca acısı ve yoksulluğuna rağmen fevkalade bir iman ve vatan sevgisiyle mücadelesini sürdüren milletimiz kanla sulanmış aziz topraklarımızın üzerindeki alevleri gömlek gibi sırtına geçirmiş ve Kurtuluşa emin adımlarla yürümüştür. Romanda yer alan tarihi vakalar sırasıyla:  İzmir’in İşgali  İstanbul’un İşgali  seafoodplus.infoönü  seafoodplus.infoönü  Kütahya – Eskişehir  Ve Sakarya Meydan Muharebesi’dir Mekân: Peyami bu hatıralarını Cebeci’deki bir hastanede kaleme almaktadır. Romandaki asıl olaylar ise İstanbul ve Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde geçmektedir. Bu vilayetler, romandaki olay örgüsü muhafaza edilerek, şu şekildedir:  İstanbul Yunus Emre Atabay  Adapazarı (Adapazarı’na giderken Bolu ve Düzce)  Eskişehir  Ankara  Konya  Seyitgazi  Polatlı  Karadağ Tema (İzlek) Millî Mücadele’nin ilk romanı olan Ateşten gömlek birçok farklı katmana sahip, muhtelif konuları bir araya getiren, metaforlara dayalı, milli ve ferdi romantizmden faydalandığı kadar gerçekçi bir roman olma mahiyetine de sahip bir roman olması hasebiyle hususi bir romandır. Romanda yer alan ferdi aşk, acı ve arayış mücadeleleri, ihanetler, korkular; inanç, cesaret ve fedakârlık vs. unsurların hepsi tek bir yönelime sahiptir. Zira birçok metaforla donatılmış, alegorik karakterlere sahip olan romanda ateşten gömlek ile simgeleştirilen durum aynı zamanda romanın da temasıdır. Ateşten gömlekten kasıt ise pek ala herkes tarafından farklı yorumlanabilecek bir konudur. Çünkü her şeyden önce insanoğlunun saf gerçekliğine ve fıtratına temas etmektedir. En başta insanın ferdi ve içtimâî bir canlı olmasına değinir Ateşten gömlek. İnsanoğlunun ferdi arayışları, mizacı, ülküsü ve hususiyetleri ile aynı zamanda içtimai sahada da kendine has arayış, mizaç ve ülküye sahip olduğu gerçeğini bize hatırlatır. Peyami karakteri bu yüzden her iki yönüyle de romanda tanıtılmıştır. Ayşe’nin idealleştirilmesinden ötürü İhsan ve Peyami’nin gerçekliği daha açık bir şekilde romanda yer almıştır. Birbirini gösteren ve tamamlayan bu unsurlar bir tezat değil bölünmezliği anlatmaktadır. Kurtuluş Savaşı döneminin genel atmosferi ile tema oldukça örtüşmektedir. İçtimai ve milli duyguların ön planda olduğu ve giderek şiddetlendiği bir atmosferde bireylerin hem içtimai mücadelesi hem de ferdi mücadelesinin bir arada verilmesi romandaki gerçekçi bakışın en açık verimidir. Bu gibi olağanüstü durumlarda ferdi ve toplumu en doğal halleriyle üryan bir şekilde gözlemlemek mümkündür. Bilhassa toplum kanadında milli birlik ve bilinç, azim, kararlılık ve dayanma gücünün ortaya çıktığı yegâne durumlardır. Kısacası millet olmanın özü ve mahiyeti tam da bu gibi durumlarda sökün etmektedir. Halide Edip şüphesiz bu olağanüstü durumdan içtimai olduğu kadar ferdi olarak da yararlanmak istemiştir. Bu yüzden ferdi aşk ve arayışlarında yer aldığı romanda, savaşın getirdiği olağanüstü şartlarda bir değer ve anlam arayışıyla birlikte ulvi bir aşkın da hikayesi yer almaktadır. Bu aşk ve arayışın sonucu ise milli değerlere bağlanarak bütün ferdi unsurlara yeniden bir içtimai karşılık bulmaktadır. Ateşten Gömlek’ te yer alan bu iç içe olma durumu fevkalade bir sentezdir. Bu Ateşten gömleğin diğer bir yüzü ise tamamıyla Millî Mücadele ve Türk milleti ile mütealliktir. Nasıl ki aşk insana verdiği onca çile ve ıstıraba rağmen vazgeçilmez bir tutkuysa vatan sevgisi de aynı öyle bir tutkudur. Uğruna bütün sevdiklerini, birikiminizi ve hatta canınızı kaybetmeyi şeref saydığınız vatanınız için çektiğiniz acı ve elem nefsinize ağır gelse de ruhunuza huzur ve saadet getiren eşsiz bir hazine, ezeli bir değerdir. Millî Mücadele dönemi böyle bir dönemdir ki milletimizin en derin yaraları aldığı, istiklalinin Yunus Emre Atabay saldırıya uğradığı, sayısız kayıp ve yoksulluğun yaşandığı bir felakettir. Bu felaketin yanında daimî bir inanç, ümit ve aşkın yükseldiği bir yanardağdır da aynı zamanda. İşte Ateşten gömlek, romanın teması, bütün bu ulvi ve mukaddes acıları vatan ve millet uğruna tereddütsüz göze almak demektir.

Ateşten Gömlek Romanının Özeti ve Tahlili

Ateşten Gömlek Romanının Özeti ve Tahlili

Ateşten Gömlek adlı roman, anlattığı dönemi en iyi şekilde okuyucu ile buluşturması ve okuyucuya hissettirmesi bakımından değerli bir eser konumundadır. Romanın yazarı Halide Edip Adıvar, Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşananların içinde olması ve bu mücadeleye bizzat destek vermesi Ateşten Gömlek romanının değerini arttırmaktadır. Ateşten Gömlek romanı Halide Edip Adıvar’ın Kurtuluş Savaşı tanıklığının romanıdır diyebiliriz. Bu yazımızda anlatacağımız Ateşten Gömlek romanı Halide Edip Adıvar’ın ve Milli Edebiyat döneminin başyapıtlarından biridir.

Ateşten Gömlek Adlı Romanın Konusu

Ateşten Gömlek romanı, İzmirli olan Ayşe ve yakınlarının üzerinde Kurtuluş Savaşı mücadelesini ve bu mücadelenin geçirdiği aşamaları (İtilaf Devletleri’nin işgalleri, Kuvva-yi Millliye süreci, düzenli orduya geçiş vb.) anlatmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nın yanı sıra kahramanların aralarında geçen olayları (Aşk, kıskançlık, kavga vs.) anlatmaktadır.

Ateşten Gömlek Adlı Romanında Ana Düşünce

Halide Edip Adıvar’ın kaleme aldığı Ateşten Gömlek adlı roman Kurtuluş Savaşı döneminde yaşayan bir grup insanın milli duyguların yanı sıra birbirleri ile olan ilişkilerinde bahseder. Bu kişilerin aşklarını, kıskançlıklarını, tutkularını anlatarak o dönemdeki insanların üzerinden Kurtuluş Savaşını ve milli mücadele duygusunu konu alır.

Ateşten Gömlek Adlı Romanın Özeti

Romanda geçen olaylar Peyami adındaki karakterin hatıra defterinde yazanlardır. Zengin bir aileye mensup olan ve annesinin yanında Şişli’de oturan Peyami ile evlendirilmek üzere İzmir’den Ayşe adında bir akraba kızı uygun görülür. Bu evlilik kararına karşı çıkan Peyami evlenmemek için Almanya’ya gider. Onuruna düşkün ve gururlu bir genç kız olan Ayşe, Peyami’nin bu hareketini hakaret sayar ve Peyami ile evlenmeme kararı alır. Ayşe, İstanbul’da yine bir akraba olan Mukbil Bey ile evlenir.

Peyami’nin annesi (Salime Hanım) kendi çevresinde sözü geçen varlıklı bir kadındır. Kadınlar arasındaki olayları o kontrol etmektedir. Peyami’nin annesi ve onun çevresi İngiliz sempatizanıdır. Ülkenin kurtuluşunu İngiltere’nin manda ve himayesinde görürler. Peyami de bu çevrenin ve görüşlerin içerisinde yer alır. Bu görüşlerin ve düşüncelerin dile getirildiği eve ara sıra kalmaya gelen bir akraba olan Cemal Bey bir askerdir. Gün geçtikçe Peyami ile dost olan Cemal Bey tam bir cumhuriyetçidir. Cemal Bey ile vakit geçiren Peyami’de ilk değişimler Cemal Bey ile gittikleri ve zabitlerin oturduğu kahvede ülke durumunu konuşan subayları dinlemesi ile başlar. Peyami, bu süreç içinde bir subay olan İhsan ile tanışır ve onunla da sıkı arkadaş olur. Cemal Bey ve İhsan iyi anlaşamasa da Peyami ile dost oldukları için beraber vakit geçirirler.

Yunanlıların İzmir’i işgal ettiği haberi tüm ülkede büyük yankı uyandırır. Bu işgal sırasında Yunan askeri çoluk çocuk demeden önüne gelen herkesi katleder. Bu vahşi olayda Ayşe’de eşi ve oğlunu kaybeder ve kolundan yaralanır. İtalyan bir ailenin yardımıyla İstanbul’a gelen Ayşe, Peyamilerin evine sığınacaktır. Peyami ve Cemal Bey, Ayşe’yi iskeleye karşılamaya giderken İhsan ile karşılaşırlar ve hep birlikte Ayşe’yi eve getiriler. İhsan, Ayşe’den ilk görüşte etkilenir.

Halk ülkenin işgal edilmesine tepkilidir. Bu durumu protesto için mitingler düzenlenir. Bu mitinglerin en büyüğü ve en çok ses getireni hiç şüphesiz Sultan Ahmet mitingidir. Peyami, İhsan ve Ayşe bu mitinge katılır. Mitingdeki coşku seli Ayşe’nin duygulanmasına ve ağlamasına neden olur. Ayşe’yi ağlarken gören Peyami, Ayşe’den hoşlanmaya başlar. Peyami’nin işgale bakış açısı değişmektedir.

Şişli’deki evde Salime Hanım’ın bir gazeteci ile İngiliz manda ve himayesi ile ilgili röportaj yaptığı sırada konuşulanlara dayanamayan Ayşe, etrafındakileri şaşırtacak düzeyde düzgün bir Fransızca ile konuşulan görüşlere karşı çıkar ve İngiliz manda ve himayesini reddeder. Sessiz, sakin ve köylü gözü ile bakılan Ayşe bu hareketinden sonra dikkatleri üzerine çeker. Evin hanımı Salime Hanım, Ayşe’yi artık tehdit olarak görmektedir. Ayşe, kısa bir süre sonra bu evi terk edecek ve Gedikpaşa’da iki odalı bir ev tutacaktır. İzmir’den kalan birikimini payitahttan Anadolu’ya kaçan subaylar için harcayan ve yalnız yaşamaya başlayan Ayşe, geçimini çocuklara ders vererek ve oya yaparak sağlamaktadır. Bu sıralarda İstanbul, İngilizler tarafından işgal edilir. Payitaht adeta bir kan gölüne döner. İngilizler, kendilerine karşı olduğunu düşündüğü herkesi sürgün etmektedir.

Cemal ve İhsan, milli mücadeleye yardım etmek için Anadolu’ya geçerler. Peyami tifoya yakalandığı için Ayşe ile bir süre görüşemez. Peyami’nin hastalığı atlatmasından sonra Ayşe ve Peyami beraberce bir kağnı ile Anadolu’ya doğru yola koyulurlar. İşgal güçlerinden saklanmak için köylü kılığına girerek dağlık dolambaçlı yolları kullanırlar. Ayşe ve Peyami, yolun sonunda Kandıra’nın (Kocaeli) bir köyünde İhsan ile buluşurlar. Buluşmadan sonra milli mücadeleye yardım etmek için Kuvva-yi Milliye güçlerine katılırlar. İlk savaşları Adapazarı çevresinde Halife ordusu ile olur. Milli mücadeleye karşı isyan eden halkı sustururlar. Anadolu’da farklı bölgelerdeki çeteler ise birbiri içinde bir çatışma içindedir. Kimileri İstanbul’u desteklerken kimileri Kuvva-yi Milliye güçlerinin yanında saf tutmaktadır.

Bu mücadeleler sırasında kahramanların arasına Mehmet Çavuş katılır. Ayşe hemşirelik yaparak milli mücadeleye elinden geldiğince yardım etmeye çalışmaktadır. Peyami, Ayşe’nin takdirini ve beğenisini kazanabilmek için milli mücadeleye dahil olmayı planlar. Bunun için Mehmet Çavuş’tan silah dersleri alır. Eskişehir’de bir köyde tüm ailesi ve tanıdıkları Yunan askerleri tarafından katledilen Kezban ile karşılaşırlar. Kezban, İhsan’a aşık olur. Bu sebeple onların yanından ayrılmak istemez. İhsan’ı Ayşe’den kıskanan Kezban, Ayşe gibi hemşirelik yapabileceğini öne sürer. İhsan, Kezban’ın yanlarında gelmesine karşıdır. Bu tartışmayı Ayşe çözer.

İhsan’a aşık olan Kezban’a ise Mehmet Çavuş tutulur. Kezban ile evlenmek isteyen Mehmet Çavuş, Peyami’yi yaralayarak Kezban’ı kaçırır ve bir süre ortalıktan kaybolur. Mehmet Çavuş düşman safına geçer. Konya’da isyan edenleri bastırmak için İhsan ve Peyami vazifelendirilir. Ancak Mehmet Çavuş bu bölgedeki halka yalan söyleyerek İhsan ve yanındakilere pusu kurdurur. Mehmet Çavuş tarafından yakalanan İhsan’ı Kezban kurtarır. Kezban, köyden kaçarak İhsan’ın arkadaşlarına haber verir. Kezban sayesinde İhsan kurtulur ve Mehmet Çavuş idam edilir. Kezban’dan ise bir daha haber alınamaz. Kezban’ın eşyaları bir dere kıyısında bulunur.

İlerleyen zaman ile kahramanlar birbirinden ayrı düşerler. Ayşe, Eskişehir’de hemşirelik yapmaktadır. Alay Kumandanı olan İhsan, milli mücadele için elinden geleni arkasına koymaz. Peyami ise tercüman olarak Ankara’da vazifelendirilir. Peyami, kendini İhsan’ın emri altındaki birliğe göndertir. İhsan, bir akşam Peyami’ye Ayşe’ye olan aşkından söz eder.

İhsan, II. İnönü muharebesinde ağır yaralanır. Çok kan kaybeden İhsan’ı hastanede yer kalmadığı için bir otel odasına yatırırlar. Ayşe her sabah İhsan’ın yanına gelerek yarasını kontrol eder, çarşaflarını değiştirir. Ayşe ve İhsan bir akşam vakti sohbet ederken İzmir’den konu açılır. İhsan, Ayşe’den İzmir’e ilk giren olmak şartı ile evlilik teklifini kabul etmesini ister. Ayşe hiçbir şey söylemeden mantosunu alır ve odayı terk eder. Ayşe ile görüşemeyen İhsan, yaralarını açarak intihar etmeye çalışır. Ayşe geri gelmeye mecbur kalır.

Ankara’ya geçen İhsan, akrabaları tarafından amca kızı ile evlendirilmek istenir. Evlenmeyi reddeden İhsan, trene bindiği sırada veda etmek için amca kızını öper. Bu anı gören Ayşe, her şeyden vazgeçer ve sadece İzmir hayali ile yaşamaya başlar.

İhsan Sakarya Muharebesi sırasında bir makineli tüfekten çıkan kurşun ile vurulur ve Peyami’nin kollarında hayata gözlerini kapar. İzmir’in kızı Ayşe’de bu muharebede ölür. Komutanın ölüm haberi Ayşe’ye ulaştığı zaman Ayşe ön cephelere doğru koşmaya başlar. Ayşe, yere düşen bir top mermisi ile hayatını kaybeder.

Peyami, yoldaşları Ayşe ve İhsan’ı Gökçepınar’da yan yana defnettirir. Peyami bundan sonra İzmir’e ilk giren olmayı planlar. İzmir’e giren ilk kişi olacak ve bunları Ayşe’ye anlatacaktır. Peyami’ye göre Ayşe kimseye kalbini vermemiştir. Ayşe, İzmir’e ilk giren kişiyi sevecektir. Ayşe’nin sevgisini kazanmak için cepheye geri dönen Peyami, bir top mermisi ile vurularak bacaklarını kaybeder.

Ateşten Gömlek romanı, bu kısma kadar Peyami’nin tuttuğu notlar ile anlatılır. Roman sonunda bulunan bir nottan Peyami’nin, kafasına bir kurşun isabet ettiği ve bu kurşunun çıkarılmaya çalışıldığı bir ameliyat sırasında öldüğü yazılıdır. Ateşten Gömlek adlı romanın sonunda iki doktorun diyalogları yer alır. Peyami’nin notlarında yazan isimler incelenir ancak ne İhsan adında bir komutana ne de Ayşe adında bir hemşire hakkında bilgiye ulaşılır. Doktorlara göre kafasından kurşun giren İhsan bu olayları kendi kafasında kurgular.

Ateşten Gömlek Adlı Romanın Kahramanları

Peyami: Kendini züppe olarak tanımlayan karakter, varlıklı bir ailenin evladıdır. Duygusal bir kişiliğe sahiptir. Hariciye memurluğu yapmaktadır. İzmir işgalinden kaçarak evlerine sığınan Ayşe’ye aşıktır. Peyami’nin Ayşe’ye olan aşkı onu milli mücadelenin içerisine sürükler. Romanın başlangıcında züppe bir karakter olarak gördüğümüz Peyami, roman sonunda Vatansever bir kişiliğe bürünür.

Ayşe: Roman, bu karakterin etrafında şekillenir. Hırslı ve etrafındaki erkekleri etkileyebilecek bir güzelliğe sahiptir. Kocası ve oğlunun İzmir’in işgali sırasında ölmesi üzerine İstanbul’da akrabalarının yanına gelir. Daha sonra Anadolu’ya geçerek milli mücadeleye destek olmak için hemşirelik yapar. Sakarya Muharebesinde hayatını kaybeder.

İhsan: Peyami’nin çok yakın arkadaşı. Ayşe’ye aşıktır ve onunla evlenmek ister. Milli mücadeleye gönül verenlerden biridir. Kurtuluş savaşında (I. İnönü Muharebesi, II. İnönü Muharebesi ve Sakarya Meydan Muharebesi) yer alır. Sakarya Muharebesi sırasında şehitlik mertebesine ulaşır. Ayşe ile yan yana gömülürler.

Cemal: Milli mücadeleye gönül veren bir subaydır. Milli mücadelenin yeni yeni filizlediği yıllarda bile Cumhuriyetçi fikirlere sahiptir.

Mehmet Çavuş: Rumeli’de çetelerle mücadele etmiştir. Kini yüzünden padişahtan nefret eder. Sırf bu yüzden milli mücadeleye katılır. Kezban’a aşık olur ve Kezban’ı kaçırır. Kezban’ın İhsan’a olan aşkını hazmedemez ve milli mücadeleden ayrılarak isyancı olur. İhsan’a tuzak kurar. Ancak kurduğu tuzak Kezban tarafından bozulur. İhsan ve arkadaşları tarafından yakalanır ve asılarak idam edilir.

Kezban: Ailesi ve yakınları Yunanlılar tarafından katledilen yeşil gözlü, güzel bir köylü kızıdır. İhsan’a olan aşkı sebebi ile milli mücadeleye katılır. Ayşe’yi kıskanmaktadır. İhsan’a yardım edebilmek için canını hiçe sayabilecek kadar fedakardır.

Salime Hanım: Peyami’nin annesidir. Şişli’de oturan varlıklı ve sözü geçen bir kadındır. İngiliz manda ve himayesini desteklemekte ve bu yolda hareket etmektedir. Evinin salonunu bu tarz toplantıları yapmak için kullanmaktadır.

Ateşten Gömlek Adlı Romanda Zaman

Ateşten Gömlek romanı birinci dünya savaşının sona erdiği yıllardan başlayıp, Kuvva-yi Milliye, düzenli orduya geçiş ve Kurtuluş Savaşı yıllarını kapsamaktadır.

Ateşten Gömlek Adlı Romanda Mekanlar

Halide Edip Adıvar’ın kaleme aldığı Ateşten Gömlek adlı romanda geçen mekanlar oldukça geniştir. Roman İstanbul, Sultan Ahmet Meydanı, İzmir, Adapazarı, Eskişehir, Ankara ve Anadolu’nun belli bölgelerindeki yerlerde geçmektedir. Romandaki iç mekanlar için Şişli’deki ev, hastane odası, otel odası örneklerini verebiliriz.

Ateşten Gömlek Adlı Romanın Tahlili

Ateşten Gömlek adlı eser için roman demek yerine Halide Edip Adıvar’ın tanıklığı demek daha doğru olabilir. Roman içerisindeki Ayşe karakterinin Halide Edip’i temsil ettiğini söyleyebiliriz. Halide Edip Adıvar, Kurtuluş Savaşı içerisinde yer alan ve bu mücadeleyi destekleyen bir şahsiyettir. İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edilmesinin hemen ardından hakkında tutuklama kararı çıkarılan kişiler arasında Mustafa Kemal başta olmak üzere Doktor Adnan Adıvar ve eşi Halide Edip Adıvar’da vardır. Romanda anlatılan olaylar içerisinde Sultan Ahmet mitingi, kağnı ile Anadolu’ya yapılan yolculuk, eşyaların nasıl saklandığı veya cephanelerin nasıl taşındığı gibi olaylar ayrıntılı bir şekilde işlenir. Bu durum romanın asıl vermek istediği mesajı açıkça göstermektedir. Aynı zamanda okuyuculara Halide Edip Adıvar’ın bahsettiğimiz olayları bizzat yaşamış olabileceğini düşündürebilir. Ancak bu ayrıntılı anlatım romanın akışını bozmaktadır. Kurtuluş Savaşını konu alan romanlar çoğunlukla bu dönemi araştıran ve bu döneme tanıklık etmemiş yazarlar tarafından kaleme alınmıştır. İngilizce çevirisini Halide Edip Adıvar’ın yaptığı Ateşten Gömlek romanı Halide Edip’in tanıklığı ve yaşanmışlıkları ile kendini diğer romanlardan ayırmaktadır.

Halide Edip, Kurtuluş Savaşı’nı konu alan bir roman yazmayı düşünmektedir. Kurtuluş Savaşı sonrası evine misafir olarak gelen Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Anadolu ile ilgili bir roman yazacağını ve romanın adının Ateşten Gömlek olacağını söyler. Ateşten Gömlek ismini çok beğenen Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan daha hızlı davranarak Ateşten Gömlek adlı romanını yayımlar. Anlattığımız bu olayı Halide Edip Adıvar, Ateşten Gömlek adlı romanının giriş kısmında “Yakup Kadri’ye” başlıklı yazısında anlatmaktadır.

Halide Edip Adıvar, Ateşten Gömlek romanında coşkulu bir dil kullanarak okuyucuyu romana bağlamayı başarır. Bu coşkulu anlatımın yanı sıra Türkçenin kullanımdaki zayıflıkları da gözden kaçmamaktadır..

Cevdet Kudret, Ateşten Gömlek adlı romanı, Türk edebiyatında Kurtuluş Savaşının konu olduğu romanlar arasında ilk sıraya yerleştirir ve bu konuda yazılan romanların en iyisi olduğunu dile getirir.

Roman içerisindeki karakterlerden söz edecek olursak Halide Edip Adıvar’ın karakterlerin altyapısı üzerinde fazla çalışmadığını söyleyebiliriz. Karakterlerin kendi içindeki ve diğerleri ile olan çatışmaları gerçekçi bir izlenim sunmamaktadır. Hikayenin gidişatını değiştiren olaylar basit ve anlamsız kalabilmektedir. Realist bir eser saydığımız Ateşten Gömlek adlı romanda Halide Edip karakterlerin tamamına aynı mesafede kalarak tarafsızlığını korur. Romandaki Ayşe karakterinin örnek kişi olduğunu söyleyebiliriz. Ayşe’nin kocasını ve oğlunu kaybetmesi konusundan başka Ayşe’nin iç dünyasından bahsedilmez. Ayşe sadece milli mücadeleyi düşünmekte ve buna önem vermektedir. Aşk, Ayşe için ikinci hatta üçüncü plandadır. İhsan ise romanın başlangıcında bir subaydır. Milli mücadelede yer alırken aynı zamanda Ayşe’ye olan hisleri ile savaşmaktadır. Bir asker olan İhsan, Ayşe olmasa bile Kurtuluş Savaşındaki yerini alacaktır. Nitekim İstanbul’un işgalinden hemen sonra Anadolu’ya geçerek milli mücadeleye katılır. Vatanı için seve seve canını verebilecek bir asker olmasına rağmen Ayşe için savaşı terk edebileceğini söylemesi bu karakterin tutarsızlığını göstermektedir. Peyami, İhsan’ın aksine Kurtuluş Savaşına Ayşe’ye olan aşkı için katılır. Roman içerisinde Ayşe ile başlayan değişim Peyami’yi vatansever biri haline dönüştürecektir.

Ateşten Gömlek romanı, Peyami’nin notları üzerinden anlatıldığı için Peyami’nin roman içindeki yeri yadsınamaz. Roman “ben” anlatıcı üzerinden anlatılır. Bu durum sebebi ile diğer karakterlerin duygu ve düşünceleri ancak Peyami’nin gözlemleyebildiği kadar okuyucuya aktarılabilir.

Ateşten Gömlek romanının sonunda Peyami’nin notlarının sona ermesi ile anlatılan esas hikaye son bulur. Devamı için roman sonuna bir not eklenmiştir. Bu not Peyami’nin sonu ile ilgili bilgi vermesinin yanı sıra iki doktorun diyaloglarından roman boyunca anlatılan bütün olayların aslında hiç yaşanmadığı anlaşılır. Halide Edip Adıvar, bu ikilem ile okuyucuları merakta bırakmayı amaçlamış olması durumunun yanında yazarın roman sonunda oluşturduğu ikilem, Kurtuluş Savaşı yıllarında mücadele edip bir adı bile kalmayan kahramanlara göndermede olabilir.

Kaynaklar

ADIVAR, Halide Edip. Ateşten Gömlek, İstanbul, Can Yayınları,

FacebookTwitter

 Eser Hakkında

Halide Edip Adıvar&#;ın &#;Ateşten Gömlek&#; adlı romanı ilk kez yılında İkdam gazetesinde tefrika edildi. Daha sonra kitap olarak yayınlandı. Eserde Kurtuluş Savaşı&#;ndan bir kesit anlatılmaktadır. Yazarın kendisi de olayların içinde yer aldığı için eser bir belge niteliği taşımaktadır.

Özet

Eserin tamamına yakını Peyami&#;nin hatıra defterinden oluşmaktadır. Peyami, Ankara&#;da Cebeci Hastanesinde yatarken kırk üç gün içersinde hatırladıklarını bir deftere yazmıştır. Bunun yanında Peyami&#;nin ağzından İhsan ile Cemal&#;i hatırlatan on bir sayfalık bir bölüm ile Peyami öldükten sonra onun yaşadıklarını bildiren tek sayfalık bir sonuç bölümü vardır.

İzmir&#;in işgali sırasında kocası ve oğlu Yunanlılar tarafından öldürülen Ayşe, bir İtalyan ailenin yanına sığınır. Sonrasında İstanbul&#;a akrabası Peyami&#;nin annesinin evine gelir. Hariciye Kaleminde memur olan Peyami de bu evde yaşamaktadır. Ayşe daha sonra Gedikpaşa&#;da bir eve taşınır. Önce Cemal, sonra da İhsan Anadolu&#;ya milli mücadele saflarına katılmaya giderler.

İstanbul İngilizler tarafından işgal edilir. İşgalciler kendilerine muhalif olanları sürgüne gönderir. Ayşe, İstanbullu gençlerin gözünde İzmir&#;in ve kurtuluşun sembolüdür. Ayşe ile Peyami de milli mücadeleye katılmak üzere Anadolu&#;ya geçerler. İhsan ve Peyami Ayşe&#;yi içten içe sevmektedir.

Anadolu&#;daki yokluk ve savaş ortamı, Peyami&#;nin gözünden anlatılır. Önce Geyve&#;de halifenin ordusuyla savaşırlar. Çeteler arasında da bir kargaşa söz konusudur. Kimisi Kuvayı milliye, kimisi de halife taraftarıdır. Aralarına Mehmet Çavuş da katılır. Peyami, Ayşe&#;nin gözüne girebilmek için savaşa bizzat katılmak ister. Bu nedenle Mehmet Çavuş&#;tan silah kullanmayı öğrenir. Ayşe, cephede yaralılarla ilgilenirken Peyami de bir köyde gizlenen silahları cepheye taşımakla görevlendirilir.

Köyde Kezban adında bir kız vardır. Savaşa katılmak ister. Gizliden gizliye İhsan&#;a âşıktır. Mehmet Çavuş da Kezban&#;a âşıktır. Ancak Kezban Mehmet Çavuş&#;u istemez ve kaçar. Bir süre sonra İhsan, Peyami ile birlikte Konya&#;da çıkan bir ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilir. Bu arada Mehmet Çavuş saf değiştirmiştir. İhsan ve Peyami&#;yi pusuya düşürür. İhsan yakalanır. Kezban bu durumu askerlere haber verir ve ihsan kurtulur. Mehmet Çavuş idam edilir.

Peyami&#;nin tayini Ankara&#;ya çıkar. Birinci İnönü ve İkinci İnönü savaşları kazanılmış, Türk ordusu Sakarya&#;ya doğru ilerlemektedir. Cephede bir mütercime gerek duyulur. Peyami, bunu fırsat bilip cepheye gitmeye karar verir. İzmir&#;e doğru giden orduya o da katılır. Orada İhsan&#;la karşılaşır. İhsan, Ayşe&#;ye olan aşkını itiraf ettiğini, hatta ona evlilik teklif ettiğini söyler. Ayşe içinse öncelikli olan milli mücadeledir. İhsan, Peyami&#;nin de Ayşe&#;ye aşık olduğunun farkındadır.

İhsan, Peyami ve Türk ordusu İzmir&#;e girmek üzere ilerlemektedir. Ayşe de cephede hastabakıcılık görevi yapmaktadır. Yunan ordusuyla girişilen mücadele sırasında Ayşe ve İhsan cephede şehit olurlar. Peyami onların yan yana gömülmesini sağlar.

Peyami, olayların anlatıldığı zamandan, anlatma zamanına döner. İki doktor, Peyami&#;nin başındaki kurşunu çıkarmak için ameliyat ederler. Peyami ameliyat esnasında ölür. Onun bıraktığı günlüğü okuyan doktorlar, günlükte yazıldığı gibi Ayşe ve İhsan adlı kişilerin hiç yaşamadığını öğrenirler. Bu kişilerin başından yaralı olan Peyami&#;nin zihninde oluşturduğu kişiler olduğu sonucuna varırlar.

Kişiler

Peyami

Anlatılan olayları hatıra defterinden öğrendiğimiz kişidir. Hariciye memuruyken Ayşe&#;ye duyduğu aşk yüzünden milli mücadeleye katılır ve cepheye gider. Yunan ordusuyla girilen savaşta başına aldığı bir yara sonucu ameliyata alınır, ameliyattan sağ çıkamaz.

Ayşe

İzmir&#;in ve kurtuluşun simgesi olarak görülen kadın kahramandır. Kocası ve oğlu Yunanlılar tarafından öldürülünce İstanbul&#;a gelir. İstanbul da işgal edilince Anadolu&#;ya geçerek milli mücadeleye katılır. Cephede hastabakıcılık görevi yapar.

İhsan

Peyami&#;nin yakın arkadaşıdır. O da Ayşe&#;ye âşıktır. Milli mücadeleye katılarak albaylığa kadar yükselir. Birinci İnönü, İkinci İnönü ve Sakarya savaşlarına katılır. Şehit düşerek Ayşe ile birlikte yan yana gömülür.

Cemal

Peyami&#;nin anne tarafından akrabasıdır. Peyami&#;nin İhsan&#;la tanışması da Cemal aracılığıyla olur. Ayşe, Cemal&#;in İzmir&#;de yaşatan kız kardeşidir.

Mehmet Çavuş

Rumeli&#;de Bulgar çetecilerle yapılan çatışmalara katılmış, milli mücadele saflarında yer almıştır. Kezban&#;a karşı karşılıksız bir aşk beslemektedir. Milli mücadele sırasında saf değiştirir, yakalanarak idam edilir.

Kezban

Anası ve babası işgal güçleri tarafından öldürülmüş bir köylü kızıdır. İhsan&#;a âşıktır. Milli mücadeleye katılanlar arasındadır.

Diğer Kişiler

Romanda; İngiliz himayesini savunan Salime Hanım, İngiliz gazeteci Mister Cook, Miralay Haşmet Bey gibi kişiler vardır. Aynı zamanda yaptıkları işe ve bulundukları sosyal tabakaya göre (genç askerler, köylüler, doktorlar gibi) isim alan karakterlere de rastlanır.

Mekân

Olayların geçtiği geniş mekânlar; İzmir, İstanbul, Eskişehir, Ankara ve milli mücadele cepheleridir. Bunun yanı sıra kişilerin yaşadığı evler, hastane odaları dar mekânlar olarak karşımıza çıkar.

Zaman

Olaylar Birinci Dünya savaşı sonrasında, milli mücadele yıllarında geçmektedir. Tarihteki İzmir&#;in işgal yılları, İstanbul&#;un işgal yılları, Birinci İnönü ve İkinci İnönü savaşları, Sakarya savaşı romanın geçtiği zamanla eşleşmektedir. 

Dil ve Anlatım

Yaralı bir askerin anılarını tuttuğu günlük üzerine kurulan romanda; iç konuşma, diyalog, anlatma, gösterme, özetleme anlatım teknikleri kullanılmıştır. Romanda bazı bölümlerin çok ayrıntılı anlatıldığı görülür.

Romanda sade, anlaşılır ve coşkulu bir dil kullanılmıştır. Kahramanlar, ait oldukları sosyal çevrenin diliyle konuşturulmuştur. Eserin dili yazıldığı dönemin özelliklerine uygundur.

Roman realist bir bakış açısıyla anlatılmıştır.

Romanın Türü

Milli Mücadele dönemini anlatan roman, Türk edebiyatında &#;tarihi roman&#; türünde yazılmış en önemli yapıtlar arasında yer alır.

Genel Değerlendirme

Halide Edip Adıvar&#;ın &#;Ateşten Gömlek&#; adlı romanı gerek içeriği, gerekse dil ve anlatımı açısından Cumhuriyet döneminde yazılan romanların en önemlilerinden biridir.

Milli mücadele yıllarını anlatan romanların çoğu bu savaşı yaşamayan yazarların araştırmaları sonucu yazılmıştır. Oysa Halide Edip, milli mücadeleye katılmış, savaşı bütün acılarıyla yakından görmüş ve hissetmiştir. Tarihsel gerçeklere ve olaylara dayanılarak yazılan roman Türk edebiyatının önemli klasikleri arasındadır.

Halide Edip Adıvar

Hayatı

Halide Edip, yılında Beşiktaş&#;ta dünyaya geldi. Babası Hümayun Kâtibi Selanikli Mehmet Edip Bey, annesi Bedrifem Hanım&#;dı. Annesi genç yaşta öldüğü için anneannesi Nakiye Hanım&#;ın onun üzerinde büyük bir etkisi oldu. Mevlevi kültürüne sahip, geleneksel bir Osmanlı kadını olan Nakiye Hanım, Halide Edip&#;in romanlarında yer alan bazı kadın karakterlerin ortaya çıkmasında etkili oldu.

Halide Edip&#;in babası genç bir hanımla evlenerek Yıldız&#;da saraya yakın bir konağa taşındı. Küçük Halide, bir süre bu yeni evde yaşasa da hastalanarak Beşiktaş&#;taki evine geri döndü. Halide&#;nin dayısı ve dedesi ölünce aile Üsküdar&#;daki İbrahim Paşa Konağı&#;nın yan kısmına taşındı.

Halide&#;nin eğitimiyle yakından ilgilenen Mehmet Edip Bey, özel derslerle onun yetişmesine katkıda bulundu. Aile, birkaç ev değiştirdikten sonra Şemsi Paşa Yalısı&#;nın yanına taşındı. Bu arada Halide&#;nin babası ikinci evliliğini yaptı. Halide, bu evlilikten çok etkilendi ve ömür boyu çok eşliliğe karşı çıktı.

Halide, yaşı büyütülerek Üsküdar Kız Kolejine verildi. Bir yıl sonra kolejden alınarak evde özel derslerle öğrenimine devam etti. Sultantepe&#;de yeni evlerinde İngiliz öğretmeninin teşvikiyle John Abbot&#;tan çeviriler yaptı. &#;de &#;Mader&#; adıyla basılan çevirisi, &#;Şefkat Nişanı&#;yla ödüllendirildi.

&#;da ikinci kez Amerikan Kız Kolejine verildi. yılı sonlarında dönemin ünlü matematikçisi Salih Zeki Bey&#;den özel dersler aldı. yılında Amerikan Kız Kolejini bitiren ilk Türk kızı oldu. Matematik öğretmeni Salih Zeki Bey&#;le evlenerek hayatında yeni bir dönem açtı. Evliliğinin ilk yıllarında Salih Zeki Bey&#;in çalışmalarına yardım etti. İngiliz matematikçilerin bazılarının biyografilerini Türkçeye çevirdi. &#;te ilk oğlu, 16 ay sonra ikinci oğlu dünyaya geldi.

&#;de &#;Meşrutiyetin İlanı&#; onda büyük bir etki yarattı. Yazı hayatına bu günlerde başladı. İlk yazıları, Hüseyin Cahit tarafından çıkarılan, Tevfik Fikret&#;in başyazarlığını üstlendiği &#;Tanin&#; gazetesinde yayınlandı.

Kadınlar hakkında yazdığı yazılarla dikkat çeken Halide Edip, &#;da siyasi karışıklıklar sonucu çıkan &#;31 Mart&#; olayları sonucu İstanbul&#;dan ayrılarak Mısır&#;a gitti. Oradan da bir tanıdığının daveti üzerine İngiltere&#;ye gitti. Londra&#;da kaldığı süre içersinde yazılarının İngilizler tarafından okunduğunu ve kendinin tanındığını gördü. Ekim ayında İstanbul&#;a geri döndü.

yılında roman yazma çalışmalarına başladı. Heyula ve Raik&#;in Annesi romanları tefrika edildi. Kendisine ilk ciddi romancılık şöhretini kazandıran Seviyye Talib&#;i kaleme aldı. Bir yandan da pedagojik konularda yazmaya başlayan Halide Edip&#;in hayatında eğitimcilik faaliyetleri başlamış oldu. O yıl içersinde kendisine yapılan teklifi kabul ederek kız öğretmen okulunda öğretmenliğe başladı. Bir müddet burada, ardından 5 yıl da idadide öğretmenlik yaptı.

&#;da Salih Zeki Bey&#;in ikinci evlilik yapma isteğine karşı evliliğini bitirdi. Hayli sıkıntılı günler geçirdikten sonra okuldaki görevine, konferanslarına ve yazılarına geri döndü. yılına kadar &#;Halide Salih&#; imzasını kullanan yazar, boşandıktan sonra &#;Halide Edip&#; imzasını kullanmaya başladı. yılları arasında &#;Türk Ocağı&#; içinde faaliyetlerde bulundu. &#;Türk Yurdu&#; dergisinde yazıları yayınlandı.

yılında Balkan Harbi başlayınca Halide Edip, Teali-i Nisvan Cemiyeti&#;nin faaliyetlerine katıldı. Bu süreçte Kız Mektepleri Umumi Müfettişliği yaptı. Bu sayede İstanbul&#;un fakir semtlerinde oturanları tanıma fırsatı buldu.

Halide Edip, &#;te müfettişlik görevindeyken I. Dünya Savaşı başladı. Savaş sırasında Suriye, Lübnan ve Şam&#;a gitti. Eylül &#;da İstanbul&#;a döndü. Cemal Paşa&#;nın tekrar Suriye ve Lübnan&#;a dönerek okul açma faaliyetini üstlenmesi ve Avni Tura Yetimhanesi&#;nin başına geçmesi için yaptığı teklifi kabul etti.

&#;de daha önce aile doktoru olan ve çeşitli nedenlerle görüştüğü Adnan Adıvar&#;la evlendi.

İstanbul&#;a döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi&#;nde Batı Edebiyatı dersleri verdi. Mütareke yıllarında Türk Ocağı&#;nda yönetim kurulu üyeliği de yapan Halide Edip&#;in bu yılları, yazı ve konferansları nedeniyle oldukça yoğun geçti.

yılında İzmir&#;in işgal edilmesiyle Halide Edip, konuşmacı olarak İstanbul&#;da pek çok mitinge katıldı. Bu mitingler, Halide Edip&#;in aydın bir Türk kadını olarak efsane bir kimliğe bürünmesine neden oldu.

16 Mart &#;de İstanbul&#;un işgalinden sonra Anadolu&#;ya geçme kararı aldı. Eşiyle birlikte gizlice Ankara&#;ya giderek Mustafa Kemal&#;le görüştü ve Milli Mücadele&#;nin önde gelen aydınlarıyla tanıştı. Yazışma, çevirmenlik ve çeşitli büro faaliyetlerinin yanında ata binmeyi ve silah kullanmayı da öğrendi.

Birinci İnönü Zaferi düzenli ordunun ilk galibiyeti olarak büyük sevinç yaşatırken Halide Edip, Hilal-i Ahmer Hastanesi&#;nde hastabakıcılık yapmak üzere Eskişehir&#;e gitti. Yunan ordusunun yaklaştığı haberi alınınca Sakarya cephesinde görevlendirildi. Onbaşı rütbesi verildi. Karargâhta ve cephede pek çok görev alan, yıkıntılar etrafında dolaşarak notlar alan Halide Edip, daha sonra bunları eserlerine yansıttı.

Büyük Taarruz&#;un başlamasıyla İzmir&#;e ilerleyen birlikler içinde Halide Edip de vardı. Çavuşluk rütbesine yükseldiği bu döneminde, Yunan ordusunun neden olduğu yıkımlar karşısında dehşete düştü.

Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra Bursa üzerinden Ankara&#;ya döndü. Adnan Adıvar&#;ın Hariciye Vekâleti İstanbul temsilciliğine getirilmesi üzerine İstanbul&#;a geri döndü. Cumhuriyet&#;in ilanından sonra roman alanında yeni bir çığır açan dönemi başladı. Adnan Adıvar ise &#;ten itibaren Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası&#;nın kurucuları arasında görülmekteydi. Bu nedenle bazı siyasi kırgınlıklar yaşandı.

Halide, tedavisi için önce Viyana&#;ya daha sonra Londra ve Paris&#;e gitti. İki kez Amerika Birleşik Devletlerine (, ), bir kez de Hindistan&#;a () gitti.

Halide Edip, yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi&#;nde İngiliz Edebiyatı profesörü olarak görev yaptı. &#;de Demokrat Parti&#;den İzmir milletvekili oldu. Bir süre bağımsız milletvekilliği görevini sürdüren Halide Edip, &#;te siyaseti bırakarak Üniversitedeki görevine geri döndü.

yılında Adnan Adıvar&#;ı kaybedince büyük sarsıntı yaşadı. Ömrünün kalan kısmını da sağlık sorunlarıyla geçiren Halide Edip, 9 Ocak &#;te hayata gözlerini yumdu.

Edebi Kişiliği

Halide Edip&#;in en çok işlediği konuların başında &#;Doğu-Batı&#; ve &#;eski-yeni&#; çatışması gelir. Doğu ile Batı arasında kalan toplum ve doğru Batılılaşma Halide Edip&#;in eserlerinde önemli bir yer tutar.

Kadın konusu Halide Edip&#;in bütün romanlarında yer alan temel sorunlardan biri olmuştur. Halide&#;nin kendisi de eğitimci, yazar, konuşmacı, hemşire, çavuş, profesör, milletvekili ve bir annedir. İlk romanlarında bireyselliği ve tutkulu aşkıyla yerini alan &#;kadın&#; konusu daha sonraki romanlarında toplumsal ilişkiler açısından işlenmektedir. Halide Edip&#;in ideal kadın tipi hem Doğulu kadının sevgi ve şefkatini hem de Batılı kadının kendine güvenini bir araya getiren, toplumsal kimliğini kaybetmeyen kadındır.

Halide Edip&#;in eserlerinde halk kültürü ve sosyal değerler önemli yer tutar. Eserlerinde önemli bir yer tutan başka bir konu da &#;din&#;dir. Din, onun eserlerinde birey ve ilahi kudret arasında bir iletişim aracı olmanın yanında özellikle dünyadaki sosyal düzen açısında önemli bir yere sahiptir.

Halide Edip&#;in romanlarında ve hikâyelerinde yüksek bir ifade gücü vardır. Resim, heykel, mimari ve şiire de yer vermesine rağmen eserlerindeki asıl ifade gücü müzik üzerinde toplanmıştır. Müzik onun eserlerinde bazen kahramanlar arasında yakınlaşmayı sağlayan bir araç, bazen de uygarlık meselesi üzerinde bir ifade gücü olmuştur.

Halde Edip&#;in yazı hayatı &#;den &#;e kadar yurt içinde ve yurt dışında kesintisiz ve yoğun bir biçimde devam etmiştir. Döneminde çıkan pek çok dergi ve gazetede yazıları yayınlanmıştır.

Halide Edip, kullandığı dil bakımından &#;Milli Edebiyat&#; ilkelerine bağlı kalmıştır. Yeni lisan anlayışına uygun olarak yazdığı eserleriyle o dönemin nesir alanındaki temsilcisi sayılır. Tüm eserlerinde sade ve konuşulan bir Türkçe kullanmıştır.

Halide Edip, kesin bir edebi akıma bağlı olmamasına rağmen realist kimliği ön plana çıkmakta ve eserlerinde realizmin etkileri açıkça görülmektedir.

Halide Edip, 54 yıllık yazı hayatına 21 roman sığdırmıştır. Bu romanlar genellikle üç grupta incelenebilir.

Bireysel ve psikolojik romanları: Genellikle ilk romanları bu türden romanlardır. Bu romanlarında tutkulu aşkı ve evliliği; idealize edilmiş kadın ve erkekler işlemiştir.

Toplumsal içerikli romanları: &#;Ateşten Gömlek&#;, &#;Vurun Kahpeye&#;, &#;Yeni Turan&#; gibi romanları bu türe örnek olarak gösterilebilir. Bu romanlarında yazar, özellikle Milli Mücadele dönemini anlatmıştır. Bunlardan &#;Ateşten Gömlek&#; Kurtuluş Savaşı sürerken yazılmış tek romandır. 

Töre romanları: Genellikle Cumhuriyet yıllarını içeren bu romanlarda olay ikinci plana atılmış durumdadır. Bu romanlar genellikle İstanbul&#;da geçse de yazarın Anadolu&#;ya açılma isteği görülür. Bu döneme örnek olarak &#;Sinekli Bakkal&#; gösterilebilir.

Eserleri

Roman

Heyula ()

Raik&#;in Annesi ()

Seviyye Talip ()

Handan ()

Yeni Turan ()

Son Eseri ()

Mev&#;ud Hüküm ()

Ateşten Gömlek ()

Vurun Kahpeye ()

Kalp Ağrısı ()

Zeyno&#;nun Oğlu ()

Sinekli Bakkal ()

Yolpalas Cinayeti ()

Tatarcık ()

Sonsuz Panayır ()

Döner Ayna ()

Akile Hanım Sokağı ()

Kerim Ustanın Oğlu ()

Sevda Sokağı komedyası ()

Çaresaz ()

Hayat Parçaları ()

Öykü

İzmir&#;den Bursa&#;ya (Yakup Kadri, Falih Rıfkı Atay ve Mehmet Asım Us ile birlikte  ()

Harap Mabetler ()

Dağa Çıkan Kurt ()

Tiyatro

Kenan Çobanları ()

Maske ve Ruh ()

Anı

Türkün Ateşle İmtihanı ()

Mor Salkımlı Ev ()

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir