Arka resim kaynak: seafoodplus.info
Umduğunu ele geçirememek anlamında kullanılan bir deyimdir.
Eskiden daha çok kadınlar arasında söylenirken çıkış noktası unutulup erkekler tarafından da kullanılır olmuştur. Eskiden kadınların aşerme ve loğusalık dönemlerinde canları çekip de ulaşamadıkları bir şey olursa göğüslerinin şişeceği veya sütlerinin kesileceğine dair bir inanış varmış. Fakirlik, yasaklama ve sağlık nedeniyle bir şeyi canı çektiği halde ondan tadamayan kadın, sanki onu tadıyormuşçasına sağ avucunun içini yalar ve böylece nefsini köreltir, istediği nimeti yediğini farz edermiş. Bu uygulamaların çocuklara yönelik bir inanışta da imrendikleri yiyecekten onlara bir tadımlık da olsa tattırılırmış. Eğer ikram edilmezse çocuğun bir yerlerinin şişeceği düşünülürmüş. Kadınların göğüs şişmesi aynı gerekçedendir.
Deyimin bir başka hikâyesinde ise, kışın karlı ve soğuk havalarda inine kapanarak, tabanlarının altını yalamak suretiyle karın doyurmaya uğraşan ayıların hareketinden alınmadır. Çünkü ayılar kışın ne kadar arasa da yiyecek bulamaz, hareket edecek olsa da, boşuna enerji tüketmiş olur. Bunu iyi bilen ayılar kış uykusuna yatar. Acıktıkça avucunu yalamakla yetinir yazın gelmesini bekler. Başka yapacak bir şeyi yoktur.
Beklediğin olmadı; umduğunu bulamadın anlamında kullanılan bir deyimdir.
Avucunu yalamak deyimi ne demek? Avucunu yalamak deyiminin anlamı, açıklaması ve ortaya çıkış hikayesi.
Avucunu yalamak deyiminin anlamı umduğunu bulamamaktır. Yani aradığı şeyi bulamayan ve istediğini elde edemeyen kişiler için kullanılırken, günümüzde sıkça karşılaştığımız bir deyim olarak dilimize yerleşmiştir. Avcunu yalamak deyimi aradığını bulamayan bireyler için “avucunu yaladı” yani elde edemedi anlamında ya da aradığı şey sonunda başarısız kalacağını düşünen bireyler için “avucunu yalarsın” yani elde edemezsin anlamında kullanılır. Bu deyim anlamını tamamen doğadan alarak halk arasında dilden dile dolaşan bir hale gelmiştir. Çünkü, insanoğlu yaşamları boyunca ayılara benzer bazı durumlar yaşamaktadır. Yaşanılan bu durumları anlatabilmenin en iyi yolu, bu deyimin esprili bir şekilde kullanılarak örnekleme yapılmasıdır.
Avucunu yalamak deyiminin hikayesi doğadan ortaya çıkmıştır. Ayılar kış aylarında kış uykusuna yatan hayvanlardır. Ayıların yattığı kış uykusu uzun bir süre devam etmektedir. Ayılardan bazıları kış uykusuna sonbahar aylarının sonlarına doğru yatmaktadır ve kış boyunca uyumaktadır. Böylece ayılar vücutlarında enerji harcamayarak, depolandırma işlemi gerçekleştirmektedir. Kış aylarında vücutlarında bulunan yağı yakarak bütün bir kışı geçiren ayılar hareket etmeden uyumaktadır. Ancak ayılar kış uykusundan uyandıkları zaman çok aç olurlar. Çünkü bütün bir kışı uyuyarak geçiren ayılar hareketsiz kalmışlardır. Aç bir şekilde uyanan ayılar, açlıklarını yok etmek için ilk olarak avucunu yalamaya başlarlar. Hiçbir besin bulamayan ve çok acıkmış durumda olan ayılar kendilerini tatmin etmek için bu davranışı sergilerler. İnsanoğlu ayıların avucunu yalama davranışını gözlemlemiş ve analiz etmiştir. Gözlemlerin sonucunda ‘’avucunu yalamak’’ bir deyim haline gelmiş, günümüze kadar ulaşmıştır.
Avucunu yalamak deyimi kışın karlı ve soğuk havalarda inine kapanarak, tabanlarının altını yalamak suretiyle karın doyurmaya çalışan ayılardan alıntı yapılarak kullanılan bir deyimdir. Çünkü ayılar kışın çok arasa da yiyecek bulamaz, boşuna hareket etmiş, enerji tüketmiş olurlar. Bunu iyi bilen ayılar kış uykusuna yatar.
Avucunu Yalamak Ne Demek?
Avucunu yalamak kelimesi daha çok bir iş için kurulan hayalin ve beklentilerin olmayacağını ifade eden bir deyim olarak kullanılır.
Avucunu Yalamak Deyiminin Anlamı ve Cümle İçinde Örnek Kullanımı (TDK)
Avucunu yalamak deyimi umduğunu ele geçirmemek, beklediğini elde edememek anlamına gelmektedir.
Beklediğin indirim gelmiş. Eğer erkenden gidip mağazadan almazsan tükenir ve sende avucunu yalarsın.
Avcı Bekir’den iki gündür haber alınamıyordu. Ortalık kış kıyamet Kar, tipi, fırtına göz açtırmıyor. Dere tepe onu arayan avcı arkadaşları, baktıkları her yerden elleri boş dönmüştü. Herkes kahveye doluşmuş, yapacak bir şey kalmadı diye düşünürken Avcı Bekir, kahveden içeri giriverdi. Kardan adam gibiydi. Zor duruyordu ayakta. Önündeki ilk sandalyenin üstüne yığılıp kaldı.
Biraz sonra kendine geldiğinde başına toplanan herkes aynı soruyu soruyordu: “Ne oldu Bekir, neredeydin iki gündür?” Bekir, önüne getirilen çay bardağını avucuna alıp ellerini biraz ısıttıktan sonra: “O sabah ava gitmeye hiç niyetim yoktu doğrusu,” diye anlatmaya başladı. “Ama baktım, evde yiyecek bir şey yok. Hava fazla kötüleşmeden gidip bir şeyler yakalayayım dedim.
Dedim ama dağın eteğine vardığımda fırtına göz açtırmıyordu artık. Kar da her şeyi kendine çeviriyordu. Koca ağaçlar bile kar altında, küçük kar tepelerine dönmüştü. Ortalıkta canlı olarak bir tek ben vardım. Derken, bir de tipi başlamasın mı? Tamam dedim, bu havada av mav olmaz, ben en iyisi geri döneyim. Döneyim de, yol, iz belli değil ki? İki adım sonra bir kayadan aşağı yuvarlanmayacağım, bir uçuruma düşmeyeceğim nereden belli? Doğrusu korkmadım desem yalan olur.
Başımı sokacak bir kovuk bulup tipi dininceye kadar beklemekten başka çarem yoktu. Bir kar tepeciğinin altını eşeleyip kendime kuytu bir köşe yapmaya çalışırken bir delik açılıverdi önümde. Baktım, bir mağara girişi. Oh, kurtuldum deyip, daldım içeri. Oturup beklemeye başladım.
Biraz sonra gözlerim karanlığa alışınca mağaranın içine doğru, yerde yatan iki karaltı gördüm. Biraz daha dikkatle bakınca hemen fark ettim: İki boz ayı! Boylu boyunca uzanmış, kış uykusundaydılar. Hemen tüfeğe sarılıp kendimi dışarı atmayı düşündüm. Ama dışarıda nereye gideceksin? Tipi bütün hızıyla sürüyor. Elim tetikte, gözüm uyuyan ayılarda mağara ağzında beklemeye başladım.”
Avcı Bekir, avucunda tuttuğu bardağı ağzına götürerek çayından bir yudum aldı. Anlatmaya devam etti: “Baktım ayılarda bir hareket yok, biraz rahatladım. Acıkmıştım da. Torbamdan ekmekleri çıkardım, ağzıma bir lokma bir şey atacaktım ki ayılardan birinin başını yavaşça kaldırdığını gördüm. Eyvah dedim, ekmek kokusunu duydu
Ekmeği tekrar torbaya koyup tüfeğe sarıldım. Ayı burnunu havada dolaştırdıktan sonra ön ayaklarından birini ağzına yaklaştırdı, tabanını yalamaya başladı. Gözleri kapalı ama Ayağını yaladı, yaladı; sonra bir şey yemiş gibi diliyle dudaklarını, burnunun üstünü yaladı, koydu başını yere, uyumaya devam etti. Ben de bir oh dedim. Ne kadar zaman sonra bilmiyorum, torbanın ağzını bir kere daha açtım. O kadar yol yürümüşüm karda. Karnım aç. Ekmeği çıkardım Bu sefer öbürünün başı kalktı yukarı, burnu havada dolanmaya başladı.”
Avcı Bekir, durup çayından bir yudum daha içmeye kalkınca soluğunu tutmuş, onu merakla dinleyenlerden biri dayanamadı: “Eee Bekir, sonra? Sonra ne yaptın? Çabuk anlatsana şunu,” deyince Avcı Bekir, günlerden sonra ilk kez keyifle güldü: “Ne yapacağım,” dedi, “ayılar uyanacak diye ekmeğimi torba- i dan çıkarıp yiyemedim. Ben de onlar gibi avucumu yaladım.”
Deyimler için tıklayınız!