ayasofya cami neden ibadete açılmıyor / Ayasofya neden bu kadar önemli?

Ayasofya Cami Neden Ibadete Açılmıyor

ayasofya cami neden ibadete açılmıyor

Ayasofya neden önemli ve tartışma yaratıyor?

Ayasofya neden önemli ve tartışma yaratıyor?

Kaynak, Getty Images

Ayasofya, müzeye dönüştürülmesine yönelik Bakanlar Kurulu kararının Danıştay tarafından iptal edilmesinin ardından 24 Temmuz'da Müslümanlar için ibadete açıldı.

Yaklaşık 1500 yıl önce manastır olarak inşa edilen Ayasofya, Hristiyanlık inancına mensup kişiler için kutsal bir mekan olarak görülüyor. Osmanlı Devleti'nin 1453'te İstanbul'u almasının ardından camiye çevrilen Ayasofya, Müslümanlar tarafından da kutsal bir mekan olarak kabul ediliyor.

Yunanistan bu kararı "açık bir provokasyon" olarak nitelendirdi. Rusya Ortodoks Kilisesi de "milyonlarca Hristiyan'ın kaygılarına kulak tıkandığını" söyledi.

Ayasofya, zaman zaman Erdoğan'ın açıklamaları ve düzenlenen etkinliklerle gündeme gelen ve hep tartışma yaratan konular arasında yer aldı. Son olarak 29 Mayıs'ta İstanbul'un Fethi törenleri kapsamında burada Fetih Suresi okunmuş ve başta Erdoğan olmak üzere hükümet yetkilileri, Ayasofya'nın Müslümanlar için ibadete açılması konusunda Danıştay'ın kararını beklediklerini söylemişti.

Danıştay, 2 Temmuz'da, Ayasofya'yı müzeye dönüştüren 1934 tarihli kararla ilgili iptal istemini ele aldı ve 10 Temmuz'da da kararını açıkladı. Danıştay, söz konusu kararı iptal etti. Bu kararın ardından Erdoğan, Ayasofya'yı Diyanet İşleri Başkanlığı'na devrederek, 24 Temmuz Cuma günü Müslümanlar için ibadete açılacağını açıkladı.

Ayasofya neden tartışmalı ve neden önemli bir yapı?

Ayasofya hangi tarihte inşa edildi?

360 yılında Bizans İmparatoru İkinci Konstantin tarafından açılışı yapılan kilisenin tahta çatısı, 404 yılında yandı. O tarihte ilk kez büyük bir tamirattan geçen kilise, şimdiki halini 532-537 yılları arasında, Bizans İmparatoru Birinci Justinyan'ın emriyle yapılan inşaat çalışmaları sonrasında aldı.

Piskoposluğun merkezi olan ve Bizans İmparatorluğu'nun büyük önem verdiği kilisenin inşaatından, Bizanslı mühendis Miletus İsidor ve matematikçi Tralles anthemius sorumluydu. İnşaatta 10 binden fazla işçi çalıştı.

Kilisenin inşaatı 5 yıl 10 ayda bitti ve Bizanslı tarihçiler tarafından o dönem dünyanın en büyük yapısı olduğu yazıldı. Kilisenin içindeki mozaiklerin tamamlanması ise 565-578 yılları arasında oldu.

1204 yılına kadar çeşitli depremler ve yangınlar atlattı, defalarca yeniden inşa edildi. 1204 yılında doğuya sefere giden Haçlıların eline geçen kilise, bu tarihten 1261'e kadar Roma Katolik Kilisesi'ne çevrildi. 1261'de Bizanslıların İstanbul'un hakimiyetini yeniden ele geçirmeleriyle birlikte Ayasofya yeniden Ortodoks Kilisesi olarak kullanılmaya başladı.

Ayasofya nasıl cami oldu?

29 Mayıs 1453'te, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u aldığında, Ayasofya yaralı Bizans askerlerinin, kadın ve çocukların sığınma yeriydi.

İstanbul'un Osmanlı Devleti'nin eline geçmesinden sonraki birkaç gün boyunca Ortodoks Kilisesi mensupları Ayasofya'da ibadete devam etti.

1 Haziran 1453'te İstanbul'daki ilk Cuma namazını burada kılan Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya'nın Osmanlı yönetimi altında cami olarak hizmet vereceğini duyurdu. Mihrap ve minber yapıldı, çan ve Haç kaldırıldı. Mozaiklerin üstü kapatıldı.

1481'de ilk minaresi inşa edildi. Fatih Sultan Mehmet'ten sonra tahta geçen Sultan İkinci Bayezid zamanında bir minare daha dikildi.

1509'daki büyük İstanbul depreminde ilk yapılan minare yıkıldı, yerine tuğladan bir minare yapıldı.

Diğer iki minare de Sultan İkinci Selim zamanında, Mimar Sinan tarafından yenileme çalışmaları sırasında inşa edildi. Bu sebeple Ayasofya'nın farklı zamanlarda yapılan 4 minaresi birbirinden farklı.

İkinci Selim'in türbesi Ayasofya içindeki ilk padişah türbesi oldu. Ayasofya'da, içinde padişahların, eşlerinin ve şehzadelerin de yer aldığı 43 farklı türbe bulunuyor.

Bunların arasında Sultan Üçüncü Murat, Sultan Üçüncü Mehmet, Safiye Sultan ve Nurbanu Sultan da var.

Sultan Ahmet 1616'da Sultan Ahmet Cami'ni inşa ettirene kadar Osmanlı Devleti'nin en büyük ve en önemli camisiydi.

1739'da camiye medrese, kütüphane ve aşevi de eklendi. 1847-1849 arasında yenilenme çalışmaları sırasında kapalı kalan Ayasofya, cami olarak son kez 1849'da açıldı.

Cumhuriyet döneminde neler değişti?

1923'te cumhuriyetin ilanından sonra cami olarak kullanılmaya devam etse de, Ayasofya 1931'de kapatıldı.

1931'de Amerika Bizans Enstitüsü'nün kurucusu Amerikalı arkeolog Thomas Whittemore, Ayasofya'daki mozaiklerin tekrar ortaya çıkarılması için Türkiye'deki yeni yönetimden izin istedi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği izin sonrası başlayan çalışmalar 15 yıl sürdü ve 1947'de tamamlandı.

Çalışmalara başladıktan bir süre sonra, halihazırda kapatılmış olan Ayasofya'nın, 24 Kasım 1934'teki Bakanlar Kurulu kararıyla müze olarak yeniden açılmasına karar verildi.

Ayasofya Müzesi, 1 Şubat 1935'te müze olarak ziyaretçilere açıldı. 1996'da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya'nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu'nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi.

Müze aynı zamanda UNESO Dünya Mirası listesinde.

Zaman zaman farklı bölümlerde yeniden başlayan restorasyon çalışmaları, günümüzde de devam ediyor.

Türkiye'nin her yıl en fazla ziyaret edilen tarihi yapılarından Ayasofya, 2015'te 3 milyon 425 bin ziyaretçiyle Türkiye'nin en fazla ziyaret edilen müzesi oldu. 2017'de bu sayı 1 milyon 892 bine düştü.

Ayasofya neden tartışma yaratıyor?

Ayasofya hakkındaki tartışmalar 2000'lerin başından bu yana devam ediyor.

Ayasofya Müzesi'nin resmi internet sitesinde, "1936 tarihli tapu senedine göre, Ayasofya "57 pafta, 57 ada, 7. parselde Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseden oluşan Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi" adına tapuludur" ifadesi yer alıyor.

Müzenin yeniden camiye dönüştürülmesini talep edenler, bu ifadeyi esas alıyor. Ancak Ayasofya, bazı istisnalar dışında, ibadete açık değil.

Ayasofya'da hangi dini törenler düzenlendi?

5 Temmuz 1967'de İstanbul'u ziyaret eden Katolik Hristiyanların lideri Papa 6. Paul, Ayasofya'ya da giderek dua etti.

Bunun üzerine bir gün sonra, Milli Türk Talebe Birliği yöneticileri de tepki olarak Ayasofya Müzesi'nde namaz kıldı. Bu olay üzerine Ayasofya'nın statüsüyle ilgili ilk ciddi tartışmalar yaşandı.

Yaklaşık 25 yıl sonra, 1991'de, (1. Mahmut döneminde Ayasofya'nın ana binasının dışında, padişahların dinlenmesi, abdest alması için yapılmış olan) Hünkar Kasrı ibadete açıldı. Buraya Ekim 2016'da bir imam da atandı. Hünkar Kasrı'nda bayram namazı ve günde beş vakit namaz kılınıyor, ezan okunuyor.

1967'deki son Papa ziyaretinden yıllar sonra, Kasım 2014'te Papa Francis, İstanbul ziyareti sırasında Ayasofya'yı da gezdi, müze müdüründen restorasyon çalışmalarıyla ilgili bilgi aldı.

Hünkar Kasrı'na imam atanmasının öncesinde, 2005'te, Sürekli Vakıflar Tarihi Eserler ve Çevreye Hizmet Derneği 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açtı. Danıştay bu istemi reddeti.

2006'da Hristiyan ve Müslüman müze çalışanları için bir ibadet odası açıldı.

13 Mayıs 2017'de, Anadolu Gençlik Derneği'nin organize ettiği bir grup, Ayasofya'nın önünde sabah namazı kıldı.

21 Haziran 2017'de de Diyanet İşleri Başkanlığı, Ayasofya'da Kadir Gecesi programı düzenledi. Program, devlet kanalı TRT'de canlı yayınlandı.

Son olarak Mart 2018'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ayasofya Müzesi'nde düzenlenen Yeditepe Bienali'nin açılış töreninde yaptığı konuşma öncesinde de Kuran okundu.

Son etkinlikler Ortodoks dünyada tepkiyle karşılanırken, Sürekli Vakıflar Tarihi Eselere ve Çevreye Hizmet Derneği, Ayasofya'nın ibadete açılması için yeniden talepte bulundu.

Ekim 2018'de Anayasa Mahkemesi derneğin talebini reddetti.

Erdoğan Ayasofya hakkında bugüne kadar neler dedi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2013'te, yani İstanbul'un fethinin 560. yıldönümünde bazı muhafazakar sivil toplum kuruluşlarının "İstanbul'un fethinin imzası olan Ayasofya yeniden ibadete açılsın" çağrılarına da, bunun "bir oyun" olduğunu belirterek, neyi ne zaman yapacakların bildiklerini söyleyerek yanıtı vermişti.

O dönem başbakan olan Erdoğan, Mayıs 2013'te, partisinin Kızılcahamam'daki kampında milletvekillerinin konuyla ilgili soruları üzerine "Sultanahmet çok boş. Sultanahmet dolarsa Ayasofya'yı da gündeme alabiliriz" yanıtını vermişti.

Erdoğan, Ayasofya konusunu geçen yıl 31 Mart'ta yapılan yerel seçimler öncesinde de birkaç kez gündeme getirdi.

İlk kez 16 Mart 2019'daki Tekirdağ mitinginde bir vatandaşın Ayasofya'nın cami yapılması çağrısına Erdoğan, "Büyük Çamlıca Cami'ni yaptık. 4 tane 5 tane Ayasofya eder, o kadar büyük. Anadolu yakasında, tüm İstanbul ve Türkiye'de en büyük camii. Mesele o değil, bu işin bir siyasi boyutu var, yanı var. Yan tarafta Sultanahmet'i doldurmayacaksın, Ayasofya'yı dolduralım… Bu oyunlara gelmeyelim, bunların hepsi tezgah. Biz ne zaman neyin nasıl yapılacağını çok iyi biliyoruz. Bu namussuzlar böyle dedi diye biz adım atmayız" demişti. Bu açıklamadan bir hafta sonra ise 31 Mart yerel seçimlerinin ardından bu konuda adım atabileceklerini söylemişti.

Erdoğan, "Burasının isminin müzeye çevrilmesi çok büyük yanlıştı. Biz de dedik ki, 'Çok yoğun bir şeklide bu tür bir talep olduğuna göre böyle bir adımı atmanın artık zamanı gelmiştir" diye konuşmuştu.

Ayasofya ile yeni bir yasal düzenleme yapılması da 2013'te gündeme gelmişti. Aynı yılın Ekim ayında dönemin Milliyetçi Hareket Partisi'nden milletvekili Yusuf Halaçoğlu, TBMM'ye Ayasofya'nın cami olarak yeniden ibadete açılmasına yönelik bir kanun teklifi sunmuştu.

Gerekçe olarak da, Ayasofya'nın müze olmasına ilişkin 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete'de yayımlanmamış olmasını ve tapusunda cami olarak belirtilmesini göstermişti.

Halaçoğlu'nun teklifi 15 Kasım 2013'ten bu yana Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'nda. Henüz komisyondan bir karar çıkmadığı için genel kurula sevki de söz konusu olmadı.

Kilise, cami ve müze olarak hizmet veren Ayasofya neden bu kadar önemli?

“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar. Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir”

“Ayasofya 1920’lerde de müze yapılabilirdi, neden 1934’te bu karar alındı” diyenler olduğu gibi “17 senelik AK Parti iktidarında neden bu karar şimdi alınıyor” diyenler de oldu. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum. 1934’teki karar da bugünkü karar da jeopolitik şartlar ve “Yeni Dünya Düzeni” ile alakalıdır. Böyle kararlar, içinde yaşadığı dünyanın şartlarından bağımsız değildir.

Ekim 1918’de Osmanlı Hükümeti’ni temsilen Mondros’taki İngiliz zırhlısında ateşkese imza atan Rauf (Orbay) Paşa, basına yaptığı açıklamada İstanbul’un işgal edilmeyeceğini garanti ettik demişti. Ancak iki hafta sonra İngiliz-Fransız-İtalyan donanmaları (savaşarak geçemedikleri) Çanakkale Boğazı’nı sessizce geçtiler ve İstanbul açıklarında demir attılar. İlk defa böyle bir haçlı donanması Marmara’ya girip Osmanlı başkenti önüne geliyordu. İngilizlerin 1807’de Marmara’ya girişi vakidir ancak o günkü İngiltere İstanbul’u işgal edecek kuvvette değildi. İngiliz donanması kısa süre sonra çıkıp gitmişti.

İngiliz Elçi Soruyor: “Ayasofya Kilise Olabilir Mi?”

İngilizler, Osmanlı’nın bu zor anında Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ı Türlere ve gerekirse Fransızlara karşı kullanmak istiyorlardı. Atina’daki İngiliz Temsilcisi Lord Granville, Venizalos ile Kral Aleksandros yanlıları arasındaki anlaşmazlıkları takip ediyordu. Haçlı donanmasının Ayasofya yakınına demir atmış olmaları Hıristiyan dünyada heyecana yol açmıştı. Lord Granville, Yunanistan’da bu heyecanın Venizelos lehinde kullanılıp kullanılamayacağını araştırmaktaydı.

İngiliz Temsilci, Kasım sonlarında Londra’ya gönderdiği raporlarında Ayasofya’nın kiliseye çevrilmesinin mümkün olup olmadığını sordu: “İngiliz Hükümeti, Osmanlı Hükümeti ile temas kurup bunu talep edebilir miydi?” Dikkat çekicidir ki Temsilcisi Granville, böyle bir talebe Hindistan’da İngiliz idaresinde yaşayan milyonlarca Müslümanın nasıl tepki vereceğini (isyan edip etmeyeceğini) Anadolu Müslümanlarının tepkisinden daha çok önemsiyordu. Çünkü Hindistan’da kurulu bir düzen vardı, Anadolu’da ne olacağı ise henüz belli değildi.

Dışişleri Bakanı Balfour, Osmanlılara Ayasofya dayatması yapılırsa Hindistan’da kontrolün zorlaşacağından emindi. Atina’daki temsilciye şimdilik böyle bir teşebbüsün mümkün olmayacağını bildirdi. Osmanlı Hilafeti ayakta iken o gün gündeme getirilmesi mümkün olmayan böyle bir hadise, yıllar sonra Balkan Paktı gündeme geldiğinde sanki yeniden ele alınacaktı.

Büyük Harp sonrası yeni düzeni kurmaya çalışan İngiltere ve Fransa, 1920’lerde Osmanlı’nın çöküşüyle oluşan yeni Ortadoğu’yu düzenlediler. 20’lerin sonlarından itibaren Doğu Avrupa’yı düzenlenmek zorundaydılar. Bunun için Balkan jeopolitiğinde önce Sovyetlere sonra Almanlara karşı Londra ve Paris ile uyumlu bir jeopolitik ittifak oluşturmak gerekiyordu. Osmanlı sonrası kurulan yeni ülkeler arasında bir barış ortamı için diplomasi başlatıldı. 30’lerın başlarında Avrupa’da yapılan konferanslar ve görüşmeler esnasında Ayasofya Camii de ibadete kapatılıp restorasyona alınmıştı. Amerikalı Bizans Enstitüsü’nün kurucusu Thomas Whittemore tarafından yürütülen restorasyonun 1931’den 1935’e kadar sürdüğü dönemin gazetelerinde yazmaktadır. Bu tarih aralığı, Balkanları ortak güvenlik anlaşmasıyla birleştirme yolunda diplomasi trafiğinin arttığını göstermektedir. Whittemore’un Atatürk ile görüşmesinin ertesi günü Ayasofya’ya gittiğinde kapıda ‘Müze, tadilat için kapatılmıştır’ yazdığı rivayeti, “Ayasofya’yı Türklerden kurtaran kahraman” rolüyle ülkeler arası seyahat eden Amerikalı Bizantologun faaliyetlerini abartmaktadır. Ortadoğu’ya arkeolog rolüyle gelip “Arapları Türklerden kurtaran adam” iddiasını sahiplenen Lawrence’ı hatırlatmaktadır. Hâlbuki meselenin jeopolitik cephesi vardır.

1933’te Almanya’da Hitler’i iktidara taşıyan Naziler, Avrupa’da oyunu yeniden değiştirecek büyük bir kavgaya hazırlanıyorlardı. Bunu gören İngiltere ile Fransa, Lozan’da Türklere bırakmadıkları boğazların kontrolünü 30’larda Montrö’de Ankara’ya bırakacak ve Doğu Akdeniz’de Hatay meselesi gibi jeopolitik problemleri Türkiye lehinde çözmek zorunda kalacaklardı. Filistin’de isyanlar başlamıştı. Ancak önce Balkan Paktı gibi bir oluşumla Doğu Avrupa’da set oluşturmak istiyorlardı. Türkiye’nin de çıkarına olan Balkan ittifakı, Ortodoks Balkan ülkeleriyle Türkiye’yi bir araya getirecekti. Almanya’ya karşı ittifaklar kurmak gerekiyordu.

1934’te imzalanan Balkan Paktı, üç Ortodoks ülkenin (Yunanistan, Yugoslavya, Romanya) Türkiye ile ortak güvenlik ve işbirliğine imza atmasını sağladı. Ancak bu ülkelerde muhafazakar ve milliyetçi halkın gözünde Türkiye “eski sömürgeci güç” ve “tarihi düşman” idi. Böyle bir ülkeyle kime karşı ittifak edilebilirdi. Tam olarak böyle kritik bir zamanda Ankara’nın aldığı radikal karar ile zaten bir süredir restorasyon gereği ibadete kapalı olan Ayasofya, cami statüsünden çıkarıldı. Kilise yapılması mümkün olmayacağından müze yapılarak Balkan Paktı’na imza atacak üç Ordodoks ülke hükümetlerine yardımcı olundu. (O günkü Ruslar Komünist rejimden ötürü buna itiraz edemediler.) Bu stratejik hamle sayesinde jeokültürel bir bariyer aşılarak dört ülke arasında jeopolitik ittifak sağlanabildi.

Bir Sonraki Adım: Doğu Akdeniz ve Adalar Mı?

Ortodoks halklar genel olarak milliyetçi veya muhafazakârdır. Bu ülkelerin hükümetleri için Ayasofya gibi mekânların statüsü ve geleceği daima önemli olmuştur. Elbette Türkiye’de de muhafazakâr hükümetler Ayasofya’yı aslına döndürmeyi sadece siyasi değil aynı zamanda tarihi bir hedef olarak görmüşlerdir. Bugün ibadete açılması, küresel siyasette ABD – Çin arasında yaşanan gerilim, ‘Yeni Dünya Düzeni’ tartışmaları ve Doğu Akdeniz’de yeni jeopolitik ittifakların oluştuğu günlerde gerçekleşmiştir. Nitekim Doğu Akdeniz’de eski Kıbrıs meselesinden sonra 2009’da başlayan yeni jeopolitik rekabet Türkiye ile Yunanistan’ı karşı karşıya getirmektedir.

Son yıllarda İsrail ile Mısır’ın Yunanistan’ı desteklediği bir ortamda Türkiye ile Libya arasında yakınlaşma ortamı oluştu. Küresel aktörler de bu bölgesel rekabetin arkasında yer almaktadır. Haziran 2020’de İsrail ile Yunanistan’ın imzaladıkları gaz boru hattı antlaşmasından sonra İsrail Başbakanı B. Netanyahu “İsrail, enerjide süper güç oluyor” demişti. Ayrıca İsrail ile Yunanistan arasında yapılan görüşmelerle askeri ittifak antlaşmasının imzalanacağı ortaya çıkmıştı.

İki ülke arasında (Türkiye’ye karşı stratejik ittifak oluşturacak olan) askeri antlaşmanın imzalanacağı gün, 2 Temmuz 2020, Türkiye de Ayasofya için bir karar alacağını ilan etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya’nın müze statüsünün cami olarak değiştirilmesi için çalışma yapılması talimatını verdi. Bunun üzerine Danıştay’da bekleyen bir davanın 2 Temmuz’da açıklanacağı dünyaya duyuruldu.

Yunanistan, İsrail ile askeri işbirliği antlaşmasını imzaladı. 7 Temmuz’da onayladı. Yunan basınına göre iki ülke “enerji müttefikleri” oldular. Böylece İsrail – Kıbrıs arasındaki gaz, Yunanistan’ın da desteğiyle Avrupa’ya ulaştırılacak diye bir kez daha ilan edildi. Ancak Yunanistan Balkan Paktı öncesi Ayasofya’nın müzeye çevrilmesiyle Ortodoks dünyada elde ettiği itibarı bu kez İsrail ile askeri antlaşmaya imza atarak kaybetmeye başladı. Askeri işbirliğine göre bölgedeki boru hattı döşeme faaliyetine Türk gemilerinin “tacizde bulunmaması gerekmektedir.”

Ekonomisi zor durumda olan Yunanistan’ın Türkiye’ye direnecek caydırıcı askeri harcamalar yapmaya bütçesinin müsait olmadığı bilinmektedir. Geçtiğimiz yıllarda Yunan jetlerin Türk jetleri yüzünden Ege’de uçtuğu ve bütçeye zarar verdiği Yunan basınında tartışılmıştı. Türkiye, Fransa ile yakınlaşan Yunanistan’ın İsrail ile işbirliğini önleme noktasında Libya’daki pozisyonu güçlendirmek zorunda kalmıştır. (Türkiye – Libya işbirliğindeki ortak çıkarlar elbette bununla sınırlı değildir.)

Ayasofya’ya iç siyaset açısından bakarsak, seçim arifesinde atılmış bir adım olmadığından istismarcı bir niyet aranması mümkün değildir. Hukuken gerekli adımlar atılmıştır. Lozan’ın yıl dönümüne denk gelen 24 Temmuz Cuma günü fiilen ibadete açılması milli ve manevi düşünceyi güçlendirmiştir. Post-korona döneminde zaten bir süre ziyaretçi almayacağı belli olan Ayasofya’nın artık kendi halkına açılması, bunun için de camiye döndürülmesi Türkiye’de olumlu karşılanmıştır. Ayasofya’nın misak-ı milli sınırları içerisinde kaldığı sürece ibadete açık kalması bu şehri alan milletin en tabii hakkıdır. İbadete açılması, onlarca senedir süregelen gereksiz tartışmaları ve iç siyasette malzeme edilme potansiyelini sona erdirmiştir. Dolayısıyla bazılarının zannettiği gibi resmi tarihe meydan okuma değil, Atatürk’ün o günkü jeopolitik zeminde (zaten ibadete kapalı olan Ayasofya camiini müze yaparak) rasyonel davranması gibi bugünkü jeopolitik dünyada (zaten turizme kapalı müzeyi cami yaparak) atılmış rasyonel bir adımdır.

Dış siyaset nazarından bakıldığında ise, Türkiye’yi dar bir kıta sahanlığına hapsetmeye çalışarak bölge pazarında pazarlık edemez duruma düşürme stratejilerine meydan okuyuşu temsil etmektedir. Ayasofya’nın yeni statüsü Atina’nın kendi halkı ve Ortodoks dünyadaki itibarını düşüreceği gibi belki de önümüzdeki dönemde (70’lerde yaşananların da ötesine geçilerek) Yunanistan’ın Adalar’daki hâkimiyeti tartışmaya açılacaktır.

Ayasofya muhtemelen bir başlangıçtır. Tarih ve coğrafya Türkiye’ye tek yönlü yollar sunabilir. Önümüzdeki günlerde Doğu Akdeniz’de radikal adımlar atılabilir, Suriye – Kıbrıs – Libya hattında sürprizler yaşanabilir. Karadeniz, Kafkasya ve Balkanlar da öyledir. ABD’nin küresel rolü değişirken Türkiye iddialı olacaktır. Yeni Dünya Düzeni gereği ya Türkiye kendisine bir rol biçecek yahut başkaları ona bir rol bulacaktır. Ankara, kendi iradesini kullanmaya kararlı olduğunu göstermektedir.

Tarihte Ayasofya Camii neden kapandı? Ayasofya Cami tarihi kısaca

Ayasofya ile ilgili alınan kararlar ardından 15 asırlık yapının tarihi bir kez daha gündeme geldi. Önce cami olarak hizmet veren ardından müzeye çevrilen Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması yönünde karar çıktı. Tüm dünya basınında ses getiren Danıştay kararı ardından gözler Ayasofya’nın tarihteki dönüşümüne çevrildi. Ayasofya'nın tarihi ve önemi camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılan dava sonuçlandı. 86 yıl sonra yeniden ibadete açılacak olan Ayasofya camii neden kapandı? Ayasofya 1934 yılında neden müzeye çevrildi? Vatandaşlar bu soruların cevabını merak ediyor. 

Ayasofya Camii tarih boyunca 2 kez yıkılıp 3. kez yeniden yapılmıştır. Peki Ayasofya'nın müzeye çevrilmesinin ardında hangi nedenler var? Tarihte Ayasofya Camii neden kapandı? İşte Ayasofya cami tarihi kısaca tüm merak edilenler...

Danıştay Bakanlar Kurulu'nun müze kararını iptal etmesi tüm dünya basınında yer aldı. Tüm dünya basınında yer alan kararın ardından Ayasofya camii tarihi ve önemi merak edilmeye başlandı. Peki Ayasofya camii tarihi nedir? Ayasofya kim tarafından, ne zaman yapıldı? gibi merak edilen soruların cevabını sizler için derledik. İşte Ayasofya'nın tarihi ve geçmişi hakkında bilgiler.

AYASOFYA CAMİİ NEDEN KAPANDI?

1453’te camiye çevrilen Ayasofya birçok defa restore edildi. 1930 ile 1935 yılları arasındaki restorasyon çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya, Bakanlar Kurulu’nun 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrildi. Ayasofya'nın ibadete kapanmasının ardında siyasi baskılar vardı.

AYASOFYA NEDEN MÜZEYE ÇEVRİLDİ?

Ayasofya 3 Kasım 1934’te, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığındaki vekiller heyeti kararıyla müzeye çevrildi. Ayasofya muhtelif talep ve politik baskılara karşı müzeye çevrilmiştir. Tarih profesörü İlber Ortaylı'nın verdiği bilgilere göre; Ayasofya’nın müze haline getirilişinin arkasındaki dış siyasi baskıların varlığı veya etkinliği henüz bilinmiyor ama bu eser hiçbir dini cemaatin ayinine açılmamak kararıyla bir dönüşüm yaşamıştır. 1923'te Cumhuriyetin ilanından sonra cami olarak kullanılmaya devam etse de, Ayasofya 1931'de kapatıldı. Ayasofya, Mustafa Kemal Atatürk'ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile 1935 yılında müzeye dönüştürüldü.

Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği izin sonrası başlayan çalışmalar 15 yıl sürdü ve 1947'de tamamlandı. 1996'da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya'nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu'nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi. Müze aynı zamanda UNESO Dünya Mirası listesinde.

AYASOFYA CAMİİ TARİHİ KISACA

Ayasofya camii tarih boyunca Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiştir. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış, 5'inci yüzyıldan İstanbul'un fethine kadar Hagia Sophia (Kutsal Bilgelik) olarak isimlendirilmiştir. İmparator Konstantios tarafından 360 yılında yaptırılan Megale Ekklesia ve İmparator II. Theodosis’in 415 yılında yeniden inşa ettirdiği kilise halk ayaklanmalarında yıkılmıştır.

1453'TE FETİHLE BİRLİKTE CAMİİ OLDU

916 yıl kilise olarak ibadete açık olan yapı, Fatih Sultan Mehmed'in 1453'te İstanbul'u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir. Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüştür. 16'ncı ve 17'nci yüzyıllarda, caminin içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiştir. Yapının dışına farklı dönemlerde yaptırılan minareler, medrese, sıbyan mektebi, muvakkithane, şadırvan, sebiller, güneş saatleri, mütevelli heyeti odası ile Ayasofya-i Kebir Camii, Osmanlı Dönemi'nde kompleks bir yapıya dönüştürülmüştür.

1934'TE MÜZEYE ÇEVRİLDİ

Ayasofya, 1923'te Cumhuriyetin ilanından sonra cami olarak kullanılmaya devam etse de, Ayasofya 1931'de kapatıldı. Ayasofya 3 Kasım 1934’te, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığındaki vekiller heyeti kararıyla müzeye çevrildi. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği izin sonrası başlayan çalışmalar 15 yıl sürdü ve 1947'de tamamlandı. 1996'da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya'nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu'nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi.

AYASOFYA MOZAİKLERİ

Ayasofya-i Kebir Camisi'nin mimarisindeki en önemli özelliği kubbesinin alışılmıştan daha büyük oluşu ve orta mekâna hâkim olmasıdır. Cami inşa edilirken, mimarlar tarafından binanın yapımında mermer, taş ve tuğla kullanılmış; kubbenin depremlerde kolay yıkılmaması için de özel olarak üretilen, hafif ve sağlam tuğlalar kullanılmıştır. Sultan Abdulmecid'in (1839-1861) emri ile 1847-1849 yılları arasında İsviçreli Fossati Kardeşler tarafından yapılan onarımlar kapsamında, dönemin en önemli hattatlarından Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından ana kubbenin 11,3 metre çapındaki alanına Kuran-ı Kerim'in Nur Suresinin 35'inci ayeti yazılmıştır.

Farklı dönemlerden figürlü ve figürsüz birçok mozaik süsleme ile bezenmiştir. Yapıldığı dönemden günümüze kalan en önemli mozaik bezeme örnekleri, norteks alanında görülebilen figürsüz mozaiklerdir. Tasvir kırıcılık döneminde yapıda bulunan tüm figürlü mozaiklerin kaldırıldığı düşünülmektedir. 843 yılında bu dönemin sona ermesiyle birlikte yapıda yapılan ilk figürlü mozaik Apsis Mozaiği'dir. Galeri katı, Tympanon Duvarı, narteks, vestibül girişi, papaz odaları olmak üzere yapının birçok yerinde farklı tarihlerde yapılmış figürlü mozaikler bulunmaktadır.

Ayasofya camii resimleri: Birbirinden güzel Ayasofya fotoğrafları!

İstanbul’un Fethi'nin 567. yıl dönümü sonrası Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması gündemin ilk sıralarında yer alıyor. Ayasofya'nın tekrardan ibadete açılması için Danıştay kararı merakla bekleniyordu. Daire, 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti., Ayasofya 86 yıl sonra yeniden cami olacak. İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre Danıştay’ın verdiği kararın 30 gün içerisinde yerine getirilmesi gerekiyor.

Ayasofya ne demek? Ayasofya'nın kelime anlamı

Diyanet Başkanı Ali Erbaş Ayasofya'da hutbeye neden kılıçla çıktı?

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir