|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kanser denilen hastalıklar organ ve dokularımızın yapı taşları olan hücrelerden birinde (ya da bir kaçında) oluşan değişikler sonucu ortaya çıkarlar. Kanserleşmeye neden olan bu değişiklikler hücrelerin içinde, hücrelerin davranışlarını, çoğalma biçimlerini ve ürettikleri proteinleri belirleyen hücrenin çekirdeğindeki genlerde olur. Genlerde öyle bazı bozukluklar, mutasyonlar olabilir ki o hücre olması gerekenden farklı davranmaya başlar, yaşlanırken hücre içinde biriken zararlı maddelerle başa çıkamaz, kendini onaramaz ve sonuçta hatalı davranmaya başlar.
Genetik yapısı onarılamayacak şekilde ve genellikle birden çok yerde ve basamakta bozulmuş hatalı hücrelerin bir kısmı kanser hücresine dönüşürler. Tüm kanserlerin nedeni genetiktir. Genetik kodlardaki hasarın nedeni kimyasal ya da radyasyon gibi fiziksel çevresel zararlı etkiler, hormonlar, virüsler, diyet, hatta yalnızca hücrenin yaşlanması olabilir.
Kanser hücreli (a) kontrolsüz, durmadan ve normalden hızlı çoğalmaya başlarlar, (b) çoğalırken sağlıklı komşu dokuların içerisine girebilirler, (c) bulundukları dokudan koparak kan ya da lenf kanalları içinde başka dokulara gidebilirler ve sağlıklı hücrelerden farklı olarak burada da tutunup, yerleşip çoğalmalarını sürdürebilirler. Çoğalırken oluşturdukları kitleler kanser olarak tanı koyduğumuz tümörler iken uzak bir yerde çoğaldıklarında metastaz dediğimiz ikincil tümörleri yaparlar.
Kanser hücrelerinin hepsinde zararlı genetik mutasyonlar vardır. Ve bunların sayısı genellikle birden fazladır. Hücrenin içerisindeki genetik mutasyonlardan tümörün ortaya çıkışına kadar gerekli basamaklar sanılandan daha yavaş, genellikle yıllar içerinde gelişir.
Hücre çekirdeğindeki zararlı genetik değişikler de uzun süre içerisinde oluşur ve sonuçta ilgili hücreyi kanser hücresi haline getirirler. Kanserlerin büyük çoğunluğu bu şekilde gelişir. Hasar bir ya da birkaç hücreden başlar. Hastalık da ilerleyen yaşlarda görülür.
Bazı durumlarda kansere neden olacak zararlı genetik mutasyon anne ya da babadan yenidoğan bebeğe geçmiş olur. Çocuk bu mutasyon ile doğmuş olur ve ilerleyen yaşlarda bu kişilerin bir kısmında kanser ortaya çıkar. Bunlara “kalıtsal kanserler” denir. Çünkü kalıtsal olmayan, kişinin kendisinde zaman içerisinde oluşan diğer kanserler de sonuçta “genetiktir”. Kalıtsal olmayan ve kanser hastalıklarının çoğunu, yaklaşık %’ınını oluşturan kanserlere “sporadik kanser” demek daha doğru olur.
Kansere neden olabilecek hasarlı gen taşıyan ebeveynin -kendisi kanser olsun ya da olmasın- çocuğuna bu bozuk geni aktarmış olma olasılığı %50’dir.
Kanser sık bir hastalıktır. Dolayısıyla bir ailede birden çok kişi kanser hastası olabilir ve yalnızca bu durum kanserin kalıtsal olduğu anlamına gelmez. Ancak, aynı kanserin (ya da meme ve yumurtalık gibi aynı gen hasarından oluşabildiğini bildiğimiz kanserlerin) aynı ailede birden çok kuşakta görülmesi ya da aynı kuşaktaki birden çok akrabada ortaya çıkması anlamlıdır.
Ayrıca, kalıtsal kanserler -sporadik eşdeğerlerinden farklı olarak- genellikle daha erken yaşlarda görülürler, daha agressif olabilirler ve mikroskop altındaki görünümleri daha farklı olabilir. Tedaviye yanıtları da farklı olabilir, bazı ilaçlara duyarlılıkları da farklı olabilir.
Bu konudaki bilgilerimiz yıllar içerisinde artmaktadır. En iyi bildiğimiz mutasyonlar muhtemelen BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonlarıdır. Ancak bunların dışında PALB2, ATM, CHEK2, PTEN, TP53, CDH1, STK11, NF1, MLH1, MSH2, MSH6, PMS2, EPCAM, BRIP1 gibi, sayıları gün geçtikçe çoğalan genlerdeki mutasyonlar bilinmektedir. Yalnızca BRCA1 ya da BRCA2 genlerinde bile yüzlerce farklı, kanser yapıcı mutasyonu biliyoruz; yani konu sanıldığından daha karmaşık.
Anne ya da babalarından bu genleri mutasyona uğramış olarak almış olan çocukların ileri yaşlarında kanser olma olasılıkları ortalamanın çok üzerindedir.
Hücre içerisindeki genetik kodun ve buradaki normal dışı gen tanımlamalarının analizi çok zahmetli, uzun süreli, yalnızca özel laboratuvarlar tarafından yapılabilen ve sonuçta pahalı testlerdir. Bugünkü tıbbi teknoloji ve olanaklar -anlamlı bir sonuç çıkma olasılığının da çok düşük olduğunu düşünürsek- tüm kanser hastalarına ya da akrabalarına bu analizlerin yapılmasına izin vermemektedir.
Ama, örnek olarak meme kanseri olan bir hastanın:
gibi durumlarda genetik analizler yapılmalıdır.
Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Karaciğer Kanseri ile ilgili merak edilen soruları yanıtladı.
Karaciğer, karnın sağ üst kısmında, midenin üzerinde ve diyaframın altında bulunan top büyüklüğünde bir organdır.
Karaciğerin kendi tümörleri (birincil) organın dokusundan çıkan kötü huylu tümörlerdir. Bunların içinde en sık görüleni hepatosellüler karsinomdur. Birincil karaciğer kanseri vakalarının yaklaşık yüzde 90'ını bu grup oluşturmaktadır. Geriye kalan olgular ise çoğunlukla karaciğer içindeki safra yollarından köken alan kolanjiyokarsinom adı verilen tümörlerdir.
Bununla birlikte metastatik kanser olarak tanımlanan, kolon, akciğer veya meme gibi vücudun farklı organlarından başlayıp karaciğere yayılan kanserler de oldukça yaygın görülmektedir. Bu tip metastatik kanserler karaciğer hücrelerinde başlayan kanserlere oranla daha yaygın olarak ortaya çıkmaktadır. Karaciğer vücudumuzda adeta bir fabrika görevi görür. Bütün kan karaciğerde toplandığı için her hangi bir organda tümör varsa damarlarla karaciğere gider ve karaciğer de metastazsa yol açabilir.
Karaciğer hücrelerinde ortaya çıkan bir kanser olan karaciğer kanserleri de diğer kanser türlerinde olduğu gibi bir anda ortaya çıkmaz. Birincil karaciğer kanserinin oluşumunu tetikleyen faktörler vardır. Bu faktörlerden özellikle siroz çok önemlidir. Siroz olan kişilerin olmayanlara göre karaciğer kanseri yaşama olasılığı kat daha fazladır.
Birincil karaciğer kanseri olarak tanımlanan kaynağını karaciğer hücrelerindeki DNA değişimleri sonrasında ortaya çıkan kanserler için riski artıran bazı unsurlar bulunmaktadır. Bunlar:
Karaciğer kanseri/tümörü başlangıçta hiçbir şikâyete neden olmayabilir. Belirtiler ortaya çıktığında ise hasta şunlardan şikayetçidir:
Ancak kimi zaman hiçbir şikâyet olmadan da karaciğer kanseri görülebilir. Bu nedenle şüphe yaratacak herhangi belirte veya şikayetle karşılaşıldığında zaman kaybetmeden hekime başvurulması gerekmektedir.
Ne yazık ki, karaciğer kanseri erken dönemde belirti vermeyen ve sinsi ilerleyen bir hastalıktır. Hepatit B’nin siroza evrilmesi yılları alır. Bununla birlikte Siroz geriye dönüşü olmayan bir hastalık olmakla birlikte ilerlemesi engellenebilir. Ancak engellenmediği takdirde karaciğerde kansere de yol açabileceği unutulmamalıdır.
Karaciğer kanseri tanısı genellikle yüksek riskli hastaların düzenli olarak yaptığı kontrollerde ortaya çıkar. Bunun yanı sıra birçok hasta, kendisinde meydana gelen hastalık belirtileri sebebiyle hekime başvurduğunda kan testleri, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans ve alfafötoprotein testi uygulandıktan sonra tanı kesinleşir.
Karaciğer kanserinin tedavisi için birçok farklı yöntem bulunmaktadır. Bunlar arısında öncelikli ve en etkili yol, cerrahidir. Hastalığın meydana geldiği karaciğerin tümörlü bölümü ameliyatla çıkarılır. Bunun yanı sıra karaciğer nakli de düşünülebilir. Cerrahi işlemin uygulanamayacağı hastalarda ise kemoterapi, radyoterapi, tümörün yakıldığı ablasyon tedavisi veya mikroküre ile nükleer tıp tedavileri kullanılabilmektedir.
Günümüzde karaciğer ameliyatlarının büyük bir kısmı laparoskopik yöntemle yapılmaktadır. Bu yöntem, geçmişte yapılan açık ameliyatlara göre iyileşme sürelerinin kısalmasını sağladığı gibi ameliyat sonrası korse veya kuşak takma zorunluluğunu da ortadan kaldırmaktadır. Laparoskopik ameliyatlardan sonra günlük yaşama dönüş daha hızlıdır. Hatta hafif fiziksel aktiviteler (yürüyüş, merdiven çıkma gibi) birinci haftanın sonunda rahatlıkla yapılabilmektedir.
Karaciğer kanserini önleyebilmek için mümkün olduğunca risk faktörlerini kontrol etmek önem taşımaktadır. Bunlar:
Siroz riskinizi azaltın: Karaciğer kanseri için en önemli risk faktörlerinin başında yer alan sirozdan korunmak için öncelikle alkol tüketimini sınırlandırmak gerekmektedir. Bununla birlikte kilo kontrolünü sağlamak, fazla kilo varsa bunlardan kurtulmak ve egzersiz yapmak önem taşır.
Hepatit B aşısı olun: Aşı olmak Hepatit B açısından riski azaltmak mümkündür. Hepatit B aşı hemen her yaşta yapılabilmektedir.
30 yaşın üzerinde siroz şikâyetiyle hekime başvuran hastaların birçoğu maalesef Hepatit b aşısı yaptırmamış olduğu görülmektedir. Bu nedenle Hepatit B aşısının tartışmasız tüm toplum tarafından yaptırılması gerekmektedir.
Hepatit C’ye karşı önlem alın: Her ne kadar Hepatit C için koruyucu bir aşı bulunmasa da alınacak önlemlerle riski azaltmak mümkün olabilmektedir. Bunlar; cinsel partnerin sağlık durumu hakkında bilgi sahibi olun ve mutlaka cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanın. Gerekli şartlarda strerilize edilmemiş iğne Hepatit C virüsü açısından tehlikeli olabileceği için dövme ya da piercing yaptırmayı düşünüyorsanız güvenli ve hijyen kurallarına uyan yerleri tercin edin.
Risk grubunda yer alıyorsanız düzenli sağlık kontrollerinizi ihmal etmeyin.
İstem dışı kilo kaybı, zayıflık ve yorgunluk, iştahta azalma, bulantı ve kusma, karın ağrısı ve sağ üstte şişkinlik yaşanması, cildin ve göz akının sararması (sarılık) veya beyaz, açık renkli büyük tuvalet ve koyu renkli idrar gibi şikayetler görülürse ihmal etmeden uzman bir hekime başvurulmalıdır.
Yayın Tarihi : 02/09/
Karaciğer kanseri ile mücadele eden Bekir Gölbaşı’nın yaşamı organ bağışına bağlı. “Yaşamak ve hayata tutunabilmek için sadece bir donöre ihtiyacım var” diyen Gölbaşı, tadavisinin Malatya’da sürdüğünü belirtiyor, “Doktorum, kemoterapi ve radyoterapinin bana fayda etmeyeceğini, tek çarenin karaciğer nakli olduğunu söyledi. Karaciğer kendini yenileyen bir organ olduğu için bana donör olan kişiler herhangi bir sağlık sıkıntısı çekmeyecek” diyor.
Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden verilen raporda 4. evre karaciğer kanseri olduğu belirtilen Bekir Gölbaşı’nın rapora göre engellilik oranı ise yüzde
“SADECE BABAMIN EMEKLİ MAAŞIYLA GEÇİNİYORUZ”
Bu nedenle çalışamadığını, dolayısıyla hastalık yükünün yanı sıra maddi sıkıntılarla da mücadele ettiğini belirten Gölbaşı, “Mersin’den Malatya’ya gidip gelecek ve tedavimi sürdürecek maddi gücüm yok. 7 ay önce annem çok ağır bir trafik kazası geçirdi, annemin tedavi masraflari için babam bankadan kredi çekti ve 7 aydır anneme babam baktığı için babam da çalışamıyor. Sadece babamın emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyoruz” diye konuşuyor.
“ÇOK GENCİM, GÜZEL GÜNLER YAŞAMAK İSTİYORUM”
Karaciğerinde 21 tane kitle bulunduğunu ve en büyüğünün de 12 santimetreye ulaştığını dile getiren Gölbaşı, bir an önce donör bulunup karaciğer nakli olmayı ve güzel günler yaşamayı istediğini belirterek sözlerini şöyle noktalıyor:
“Babam 63 yaşında, annem 43 yaşında ve yatalak hasta. Eğer ben yaşarsam çalışıp aileme bakmak istiyorum, onlara bakacak başka kimsemiz yok. Bir ablam var, evli. O da baksa baksa bir yere kadar bakar, o yüzden benim çalışmam ve aileme bakmam lazım. Bunların dışında çok gencim, güzel günler yaşamak, yaşıtlarım gibi hayata sarılmak istiyorum. Sizlerden yardım bekliyorum, çünkü henüz 20 yaşındayim ve yaşamak istiyorum.”
VİDEO: YAPAY KALPLE KARACİĞER NAKLİ ()