bak kurt gibi kalın yapılı / Page 59 - ATA YAYINCILIK 4. Sınıf Etkinlik Çalışma Yaprakları Türkçe

Bak Kurt Gibi Kalın Yapılı

bak kurt gibi kalın yapılı

maviADA'dan:

Uzun ve soğuk süren bir kıştan sonra yavaştan baharın kokusu gelmeye başladı. Çok geçmez ağaçlar yeşermeye, renk renk çiçeklenmeye başlar. Baharlarda hayranlıkla seyrettiğimiz ağaçlar, sıcak yaz günlerinde de gölgesinde nefesleneceğimiz sığınaklarımız oluyor… Peki yaşamın imgesi olan ağaçları günümüzde ne kadar önemsiyor ve koruyabiliyoruz. İşte bu sorunun cevabı çok da iç açıcı değil…Kimi zaman ağaçlar için canlara kıyılırken, pek çok zaman da ağaçlara kıyılıyor hiç acımadan…

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında şehir mimari yapılarla adeta yeniden inşa edilir. Fakat bir şehre huzuru getiren, göz zevkini okşayan doğadan, yeşilden yani ağaçtan yoksundur İstanbul. Fatih, İstanbul’un tam bir medeniyet şehri olmasını ister. Bu nedenle yeşille, doğayla barışmalıdır şehir. Birçok yere ağaçlar dikilir. Cihan padişahı ağaca o kadar önem verir ki kanunnamesinde “Ormanımdan ağaç kesenin başı kesile!” diye ferman buyurur.

Oysa artık şehirler kurulup yeniden imar edilirken ne yazık ki ilk yok edilenler ağaçlar oluyor. Bazen bir köprü, bazen bir AVM, bazen bir site yapmak için ya da yeni yollar açmak adına binlerce ağaç bir kalemde kesiliveriyor. Çocuklarımıza “yeşil bir dünya” yerine betonlaşan şehirler bırakıyoruz artık. Koruyup kollayamadığımız o yemyeşil ulu ağaçları hiç olmazsa biz de efsanelerle, şiirlerle anlatalım istedik…

Ağaç Olsam

İnsan değil de ağaç olsam Dallarımın arasından rüzgar esse Yapraklarım, çiçeklerim meyvelerim olsa! Mevsimleri yaşasam… Köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam. Kuşlar konsa dallarıma, yuva bile yapsalar… Böcekler, karıncalar yollansalar içime… Çürütseler oralarımı, Ballarım, sakızlarım olsa Gövdeme bir insan yaslanıp uyusa… Ben bunları hiç bilmesem, sadece ağaç olsam…

Erkan Oğur

Efsanelerden modern edebiyat yapıtlarına taşan imgelerden biri olan ağaç, çoğunlukla da hayatla özdeşleştirilir. Ağaç yaşamak demek, ölümsüzlük demek, aile demektir. Faulkner bu yüzden anlattığı ailelerin bahçelerindeki ağaçlardan bahsetmeye zaman ayırır; Giono bu yüzden ağaç eken insanları anlatan kitaplar yazar; eski efsaneler bu yüzden dünyadaki bütün yaşamı dallanıp budaklanmış bir ağaçla sembolize etmişler. Ağacın kökleri derinlere iner, dalları ise göğe uzanır; iyi de hikâyesi nerede başlar?

Ağacım

Mahallemizde Senden başka ağaç olsaydı Seni bu kadar sevmezdim. Fakat eğer sen Bizimle beraber Kaydırak oynamasını bilseydin Seni daha çok severdim. Güzel ağacım! Sen kuruduğun zaman Biz de inşallah Başka mahalleye taşınmış oluruz.

Orhan Veli

Bilinen ilk yazılı destan olan Gılgamış’ta (MÖ 2700) ağaçların baş tacı edildiğini görürüz. Kahramanın yolculuğu ağaçlar altında başlar ve ender bulunur meyveler veren ağaçların altında sona erer. Böylece dünyanın sınırları tanımlanmış olur ağaçlarla. Yani her şey ağaçla başlayıp, ağaçla biter.

Zerdali Ağacı

Havalar güzel gidiyor Sen de çiçek açtın erkenden Küçük zerdali ağacım Aklın ermeden

Bak kurt gibi kalın yapılı Görmüş geçirmiş ağaçlara Küçük zerdali ağacım Pişman olursun sonra

Şimdi okşar gibi hafif hafif Bir gün yerden yere çalar rüzgar Küçük zerdali ağacım Bakma güzel gitsin havalar

Sallansın dalların çocuklar gibi Bakma güneş ısıtsın varsın Küçük zerdali ağacım Sonra donarsın

Zemheride bahar mı olur Akşamları seyret anlarsın Sakın erkenden çiçek açma Küçük zerdali ağacım…

Cahit Külebi

Mısır mitolojisinde, hayat ve ölümün, İsis ve Osiris’in hikâyesinde de önemli rol oynar ağaçlar. Osiris öldüğünde, cesedi bir akasya ağacının dibine sürüklenir, aşkını hayata döndürmeye çalışacak olan İsis onu orada bulur.

Kavaklar

Bedenim üşür, yüreğim sızlar. Ah kavaklar, kavaklar…

Beni hoyrat bir makasla Eski bir fotoğraftan oydular.

Orda kaldı yanağımın yarısı, Kendini boşlukla tamamlar.

Omuzumda bir kesik el, Ki durmadan kanar.

Ah kavaklar, kavaklar… Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.

Metin Altıok

Uzakdoğu da atlamaz hayat ağacını. Taoizm’de üç bin yılda bir, yiyeni ölümsüz kılan bir meyve veren ağaçtan bahsedilir. Çinliler bronz ağaçlar yaparlar, insanoğluna ölümsüzlüğü sunan hayat ağacını onurlandırmak için.

Kuzey Amerika Kızılderili mitolojisindeki ağaç ise şöyle; Efsaneye göre hamile bir kadın cennetteki hayat ağacının dalına çıkıyor ama dengesini kaybedip düşüyor, kendini sonsuz denizde buluyor. Bir kaplumbağa kurtarıyor onu. Kadın da düşerken elinde kalan dal parçasını ekiyor kaplumbağanın sırtına. Böylece dünya doğuyor (İşte size kaplumbağanın sırtındaki dünya efsanesi).

Sitem

Önde zeytin ağaçları arkasında yar Sene 1946 Mevsim Sonbahar Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim Dalları neyleyim Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim Yar yar… Seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar Değirmen misali döner başım Sevda değil bu bir hışım Gel gör beni darmadağın Tel tel çözülüp kalmışım Yar yar… Canımın çekirdeğinde diken Gözümün bebeğinde sitem var

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Bir de meşhur bilgi ağacı var haliyle, Havva’nın dalındaki elmayı koparıp Adem’e verdiği, Adem’in de elmasını yiyerek hepimizi cennetten sürdürdüğü. Tekvin’e göre “günah” bile o elmadan doğmuştur

Arkadaşım Badem Ağacı

Sen ağaçların aptalı Ben insanların Seni kandırır havalar Beni sevdalar Bir ılıman hava esmeye görsün Düşünmeden gelecek karakış… Açarsın çiçeklerini Bense hayra yorarım gördüğüm düşü… Bir güler yüz bir tatlı söz Açarım yüreğimi hemen Yemişe durmadan çarpar seni karayel Beni karasevda Hem de bilerek kandırıldığımızı Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza Koo desinler bize şaşkın Sonu gelmese de hiçbir aşkın Açalım yine de çiçeklerimizi Senden yanayım arkadaşım Havanı bulunca aç çiçeklerini Nasıl açıyorsam yüreğimi… Belki bu kez kış olmaz Bakarsın sevdan düş olmaz Nasıl vermişsem kendimi son sevdama Vur kendini sen de bu güzel havaya…

Aziz Nesin

Hayat ağacı, insanın cennetten atılışına vesile olur olmasına, ama böylece dünyada yeni bir hayat başlar. Sadece bu efsanenin ve hayat ağacından/bilgi ağacından gelen o elmanın edebiyattaki yansımalarını yazmaya kalksak, sayfalar yetmez konuyu tamamlamaya. Mark Twain’in alaycı Adem’in Günlüğünden Notlar’ı mı dersiniz, Milton’ın Kayıp Cennet’i mi?

Ceviz Ağacı

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, Koparıver, gözlerinin gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında.

Nâzım Hikmet

Antik Yunan ve Roma da geri kalmaz ağaçları taçlandırmakta elbette. Peki, Ovidius’un Dönüşümler’ine ne demeli? Kurtuluşu ağaca dönüşmekte bulan kızın hikâyesini hatırlatalım, unutmuş olanlara: Güneş Tanrısı Apollon bir peri kızına âşık olur ama kız istemez onu… Tanrı bu, bırakır mı peşini, kovalar kızı nereye giderse. Sonunda kız yalvarır tanrılara kendisini kurtarmaları için ve kıza acıyan tanrılar da defne ağacına dönüştürürler onu. Apollon’un da başına defne dallarından bir taç takmakla yetinmesi gerekir kızı elde edemediği için.

Rüzgarlı Meşe

Güneşe benzediğin, ısıttığın, güzel Günlerdi onlar, getirdiğin mutlulukla Ağarır vaktimiz, kızarır gelincikle, Yol boyunda ballanırdı ekşi böğürtlen. Kadın, kanatlarını çırparak çığrışan Kazlarını güder, bir rüzgâr inim inim, Dumanlı bulutlarını sürerdi gökte. Kızsa parmak kadar, otların arasında Yarı beline dek gömük, çiçek toplardı. Döne döne çıkardık dağa patikadan, Omuz omza inerdik dağdan meşelerle, Ormanla sarmaş dolaş geçerdik kapıdan. Gün kavuşur, testi pencerede soğurdu. Ak bir örtü masada, bakraç, sonra yüzün Lambanın ışığında, sarı, ince uzun. Duvarda aşılmaz çitleri gölgelerin, Sarmaşığı ellerinin, kirpiklerinin, Saçlarının geceye çıkan uğultusu.

Oktay Rifat

Ortaçağ’la birlikte, özellikle Avrupa edebiyatında çeşitlenir ağaçlar. Salkımsöğütler ve meşeler karışır Walter Scott’ın yazdığı şövalye maceralarının arasına, “darağacı” çıkar ortaya, suçluların dallarda sallandırıldığı bu romanlardan. Hüzünlü bir hava çöker önceden hayatla özdeşleşen ağaç imgesin, ama çağ da hüzünlü bir çağdır zaten.

Karlı Kayın Ormanında

Karlı kayın ormanında Yürüyorum geceleyin. Efkârlıyım, efkârlıyım, Elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar, Keçe çizmelerim ağır. İçimde çalınan ıslık Beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı, Gençliğim mi daha uzak? Kayınların arasında Bir pencere, sarı, sıcak.

Nazım Hikmet

19. yüzyıldan sonra bi­raz daha çeşitlenir ağaçların rolleri. Hermann Hesse incir ağa­cının gölgesinde oturtur bilgeliği arayan Siddharta’yı; Enid Blyton çocuk kitaplarındaki en fantastik ağaçları yaratır ve çocukların ağacın tepesindeki merdivenden yeni evrenlere adım attıkları mace­ralar yazar. J. R. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’nde ulu ağaçları yürütür Mordor’la yapılan savaşı kazandırmak için kahramanlarına. Bu kadarla da kalmaz Tolkien’in ağaç sevgisi: Silmarillon’a göre Orta Dünya’nın ışığı da iki ağaçtan gelir aslında…

Sayıklayan Ağaç

Güzü duymayagörsün ağaç, Artık her günü bir işkence; Bir hayale dalar her gece, Başında gök ürperen bir taç.

Göz kırparken ona yıldızlar, Baharında sanıp kendini Çağırır eski bülbüllerini Ağaç pırıl pırıl sayıklar.

Cahit Sıtkı Tarancı

Bir de karakterlerini ağaçlarla tamamlayanlar var elbette. Örneğin Italo Calvino ağaçlara sığınan bir karakterde arar yanıtı: Ağaca Tüneyen Baron’u unuttunuz mu yoksa? Babasına kızıp ağaca çıkan ve bir daha inmeyen çocuğun hikâyesini? Ağaçlarda kurulacak bir devlet için anayasa tasarısı hazırlamaya kalkışını? (Hoş, belki hepimiz daha mutlu olurduk ağaç tepelerinde yaşasaydık…)

Rahatı Kaçan ağaç

Tanıdığım bir ağaç var Etlik bağlarına yakın Saadetin adını bile duymamış Tanrının işine bakın

Geceyi gündüzü biliyor Dört mevsimi, rüzgarı, karı… Ay ışığına bayılıyor Ama kötülemiyor karanlığı

Ona bir kitap vereceğim Rahatını kaçırmak için Bir öğrenegörsün aşkı Ağacı o vakit seyredin.

Melih Cevdet Anday

Hayat ağacının farklı çağlarda ve farklı toplumlarda karşımıza çıkması, efsanelerden hikâyelere geçmesi, şairleri ve yazarları cezbetmesi aslında kimseyi şaşırtmamalı. Hayat, kendi meyvesinden tekrar tekrar doğan bir ağaçla simgelenmeyecekti de neyle simgelenecekti sonuçta…Hayatın başladığı gibi bitmesi, hikâyenin (ister darağacı, ister öteki dünyanın yolunu gösteren bir servi olsun) yine bir ağaçla sona ermesi de şaşırtmamalı öyleyse. Çünkü hikâyeler başladıkları yerlerde biter genelde ve yeni tohumlarla geri dönerler ait oldukları yere…

Zerdali Ağacı

Havalar güzel gidiyor

Sen de çiçek açtın erkenden

Küçük zerdali ağacım,

Aklım ermeden.

Bak kurt gibi kalın yapılı

Görmüş geçirmiş ağaçlara

Küçük zerdali ağacım,

Pişman olursun sonra.

Şimdi okşar gibi hafif hafif

Bir gün yerden yere çalar rüzgar

Küçük zerdali ağacım,

Bakma güzel gitsin havalar.

Sallansın dalların çocuklar gibi

Bakma güneş ısıtsın varsın

Küçük zerdali ağacım,

Sonra donarsın.

Zemheride bahar mı olur

Akşamları seyret anlarsın

Sakın erkenden çiçek açma

Küçük zerdali ağacım.

Kar yine başladı yağmaya

Küçük zerdali ağacım,

Ne soran ne arayan bulunur

Insan naçar kalmaya.

inceydi sevgilimin bileklerinden

Daha maviydi damarların

Üşüyor musun karanlıkta

Küçük zerdali ağacım.

Düşün bir kere,çiçek içindesin,

Bir kız alıp göğsüne takmış,

Düşün bir kere,meyve vermişsin

Çocuklar üstüne çıkmış.

Düşün bir kere,büyümüşsün,gelişmişsin

Kayık yapmışlar;

Küçük bir bulut yelkenin sanki

Denize bırakmışlar.

Şimdiyse senin halin

Ölümden acı,

Karakış ortasında

Küçük zerdali ağacım.

CAHIT KÜLEBİ

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor...

İlgili

UYGUN - PRATİK DEFTER - TÜRKÇE 7. SINIF

12. Bölüm: EDEBÎ TÜRLER VE SÖZ SANATLARI UYGUN PRATİK DEFTER TÜRKÇE 7 261 Aşağıda verilen şiir kesitlerinin konusu bakımından hangi şiir türüne ait olduklarını verilen kutucuklara yazınız. Dağda dolaşırken yakma kandili Fersiz gözlerimi dağlama gurbet Ne söylemez, akan suların dili Sessizlik içinde çağlama gurbet Yıldırım Timurleng’i şayıran Döğüşüp birbirine düşüren Zehir verip ciğerini pişiren Azaplı Köyü’nün bozuk yolu derdi. İnsanlığa dürüst davran İnsan küçük bir evran İnsanlara hakça davran Koltuk sana bâki değildir Tarihin dilinden düşmez bu destan Nehirler gazidir, dağlar kahraman Her taşı yakut olan bu vatan Can verme sırrına erenlerindir. Bütün bildiklerimi anlatayım sana Ağlamaktan vazgeçmezsen seni Gün ışığı girmez bir yere kapatacaklar Yurttan uzak bir mahzende yaşayacaksın O zaman bol bol ağlarsın gerçek talihsiz- liğine Düşün bunları felaket gelip çatınca Beni kabahatli görme, aklını başına devşir .................................................................... .................................................................... .................................................................... .................................................................... .................................................................... Bak kurt gibi kalın yapılı Görmüş geçirmiş ağaçlara Küçük zerdali ağacım Pişman olursun sonra .................................................................... 131 LİRİK ŞİİR DİDAKTİK ŞİİR SATİRİK ŞİİR EPİK ŞİİR PASTORAL ŞİİR DRAMATİK ŞİİR


Made with FlippingBook

RkJQdWJsaXNoZXIy ODAxMzU=

Zerdali Ağacı Şiiri

Zerdali Ağacı Şiiri

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.