balkan antantı / Balkan Antantı Hakkında Bir Konuşma | Atatürk Araştırma Merkezi

Balkan Antantı

balkan antantı

Balkan Antantı, İkinci Dünya Savaşı öncesinde bölgede artan tehdit ve tehlikelere karşı Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya tarafından 9 Şubat tarihinde Atina’da imzalanan bir ittifak antlaşmasıdır. Bu çerçevede imzacı tarafların, üçüncü bir devletin saldırısına uğraması hâlinde ittifak olarak savunma ve yine üçüncü bir Balkan ülkesiyle (Arnavutluk ve Bulgaristan) sürdürülecek diplomasinin, imzacı ülkelerle birlikte yürütülmesini içermektedir.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imparatorlukların çökmesi ve barış antlaşmalarının yeni kurulmuş ulus-devletleri memnun etmemesi Balkan coğrafyasında bir dizi gerginliğin yaşanmasına sebep olmuştur. Arnavutluk, Bulgaristan ve Macaristan’ın toprak talebinde bulunarak çatışmacı bir tutum içine girmesi ve bu üç revizyonist ülkenin Cihan Harbi’nde arzu ettiği yayılmayı sağlayamamış olan İtalya tarafından desteklenmesi, antantın önkoşullarını hazırlamıştır. Revizyonist ülkelerin toprak talebinde bulunduğu Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya ise statükoyu korumaya yönelik olarak diplomatik yakınlaşma içine girmiştir. Türkiye ’ler boyunca her iki kamp ile iyi ilişkiler kurarak bir denge politikası yürütmüş ancak İtalya’nın ’larda Doğu Akdeniz’deki saldırgan tutumu sebebiyle statükodan yana olan ülkelerle iş birliğine gitmiştir. Türkiye, Bulgaristan olmadan paktın başarılı olabileceğine inanmasa da Lozan Antlaşması ile kurulan düzene uygun olarak savaştan uzak kalacağı mesajını vermiş ve İtalyan tehdidinden kendini koruma çabası içine girmiştir. Caydırıcılıktan uzak olan paktın son toplantısı ’ta gerçekleştirilmiş ancak Romanya’nın saf değiştirip mihver kuvvetlerine katılması ve Yugoslavya ile Yunanistan’ın Alman ve İtalyan işgali altında kalmasının ardından tarihe karışmıştır.

Ayşe Köse Badur

Giriş

“Türkiye Güney Doğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci (GDAÜ) Dönem Başkanlığını Üstlendi” başlıklı analizimizde, Balkan Antantı Paktı’na (kısaca Balkan Paktı’na) değinmiş ve bu antlaşmayı Güneydoğu Avrupa İşbirliği Sürecinin öncüsü olarak tanımlamıştık [1].  Bu bağlamda Balkanlar’ın, Avrupa’nın alt bölgesi “Güney Doğu Avrupa’nın” merkezi olduğunu vurgulamak gerekir. Coğrafi olarak bu alt bölge, esas olarak ve öncelikle Balkan Yarımadasına bitişik olduğundan, tarihsel açıdan Balkanlar olarak bilinmektedir. Balkan tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan tarihçi Maria Todorova, “Balkanlar’ı Tahayyül Etmek” (Imagining The Balkans) adlı kitabında, “Balkanlar” teriminin Türkçe köklerini ve “Güneydoğu Avrupa” ile “Balkanlar” terimlerinin nasıl birbirlerinin yerine kullanılabildiğini ayrıntılı olarak açıklamaktadır[2].

Yukarıda bahsedilen analizimizde GDAÜ’nün, “bölgedeki tek yerel girişim” olarak görüldüğüne ve “bölgesel olarak sahiplenilen” süreç şeklinde tanımlandığına dikkat çekmiştik.[3] Balkan Paktı, genel olarak, ’larda Balkan ülkelerinin güvenlik endişelerine yanıt niteliğini taşıyan bir antlaşma niteliğini taşımakla birlikte, “bölgesel sahiplik” niteliğini bu pakta da atfetmek mümkündür. “Bölgesel sahiplik” niteliğini ve Balkan Paktı’nın imzalanmasının nedenlerini daha iyi kavramak için, ’da Balkanlardaki ve Avrupa’daki siyaset ve güvenlik ortamını değerlendirmek, zamanın özelliğini ve siyasi ortamını anlamak gerekmektedir.

 

’larda Avrupa ve Balkanlar’daki Siyaset ve Güvenlik Ortamlarının Kısa Değerlendirmesi

Paris Barış Konferansı’nın sonucu olarak Dünya Savaşı’nı sonlandıran altı ana barış antlaşması vardır. Bunlar, Almanya ile Versailles, Avusturya ile Saint-Germain-en-Laye, Bulgaristan ile Neuilly, Macaristan ile Trianon, Osmanlı İmparatorluğu ile Sevr ve son olarak Türkiye ile Lozan antlaşmalarıdır.  Paris Barış Konferansını takiben, 10 Ocak tarihinde “üyeleri tarafından kabul edilen (kurucu) Pakt’ın temel ilkeleri çerçevesinde, evrensel barışı sağlamak ve milletler arası işbirliğini geliştirmek, barış ve güvenliği garanti etmek” hedefiyle Milletler Cemiyeti (MC) kurulmuştur [4]. MC, ’te Karşılıklı Yardımlaşma Antlaşması hazırlamış ve üye ülkelerin onayına sunmuştur. Bu Antlaşmaya göre, bir devlet diğerine saldırdığı takdirde Milletler Cemiyeti saldıran ülkenin hangisi olduğuna dört gün içinde karar verecek ve diğer devletler de saldırıya uğrayan devlete yardım edecekti. Ancak, üye ülkeler arasındaki görüş ayrılığı yüzünden güvenliği koruma yönündeki bu çabalar sonuçsuz kalmıştır. Sonrasında, yılında Milletler Cemiyeti, uyuşmazlıkların zorunlu tahkim yoluyla çözülmesini öneren ve uluslararası çatışmalarda saldırgan ülkeyi bulmak için bir yöntem geliştiren Uluslararası Anlaşmazlıkların Dostane Çözümüne Dair Cenevre Protokolü’nü kabul etmiştir. Protokol, uluslar arasındaki bütün hukuki anlaşmazlıkların Dünya Mahkemesi’ne sunulmasını öngörmüş ve silahsızlandırma konferansı düzenlenmesi çağrısında bulunmuştur. Ancak bu girişim de başarısızlıkla sonuçlanmıştır[5].

MC’nin uluslararası barışı sağlama konusunda başarısız olduğu ve etkisiz olduğunun kanıtlandığı böyle bir dönemde, o zamanki Alman Dışişleri Bakanı Gustav Stresemann’ın girişimiyle;

“Alman, Belçika, İngiliz, Fransız, İtalyan, Polonya ve Çekoslovakya Hükümetlerinden temsilciler, kendi ülkelerini savaşın zararlarından korumak ve ortaya çıkabilecek her türlü sorunun barışçıl çözümünü sağlamak üzere, ortak anlaşma yolları bulunması amacıyla Ekim tarihlerinde Locarno’da (İsviçre) bir araya gelmiştir”[6].

Locarno Konferansı’nın Nihai Protokolü’ne göre, yakarıda belirtilen ülkeler, birbirine bağlı olduğu düşünülen taslak antlaşma ve sözleşmelere onaylarını vermişlerdir. Bu belgeler bilahare Londra’da 1 Aralık ’te resmen imzalanmıştır [7].

Locarno Antlaşmalarının esas anlamı, Almanya’nın batı sınırlarını değiştirmek için güç kullanmayı reddetmesi ve doğu sınırlarında hakem kararını uygulamayı kabul etmesidir. Aslında Birleşik Krallık, Belçika ve Fransa’ya askeri destek sağlamayı kabul etmiş, ancak aynı garantiyi Polonya ve Çekoslovakya’ya vermemiştir. Fransa ise Polonya ve Çekoslovakya’ya bazı taahhütlerde bulunmuştur. Bu arada, Fransa ve Almanya ilişkilerini normalleştirmiştir. Böylece Almanya, savaştan sonra ilk kez Avrupa’da büyük devlet statüsünü tekrar kazanmıştır. Sonuç olarak Locarno Antlaşmaları, Almanya ile komşuları Belçika ve Fransa arasında uzlaşma için zemin hazırlamış ve Almanya’nın ’da Milletler Cemiyeti’ne girişinin önünü açmıştır. Ancak bu düzenlemeler, Avrupa’nın orta ve doğu kesimlerinde revizyonist girişimlere sebep olmuş ve bir bakıma Balkanlar dahil bu bölgeleri kendi kaderine terk etmiştir. Bu noktada, Locarno Antlaşmaları’na katkılarından dolayı İngiliz Dışişleri Bakanı Austen Chamberlain’in ’te Nobel Barış Ödülü’nü kazandığından söz etmek yerinde olacaktır. Sonrasında Almanya ve Fransa Dışişleri Bakanları Gustav Stresemann ve Aristide Briand da ’da aynı ödüle layık görülmüşlerdir [8].

 

Balkanlar’da İşbirliği Arayışı ve Balkan Paktı’na Giden Yol

Daha önce bahsedildiği üzere, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya barışının ancak ortak bir güvenlik sistemi kurulması halinde sağlanabileceği görüşü hâkim olmuş ve Milletler Cemiyeti bu yönde en önemli araç olarak görülmüştür. Ancak daha sonraları MC’nin tek başına bütün devletlere güvenlik sağlamakta başarısız olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun en aşikâr örneği, Locarno Antlaşmaları’dır. Locarno Antlaşmaları, Paris Barış Konferansı sonrasında oluşan statükoyu bozmuş, Batı Avrupa’da Almanya ve İtalya, Balkanlar’da Bulgaristan gibi revizyonist devletlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur [9]. Bulgaristan’ın, 7 Kasım tarihli Neuilly Antlaşması sonucunda Yugoslavya’ya, Romanya’ya ve Yunanistan’a karşı kayda değer ölçüde toprak kaybettiğinin belirtilmesinde fayda vardır. Batı Trakya’nın Yunanistan’a verilmesinden doğan kayıplar, Bulgaristan’ın, İkinci Balkan Savaşı’nın sonlandıran Bükreş Antlaşması ile kazandığı Ege Denizi’ne doğrudan erişim hakkını da elinden almıştır [10]. Batı Trakya’da büyük ölçüde Türk-Müslüman nüfusun yaşadığı hususunun bu bağlamda akılda tutulmasında da yarar bulunmaktadır.

Güneydoğu Avrupa bölgesini görmezden gelen Batı Avrupa’daki bu gelişmelerin bir sonucu olarak, Balkan ülkeleri iki taraflı ve çok taraflı anlaşmalar yoluyla kendi güvenlik ihtiyaçlarına uygun bölgesel yaklaşımlar geliştirme arayışına girmişlerdir. Bu bağlamda, Birinci Dünya Savaşı’nın rakip tarafları arasında bir yakınlaşma gerçekleşmiştir. Bunlar arasında en önemlisi Yunan-Türk yakınlaşmasıdır. Bu yakınlaşma sürecinin safhalarını kronolojik olarak şöyle özetleyebiliriz:

  • Lozan Antlaşmasını takiben, zorunlu nüfus mübadelesi sonucunda “établi” (Yerleşikler) sorunu ortaya çıkmıştır. Taraf ülkeler, Antlaşma çerçevesinde kimlerin “établi” sayılacağı konusunda bir uzlaşmaya varamamıştır. Sorun aşama-aşama çözülmüştür. İlk aşama, 21 Haziran ’te Ankara Antlaşması’nın imzalanmasıdır [11].
  • Aynı soruna dair ikinci antlaşma, 1 Aralık ’da Atina’da imzalanmıştır.
  • Yunan Dışişleri Bakanı Eleftherios Venizelos, Ağustos ’de o zamanki Türk Başbakanı İsmet İnönü’ye dostluk, saldırmazlık ve tahkim öneren samimi bir mektup yazmıştır [12].
  • İsmet İnönü 27 Eylül ’de Venizelos’a yazdığı mektubunda, Venizelos’un mektubunun Türk-Yunan ilişkileri tarihinde yeni ve içten bir dostluğun başlangıcı olduğunu vurgulamıştır [13].
  • Türkiye ve Yunanistan arasında nüfus mübadelesinin sebep olduğu siyasi ve ekonomik sorunlar, 10 Temmuz ’da Ankara Antlaşması ile çözüme kavuşmuştur [14].
  • İnönü’nün davetiyle Venizelos, Ekim ’da Ankara ve İstanbul’u ziyaret etmiştir.
  • 30 Ekim’de ticari ve diğer anlaşmalar ile birlikte Dostluk, Tarafsızlık, Arabuluculuk ve Hakemlik Antlaşması imzalanmıştır.
  • Uzlaşma, İnönü’nün Ekim ’de Atina’ya gerçekleştirdiği iade ziyareti ile devam etmiştir [15].
  • ’de Venizelos, politikaları beklenen siyasi ve ekonomik sonuçları vermediği gerekçesiyle Başbakanlıktan istifa etmiştir. Ardından 14 Eylül ’te Yunan Başbakanı Panagis Tsaldiris Ankara’yı ziyaret etmiştir. İnönü ve Tsaldiris Ankara’da Türkiye ve Yunanistan arasında Dostluk Antlaşmasını imzalamışlardır. Bu 10 yıllık anlaşma ile revizyonist Bulgaristan’dan gelebilecek tehditlerin önlenmesi planlanmıştır[16].

Bu bağlamda, Yunan-Türk yakınlaşması çerçevesinde Venizelos’un, Mustafa Kemal Atatürk’ü ’de Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermesinden bahsetmekte fayda vardır[17].  Norveç Nobel Komitesi Başkanı’na yazdığı 12 Ocak tarihli mektubunda Venizelos, “En ciddi farklarla birbirinden ayrılan insanların bile barış için samimi duygularla bir araya gelebileceklerini gösteren bu yakınlaşma, hem müdahil iki ülke için hem de yakın Doğu’da barışı sağlamak için çok faydalıdır. Yakın Doğu’da barışa giden yolda yeni bir dönemi başlatan Yunan-Türk Paktı’nın imzalandığı yılında Yunan Hükümetinin lideri olarak Mustafa Kemal Paşa’yı seçkin Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermekten onur duyarım.” ifadelerini kullanmıştır [18]. Nobel Ödülleri Adaylık Arşivi internet sitesine göre Atatürk, ’te Nobel Barış Ödülü kısa son adaylar listesinde yer almıştır.  Bahsedilen arşivin yorumlar bölümünde şu ifade mevcuttur:

“Kemal kısa listedeydi, fakat hiçbir değerlendirme yazılmamıştı. Daha sonra eklenmesi gerekiyordu, ancak hiçbir değerlendirme eklenmedi. ’te Mustafa Kemal’e, Türkiye ulusal meclisi tarafından Atatürk (Türklerin Atası) ismi verilmişti”[19].

 

Balkan Konferansları () ve Balkan Paktı

Balkan Paktı’na zemin hazırlayan Balkan Konferansları’nın başlangıcı, Ekim ’da Atina’daki yirmi yedinci Uluslararası Barış Bürosu Kongresi’ne kadar uzanır. Uluslararası Barış Bürosu’nun internet sitesine göre;

“Uluslararası Barış Bürosu, Napolyon Savaşları’nı takiben genellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da kademeli olarak gelişen ulusal barış topluluklarını bir araya getirmek üzere her yıl düzenlenen geniş çaplı toplantılar olan Evrensel Barış Kongreleri’ndeki danışmaların sonucu olarak ’de kurulmuştur. Barış Toplulukları’nın temsilcileri, bu hareketin ulusal kuruluşların faaliyetlerini koordine etmek ve Evrensel Barış Kongreleri düzenlemek için daimi ofise ihtiyacı olduğunu düşünmüşlerdir. Bu yüzden, ‘Daimi Uluslararası Barış Bürosu’ kurulmuştur (Daha sonra ‘daimi’ ifadesi kaldırılmıştır) [20].

Kongrenin üçüncü komisyonu, ’de Yunanistan Başbakanı olarak görev yapan Alexandros Papanastasiou’nun başkanlığında, özellik arz eden Balkan Birliği konusunu incelemiştir. Papanastasiou toplantıdaki konuşmasında, dünya federasyonu veya hatta bir Avrupa Birliği oluşturmanın zorluklarını açıklarken şu ifadelere yer vermiştir;

“Türkiye de dâhil, Balkan halkları arasında daha sınırlı olarak (konfederasyonun) gerçekleştirilmesini sürdürmek için hala fırsat olacaktır. Bu insanların kaderleri ve yaşadıkları değişimler, aynı veya ortaktır; yüzyıllar boyu aynı siyasi organizasyon çerçevesinde yaşadılar; benzer alışkanlıklara, fikirlere ve genelde ortak çıkarlara sahiptiler; diğer bir deyişle, birleşmelerini kolaylaştıracak birtakım ortak özelliklere sahipler.”

Bu tutum kabul gördükten sonra, 9 Ekim’de her yıl Balkan Konferansları’nın yapılmasını ve Uluslararası Barış Bürosu’nun ilk toplantıyı düzenlemede öncü rolü üstlenmesini öneren bir teklif genel kurula sunulmuştur. Kongre, bu önergeyi övgüyle kabul etmiştir [21].

Uluslararası Barış Bürosu, 12 Mayıs ’da altı Balkan devletinin tümünün Dışişleri Bakanlarına davetiyeler göndermiştir. Bu davetiyelerde, Atina Kongresi’nde Avrupa’nın bu kısmında yaşayan 60 milyonluk Balkan halkları arasında yakınlaşmayı teşvik edici ve arttırıcı yöntemlerin bulunması amacıyla neredeyse hepsi Balkan ülkelerinin temsilcilerinden oluşan bir alt komite kurulması önerilmiştir. Uluslararası Barış Bürosu, önerge metnini Dışişleri Bakanları’na iletirken, önerge onaylanırsa Konferans’ın Ekim ’da toplanmasını ve bütün ülkelerin aydın kesimlerden temsilcilerin, hükümetleri için bağlayıcı olmayacak şekilde, gayri resmi olarak toplantıya katılmasını telkin etmiştir. Aynı zamanda, Konferans resmi olmasa ve hükümetlerin sorumluluğu altında bulunmasa bile, temsilciler hükümetlerin maddi ve manevi desteği olmadan hareket edemeyecekleri cihetle, hükümetleri Konferans’ın çalışmalarından, önerilerilerinden ve amaçlarından haberdar edecek ‘gözlemciler’ in de toplantılara katılması gerektiği hususunu belirtmiştir [22]. Davetiyede, “çıkarlarının kendilerinden başka hiçbir tarafça daha iyi gözetilemeyeceği, geçmişte yaşadıkları sıkıntılara sadece kendilerinin çözüm bulabilecekleri anlaşıldığı zaman Balkanların Avrupa’nın hassas noktası olmaktan çıkabileceği” ifadesine de yer verilmiştir [23].

Bu hazırlık çalışmalarının ardından Ekim tarihlerinde Atina’da Birinci Balkan Konferansı düzenlenmiş ve katılımcıların, Balkan ülkeleri arasında uzlaşmacı ilişkiye dayanan bir Balkan Paktı üzerinde çalışmasını öneren karar kabul edilmiştir. Konferans ek olarak Balkan Paktı için bir ön taslak hazırlanmasına karar vermiştir. Balkan Paktı taslağı hazırlama görevi, Romanya’dan seafoodplus.info ve Selanik Hukuk Fakültesi Dekanı Profesör Spiropoulos başkanlığındaki siyasi komiteye verilmiştir. İstanbul’da Ekim tarihlerinde gerçekleştirilen İkinci Konferans’ta Spiropoulos’un taslağı tartışılmış ve Bükreş’te düzenlenecek Üçüncü Balkan Konferansı’nda Balkan Paktı’na nihai şeklin verilmesi kararlaştırılmıştır. Ekim ’de düzenlenen Üçüncü Balkan Konferansı’nda Bulgar delegeler, Konferans’ta gözlemci olmayı kabul etmiş olmalarına rağmen, Konferans’ı azınlıklara öncelik verilmesi gerektiği konusunda ikna edemeyince resmen geri çekilmiştir. Dördüncü Balkan Konferansı, Kasım tarihlerinde Selanik’te düzenlenmiş ve Balkan Paktı’nı kabul edilmiştir. Bulgaristan hükümeti, Balkanlar’da ülkesel hükümranlık alanlarına dair statükoyu kabul etmiş olmamak için Balkan Paktı’na katılmayı reddetmiştir. Bulgaristan’ın Balkan Paktı’nda yer almayı reddetmesi, Batı Trakya’ya ilişkin toprak taleplerini ifşa etmiş ve Ege Bölgesi’ne doğrudan erişim isteğinin devam etiğini göstermiştir [24].

“Balkan Antantı Paktı”nın orijinal metni Fransızcadır. Milletler Cemiyeti Antlaşmaları Serisi’ne dâhil edilen İngilizce çevirisi Milletler Cemiyeti Sekreterliği tarafından yapılmıştır. Milletler Cemiyeti Antlaşmaları Serisi’nde yer alan Fransızca ve İngilizce metinler ulaşım kolaylığı açısından aşağıdaki eklerde sunulmaktadır [25].

Pakt, kısa bir önsöz ve üç maddeden oluşmaktadır. Önsözde, taraf ülkelerin ana amacının, “mevcut akdi zorunluluklarının sıkı sıkıya gözetilmesi ve Balkanlardaki mevcut toprak hükümranlığının aynen muhafazasını sağlamak” olduğu açıklanmıştır. Bu kısa cümle, Bulgaristan’ın neden Balkan Paktı’na katılmadığını açıklar niteliktedir. Maddelerde özetle, imzacı dört ülkenin “her birinin güvenliğini ve Balkan sınırlarını karşılıklı olarak garanti ettiği”, “önceden danışmaksızın mevcut anlaşmanın tarafı olmayan başka herhangi bir Balkan ülkesine siyasi eylemde bulunmayacağı, aynı zamanda diğer taraf ülkelerin rızası olmaksızın bir Balkan ülkesine siyasi zorunluluk yüklemeyeceği”  ve Pakt’ın ”katılımı olumlu karşılanan herhangi bir Balkan ülkesine açık olduğu” belirtilmiştir. Paktın ayrılmaz bir parçası olan ekli protokolde, paktın özünde hiçbir devlete yönelik olmadığı, ayrıca herhangi bir Balkan Devleti adına Balkan sınırlarında herhangi bir saldırganlığa karşı güvenliği garanti etmeyi amaçladığı kaydedilmiştir. Sonuç olarak sınırları Balkanlarda olmayan taraflardan birinin sınırları saldırı altında kalırsa veya saldırı Balkanların dışından yapılırsa pakt işlerlik kazanmayacaktır. Ancak bir Balkan ülkesi, Balkan ülkesi olmayan bir ülkenin saldırısına katılırsa, paktın hükümleri faal hale gelecektir. Aslında bu hükümler, paktın olası bir Bulgar saldırısı göz önüne alınarak imzalandığının bir göstergesidir [26].

Balkan Paktı’ndan kısa bir süre sonra 2 Kasım ’de, Pakt’ın tarafları, yılda iki kez ve gerektiğinde özel oturumla toplanacak Bakanlar Kurulu’nu oluşturan Balkan Antantı Organizasyonu’nun statüsünü kabul etmiştir. Ek olarak, Ekonomik Danışma Konseyi ve mevzuatı uyumlaştırmakla yükümlü Özel Komite kurulmuştur.

Pakt, birçok konuda ortak tutum geliştirerek İkinci Dünya Savaşı’na kadar etkili bir şekilde işlemiş ve Bakanlar Kurulu’nun son toplantısı İkinci Dünya Savaşı çıktığında Şubat ’da yapılmıştır [27].

 

Bölgedeki Yer Adları Üzerine Düşünceler: Balkanlar yerine Güney Doğu Avrupa

Özellikle ’lardan sonra “Balkanlar” terimi, yıllar boyu olumsuz gelişmelerle ilişkilendirilmiş ve “Balkanlar” terimine karşı ön yargılar oluşmuştur. Bu olumsuz ön yargılar, zamanla tüm bölgenin kasıtlı ve planlı olarak “şeytanlaştırılmasına” dönüşmüştür. Böyle bir ortamda, sadece bölgede değil Avrupa’da da Türk mirasını yansıtan ve yüzyıllardır kullanılan bölgenin ismi, yeni yaratılan adlarla değiştirilmeye çalışılmıştır. Bölgeye atfedilen olumsuzlukların asıl sorumlusunun bölge ülkeleri olduğuna şüphe yoktur. Ancak bu olumsuzlukların ortaya çıkmasında Batı Avrupa ülkelerinin payı yoktur denemez. Bu bağlamda, bölgeyi coğrafi parçalara bölme girişimleri ve bazı bölge ülkelerinde parçalanmayı teşvik eden girişimler unutulmamalıdır. Bu kapsamda, Balkan bölgesinin yirminci yüzyılın başlarından beri bazı Avrupa ülkeleri tarafından “öteki” olarak görüldüğünü ve özellikle kriz durumlarında kendi kendine karar veremeyen istikrarsız bir dış çevre olarak mütalaa edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

 

Sonuç

Yukarıdaki giriş kısmında GDAÜ’nün, Güney Doğu Avrupa bölgesinde ortaya çıkan ve “bölgesel sahipli” bir girişim olarak görüldüğüne değinmiştik. Balkan paktı, özünde Balkan ülkelerinin güvenlik ihtiyaçlarını karşılama amacı ile tasarlanmış olsa da, geniş anlamda Balkanlar’a istikrar kazandırmak için bölge ülkelerinin işbirliği isteklerini temsil etmiştir. Aslında yukarıda belirtildiği üzere, Balkan Antantı Organizasyonu çerçevesinde, ekonomik işbirliğini geliştirmek için Ekonomik Danışma Konseyi kurulmuştur. Danışma Konseyi’nin Statüsü, ’te Ankara’da kabul edilmiştir. Statü’nün 5. Madde (a) fıkrasında “Balkan Antantı’nın tarafları arasında ekonomik ve ticari ilişkilerin yoğunlaştırılması” hususuna yer verilmiştir. Statü’nün 5. Madde (b) fıkrasında, “Özellikle Tuna ve Karadeniz’in kullanılması yoluyla Balkan devletleri arasındaki ve Orta Avrupa ile Asya arasındaki ticaretin ve diğer denizcilik ilişkilerinin kolaylaştırılmasını sağlayıcı yöntemlerin geliştirilmesine” atıfta bulunulmaktadır. Statü’de aynı zamanda bir Balkan Bankası kurulması imkânından ve “genel turizm trafiğinden” söz edilmiştir [28]. Bu örnekler, Balkan Paktı’nın aslında güvenlikten öteye daha geniş işbirliği öngördüğünü ve günümüzde de geçerliliğini kaybetmemiş belli başlı ekonomik sorunlara cevap vermeye çalıştığını göstermektedir.

GDAÜ’nün “Güneydoğu Avrupa'da İyi Komşuluk İlişkileri, İstikrar, Güvenlik ve İşbirliği Şartı”, öncelikli amacın “bölgeyi barış, güvenlik, istikrar ve işbirliği alanı haline dönüştürmek için bölgedeki bütün devletler arasında iyi komşuluk ilişkilerini güçlendirmek” olduğunu belirtmektedir[29]. Bu amaca ulaşmak için GDAÜ Şartı, siyasi, güvenlik ve ekonomik işbirliğini teşvik etmeyi ve geliştirmeyi öngörmektedir. GDAÜ’nün öncelikli amacının ve bu amaca ulaşma yöntemlerinin, Balkan Paktı’ndan çok farklı olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunun yanı sıra, ikisi de temel olarak “yerel” girişimlerdir. Bu bağlamda GDAÜ, ayrım yapmaksızın tüm Balkan/Güney Doğu Avrupa ülkelerini aynı çatı altında bir araya getiren bir forumu temsil etmektedir. Bu bakımdan GDAÜ’nün bir “boş konuşma yeri” olarak görülmemesi gerekir.

Bu yüzyılın başlarında Balkanlar hakkında kaleme alınmış aydınlatıcı makalelerden birinde Balkanlara yönelik olumsuz algı ile ilgili olarak şu hususlar belirtilmektedir:

“Bu algının oluşmasında payı olan çoğu kanıtı bölgenin kendisi sağlamıştır: Bosna-Hersek’ten Kosova ve Makedonya’ya kadar bölgede büyük ölçüde gerginlik ve açık veya gizli çatışmalar olmuştur Ancak bu çatışma ortamında ne iyi komşuluk ilişkileri ne de bölgesel işbirliği için yapılmış çalışmalar, Balkanlar’daki çatışmalar ve çatışma çözme çabaları kadar yankı bulmuştur Balkan Savaşları’nın mirasına ve Balkanlar’daki bazı derin ihtilaflara rağmen, geçmişte de iyi komşuluk ilişkileri ve işbirliği yoktu denemez. ’larda başlayan Balkan Konferansları, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi ve fikri alanlarda gevşek bir Balkan ülkeleri federasyonu kurmayı hedeflemiştir. Bu yüzden Balkan Paktı taraf ülkelerin -Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya- yalnızca güvenlik endişelerine dayandığı için Balkan Konferanslarında kısmi bir başarı elde edilmiştir“ [30]

Yukarıdaki makalede de belirtildiği üzere, “Balkanlar, istikrarsızlığa mahkûm bir bölge değildir.” Geçmişteki Balkan Paktı gibi GDAÜ de, bölgenin, ortak işbirliği düzenlemeleri, platformlar ve bölgesel sahiplik üretebilecek, Bölgesel İşbirliği Konseyi gibi, işbirliği çerçevesi oluşturabilecek isteğe ve imkâna sahip olduğunun güzel bir örneğidir.

 

*Bu Analiz yazısının aslı İngilizce olarak kalemealınmıştır. AVİM Stajyeri Damla Uslu makalenin tercümesine katkı sağlamıştır.

**Fotoğraf: seafoodplus.info

 

[2]Maria Todorova, Imagining the Balkans (New York: Oxford University Press, ), ;

[3]“Relations with the Balkan Region”, Web Portal, Republic of Turkey Ministry of Foreign Affairs, , seafoodplus.info

[5]Fahir Armaoğlu, Yüzyıl Siyasi Tarihi (), 23rd bs (İstanbul: Timaş Yayınları, ),

[7]Final Protocol enlists these instruments as  Treaty between Germany, Belgium, France, Great Britain, and Italy

(Annex A); Arbitration Convention between Germany and Belgium (Annex B); Arbitration Convention between Germany and France (Annex C); Arbitration Treaty between Germany and Poland (Annex D); Arbitration Treaty between Germany and Czechoslovakia (Annex E).In addition to these draft treaties France, Poland, and Czechoslovakia have also concluded at Locarno draft agreements in order reciprocally to assure to themselves the benefit of the said treaties.

[9]Melek Fırat, “Yunanistanla İlişkiler”, içinde Türk Dış Politikası. Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, ed. Baskın Oran, 15th bs, c. 1 (İstanbul: İletişim Yayınları, ),

[11]Onur Yıldırım, Diplomacy and Displacement: Reconsidering the Turco-Greek Exchange of Populations, , 1st bs (New York: Routledge, ), ;

[12]Ioannis D. Stefanidis, “Reconstructing Greece as a European State: Venizelos’ Last Premiership, ,” içinde Eleftherios Venizelos: The Trials of Statesmanship, ed. Paschalis M. Kitromilides (Edinburgh: The Edinburgh University Press, ),

[13]Fırat, “Yunanistanla İlişkiler”,

[17]Zafer Çakmak, “Venizelos’un Atatürk’üNobel  Barış Ödülü’ne Aday Göstermesi”, Erdem , sy 52 ():

[21]Robert Joseph Kerner ve Harry Nicholas Howard, The Balkan Conferences And The Balkan Entente A Study In The Recent History Of The Balkan And Near Eastern Peoples (Whitefish: Kessinger Publishing, LLC, ),

[22]“The First Balkan Conference”, Bulletin of International News 7, sy 11 (20 Kasım ):

[23]Kerner ve Howard, The Balkan Conferences And The Balkan Entente A Study In The Recent History Of The Balkan And Near Eastern Peoples,

[26]Fırat, “Relations With Greece”,

[28]Kerner ve Howard, The Balkan Conferences And The Balkan Entente A Study In The Recent History Of The Balkan And Near Eastern Peoples,

[29]“Charter On Good-Neighborly Relations, Stability, Security And Cooperation In South-Eastern Europe” (Regional Cooperation Council, 12 Şubat ), seafoodplus.info

[30]Şule Kut ve N. Aslı Şirin, “The Bright Side of Balkan Politics: Cooperation in the Balkans”, içinde Is Southeastern Europe Doomed to Instability?: A Regional Perspective Hardcover, ed. Dimitri A. Sotiropoulos ve Thanos Veremis, 1st bs (New York: Routledge, ),


©  Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 

Balkan Antantı

I. Dünya savaşından sonra Balkanlardaki dağılım Bulgaristan ve Arnavutluğu pek memnun etmemişti. Bulgaristan Makedonya'da yer alan Bulgar azınlıklarını kullanmak ve sınırlarını genişletmek istiyordu. Arnavutluk da aynı problemlerden dolayı duyduğu rahatsızlığı belli etmişti. Bulgaristan ve Arnavutluk Balkanlarda açıkça memnuniyetsizlerdi. Romanya, Yugoslavya ve Türkiye ise bu düzenin bozulmasını istemiyordu. O dönemdeki Türk Yunan yakınlaşması ise Balkan antantının kurucu nedenlerinden birisiydi. Türkiye ile Yunanistan’ın 14 Eylül ’te Dostluk Antlaşması imzaladılar. Bunun üzerine Bulgaristan tehlikesini hisseden Romanya harekete geçti ve 17 Ekim 'te Türkiye ile bir dostluk antlaşması imzaladı. Bulgaristan tehditlinden çekinen Yugoslavya da 27 Kasım ’te Türkiye ile dostluk antlaşması imzaladı. Bu dört ülke aynı zamanda Almanya ve İtalya'nın desteğini alan Bulgaristan'a karşı sınırlarını korumak için kendi aralarından toplu bir antlaşma imzalamaya karar verdiler ve 9 Şubat ’te Balkan Antantını imzaladılar. Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya Balkan Antantına katılma kararı aldılar ve Arnavutluk ve Bulgaristan'ı da bu antanta dahil etmek istediler. Fakat İtalya'nın baskısı üzerine Arnavutluk ve Bulgaristan bu antanta katılmadı. 

Balkan antantındaki ülkelere ait sınırlar, karşılıklı olarak güvenlik altına alınıyordu. Bu devletler, birbirine danışmadan herhangi bir Balkan devleti ile birlikte bir siyasi harekette bulunmamayı ve herhangi bir siyasi antlaşma yapmamayı, kabul ediyorlardı. Türkiye bu antlaşma ile batı sınırlarını güvence altına aldı.

Almanya’nın Avrupa’daki etkinliğini gören Romanya bu ülkeden çekinerek Balkan Antantı ile ilgisini azalttı. Almanya ve İtalya’nın etkisiyle Yugoslavya da, Balkan Antantı dışında kalan Bulgaristan ile işbirliği antlaşması yaptı. Çünkü Balkan Antantı birinci planda Bulgaristan’a karşı gerçekleştirilmiş bir oluşumdu. Bunun dışında Yugoslavya, İtalya ile de bir anlaşma imzaladı. 

Mustafa Kemal Atatürk ölmüştü, başta ise İsmet İnönü vardı. Hitler yönetimindeki Nazi Almanya'sı Polonya'yı işgal ederek II. Dünya Savaşını başlatınca ne Türkiye ne Yugoslavya ne Romanya ne de Yunanistan karşı koyabildi. Balkan Antantı sona erdi. 

Balkan Antantı, Balkanlar’da barışın korunması konusunda önemli rol oynamıştır. Fakat etkili bir işbirliğinin doğmasını sağlayamamış ve beklenen sonucu verememiştir. 

Balkan Antantı Nedir? Balkan Antantı Üyeleri ve Ülkeleri Kimler, Nerede ve Ne Zaman Kuruldu, Amacı Ne?

Balkan Antantı nedir diye baktığımızda hem karşımıza Balkan Antantı ülkelerinin hangileri olduğu hem de Balkan Antantının nerede kurulduğu sorusu da çıkmaktadır. Balkan Antantı hem kuruluş amacı olarak hem de üye ülkeleri olarak imzalanan bir anlaşmadır. Balkan Antantı tarihi, hem kuruluş zamanı hem de kurulma sebebi ile ilgili bilgiler vermekte ve Balkan Antantı devletlerinin anlaşmayı imzalama amaçları konusunda detayları içermektedir. İşte Balkan Antantı üyeleri ve nerede ne zaman kuruldu sorularının cevapları.

Balkan Antantı Nedir?

Balkan Antantı veya diğer ismi ile Balkan Paktı bazı Avrupa devletlerinin saldırgan davranışları karşısında Balkan Devletlerinin yakınlaşması ile ortaya çıkan bir anlaşmadır. Avrupa'daki İtalya ve Almanya'nın saldırgan davranışları ve yayılımcı politikaları Balkan Antantının temel sebebini oluşturmaktadır. Dünya barışının tehdit edildiğini düşünmeleri üzerine Balkan Devletlerinden bazıları ve Türkiye bir araya gelerek bu anlaşmayı imzalamışlardır. 3 madde ve ekli bir protokolden oluşmaktadır.

yılından yılına kadar geçerliliğini sürdürse de yılında Yugoslavya'nın Mihver Devletleri tarafından işgal edilmesinden sonra geçerliliğini yitirmiştir ve Balkan Antantı anlaşmaları fiilen geçersiz hale gelmiştir.

Balkan Antantı Üyeleri

Balkan Antantını imzalayan ve üye olan ülkeler içinde Türkiye'de bulunur ve toplam 4 ülkeden oluşurlar. Balkan Antantı ülkeleri ya da Balkan Antantı devletleri şeklinde de karşımıza çıkabilecek bu ülkelerin listesi ise şu şekildedir;

  • Türkiye

  • Romanya
  • Yugoslavya
  • Yunanistan

Balkan Antantı Tarihi

Balkanların güven ve barışının devam etmesi için bir araya gelen Balkan Antantı ülkeleri tarafından 9 Şubat yılında Atina'da imzalanmıştır. Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan Balkan Antantını imzalayan devletlerdir.

Balkan Antantı Nerede Kuruldu

Balkan Antantı Atina'da imzalanan bir anlaşmadır. Balkan Antantı devletleri arasında Atina'da imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Balkan devletlerinin birbirinin sınır güvenliğini tehdit etmemesi amaçlanmıştır.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir