Bir zamanlar bir köyde iki oduncu yaşarmış. Aralarında hangisinin daha iyi bir oduncu olduğuna dair tatlı bir çekişme yaşanırmış. Günlerden bir gün odunculardan biri diğerine “Gel artık şu işin bir adını koyalım” demiş. “Bir yarışma düzenleyelim. Hangimiz bir gün içinde en çok odunu keserse, o bu köyün en iyi oduncusu olsun.”
Ve ertesi gün yarış başlamış. Her iki oduncu da hızlıca işe koyulmuş. Yaklaşık bir saat durmaksızın odun kestikten sonra odunculardan biri durmuş. Baltasından gelen ses gelmez olmuş. Bu sessizliği fırsata çevirmek isteyen diğer oduncu işine devam etmiş. Belli ki diğer oduncu yorulmuş ve dinleniyormuş. 15 dakika sonra tekrar ses gelmeye başlamış. Avantaja geçtiğini düşünen oduncu yorgunluğuna rağmen tam gaz devam etmiş. Bir saat sonra yine diğer oduncudan ses gelmemeye başlamış. 15 dakikalık bir sessizlik. Belli ki bu oduncu her yorulduğunda dinlenmeyi seçiyor diye düşünmüş kan ter içindeki hiç durmadan çalışan oduncu. “Ben kazanacağım! Bu köyün en iyi oduncusu benim ve bugün bu ispatlanmış olacak” diye düşünmüş. Bu motivasyon ile odun kesme işine devam etmiş. Gün boyu aynı şekilde bir tarafta saat başı 15 dakika sesi soluğu kesilen bir oduncu diğer tarafta durmaksızın çalışan kan ter içinde bir oduncu.
Güneş batarken yarışı bitirmişler. Ve herkesi şaşırtan bir sonuç çıkmış ortaya… Kan ter içinde durmaksızın çalışan oduncu hiç de sandığı gibi en çok odun kesen olmamış. Köyün “en iyi oduncusu” lakabını diğer oduncuya kaptırmış.
Nasıl mı?
Siz de meraklanmış olabilirsiniz…
Bu kadar çaba, bu kadar emek, bu kadar alın teri… Boşa mı gitmiş yani?
Merakla ve hatta şüpheyle yaklaşmış diğer oduncuya ve sormuş: “Nasıl yaptın? Nasıl benden daha fazla odun kestin? Aklım almıyor… Her saat başı dinlendin. Benden çok daha az çalıştın ve kazanan sen oldun!”
Diğer oduncu sükunetle dinlemiş ve şöyle demiş:
“Sevgili kardeşim ben o 15 dakikalarda sadece dinlenmedim; bir yandan da baltamı biledim!”
Abraham Lincoln “Bana odun kesmem için altı saat verin; ilk dördünü baltamı bilemek için kullanırım” derken de bu hikayeye ışık tutuyor olsa gerek…
Baltayı bileme kavramı Dr. Stephen Covey’nin ‘Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı’ kitabında yedinci ve son madde. (Diğer altı maddeyi merak ediyorsanız yazının sonuna sizin için bırakacağım.)
Covey bu metaforla ne demek istiyor?
“Verimliliği arttırmak için dengeli bir şekilde kendini yenileme alışkanlığı geliştirme.”
Dört boyutta etkin olmak
Kendini yenilemek ve hayatı iyileştirmek için dört boyutta etkin olmamız önemli.
Bunlar sırasıyla fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal boyutlar:
Fiziksel boyutta yapmamız gerekenler sıkça tekrar edilen “Sağlıklı beslen, iyi uyu, egzersiz yap” üçlemesinden ötesi değil. Uykusuz, aç ve hantal bir beden ile hayatımızı iyileştirecek alışkanlıklar geliştirmeye motivasyonumuz olmayacaktır. Sadece göze hoş görünmek için değil kendimizden memnun olabilmek için de fiziksel boyutumuz ve o boyuta yaptığımız yatırımlar dünyaya açılan önemli penceremizdir. (Bakınız: gençlik yıllarında geniş kalçaları sebebiyle özgüven eksikliği çeken Jennifer Lopez )
Zihinsel boyut ise zihni etkin tutmak, bir şeyler öğrenmeye açık olmak, meraklı olmak; diğer bir deyişle gelişen zihin yapısına sahip olmak. Bu da sizi yolda tutacak, rağmenlerle beraber yürümeye devam ettirecek tarafımız. Çok kıymetli! (Bakınız: lisede okul takımına bile giremeyen Michael Jordan J)
Sosyal/duygusal boyut bağ kuran, anlamlı ilişkiler peşinde koşan tarafımız. Aile içinde, şirket içinde, arkadaşlar arasında ve daha başka hangi toplumsal bağlam aklınıza geliyorsa işte o alanlarda kendinizi anlamlı işler yaparken bulmak, ‘değerli’ hissetmek, özen göstermek, değerlerimizi yaşatmak. Bu boyut bir nevi anlam arayışlarımızın cevabı. Hayatta kalmayı etkileyecek kadar önemli! (Bakınız: Recep İvedik’ten sonra orman yangınlarında milyonların sesi gözü kalbi olan Şahan Gökbakar )
Ruhsal boyut diğer bir deyişle maneviyat… Kimisi için dini ritüeller ve inançları doğrultusunda gerçekleştirdiği eylemler, kimisi için doğada kendi kendine geçirdiği vakit, kimisi için meditasyon pratikleri ya da öz bakım adına yapılan her şey… (Bakınız: sükunetin sembolü Dalai Lama )
JLO’yu al, üstüne Jordan’ı, üstüne Şahan’ı, üstüne Dalia Lama’yı koy hepsini bir insanda topla!
Etkili olur kesin
Bu dört sütunlu binanın sütunlarından herhangi biri bakımsız kalsa ne olur?
Bina hemen yıkılmaz tabii…
Önce diğer sütunların taşıdığı yük artar. Aşınmalar başlar. Sonra o sütunlardan bir tanesi daha hizmet veremez olur… Ta ki….
Balta hikayesini genellikle iş hayatında başarılı lider eğitimlerinde kullanırız ve ardından sorarız:
A) Baltanızı bilemek için neler yapıyorsunuz?
(Hangi boyutta aktifsiniz?)
B) Baltanızı ne sıklıkla biliyorsunuz?
(En son ne zaman bilediniz? Ne yaptınız?)
Ebeveynlik de bir nevi liderlik. O zaman soruları ebeveynlik açısından da ele almakta fayda var.
Kişi hayatından memnunsa onu doyasıya yaşamak için fırsat yaratıyor.
Değilse farkındalıktan uzak oto pilotta yaşayıp gidiyor…
O halde anahtar kelime memnuniyet. Memnuniyeti ne belirliyor?
a) Kendini gerçekleştirebilme?
b) Hayallerine ulaşabilme?
c) Evli, mutlu, çocuklu?
İhtiyaçlarımın görüldüğü ve karşılandığı bir hayat sürmek diyebilirim.
Öyleyse hayatta taktığım şapkalarımla birlikte ihtiyaçlarımı duymak, görmek ve karşılamak sorumluluğunu alarak başlayalım baltalarımız bilemeye…
Kendi hayatımıza uyanmadan, onu ‘gerçek’ kılmadan feda edilen anların, günlerin, yılların hesabını hiçbir ‘evlat’ veremez! Vermemelidir de!
En önemli sorumluluk kendimize karşı aldığımız ya da almadığımız sorumluluk…
Ne dersiniz?
‘Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı’ (Dr Stephen Covey)
1) Reaktif olma, Pro-aktif ol
2) Sonunu düşünerek işe başla
3) Önemli işlere öncelik ver
4) Kazan-kazan yaklaşımını benimse
5) Önce anlamaya çalış; sonra anlaşılmaya
6) Sinerji yarat
7) Baltanı bile
Bir süredir yazılarım hakkında sizlerden yazılı ve sözlü geri dönüşler, yorumlar, öneriler alıyorum. Hepsi benim için çok kıymetli.
Öne çıkan yorumlardan bir bölümü, yazıların içeriğinin çok düşündürücü, faydalı olduğu, okumaktan keyif alındığı, ama günlük yaşam koşuşturması içerisinde bu yazılanları uygulamanın çok zor, neredeyse imkansız olduğu yönünde.
Koşuşturmacadan o kadar yorgunuz ki. Genel bir bıkkınlık, ümitsizlik ve mutsuzluk havası hakim.
Böyle bir ruh hali içerisinde, kendimiz hakkında düşünmek, kafa yormak, içsel yolculuğa çıkmak çok uzak ve afaki geliyor.
Kendimiz için neler yapmamız gerektiğini biliyoruz, bunu istiyoruz, ama bir türlü yapamıyoruz.
Bilmek ve istemek noktasında sorun yok. Tıkandığımız yer yapmak aşaması.
Sanki içine girdiğimiz rutin yaşam temposu ve etrafımızdaki sistem tarafından hipnotize edilmiş gibiyiz.
Zamanımızı ve enerjimizi daha çok çevremizi takip etmek, hedeflerin peşinde koşmak, bizden beklentileri karşılamak, başkalarını mutlu etmek için harcamakla meşgulüz.
Kendimizin öneminin farkındayız, ama acil olan hep başka şeyler var.
***
Stephen Covey en beğendiğim ve beni etkileyen yazarların başında gelir. Yazarın, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı kitabında öne çıkardığı 7 alışkanlıktan birisi de baltayı bilemek.
Abraham Lincolnnun bu konuda güzel bir sözü var; Ağacı kesmem için bana 6 saat süre verirseniz, ilk 4 saatini baltamı bilemek için harcarım.
Aşağıdaki hikaye vermeye çalıştığım mesajı çok güzel anlatıyor.
Bir gün ormanda yürüyüş yapan birisi uzakta bir adam görüyor. Elinde balta olan adam, çok güçlü bir şekilde baltayı ağaca vuruyor. Adamın tüm çabasına rağmen, aslında çok kalın olmayan ağaç bir türlü kesilmiyor. Uzaktan seyreden adam merak ediyor, acaba neden böyle diye. Yaklaştığında fark ediyor ki, adamın elindeki balta tamamen körleşmiş. Ter içinde kalmış, söylene söylene ağacı kesmeye çalışıyor.
Adama daha da yaklaşıp, soruyor;
Niçin gidip baltanı bilemiyorsun? Baksana o kadar körleşmiş ki, ağacı hiç kesemiyorsun.
Adamın yanıtı gecikmiyor;
Sen ne diyorsun, ben daha kaç tane ağaç keseceğim, şimdi gidip balta bilemekle harcayacak boş zamanım yok.
***
Günlük hayatın koşuşturmacası içinde, hep bir şeylere yetişme, zamanla yarışma telaşesi ve yoğunluk içinde, bir şeylerin peşinden sürüklenip gidiyoruz.
Önemli olanlar değil de, daha çok acil olanlar veya öyle olduğunu düşündüğümüz şeyler, önceliklerimize yön veriyor.
Yoğunluk, mutsuzluk, tatminsizlik, anı yaşamama duygularıyla boğuşup duruyoruz.
Ama ara verip, baltamızı bilemeyi zaman kaybı olarak görüyoruz.
Ağaçların arasında koşuşturmakla o kadar meşguluz ki. Ara sıra da olsa, arkamıza yaslanıp, ormanın bütününe, yani yaşamımızın genel resmine bakmayı ihmal ediyoruz.
En son ne zaman, sakin bir ortamda elinize kalemi alıp, duygularınızı hiç sansürlemeden, sadece kendiniz için, kağıda döktünüz?
En son ne zaman, gerçekten güvendiğiniz birisine kendi iç dünyanızı samimiyetle açtınız?
En son ne zaman, dert yanmak, serzenişte bulunmak, sızlanmak yerine, koşuşturmacaya bir mola verip, neleri daha farklı yapabilirim diye kafa yordunuz?
Ya da, en son ne zaman, hiç konuşmadan kendi kendinizle bir kaç saat geçirip, o bilinen soruların yanıtları üzerine düşündünüz.
Benim için öncelikler neler? Değerlerim, güçlü yönlerim, yaşam amacım ne? Beni ne mutlu ediyor? Yaşamdan keyif aldığım anlar neler? Yaşamım da neleri değiştirebilirim? vs vs vs
Evet hepimiz çok yoğunuz, sürekli bir mücadele içindeyiz, yoruluyoruz, kan ter içinde çabalayıp duruyoruz.
Ama kör balta gibi, harcadığımız efor, arzu ettiğimiz sonucu bir türlü üretmiyorsa, bir yerde bir sorun var demektir.
Yaşam yolculuğunu, çevremizin, etrafımızdaki sistemin, alışkanlıkların, önyargıların, gerekliliklerin gölgesinde devam ettirmekle, kendi değerlerini, güçlü yönlerini, yaşam amacını, önceliklerini bilerek sürdürmek arasında o kadar büyük fark var ki..
Aynı kör bir balta ve keskin bir balta ile ağacı kesmeye çalışmak kadar.
Evet, her ikisinde de çaba harcıyorsunuz, her ikisinde de ter akıtıyorsunuz, her ikisinde de yoruluyorsunuz.
Ama ilkinde bir türlü arzu edilen sonuca ulaşılamamanın stresi, telaşesi, moral bozukluğu içerisinde acı çekerken, ikincisinde, çabalarınızın neticesini almanın verdiği keyif mutluluk ve doyum hissini yaşıyorsunuz.
Tercih sizin…
Copyright © · Okan Utkueri
seafoodplus.info sayfalarında yayınlanan tüm içerik hakları Okan Utkueriye aittir.