barış atay swinger / emre olur un attığı barış atay twiti - instela

Barış Atay Swinger

barış atay swinger

barış atay konulu videolar

Vehaber
barış atay konulu videolar, filmler, en son barış atay videolarını Vehaber'den takip edebilirsiniz.
Haberlerde AraFoto Galerilerde Ara
Vehaber Menu
barış ataybarış atay Vehaber yılından bu yana kesintisiz yayın yapan, anlık güncellenen yazılı ve görsel haber kaynağıdır, bilgi ve haber verir, yorum katmaz. İlk kurulduğunda köşe yazıları da barındıran Vehaber, gazeteciliğin tarafsızlık ilkesine aykırı bularak köşe yazılarına son verdi. İnsanları yönlendiren, algı yaratan ya da medya kuruluşlarını taraflaştıran kelimeleri kullanmaktan özellikle imtina eder, tüm canlıları evrenin eşit bir parçası olarak görür, yayın çizgisini bu doğrultuda şekillendirir. Son dakika haberleri, yeni gelişen olaylar, son 24 saat içerisinde Dünya ve ülke gündeminde meydana gelen olaylar ve önemli gelişmeler Güncel'de. Gazetelerin üçüncü sayfa konuları günlük meydana gelen olaylar Yaşam'da. TV, sosyal medya, basın, gazete Medya'da, Ünlüler ve yaşamları Magazin'de. Sağlık, hastalıklar, daha zinde, formda ve uzun ömürlü yaşamak için öneriler, doktor tavsiyeleri, uzmanlardan açıklamalar, hastalıklarla mücadele etmek için açıklamalar Sağlık'ta. Film, tiyatro, sinema, kitaplar Kültür Sanat'ta. Yeni bulunan cihazlar, yeni keşifler, canlıların hayatını kolaylaştıracak duyurular, bilim insanlarının açıklamaları Bilim Teknoloji'de. Arkeoloji dünyasında yapılan kazılar, bulunan arkeolojik bulgular, tarihi olaylar, arkeologlar, tarihi eserler Arkeoloji Tarih'te. Ünlülerin, sanatçıların, oyuncuların ve diğer tüm kişilerin hayatları hakkında bilgi, yaptıkları açıklamalar, kişisel beyanları, çeşitli kuruluşlara verdikleri demeçler Röportajlar'da. İnsanların sağlıklı cinsel yaşam sürdürebilmesi için uzmanlardan tavsiyeler, seks haberleri, çiftlerin uyumu için yapılan açıklamalar, duyurular, tavsiyeler öneriler, orgazm, iktidarsızlık, vajinismus, erken boşalma, sertleşme problemleri Cinsellik'te. Doğada yaşanan gelişmeler, doğaya zarar veren kaynaklarla ilgili bilgiler, doğada daha sağlıklı yaşam için uzman tavsiyeleri Ekoloji'de. Kadınlara yönelik şiddet, kadın hakları ihlalleri, kadınları maruz kaldığı olumsuz gelişmeler Kadın'da. Türkiye'de ve dünyada yaşanan ekonomik olaylar, dolar, Türk lirası, kur olayları, para ile ilgili haberler, enflasyon, zam, harç, asgari ücret, insanların yaşamını kolaylaştıracak ekonomik tavsiyeler Ekonomi'de. Üniversiteler, liseler, ortaokul, akademi dünyası, öğretmenler, öğretim görevlileri eğitim dünyasındaki gelişmeler, eğitim sistemi ile ilgili uzman tavsiyeleri Eğitim'de. Gay, lezbiyen, biseksüel, transeksüel, Transgender, İnterseks, travesti ile ilgili haberler, eşcinsellik haberleri, LGBTİ'li bireylerin yaşadıkları zorluklar, hayatları hakkında bilgiler Lgbti'de. Pratik ve kolay yemek tarifleri, yemeklerin pişirme süreleri, gıdaların besin değerleri, kalorileri Yemek Tarifleri'nde. Futbol, basketbol, voleybol ve diğer spor türleri Spor'da. Hayvan hakkı ihlalleri, hayvanlara yönelik şiddet, veganlık, vejetaryenlik Hayvan'da. Vehaber yayın ilkesi gereği hayvanları ötekileştirdiğini düşündüğü 'telef oldu' gibi kavramları kullanmaktan kaçınır, bir dönem diğer medya kuruluşlarında da bu başlıkta farkındalık yaratmak için çalışmalarda bulundu. Haber galerileri , Resimler, foto galeriler, görseller foto galerimizde. Neler var? Ünlü isimlerin biyografi bilgileri giyim tarzı, tercih ettiği kıyafetler, uyguladığı saç stilleri, makyajı ve daha fazlası. nude fotoğraflar. Muhteşem fiziğiyle, kadın bedeni en estetik vücut hatları ile karşınızda. Denizde, havuzda, sokakta, partide, evde ya da yatakta ünlülerin tüm anları. Sizler için en özel en güzel görsellerle galerimizi erotik resimlerle de harmanladık, eskiden erotik film izlemek için sinemaya gittiğimiz ortamlardan bir tık uzağımıza taşındığı zamanlara. Buram buram erotizm kokan fotoğraflarını seçtik ve frikik fotoğraflarından medyaya yansıyanları sizler için bulduk. Bir anlık dikkatsizlik sonucu oluşan frikikler burada, magazincilerin yakaladığı kaza görselleri. Gerçi bazılarının ne kadar kaza olduğu da tartışılır planlanmış gibi. göğüs ile ilgili derlemeleri toparladık. Bunlar elbiseli ya da göğüs dekolteli olabilirler, meme görselleri galerimizde. Kadınlarda doğurganlığı simgeleyen göğüslerin erkeklerde üreme içgüdüsünü körüklediği için çekici geldiğini biliyor muydunuz? bacak fotoğrafları ile ilgili sosyal medyadan ve arşivimizden sizlere ulaştırdık. Uzun bacaklı, sütun gibi bacaklara sahip kadınlar. Evet kılıydı tüyüydü, pürüsüzlüğüydü, kadınlar için güzel bacaklı olmanın da bir bedeli var. Toplum standartlarına uygun bir şekilde çıplak resimleri ile hayatından kesitler aramaya bulmaya çalıştık. Fotoğrafların hiçbiri tam çıplaklık içermemektedir. İnsan dünyaya çıplak gelip çıplak giderken tartışılmaya devam eden bir konu. Facebook bu konuda son dönemler epey tutucu. kalça ya da başka bir deyişle poposuyla ilgili seçtiklerimize yer verdik. Kadınlar vücutlarının en estetik bu bölgelerini göremezken bizler gösterdik. Son dönemler estetik ile büyütülmesi popüler olan kalçaları erkekler pek seviyor. hot ya da biz ateşli diyelim siz anlayın. Kışkırtıcı, baştan çıkarıcı görselleri derledik. Bebek gibi manken ve modeller burada. Sıcak sözcüğünün seksi çağrıştırması bir hayli ilginç tabii ama yerleşmiş sözlüğe. Artık seksilik arayan hot diye arıyor. Ve tabii ki ass ile ilgili fotoğrafları da derleyerek galerimize ekledik. İngilizcede kadınların en estetik olan bölgesinin söylenme şekli bu. Şu Youtube'de popüler hale gelen Prank videolarında olay bildiğiniz gibi öpüşmeyi de aşıp popo okşamaya kadar gelmişti. Biz o kadar abartmadık olayı. Instagram resimleri ile diğer sosyal medya hesapları Facebook, Youtube, Pinterest, Twitter, reddit hesaplarında biraz gezindik ve sizler için taramalar yaptıseafoodplus.info medya biliyorsunuz koca bir derya ve VK hesaplarındaki bilgi ve görselleri sizler için es geçmedik. Yahu sosyal medya platformu demişken bunların sayısı her geçen gün artıyor ve takip dahi etmesi iyice zorlaştı, saniye başı yeni platform kuruluyor. tumblr hesaplarındaki dataları taradık, sosyal medyada çok konuşulan, elden ele gezen fotoğrafları bulmaya çalıştık, dediğimiz gibi biraz başımız döndü ama bu çabaya değdi ifşa olan resimlerini, sosyal medyaya yansıyanları bulduk. Yanlış anlaşılmasın biz ifşa etmedik, bulduk. İnternet, sosyal medya derken ifşa kültürü de aldı başını gitti. Kadına şiddet ile birlikte, feministler arasında da yaygınlaşan bir kültür. hack fotoğrafları var ise ve üzerinde herhangi bir şikayet yok ise bunları da toparladık, bir dönem bu hack olayları epey yaygındı. Sanıyoruz zamanla kişisel fotoğraflarımıza sahip çıkmayı az da olsa öğrendik. ve tabii ki icloud resimlerini de derledik. Biliyorsunuz bir dönem moda haline gelmişti ama biz özel hayatın gizliliğine özen gösterdik. Bu konularda açıkları olan şirketler ne gibi çalışmalar yaptı onu bilmiyoruz seafoodplus.info çalışmaları. Bazı kadınların doğallığında her hareketi seksi çağrıştırıyor tabii, onların seksi olmak için özel bir çaba harcamasına gerek yok. ve yaşamındaki çekilen ya da kendisinin selfie olarak çektiği naked resimleri araştırdık. Dünya denilen gezegende ne varsa biz burada toplamaya çalışıyoruz, tek rakibimiz henüz keşfedilmeyen gezegenler. bunlarla da yetinmedik ama daha bitmedi tabii ki hayatı, boyu, kilosu gibi fizik ölçüleri, sevgilisi, yaşı, neler yapmış, bugünlere nasıl gelmiş, bu kişi nasıl başarılı olmuş da burada kendine yer bulmuş onları yazdık, erkek arkadaşı kimmiş, kız arkadaşı kimmiş falan derken çok yorulduk ulan size bilgi vereceğiz diye, bazılarında da atladık. Onların eşini, karısını kocasını da siz bulun bize söyleyin bi' zahmet. Yani kısacası biyografisine yer verdik. Nereli, yaşı kaç gibi bilgilere bizden ulaşabilirsiniz. Tüm galerilerde bu bilgiler yok belki ama çoğu galerimizde mevcut. Yaşam içerisinden makyajsız hali ve makyajlı halleri ile birbirinden estetik görüntüleri, birbirinden farklı saç modelleri ile çekilen fotoğraflar. Kadınlığa dair ne varsa görüntüsü bizde. haberleri. Sizlere binlerce haber sunduk, çok sayıda kişinin günlük olarak ne yaptığını araştırarak sizlere ulaştırdık. Kim nerede ne yapmış, ne yemiş ne içmiş, kiminleymiş. Bazen sıkıcı bir hal alıyor bu. Galerilerimizde porno yok ama isteyeni çok. Porno bağımlıları var ki 1 saat izlemeden duramıseafoodplus.infoınlar birbirlerinin seks yapışını izleyerek de tahrik olabiliyor ama o kadınlar için de önemli bir ihtiyaç ya da sex tape bulunmamaktadır. Seks kasedi bulunan ünlüler, bunu satan ünlüler, başka işler yaparken bir anda porno oyuncusuna dönenler daha da neler neler. Yani siz bize abi bize image lazım deyin biz size koşa koşa gelelim, Şu an snapchat ya da tiktok ile ilgili çalışmamız yok ama yakında oralara da el atacağız. Durmadan platform türüyor, hızına yetişmek zor ama emin olun bize daha fazlasını sunup al ulan picture de var sana deriz, hizmet anlayışı böyle olmalı, aslında biz burada kişilerin yaşamlarının arşivini tutmuş oluyoruz ama bunun için teşekkür beklemiyoruz. Türkçe ilginç bir dil mesela 'but' karşımıza İngilizlerdebutt olarak çıkıyor artık ne kadar nadide, özel bir bölge ise onlarda da çok fazla varyasyonu, ismi var bu estetik organın, mesela adamları kesmemiş sonra da kalkıp booty demişler. Aslında fotoğraflarımız film sahnelerini aratmıyor, gezince filmleri izlemiş kadar oluyorsunuz. Her karesi aksiyon dolu müthiş kesitler. Mesela videolarımızda kalça danslarına yer verdik ama yok ben illa galeri gezeceğim derseniz oturup kalça dansı, twerk izlemiş kadar olursunuz, beni kesmez diyorsanız o zaman sizi videolara alalım. Sonra sözlük yazarlarının yüklediği görselleri de aradık, ekşi sözlük ya da uludağ sözlükte hem yapılan yorumları inceledik hem de görsel taraması yaptık. Sarışın, kumral, siyahi ya da kızıl saçlı birbirinden ateşli, çekici uzun boylu ve kısa boylu ya da büyük beden, erkeklerin fantazilerini süsleyen adeta sanat harikası zayıf ya da balık etli kadınlar. Ekran frikikleri izlemek isterseniz yaşanan anlık güzel kazalar ve canlı tv frikiklerini toparlıyoruz, sokak frikiklerini araştırıyor ve size seksizm örneklerini sunuyoruz. Galerimiz bitince diğerlerini gezmeyi ihmal etmeyin. Diğer galerilerimizde çeşitli renkte ve uzunlukta elbise görselleri, vücudu saran tayt, bikini, iç çamaşırı resimleri ile mini elbise, transparan elbise, göğüs dekoltesi, mini etek, mini kot şort, gecelik resimleri, kot ve tanga görselleri, jartiyer, külot, sütyen, külotlu çorap, fetiş fotoğrafları bulabilirsiniz. Güzel kadınlar, en seksi kızlar, çeşitli pozisyonlarda verilen pozlar, ünlüler, porno oyuncuları, manken ve modeller, oyuncular, sosyal medya fenomenleri galerilerimizde. +18 görselleri de bizde, boş durmuyoruz sizler için tüm güzel kadınları ayağına getiriyoruz, age derseniz biz siz İngilizmişsiniz, Fransızmışsınız bakmayız derdinizi anlarız ve önünüze dökeriz. sonra yok efendim height diyenler oluyor, onları da görüyoruz, eksik kalanları da zamanla dolduruyoruz. Youtube'un ardından gittikçe popülerleşen platform spotify bilgileri, eskiden gazetelerde ek ya da hediye olarak verilen hamur ya da kuşe kağıdı basılı güzelim posterleri ücretsiz ayağınıza taşıyoruz. posterleri burada. Bir zamanların Şamdan'ı, ne bileyim Bulvar Gazetesi, Zengin Sineması ya da Yeşilçam filmleri gibi. real ınstagram hesabından görselleri tarayıp ayağınıza getiriyoruz, daha ne istiyorsunuz. Eskiden ağırlık verdiğimiz görsel çalışmalarından uzaklaşarak kişilerin yedi ceddini aramaya koyulduk wikipedia bilgilerini de derinleştiriyoruz. Tabii siz yakın zamanda uçaktan inerken, uçağa binerken, koşarken ne ararsanız bulacağınız bu platforma storyleri de gönderebilirsiniz. Bizde gezinirseniz evinize doktor girmez, çünkü çok sayıda güzel ömrünüzü uzatır. Adeta eczanesi, hastanesi gibi. Türkiye'de çılgınlar gibi bir sevişme sahnesi izleme merakı var, biz bunu farkettik, nedenini her ne kadar psikologlara da bıraksak da bunu da es geçmeyip sevişme sahnesi tadında galeri hazırladık, eğer videoları varsa bunları da videolar bölümümüze almaya gayret ettik. Videolar, haber videoları, Youtube videoları Web TV'de, Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler için Bilim Teknoloji Videoları'na, ev dekorasyonu, çevre mimarisi için Dekorasyon ve Mimari Videoları'na, yaşama dair pratik bilgiler, hayatınızı kolaylaştıracak bilgiler için El İşleri Ve pratik Bilgiler Videoları'na, elektrik ve elektroniğe dair bilgi almak için Elektrik Elektronik Videoları'na, film ve dizilerden kesitler, dizilerin yeni bölümleri için fikir sahibi olmak için Fragman Videoları'na bakabilirsiniz. Ruh ve akıl sağlığı ile ilgili psikolojik rahatsızlıklar, kişilik bozuklukları, bipolar, şizofreni, borderline gibi durumlara dair terapiler, psikolojik rahatsızlıklar ile ilgili psikolog ve psikiyatrist önerileri ve son dakika haberleri Psikoloji'de, internet üzerinden güvenli alışveriş için, e-ticaret için Kırpık Online'ı, ziyaret edebilirsiniz. Vehaber'in iletişim bilgileri için İletişim'e, ekip bilgileri İçin Künye'ye bakabilirsiniz.

Toprak Sağlam ve Barış Atay'ın Eksik filmindeki sevişme sahnesi

Eksik filmi, Toprak Sağlam ve Barış Atay'ın sevişme sahnesi ile tartışma yarattı.Toprak Sağlam ve Barış Atay'ın Eksik filmindeki sevişme sahnesi izle ve daha fazlasını seyredin.

tartışma yaratan sevişme sahnesi, gündeme gelen seks sahnesi, medyanın gündemine gelen erotik film sahneleri

projeleri konu alan seksizm örnekleri. sex scene


Erotik film, sinematografi türlerinden biridir. Pornografik filmlerden farklı olarak, buradaki karakterlerin vücudunun çoğu gösterilmez. Pornografik filmlerde olduğu gibi 18 yaşın üzerindeki kişilerin bu türü izlemesine izin verilir.[1] ABD ve Avrupa ülkelerinin çoğu bu tarzda filmler çekmektedir.

Hardcore pornografi, yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan; cinsel içerikli film ve görsellerde şartsız bir sansürsüzlüğü savunan akım. Akım özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'de yayılmıştır. Bu akımın etkisinde gelişen bir eğlence sanayisi oluşmuştur.

Gelişimi ve yasal durum

Porno film seti

yüzyılın ikinci yarısından itibaren softcore pornografiye karşı geliştirilen tarzdır. Genellikle dergilerde fotoğraf, filmlerde ise video biçiminde yer alır. Hollywood'da bu tür pornografiye özgü stüdyolar vardır. Bu tarz 90'lı yılların başından beri özellikle internet üzerinden dağıtılmıştır. İlk zamanlarda birçok ülkede dağıtımı yasak olsa da, daha sonra birçok liberal demokraside kontrollü dağıtımına izin verilmiştir. Kontrol amaçlı yaş sınırları her ne kadar koyulmuşsa da, internet üzerinde geniş bir ağa hitap eden bu tarz rahatça ulaşılabilen bir pornografi haline gelmiştir. Bu duruma birçok devlet önlem almaya çalışmış, ama başarılı olamamıştır. Çıktığından beri ABD'de serbest olan sertgüdümcü pornografi, 'de İngiltere'de de serbest bırakılmıştır. Hardcore pornografi Türkiye gibi bazı demokratik ülkelerde de hala yasaktır. Bu ülkelerde İtalyan tarzı soft porno yapımlara müsaade edilmektedir. Dağıtımına izin veren devletler, dağıtımının belli satış noktalarında izne tabii olarak yapılmasına karar vermiştir. Ülkelerde bu türün kamuya açık yerlerde sunumu ve tanıtımı yasaktır.

Toplumsal etkileri

'te Danimarkalı kriminoloji uzmanı Berl Kutchinsky'nin yaptığı ve Amerikan Müstehçenlik ve Pornografi Komisyonu'na sunduğu raporda; pornografinin cinsel suçların artışında önemli bir etki olduğu bulgusuna varıldı.[1] Yeni yapılan birçok araştırma ve son dönemlerde yapılan Martin Hald ile Neil Malamuth'un araştırmaları, sertçil pornonun erkek ve kadınlarda cinsel yaşam alanında faydalı olduğunu ortaya koydu.[kaynak belirtilmeli]

Kaynakça

^ "Berl Kutchinsky: Öğrencilerde Porno ve Cinsellik suçları". 30 Ekim tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Ağustos

g
t
d

Pornografi
Pornografi

Türleri

Amatör
Çizgi film

Hentai
Tijuana bible

Çocuk
Deepfake
Feminist
Hardcore
İnternet
Mobil
Teleseks
Seksting
Softcore

Alt türleri

Alt
Biseksüel
Esaret
CFNM
CMNF
Ünlü

Seks Kasedi

Clop
Palyaço
Manastır
Doğa içerikli porno
Irklararası
Gang bang
Gey
Gonzo
Ensest
Lezbiyen
MILF
Mormon
Queer
Tecavüz
Reality
Ensest
Dokunaç
Transseksüel
Yiff

İlgili

Erotik tasvirlerin tarihi
Pornografik film oyuncusu

Pornografi Karşıtlığı

Hareketler

Birleşik Krallık Pornografi Karşıtı Hareketi
Amerika Birleşik Devletleri Pornografi Karşıtı Hareketi
Türkiye Pornografi Karşıtı Hareketi
Antipornografi Sivil Haklar Yönetmeliği

Aşırı Kullanım

NoFap
İçerik Kontrol Yazılımı
Ebeveyn Kontrolü
Çalışan İzleme Yazılımı

Görüşler

Feminist
Dini
Cinsellik yanlısı feminist

Medya

Ses
Film

Parodi
Çizgi Film

Magazin
Video Oyunu

Eroge

Olası Yan Etkiler

Bağımlılık

İnternet seks Bağımlılığı
Porno Bağımlılığı
Seks Bağımlılığı

Diğer

Yetişkin Film Sineması
Mavi Film
Altın Çağ
NSFW
Pornografikleştirme
Pornotopya
R18 Derecelendirilmesi
Kural 34
Sex Shop
Cinselleştirme
X derecelendirmesi

Ayrıca

Erotika

Sanat
Karikatür
Film
Edebiyat
Fotoğrafçılık

Cinsel Aktivite
Ribaldry
Cinsellik hakkı
Cinsel Uzaklık
Cinsel Devrim

Softcore pornografi, konusu cinsellik içeren görseller (film ve fotoğraflar) olan bir pornografi türü. Hardcore pornografi'ye göre daha az cinsellik içerdiğinden "hafif" olarak nitelendirilmektedir. Tür, bu özelliğiyle sertçil pornonun erotik biçimi olarak da bilinir. Hafif pornografi: çıplak-yarı çıplak tasvirler ve gösterimler, geçici toplumsal çıplaklık veya çıplaklık olmayan çekici cinsel ilişki formlarını kullanabilir. Bu tür pornografilerde: vajinal, anal ve açık boşalma tipi cinselliğin açık gösterimleri gösterilmez. Tam çıplaklık ise son zamanlarda bazı hafif pornolarda da yer almaktadır.[1] Ancak, genellikle tam çıplak olsa dahi pornocuların genital bölgeleri kamufle edilmektedir. Son dönemlerde pornografinin daha sansürsüz yayınlanabilmesiyle, bazı televizyonlarda günün belli saatlerinde hafif porno yayınına izin verilebilmektedir.[2] Ayrıca bu tür sahneler teması cinsellik olmayan giderek daha fazla filmde yer almaktadır.[3] Cinsellik temalı olmayan filmlerde hafif porno, genellikle saçlarla veya karanlığı kullanarak genital bölgelerin görülmesini engelleme teknikleriyle kullanılır. Bu tip filmler özellikle 'lardan sonra gelişen Japon pembe dizi sektöründe oldukça fazla kullanılmaktadır.

Tarihi

MPAA reyting sistemi oluşturulduktan sonra 'li yılların öncesinde ABD'de ortaya çıkmıştır. Bu zamandan beri sayısız düşük ve yüksek kalitede hafif yapım filmler piyasaya sürülmüştür. Emmanuelle ve Alice in Wonderland ilk hafif pornografik filmlerdendir. Filmlerin piyasaya çıkmasıyla, televizyonların gece gösterimleri ve sinema localarında büyük bir hafif porno piyasası ortaya çıkmıştır. Örneğin sadece ABD'de bu tür üzerine Playboy, METart, FemJoy, MyHi ve Perfect 10 gibi küresel yayımcı ile yapım şirketleri ortaya çıkmıştır.

Film, hareketli resimlerin seri şekilde gösterilmesi ile ortaya çıkan bir yapıttır. Filmler, gerçek insan ve objelerin kamerayla kayıt edilmesiyle veya animasyon teknikleri, özel efektler gibi teknikler ile her iki unsurun yaratılmasıyla ortaya çıkar. Filmlerde bir seri tekil çerçeveler oluşturulur ancak bu çerçeveler ardışık ve hızlıca gösterildiğinde, optik illüzyon oluşur ve bu optik illüzyon izleyicinin, sırayla hızla izlenen ayrı çerçeveler arasındaki sürekli hareketi algılamasına neden olur (Phi fenomeni nedeni ile).[1] Film yapım süreci hem bir sanat hem de bir endüstridir.[2]

İçindekiler

1 Film tarihi
2 Film kuramı
3 Film eleştirisi
4 Bağımsız film yapımı
5 Ayrıca bakınız
6 Kaynakça

Film tarihi

Georges Méliès'in Aya Seyahat adlı filminden bir görüntü ()

İki boyutlu imajların hareketli olarak gösterilmesi mekanizmasının varlığı 'lı yıllara kadar geri gider. Bu yıllarda zoetrope ve praxinoscope denilen basit optik aygıtların gelişmişi olan aygıtlar kullanılmaktaydı.

Fotoğrafçılıkta hâlâ kullanılan selüloit filmin geliştirilmesiyle nesnelerin gerçek zamanlı hareketini yakalamak mümkün olmuştur. İlk versiyonlarda izleyicinin akış halindeki resimleri görmesi için özel bir aygıtın içine bakması gerekiyordu. 'lere kadar olan gelişmelerle kameraların gerçek zamanlı görüntüleri yakalaması filme kayıt etmesi ve perde üzerine yansıtarak tüm bir izleyici kitlesine izletilmesi mümkün olmuştur. "Hareketli resimler" (motion pictures) denilen bu gösterilerde görüntüler üzerinde herhangi bir sinema tekniği kullanılarak oynanamamaktaydı.

İlk öykülü film yılında Georges Méliès tarafından Le Voyage dans la Lune (Aya Seyahat) adlı filmle gerçekleştirildi. yüzyıla kadar hareketli resimler tamamen görsel bir sanat olmasına karşın ilk sessiz filmlerin kamu tarafından beğenilmişti. yüzyılın başında filmler öyküsel bir yapı geliştirmeye başladı. Kamera hareketleri filmin hikâyesini daha etkili kılacak şekilde uygulanmaya başladı. Filmler sessiz olduğundan seyirciler salon sahipleri filmdeki hikâyenin geçiş şekline göre müzik üretecek bir piyanist veya orkestra kiralamaya başladılar. 'lerin başlarında çoğu film için bu amaçla hazır müzik listeleri oluşturuldu.

Film kuramı

Film kuramı film/sinemaya bir sanat olarak uygulanacak özlü, sistematik kavram arayışıdır. Klasik film kuramı teknik, öyküleme, tür, öznellik, yazarlık gibi klasik konular için uygulanacak yapısal bir çatı sağlamaktadır. Daha yakın dönemde analizler psikoanalitik film kuramı, yapısalcı film kuramı, feminist film kuramı ortaya çıkmıştır.

Film eleştirisi

Film eleştirisi filmlerin analiz ve değerlendirmesidir. Genellikle akademisyenlerce yapılan akademik eleştirmenlik ile gazete ve diğer medyalarda görülen gazeteci film eleştirmenliği şeklinde ikiye ayrılır.

Gazete, dergi ve kablolu yayıncılıkta görülen film eleştirmenliği temelde yeni yapımlara göz atıştır. Bu alanlarda yer alan eleştirmenlerin filmleri seyredip görüşlerini yayına hazırlamaları için önlerinde kısa bir süre vardır. Bundan dolayı bu tarz eleştiriler, derin bir film analizi olmayıp izleyicileri filmin konusu, türü, yönetmeni hakkında kısaca bilgilendiren ve filme karşı eleştirmenin tavrını (beğeni ya da hoşnutsuzluğunu) gösteren tanıtıcı makalelerden ibarettir. Kitlesel tüketime giren aksiyon, korku ve komedi filmleri için yapılan eleştirilerin bu tarz filmlerin hasılatına yapabileceği etki azımsanamayacak boyuttadır. Kitleleri etkileme gücü nedeniyle gazeteci film eleştirileri, sinema sektöründe önemli bir yere sahiptir.

Akademik film eleştirmenleri ise filmlere daha akademik bir bakış açısıyla yaklaşır, filmi gerçek anlamda analiz etmeyi amaçlar. Bu tip çalışmalar film kuram veya film çalışmaları şeklinde bilinir. Bu film eleştirilerinde filmin niçin yapıldığı, nasıl sürdüğü ve insanlar üzerindeki etkileri anlaşılmaya çalışılır. Bu tip eleştiriler bilimsel dergilerde veya kitap olarak yayımlanır.

Bağımsız film yapımı

Bağımsız filmler genellikle Hollywood dışında veya diğer büyük stüdyo sistemleri tarafından yapılır. Bağımsız bir film büyük sinema stüdyoları tarafından finansmanı veya dağıtımı yapılmayan filmdir. Alternatif arayışlar, iş dünyası ve teknolojideki gelişmeler yüzyılın sonunda ve yüzyılın başlarında bağımsız film yapımının gelişmesine katkıda bulunan unsurlardır.

Aksiyon filmi

Casus filmi
Dövüş filmi
Felaket filmi

Belgesel film

Doğa filmi
Gezi filmi
Yarı belgesel film

Bilimkurgu filmi

Alternatif tarih filmi
Askerî bilimkurgu filmi
Bilimkurgu-aksiyon filmi
Bilimkurgu-macera filmi
Kıyamet sonrası bilimkurgusu filmi
Steampunk filmi
Uzay operası filmi

Dini film
Dramatik film

Erotik dram filmi
Melodram filmi
Politik dram filmi
Tarihi dram filmi
Trajedi filmi

Eğitim filmi
Erotik film
Fantastik film

Masal filmi
Mitolojik film
Süper kahraman filmi
Tarihsel fantezi filmi

Gerilim filmi

Aksiyon-gerilim filmi
Erotik gerilim filmi
Politik gerilim filmi
Psikolojik gerilim filmi

Komedi filmi

Absürt komedi filmi
Aksiyon komedisi filmi
Askeri komedi filmi
Bilimkurgu-komedi filmi
Dini komedi filmi
Fantastik komedi filmi
Kaba komedi filmi
Kara mizah filmi
Karakter komedisi filmi
Komedi-drama filmi
Korku komedisi film
Müzikal komedi filmi
Parodi filmi
Politik komedi filmi
Romantik komedi filmi
Seks komedisi filmi
Western komedisi filmi
Yanlışlıklar komedisi filmi
Zombi komedisi filmi

Korku filmi

Bilimkurgu-korku filmi
Biyolojik korku filmi
Büyücü filmi
Cadı filmi
Canavar filmi
Cin filmi
Çin korku filmi
Doğal korku filmi
Doğaüstü film
Erotik korku filmi
Frankenstein filmi
Golem filmi
Gotik film
Hayalet filmi
Japon korku filmi
Kore korku filmi
Kurt adam filmi
Lovecraftvari korku filmi
Mumya filmi
Perili ev filmi
Psikolojik korku filmi
Slasher filmi
Şeytan filmi
Vampir filmi
Yamyamlık filmi
Yaratık filmi
Zombi filmi

Macera filmi

Korsan filmi

Müzik filmi
Müzikal film
Politik film
Pornografik film

Hardcore porno
Softcore porno

Propaganda filmi
Romantik film

Romantik dram filmi
Romantik gerilim filmi
Romantik macera filmi

Savaş filmi
Spor filmi
Suç filmi

Gizemli film
Kara film
Mafya filmi
Polisiye film

Tarihi film
Western filmi

Acid Western filmi
Avrupa Western filmi
Bilimkurgu-Western filmi
Çağdaş Western filmi
Epik Western filmi
Kızıl Western filmi
Klasik Western filmi
Köri Western filmi
Kuzey Western filmi
Müzikal Western filmi
Revizyonist Western filmi
Romantik Western filmi
Spagetti Western filmi
Yeşilçam Western filmi

Yaşam öyküsel film

İzleyicilerine göre

Aile filmi
Çocuk filmi
Genç filmi
Kadın filmi
LGBT filmleri

Lezbiyen filmi
Gey filmi
Biseksüel filmi
Trans filmi

Formatlarına ya da üretimlerine göre

Animasyon film
B filmi
Bağımsız film
Dizi film
Düşük bütçeli film
Kısa film
Kült film
Renkli film
Sanat filmi
Sesli film
Sessiz film
Siyah beyaz film
TV filmi
Uzun metraj
Üç boyutlu film
Yeraltı sineması
Yüksek bütçeli film

Askerî bilimkurgu, bilimkurgunun bir alt türüdür. Genellikle uluslararası, gezegenlerarası, veya evrenlerarası silahlı güçlerin çatışması üzerine kurulur. Çatışmalar detaylar üzerine kurulur. Öncelikli var olan karakterler genellikle askerlerdir. Hikâyeler askerî teknoloji ile ilgili detaylar, prosedürler, törenler ve askerî tarih içerir. Çatışma veya savaşlarda uzay gemileri sıklıkla kullanılan temalardır. Askerî öyküler tarihsel çatışmalarla paralellik gösterir.

Kıyamet sonrası bilimkurgusu ya da post apokaliptik bilimkurgu edebiyatının bir alt türüdür ve nükleer ya da biyolojik savaş ile nükleer, biyolojik, ekolojik, jeolojik ya da kozmolojik felaketlere bağlı olarak dünyanın sonunun gelmesini ve böylesi büyük yıkımlar sonucu sağ kalan insanları nasıl bir hayatın bekleyebileceğini konu edinir.[1]

Bu tarzın ilk önemli çalışması, Mary Shelley'nin 'da yayımlanmış The Last Man (Son Adam) adlı eseridir ve insanlığı yok olmanın eşiğine getiren bir veba salgınından sağ kalanları anlatır.

'lerde, nükleer savaşa bağlı yok olma tehdidinin çok canlı olduğu Soğuk Savaş döneminde bu alt tür çok öne çıkmış ve popülerliğinin zirvesine ulaşmıştır.

Sovyetler Birliği'nin yıkılması ve Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte o döneme ilişkin tehdit algıları günümüzde değişikliğe uğramıştır ama bugün için de insanlığı beklediği öne sürülen çeşitli tehditler söz konusudur. Buna bağlı olarak da kıyamet sonrası hikâyeleri yine güncel ve popülerdir.[1]

Kıyamet sonrası bilimkurgusunun çekiciliği; macera yaşama, yeni ufuklar keşfetme, bir yıkım sonrasında sağ kalarak yeniden başlama ve bugün bildiklerimizle öylesine yıkılmış bir dünyada kalmanın nasıl olacağına ilişkin merak ve heyecan duygularıyla ilişkilendirilmektedir.[1]

Modern apokaliptik ve post apokaliptik kurgunun kökleri geçmişin apokaliptik edebiyatına kadar uzanır. Dünyadaki çeşitli mitler ve inançlar insanlığın ve dünyanın sonunu öngören veya tasvir eden hikâyeler içerir.

Beyaz perdede ise türün öncü örneklerinden biri olarak kült film serisi Çılgın Max gösterilebilir.

Oyun serisi The Last of Us ve Fallout türün önemli örneklerindendir.

Uzay operası

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Klasik ucuz roman kapağı.

Uzay operası, bilimkurgu'nun çoğunlukla uzayda geçen, heyecan verici maceraların yer aldığı ve romantizmin vurgulandığı bir alt türüdür. Uzay operasının muhtemelen en önemli özelliği karakterlerleri, mücadeleleri, güçleri ve temaları olağanüstü niteliğe taşımasıdır. İlk uzay operaları 'lu ve 'lı yıllarda ucuz dergilerde yayımlanıyordu. 'lerden önce uzay operası, kalitesiz ve ucuz bir bilimkurgu filmini ifade diyordu. Ancak George Lucas'ın çektiği Yıldız Savaşları: Bölüm IV - Yeni Bir Umut yılında gösterime girdiğinde hem eleştirel hem de finansal açıdan çok başarılı oldu ve türe olan olumsuz bakış açısını değiştirdi.

Etimoloji

Uzay operası kavramındaki "opera" sözcüğünün müzik ile alakası yoktur ve İngilizcede pembe dizi anlamına gelen "soap opera" türüne gönderme yapar.

İlgili kitaplar

Dave Langford: The Silence of the Langford'de "Fun With Senseless Violence," (NESFA baskısı, , ISBN )
Michael Levy: Voice of Youth Advocates'de "Cyberpunk Versus the New Space Opera," Bölüm 31, No. 2 (Haziran ), sayfa.

Dış bağlantılar

David G. Hartwell ve Kathryn Cramer, "How Shit Became Shinola: Definition and Redefinition of Space Opera" 22 Nisan tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Locus, August 17 Nisan tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.: "The New Space Opera." Özel bölüm Russell Letson & Gary K. Wolfe, Ken MacLeod, Paul J. McAuley, Gwyneth Jones, M. John Harrison, ve Stephen Baxter'ın makaleleri. [1] 11 Mart tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Alastair Reynolds ile görüşme. [2] 12 Haziran tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Charles Stross ile görüşme.
The entry on Space Opera from the Grollier Multimedia Encyclopedia of Science Fiction John Clute ve Peter Nicholls,
Gary Westfahl'ın chapter on Space Opera 7 Eylül tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. in The Cambridge Companion to Science Fiction, ed. Farah Mendlesohn & Edward James, Cambridge University Baskı,
M. John Harrison ile görüşme 12 Ağustos tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Locus, Aralık

Kara mizah veya kara komedi, komedi ve hicvin alt türlerinden biridir. Genellikle ciddiyetle anılan din, cinayet, ölüm, hastalık, savaş, doğal afet, akıl hastalığı gibi konuları mizahi bir anlayışla ele alır. Kara mizah açık seçik olana karşıtlık göstermesine rağmen bu anlayışla ilişkilidir. Dolaysız gülmecede mizahi durumların çoğu şoka ve ani değişimlere dayanırken kara mizah genellikle ironi ve hatta bazen yazgıcılığı kullanır.

Kara mizah; gündemde olmayan kötü bir olayı, mağdurun bile gülebileceği, diğer insanlara ise kahkaha atmaktan çok uzak, düşündürerek buruk bir tebessüm oluşturacak şekilde mizah unsuru olarak sunup gündeme getirmeye çalışmaktır.

Bu özel mizah türüne çarpıcı örnek olarak Beckett'in Godot'yu Beklerken adlı oyunundan bir sahne verilebilir; karakterlerden biri kendini asmak için kemerini çıkarır, ancak pantolonu düşer. Grandma's in the Wedding Cake adlı oyunda ise evin yakın zamanda ölen büyük annesinin külleri oyun boyunca döner dolaşır ve son olarak düğün pastasının içinde yerini alır.

Stanley Kubrick'in yönettiği Dr. Strangelove filmi, sinema alanında bu mizah türünün öncüsü olarak gösterilir.

Kara mizah içinde aynı zamanda parodi, yani biçimle öz arasındaki ayrılıktan gülünç etki yaratma yer alır. Yaygın olarak, ciddi olması gereken ancak açıkça bunu başaramayan bir duruma karşı gösterilen tepki kullanılır.

Komedi-drama, bazen adı dramedi olarak geçen tiyatro, film ya da televizyon programlarında mizah ile ciddi konuları birleştiren bir türdür.

Tarihi

Antik Yunanlar ile başlayan geleneksel doğu tiyatrosu, Sock ve Buskin yani komedi ve trajedi olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Bir trajedi, tipik olarak kurgusal ya da tarihsel bir kahramının ölümüyle bitmekteyken komedi ise orta sınıf karakterlerin yaşamına odaklanmakta ile onların başarıları ile sona etmektedir.[1] "Drama" tabiri, oyunun tüm aksiyonunu tanımlamak için kullanılmıştır. yüzyıldan başlayarak, Anton Çehov, George Bernard Shaw ve Henrik Ibsen gibi yazarlar[2][3] komedi ve drama arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdılar.

Radyo tiyatrosu, sinema ve özellikle televizyonun gelişiyle komedi ya da dram gibi bir ürünü açıkça tanımlamak için pazarlamada büyük bir baskı yaratmaya neden oldu. Canlı tiyatrolardaki fark daha az önemli olduysa da kitle iletişim araçlarında, komedi ve dram açıkça ayrıldı.

Korku komedisi, komedi ve korku öğelerini birleştiren bir edebiyat ve film türüdür. Korku komedisi türü neredeyse her zaman kaçınılmaz şekilde kara komedi türüyle kesişir ve hatta bazı açılardan onun bir alt türü kabul edilebilir.

Washington Irving'in kısa öyküsü Uykulu Kuytu Menkıbesi "ilk büyük korku-komedi öyküsü" olarak anılır. Öykü, okurları "bir an güldürür ve bir an sonra korkutur" ve temel dayanağı tipik olarak Cadılar Bayramında karşılaşılan tehlikelerdir.[1]

İçindekiler

1 Korku komedisi filmler
2 Ayrıca bakınız
3 Notlar
4 Kaynakça
5 İlgili eserler

Korku komedisi filmler

Korku komedisi filmlerde korkunç olanı alaya alma ortak bir unsurdur. Bu filmler seyircileri korkuturken, aynı zamanda dramatik korku filmlerinin sağlamadığı bir şeyi sağlar: "korkularınıza gülmenize, sinematik mezarlıktan ıslık çalarak geçmenize ve canavarların size ulaşamayacağı bilgisiyle kendinizi güvende hissetmenize izin verir"[1]

Sessiz film çağında, ilk korku komedisi filmlerinin kaynak malzemesi, edebiyat yerine, sahne performanslarından gelmekteydi. Örneğin The Ghost Breaker (), tarihli bir oyuna dayanmaktaydı. Öte yandan, seyirciye göre filmin korku unsurları, komedi unsurlarından daha ilginçti. I. Dünya Savaşı travmasının ardından ABD'de sinema seyircisi perdede korku görme arayışındaydı, ancak korkunun komediyle dengelenmiş olmasını istiyordu. Öncü korku komedisi film, bu türün sahne başarısını fark eden ve sinemaya tercümesini öngören D. W. Griffith'in yazdığı, yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği, yapımı One Exciting Night idi. Film siyah maskeli performansları barındırmakla birlikte, Griffith ayrıca filmin kritik bir yerinde bir kasırgaya ait görüntüleri kullanmıştı. İlk dönemlere ait bir deneme olarak, çeşitli türler korku ve komediyle iyi dengelenememişti. Sonraları filmler denge konusunda ilerledi ve konuyu daha sofistike yaklaşımlarla ele aldı.[2]

Cadı, birçok din ve mitolojide kötü amaçlara hizmet eden ve doğaüstü güçleri olduğuna inanılan kişidir. Popüler kültürde siyah pelerinli, sivri başlıklı, süpürgesiyle uçan bir kadın olarak resmedilir.[1]

Cadılık, büyücülük ile yakından ilişkilidir. Her büyücü bir cadı değildir ancak her cadının iyi bir büyücü olduğu bilinir. Mistisizmle ilgilenen kişiler cadılığı şöyle tanımlar: "Cadılar; kötü, olumsuz ve yıkıcıdır. Mistik bilimlere dair uzmanlıkları onları inanılmaz güçlerle donatır. Olayların akışını ve insanların hayatını zarar vererek değiştirebilirler. Amaçları cadıdan cadıya göre değişir her cadı kötülük istemez.

Türkçeye aynı anlamdaki Farsça cadıdan geçen sözcüğün kökeni Sanskritçe (büyücü, kötü ruh) sözcüğüne dayanır.[2] Batılı dillerdeki karşılıkları ise Cermen Waarzegster dilindeki (falcı) sözcüğüne dayanır.[3]

İçindekiler

1 Cadıların kökeni
2 Cadılıkta Yararlanılan Bazı Uygulamalar
3 Dünyada Cadılık
4 Asya'da cadılık

Mayısa ve Cazı
Kaftar

5 Dinlerde

İslam

6 Popüler Kültürde Cadılar

Sinema
Kitaplar

7 Ayrıca bakınız
8 Kaynakça

Cadıların kökeni

Cadıların tam olarak ne zaman ortaya çıktığı veya kendilerini belli etkileri zaman dilimi belirsizdir ancak bir cadının en eski kayıtlarından biri MÖ arasında indiği düşünülen 1. Samuel kitabındaki İncil'de görülmüştür. ve yılları arasında Avrupa'da cadı olduğu hakkında şüphelenen bir sürü kadın ya başı kesilerek ya da yakılarak öldürüldü. Osmanlı da cadılar ile alakadar oldu. Evliya Çelebi tavuğa dönüşen cadıyla karşılaştığını iddia etmiştir.

Cadılıkta Yararlanılan Bazı Uygulamalar

Meditasyon
Enerji işlemek
Auraları görmek
Ouijaları kullanmak
Chanting mantras
İyileşme
Kehanet - tarot vs.
Astroloji
Kukla kullanımı
Ruhlardan yardım almak
Scrying

Dünyada Cadılık

Afrika'dan, Avrupa'ya; Hindistan'dan, Orta Doğu'ya; Dünyanın dört bir yanında büyücülerin ve cadıların kültürlerde mevcut olduğunu gözlemlenebilir.

Asya'da cadılık

Ana madde: Asya'da cadılık

Cadılık dünyanın pek çok ülkesinde farklı adlar ve şekillerde uygulanabilmektedir. Macumba Afrika büyüsüdür, buna karşılık Haiti adalarında bu büyücülük sanatına verilen ismi Voodoo'dur. Cadılar dünyadaki bütün din ve inanışların hepsine önem verir onların büyüsel uygulamalarını kullanabilirler.

Eğer ki; cadı kelimesini, süpürge ile gezinen, kafasında siyah bir Sombrero'yu andıran şapka ile dolaşan, büyüler yapan insanlar olarak incelemek istersek; bu inanış ile yüzyıl arasında Avrupa'da yaşayan kendilerini cadı olarak ilan eden, dul kadınları temsil eder ki; bu sadece kurgusal bir semboldür.

Bazılarına göre cadılık denen şey; dul kadınların ile yüzyıl arasındaki zor yaşam koşulları altında yaşayabilmesi için yaptıkları zoraki bir meslektir. Var olmasının ana sebebi de ekonomiktir.

Cadılar konu olarak yüzyılın ortalarında sinema ve edebiyatın başlıca karakterleri arasına girmiştir.

Halkı sindirmeye çalışan bağnaz krallıklar kelimeyi anlamının aksi yönünde kullanarak, bilimi ve adaleti savunan insanları suçlayıp sindirmek için kullanmış ve sembolleştirmiştir. Bu sembolün halk üzerinde oluşturduğu dini etkiden yararlanılmış ve aykırıların toplumdan ayıklanması için kullanılmıştır. Avrupa'da ve Amerika'da binlerce insan cadılık ve benzeri suçlardan diri diri yakılmıştır fakat bu tür olaylar gerçekte cadıların olmadığı anlamına gelmemektedir.

Mayısa ve Cazı

Doğu Karadeniz'de Anadolu ve Orta Doğu folklorundan farklı olarak cadıların normal anne ve babadan doğan ve cadılığı sonradan öğrenen sıradan kadınlar olduğunu inanılmaktadır[4]. Trabzon'da cazı, Pontus Rumcası konuşulan bölgelerde Mayısa adlandırılan cadıların üzerine insan pisliği sürerek uçabildiğine, Mısır ve Kırım'a uçarak gidebildiklerine, örümcek, kuş ve diğer hayvanların formuna girerek şekil değiştirebildiklerine, çocuk ve kadınların ciğerlerini yediklerine, suya atıldıklarında batmadığına inanılmaktadır[4].

Kaftar

Türk ve Fars kültüründe yer alan bir cadı figürüdür. İnanışa göre Kaftar, boynuzlu bir kadın görünümündedir.[5] Büyücülük yapar, ölüleri mezardan çıkarıp götürür. Çirkin bir görüntüsü vardır. Kuş olup uçar. Keskin dişlidir. Farsça, kaftar (güvercin) sözcüğünden türediği söylenir. Batı dillerinde ise Kaftarkis olarak da bilinir. Erkeksi, boynuzlu bir varlıktır. Mezarlıklara gidip, yeni gömülmüş ölüyü mezardan çıkarır, bir taşa yaslayıp boynuzuyla ona vurur. Sonra cesedi sırtına alarak götürür. Dağıstan halklarının inançlarında da bu karaktere "Kuşkâftar" denir. Uzun karışık saçları olan bu keskin dişli varlık kızlarıyla birlikte ormanda yaşar. Onlar geceleri çocukları kaçırırlar. İbn-i Batuta'nın yazdığına göre, Kaftar sihirbaz cadılara verilen bir isimdir.[6]

Dinlerde
İslam

İslam dininde belirtilmiş dört tür sihir çeşidi vardır. Büyücülük sadece c şıkkını kullanırken, Cadılık ise bunlardan b ve c şıkkından (özellikle b şıkkından) insanlara kötülük etmek amacıyla yararlanır.

a) Keldanilerin Sihri: Bunlar yıldızlara taparlar, kainatı idare edenlerin yıldızlar olduğunu, hayır ve şerrin onlardan geldiğini. Semavi güçlerin yerdeki güçlerle birleşmesi sonucu mucizeler meydana geldiğini söylerler. Bunları irşat için Allah İbrahim’i gönderdi. Bunlar da kendi aralarında üç sınıf idiler:

Eflak ve yıldızların ebedi olduğunu söyleyenler ki; onlara ''Sabie'' denilir.
Eflak’ın uluhiyete inanırlar. Bunlar her felek için yerde bir put yapmış ve ona hizmet etmiş putperestlerdir.
Eflak’ı ve yıldızları yaratan birisi olduğunu ve bunun onlara yeryüzünü idare etme hakkını verdiğini söyleyenler. Bunlar yıldızları aracı kabul ederlerdi.

b) Ruh Gücüne Dayanılarak Ortaya Konan Sihir: Buna göre insan ruhu tasfiye ile icat etme, öldürme, bünye ve şekilde değişiklik yapma gücüne ulaşır.

c) Ruhani Varlıklardan Faydalanılarak Yapılan Sihir: Bu da muska yapmak ve cinleri kullanmak gibi şekillerde uygulanır.

d) Göz boyamak şeklinde yapılan sihirdir. Bu da hokkabazlık, el çabukluğu ve benzeri davranışlardır.

İslam alimleri, yukarıda açıklanan a maddesinde yer alan kişilerin inançları açısından kafir olduklarını belirtmişlerdir. Fakat İslam alimlerince, Cadılık gibi bir konu üstünde durulduğunda, eğer konu kendini kötülüğe adamaksa; inanç olarak zaten bir kişi herhangi bir madde ya da koşula bağlı olmadan kafirdir.

Popüler Kültürde Cadılar
Sinema

Practical Magic, The Craft, Hocus Pocus,The Blair Witch Project , Harry Potter gibi pek çok filmde cadılar konu edilmiştir. Bu filmlerde cadılar süpürge, asa ve kazanlarla ilişkilendirilmişlerdir.

Kitaplar

Günümüzde en ünlü serilerden biri olan Harry Potter kitapları, Cadılık ve Büyücülük dünyasını konu almıştır.

Cadılık dünyasını konu alan bir başka kitap serisi de Kate Tiernan tarafından yazılan "Sweep Series"dir. Seri, on dört kitap ve Morgan Rowlands'ın, etrafının tamamen cadılarla çevrili olduğunu fark eden bir kızın hikayesini anlatan bir romandan oluşur.

Ayrıca bakınız

Cadı avı
Cadılar Bayramı
Salem Cadı Olayları - - yıllarında yaşanmış cadı yargılama.
Cadı pastası - Orta Çağ Avrupa'sında kimlerin Cadı olduğunu anlamak için kullanılan bir ekmek.

Canavar; mitolojilerde, masallarda ve efsanelerde bahsedilen vahşi hayvan, olağanüstü, yırtıcı canlı. Türk kültüründe Guyuk (Güyük) veya Azman olarak da bahsedilir. Değişik biçimlerde tasvir edilir. Çoğu zaman her tür sıra dışı ve yırtıcı varlığı ifade etmekte kullanılır. Azeri dilinde canavar sözcüğünün yırtıcı hayvan manası daralarak, doğrudan "kurt" anlamını taşır hale gelmiştir.

İçindekiler

1 Etimoloji
2 Benzer ve eşdeğer varlıklar

Guyuk
Azman
Kıyand

3 Kaynakça

Etimoloji

Farsça "cān" (dirim, hayat) sözcüğüne yine Farsça "-var/-bar" (sahip olan, mevcut olan) ekinin getirmesiyle oluşmuş "canvar" sözcüğünden ses türemesiyle -belki yakın anlamlı "cānāver" sözcüğünün de etkisiyle- türemiştir. İlk anlamı "canlı, mahlûk"tur. Bu kelime çoğu zaman masallarda geçmektedir.

Benzer ve eşdeğer varlıklar
Guyuk

Guyuk, vahşi yaratık demektir. En yaygın betimlemeye göre karanlıkta çöllerde ve mezarlıklarda ortaya çıkar. Vücudu sarı kırmızı tüyle kaplı, pis kokuludur. Çok iridir. Gündüzleri yeraltına veya mezara girebilir. Güreşte yenilirse çekip gider. Fakat bunların dışında her tür sıra dışı somut varlığı içeren bir anlamı vardır. Yöresel ve yerel canavar motiflerine rastlanır. Örneğin Türkiye'de Van Gölü Canavarı ve Moğolların Gobi Çölü Canavarı gibi. Guyuk sözcüğü "Kıymak" anlamını taşır. Moğolca Güy, koşmak ve kaçmak anlamını içerir.

Azman

Azman, sıra dışı güçleri ve büyüklüğü olan yaratıktır. Büyük ve keskin dişleri olan, büyük gövdeli, iri, büyük ayaklı, keskin ve iri pençeli, derisi sert canlılar bu sınıflama içerisine daha çok girerler. Oğuz Kağan destanındaki Kıyant adlı tek boynuzlu yaratık, Gılgamış destanındaki Humbaba adlı dev öküz, Korkut Ata öykülerindeki, dövüş için yetiştirilmiş Beserekler (Erkek Develer) bu konudaki bazı örneklerdir. Sözcük, azmak fiilinden gelir. Azgınlık anlamı vardır. Ayrıca az kökünde cinsellik çağrışımı da bulunur. Azgınlık dönemi hayvanların çiftleşme mevsimini ifade eder. Azmak sözcüğü aşmak fiili ile de bağlantılıdır ve sınırları geçmek, yapılmaması gerekeni yapmak ve cinsel birleşme anlamları taşır. Eski Moğolca Ad/Ada, Eski Türkçe Ada/Aza sözcükleri tehlike ifade eder.

Kıyand

Kıyand (Kıyant), Oğuz Kağan destanında adı geçen tekboynuzlu canavardır. Gergedan olup olmadığı tartışılan bir varlık olsa da, aslında mitolojik bir hayvandan bahsedilmektedir. Kıyankandan sözcüğü Eski Türkçede gergeden anlamına gelir. Ganda ise Sanskirtçede (Eski Hintçe) yine gergedan manasına gelen bir sözcüktür. Kıyat boyu ile etimolojik bağlantısı vardır.

Cin (Arapça: جن), İbrahimi dinler de dahil olmak üzere modern veya antik birçok din ve inanışta bulunan bir tür ruhani mitolojik yaratıktır. Farklı inanışlarda farklı karakteristiklere ve özelliklere sahiptir.

Cin; İslam mitolojisinde gözle görülmeyen, çeşitli şekillere girebilen manalarından ötürü, zaman zaman farklı yorumlanmıştır. Kimi yorumlara göre insanlarla cinsel ilişki kurabilen, onları yönetimi ve etkisi altına aldığı gibi birçok korku unsuru fiilin kendilerine yüklendiği ruhanî varlıkları ifade eder.

Modernist yorumculardan bazıları ise onları kelime anlamlarına dayanarak bazıları mikroorganizma, tespit edilemeyen şahıs, radyasyon gibi gözle tespit edilemeyen varlıklar olarak ifade etmişlerdir.[1][2][3]

Kur'an'da Cinlerin "dumansız ateşten" yaratıldığı yazar.[4]

İçindekiler

1 Antik Roma ve Yunanca
2 Mezopotamya
3 İbrahimi dinler

Yahudilik
Hristiyanlık inancında cinler
İslam inancında cinler

Cinler
Cin-Şeytan Farkı

4 Diğer geleneklerde
5 Cinlerle ilişkilendirilen varlıklar
6 Galeri
7 Ayrıca bakınız
8 Kaynakça
9 Dış okumalar

Antik Roma ve Yunanca

Ayrıca bakınız: Daimon

Antik Roma ve Yunanca olan cinleri, daha yarı tanrı ya da başka bir şekilde ruhlar olarak düşünülmüş, insanlardan üstündür. Cinler, Altın Çağ döneminde ölen ve yaşayan insanların koruyucu olanların ruhlarıydı. Ama şimdiki çağda kahramanca bir kişi de ölümünden sonra bir cin olabilir.[5] Platon'a göre cin, Tanrı'dan gelen birer ışıma (emanation) olarak kabul edilir.[6] Bazı yazarlar cin ve tanrıları eşit kılıyorlardı ve onları sadece insanlarla olan ilişkilerinden ayırdılar. Bazı yazarlar bile eşit tanrı ve tanrılara sahipler ve onları yalnızca insanlara olan bakışlarıyla ayırt ettiler. Romalılar cinlere kurbanlar teklif etti.[7] Cinler ayrıca, kahinlerın da yardımcılarıydı.[8] Yunan filozofu Sokrates için, cin bir “iç ses” idi ve onu uyardı.

Mezopotamya

Antik Asur taş kabartmasında bir cin

Eski Mezopotamyalılar, yeraltı dünyasının bazen "arali'nin yavruları" olarak adlandırılan birçok cinin yuvası olduğuna inanıyorlardı. Bu cinler bazen yeraltı dünyasını terk edebilir ve yeryüzündeki ölümlüleri terörize edebilirler. Yeraltı dünyasında yaşadığına inanılan bir tür cin galla olarak biliniyordu; onların birincil amaçları talihsiz ölümlüleri Kur'a geri sürüklemek gibi görünüyor. Büyülü metinlerde sık sık atıfta bulunulur ve bazı metinler onları yedi numara olarak tanımlar. Günümüze ulaşan birkaç şiir, tanrı Dumuzid'i yeraltı dünyasına sürükleyen gallanı anlatır. Bununla birlikte, diğer cinler gibi galla da yardımsever olabilir ve Lagaş Kralı Gudea'dan bir ilahide, Ig-alima adlı küçük bir tanrı "Girsu'nun büyük gallası" olarak tanımlanır.[9]

Lamassu, "aslan başı, eşeğin dişleri, çıplak göğüsleri, kıllı vücudu, elleri (kanlı?), Uzun parmakları ve tırnakları ve Anzû'nun ayakları" olan cini bir tanrıçaydı. İnsan bebeklerinin kanıyla beslendiğine inanılıyordu ve düşüklerin ve bebek ölümlerinin nedeni olarak geniş çapta suçlanıyordu. Lamashtu geleneksel olarak bir cin olarak tanımlansa da, diğer tanrıların izni olmadan kendi başına kötülüğe neden olabileceği gerçeği, onun kendi başına bir tanrıça olarak görüldüğünü güçlü bir şekilde gösterir. Yeraltı nehri üzerinde teknesine bindiğine inanılıyordu ve eşeklerle ilişkilendirildi. An'ın kızı olduğuna inanılıyordu.[9]

İbrahimi dinler
Yahudilik

Ayrıca bakınız: Şedim

Tevrat'ta, cinler, putperestlerin insanları kurban ettikleri yabancı tanrılar olarak görünür. Daha sonra Yahudi Midraş işleri cinlerin daha ayrıntılı bir görüntüsünü hazırladı. Ya iyi ya da kötü olabilirler, ye ve iç, doğurmak ve ölmek.[10] Cinlere olan inanç, asla Yahudiliğin ayrılmaz bir parçası değildi. Musa bin Meymun açıkça cinlerin varlığını reddetti.

Hristiyanlık inancında cinler

Ayrıca bakınız: demon
Düşmüş melekler Hieronymus Bosch tarafından Genesis –4 ile ilgili

Hristiyanlık, genellikle cin ve şeytanları aynı varlık olarak görür. Onlar kötülüğün güçleridir, ilahîlere karşı isyan ederler. Fakat Enoch'un kitaplarına göre, cinler düşmüş meleklerin soyundan gelenler ve insanlardır, Nefilim denir.[11] Tufan esnasında bedenleri olan Nefilimler öldüler, cinler ise boğulmadılar, maddeleşmiş bedenlerini ruha çevirerek göğe döndüler ve Tanrı onları kabul etmeyerek alçaltılmış bir durumda (zihinsel karanlık durumu olan Tartaros) bırakıp yeryüzüne attı. Cinler inancında cinler kudretli varlıklardır, insanları aldatırlar ve bazı insanları aracı -medyum- olarak kullanırlar. Buna göre bu medyumun söyledikleri eğer bu cinler medyuma doğruyu söylüyorlarsa doğru olabilir. Zira Kitabı Mukaddes cinlerin İblis gibi yalan söylediklerini belirtir. Ayrıca insanlara zarar verebilirler, bu nedenle Kutsal Metin onlarla ilgili şeylerden, ruhçuluğun her türünden uzak durulması gerektiğini söyler. İblis şeytan ile aynı kişiliktir. Augustinus Enoch Kitabı'nı reddetti. Buna göre, cinler sadece düşmüş melekleri ve İblisın hizmetkarlarıdıseafoodplus.infoıldıklarında, Tanrı onlara katılmak ya da reddetmek için onlara bir seçenek verdi.

Hristiyanlıkta bir cin, hatta birçok cin bir kişinin içine girebilir. Bu cinler içine girdikleri kişinin içinden çıkarılabilirler; Hristiyanlık'ta cin çıkarma olgusu mevcuttur. Cinlerin faaliyetleri üç ana grupta özetlenebilir; insanlara cinsel yaklaşımları (seks), sahte tapınmayı desteklemeleri (dinsel) ve insanlara eziyet etmeleri (sadizm-şiddet). Kutsal Metin insanları falcılık, büyücülük, ruh çağırma, sihirbazlık, ölülerden medet umarak onlara yaklaşmak gibi cinlerle ilgili faaliyetlere karışmak konusunda uyarır. Cinlerin üstün yetenekleriyle insanların beyinlerini etkileme güçleri olduğuna inanılır. Cinlerin rüyaları kendi mesajlarını vermek amacıyla kullanabileceğine inanılır.

Yehova'nın Şahitleri cinlerin, bize fiziksel olarak da zarar verebileceklerini fakat Yehova'ya inanıyorsak ve cinlerden korunmak için dua edersek korunabileceğimizi anlatır. Ayrıca cinler tarafından saldırıya uğrayan insanların geçmişte veya hâlen Ruhçuluk ile uğraşmış olabilecekleri anlatılır. Önceleri Ruhçuluk ile uğraşmış bazı insanlar, cinler tarafından rahatsız edildikten sonra; Yehova'nın Şahidi olup ve ruhçulukla uğraşmayıp, onunla bağlantılı her şeyden (ruhçuluğu teşvik eden müzik kayıtları, kitaplar, dergiler, posterler ve videolar, tılsımlar, muskalar, nazarlıklar) kurtulduktan sonra bir daha hiç rahatsız edilmediklerinden bahsederler.

İslam inancında cinler

Ana madde: Cin (İslam)

Cinler

Ummanda cinlerin toplantı yeri, mağara.

Kur'an'a göre, Muhammed peygamber olarak hem insanlara hem de cinlere gönderilmiştir. Kur'an'ın suresinin adı cinlerden bahseden, yirmi sekiz âyetten oluşan Cin Suresi bulunmaktadır ve cinleri anlatır. Ayrıca Kur'an'da insanüstü yetenek ve icraatlarıyla anlatılan Süleymanla ilişkileri söz konusu edilen Saba melikesi Belkıs hakkında bazı rivayetler onun annesinin bir cin olduğunu söyler. Bu rivayetlere dayanarak cinlerle evliliğin mümkün ve caiz olup olmadığı konuları İslam'da uzun uzadıya tartışılmıştır.[12]

Kur'an'a göre insan topraktan, cinler ise ateş ve hava karışımı yaratılmıştır. "Cinleri de ‘yalın-dumansız bir ateşten’ yarattı" (er-Rahmân 55/15), "And olsun biz insanı, kuru kara çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık". (el-Hicr 15/)

İslam mitolojisinde cinlerin ateş ve hava karışımı[13] ve insanlardan önce yaratıldığına inanılır. Bazı açılardan insanlara benzerler; iradeleri mevcuttur, iyi veya kötü eylemlerde bulunabilirler, insanlar gibi yiyip içer, evlenip, çoğalabilirler. Erkeklik ve dişiliklerinin olduğuna inanılır, yani doğar, büyür ve ölürler. Fakat ömürlerinin insanlarınkine oranla daha uzun olduğuna inanılır. İslam dininde cinler de insanlar gibi inanan ve inanmayan şeklinde ayrılır. İnanmayan cinlerin sayısının daha fazla olduğu düşünülür. İnsanlar gibi ibadet ile yükümlüdürler. İnanan cinlerin inanan insanlarla beraber cennete gideceğine, inanmayan cinlerin ise inanmayan insanlarla birlikte cehenneme gideceğine inanılır.

Bunların dışında cinlerin insanlardan farklı çeşitli özellikleri olduğu düşüncesi çerçevesinde birçok varsayım mevcuttur. Bunlardan bazıları; çeşitli şekillere girebildikleri, çok kuvvetli olup bazı ağır işleri gerçekleştirebilecekleri, istedikleri takdirde gözle görülebilir olabildikleri, çok hızlı hareket edebildikleri şeklinde sıralanabilir.

Genel kanının tersine İslam inancına göre cinler geleceği ve gaybı bilemezler. Her ne kadar ruhani bir varlık türü olduklarından insanların bilmediği bazı gizemleri bildiklerine inanılsa da, geleceği ve gaybı bilmezler.

Cinler insandan evvel yeryüzünün idare ve tedbirini görmekle vazifelendirilmişlerdir; ancak yeryüzünde çok kötülük yaptıkları, fesat çıkardıkları için, sonunda bu görevden azledilmişlerdir. Yerlerine, insanoğlu tayin edilmiş, yeryüzünün sahipliği makamına getirilmiştir.

Kur'an'a göre İslam peygamberi Muhammed bin Abdullah, insanlara olduğu gibi cinlere de elçi olarak gönderilmiş, tebliğ vazifesini cinler arasında da yerine getirmiştir. Kur'an'da Cin Suresi'nde bu husus, açık bir şekilde beyan edilmiştir.

Cinlerin siyah kralı Malik, Kitab'el Bulhan, yüzyıl. Malik Kur'an'da cehennem bekçisidir.

Cin-Şeytan Farkı

Cin ve şeytanlar; saf ateşten, yani, dumansız ateş alevinden ve havadan yaratılmış ruhani varlıklardır. Ama cinde hava, şeytanda ateş fazladır. Cinler de şeytanlar gibi görünmeyen gizli varlıklar olup çeşitli suret ve şekle girmeye ve zor işler başarmaya muktedir, fakat cin ve mahiyet bakımından şeytanlardan ayrı yaratıklardır. Cinlerin babası Ebu Cân'dır, şeytanların babası ise İblis'tir.[14]

Cinler arasında da insanlar gibi evlenme vardır. Onlar da Allah'a iman ve ibadetle mükelleftirler. Bazıları isyankar olup kafir, bazıları da itaatli mümindirler. Ancak şeytanların hepsi isyankar ve kâfirdirler. Sırf şer işleyen, insanları yoldan çıkarmakla meşgul olan varlıklardır.

Şeytanların mü'mini ve itaatlisi yoktur. Cinler, Allah'ın izni ve hükmü olmadan hiç kimseye ne iyilik ne de kötülük yapabilirler. Cinler gaybı bilmez, Allah'ın peygamberlerine bildirdiği İlahi vahye muttali olamazlar.

Cinler, insanın doğrudan beynine, aklına, düşünce sistemine nüfuz edebilir, o bölgeleri tesir altına alabilir. (Korku, endişe, ürperti, hayal kurma gibi olaylarda olduğu gibi)

Şeytanlar ise farklıdır, o yaratılış gereği kalbe ve inanç merkezine nüfuz eder. Kalbin yanında bulunan lümme-i şeytaniye denilen yerde, devamlı surette insana vesvese verir, onu ifsat etmeye çalışır.

Şeytan, en büyük düşman olduğu halde, gerektiğinde cinleri, gerektiğinde habis ruhları, gerektiğinde ise insî şeytanları kullanarak, kötülüklerini bunlar vasıtasıyla sergileyerek varlığını insanlara unutturmaya çalışır. Bu gaflet hâlinden kurtulmak için, insanın inancı kuvvetli, düşünce ufku berrak, temiz kalbli, hizmet şuurundaki insanlarla münasebetinin çok olması, hakikat derslerinin yapıldığı sohbetlere sık sık gitmesi ve dünyayı bir misafirhane olarak görmesi gerekir.

Farsça kaynaklarda, onlar şeytanlar devlerle karşılaştırılmıştır.[15]

Diğer geleneklerde

Anadolu’da cin çarpmış ve ruhsal hastalıklı anlamında Çorlu[16] tabiri kullanılır. İyicil veya kötücül olanları mevcuttur. Her yerde bulunabilirler fakat göze görünmezler. Koruyucu ruh değildirler. Başıboşturlar fakat bir yere bağlı olabilirler. Ağaç altı, karanlık kuytular, örenler, yıkık evler, su kıyıları, köprü altları gibi doğanın sınırı olan yerlerde yaşamaları onların tılsımlı ve karanlık güçlerle olan ilgisini daha ilk başta ortaya koyar. Demirden korkarlar. Besmele çekmek onları uzaklaştırır. (Besmele’den çekinmeleri İslam’ın etkisiyle gelmiş bir unsurdur.) Cinlerin başlarındaki kalpak veya papak ele geçirildiğinde o cin ölür.[17] Ölmeden önce de görünmezliğini yitirir. Çünkü görünmezliği sağlayan başındaki kalpaktır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, masal ve destanlarda sihirli börkünü giyerek görünmez olan kahramanlar vardır. Bu başlıkların cinlerden ele geçirilmiş olması olasılığı yüksektir. Yılan ve kuş görünümünde olanları vardır. Kılıktan kılığa girebilirler. Çor vurması, çor çarpması, çor değmesi[18] gibi deyimler cinlere bağlı hastalıkları ifade eder.

Diğer kültürlerde de dahiler inanıyordu.[19] Tenerife antik Guançe mitolojisinde (Kanarya Adaları) olarak adlandırılan Maxios yerli dahiler ve doğa bir dizi Ceia olduğunu. Evil dahilerin de Tibicenas çağırdı. Onlar denilen şeytan kendisi Guayota da İslam'da İblis gibi, bir deha gibi görünüyordu.[20] Guançeler Kuzey Afrika'daki Berberi kökenliydi. Eski Mezopotamyalılar dünyanın birçok cinlere ev sahipliği yaptığına inanıyorlardı. Keldani mitolojisinde yedi cin, "shedu" olarak biliniyordu. Kraliyet saraylarının koruyucu cinleri olduğuna inanılıyordu.[21]

Cinlerle ilişkilendirilen varlıklar

İmam Ali-Div savaşı, bilinmeyen sanatçı, İhsan'ül-Kibar (), Gülistan Sarayı

Cinni: Cine cinni de denir.
Peri: Cinlerin dişi olanlarına peri denir.
İfrit: Cinlerin Müslüman olmayan erkeklerine ifrit denir. Güçlü kuvvetli her işi yapabilen kafir cindir.
Dev: Görünmez güçlü, kuvvetli, iri ve insan suretinde olan cinlerdir.
Hortlak: Mezarlıkta dolaşan kafir cinlerdir.
Kaf Dağı: Cin devlerinin yaşadığı sanılan yer. (İsmi olup, kendisi olmayan bir dağ)
Zümrüd-ü Anka: Cinlerin kuş şeklinde olanları.
Cadı: Cinlerin kafir olan yaşlı dişileri.
Ammar: İnsanlarla birlikte yaşayan, onlarla oturan cinniye ammar ya da ummar denir.
Ervah: Çocukların karşısına çıkan cinniye ervah denir.
Marid: Cinni, şeytandan daha aşırıysa Marid denir. (Maridden aşırı ve daha güçlüsüne ifrit denir.)
Şeytan: Cin kötü ve kötülüğe niyetliyse o şeytandır, daha çok çirkinleşip şirret haline gelen cinlere cin şeytanı denir. Bu şeytanlar İblis'in soyundan gelen şeytanlardan farklıdır. (Bundan kastedilen şeytanlardan soy edinen İblisin cin soyundan gelmesidir.)
Düşmüş melek: Bir cin iyiydi, ama kötülük oldu. Cin olduysa şeytanlara dönüşürler. Bazıları düşmüş melekler insanlara dönüşür ve görünür hale gelir.

Frankenstein ya da Modern Prometheus, İngiliz yazar Mary Shelley (–) tarafından yazılan ve genç bir bilim insanı olan Victor Frankenstein'ın yarattığı alışılmışın dışında bir bilimsel deneyde garip şekilli ama akıllı bir yaratığın hikâyesini ele alan romandır. Shelley, hikâyeyi 18 yaşındayken yazmaya başladı ve romanın ilk baskısı, 1 Ocak 'de yazar 20 yaşındayken Londra'da isimsiz olarak yayımlandı.[1] Yazarın adı ilk kez 'te Fransa'da yayımlanan romanın ikinci baskısında yer aldı.

Shelley, 'te Avrupa boyunca seyahat ederek Gernsheim'de verdiği bir molada iki yüzyıl önce bir simyagerin deney yaptığı Frankenstein Kalesi'nden 17 km uzakta olan Almanya'nın Ren Nehri boyunca yolculuk etti.[2][3][4] Daha sonra hikâyenin geçtiği yer olan Cenevre (İsviçre) bölgesine gitti ve burada arkadaşları arasında -özellikle de sevgilisi ve gelecekteki kocası Percy Shelley- yaptığı sohbetlerin konusu arasında galvanizm ve benzeri esrarengiz fikirler yer aldı. Mary, Percy, Lord Byron ve John Polidori, en iyi korku hikâyesini kimin yazabileceğini görmek için bir yarışma düzenlemeye karar verdiler. Günlerce düşündükten sonra Shelley, canlı birini yaratan ve yaptığı şey yüzünden dehşete düşmüş bir bilim insanını tasavvur etti ve hayal ettiği şey, daha sonra romanının olay örgüsüne dönüştü.

Frankenstein, Gotik roman ve romantizm hareketleri unsurlarından etkilenmiştir. Yazdığı eser aynı zamanda, bilimkurgunun ilk örneklerinden biridir. Brian Aldiss, romanın  daha sonraki bilimkurgu romanlarına benzeyen fantastik ögelerle önceki öykülerden farklı olarak merkezi karakterin "kasıtlı bir karar vermesi" ve fantastik sonuçlar elde etmek için "laboratuvarda modern deneyler yapması"ndan ötürü ilk gerçek bilimkurgu öyküsü olarak düşünülmesi gerektiğini savunmuştur.[5] Edebiyatta ve popüler kültürde önemli bir etkiye sahip olan Frankenstein; korku hikâyelerine, filmlere ve oyunlara etki etmiştir.

Romanın yayımlanmasından bu yana, canavarı nitelemek için "Frankenstein" ismi kullanılmaktadır. Bu kullanım bazen yanlış kabul edilir fakat  bu ifadeyi kullanan eleştirmenler bu tanımlamayı, oturmuş ve kabul edilebilir bir ifade sayarlar.[6][7][8]  Yaratık romanda "yaratık", "canavar", "iblis", "başarısızlık", "sefil", "arkadaş" ve "o" olarak adlandırılır. Victor Frankenstein ile konuşmasında kendini "Âdem olması gerekirken haksız yere mutluluktan mahrum edilen, cennetinden kovulmuş bir meleğe" benzetir. Ayrıca yaratığın okuduğu ve kitabın alt başlığıyla da bağlantılı olan Kayıp Cennet'teki Lucifer ile de kendini durumunun timsali olarak görür.

İçindekiler

1 Konu

Kaptan Walton'un tanıtıcı çerçeve anlatımı
Victor Frankenstein'ın anlatımı
Yaratığın anlatımı
Victor Frankenstein'ın anlatımının devamı
Kaptan Walton'un bitirici çerçeve anlatımı

2 Karakterler
3 Kompozisyon
4 Yayımlanma
5 Frankenstein ve Canavarı

Yaratık
Victor Frankenstein'ın soyadı
Victor Frankenstein'ın adı
Modern Prometheus

6 Shelley'nin kaynakları
7 Türemiş çalışmalar
8 Film, oyun ve televizyon
9 Ayrıca bakınız
10 Notlar
11 Kaynakça
12 Ek okumalar

Baskılar

metni
metni

13 Dış bağlantılar

Konu

Romanın farklı edisyonlarının bir çeşidi

Frankenstein, çerçeve anlatı tekniği biçiminde Kaptan Robert Walton'un kız kardeşine yazdığı mektup ile başlar. Olaylar, yüzyılda belirtilmemiş bir zamanda geçer ve mektubun tarihleri "" olarak verilmiştir.

Kaptan Walton'un tanıtıcı çerçeve anlatımı

Frankenstein romanı, Kaptan Robert Walton ve kızkardeşi Margaret Walton Saville arasında kurgusal bir yazışmayı belgeleyen mektup roman halinde yazılmıştır. Walton, başarısız bir yazar ve kaptan olup Kuzey Kutbu'nu keşfetmek ve bilimsel bilgiyi, şöhret elde etme umuduyla genişletmek için yola çıkmaktadır. Yolculuk sırasında geminin mürettebatı yaklaşık yarım mil ötede bir kızağa sabitlenmiş, köpekler tarafından çekilen bodur bir binek aracının kuzey yönüne doğru gittiğini ve üstüne insan suretinde ama devasa boyutlarda bir yaratık oturduğunu ve yaratığın köpekleri idare ettiğini görür. Mürettebat birkaç saat sonra ekip Victor Frankenstein adında neredeyse donmakta olan ve zayıflamış bir adamı kurtarır. Adam, Walton'un da aynı şeyi dert ettiğini fark eder ve ona başından geçen büyük ve benzersiz felaketleri anlatmaya başlar. Anlatılan hikâye, Frankenstein'ın anlatılarının çerçevesi olarak kullanılır.

Victor Frankenstein'ın anlatımı

Victor çocukluğundan bahsetmekle başlar. Napoli'de zengin bir Cenevizli ailede doğan Victor ve kardeşleri Ernest ile William, Caroline Beaufort'un oğlu olan Alphonse Frankenstein'ın çocukları olarak kimya yoluyla dünyayı daha iyi anlamak için teşvik edilirler. Victor küçük bir çocukken birbiriyle çelişen binlerce teoriyi birleştirerek ve çeşitli bilgilerin bataklığında çaresizce çırpınarak çökertilmiş sistemlerle uğraşır. Victor beş yaşındayken ailesi, hayatını koruyucu bir ailenin yanında sürdüren İtalyan asilzadesinin yetim kızı Elizabeth Lavenza'yı evlatlık edinir ve Victor, kıza daha sonra aşık olur. Bu süreçte Victor'un ebeveynleri Alphonse ve Caroline, William'ın dadısı olacak Justine Moritz adlı başka bir yetim, evlatlık alır.

Almanya'daki Ingolstadt Üniversitesi'nden ayrılmadan önce annesi kızıl hastalıktan ölür ve Victor, annesinin yasıyla baş etmek için kendini deneylere gömer. Üniversitede, kimya ve diğer bilim dallarından oldukça başarılı olup yakın bir sürede canlı olmayan maddelere hayat vermek için gizli bir teknik geliştirmektedir. Sonunda, bir insan türü yaratmayı üstlenir fakat küçük parçaların detayları kendi hızını yavaşlatacağını düşündüğünden 2,4 metre boyunda ve orantılı uzuvlara sahip devasa boyutlarda bir yaratık geliştirmeye karar verir. Güzel bir yaratık yaratma niyetine rağmen yaratığın gözleri ve teni sarıydı. Ayrıca sapsarı teni yaratığın teni ve altlarındaki damarları zar zor örtmektedir. Çalışmasından iğrenen Victor, yaratık uyandığında ondan korkup kaçar. Sokakları dolaşırken çocukluk arkadaşı Henry Clerval ile karşılaşır ve Henry'yi kendi evine götürür. Henry'nin canavarı görmesinden çekinir fakat canavarın kaçmasıyla bununla uğraşmak zorunda kalmaz.

Victor, hastalanır ve Henry kendisine bakar. Dört aylık bir nekahet döneminden sonra erkek kardeşi William'ın öldürüldüğünü öğrenince evine döner. Victor, Cenevre'ye ulaştığında canavarı olay mahallinde görür ve canavar dağa tırmanırken ondan kendisinin sorumlu olduğuna inanır. William'ın dadısı Justine Moritz, Caroline'in minyatür bir portresini içeren William'ın madalyonunun cebinde bulunmasıyla William'ı öldürme suçundan yargılanır ve suçlu bulunur. Victor, gerçeği anlatsa da kimsenin kendisine inanmayacağını bildiği için çaresizce sessiz kalır. Justine cinayet suçundan idam edilir.

Keder, üzüntü ve suçluluk duygusu içindeki Victor dağlara çekilir. Yaratık onu bulur ve yaşadıklarını Victor'un bilmesini ister.

Yaratığın anlatımı

Düşünebilen ve konuşabilen yaratık, hayatının ilk günlerini doğada yalnız başına geçirmiş; insanlarından kendisinden korktuğunu ve nefret ettiğini anlayarak, saklanmaya başlamıştır. Bir kulübeye bağlı terk edilmiş bir yapıda yaşarken orada yaşayan fakir bir aileye ilgi duyar ve ihtiyatlı bir şekilde aile için odun toplamaya başlar. Aylarca ailenin arasında gizlice yaşayan yaratık, onları dinleyerek konuşmayı öğrenmiş ve ormanda kayıp kitap çantasını keşfetmesiyle okumayı öğrenmiştir. Bir gölette yansımasını gördüğünde fiziksel görünüşünün korkunç olduğunu fark eder ve görünüşünün normal insanları nasıl korkuttuğu anlayınca dehşete kapılır. Bununla birlikte, arkadaşı olma umuduyla ailenin yanına yaklaşır. Başlangıçta ailenin görme engelli babasıyla arkadaşlık kurmayı başarır fakat ailenin diğer üyeleri korkup evden kaçınca yaratık öfkelenir ve evden ayrılır. Ardından yaratıcısının kendisini nefret ettiği bir dünyaya getirdiği için yaratıcısından intikam alacağına dair yemin eder. Victor'un günlüğündeki ayrıntıları kullanarak Victor'un Cenevre'deki aile mülküne gider, William'ı öldürür ve kurbanının madalyonunu Justine'in elbisesine yerleştirir.

Yaratık, canlı bir varlık olarak mutlu olma hakkı olduğunu savunur ve Victor'dan kendisi gibi bir kadın eş yaratmasını ister. İsteği gerçekleşirse Güney Amerika’nın uçsuz bucaksız ormanlarına giderek ortadan kaybolacağına söz verir. Talebinin reddedilmesi halinde ise Victor'un sağ kalan arkadaşlarını ve sevdiklerini öldüreceğini ve onu tamamen mahvedinceye kadar durmayacağını söyler.

Victor, ailesinin başına kötü şeyler gelebileceği endişesiyle yaratığın fikrini gönülsüzce kabul eder. Yaratık, süreci gizlice izleyeceğini söyler. 

Victor Frankenstein'ın anlatımının devamı

Clerval, İngiltere'ye kadar Victor'a eşlik eder ve İskoçya'nın Perth kentine varınca Victor'un ısrarıyla ayrılır. Victor, yaratığın onu takip ettiğinden şüphelenmektedir. Orkney Adaları'nda kadın yaratık üzerinde çalışırken yaratacağı kadının yaratıktan nefret edecek biri ya da yaratıktan daha şeytani biri olması halinde yaşanabileceklerden endişe duyar. Ayrıca iki yaratığın insanoğlunun ölümüne yol açabilecek bir ırkın oluşmasına neden olabileceğini düşünür. Yaratığı pencerede görünce yaratığın kendisini gerçekten takip ettiğini anlayan Victor, tamamlanmamış kadın yaratığı parçalara ayırır. Yaratık olanlardan sonra çalışmaya devam etmesi için Victor'u tehdit eder ancak Victor, yaratığın kötü olduğuna, eşini de kötü yapacağına ve çiftin tüm insanlığı tehdit edeceğine inanmaktadır. Victor, çalışmayı yok edince yaratık kendisine şimdi ayrılacağını ama Victor'un düğün gecesinde yeniden görüşeceklerini söyler. Victor, bu tehdidi kendi yaşamına yönelik olarak algılar ve mutlu olduğu bir anda yaratığın kendisini öldüreceğine inanır. 

Victor, İrlanda'ya geldiğinde Clerval'i öldürmek suçlamasıyla tutuklanır. Yaratık, Clerval'i boğarak öldürmüştür ve yaratıcısının geldiği yerde bulunması için cesedi terk etmiştir. Victor beraat eder ve Elizabeth'e kendi babasından kalan mirasın bir kısmını Elizabeth'e teslim eden babasıyla Cenevre'deki evine döner.

Cenevre'de Elizabeth'le evlenme hazırlığında olan Victor, kendini tabancalarla ve bir hançerle silahlandırarak yaratıkla savaşmaya hazırlanır. Victor, düğünlerinin ertesi gecesi Elizabeth'e odasında kalmasını söyler, kendisi ise "iblis"i aramaktadır. Victor evde arama yaparken yaratık,  Elizabeth'i boğarak öldürür. Victor, Elizabeth'in cesedini işaret eden Yaratık'ı pencereden görür ve onu vurmaya çalışır ancak yaratık kaçar. Cenevre'ye döndükten sonra Victor'un babası, yaşlılıktan ve Elizabeth'in ölümünden birkaç gün sonra zayıf düşer ve ölür. İntikam almak isteyen Victor, yaratığı Kuzey Kutbu'na kadar takip eder ancak yorgunluktan bitkin düşer ve hipotermiye yakalanır.

Kaptan Walton'un bitirici çerçeve anlatımı

Victor'un anlatımının sonunda Kaptan Walton, hikâyeyi anlatmaya devam ederek Victor'un çerçeve anlatımını bitirir. Yaratık kaybolduktan birkaç gün sonra gemi buz parçaları arasında kapana kısılır ve Walton ekibinin geri kalanı serbest bırakıldıktan sonra güneye dönmek için ısrar etmeden önce birçok mürettebat soğuktan ölür. Walton, Victor'un hikâyesini bir uyarı olarak görür ve gemiyi çevirmeye karar verir.

Victor kısa bir süre sonra ölür ancak ölmeden önce Walton'a "kendini hırslara kaptırmaktan kaçın" der. Walton, gemisinde ve Victor'un cesedini yas tutan yaratığı fark eder. Yaratık, Walton'a Victor'un ölümünün kendisine huzur getirmediğini aksine, işlediği suçların onu tamamen yalnız bıraktığını söyler. Yaratık, lombozdan dışarı, geminin yanında duran buzulun üstüne atlayarak çok geçmeden dalgalarla sürüklenip karanlığın içinde, uzaklarda gözden kaybolur.

Karakterler

Victor Frankenstein: Hikâyenin çoğunun baş kahramanı ve anlatıcısı. Canavarın yaratıcısıdır.
Yaratık (Frankenstein'ın canavarı) - Victor Frankenstein tarafından yaratılan korkunç yaratık.
Bayan Margaret Saville:  İngiltere vatandaşı. Robert Walton'ın kızı. Yazılan mektupların alıcısı.
Kaptan Robert Walton: Victor'u alan teknenin kaptanı. Bayan Margaret Saville'nin kardeşi ve mektupları yazan kişi.
Beaufort: Tüccar. Caroline Beaufort'un babası. Victor'un babasının en samimi arkadaşlarından biri.
Caroline Beaufort: Beaufort'un kızı, Victor'un annesi.
Ernest: Victor'un kardeşi. Victor'dan yedi yaş küçüktür.
Henry Clerval: Victor'un çocukluğundan beri en yakın arkadaşı. Cenevre tüccarının oğlu.
Justine Moritz: Madame Moritz'in kızı. Frankenstein ailesiyle birlikte 12 yaşından itibaren yaşamış ve William'ı öldürdüğü suçuyla asılmıştır.
Elizabeth Lavenza: Milano asıllı birinin kızı. Annesi bir Almandı ve onu doğururken ölmüştür. Frankenstein evinde Victor'un "kuzeni" olarak yetiştirildi.
William: Victor’un en küçük kardeşi.
M. Krempe: Ingolstadt Üniversitesi'nde doğa felsefesi profesörü. Tuhaf ama kendini ilimin sırlarına adamış bir adamdır. Victor'a ilham vermiştir.
M. Waldman: Ingolstadt'taki bir profesör. Victor'a ilham vermiştir.
Agatha: De Lacey. Felix’in kız kardeşinin kızı.
Felix: De Lacey'in oğlu.
De Lacey:  Fransa'da iyi bir ailenin soyundan gelen kör bir ihtiyar adamdır. Agatha ve Felix'in babası. Ailesi canavar tarafından izlenmiş ve  onlardan habersizce yaratık konuşmayı ve okumayı onlardan öğrenmiştir.
Safie: Türk bir tüccar ile Hristiyan bir Arap'ın kızı.
Bay Kirwin: Bir hakim.
Daniel Nugent: Cinayet davasında Victor'a karşı bir tanık.

Kompozisyon

Frankenstein'ın taslağı ("Zorlu çalışmalarımın başarıyla tamamlandığını görmem, kasvetli bir kasım gecesine rast geldi")

yılının yağışlı yazı olan "Yaz Yaşanmayan Yıl" sırasında dünya 'de Tambora Dağı'nın patlaması sonucu uzun bir soğuk volkanik kışa kilitlendi.[9] 18 yaşındaki Mary Shelley ve sevgilisi -daha sonra kocası olacak olan- Percy Bysshe Shelley, İsviçre'de Cenevre Gölü'nden Villa Diodati'de Lord Byron'u ziyaret etti. Hava, sürekli olarak çok soğuk ve kasvetli olduğu bu yaz, planladıkları açık hava etkinliklerini gerçekleştiremeyince grup, şafak vaktine kadar evin içinde inzivaya çekildi.

Byron'un villasında şömine başında otururken grup Fantasmagoriana adlı kitaptan  Fransızcaya tercüme edilen Alman hayalet hikâyeleri okuyarak zamanını geçirdi.[10] Daha sonra Byron, "herkesin bir hayalet hikâyesi yazması"nı önerdi.[11]  Bir hikâye tasarlayamayan genç Mary,  endişelendi: "Hikâye düşündün mü? [Bu soru] bana her sabah soruldu ve küçük düşürücü bir olumsuzlukla cevap vermek zorunda kaldım."[12] Yaz ortasının bir akşamında tartışmalar yaşam ilkesinin doğasına çevrildi. "Belki de bir ceset yeniden hayat bulacaktı." dedi ve "Galvanizm böyle şeyleri simgelemişti." diye ekledi Mary.[13]  Gece yarısından sonra inzivaya çekilmişlerdi. Mary, uyumakta zorlandı ve yarı uyur yarı uyanık hâldeyken bir "uyanık düş" gördü ve gördüğü bu hayalin dehşetiyle irkildi.[14]

Eylül 'de gökbilimci Donald Olson, önceki yıl Cenevre Gölü villasını ziyaret ettikten ve ayı ile  yıldızların hareketi hakkındaki verileri inceledikten sonra Mary'nin "uyanık düş"ünün Lord Byron'un herkesin bir hayalet hikâyesi yazmasnı önerdikten birkaç gün sonra 16 Haziran 'da "saat 2 ila 3 arasında" gerçekleştiği sonucuna vardı.[15]

Mary, kısa bir hikâye olacağını varsaydığı şeyi yazmaya başladı. Percy Shelley'nin cesaretlendirmesiyle hikâyeyi tam teşekküllü bir roman haline getirdi.[16] Daha sonradan İsviçre'deki o yaz mevsimini, "çocukluktan hayata attığı ilk adım" olarak yorumladı.[17] Shelley romanın ilk dört bölümünü, kız kardeşi Fanny'nin intiharının ardından birkaç hafta içinde yazdı.[18] Byron, Balkanlar 'ı gezerken duyduğu vampir efsanelerine dayanan bir parça yazmayı başarmış ve John Polidori romantik vampir edebiyat türünün atası olan The Vampyre'ı () yaratmıştır. Böylece efsanevi bu iki hikâye, bu özel toplantılardan çıkmıştır.

Grup aydınlanma ve karşı-aydınlanma fikirlerinden de bahsetti. Shelley, aydınlanma fikrinin siyasi liderlerin güçlerini sorumlu bir şekilde kullanmaları halinde toplumu ilerletebileceğini ve büyütebileceğini bununla birlikte yanlış kullanılmış romantik fikrin toplumu yok edebileceğini düşünüyordu.[19][20]

Mary ile Percy Bysshe Shelley'nin 'deki ilk üç ciltlik baskısı ( yazısı)  ve Mary Shelley'nin yayıncısı için hazılanmış temiz bir kopyası, şu an Oxford'daki Bodleian Kütüphanesi'nde yer almaktadır.[21] 'de Bodleian, Mary Shelley'nin orijinal metninin Percy Shelley'nin eklemeleri ve müdahaleleri ile karşılaştırmalarını içeren, Charles E. Robinson tarafından düzenlenmiş Frankenstein'ın yeni bir basımını yayımladı.[22]

Yayımlanma

Richard Rothwell'in çizdiği Mary Shelley portresi (–41)

Shelley, yazısını Nisan/Mayıs 'de tamamladı ve Frankenstein ya da Modern Prometheus, 1 Ocak 'de[23] küçük bir  Londra yayınevi olan  Lackington, Hughes, Harding, Mavor, & Jones tarafından basıldı.[24][25] İsimsiz olarak, Percy Bysshe Shelley tarafından Mary için yazılmış bir önsöz ve babası filozof William Godwin'e ithaf ile yayımlandı.  yüzyılın ilk baskılarında kullanılan standart "üçlü katmanlı" formatta sadece kopyadan oluşan üç cilt halinde piyasaya sürüldü.

Frankenstein'ın ikinci baskısı, Richard Brinsley Peake tarafından yazılan Presumption; or, the Fate of Frankenstein adlı piyesin başarısından sonra  11 Ağustos 'de iki cilt halinde yayınlandı (G. ve W. B. Whittaker tarafından) yayımlandı.[26]  Bu baskıda, kitabın yazarı olarak kapakta Mary Shelley'nin adı yer almıştır.

31 Ekim 'de Henry Colburn & Richard Bentley tarafından yayımlanan tek bir ciltlik "popüler" baskısı ortaya çıktı.[27] Mary Shelley, bu baskıda hikâyeyi kısmen daha radikal hâle getirmek için ağır bir şekilde revize etti ve hikâyenin oluşumunun biraz süslenmiş halini içeren uzun bir yeni önsöz yazdı.  yılındaki metni birkaç basım takip ederken, bu basım en çok yayımlanan ve okunan basımdır.[28]  Bazı uzmanlar, eserin orijinal versiyonunu tercih ederek bu versiyonun, Mary Shelley'nin hayal gücünün ruhunu koruduğunu belirtmektedir.

yılında Charles E. Robinson'ın düzenlediği The Original Frankenstein adlı romanın yeni baskısı yayınlandı.  Robinson, Mary Shelley tarafından yazılan orijinal elyazmasını inceledi ve Percy Bysshe Shelley'nin yaptığı düzenlemeleri kaydetti.[29]

Frankenstein ve Canavarı
Yaratık

İngiliz bir siyasî karikatürist, İrlanda Fenian Hareketi'ni Phoenix Park cinayetlerinin ardından Frankenstein'ın yaratığına benzetmiştir. İllüstrasyon, tarihli Punch dergisinin bir sayısından alınmıştır.[30]

Frankenstein, yarattığı canavarı reddetmesiyle yaratığa bir isim vermemiş, bu da kimlik eksikliğine yol açmıştır. Roman boyunca "yaratık", "canavar", "iblis", "başarısızlık", "sefil", "arkadaş" ve "o" gibi sözcüklerle nitelenmiştir. Frankenstein, Bölüm'de yaratıkla sohbet ettiğinde yaratık için "iğrenç canavar", "aşağılık iblis",  "iğrenç yoldaş" gibi tanımlar kullanır. Frankenstein'ın anlatımları boyunca Shelley yaratığı "Âdem" olarak nitelemiştir.[31] Shelley, şu epigrafla Aden bahçesindeki ilk insana gönderme yapmıştır: 

Ey Yaratan, ben mi istedim, çamurumdan
Beni, insanı yoğur diye, ben mi yakardım sana
Karanlıktan beni çıkart diye?

—John Milton, Kayıp Cennet (X. –5)

Yaratık, daha sonraki çalışmalarda kadavradan meydana gelen ve elektrik kullanımı ile yeniden canlandırılan bütün vücut parçalarının bir bileşimi olarak tanımlansa da bu açıklama Shelley'nin çalışmasıyla tamamen uyumlu değildir: hem elektrik kullanımı hem de Frankenstein'ın canavarının arıtılmış görüntüsü, James Whale'in 'de popüler olan hikâyenin film uyarlaması ve yaratığa dayanan diğer ilk film çalışmaların bir sonucudur. Shelley'nin orijinal eserinde Dr. Frankenstein daha önce bilinmeyen yaşamın temel ilkesini keşfeder ve bu kavrama, cansız maddeye canlılık kazandıran bir yöntem geliştirmesine izin verir ancak sürecin tam doğası büyük ölçüde belirsiz kalır. Doktor, bu gücü kullanmada oldukça tereddüt ettikten sonra iki yıl boyunca yaratığın vücudunu titizlikle inşa eder ve belirtmediği süreci kullanarak yaratığa hayat verir.

Yaratık çoğu kez yanlış bir şekilde "Frankenstein" olarak adlandırılmaktadır.  yılında bir yazar konu hakkında "Kültürlü insanlar tarafından bile korkunç canavarı tanımlarken 'Frankenstein' teriminin neredeyse evrensel olarak yanlış kullanıldığını görmek oldukça tuhaf." sözlerini dile getirmiştir.[32] Edith Wharton'un The Reef () romanında "bebek Frankenstein" olarak yaramaz bir çocuk şeklinde tanımlanmıştır.[33] David Lindsay'in 12 Haziran 'te The Rover'da yayımlandığı "The Bridal Ornament"te "Zavallı Frankenstein'ın yapımcısı" olarak bahsedildi. Whale'in sinematik Frankenstein'ın yayımlanmasından sonra insanların çoğu yaratık için "Frankenstein" demeye başladı. Bu durum Frankenstein'ın Gelini () ve İki Açıkgöz Frankenstein'a Karşı () gibi filmlerin de dahil olduğu Frankenstein filmlerinde sürmeye devam etti. Ayrıca, hikâyenin gelecekteki sahnelenme ve uyarlamaları, kötü bir laboratuvar asistanı Igor ya da Ygor'u içerirken orijinal öyküde böyle bir karakter  yer almamaktadır.

Victor Frankenstein'ın soyadı

Mary Shelley, Frankenstein adını gördüğü bir rüyadan türettiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte, orijinalliğe dair kamusal iddialarına rağmen, Shelley'nin gerçek ilham kaynağı olarak bir takım diğer kaynaklar öne sürülmüştür. Alman ismi olan Frankenstein, "Frank taşı" anlamına gelmektedir ve Darmstadt, Hesse'deki Frankenstein Kalesi (Burg Frankenstein) ile Palatinate'ta bir kasaba olan Frankenstein'daki Frankenstein Kalesi dahil olmak üzere Almanya'daki çeşitli yerlerle bağlantılıdır. Ayrıca Bad Salzungen'de Frankenstein adında bir kale ve Saksonya'da Frankenstein adında bir belediye de mevcuttur. 'te şu an Aşağı Silezya Voyvodalığı'nde bir şehir olan Ząbkowice Śląskie, çoğunlukla Almanlardan oluşmaktaydı ve Almancadaki adı Frankenstein idi ve 'da mezarcıların  etrafında dönen bir skandala imza atan bir mekândı. Buranın da yazar için bir ilham kaynağı olduğu ileri sürülmüştür.[34] Son olarak Franconia'dan aristokrat Franckenstein Hanedanı isim hakkında iddialarda bulunmuştur.

Radu Florescu, Mary ve Percy Shelley'nin  İngiltere'ye geri döndükleri sırada 'te Darmstadt yakınlarındaki Frankenstein Kalesi'ni ziyaret ederek İsviçre'ye gittiklerini savunmuştur. Bu kale, ünlü bir simyager olan Conrad Dippel'in insan vücudu üzerinde deneyler yaptığı bir yerdi ve Florescu, Mary'nin yazmış olduğu eserin orijinalliğini sağlamak için yaptığı ziyaretten bahsetmediğini gerekçe göstermiştir.[35] A. J. Day'ın edebi bir denemesi, Florescu'nun Mary Shelley'nin tanıdığı ve ilk romanı yazmadan önce Frankenstein Kalesi'ni ziyaret ettiğini desteklemektedir.[36] Day, Mary Shelley'nin 'kayıp' dergilerinde yer alan Frankenstein Kalesi'nin iddia edilen tanımının detaylarını ele almıştır. Jörg Helene'e göre, 'kayıp dergiler' ve Florescu'nun iddiaları doğrulanamamıştır.[37]

Victor Frankenstein'ın adı

Ana madde: Victor Frankenstein

"Victor" adının muhtemel kaynağı, Shelley üzerinde büyük bir etkisi olan John Milton'ın Kayıp Cennet'nden gelmektedir ve eserin açılışında yer alan bir epigrafta Kayıp Cennet'ten bir alıntı yer almakta ve eserin yaratığı da bu kitabı okumaktadır.[38][39] Milton, bu eserinde sıklıkla Tanrı için "Victor" sözcüğünü kullanırken Shelley de Victor karakterine birine hayat vererek Tanrıcılık oynama rolü vermiştir. Buna ek olarak Shelley'nin betimlediği yaratık, Kayıp Cennet'teki Şeytan karakterine çok şey borçludur ve yaratık, epik şiiri okuduktan sonra şiirdeki şeytan karakteriyle empati kurduğunu söylemektedir.

Victor ile Mary'nin kocası olan Percy Shelley arasında pek çok benzerlik mevcuttur. "Victor" adı, Percy Shelley ile kardeşi Elizabeth'in birlikte yazdığı Original Poetry by Victor and Cazire adlı şiir koleksiyonunda Percy Shelley'nin mahlasıydı.[40] Victor Frankenstein için Mary Shelley'nin modellerinden birinin Eton'da "elektrik ve manyetizma ile barut ve sayısız kimyasal reaksiyon deneyleri yapan" ve Oxford'daki odalarında bilimsel ekipmanlar olan Percy olduğunu söylenmektedir.[41] Percy Shelley, güçlü politik bağlantıları olan ve Sir Bysshe Shelley'nin soyundan gelen zengin bir ülke şövalyesinin ilk doğan oğluyken eserdeki Victor, kendi soyunu "Soyum Cenevreli, ailem o cumhuriyetin en seçkin ailelerindendir. Atalarım kuşaklar boyu müsteşarlık, meclis üyeliği yaptılar. Babam ise saygınlık ve itibarla çeşitli kamu görevlerinde bulundu. Tanıyan herkes onun dürüstlüğüne ve kamu işlerinde gösterdiği sonsuz titizliğe hayranlık duyardı. Gençliğinin büyük bölümünü durmaksızın ülke işleriyle uğraşarak geçirmişti." cümleleriyle anlatmaktadır. Percy'nin Elizabeth adlı bir kızkardeşi varken Victor'un evlat edinilen kız kardeşinin adı Elizabeth'tir.

22 Şubat 'de Mary Shelley iki ay erken doğum yaptı ve bebek iki hafta sonra öldü. Percy, bu erken doğan bebeğin durumu hakkında pek endişelenmemiş ve Mary'nin üvey kız kardeşi Claire ile gitmiştir.[42] Victor ise yaratığın canlandığını görünce dairesinden kaçmasına rağmen bir çocuğun ebeveynine yaklaşması gibi yaratık ona yaklaşma başlamıştır. Victor'un yaratık üzerindeki sorumluluğu konusu kitabın ana temalarından biridir.

Modern Prometheus

Modern Prometheus romanın alt başlığıdır fakat günümüzdeki bazı modern baskılarda bu kısım sadece girişteki önsözlerde yalnız yer almaktadır. Yunan mitolojisinin sonraki versiyonlarında Prometheus, Zeus'un emriyle insanoğlu yaratan bir Titan'dı ve tanrıların biçimime sahip bir varlık yaratarak ona ruh üfler. Prometheus; insanlara avlanmayı, okumayı ve hastalarını iyileştirmeyi öğretir ve insanlardan kalitesiz adakları kabul etme konusundan Zeus'u kandırınca Zeus, insanoğlundan ateşi alır. Prometheus, ateşi insanoğluna vermek için Zeus'ta çalar. Zeus, bu durumu öğrendiğinde Prometheus'u Kafkasya kayalıklarına bağlayarak sonsuza kadar cezalandırır ve burada her gün bir kartal gelip Prometheus'un karaciğerini parçalar ve ölümsüzlüğünden ötürü Prometheus ertesi gün yeniden var olur. Sonsuza kadar burada cezasını çekip yalnız kalması amaçlanan Prometheus'u, sonunda Herakles (Herkül) kurtarır. Yunan mitolojisindeki Titan Prometheus, Victor Frankenstein ile paralel bir hikâyeye sahiptir. Victor'un yeni yollarla insanı yarattığı çalışma ile Titan'ın insan yaratmada yaptığı yenilikçi çalışmayı yansıtmaktadır. Bazıları Mary Shelley'nin Prometheus'u kahraman olarak görmediğini daha ziyade bir şeytanın parçası olarak gördüğünü, insanoğluna ateşi verdiği için sorumlu tuttuğunu ve insan ırkını et yemeye teşvik ettiğini savunmaktadır.[43]

Prometheus, Latin efsanelerinde de yer alır fakat farklı bir hikâyeye sahiptir. Bu versiyonda Prometheus, insanı çamur ve sudan yaratır ki bu da Frankenstein temalarıyla bağlantılıdır. Victor, doğa kanunlarına karşı çıkar ve sonunda yarattığı şey tarafından cezalandırılır.

Byron özellikle Eshilos tarafından yazılan Zincire Vurulmuş Prometheus oyununa bağlanmıştı ve Percy Shelley yakın bir zaman içinde kendi Prometheus Unbound (; Zincire Vurulmuş Prometheus) eserini yazacaktı. "Modern Prometheus" terimi, Immanuel Kant tarafından Benjamin Franklin'e ve onun elektrik deneylerine yönelik kullanılmış bir terimdir.[44]

Shelley'nin kaynakları

Shelley, çalışmasına bir dizi farklı kaynak eklemiştir. Ovidius'un Promethean miti bunlardan biridir. John Milton'ın Kayıp Cennet'iyle Samuel Taylor Coleridge'ın Yaşlı Gemici eserlerinin etkisi romanda açıkça görülmektedir. Mary, Humphry Davy'nin Elements of Chemical Philosophy adlı kitabından Frankenstein'ın karakteri için bazı fikirler kazanmış olabilir. Fransız Devrimi'ne yapılan atıflar romanda yer almaktadır. François-Félix Nogaret'nin Le Miroir des événemens actuels, ou la Belle au plus offrant () eseri olası kaynaklar arasındadır.[45]

Son otuz yıl kadar bir süredir, birçok yazar ve tarihçi, popüler bazı doğa filozoflarını (şimdi fizik bilimciler olarak adlandırılmaktalar) birkaç önemli benzerlik nedeniyle Shelley'nin eseriyle ilişkilendirmeye çalışmıştır. Shelley'nin çağdaşları arasındaki en önemli iki filozoftan ilki, Londra'daki biyo-elektrik galvanizmi yoluyla insanı canlandırmada birçok kamuoyu girişiminde bulunan Giovanni Aldini'yken[46] diğeri, İnsan hayatını uzatmak için kimyasal yollar geliştirmeyi destekleyen Johann Konrad Dippel idi. Shelley, hem bu adamların hem de faaliyetlerinin farkında iken yayımladığı veya yorumladığı notların hiçbirinde bunlardan veya deneylerinden bahsetmemektedir.

Doğaüstü veya tabiatüstü, doğa kanunlarının bilimsel anlayışının kapsamı dışında kalan tüm varlıkları, yerleri ve olayları kapsayan olgulardır.[1] Buna melekler, tanrılar ve ruhlar gibi manevi varlıkları içeren gözlemlenebilir evreni aşan varlık kategorileri dahildir. Aynı zamanda büyü, telekinezi, prekognisyon ve duyu dışı algılama gibi iddia edilen insan yeteneklerini de içerir.[2]

Tarihsel olarak doğaüstü güçlere, günümüzde bilimsel olarak anlaşılan şimşek, mevsimler ve insan duyuları gibi çeşitli fenomenleri açıklamak için başvurulmuştur. Natüralizm felsefesi, tüm fenomenlerin bilimsel olarak açıklanabilir olduğunu ve doğal dünyanın ötesinde hiçbir şeyin olmadığını iddia eder ve doğaüstü iddialara şüpheyle yaklaşır.[3]

Doğaüstü, folklor ve dini bağlamlarda ortaya çıkar.[4]

Golem (İbranicedeki גּוֹלֶם gōlem kelimesinden Türkçeye geçmiştir), efsanelerde ruhu olmayan genelde kilden veya topraktan oluşturulan bir varlıktır.[1] Orta Çağ’da tanrının isimlerinin veya sıfatlarının farklı şekillerde söylenmesi, bu kelimeleri oluşturan harflerin farklı şekilde dizilmesi veya bunların bir kağıda yazılarak yapılan muska ve tılsımlarla golem oluşturulmasına ilişkin birçok efsane doğmuştur.[2] Bir Yahudi efsanesinin kahramanıdır, Talmud'da Âdem'in ruh üflenmeden önce bir golem olduğu yazılıdır.[3]

Yahudi folklorunda golemler genellikle insan şekli verilmiş çamurdan yapılırlar. Ruhları yoktur, zekaları düşük seviyededir, ki Golem seviyesi İbranice’de "aptal" kelimesinden türetilmiştir גולם‎).[3] Temel amacı yaratıcısını korumaktır. yüzyıl Prag Musevileri arasında antisemitiklere karşı adaleti sağlayan doğaüstü "Prag Golemi" inancı yaygındı.[4]

İnanışa göre haham Judah Loew Ben Bezalel tarafından kilden bir heykel yapıldı ve Musevi halkını koruması için canlandırıldı. Alnına emet (אמת, doğruluk) kelimesi yazıldı. Musevi halkını korudu ve zamanla güçlendi. Fakat cumartesi günleri golem’in çalışması yasaktı bu yüzden de alnından e harfi silinir böylece met (מת, ölüm) kelimesi kalırdı ve golem haraketsiz bir şekilde dururdu. Bir cumartesi e harfini silmeyi unuttular ve golem kontrolden çıkıp her şeyi yıkmaya ve insanlara zarar vermeye başladı. Böylece alnındaki tüm harfleri sildiler ve golem parçalara ayrılıp dağıldı. Parçalarını Prag'daki Altneu sinagogunun altındaki gizli bir odaya mühürledikleri söylenir.

Özellikle fantastik konulu kitap, bilgisayar oyunu ve rol yapma oyunu türlerinde golem’lere sıkça rastlanır. Genelde büyü ve tılsımlarla verilen emirleri yerine getirmesi için canlandırılır. Verilen emri yerine getirene kadar veya belirli bir zaman boyunca kalır ve sonra yok olur. Toprak, kaya, ağaç, ateş, demir, kan gibi çeşitli türleri vardır. Golem hangi maddeden yapılmışsa o şekilde adlandırılır (kaya golemi, demir golemi vb.) ve onun niteliklerine sahip olur.

Gotik, kendine has özelliği olan bir sanat anlayışı ve yazı şekli. Gotik yazılar ilk baskı denemelerinde denenmiş, çoğunlukla Almanlar tarafından kullanılan bir yazı stilidir. Gotik sanatı yüzyılın ikinci yarısında Romanesk sanatının değişmesiyle, Latin sanatına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Orta Çağı kapatan, Rönesansı başlatan akımdır. Gotik tarzı, yalnız mimarlıkta tesirli olmayıp; heykelcilik, resim, yazı, süs ve hatta gündelik eşyada da etkili olmuştur.

İçindekiler

1 Ortaya çıkışı
2 Gotik mimarî
3 Heykelcilik
4 Resim

Freskler
Minyatür

5 Ayrıca bakınız
6 Dış bağlantılar

Ortaya çıkışı

“Gotik” terimi ilk kez Giorgio Vasari tarafından aşağılayıcı bir anlamda kullanılmıştır. Ona göre bu üslup, Roma’yı yağmalayan Gotlara, yani barbarlara özgü bir üsluptur. Gotik üslup, genel olarak  yüzyılın başlarından yüzyıl ortalarına kadar yaygın olmakla birlikte, bu tarihlendirme farklı coğrafyalar için değişmektedir. Örneğin üslubun beşiği olan Fransa ve Almanya’da Gotik  yüzyılın ortalarına kadar varlığını sürdürmüşken, daha geç girebildiği İtalya’da yüzyıl başlarında ortadan kalmıştır. Gotik dönem, Avrupa’da büyük politik değişikliklerin olduğu bir dönemdir. yılında IV. Haçlı Seferi Konstantinopolis’i işgal etmiş ve Bizans’ı ve onun temsil ettiği politik oluşumu etkisiz kılmıştır.  yılında da Philippe Auguste yönetimindeki Fransızlar ve bağlaşıkları Kutsal Roma Cermen Ordusu’nu yenmiş, onun yönetimi altında Fransa feodal beyler topluluğundan, güçlü bir monarşik yapıya dönüşmüştür.

yüzyılda manastırlar ve şatolar etrafında toplanan küçük nüfus birimlerinden oluşmuş köylerin yerine, yüzyıldan itibaren kasabalar ve şehirler görülmeye başlanmıştır ki bu da toplumsal açıdan yeni düzenlemeleri getirmiştir. Şehirleşmenin beraberinde getirdiği sivilleşme ve entelektüel birikimin artışı, kilisenin temsil ettiği ruhani güçlere dayanan kutsal gücün aleyhinde, yönetimde belirgin bir laikleşme sürecini de başlatmıştır. ’tan sonra Paris, Avrupa’nın en önemli kültürel ve siyasal merkezi durumuna gelmiş ve Fransızca, Latince’nin yerine geçerek lingua franca konumuna ulaşmıştır. 

Gotik mimarî

Gotik mimarlığın başlangıcı ve stilin özelliklerinin belirdiği ilk yapı olarak 'de Abbot Suger tarafından tasarımlanan Paris yakınındaki Saint Denis kilisesi gösterilir. Avrupa'nın sanat merkezi kabul edilen İtalya'da Fransa ve Almanya'ya nazaran pek tesiri görülmemiştir. İngiltere'de sütunları çoğaltan ve kubbenin altında onları yelpaze gibi açan bir dikey üsluba bağlıdır. İspanya'da Gotik sanatının Arap motifleriyle birleşmesinden meydana gelen müdeccen üslubu doğmuştur. Gotik mimari sanatı Avrupa'nın kuzeyinde yüzyılın başlangıcına kadar sürmüştür. Gotik mimarinin başlıca özellikleri sivri kemerler, kaburgalı tonozlar, gül pencereler, kuleler ve uçan payandalar ile aşırı derecede yüksek görünümlü yapılar olarak sayılabilir.

Gotik mimarisinin başlıca eseri katedraldir. yüzyılda toplum adeta bütün heyecanını ve zenginliğini katedral yapmaya ve süslemeye harcamıştır. Böylece ekonomi de gelişmiştir. Gotik mimarinin en önemli örnekleri: Paris'te bulunan Notre Dame Katedrali, Chartres Katedrali, Reims Katedrali ve Strasbourg Katedrali; Danimarka'da Roskilde Katedrali; İngiltere'de Salisbury Katedrali ve İtalya'da Milano Katedrali'dir. Gotik mimari tarzı Batı Avrupa'da özellikle dinsel binalarda kullanılmıştır. Portekiz'de Batalhar Manastırı, Fransa Avignon'da "Papalar Sarayı" bunlara örnektir.

Gotik sanatının mimarları, ağırlığın itme kuvvetini ve yönünü tespit ederek, baskıyı kemerlere ve fil ayaklarına aktardılar. Böylece yapının tamamı dengeye faydalı olan elemanlara bağlandı. Ayakların ağırlığı duvarların üzerinden kendi üstlerine almasıyla duvarlara vitray süslemeler yapıldı. Cephelerde bulunan çok sayıda cam ve vitray gotik yapıların karakteristik özelliklerinden biri oldu. Ağırlığa tamamıyla hakim olan Gotik mimarisinde yapılar, sanki yükselerek uçuyormuş gibi bir his verir.

Gotik mimari tarzının önemli özelliği sivriliktir. Roma mimarisindeki yaygın kubbeler yerine, dilimli kubbeler, yuvarlak kemerler yerine, sivri ve birbirini kesen kemerler kullanılmıştır. Dini yapılarda aranan diğer bir husus ise büyüklük ve yücelik hissinin uyandırılmasıdır. Pencerelerin bol olması, pencere camlarının renkli olması, çatılardaki okumsu kuleler dikkati çeken diğer özelliklerdir.

Fransa'da Amiens Katedrali

Paris'te Notre Dame katedrali

Fransa'da Chartres Katedrali

Fransa'da Reims Katedrali

Fransa'da Strasbourg Katedrali

Ingiltere'de Salisbury Katedrali

Italya'da Milano'daki Milano Katedrali

Fransa'da Saint Denis Basilikasi batidan

Portekiz'de Batalhar Manastiri on cephesi

Fransa Avignon'da "Papalar Sarayi"

Heykelcilik

Ana madde: Gotik sanat (heykel)

Gotik heykeller çoğunlukla katedral ve kilise gibi dini yapılarda girişlerde ve duvarlarda kendilerine yer bulmuşlardır. Sanatçılar heykeller aracılığıyla Hristiyanlığın ilk dönemlerinde olduğu gibi inançlı kişilere görsel bir öğe sunmak amacıyla yapılmıştır. Yalnız, hala ilkçağdaki öğretilerden etkilenen heykelciler için önemli olan, figürdeki kişinin hissettiklerini bakan kişiye vermektir. Gerçeğe benzerlik, perspektif herhangi bir önem taşımaz. Heykelcilikteki etkisi Avrupa'da yüzyıla kadar yaygınlaşmıştır.

Paris Notre Dame Katedrali'nde Adem ve Havva heykeli

Fransa'da Chartes Katedrali (yak Batı (Kraliyeti) Girişi heykelleri

Doğu Fransa'da Strasburg Katedrali önündeki Magilerin Hediyeleri heykelleri

Ulm Protestant Lutheran Katedrali girişinde "Üzüntüler Adamı"

Resim

yüzyılın başlangıcıyla Gotik tarzı görsel sanatlarda uygulanmaya başlar. Gotik resim tarzının ilk ve orta aşamasında kişilerin veya perspektiflerin doğal gösterilmesi yerine resimde düzenlemenin ve oranların önemi ve dinî anlamına göre renk kullanımı ön plana geçer. Gotik resim tarzının özelliklerinden biri resimlerde dinî konular gösterilmesidir. Bunun dışında resimlerde asil hayat, avcılık ve bayramlar gibi dünyevi konular da kullanılmıştır.

Alpler'in kuzeyinde Gotik tarzı vitray ve fresk'in önüne geçer. O zamanlarda mimarisinde büyük duvar yapısı önem kazanmasıyla İtalya özel bir rol alır. Fresklerde Gotik tarzı Giotto di Bondone ile sunduğu ve daha önce hiç kullanılmayan doğalcılık ile en yüksek noktasına ulaşır. Doğalcılık fresklere verdiği derinlik ve her figüre verdiği kendine özel yüz ifadelerinden anlaşılır.

yüzyılın ortasında Fransa da vitray sanatının yanında minyatür de önem kazanır. Minyatür giderek sadece ayinle ilgili eserlerde değil diğer dünyevi konularla ilgili kitaplarda da kullanılmaya başlar. Bu gelişimin zirvesini Limburg kardeşleri ve eserleri Très Riches Heures () oluşturur.

Freskler

Cimabue'dan Maesta, civarı, San Francesco, Assisi

Giotto'dan The Kiss of Judas, , Scrovegni Kilisesi, Padua

Simone Martini, , San Francesco, Assisi

Minyatür

Fransa'da ve İngiltere'de Gotik tarzı /70 yıllarında minyatürde uygulanmaya başladı; Almanya'da ise yılına kadar minyatürde romanesk şekiller kullanıldı. Fransa Gotik döneminin önder ülkesiydi ve minyatürün sanatsal gelişimini belirledi. yüzyılın ikinci yarısında matbaacılığın yaygınlaşmasıyla Gotik döneminden Rönesansa geçiş zamanında minyatür önemini kaybetmeye başladı.

Kurt adam, dolunay sırasında kurt gibi korkunç bir yaratığa dönüşen efsanevi insan. Bir insanın bir hayvan, özellikle de kurt biçimine girebilmeye yetenekli olması, kurt adam söylencesinin çıkış kaynağı hakkında yeterli bir açıklama değildir. Genellikle bir kurt tarafından ısırılma ya da belirli ayda doğma olayı diye bilinir. Çok eskiden beri çeşitli kaynaklarda ve toplumlarda kurt adam öykülerine rastlanmaktadır. Farklı coğrafyalarda yaşayan insan topluluklarında sadece kurt adamlık değil çeşitli insan hayvan karışımı yaratıklara da rastlanmaktadır. İskandinavların ayı adamları, Kızılderililerin bizon adamları, Afrikalıların sırtlan adamları, Türklerin itbarakları ve İstanbul’un kedi kadınları bunlara örnektir.

Kurt adamlık Türkçe adındaki gibi Kurt kısmı doğrudur ancak kurt adamlar sadece erkek olmak zorunda değildir, kadın da olabilirler. Bir inanışa göre; Yıl 'te ilk defa Orta Asya'da gerçekliği kanıtlanmıştır. Bir mektupta Kurt adam lanetinden bahsedilir. Kurt adamlar doğuştan olanlar mart ayında olduğu söylenir. Mart ayında olması gerekenden 2 kere fazla dolunay vardır. 3 ile 18 günleri arasında da olay belirtilmiştir ama yazı çok net olamadığı için anlaşılamamıştır. Yazıya göre bunun bir lanet değil güç olarak bildirilir. Kurt adamların; gözlerinde renk değişikliği, köpek dişlerinde büyüklük ve sivrilik, doğaüstü güçler olarak tanımlanır.

İçindekiler

1 İstanbul’un kedi kadınları, kurt adamları
2 Tarihte kurt adamlık
3 Kurt adamlığa dair çeşitli örnekler
4 yüzyıl
5 Likantropi
6 Türk halk kültüründe "Erbörü"
7 Boris Vian'in Kurt Adamı
8 Buffy the Vampire Slayer'da kurt adamlar
9 Ayrıca bakınız
10 Kaynakça
11 Dipnotlar

İstanbul’un kedi kadınları, kurt adamları

Kurt adam illüstrasyonu.

İstanbul’un kedi kadınlarından söz eden Amerikalı romancı ve senaryo yazarı Guy Endore’dir. Endore, Kedi kadınlardan bahsettiği ilk baskısını yılında yaptığı Paris’in Kurt Adamı adlı kitabında kurgusal bir öyküyü anlatmaktadır. yılının komün ayaklanmasında geçen öykü kurt adamlar konusunu ayrıntılı bir araştırma ile desteklemektedir.

İstanbul’un kedi kadınları hakkında şunları söylemektedir Endore: “Bir saç tokası kullanarak pirinç tanelerini yerler ve bilirler ki yaratıkların kurdukları sofrada karınlarını iyice dolduracaklardır.”

Amerikalı yazar Endore bir korku romanı yazıyor ve elindeki folklor malzemesini buna göre yorumluyor, kurguluyor ve abartıyor. Yazar büyük bir olasılıkla Kedi kadınlar diye folklorumuzda ve masallarımızda geniş bir yer tutan her kılığa giren cadılardan ve cadı kadınlardan bahsetmektedir kendi savına uygun olarak.

Tarihte kurt adamlık

Bir kurt adam saldırısı.

Antik Yunanlar ve Karadeniz'in kuzey kıyılarına yerleşmiş İskitler, bölge yerlileri Neurianları sihirbaz olarak kabul ediyorlardı. Bu olağanüstü büyücülerin her yıl birkaç gün için kurda dönüştüklerine inanıyorlardı. Tarihin babası olarak nitelendirilen MÖ 5. yüzyılda yaşamış olan eski Yunan Herodot ise dilediklerinde kurda, dilediklerinde insana kolayca dönüşebilen bir insan türünden söz etmektedir..

Bir görüşe göre yüzyıllar önce, insanlığın erken tarihlerinde kurt adam doğal olmayan bir istekle insan etine açlık duyan bir canlı türü olarak kabul edilirdi. Bu insan, çeşitli büyülerin yardımıyla dilediğinde yırtıcı bir kurda dönüşmenin bir yolunu bulmuştu.

Eskilerin söylediğine göre, kurda dönüşen kişi insan sesini ve insan gözlerini muhafaza eder. Ancak vahşi dört ayaklı kurdun kuvvet ve kurnazlığını taşırdı. Kurt adamın kim olduğunu ses ve gözlerinden tanımak mümkündü.

Biçim değiştirerek kurda dönüşmek olayından, Roma edebiyatında bir büyü işi olarak söz edilir. M.S. 1. yüzyılda eser vermiş Vergilius, bu söylenceden söz eden ilk Latin ozanıdır. Bunu Propertius, Servius ve Petronius izlemiştir. Petronius, M.S. yılları arasında Neron dönemi Roma'sının saray eğlence müdürüydü. Satyricos adlı kitabında hiciv, macera ve fantezi dolu bir kurt adam öyküsü de vardır.

Eski Yunan ve Roma geleneğinde bir insanın kurda dönüşmesi, bir ceza olarak simgeleniyor. Böyle bir olayı M.S. yıllarında yaşamış olan Plinius şöyle anlatıyordu: "Tanrılara insan kurban etme törenlerinden birinde kurban gölün kıyısından alınır. Ancak kurban kaçarak karşı kıyıya yüzdü. Karaya çıktığında kurda dönüşmüştü. Bundan sonraki 9 yıl boyunca yanında bir grup insanla kırlarda dolaştı. Eğer bu süre içinde insan etine yaklaşmazsa yeniden insan olacaktı. Nitekim kurtuldu ama hayatının 9 yılını kurt olarak yaşadı."

Günahı yüzünden ceza olarak kurt adama dönüşen birinin öyküsünü de MÖ M.S. 18 tarihleri arasında yaşamış Ovidius anlatır. Metamorphoses (Değişimler) adlı uzun şiirinde, yaradılıştan Sezar'a dek olan dönemdeki mucizevi değişimlerden söz eder. Romalı ozan Ovidius, Arkadya'nın mitsel, kralı Lyeaon'un öyküsünü anlatır: "Tanrılar tanrısı Olimposlu Jupiter Lycaon'u denemek için kılık değiştirip onun sarayına yemeğe gider. Lycaon da onun Tanrı olup olmadığım anlamak için insan etinden yemek ikram eder. Jupiter bunu anlayınca ceza olarak Lycaon'u kurda çevirir. O da bu kimlikle sonsuza dek kalır ve çevreye korku salar." MÖ 4. yüzyıl civarında Eflatun ve M.S. 2. yüzyılda Pausanias da hemen hemen aynı türden değişim öyküleri anlatarak aynı noktada buluşuyorlardı.

ve yüzyıllarda kurt adama dönüşme inancı, tüm Avrupa'da büyücülük ve cadılıkla aynı kefeye konuyordu. Özellikle Fransa ve Almanya'da kurt adam olduğundan şüphe edilen biri, acımadan yakılır ya da asılırdı.

Nitekim kurt adam avı dinsel duygular adına yapılırdı. Büyücü ve "kurt adam mahkemeleri" bugün bile anlatılmaktadır. Sözgelimi yıldan daha fazla bir süre, yıllarında Fransa'nın yaklaşık kurt adam olayıyla sarsıldığı bilinmektedir.

Kurt adamlığa dair çeşitli örnekler

'te Fransa'da Dijon yakınlarındaki Dole'de, Gilles Garnier adında bir "kurt adam" köye zarar vermek ve küçük çocukları "yemekle" suçlanmıştı. Suçunu itiraf edince de kazığa geçirilerek yakılmıştı.

'de yine Fransa'da Caude yakınlarındaki ıssız ve vahşi bir yörede birkaç Fransız köylüsü, 15 yaşındaki bir erkek çocuğunun cesedini buldu. Çocuk korkunç bir şekilde parçalanmıştı ve her yerinden kanlar fışkırıyordu. Bir çift kurt da cesedi yiyordu. Uzaktan köylüler görününce kaçıp ağaçlıkların arasında kayboldular. Köylüler "kurtları" izlediler ve bir çalılığın içinde sinmiş, yarı çıplak bir adam buldular. Uzun saçlıydı. Bakımsız, uzun bir sakalı, sanki pençe görünümünde uzun ve kirli tırnakları vardı. Aralarında pıhtılaşmış kanlar ve insan eti parçaları görülüyordu. Adam, Jacques Rollet adında bir ruh hastasıydı. Köylüler gelip de kaçmadan önce cesedi parçalıyordu. Aslında ortada kurt filan yoktu. Adamlar o andaki heyecanlı halleriyle bu ruh hastası adamı bir kurt adam olarak algılamış olabilirler. Fakat bunu anlayabilmek olanaksızdı. Ama şurası kesindi ki, Rollet kendini bir kurt gibi hissediyordu. Bu kuruntunun etkisi altındayken birçok insanı parçalayıp yemişti. Sonuçta ölüme mahkûm edildi. Fakat Paris Mahkemesi kararı bozdu. Onu bir akıl hastanesine gönderdi. Burası idam edilmeyen kurt adamların kapatıldığı bir yerdi.

yüzyıl

Kurt adamlara ilişkin olaylar eskisi kadar yoğun olmamakla birlikte zaman zaman bu tür olaylardan söz edilmektedir. Örneğin I. Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre önce üç kurt adamın ele geçirildiği öne sürülmektedir.

'te ise Fransa'nın Strasbourg kenti yakınlarındaki bir köyün halkı, köyden bir çocuğun kurt adam olduğuna ilişkin tanıklık ettiler. 5 yıl sonra Bourg-Ia-Reine'de de bir kurt adam korku saldı. Pierre Van Peasen, 'da yayımladığı, Bizim çağımızın Günleri adlı kitabında bu olaya değiniyordu.

'da Kuzey Amerika'nın en eski Kızılderili kabilelerinden biri olan Navajo'lara "dört ayaklı bir katil" musallat oldu. Bu garip yaratık hep dolunay zamanı ortaya çıkıyordu.

'da Roma'da bir polis ekibi, garip davranışlı bir adamı izlemekle görevlendirildi. Adam, kurt adam psikozu içindeydi. Düzenli olarak her dolunay döneminde kontrolünü kaybediyor ve ürkünç bir şekilde uluyordu.

'de Singapur'da polisler, benzeri bir olayı izlemek için görevlendirildiler. Çünkü, bir yatılı kız okuluna sürekli olarak bir kurt adamın saldırdığı iddia ediliyordu. Kızlardan biri bir gece, baş ucunda duran birisinin varlığını hissederek gözlerini açtı. Karşısında saçları burnuna kadar düşen, uzun ve sivri dişli, korkunç görünüşlü bir adam duruyordu. Fakat olayın ardındaki gizem çözülemedi.

'te İngiliz gazeteleri, Staffordshire'ın Ecceshall köyünde yaşayan 17 yaşındaki bir gencin olağanüstü haberleriyle dolup taşıyordu. Delikanlı, kurt adama dönüştüğü inancı içindeydi. Bu zihinsel acılarına kalbine sıktığı 'Gümüş bir Kurşunla' son verdi. Delikanlının yakınlarından biri şöyle diyordu: Ölmeden çok kısa bir süre önce bana telefon etti. Yüzünün ve ellerinin renk değiştirdiğini ve giderek kurt adama dönüştüğünü söyledi. Az sonra sesi giderek homurtuya dönüştü."

Likantropi

Seri cinayet her zaman var olmuştur. Seri cinayet suçunu tarif etmek için kullanılan terminoloji, asırlarla beraber değişmiştir. Dört yüz yıl önce katiller, Avrupa’yı dolaşıp kurbanlarını hayvani bir hırsla öldürürlerdi. O zamanlar onlara “Psikopat” ya da “Cani manyak” veya “Şehvet katili” denmezdi. Onlara Likantropi denirdi. Bu ifade, iki Yunanca kelimenin, Lykos (Kurt) ve Antropos (Adam) birleşmesinden oluşmuştu.

Bu seri katillerin bazıları, o kadar sapkın adamlardı ki kendilerinin doğaüstü canavarla olduklarına gerçekten de inanıyorlardı. Avladıkları köylüler, zaten buna kesin olarak inanıyorlardı. Aynı şekilde, yetkililer de likantrofiye açıktan açığa inanıyor ve onu dönemin en önemli toplumsal sorunu olarak görüyorlardı.

tarihli klasik Kurt Adam gibi eski filmlerde, Likantropi korkunç bir lanet olarak gösterilir. Lon Chaney Jr, bir kurt adama dönüşmekten hiç hoşlanmaz, fakat ister hoşlansın, ister hoşlanmasın, her dolunayda kılları ve pençeleri çıkıp dişleri sivrileşmeye başlar. On altıncı yüzyıl insanları, olaylara başka bir gözle bakıyorlardı. Kurt adamlar, şeytanla bilerek bir anlaşmaya giren kötü adamlar olarak görülürlerdi. Canavara dönmeyi kendileri istiyorlardı.

'lerin sonlarındaki Gilles Garnier adındaki Fransız bir münzevinin böyle şeytani bir anlaşma yaptığı rivayet edilir. Anlaşmanın karşılığında Garnier, onu aç ve insan yiyen bir kurda dönüştüren kara büyü içeren bir merhem almıştı. Aşağı yukarı aynı zamanlarda Peter Stubbe adında bir Alman, güya ona kurt adam güçleri veren efsunlu bir kemere karşılık ruhunu satmıştı.

Dönüşüm yöntemleri farklı olabilirdi, fakat bu iki manyak tarafından işlenen suçlar, şaşılacak derecede birbirlerine benziyordu ve aynı ölçüde mide bulandırıcıydı. Kurt adam filmlerinin sahte dehşetlerinden çok daha korkutucuydu. Hem Garnier hem de Stubbe, genelde çocukları avlayan şehvet katilleri ve yamyamlardı. Garnier, iki ay içinde dört küçük kurbana saldırmış ve onları çıplak elle ve dişleriyle parçalamıştı. Daha uzun bir zaman içinde Stubbe, aralarında öz oğlunun da bulunduğu en az beş kurbanı öldürmüştü. Söylendiğine göre Stubbe, oğlunun boynunu kopardıktan sonra kafatasını parçalayıp beynini yemişti.

Modern psikiyatri, ortaçağın kurt adamlığı yerine, bize “Anti sosyal kişilik bozukluğu” gibi kavramlar sunmuştur. Ancak bu yüzyılda bile, arada bir öyle bir katil çıkar ve suçları öylesine tüyler ürpertici olur ki bunlar doğaüstü bir canavarın işi gibi görünebilir. Örneğin ’lerde yamyam bir katil olan Albert Fish, on iki yaşındaki bir kız çocuğunu kandırıp Wisteria Köşkü diye anılan terk edilmiş bir eve götürmüş, onu orada öldürüp parçalamış ve etlerinin bir kısmını pişirip yemişti. Bu suç su yüzüne çıktığı zaman, bulvar gazeteleri bu işi yapan kişiyi tanımlayacak çarpıcı bir isim bulmak için çok düşünmüşlerdi.

Buldukları diğer iğrenç adların yanı sıra, onu “Wisteria Kurt Adamı” olarak da adlandırmışlardı.

Bu yazı A'dan Z'ye Seri Katiller Ansiklopedisi kitabının sayfasından alınmıştır. Kitap hakkında ayrıntılı bilgi için lütfen iç bağlantıyı kullanın.

Türk halk kültüründe "Erbörü"

Erbörü, Türk halk inancında kurt adama verilen isimdir. Dolunayda kurda dönüşen kişi. İskitler, bazı olağanüstü büyücülerin her yıl birkaç gün için kurda dönüştüklerine inanıyorlardı. Dişi olanları için “Eşbörü” kullanılır.[1]

Boris Vian'in Kurt Adamı

Boris Vian'in anlattığı, dolunay vakti insana dönüşen kurdun hikâyesi, çeşitli Kurt Adam hikâyelerine çok güzel bir alternatiftir.

Buffy the Vampire Slayer'da kurt adamlar

Kurt adamlar, Buffy the Vampire Slayer adlı dizide ilk defa Phases adlı bölümde, Oz’un kurt adam olduğunu keşfetmesiyle ortaya çıktı. Buffy the Vampire Slayer dünyasında kurt adamlar sadece dolunay zamanı üç geceliğine kurda dönüşür. Yaratığın insan tarafı, kurda dönüştüğünde neler olduğunu hatırlamaz. Bir insanın kurt adama dönüşmesi için bir kurt adam tarafından ısırılması gerekir. Oz, kuzeni Geordie tarafından ısırılmıştı. Sevgilisi Willow ve arkadaşları Oz’un kontrol edemediği ikinci benliğini öğrenince ona yardım etme kararı aldılar. O, kurda dönüştüğü üç gece boyunca kendini kütüphanedeki kafese kilitler. Lover’s Walk adlı bölümde Oz’un, Willow’un kokusunu çok uzaklardan alması kurt adam duyularına insan şeklindeyken de sahip olduğunu gösteriyor. Kurt adam avcıları onları öldürmek için gümüş kurşun kullanır. Buffy, Phases adlı bölümde Caine adında bir avcıyı avlamaya çalıştığı kurtun aslında bir insan olduğuna ikna etmeye çalışmıştı.

Mumya (Arapça مومياء) , çeşitli işlemler uygulamak suretiyle çürümesi önlenerek bozulmadan kalması sağlanan cesettir.

Mumyalama geleneği çok tanrılı dinlerden kalmadır. İlk örnekler Antik Mısır'da MÖ yüzyılda bulundu. Mısırlılar, ölülerinin ruhlarının öteki dünyada dirilip yeniden bedenlerine döneceklerine inandıklarından bedenlerinin sağlam kalması amacıyla mumyalama işine büyük önem verirlerdi. Tahnit denen bu mumyalama yönteminde bugün ayrıntılı olarak bilinmeyen ilaçlar kullanıldı. Ölülerin kalp ve böbrekleri dışında kalan iç organları ve beyin (özel bir aletle burundan) alınırdı. Mumyalar ya taş lahitlere ya da çürümemesi için yağlanmış tahta tabutlara konulurdu. Mısırlılar, ilaçtan başka, mumyalama işinde reçine, talaş, zift ve bez, sodyum karbonat ve yağ kullandılar. Mısırlılar, insandan başka, kedi, köpek gibi hayvanları da mumyaladılar. Şaman geleneklerini sürdüren birçok toplulukta görülen mumyalama geleneği, Afrika'nın kimi yörelerinde bugün de sürdürülmektedir.

Perili ev, içinde doğaüstü ve genellikle kötü niyetli hayalet, cin gibi varlıkların yaşadığına inanılan yer.

Parapsikolojide fantomların (hayalet) görülmesi, eşyaların kendiliğinden hareket etmesi ya da mahiyeti anlaşılamayan birtakım seslerin duyulması gibi olayların sıkça gözlemlendiği yerler olarak adlandırılır. Deneysel spiritüalistler ve parapsikologlar tekinsiz yer fenomenini farklı biçimlerde açıklarlar.

Günümüzde parapsikologlar perili ev fenomenini “kendiliğinden psikokinezi” adı altında incelemektedirler.

Neospiritüalist görüşe göre, tekinsizyer fenomenlerinin nedenleri çeşitlilik göstermekteyse de, tekinsizyer fenomenlerinde genellikle, hassas bir kişinin elektromanyetik alanıyla, vaktiyle başka biri tarafından bırakılmış imaj yüklü vibrasyonları algılaması söz konusudur. Yani hayalet sanılan şey, psişik bir algıdan ibarettir, gerçek değildir, fakat geçmişte olmuş olayların algılanması söz konusudur. Psikokinezi fenomeninin oluştuğu tekinsiz yer olaylarında ise bu psikokinezik olaylar yine o kişinin fiziksel medyumluk yeteneği sayesinde oluşurlar. Hassas bir kişinin bulunmadığı, yani bir insanın bulunmadığı yerde, bedensiz varlıklar kendi başlarına hiçbir icraatte bulunamazlar.

Slasher film, bir korku filmi alt türüdür ve bu tür filmlerde bir psikopatın insanları takip ederek onları genellikle keskin aletlerle öldürmesi konu edinilir. "Slasher" terimi bazen gayriresmî olarak cinayet içeren herhangi bir korku filmi için genel bir terim olarak kullanılıyor olsa da bu türün uzmanları, bu filmleri splatter filmler ve psikolojik korku filmleri gibi diğer korku alt türlerinden ayrı olarak belirgin bir karakteristik özellik barındırdığını belirtmekteler.[1]

Bazı eleştirmenler, İtalyan giallo filmlerini ve İngiliz yapımı psikolojik gerilim filmi veya psikolojik korku filmi olan ve Michael Powell'ın yönettiği Peeping Tom () ile Alfred Hitchcock'un yönettiği Sapık () filmlerini ilk etkili "slasher" filmlerine örnek göstermektedir[2][3] ve çoğu eleştirmen, bu türün zirveye 'lerde ve 'lerde yayınlanan Amerikan filmleriyle çıktığını belirtmektedir. Tobe Hooper'ın Teksas Katliamı (), John Carpenter'ın Cadılar Bayramı (), Victor Miller ile Sean S. Cunningham'ın Cuma (), Wes Craven'ın Elm Sokağında Kâbus () ve Don Mancini ile Tom Holland'ın Çocuk Oyunu () klasik slasher filmlerindendir. Wes Craven'ın hicivsel filmi Çığlık (), seyircinin ilgisini yeniden bu türe çekti ve Çığlık'ın yayımlanmasından sonra birçok özgün slasher film serileri yeniden çekildi.

İşkence filmlerinin bir alt türü vardır. Bu alt türün adı ise "teen-slasher"'dır. "Teen slasher", gençlerin genelde sırayla öldürüldüğü ya da öldüğü filmlere denir.

İbrahimî dinlerde Şeytan (İbranice: שָּׂטָן, romanize: Śāṭān, lit. "düşman"; Arapça: شيطان Šạitan, lit. "sapkın"), Tanrı'ya isyan etmiş ve onun yolunu terk etmiş, onun yarattığı her şey ve herkes için muharebe ilan etmiş bir melektir. Yahudilikte, Hristiyanlıkta, ve İslamiyette dünyadaki kötülüğün baş faili olarak kabul edilir.

İblis sözcüğü de çoğu zaman Şeytan ile aynı anlamda kullanılır. Yeryüzündeki birçok dinde ve mitolojilerde Şeytan, genellikle doğaüstü güçlere sahip, sürekli insanları dinden, dolayısıyla yaratıcısının emirlerinden iyilik ve yardımlaşmak gibi şeylerden uzaklaştırmaya çalışan bir varlık olarak düşünülmüştür. Bunun yanı sıra Şeytan'a tapan veya Şeytan'ı yücelten inançlar ve akımlar da mevcuttur. Bu akımlardan en yaygın olanı Satanizm'dir

Latince'de "Diábolus, Diaboli", İspanyolca'da "Diablo", Yunanca'da "Diabolos", "Karanlıkların Efendisi," "Beelzebub" (Sinek Kral), "Belial", "Mephisto" ya da "Lucifer", Rusça'da "Satana", eski Türkçede "Yek" ya da 'Albız 'olarak geçer. Kabbala felsefesinde "Samael" olarak geçer. Ancak Yahudi inanışında Samael başka bir melektir. İslam'da "İblis" (Arapça: إبْلٍيسْ) olarak da bilinir. Şeytan ayrıca "Azazil" olarak da anılmıştır.

İçindekiler

1 Köken bilimi tarihçe
2 İbrahimi dinler

Yahudilik
Hristiyanlık
İslam
Ezîdîlik
Bahailik

3 Diğer dinler

Ekankar
Satanizm

4 Edebiyatta Şeytan
5 Ayrıca bakınız
6 Notlar
7 Kaynakça
8 Dış bağlantılar

Köken bilimi tarihçe

İbrahimi dinlerde Şeytan kötülüğün vücut bulmuş şekli olarak tasvir edilir.
Şeytana dönüşen Set figürü

Eski Mısırda fırtına, karanlık, ve kaos tanrısı Set (Seth, Setesh, Sutekh, Setekh veya Suty), göklerin tanrısı Horus ile savaşında yenilerek çöle sürülmüştür (kovulmuş)ve kötülüğün sembolü haline gelmiştir.

Hiyeroglif olarak:
Seth

[sw] [W] [t]
[x] [E20] [A40]


veya

[s] [t]
[S]


veya

[z]
[t]
[X]

Bu ve benzeri (ör, Amin deyimi) inanç ve deyimlerin İbranilerin Mısırda yaşadığı dönemlerde İbraniceye aktarıldığı düşünülmektedir. "Muhalif, bozucu ve bozguncu" gibi anlamlara gelen İbranice "Satan" kelimesinin kökü "komplo kurmak" anlamına gelir. İbranice'den Latince ve Yunanca'ya, oradan da diğer batılı dillere geçmiştir.[1] Arapça'da ise "şetane" "rahmetten uzaklaştı, hak'dan uzak oldu" anlamlarında kullanılır. Daha sonra Pers dininin etkisiyle "şeytan" imajı, kötü ruhlar kavramına dönüştü. Pers dinine göre Ehrimen, olan altı şeytan daha yaratmıştır, Ohrmazdanın iyi ruhlarının düşmanları olan. Bu, meleklerin şeytanlara karşı çıkması fikrine yol açtı.[2]

Hanok kitabında Şeytan'ı günahkâr insanları ve cinleri cezalandıran Tanrı'nın bir meleği olarak bulursunuz. O ve melekleri baştan çıkarıcı, suçlayıcı ve işkenceci olarak hareket ediyor.[3]

İbrahimi dinler
Yahudilik

Eski Antlaşma'da Şeytan Hristiyanlıktaki gibi korkulan bir mahluk değildir ve kötülüklerin temelini oluşturmaz. Çünkü Musevilikte hayrın da şerrin de Tanrı'dan geldiği inancı vardır. Bu sebeple Satan ya da Samael adı verilen Şeytan'ın hile ve aldatmacalarına karşı dikkatli olunmalıdır.

Yine Talmud, Bava Batra Bölümü, Daf 16a 'ya göre:
(הוא שטן הוא יצר הרע הוא מלאך המות הוא שטן דכתיב)
Şeytan, kötü dürtüler ve Ölüm Meleği aynı şahsiyetlerdir.

Yahudilikte şeytanlar sadece yetzer hara (kötü eğilim) ile özdeşleştirilir. Midraşim bazen bunu bir meleğin neden olduğu gibi açıklar. Bu tür meleklerin insanları günah işlemeye kışkırttığı, onları göksel mahkemede suçladıkları ve insanlar suçlu bulunursa onları yok ettikleri düşünülmektedir.[4] Suçlayan meleklerin lideri Samael iken, mezarın meleklerinin lideri Dumat'dır.

Hristiyanlık

Şeytan özellikle Yeni Antlaşma'da ve Hristiyan inancında da kendisine daha çok yer bulmuştur. Özellikle İsa'yı sürekli olarak kışkırtır. Ancak Şeytanın kişiliğinin kaynağı İncil değil, Hristiyan edebiyatıdır. John Milton'nun epik bir şiirinde Şeytanın en üst düzeyde bir melekken insanı ve kendini yaratan tanrıya karşı düşmanlığa yönelen bir kişilik olduğu anlatılır. Ancak Şeytan kesinlikle Cehennem'de hapsolmuş biri değildir aksine istediği her yere - Dünya'ya hatta Cennet'e bile - girip çıkabilir. Bu özellikleriyle Şeytanın nihai amacı insanlığı yaratıcının yolundan saptırmaktır. Bu anlamda kendisini tanrıya bir rakip olarak kabul ettirme gayreti içindedir. Kendisine bir süre verilmiş ve bu sürenin dolmasına kadar yaratıcıya karşı açtığı savaşın sonucunu beklemektedir.

Yaradılış (Genesis) bölümünde, Âdem ve Havva'yı kışkırtan yılan figürü, Tevrat'taki anlatımın aksine daha sonraları Hristiyan uleması tarafından Şeytan olarak değerlendirilmiştir. Doğu (Ortodoks) Kilisesine göre Şeytan, insanın üç düşmanından (diğerleri günah ve ölüm) birisidir. Bütün Hristiyan inanışlarında, Şeytan, İsa'ya ve İsa figüründe Tanrı'ya karşı son bir savaş (Armageddon) açacaktır. Bu savaş aynı zamanda Şeytana verilen sürenin de (aeonios) sonuna çok yaklaşıldığını gösterecektir. Üniteryen Kilisesine göre Şeytan bu zaman geldiğinde tekrar iyi olacak ve melek özelliklerine kavuşacaktır. Bu sürenin nasıl işleyeceği her kilisede farklılıklar gösterir. Neticede Dünya tüm şeytanlıklardan arınır ve tıpkı Cennet gibi günahsız bir yere dönüşür.

Ortaçağ'da Şeytan bir keçi gibi sakallı ve boynuzlu, elinde çatal ve kuyruklu olarak tasvir edilirdi. Bu görüntünün oluşmasının sebebi İncil değildir ve Hristiyanlıktan önceki pagan inanışlarda simgelenen bazı tanrı figürlerinden (Pan, Dionysus) kaynaklanır.

Yehova Şahitliği

Yehova'nın Şahitleri, Şeytan'ın mükemmel ruh özelliklerine sahip bir melek olarak yaratıldığına; ancak Âdem ve Havva'nın tanrı Yehova yerine kendisine itaat etmelerini sağlamaya çalışmasıyla Şeytan'a dönüştüğüne inanırlar. Şeytan'ın zamanla güzelliğinden ötürü gurura kapılarak kendisini bir tanrı gibi görmeye başladığını ve bu şekilde kendisini Yehova'ya bir rakip yaptığına inanırlar. Şeytan sözcüğünü daha kesin anlamak için, Kerub sınıfından bir melek olan "Şeytan" sözcüğünün "Karşı Koyan" anlamına geldiğinin gözönünde tutulması gerekir. Şeytan, Tanrı'nın amacına karşı koymaya çalıştığı için bu sıfatı almıştır. Şeytan adı bu varlığın özel adı değildir.

Şeytan "Aden Bahçesi"nde, "-Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün." denilerek, yasaklanan meyveyi yemesi için Havva'yı kışkırtmış ve yalan söyleyerek itaatsiz olmasını sağlamıştır. Bunu yaparken bir yılanı kukla gibi şu sözlerle konuşturmuştur: Yılan, "-Kesinlikle ölmezsiniz" dedi, "-Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.". Bu şekilde Şeytan, Âdem'le Havva'yı tanrıya itaatsiz olmaları için ayarttığında, meselenin yalnızca bir meyveyi yemek olmadığına, tanrı Yehova'nın insanları yönetme hakkına meydan okuduğuna inanırlar. Tanrı Yehova'nın, Şeytan'a ortaya çıkardığı bu dava nedeniyle (Tanrı'ya göre altı gün) yıllık bir süre tanıdığına inanırlar. Şeytan'ın ortaya çıkardığı davaların şunları içerdiğine inanırlar:

Şeytan'ın, "Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz (anlayışınız) açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız." sözlerine göre; Şeytan Yehova'nın insanlar üzerindeki yönetiminin haksız olduğunu iddia etmiştir. Şeytan, insanların kendi kendilerini daha iyi bir şekilde yönetebileceklerini ve Yehova'nın karışması olmadan kendi yönetimleriyle Dünya'yı Cennet gibi bir yer yapabileceklerini iddia etmiştir. Bu nedenle, Şeytan'a göre, Yehova insanların kendi kendilerini yönetmelerine izin vermelidir.
Şeytan'a göre, Tanrı'ya gerçekten vefalı, sadık tek bir kişi bile yoktur. Sadık olan kişiler yalnızca kendileri için iyi şartlar sürdüğünde sadık kalmaya devam ederler. Eğer bu sadık insanların başlarına çeşitli sıkıntılar gelecek olursa, bu kişiler Yehova'ya sadık olmaktan vazgeçeceklerdir. Bunun ispat edilebilmesi için kendisine bir fırsat verilmesi gerektiğini iddia etmiştir.

Yehova'nın Şahitleri, Yehova'nın Şeytan'ı bu davalar nedeniyle hemen yok etmediğini ve eğer hemen yok edecek olsaydı, bütün yarattığı ruh varlıkların zihinlerinde kendisinin haklı olup olmadığı kuşkusunun doğacağını bilerek, Şeytan'a geçici bir süre için izin verdiğine inanırlar. Ayrıca, Tanrı'nın Şeytan'a ve insan yönetimlerine izin vermekle, kötülüğe de izin verdiğine; çünkü bunun sonuçlarının kötü olacağını bildiğine inanırlar. Yehova'nın, Şeytan'ın iddialarının geçersizliğini bu kötü sonuçlara göre ispat edeceğine inanırlar.

İncil'deki "Bu Dünya'nın egemeni şimdi dışarı atılacak." ve "Artık sizinle uzun uzun konuşmayacağım. Çünkü bu Dünya'nın egemeni geliyor. Onun benim üzerimde hiçbir yetkisi yoktur." sözlerine göre, Yehova'nın Şahitleri bu davaların çözümüne kadar, yıllık bir süre için Dünya'yı perde arkasından Şeytan'ın yönettiğine inanırlar. Ve Şeytan'ın bunu yaparken "Buna şaşmamalı. Şeytan da kendisine ışık meleği süsü verir." sözlerine göre, Şeytan'ın insanları çoğu kere iyilik meleği gibi görünerek kandırdığına inanırlar. Yehova'nın Şahitleri, Şeytan'ın yılın bitiminde, bir "uçuruma" atılarak yıl boyunca faaliyetsiz bırakılacağına ve yıl geçtikten sonra sonsuza dek yok edileceğine inanırlar. Bu yıllık dönemde Şeytan'ın bozduğu şeylerin telafîsinin olacağına inanırlar. Bu telafî Yehova'nın Şahitleri'ne göre yeryüzünde Cennet'in yeniden kurulması ve ölmüş kişilerden birçoğunun dirilerek bu Cennet'te yaşamasıdır.

İslam

Ayrıca bakınız: İblis

Kur'an'da "şeytan" kelimesi, "İblis"'ten daha fazla (88 kez) kullanılmıştır.

İslam'da, "Şeytanlar" İblis'i destekleyen kötü ruh varlıklarıdır. Müfessirlerin çoğuna göre bunlar Şeytan'ın gökten kovulmasından sonra yaratılmış (semûm ateşten) ve onun iradesiz kulları gibi hareket etmişlerdir. Her zaman kötülük yapan meleklerin zıddıdırlar. Tekil olarak kullanılan, İblis için bir eş anlamlı. Kur'an'a göre, şeytanlar, insanların aklına, gönüllerini fısıldayarak girerler.[5] Bu fısıltılar "Vesvese" olarak adlandırılır. İnsanın kalbinde ve zihninde onu dinlemeyen, sürekli çatışma halinde tutan, zihnini ve kalbini hiçbir zaman sükûnete erdirmeyen şeytan; insanın içindeki ikinci bir kişi gibi hareket etmekte, onu vesveseleriyle ele geçirmeye çalışmaktadır.[6] Sürekli kötülükler peşinde koşan ve ele geçirdiği insanı bu yönde kodlayan şeytani tarafın mutlak egemenliğiyle insan bütünüyle şeytanlaşabilmektedir. Kur’an bu tipleri insan şeytanlar olarak deşifre etmektedir. İnsandaki şeytanı aktif hale getiren ondaki irade zayıflığı, ümitsizlik, ne yapacağını bilemeyiş, kararsızlık ve şüphe halidir. İnsandaki bu zihin halleri aktif olduğu anda insanın yaptığı eylemler ve hareketler birer şeytan işine dönüşmektedir.[7]

Hadislerde Allah’ın arşı dışında Peygamber’in, Cebrâil’i gökle yer arasında bir arş (taht) üzerinde otururken gördüğü, şeytanın da Allah’ın arşı gibi deniz (veya su) üzerinde bir arşı bulunduğu, çevresinin yılanlarla çevrili olduğu ve şeytanın insanları saptırmak üzere yardımcılarına emirleri buradan verip yeryüzüne saldığından sözedilir.[8]

Ezan okunduğunda, şeytan ezanı duymamak için arkasını dönüp zart diye yellenerek kaçar. Ezan bitince tekrar geri gelir. Kamet edilince yine arkasını dönüp kaçar. Bittiğinde yine gelir ve kişi ile nefsi arasına sokulur, Filân şeyi hatırla, filân şeyi hatırla diyerek, namazdan önce aklında olmayan şeyleri hatırlatır.[9]

Kur'an'a göre, şeytanlar, insanların aklına fısıldayarak girerler.[10] Cinler gibi, şeytanlar da ateşten yaratılır.[11] Ama şeytanlar cennete girmezler. Şeytanlarin habitatı cehennemdir.[12] Bununla birlikte, şeytan liderleri, "Kıyamet gününden" sonra ve diğer şeytanları geride bırakarak tekrar bir meleğe dönebilirler.[13] İblis'in takipçilerinden vazgeçmesi fikri de, Kuran'da, "Bedir savaşı" sırasında görülür.

 “Aynı şekilde insan ve cin şeytanlarını, her peygambere düşman yaptık. Bunlar inananları aldatmak için yaldızlı sözler fısıldar, telkinlerde bulunurlar. Eğer Rabbin isteseydi onlar bunu yapamazlardı. Bu durumda ey Peygamber! O inkârcıları yalan ve iftiralarıyla baş başa bırak."

En'am suresi, Sure 6/Ayet [14]

İslam'da da farklı türden şeytanlar vardır. Cehennem-şeytanların güçlü bir sınıfı olarak kabul edilen ve öldürülen kurbanların yaşam gücüne çekilen İfrit. Göklere çaba gösteren, ancak melekler tarafından atılan Marid.

Ezîdîlik

Yezîdîlik'te Yahudi-Hristiyan ve Müslüman'da olduğu gibi hiçbir Şeytan figürü yoktur.[15] Bir şeytanın varlığı, Tanrı'nın her şeye gücünden şüphe duyacaktır, bu yüzden her şeytani bir şey reddedilir. Ancak bazı Hristiyanlar ve müslümanlar, Ezîdîliler Şeytan ibadetlerini suçladılar, zira Melek Taus ve İblis/Lucifer arasında bazı benzerlikler vardır. Benzer şekilde, Hristiyan Apocrypha'daki Lucifer'deki veya Kuran'da İblis, insanlık öncesi secde etmeyi reddetti, Melek Tavus'a insanlıktan önce secde etmeye ve yapmayı reddetti. Ancak Yezidi görüşüne göre bu, Melek Taus'un sadakatini ortaya koydu.

Vampir kültürü Babil'den kalan örneklere dayanır ve yüzyıllar boyunca değişimini inceleyen kapsamlı folklorik tarihsel araştırmalara konu teşkil eder. Kan emme ve öldükten sonra dirilme efsaneleri Orta Çağ'da yayıldı. 'lerde İngiltere'de Galli bir din adamı olan Walter Map bir vampirin bütün bir köy ahalisinin kanlarını emmek suretiyle öldürdüğünü iddia etti. Map'ın iddiasına göre köyde sağ kalan son kişi kılıcını çekip kana susamış cehennem yaratığının kafasını ensesine kadar ikiye bölmüş ve tehlikeyi sona erdirmişti.

Vampir varlığına inanan bilim insanları vampirlerin kendilerince belirlenen özelliklerini şöyle özetlemişlerdir: Acıyı en az düzeyde hissederler, vücutlarında özellikle de yüzlerinde çürüğe dayalı hafif çukurluklar ve izler bulunur, göz renkleri sürekli değişim içindedir ve iki göz asla aynı renkte bulunmaz. Beklenmedik zamanda, fark edemeyeceğiniz kadar hızlı ve bir o kadar da güçlü tepkiler verebilirler. Ten ısıları sürekli değişiklik içindedir. Gün ışığından etkilenmezler (Vampirlerin güneş ışığında yok olduğu fikri Friederich Wilhelm Murnau'nun Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi filminde ortaya atılmış, Popüler kültür'e ait modern bir düşüncedir). Düşünce okuyabilirler, bu nedenle onlara karşı koymak imkânsız gibidir. Zekalarını ve güçlerini asla bir kitlenin anlayacağı bir şekilde dışarıya vurmazlar. Bahsedildiği gibi köpek dişleri ilgi çekici büyüklükte değildir.

Sadece Hıristiyan Avrupa'da değil, çeşitli toplumlarda vampir efsaneleri yaratıldı. Hindistan'da kimi kadınlar, uyurken kana susamış cinlerin saldırısına uğradıklarına inanırlar. M.Ö. yılları civarında yazıldığı tahmin edilen, orijinali Sanskritçe'den pek çok dile ve yerel lehçeye çevrilen bir öykü ve efsane koleksiyonu olan Vikram ve Vampir bu inanışa örnektir. Gece Masalları'nda dişi vampirlerle ilgili öyküler yer almaktadır. Yeni Gine'nin Camma kabilesinde Ovengua cini ya da Borneo adasındaki Dayak kabilesinde Buau adlı varlık da benzer inanışlara dayanan yaratıklardır.

Tarihçiler vampir kelimesinin Sırpça, Lehçe ya da Türkçe'den türetildiğini öne sürer. Bu efsanenin ayyuka çıktığı ve vampir avlarının düzenlendiği 'lu yıllarda Aydınlanmanın ünlü filozofu Voltaire konuya şöyle bir yorum getirir: “Gerçek kan emiciler mezarlarda değil, aramızda. Borsa spekülatörleri, tüccarlar ve işadamları halkın kanını her gün emmekteler. Bunlar kesinlikle ölmüyor ama yaşarken çürüyor.” Karl Marx'ın konuya yaklaşımı ise şu şekildedir: “Sermaye ölü emektir. Ancak canlı emeğin emilmesi ile vampirlere özgü biçimde hayat bulur. Ne kadar emerse o kadar hayat bulur.”

'lerde bir eleştirmen “Vampiri olmayan tiyatro yok“ diye veryansın etmiştir. Yazar Sheridan Lefanu'nun 'de yazdığı “Carmilla” adlı öyküyle vampirler, aralarına ilk kez bir kadını almışlar buradan da vamp sözcüğünü türetmişlerdir.

İrlandalı yazar Bram Stoker, 'de yazdığı “Drakula” adlı eserinde türün bütün mitlerini toparladı ve bu konudaki en iyi klasiği meydana getirdi. Bu kitap vampir efsanesinin sinemaya da sıçramasına neden oldu. Alman dışavurumcu yönetmen Murnau, 'deki ünlü klasiği “Nosferatu” ile sinema tarihindeki ilk vampir filmini çevirdi. 'lu yıllarda Hollywood'un en gözde konularından biri vampirlerdi. Sinemanın en tanınmış vampir oyuncusu ise Christopher Lee'ydi. Zaman içinde vampirler pusuya yatmış canavar görünümünden kurtulup şık, baştan çıkartıcı, güzel yaratıklar haline geldi. Francis Ford Coppola ise Bram Stoker'ın romanından yaptığı özgün uyarlama ile vampirlerin hayatını bir trajedi olarak yorumladı. Stephenie Meyer'ın yılında yazmaya başladığı Alacakaranlık roman serisi (ve 'de başlayan film uyarlamalarıyla) vampirler canavarlıktan kahramanlığa terfi ettiler.

Bilim açısından Vampirlik

Bram Stoker

Kaliforniya Üniversitesi araştırmacılarından kimya profesörü Wayne Tikkanen'in yaptığı araştırmaya göre vampirliğin asıl sebebinin Porfiria hastalığı olduğu tespit edilmiştir. 'lü yıllarda hastalık hakkında bilgisi olmayan Avrupalılar, hastaları vampir olarak niteleyerek lanetlemekteydiler. Bir çeşit kan zehirlenmesi olan Porfirya hastalığının ilerlemesiyle derinin kızılötesi ışınlara karşı zayıfladığı ve bu nedenle karardığını açıklayan Tikkanen, “Hastada anormal kıllanma görülür. Dudaklar kuruyup çekildiği için dişler ortaya çıkar. Hasta çok acı çeker. Sonunda çıldırır.” diyerek hastalığı açıklamıştır. Bu hastaların derilerinin hassaslığı nedeniyle sadece geceleri çıkabildiklerini ve tedavi amacıylada hayvan kanı içtiklerini belirten Tikkanen “Hikayelerde vampirlerin neden gece dışarı çıkıp kan içtiklerinin yanıtı işte bu.” demiştir.

Ancak diğer bilimsel kaynaklar, porfiria hastalığının vampir efsanesini doğurduğu iddiasına şüpheyle yaklaşmaktadır.

Hastalıkla anlatılan efsaneler arasındaki bazı uyuşmazlıklar vardır. Öncelikle portifianın birçok çeşidi bulunmaktadır va bunlardan sadece en az rastlananı deri bozukluklarına yol açmaktadır. Ki bu bozukluklar sadece diş etinin çekilmesi değildir, yüz derisinde çatlamalar, burnun veya parmakların düşmesi gibi belirtiler de vardır. Orta çağda mezarlıklarından çıkarılan kişilerin bu kadar aşırı görüntü bozukluklarına sahip olduklarından bahsedilmemiştir. Ayrıca bu güne kadar kayıtlı olan hastalık vakası vardır, ki bu da böylesine büyük bir efsaneye yol açabilecek büyüklükte bir sayı değildir.

Vampirlerin gün ışığına çıkamadıkları ilk defa roman yazarları tarafından söylenmiştir. Oysa 18 ve 19 yüzyıl vampirlerine gündüzleri de rastlandığına dair söylentiler vardır. Ayrıca Drakula her ne kadar bembeyaz bir cilde sahipse de, balkanlarda "al yanaklı" tasvir edilen vampir efsaneleri vardır. Queen Of The Damned filmindeki Akasha esmerdir.

İnsan vücudu, sindirim sistemine giren her besini en küçük yapı taşına ayırıp, bundan kendi moleküllerini yapar. Portifia hastalarının ihtiyaç duyulan o karmaşık molekülü kan içerek sağlayamaz. Ayrıca sarımsakta portifinın etkilerini arttıracak maddelerin varlığı kesin olarak kanıtlanamamıştır.

Orta çağda daha yaygın olan bir hastalığın daha bu inanışların kaynağı olabileceği düşünülmektedir. Bu hastalıkta kişi uzun bir süreliğine bayılır. Bilinci yerindedir ancak vücudunu kontrol edememektedir. Bir süre sonra hasta, büyük ihtimalle bir tabutta, ayılır/uyanır. Bu hastalık nadir de olsa günümüzde de görülmektedir. Discovery Channel'da bir kadın, üç defa morgda uyandığını anlatmıştır.

Belki de bu mitin açıklamasını bu kadar uzakta aramaya gerek yoktur. Anahtarın efsanelerin ana kahramanları ölüler olma olasılığı da vardır. Ölülerin cildi zaten daha soluk olur. Basınçtan dolayı genelde ağzın kenarlarında patlayan damarlar, insanlara ölünün kan emdiği izlenimini verir. Ölümden sonra derinin çekilmesiyle saçlar ve tırnaklar uzamaya devam edermiş gibi görünür, bu da kişinin hala yaşıyor sanılmasına neden olur.

Türklerdeki vampir inanışları

Türk folklorunda sık karşılaşılmasa da Batı’nın literatürlerine girmiş kayıtlar mevcuttur. (Vampir-cadı bağlantısı ve kriminoloji kayıtlarına girmiş olan 'li yıllarda Cihangir vampiri gibi olaylar da yaşanmıştır)

’te Budapeşte Üniversitesi öğretim üyelerinden ve şarkiyat akademisinin kurucusu Profesör Arminius Vambery, özyaşamsal kitabı “Arminius Vambery : Yaşamı ve Maceraları”nda Türkler'deki bazı vampir inanışlarına da değinmektedir. Macar dilinin köklerini araştırmak amacı ile Orta Asya’ya kadar derviş kılığında yolculuk eden Vambery’e göre: “ Osmanlılar’da yaygın bir inanışa göre vampirler ağaç kovuklarında gizlenirler ve oralarda avlanırlarmış. Ele geçirilen vampirler kelleleri kesildikten sonra bir çuvala konup denize atılırmış.”

“Cadılar hortlayan ölülerdir” diye açıklar Prof. Pertev Naili Boratav ve ekler “Çokluk kadınların cadı olduğuna inanılır, ama erkeklerden de cadılaşanların bulunduğuna kanıt belgeler vardır. Türk geleneğindeki cadı aşağı yukarı Batı inanışlarındaki vampiri karşılar . Cadılar mezardaki taze ölüleri çıkartıp ciğerlerini yerlermiş. Bir Rumeli anlatmasından öğrendiğimize göre eskiden cadıları zararsız hale sokan uzman cadıcılar olurmuş.”

Borotav’ın vurguladığı cadı vampir ilişkisini ve cadıcıları kanıtlayan ilginç bir belgeyi Mehmet Seyda sunmaktadır: Aşağıdaki yazı yılında Tırnova kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükûmet merkezine gönderilmiş ve Takvim-i Vekayi gazetesinin sayısında yayınlanmıştır:

“Tırnovada cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahir'e dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır insanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağrıldı, soruldu: “Üzerimize sanki manda çökmüş sandık“ dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. İslimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre , bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerek” dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu.”

Tırnova kadısının naklettiği olay türün literatürüne uygun bir vampir olayıdır. Arada küçük farkları olsa da klasik cadıcılık yöntemlerini izlemektedir. Örneğin kazık göbeğe değil de kalbin hizasına çakılır yürekleri kaynatmak kadar cesetlerin kellelerini uçurmak da geleneğe göre etkin bir çaredir. Bu tür asılsız söylentilerin halkı disiplinsiz yeniçerilere karşı harekete geçirmek için ortaya atıldığı sanılmaktadır.[1]

Meçkey

Meçkey - Türk, Anadolu ve Altay halk inanışında, batı dillerindeki karşılığı ile birebir örtüşen bir anlamla vampir demektir. Meçik de denir. Türk halk kültüründe ve halk inancında kendine özgü bir vampir türüdür. Bazı yönleri bütünüyle Türk kültürüne özgü olsa da Batı toplumlarının inanışlarına çok benzeyen bazı özellikleri de mevcuttur. Örneğin tıpkı Nosferatu'da olduğu gibi, "tağun" (yani veba) hastalığı taşıdığına inanılır. İnsanların kanını emer, içlerinde büyür. Ölüm saçan kambur bir yaşlı kadın (veya bazen yaşlı bir erkek) şeklinde düşünülür. Sözcük, biçmek (kesmek) fiili ile alakalıdır. Meç Moğolcada maymun, Mes ise silah demektir. Türklerde masal ve söylencelerde maymuna benzer varlıklara sıklıkla rastlanır.[2]

Uzak Doğu Vampir inanışları

Asya'nın güney doğusunda genellikle hortlak benzeri yaratıklara ait inanışlar bulunuyor. Bunların da ani ve korkunç ölümler sonucu ölenlere ait ruhlar oldukları söyleniyor. Uzak doğu kaynaklı korku filmlerinde bunlar gibi bir travma sonucu ölen, ölümlerini kabul etmek istemeyen ve yaşayanlardan intikam almaya çalışan hortlaklar konu ediliyor. Bali, Malezya, Endonezya, Filipinler ve Kamboçya'da dişi vampir benzeri (Türk folklorundaki lohusa kadınlara musallat olduğu söylenen "al karısı" benzeri) bazı yaratıklara inanılıyor ama bunlar bilinen vampir stereotipinin epeyce dışında kalıyorlar. Daha çok hortlak ve cadı benzeri yaratıklar olarak tanınıyorlar. Sadece kan içmiyor, iç organlarla da besleniyorlar. Vücutlarını parçalayarak bölünebilme, yarasa kanatlarıyla uçabilme, uzun dilleriyle kan emebilme vb. özellikleri var. Genellikle de genç ve güzel kadınların intihar ya da doğum sırasında ölümleri nedeniyle ortaya çıktıkları söyleniyor. Özellikle Japon kültüründe hiçbir vampir inanışı bulunmuyor. Japon kökenli vampirler sadece mangalar ve sinemada bulunuyor. Çin'de ise zombi benzeri kara büyüyle yeniden diriltilen cesetler olduğuna inanılıyor ama bunların da yaşayan ölüler olmaları, uzun saç ve tırnakları dışında vampirlikle pek bir alakaları bulunmuyor.

Vampire: The Masquerade

White Wolf tarafından kurgulanmış popüler RYO'lardan biridir. Oyun vampir faaliyetlerini insanlara belli etmeden yaşamanızı gerektiren bir dünyada geçer. İnsanların vampirlerin varlığını bilmesi gizlenmelidir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Vampire: The Masquerade.

Delphi Yazıtları: Ayışığı Tanrıçası Selene

Gizemcilikle ilgilenenler arasında “Vampir İncili” olarak da bilinen “Delphi Yazıtları”nın Yunan mitolojisinin efsanevi Delphi kahinine ait olup olmadığı ya da tarihsel bir değer taşıyıp taşımadığı bilinmiyor. Yazıtların içinde yer alan bir bölüm, özellikle vampirlerin mitolojik kökenine ve nasıl ortaya çıktıklarına ışık tutan bir aşk hikâyesinden oluşuyor. Tanrıça Selene’nin antik Yunan mitolojisindeki hikâyesinden farklı bir çizgide ilerleyen bu hikâyeye göre, ilk vampir ay ve av tanrıçası Artemis tarafından yaratılıyor. Metnin tamamına ulaşmak için seafoodplus.info Yazıtları: Ayışığı tanrıçası Selene

Carl Gustav Jung ve vampirlerin kaynağı

Psikiyatrinin babası Carl Gustav Jung, kolektif bilinçaltı kuramında insanlığın ortak bir ruh alanında veya frekansında bir bütün olduğunu veya iletişimde olduğunu savunur. Kolektif bilinçaltı zamanın başlangıcından beri insanlık tarafından paylaşılmakta, ilkel anıları ve örnek tavırları yani arketipleri içermektedir. İşte bu örnekler, insanları çeşitli biçimde etkiler: Hayallerde, rüyalarda, dini inançlarda, mitlerde, sanatta ve folklörde belirir. Jung'un bu kuramına göre, vampirler de kolektif bilinçaltındaki arketiplerden biri olarak yorumlanabilir. [kaynak belirtilmeli]

Efsane : Âdem ile Havva'nın çocuğu Kain

Lilith

Vikikaynak'ta Caine
ile ilgili metin bulabilirsiniz.

Ve Tanrının kendisi, Uriel'ın ağzından Kain'e son ve en büyük lanetini verdi:

"Sen ve senin çocukların, bu diyarda gezdiği sürece karanlığa tutunacaklar. Sadece kan içecekler. Sadece kül yiyecekler. Bir ölü gibi yaşayacaklar, fakat ölmeyecekler. Son günlere kadar dokunduğunuz her şey yok olacak!"

Bu lanetle Kain acı bir çığlık attı, gözlerinden kan geliyordu. Kanı bir kabın içine doldurdu ve içti.

Kafasını kaldırdığında Cebrail karşısında duruyordu. Fırtına sonrası sessizliğinin verdiği yankıyla: "Âdem'in oğlu, Havva'nın oğlu; babamın bağışlayıcılığı sandığından çok daha büyük. Şimdi bile affedilmeye bir yol açıldı. Bu yola "Golconda" diyeceksin. Çocuklarına ondan bahset, çünkü sadece bu yolla yeniden ışıkta yürüyebileceksiniz."

Sümer mitolojisinde yer alan Emeş-Enten ve Lahar-Aştan hikâyesinin bir benzeri olarak, Adem ve Havva’nın ilk oğulları olan Habil (Abel) ve Kabil’in (Cain) hikâyesi İncil’in ilk bölümünü oluşturan Eski Ahit’te yer alıyor. Hikâyeye göre Tanrıya adak adayan iki kardeşten yalnızca Habil’in adağı kabul görür, bunun üzerine Kabil duyduğu kıskançlıkla kardeşi Habil’i öldürerek lanetlenir ve kıyamet gününe dek durmadan yeryüzünü dolaşmak zorunda kalır. Kabil kardeşini öldürdüğünü anlayan insanların onu da öldüreceğini söyleyince Tanrı onun bedeninde lanetli olduğunu gösteren bir iz bırakarak şöyle buyurur: "Her kim Kabil'i öldürürse, intikam yedi kat fazlasıyla onun üzerine olsun". Böylece Kabil ilk katil ve ilk ölümsüz olarak dünyayı dolaşır. İncil’de bahsedildiğine göre Kabil’in çocukları da olur, bir şehir kurarak ona oğlu Hanok’un adını verir. Günümüzde bu şehrin Urfa olduğuna inanılıyor. Kuran’da da ayrıca Maide suresi içinde isimleri belirtilmeksizin Adem’in ilk oğulları arasında geçen bu hikâyeye yer verilmiştir.

Kabil’in hikâyesinin geri kalanına kutsal kitaplarda değil ama Lilith ya da Enoch’un kitabı gibi doğruluğu kilise tarafından kabul edilmeyen kimi eski kitaplarda yer verilmiş. Bu kaynaklara göre, Kabil’in yaptıklarının cezasını çekmesi için taşıdığı ölümlü ruhundan mahrum bırakıldığı ve diğer ölümlüler gibi dünya nimetlerinden yiyemediği anlatılıyor. Kabil’in daha sonra Adem’in ona boyun eğmeyi reddettiği için sürgün edilen ilk karısı Lilith ile birleştiği ve Kızıldeniz civarında Nod adında bir kente yerleştiği belirtiliyor. İbrani mitolojisinde kabusların kraliçesi ve tüm iblislerin anası olan Lilith’in hiçbir şey yiyemeyen Kabil’i hayatta tutmak için ona kendi kanından verdiği ve böylece kendi soylarının ilk vampirleri oluşturduğuna inanılıyor. Günümüzde de pek çok vampir öyküsünün temelinde Kabil veya Lilith’e göndermeler yapılmaktadır.

Dini Metinlerde Vampirlik: Yehuda'nın ihaneti

Judas İscariot, (İscariot latince katil anlamına gelmektedir) olarak bilinen Yehuda’nın da İncil’de adı geçen ilk vampir olabileceğine inanılıyor. Geleneksel vampir inanışına göre vampirlerin haç ve gümüşe karşı hassasiyet göstermelerinin nedeninin de bu hikâyeye dayandığı düşünülüyor. Yehuda, geleneksel Hristiyan inancına göre İsa peygambere ihanet ederek onu otuz gümüş sikke karşılığında ele veren bir havarisidir. Yehuda’nın nasıl öldüğüne dair çok farklı inanışlar bulunmakla birlikte, bunlar içinde en bilineni Yehuda’nın İsa’yı çarmıhta görerek duyduğu vicdan azabı ve korkuyla kendini asarak intihar etmesidir. Öte yandan İncil’de ya da diğer kutsal kitaplarda “vampir” sözcüğü hiç kullanılmamıştır.

Farklı kültür ve inanışlardaki vampir inanışları için seafoodplus.info Tanrıları

Vlad Tepes

Vlad Tepes Portresi
Kazığa oturtulan insanlar

III. Vlad namı diğer Kont Drakula, 'te, 13 yaşındayken kardeşi Radu ile beraber, devşirme olması amacıyla Edirne'ye getirilmiştir. 'de babası II. Vlad Dracul ve ağabeyi Mircea'nın Macarlar'la savaş sırasında ölmesinin ardından; Macarlar tarafından Eflak'ın başına getirilen II. Vladislav'ı devirmesi için 'de yanına bir de ordu verilerek salıverilir. Kardeşi Radu Osmanlılarla kalmayı tercih eder. Vlad, kraliyet ailesinin düşman kolundan olan II. Vladislav'ı devirir ama tahttaki ikinci ayında yine Macarlar tarafından Boğdan'a sürülür, II. Vladislav tekrar başa geçer. Üç sene sonra, 'de Boğdan prensi Bogdan'ın öldürülmesini fırsat bilerek Eflak'a döner. Geçen süre zarfında II. Vladislav Macar komutan János Hunyadi'ye ihanet ederek Osmanlı tarafına geçmiştir. Dracula'ya da Macarlar'ın tarafına geçmek düşer. 'da János Hunyadi ikinci Sırbistan seferine çıkarken Vlad da ikinci Eflak seferine çıkar, II. Vladislav'ı öldürür ve başa geçer. Bu olaydan sonra meşhur işkenceleri başlar. Tahta geçer geçmez ilk yaptığı işlerden birinin ülkesinde yoksul insan kalmasın diye dilencileri ve yoksulları toplayıp bir yemek vermek, ardından da hepsini diri diri yakmak olduğu söylenir. 'dan 'ye kadar süren altı senelik hükümdarlığı sırasında kadın, çocuk demeden; kimi kaynaklara göre 40 binden kimilerine göreyse binden fazla insanı öldürtmüştür. 'de Osmanlı İmparatorluğu'nun Eflak'ı topraklarına katması üzerine kaçmak zorunda kalır, yardım beklediği Macar Kralı kendisini zindana atar. Osmanlılar, Eflak'ın başına Vlad Tepes'in kardeşi Radu'yu getirir. Radu 'e kadar tahtta kalır. 'teki ölümüne kadar geçen iki senelik sürede ise, rakip aile Danestiler'den yaşlı Başarab ile Radu arasında tam altı kere el değiştirir . Radu'nun ölümünden sonra bir buçuk sene kadar aralıksız tahtta kalan Basarab'ın saltanatı, Macar krallığının desteğini almayı basarıp 3. Eflak seferine çıkmış olan Vlad Tepes tarafından bozulur. Kazıklı, Moldova ve Transilvanya ordularının da desteğiyle 3. kez, ancak ilki gibi yine yalnızca iki aylığına tahta çıkar. Orduların Transilvanya'ya hareketini fırsat bilen Osmanlılar, Kazıklı'yı devirir. Rivayete göre öldürülüp başı İstanbul'a getirilmiş, vücudu Snagov'da bir manastıra gömülmüştür. Ancak manastırda 'de yapılan kazılarda mezarın boş olduğu görülmüştür. yılında Bram Stoker ölümsüz eseri Dracula'da Kazıklı'yı Kont Drakula adıyla diriltmiştir.

Elizabeth Bathory

Élisabeth Báthory

Macaristan Krallığı’nın en ünlü soylu ailelerinden biri olan Bathory ailesinden gelen Kontes Elizabeth Bathory ve kızı Celile, tarihin en kötü şöhretli kadınları listesinde kuşkusuz ilk sıralarda yer alıyorlar. Bathory, 54 yıllık yaşamı boyunca işlediği korkunç cinayetler nedeniyle de dünyanın en ünlü kadın seri katili unvanını taşıyor. 15 yaşındayken evlendirildiği kocası Ferenc Nádasdy’nin ölümünden sonra suç ortağı hizmetçileriyle birlikte yüzlerce (söylentiye göre ) genç kızın işkence edilerek öldürülmesinden sorumlu tutulan Bathory, ömrünün kalan 4 yılını kendi şatosu olan Csejte’de küçük bir odaya hapsolmuş bir şekilde geçirdi. Cinayetleri bizzat işlettiği yardımcıları korkunç cezalar alırken Bathory bir soylu olduğu için ne yargı önüne çıkartılmış ne de söz konusu suçlardan hüküm giymiştir. Öte yandan Csejte şatosunda kapısı tuğlalara örülen bir odada unutulmaya terk edilen kontesin adını anmak bile yasaklanmıştır. Bathory’nin gençliğini koruyabilmek amacıyla bakire kızların kanlarıyla banyo yaptığı söylentileri onun uzak bir akrabası sayılabilecek Wallachia prensi Vlad Tepeş gibi bir vampir olduğuna inanılmasına yol açmıştır.

Macarca ismiyle Erzsébeth Báthory, yılında doğdu ve çocukluğunu Ecsed şatosunda geçirdi. Macaristan’ın Osmanlılar ve Avusturyalılarla gerçekleştirdiği savaşların yaşandığı bu dönemde Bathory Latince, Almanca ve Yunanca dillerini iyi derecede bilen bir Protestan genç kız olarak yetiştirilmişti. Acımasızlığıyla şöhret kazanan kuzeni Transilvanya prensi Stephen gibi Elizabeth de çocukluğundan itibaren ani öfke nöbetleri geçirmekteydi. Araştırmacılar bunun aileden gelen genetik bir bozukluk olduğuna ve Bathory’nin epilepsi hastası olma ihtimaline inanıyor. Günümüzdeki tarih uzmanları ve psikiyatrlar Bathory’nin aynı zamanda cinsel kimlik bozukluğuna da sahip olduğunu belirtiyorlar. Henüz 14 yaşındayken hamile kalan Elizabeth, söylenene göre kadın ya da erkek istediği herkesle birlikte olabilmekteydi. Öte yandan Bathory’nin kimi akrabalarının da sicili pek parlak değildi. Halasının lezbiyen bir cadı, amcasının şeytana tapan bir simyacı ve erkek kardeşinin ise birlikte yalnız kalınmaktan korkulan bir cinsi sapık olarak tanınması Bathory’nin çevresinde öyküneceği yeterince kötü örnek olduğunu gösteriyor. Öte yandan çocukluğundan beri Elizabeth’le ilgilenen bakıcısının da kara büyüyle uğraşan ve ayinlerinde küçük çocukları kurban etmekten çekinmeyen biri olduğunu da eklersek Bathory’nin bu durumda bir seri katile dönüşmemesi neredeyse imkânsızdı. Elizabeth, evlendikten sonra kocasının evlilik hediyesi olan Csejte şatosuna yerleşti. Şato etrafındaki birbirine bitişik 17 köy ve tarım arazileriyle çevriliydi ve Küçük Karpat dağlarının kayalıkları üzerinde yükseliyordu. Kocasının sürekli savaşta ve evden uzakta oluşu Bathory’i ticari ve politik konularla ilgilenmek zorunda bırakmıştı. Tarihçilere göre Bathory bu konuda da oldukça başarılıydı. Öte yandan Bathory güzelliğiyle övünmek, aynalar karşısında zaman geçirmek ve günde neredeyse beş defa kıyafet değiştirmekten de geri kalmıyordu. Bathory’nin babasından ve kocasından öğrendiği acımasızlığı sarayındaki hizmetçilere göstermesi ise en sıradan uğraşıydı. Yaşlanmaya başladığını düşündüğü andan itibaren cildini yenileyebilmek için kendini farklı büyülerle uğraşmaya verdiği de biliniyor.

Öte yandan Bathory’nin bölgedeki savaşta çaresiz kadınların koruyuculuğunu üstelendiği söylentileri de var. Örneğin Bathory, kocası Osmanlıların elinde esir olan bir kadın ya da kızı tecavüze uğrayıp hamile bırakılan bir kadın için politik hünerlerini sergilemekten çekinmemişti. Diğer yandan şatosunun bir bölümünde istemeden hamile kadınların çocuklarının düşürüldüğü de biliniyor. Bathory bunları kuşkusuz daha fazla genç kızı öldürebilmek için yaptığı düşünülüyor. Önceleri sadece köylü kızlarını katlederken kocasının ölümünden sonra artan kan arzusu bu seri katilin soyluların kızlarına da göz dikmesini sağlıyor. Böylece görgü ve terbiye öğrenmeleri için sarayına kabul ettiği kızların tamamı sırra kadem basıyor. Öte yandan bölgedeki kız kaçırma olayları da artıyor. Saray çevresindeki dedikodular ayyuka çıktığında kralın emriyle görevlendirilen György Thurzó şatoya incelemeye geliyor ve yaklaşık kişilik bir tanık ordusu dinlendikten sonra korkunç gerçekle yüzleşiyor. Kralın Bathroy’nin kocasına olan borcu nedeniyle eyleme geçtiği ve böylece Bathory’den kurtulmak istediği de bir başka korkunç gerçekti. Bugüne dek Elizabeth’in suçsuzluğunu savunanlar krallık tarafından gerçekleştirilen bir komploya kurban gittiği ve bir Protestan olmanın cezasını çektiğini öne sürüyor. Elizabeth Bathory, özellikle kocasının ölümünün ardından işkence yöntemlerini giderek artırmıştı. Psikologlar Bathory’nin yaşlandıkça artan akıl hastalığının bu dönemde iyice kötüleştiğini iddia ediyorlar. İyi ödeme vaatleriyle kandırılan ya da kaçırılan genç kızlar mahzene kapatılıyor ve bedenleri tanınmaz hale gelene dek dövülüyor, sonra da yakılıyor ya da parçalanıyordu. Kurbanların ölesiye dövüldüğü, açlığa terk edildiği, canlı olarak yakıldığı, iğnelerle işkenceye uğradığı, kışın dışarıda üzerlerine su dökülerek donmaya bırakıldığı, yüzlerinin, kollarının ve cinsel organlarının ısırıldığı ve cinsel anlamda tacize uğradıkları da biliniyor. Bathory’nin bu korkunç işkencelerini yılından ’a kadar sahip olduğu tüm şatolarda gerçekleştirdiği ortaya çıkmıştır. kişilik kurban sayısına Bathory’nin hala hükûmet arşivlerinde saklı olduğuna inanılan günlük ve mektuplarından ulaşılmıştır. Bathory, bir seri katil olarak çok da becerikli sayılmazdı, bir asil olmasının avantajlarını sonuna kadar kullanmış fakat işlediği cinayetlerin üzerini örtmek konusunda da yeterince titiz davranmamıştır. Tüm bu imtiyaz ona sadece mahkeme aşamasında yaramıştır, yargılanmadan doğruca kendi şatosunda müebbet hapse konulmuştur. Öte yandan kralın Bathory'e borcunu ödemesine gerek kalmadığı hükmüne de varılmıştır.

Bathory, Csejte şatosunda ölü bulunduğunda odasında el sürülmemiş pek çok kap yemek bulunuyordu, bu nedenle tam ölüm tarihi bilinemiyor. Önce Csejte kilisesinin bahçesine gömülen cesedi Csejte’li köylülerin ayaklanması sonucu Ecsed’deki Bathory aile kabristanına defnedilmek üzere buradan taşınmıştır. Kontes Bathory denince aklımıza gelen kan banyosunun bu efsaneye sonradan eklendiğini de belirtelim. Bathory aleyhine ifade veren tanıklardan hiçbiri bir kan banyosundan söz etmediği ve bunun sadece Transilvanya vampir inanışıyla alakalı olarak uydurulmuş olduğu bilinmektedir. Bathory’nin hikâyesi farklı perspektifler ya da kurgusal olaylar içeren pek çok filme de konu olmasının yanı sıra sulandırılarak “Kontes Dracula” ve benzeri filmlerin yapılmasına da esin kaynağı olmuştur.

Yamyamlık veya kanibalizm, aynı türden başka bir bireyi yiyecek olarak tüketme eylemidir. Yamyamlık, hayvanlar aleminde yaygın bir ekolojik etkileşimdir ve 'den fazla tür içerisinde gözlemlenmiştir.[1] İnsan yamyamlığı hem eski zamanlarda hem de günümüzde son derece iyi belgelenmiş bir davranıştır.[2]

Yamyamlık oranı, besin açısından kısıtlı ortamlarda, bireyler ek bir besin kaynağı elde etmek için türdeşlerine yönelmesi sebebiyle artmaktadır.[3] Yamyamlık, potansiyel rekabeti azaltarak gıda, barınma ve bölge gibi kaynakların daha kolay erişilebilir hale gelmesini sağlar ve nüfus sayılarını düzenler. Bu durum bireye fayda sağlasa da yamyamlığın varlığının tüm popülasyon genelinde hayatta kalma oranlarını düşürdüğü ve akraba tüketme oranını arttırdığı gözlenmiştir.[3] Diğer olumsuz etkiler, yamyam davranışı gösteren bireyin konakçı ile karşılaşma oranı arttıkça artan patojen bulaşma riskini içerebilir.[4] Bununla beraber, yamyamlık -bir zamanlar düşünülenin aksine- yalnızca aşırı gıda kıtlığı veya yapay koşulların bir sonucu olarak meydana gelmek zorunda değildir. Aynı zamanda çeşitli türlerde doğal koşullar altında da meydana gelebilir.[1][5][6]

Zombi, vudunun Afro-Caribbean ve Creole ruhani inanç sistemlerinde ölümsüz bir insandır. Bu folklorik zombiler doğaüstü güçler ve şamanistik hekimliği vasıtasıyla, yaşayanlar arasında korku yaratmak amacı ile ölü insan bedenlerinin yeniden canlandırılmasıdır. Zombilerin daha korkunç versiyonları yamyamlık ögesi kullanılarak korku sinemasında sıkça sergilenmektedir. Ayrıca bu tür varlıklar hortlaklar ile aynı kapasitededir.

Vudu’da zombiler

Bir Haitili zombi şeker kamışı tarlasında

Vudu inancına göre ölü, bir insan ya da Mambo tarafından yeniden diriltilebilir. Zombilerin kendi bilinçleri ya da istekleri olmadığı için Bokor ya da Mambo’nun kontrolü altındadırlar. Zombi aynı zamanda vudu yılan tanrısı Niger-Congo’nun adıdır. Kongo dilinde kullanılan ve tanrı anlamına gelen "nzambi" sözcüğüne benzemektedir.

yıılında Haiti'deki gelenek ve adetler üzerinde yapılan bir araştırma sırasında Zora Neale Hurston, yılında 29 yaşındayken ölmüş ve gömülmüş Felicia Felix-Mentor ile ilgili bir söylentiyle karşılaştı. Köylüler ölümünden 30 yıl sonra Felicia’yı yollarda sersem bir şekilde ve yanında birkaç kişi ile birlikte yürürken gördüklerini söylüyorlardı. Hurtson, bu bahsedilen insanlara çok güçlü ilaçlar verilmiş olduğu söylentilerinin peşine düştüysede daha fazla bilgi vermeye istekli bireyler bulamadı.

“ Eğer bilim kabile törenlerindeki figürler yerine Haiti ve Afrika’daki Voodoo’nun altına inerse, bugüne kadar tıp ilmi tarafından bilinmeyen birtakım tıbbi gizemlerin gücüne ulaşacaktır.[1] „

cümleleri ile bir yazısında bu konuya değinmiştir.

80'li yıllarda Kanadalı etnobotanist Wade Davis zombilerin farmakolojik durumu ile ilgili iki kitap yayınladı; The Serpent and the Rainbow (Yılan ve Gökkuşağı) () ve Passage of Darkness: The Ethnobiology of the Haitian Zombie (Karanlığın pasajı: Haitili zombilerin etnobiyolojisi) (). Davis yılında Haiti’ye gitmiş ve orada yaptığı araştırmalar sonucunda, yaşayan bir insanın iki özel tür tozu almasıyla bir zombiye dönüştürülebileceğini iddia etmişti. Birincisi coup de poudre (Fransızca: 'toz çarpması') içerisinde bulunan tetrodotoxin (TTX) maddesi nedeniyle ölü benzeri duruma neden olur. Tetrodotoxin Japonların yemek zevkini oluşturan, fugu ya da kirpi balığı içinde bulunan zehirli toksin ile aynı özelliklere sahiptir. Öldürücü etkisi olan bu maddenin 1 mg’lık dozu insanı günlerce bilinci açık olmasına rağmen, yarı ölü bir durumda bırakabilir. İkinci toz ise (şaşkınlık veren halüsinasyon etkisi vardır) insanı bilinçsiz ve kendi istemi dışında hareket eden zombi benzeri bir duruma sokar. Davis aynı zamanda bu deneyimleri yaşamış Clairvius Narcisse‘ın hikâyesini de popülerleştirmişti. David’in yaptığı çalışmaların gerçekliği ve doğruluğu üzerinde hâlen şüpheci görüşler bulunmaktadır.

Bazı modern filmlerde zombiler yaşayan ölüler değil, salgın bir hastalığa yakalanmış hasta insanlar olarak gösterilmektedir.

Popüler kültürde zombiler

Night of the Living Dead filminden zombiler

Popüler kültürde zombilere korku ve fantastik temalı, kurgu ve eğlencede düzenli olarak rastlanmaktadır. Zombiler genellikle akılsız, aç, insan eti düşkünü ve bazı durumlarda insan beyni düşkünü olan bozulmaya yüz tutmuş cesetler olarak tasvir edilir. itibarıyla, zombiler popülerlikleri açısından vampirlerle kıyaslanabilir.[2]

Filmlerdeki zombi kavramına göre, zombiler öldükten sonra dirilir ve beyin fonksiyonları sadece et ihtiyacını gidermeye programlanır. Zombileri öldürmek için kafa bölgesine sert bir vuruş yapmak yeterlidir.

Politik sinema ya da siyasal sinema, din, devlet, siyaset, birey başta olmak üzere bütün siyasi kavramları kullanır. Birçok filmde devletin işleyişi, bireyin devletle karşı karşıya gelmesi, ahlaki sorunlar, askerlik ve savaş, vatanseverlik, devlet içinde devlet, terör, totaliterlik, bağımsızlık mücadelesi işlenmiştir.

İçindekiler

1 Gelişimi
2 Nitelikleri

Tarihsel sinema
İdeolojik Sinema
Belgesel Sinema

3 Konuyla ilgili yayınlar

Gelişimi

Necdet Ekinci'ye göre; "Olaya bu biçimde yaklaşınca sinema, yalnızca belli sayıdaki görüntünün seyirciye sunumu değildir. Aynı zamanda, kamusal alanda, sanatsal sinema ile, ortak bir toplumsallaşmanın yeniden kurulması demektir. Sinema, toplumsal olaylara yönelmesiyle birlikte, ister istemez siyaset ile karşı karşıya kalmıştır. İşte sinema, siyasal olayları kamerasından beyaz perdeye yansıtmaya başlamasıyla birlikte, siyasal sinema da doğmuştur."

Siyasal sinema, siyasal olayları, beyaz perdeye aktarma konusunda çeşitli aracı yöntemlerden yararlanmaktadır. Bu yöntemler siyasetin sunumunda amaç değil, araç olarak belirlenmiştir.

Nitelikleri

Her görüntü olgusu gibi, sinema da, siyasal olayın sunumunda kendine özgü bir rol üstlenmiştir. Sinema bu rolünü yerine getirirken, sanatsal bir sunumun üstünlüğü içinde, siyasal iletişim açısından değişik bir yöntem sağlamaktadır. Özellikle, izleyicilerle birlikte olma, güçlü bir aracılığının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Böylece, izleyicilerin aktörlerin üstlendikleri rolde kendilerini bulma, kendilerini aktörün yerine koyma, onunla bütünleşme sonucunu doğurmaktadır.

Kamusal alanda gelişen diğer görüntü olgularında olduğu gibi, burada da bir ortaklık söz konusudur. Bu biçimde, toplumsallaşmanın oluşmuş kökenini sinema, bir kez daha yeni baştan kurmaktadır. Günümüzde sinema sunumu geleneksel bir konuma gelmiş durumdadır. Toplumsal yaşamın geleneksel ilginç olayları seçilmekte, filmlere konu edilmektedir. Özellikle bu olayların her birine tüm toplumu yakından ilgilendiren bir nitelik yüklenmiş olması, onun giderek toplumsallaşmasına neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak, gösterime giren her film de, seyircilerinin kamusal bir topluluk oluşturmalarına önemli katkıda bulunmaktadır.

Siyasal sinemanın kullandığı yöntemleri Bernard Lamizet tarihsel, belgesel ve ideoloji olarak üç kategoride toplamıştır.

Tarihsel sinema

Tarihsel sinema, siyasal olayı, zaman içinde ele alarak, günümüzden uzak bir görüşün çifte aralığında, olayın yaşanıp, yaşanmamışlığı yerine, toplumsal bağlılık ve bilimselliği öne çıkararak, sahneye uyarlayar.

Tarihsel filmler, iktidar uygulamasını bulundukları dönemlerle özdeşleşmiş aktörlerle birlikte sahneye taşımaktadır.

Tarihsel sinemada siyasal bir olaya, sunumun mantıksallığının ağır bastığı bir uyarlama anlayışı egemendir. Çoğu kez de kişi ve olaylar gereğinden fazla yüceleştirilmek suretiyle, konuya kendine özgü birçok anlatım olgusu da yüklenmektedir.

Tarihsel sinemada, sanatsal yüceleştirme siyasal duruma yansımakta, filmin yapımına özellikle siyasal olaya damgasını vurmaktadır. Tarihsel sinemanın bu özelliği, özenle hazırlanıp, karmaşık bir durum sergileyen siyasal söylem ve anlatıma yansımakta, filmin geneline yayılarak, seyirciyi düşünmeye itmektedir.

Bu duruma, siyasal mutlakiyetçiliği eleştirel bir yaklaşım içinde sunan, Abel Gance’ın yapımı Austerlitz savaşını konu alan, Austerlitz filmi iyi bir örnek oluşturmaktadır. Ayrıca filmde Napolyon'un iktidarının bir analizi yapılmaktadır.

Yönetmenliğini William Wyler'in yılında yaptığı, sinema tarihinin en pahalı yapımları arasında kabul edilen Hristiyan Yahudi çatışmasını, tarihin derinlerinden beyaz perdeye yansıtan Ben Hur filmi de siyasal söylem ve konu karmaşasında bir başka örneği oluşturmaktadır.

Zamanımıza daha yakın yapımlardan biri olan, Eric Rohmer’in yapımı L’Anglaise et Le Duc (İngiliz Bayan ve Duc) filmi de önemli örneklerdendir. Bu film, siyasal boyutu çift yanlı bir ayrıma sokmakta, önce, Marie Antoinette’in aristokrat İngiliz dostlarından birini Büyük Fransız Devrimi ve dekoru açısından ele almakta, daha sonra, tarihsel bir mantıksallık içinde bu sınıfsal ilişkiyi değerlendirmektedir. Tarihsel sinema, filmin konusu ve siyasal anlatımlar içinde izleyici ile siyasal bağlılığı karşı karşıya getirip, özdeşleştirmekte, bu biçimde onlara siyasal bir bilinci aşılamaya çalışmaktadır.

İdeolojik Sinema

İdeolojik sinemada daha farklı bir düzen vardır. O, propagandanın sanatsallığına dayanmaktadır. Simgesel uygulama ile toplumsal eylemi beyaz perdede buluşturmaktadır. İdeolojik sinema, izleyiciyi bir kamusal topluluğa dönüştürmekte, filmin içindeki siyasal olgu ve kahramanlarla, her bir izleyicinin özdeşleşmesini hedeflemektedir.

Tarihsel sinema alanında, simgesel kimliğin sanatsal bir niteliğin ağır basmasına karşılık, ideolojik sinemada, filmin ilk başından yükümlülük altına girmiş bir topluluğun bulunması, izleyicileri yönünden kurgulanmış bir yükümlülük çeşidini oluşturması nedeniyle, tümüyle siyasal özelliğe dönüşmektedir.

gösterime girmiş, Shane Meadows yapımı “This is England” Türkçe tanıtımı “Faşizme Karşı Muhalif Ruh” filmi, ideolojik sinemaya örnek olarak vermek mümkündür. Film yılının toplumsal ve siyasal olaylarını, Falkland savaşı, dazlaklar ve yabancı düşmanlığı örgüsü içinde beyaz perdeye taşımaktadır.

Bunun yanında Ken Loach’ın yapımı Benim Adım Joe filmi yanında yapımı Denizciler ile, Mark Herman'ın yapımı Üstatlar filmleri ideolojik sinemaya seçkin birer örnek oluşturmaktadır.

İdeolojik sinema, sanatsal yükümlülük ve sunum içinde yakaladığı olayları beyaz perdeye taşırken, bu olaylar üzerinden kendine özgü siyasal söylemler yaratmakta, bu söylemlerde filmin aktörlerinin izleyici ile özdeşleşmelerini sağlamaktadır. İdeolojik sinema, bu biçimde, siyasal kimliğin üç çeşidini buluşturmaktadır. Bunlar; yapımcının siyasal kimliği ile, filmdeki kişilerin ve izleyicinin siyasal kimliğidir.

Belgesel Sinema

Belgesel sinema, biraz daha belli bir düzene sahiptir. Belgesel sinemada, bir yandan, siyasal bir olayın filmin sunumuna uygun analizi, veya siyasal bir kişiliğin bağlılığı etrafında bir merkezileşme, öte yandan da bir siyasal gerçekliğin ortaya konması ve araştırılması doğrultusunda bir uygulama söz konusudur.

Bunun yanında, kurulan anlatım, durum sanatsallıktan uzaklaşmış değildir. Filmin kendini kanıtlaması, uygulamaya konu olan araştırmayı izleyicilerin uygun bulmasına bağlıdır.

Burada, yine Ken Loach’ın Nikaragua’nın durumunu ve İngiltere’deki ekonomiyi siyasal bir durumu görünümde simgeleyen, onu bir kişide belgeleyen, yapımı « Karla’nın Şarkısı » ile bir Türk yapımı, Biket İlhan’ın yönetmenliğinde tamamlanan, dünyaca ünlü Türk şairi Nazım Hikmet’in yaşamından Bursa Hapishanesi yıllarını konu alan, komünizm ve insanlık ideallerinin bir kişilikte işlenip simgelendiği “Mavi Gözlü Dev” filmleri, önde gelen belgeseller arasında sayılabilir.

Zaten belgesel bir filme özellik veren, siyasal bir durumun filmde, bir kişinin bakış açısıyla, yine bir kişinin aracılıyla toplumsal bir bağlılığın kurulması ve onun nesnelliğinde vurgulanmış olmasıdır.

Müzikal film öykü biçimde birbirine karışmış karakterlerin çeşitli şarkılar söylediği bir film türüdür.

Şarkılar genelde senaryoyu ilerletmek ya da filmin karakterlerini geliştirmek için kullanılır. Müzikalin alt türü müzikal komedi, müziği, dansı ve öyküsündeki gibi güçlü mizahi parçalar içerir.

Müzikal film sahne müzikalinden doğup gelişmiştir. Tipik olarak film ve sahne müzikalleri arasındaki en büyük fark, uygulanması tiyatroda elverişsiz olan sahnelerin cömertçe kullanılmasıdır. Müzikal film karakteri olarak tiyatroyu hatırlatan öğeler içerir; canlandırmalar sıklıkla onların parçalarını ve dans numaralarını o anda izleyen seyirciler varmış gibi ele alır. Bir bakıma görünüm izleyiciyi işaret eden, canlandırıcının doğrudan kameraya baktığı ve onun için canlandırdığı bir hale gelir.

Savaş filmleri konuları başlıca savaş olan filmlerin türüdür. Genellikle deniz, hava veya kara muharebelerini konu alsalar da savaş tutsakları, gizli operasyonlar, askerî eğitim veya benzer konudaki filmler de savaş filmi sayılır. Bazı savaş filmleri muharabeleri anlatmak yerine asker veya sivil halkın günlük yaşamlarına da odaklanabilir. Filmlerin konusu tamamen kurgu olabileceği gibi, tarihteki gerçek olaylar üzerine kurulmuş, dokudrama, biyografik veya alternatif tarihi kurgular olabilir. Çekilmiş savaş filmlerinin çoğu II. Dünya Savaşı'nı konu almaktadır.

Savaş karşıtı film (İngilizce: anti-war film) terimi savaşın acılı ve korkunç yönlerini göz önüne seren, sıkça siyasi ve ideolojik bakış açısıyla çekilen filmleri belirtmek için kullanılır.

Suç filmleri, suç teşkil eden eylemleri veya suçluların hayatlarını konu alan filmlerdir. Bu filmler gerçek suçluların hayat hikâyelerinden esinlenebileceği gibi tamamen hayali kişileri de içerebilir. Suç filmlerinde genelde suç öğeleri yüceltilerek işlenir. Senaryoları romanlardan ziyade oyunlardan uyarlanır. Mafya filmleri veya film noir suç filminin alt türleri sayılabilir.

Kara film (Fransızca: film noir), öncelikle, kahramanlarını çürümüş ve itici algılanabilecek bir dünyanın içine yerleştiren Hollywood suç filmlerini tanımlamak için kullanılan bir sinema terimidir. Hollywood'un klasik kara film dönemi, 'ların başından 'lerin sonuna kadar uzanır. Bu dönemin az ışıklı, siyah beyaz çekilmiş kara filmleri, Alman Dışavurumcu sinemasından etkilenmiştir. Diğer taraftan ilk örnek teşkil eden hikâyeler ve klasik kara filmlere yönelik tutum, Büyük Bunalım döneminde Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan suç filmlerinden doğmuştur.

İlk kez yılında Fransız eleştirmen Nino Frank tarafından Hollywood filmleri için kullanılan kara film terimi, zamanında klasik kara filmler yapmış ve yapmakta olan film yapımcıları ve oyuncular tarafından bilinmiyordu. Pek çoğu, kara filmlere imza atmış olmasına rağmen, böyle bir tür yarattığının farkında olmadığını itiraf etmiştir. Kara film akımının kriterleri, tarihçiler ve eleştirmenler tarafından sonradan belirlenmiştir.

İçindekiler

1 Kara - Nedir bu?
2 Kara filmin tarih öncesi

"Cinayetin Basit Sanatı" [2]

3 Klasik dönem

Klasik dönemin önemli Amerikan kara filmleri

-
-

Yönetmenler ve kara film işi

4 Birleşik Devletler dışında kara film
5 Yeni kara film ve klasik üslubun yankıları

ve 'ler
'lerden günümüze

Psiko-kara film

Kara bilimkurgu

6 Kara film parodileri

Klasik kara filmin özellikleri

Görsel üslup
Yapı ve anlatım araçları
Konular, karakterler ve dekorlar
Dünya görüşü, ahlak ve ton

7 Notlar
8 Kaynakça ve ek okumalar
9 Dış bağlantılar

Kara - Nedir bu?

"Kara film akımını düşsel, tuhaf, erotik, karışık ve zalim olarak nitelendirerek işi basite alıyor olabiliriz…" [1] Bu, Fransız eleştirmenler Raymond Borde ve Etienne Chaumeton'un yılında yazdıkları "Panorama du film noir americain " (Amerikan Kara Filminin Panoraması ) kitabında giriştikleri, kara film akımını ilk tanımlama çabasıdır ve konu üzerine yapılan sonraki birçok çalışmada temel olmuştur. Araştırmacılar her kara filmin bu beş özelliği eşit miktarda içermediğini -kimisinin daha düşsel, kimisinin özellikle acımasız olabileceğini- göstermek için çaba sarf etmiştir. Kara film için yapılan tanımların çokluğundan da anlaşıldığı üzere 50 yılda ortaya konulabilmiş net ve kısa bir tanım yoktur. Fransız eleştirmenlerin uyarısı işe yaramıştır: kökleri, sonuçları ve doğası itibarıyla bambaşka olan bu alana dair yapılacak genellemeler yetersiz kalacak ve basite indirgemeyle sonuçlanacaktır.

Kara filmler, gangster ve polis filmlerinden toplumsal filmlere kadar uzanan bir dizi türü kapsar ve Hollywood'un ana akımını oluşturan basit filmlerden abartılı olanlara kadar çeşitli görsel yaklaşımlar benimser. Pek çok eleştirmen, kara filmi başlı başına bir tür olarak ele alırken, aksini savunanlar da vardır. Genellikle kentsel dekorla ilişkilendirilmekle birlikte pek çok klasik kara film, küçük kasabalarda, banliyöde, kırsal bölgede ya da yolda geçer; bu nedenle Western filmlerinde olduğu gibi dekor, türü tanımlamak için yeterli olmaz. Aynı şekilde, özel dedektif ve femme fatale tiplemeleri, genellikle kara filmle ilişkilendirilen film karakterleridir ama kara filmlerin çoğunluğunda ikisine de rastlanmaz. Dolayısıyla tür tespiti için gangster filmlerinde olduğu gibi karakter temelli bir yaklaşımda da bulunulamaz. Kara filmlerde doğaüstü (bkz: korku filmi), spekülatif (bkz: bilimkurgu filmi) ya da müzikal motifler de yoktur. Benzer bir durum screwball komedisi denilen filmler için de söz konusudur. Bu filmler eleştirmenler tarafından bir tür olarak kabul edilir ama temel bir kriterleri yoktur. Daha çok filmlerdeki genel düzen ve tümünde görülmeyen bazı temel ilkelerin varlığıyla tanımlanırlar.

Bununla birlikte kara filmin kendine haslığı yüzünden bu alanın uzmanları, örneğin sinema tarihçisi Thomas Schatz, kara filmin bir tür değil de bir üslup olduğunu vurgular. Kara film çalışmalarında uzmanlaşmış ve kitapları Amerika'da en çok basılan eleştirmen olan Alain Silver bir döneme ve bir görüngüye atıfta bulunur; kara filmin diğer belirgin türlerin sahip olduğu tutarlı bir dizi görsel ve tematik kodu olduğunu dahi iddia eder. Diğer eleştirmenler kara film terimini bir "atmosfer", bir "hareket", bir "seri" anlamında ya da o dönemde çekilmiş birkaç filme işaret etmek için kullanırlar.

Kara filmin tarih öncesi

Kara filmin kökeni yalnızca sinemada değil diğer sanatsal ortamlarda da bulunmaktadır. Klasik üslupla bağlantısı olan düşük aydınlatma düzeni, Maniyerist ve Barok dönem sanatçılarının ve seafoodplus.info geliştirdiği resimde gölgelendirme (chiaroscuro) ve keskin kontrastlar kullanma (tenebrizm) geleneğiyle ilişkilidir. Kara film estetiği, ’ların ve ’lerin tiyatro, fotoğraf, resim, heykel ve mimarisiyle yakın ilişki içinde bulunan Alman Dışavurumculuğu’ndan derin biçimde etkilenmiştir.

Hollywood film sanayisinin patlama yaşaması ve daha sonra Nazi iktidarının Dışavurumcu harekete dahil olan ya da onlarla çalışan pek çok sinemacıyı göç etmeye zorlaması, kara film yolunda pek çok fırsat kapısı açmıştır. En ünlü klasik kara filmlerin bazılarına imza atan Fritz Lang, Robert Siodmak ve Michael Curtiz gibi yönetmenler dramatik ışık teknikleri ve psikolojik olarak etkileyici mizansenlerle katkıda bulunmuştur. Lang’ın yılında çektiği başyapıtı M, dönemin kara film karakteristiği barındıran başlıca suç filmlerinden biridir. Kara film tipinde bir olay örgüsüne sahiptir, kahramanı ve takipçileri suçludur. M aynı zamanda klasik dönemin pek çok Amerikan kara filminde rol alacak olan Peter Lorre'nin başarılı oyunculuğuyla da dikkat çekmiştir.

"Özgün" femme fatale, Marlene Dietrich, kara filmin karakteristiği olan sigarasıyla, Josef von Sternberg'in dokunaklı melodramı Mavi Melek' in (Der blaue Engel, ) ünlü karesinde

yılına gelindiğinde, yılda altı film çeken Curtiz beş yıldır Hollywood'daydı. Onun Sing Sing'te Yıl (20, Years in Sing Sing, ) ve Özel Dedektif 62 (Private Detective 62, ) filmleri kara film olarak sınıflandırılabilecek erken dönem Hollywood sesli filmlerindendir. Dışavurumcu eğilim taşıyan ve özellikle özgür bir üsluba sahip filmler arasında, Universal Stüdyolarının Drakula (), Mumya () (ilkinin sinematografı olan Berlin'de eğitim görmüş Karl Freund ikincisinin yönetmenliğini yapmıştır) ve yönetmenliğini Edgar G. Ulmer'in yaptığı Kara Kedi (The Black Cat, ) gibi filmler vardır.

Universal'in korku filmleri hem öykü hem duyarlılık bakımından kara film türüne en çok yaklaşan filmlerdir; bununla birlikte İngiliz sanatçı James Whale tarafından yönetilen ve Amerikalı sanatçı Carl Laemmle Jr. tarafından filme alınan Görünmez Adam (The İnvisible Man, ) ve Şangay Ekspresi (The Shangai Exspress, ) ve Viyana'da doğan ama Amerika'da büyüyen Josef von Sternberg'in yönettiği Şeytan Bir Kadındır (The Devil Is a Woman, ) gibi filmler de erotizmleri ve barok görsel üsluplarıyla klasik kara filmin temel özellikleriyle uyumludur. Sternberg'in sessiz filmi Yeraltı' nın (Underworld, ) ticari başarısının nedeni Hollywood'un gangster filmleri akımını reddetmesidir. Bu türdeki Küçük Sezar (Little Caesar, ), Halk Düşmanı (The Public Enemy, ) ve Yaralı Yüz (Scarface, ) gibi popüler yapımlar, dönemin film kahramanlarının ahlaki olarak ayıplanacak özellikler taşımasının örnekleridir.

Klasik kara film, romantik, kaderci yaklaşımıyla ve lanetlenmiş kahramanları kutsamasıyla bilinen 'ların Fransız şiirsel gerçekçiliğinden de önemli oranda etkilenmiştir. Kara filme etki eden bir diğer akım da belgeselimsi havasıyla 'ların İtalyan Yeni Gerçekçiliğidir. Warner Bros draması Ben Bir Prangalı Hapishane Kaçağıyım (I Am a Fugitive from a Chain Gang, ) bu duyarlılıkları taşıyan bir filmdir. Klasik kara film dönemine ait Çıplak Şehir (The Naked City, ) (yön: Jules Dassin), ve Sokaklarda Panik (Panik in the Streets, ) (yön: Elia Kazan) gibi filmler set dışında yapılan çekimler ve profesyonel olmayan oyuncularla Yeni Gerçekçi yaklaşıma eğilim göstermiştir. Artık kara film olarak sayılan birkaç film de, sıradan kahramanlar kullanmaya başlayarak yeni gerçekçiliğe kapı aralamıştır. Bunun en ünlü örneği yine Viyana'da doğan ve Berlin'de eğitim gören Amerikalı yönetmen Billy Wilder'ın Kayıp Haftasonu adlı filmidir (The Lost Weekend, ). (Sırası gelmişken belirtmek gerekir; yeni gerçekçilik etkilenimlerine dair ilk örneklerden birisi Siodmak ve Wilder'ın beraber yazdığı ve Siodmak ile Ulmer'in yönettiği Menschen am Sonntag adlı filmdir).

Bir kara film olmasa da, Orson Welles'in yönettiği yapımı Yurttaş Kane'deki (Citizen Kane) Sternbergyen görsel karışıklık ve dış ses anlatımıyla ilerleyen karmaşık yapı birçok kara filmde kullanılmıştır.

"Cinayetin Basit Sanatı" [2]

Kara filmi etkileyen başlıca edebi eserler Amerikan dedektif ve suç kurgularının hard boiled adı verilen ekolüdür. Dashiell Hammett (ilk romanı Kızıl Hasat, ) ve James M. Cain (ilk romanı Postacı Kapıyı İki Kere Çalar, ) gibi yazarlar ekole öncülük etmiş, Black Mask gibi dergiler yaygınlık kazanmasını sağlamıştır. Malta Şahini (The Maltese Falcon, ), Cam Anahtar (The Glass Key, ) gibi klasik kara filmler, Hammett'in romanlarından uyarlanmıştır; Cain'in romanı Çifte Tazminat (Double Indemnity, ), Mildred Pierce (), Postacı Kapıyı İki Kere Çalar () ve Sevginin Sevimli Taklidi adlı öyküden uyarlanan Az Kırmızı (Slightly Scarlet, ) filmlerine temel oluşturmuştur. Klasik dönemden on yıl önce Hammett'in bir hikâyesi, Rouben Mamoulian'ın yönettiği, Sternberg'le düzenli olarak çalışan Lee Garmes'ın süpervizörlüğünü yaptığı Kent Sokakları (City Streets, ) adlı gangster melodramına kaynaklık etmiştir. Pek çok kara film karakteristiğini hem üslup hem de öykü bazında barındıran Kent Sokakları, Lang'ın M'sinden bir ay önce gösterime girdiği için, ilk büyük kara film olma iddiasını taşır.

Raymond Chandler yılında yazdığı Büyük Uyku (The Big Sleep) adlı eseriyle kısa sürede hard boiled ekolünün en ünlü yazarı haline gelmiştir. Chandler yalnızca romanlarıyla büyük kara filmlere kaynaklık etmekle kalmamış –örneğin Cinayet, Tatlım (Murder, My Sweet, ; Uğurlar Olsun, Aşkım adlı eserinden uyarlamadır), Büyük Uyku, (The Big Sleep, ) ve Göldeki Kadın (Lady in the Shadow, ) – kendisi de Çifte Tazminat, Mavi Dalya (The Blue Dahlia, ) ve Trendeki Yabancılar (Strangers on a Train, ) filmlerinin senaryolarını yazarak önemli bir senarist haline gelmiştir. Chandler da, Hammett gibi romanlarının merkezine özel dedektif olan kahramanını yerleştirirken, Cain daha az kahramanvari roman kişileri yaratmıştır ve cinayetin çözümünden ziyade psikolojik ifade üzerinde yoğunlaşmıştır. Cain'in yaklaşımı hard boiled türünün kara roman olarak adlandırılan alttürüne yerleştirilir. 'larda, bu öykülerin en doğurgan ve başarılı yazarlarından biri Cornell Woolrich olmuştur (takma ad olarak kimi zaman George Hopley ya da William Irish isimlerini de kullanmıştır). Başka hiçbir yazarın basılmış eserleri, klasik dönem kara filmine temel oluşturmak konusunda Woolrich'inkiler kadar verimli olmamıştır. 13 eseri filme çevrilmiştir (Kara Melek (Black Angel, ), Şafağa Kadar (Deadline at Dawn, ), ve Gecede Korku (Fear in the Night, ) vb.).

Sıklıkla gözden kaçırılan ama kara filme kaynaklık eden çok önemli bir isim daha vardır: William R. Burnett. İlk romanı Küçük Sezar yılında yayımlanmıştır. yılında Warner Bros'un dikkatini çekmiş, sonraki yıl Burnett'tan Yaralı Yüz filmini senaryolaştırması istenmiştir ve yine aynı yıl öykülerinden biri, Şehrin Canavarı (Beast of the City) adıyla sinemaya uyarlanmıştır. Bu filmler çok erken çekilmiş olmalarına rağmen, kimi eleştirmenler onları kara film olarak niteler. Burnett'ın karakteristik anlatımcı tutumu, hard boiled yazarları ve onların kara filmci ortakları arasında bir yere denk düşer – roman kişileri hep kahramanvari, gangstervaridir. Klasik dönem boyunca Burnett'ın hem öyküleri hem senaryoları, şimdi geniş kitleler tarafından kara film olarak bilinen yedi filme temel oluşturmuştur: Yüksek Zirve (High Sierra, ), Bu Silah Kiralıktır (This Gun for Hire, ) ve Asfalt Orman (The Asphalt Jungle, ).

Klasik dönem

En mükemmel kara filmlerden biri olan Darağacımı Yükseğe Kur (Out of the Past, ), türün birçok işaretini taşır: Kahramanı kinik bir özel dedektiftir, seksi bir femme fatale vardır, dışsesle pek çok geri dönüş yapılır, dramatik gölge kullanımı ve provokatif sözlerle mayalı kaderci bir atmosfer yaratılır. Filmin yıldızı Robert Mitchum kara filmin en ünlü erkek ikonlarından biridir.

'lar ve 50'ler genellikle Amerikan kara filminin "klasik dönemi" olarak bilinir. Üçüncü Kattaki Yabancı (Stranger on the Third Floor, ), ilk "gerçek" kara film olarak kabul edilmektedir. Şehir Sokakları ve Fritz Lang tarafından yönetilen Hiddet (Fury, ), Hayata Bir Kez Geliyorsun (You Only Live Once, ) gibi diğer II. Dünya Savaşı suç melodramları bazı eleştirmenler tarafından mükemmel kara filmler olarak kabul edilirken, çoğunluk bunları "ilk-noir" ya da benzeri terimlerle kategorize eder. Pek çok eleştirmen, klasik kara film döneminin iki on yılı (40'lar ve 50'ler) arasında dikkate değer bir fark olduğunu söyler. Hikâyenin başkahramanın gözünden anlatılması tekniğinin kayboluşundan başka ne gibi bir farklılık olduğu konusunda ortak görüş yoktur, ancak 'lerin kara filmlerinin daha "aşırı" (extreme) olduğu konusunda ortaklaşılır.

Orson Welles'in Habisin Dokunuşu (Touch of Evil, ) filmi klasik dönemin son filmi olarak kabul edilir. Bazı akademisyenler kara filmin aslında sona ermediğini, ama üslubunun Hollywood'un önderliğinde değişik yönlere doğru gelişen yapım şartlarıyla güncellenip, şekil değiştirdiğini söylerler –bu bakımdan, kara film geleneğinde olan ama daha sonra çekilen filmler, klasik kara filmin devam eden bir parçası olarak görülür. Bununla birlikte eleştirmenlerin çoğu klasik dönemden sonra yapılan filmlerin hakiki kara filmlerden başka bir şey olduğu görüşündedir. Onlara göre gerçek kara film, geçici ve sınırlı bir coğrafyaya aittir; bu nedenle klasikleri taklit etmeye çalışan sonraki filmler onlardan ayrılır çünkü yaratıcıları artık kara film diye bir üslubun farkındadır. Yukarıda da bahsedildiği üzere, kara filmin klasik döneminde bu kavram henüz oluşmuş değildir.

Klasik dönem filmlerinin çoğu büyük yıldızların oynadığı düşük bütçeli filmlerdir (B-film) ve yazarları, yönetmenleri, sinematografları ve ekip elemanları kimi zaman Hollywood'un kara listesinde olan (Komünist Parti sempatizanı olmalarından şüphelenilen) kişiler olmuştur. Kendilerini tipik büyük film kısıtlamalarına sokmamışlardır. Amerikan film piyasasının sınırlamalarını belirleyen yapım kodunun, hiçbir film karakterinin cinayetten çıkar sağlamaması gerektiği yönünde bir kural getirmesine karşın özellikle B tipi kara filmde bu, çok zaman yapılmıştır. Tematik olarak kara filmler sıklıkla, sorgulanabilir erdemlere sahip bir kadını hikâyenin merkezine alır ve bu ayırıcı özelliklerden biridir. Bu damardan giden dikkate değer bir film Billy Wilder'ın yönettiği, Barbara Stanwyck'in Phyllis Dietrichson (Sternberg'in yönettiği filmlerde sıra dışı bir kariyer yakalayan Marlene Dietrich'e atıf yapılmıştır) rolüyle unutulmaz bir femme fatale oynadığı Çifte Tazminat adlı filmdir. Tamamen A sınıfı bir yapım olan filmin ticari başarısı ve aldığı yedi Oscar ödülü onu olasılıkla en etkileyici erken dönem kara filmlerden biri yapmış, daha sonra kötü kız filmleri olarak bilinecek pek çok filme öncülük etmiştir.

Geleneksel A sınıfı filmlerin, dramatik olmakla birlikte, olumlu, güven tazeleyici bir mesaj aktarmak, saklı bir kamera ve montaj tekniği kullanmak, yumuşak ışıkla aydınlatılmış sahneler ve ihtişamlı dekorlar kullanmak gibi kuralları vardır. Kara film yapımcıları bunu altüst ederek; güvensizlik, kinizm ve absürdlük hissi veren kasvetli, sofistike dramalar yaratmışlardır, genellikle dekor kullanmaksızın şehirde çekim yapmışlar ya da bütçe dostu bir minimalizmi benimsemişler, çarpıcı bir dışavurumcu ışık kullanımına başvurarak rahatsız edici kamera açıları ve karmaşık geri dönüşler kullanmışlardır. Kara film üslubu yavaş yavaş Hollywood'un ana akımını da etkilemiştir.

Klasik dönemin önemli Amerikan kara filmleri

(Yönetmenleriyle ve dikkate değer kara film oyuncularıyla birlikte) [3]

-

Üçüncü Kattaki Yabancı (Stranger on the Third Floor, ) y. Boris Ingster, o. Peter Lorre
Yüksek Zirve (High Sierra, ) y. Raoul Walsh, o. Ida Lupino, Humphrey Bogart
Malta Şahini (The Maltese Falcon, ) y. John Huston, o. Bogart
Şüphenin Gölgesi (Shadow of a Doubt, ) y. Alfred Hitchcock, o. Joseph Cotten
Laura () y. Otto Preminger, o. Gene Tierney, Dana Andrews, Clifton Webb
Çifte Tazminat (Double Indemnity, ) y. Billy Wilder, o. Fred MacMurray, Barbara Stanwyck, Edward G. Robinson
Yaratılan Adam (The Lost Weekend, ) y. Wilder, o. Ray Milland
Ömre Bedel Kadın () y. Michael Curtiz, o. Joan Crawford, Zachary Scott
Büyük Uyku/Birleşen Kalpler (The Big Sleep, ) y. Howard Hawks, o. Bogart, Lauren Bacall
Şeytanın Kızı Gilda/Şeytan Kadın (Gilda, ) y. Charles Vidor, o. Rita Hayworth, Glenn Ford
Katiller (The Killers, ) y. Robert Siodmak, o. Burt Lancester, Ava Gardner, Edmond O'Brien
Kötü Ün (Türkiye'de Aşktan da Üstün adıyla de bilinen filmin orijinal adı Notorious, ) y. Hitchcock, o. Claude Rains, Cary Grant, Ingrid Bergman
Postacı Kapıyı İki Kere Çalar (The Postman Always Rings Twice, ) y. Tay Garnett, o. Lana Turner, John Garfield
Yabancı (The Stranger, ) y. Orson Welles o. Robinson, Loretta Young, Welles
Karanlık Geçit (Dark Passage, ) y. Delmer Daves, o. Bogart, Bacall
Şangaylı Kadın (The Lady from Shanghai, ) y. Welles, o. Hayworth, Welles
Maziden Gelen (Out of the Past, ) y. Jacques Tourneur, o. Mitchum, Jane Greer, Kirk Douglas
Key Largo () y. Huston, o. Bogart, Robinson, Bacall
Demir Yumruk (The Set-Up, ) y. Robert Wise, o. Robert Ryan, Totter
Zirve (White Heat, ) y. Walsh, o. James Cagney, O'Brien

-

Elmas Hırsızları (The Asphalt Jungle, ) y. Huston o. Sterling Hayden
D.O.A. () y. Rudolph Mate, o. O'Brien
Tehlike İşareti (In a Lonely Place, ) y. Nicholas Ray o. Bogart, Gloria Grahame
Gece ve Şehir (The Night and the City, ) y. Jules Dassin, o. Richard Widmark, Tierney
Sunset Bulvarı (The Sunset Boulevard, ) y. Wilder, o. William Holden
Büyük Karnaval (Ace in the Hole, ) y. Wilder, o. Douglas, Jan Sterling
Trendeki Yabancılar (Strangers on a Train, ) y. Hitchcock, o. Farley Granger, Ruth Roman
Kuzey Caddesindeki Pikap Pickup on South Street, ) y. Samuel Fuller, o. Widmark
Ölüm Korkusu (The Big Heat, ) y. Fritz Lang, o. Ford, Grahame
Ölüm Gibi Öp (Kiss Me Deadly, ) y. Robert Aldrich
Caniler Avcısı (The Night of the Hunter, ) y. Charles Laughton, o. Mitchum, Shelley Winters
Kanundan Kaçılmaz (The Killing, ) y. Stanley Kubrick, o. Hayden, Coleen Gray, Vince Edwards
Lekeli Adam (The Wrong Man, ) y. Hitchcock, o. Henry Fonda
Başarının Tatlı Kokusu (Sweet Smell of Success, ) y. Alexander Mackendrick, o. Lancester, Tony Curtis
Bitmeyen Balayı (Touch of Evil, ) y. Welles, o. Charlton Heston, Janet Leigh, Welles

Yönetmenler ve kara film işi

Issız Bir Yerde filminden bir sahne. Kara roman yazarlarından Dorothy B. Hughes'ın bir romanından esinlenilerek Nicholas Ray tarafından çekildi. Klasik kara filmin ünlü iki oyuncusu Gloria Grahame ve Humphrey Bogart rol aldı

Gerçekte kim olduğu bilinmeyen bir yönetmen tarafından yönetilen Üçüncü Kattaki Yabancı (Stranger on the Third Floor) bir RKO B sınıfı film iken; önceki dönemlere ait sürekli üne dayalı filmler Wilder, Alfred Hitchcock ve Malta Şahini (The Maltese Falcon) filminde yönetmen olarak sahneye ilk kez çıkan John Huston gibi adlarıyla ün yapan yönetmenler tarafından A sınıfı filmler grubuna uygun görülmüştür. Otto Preminger’nin Laura () filmi ile gelen başarısı ün yapmasını sağlamış (Dana Andrews ile yaptığı; Düşmüş Melek (Fallen Angel,) ve Kaldırımın Sonlandığı Yer (Where the Sidewalk Ends, ) adlı klasik kara filmler altına girilen borcun hakkını verir) ve Issız Bir Yerde (In a Lonely Place) filmi Nicholas Ray’in kariyerinde benzer bir şeye yol açmıştır (diğer kara filmleri- Gece Yaşarlar (They Live by Night,), Tehlikeli Zeminde (On Dangerous Ground, )- ilk sahneye çıkışını içerir). Orson Welles’in finans konusunda dile düşen sorunları vardır fakat çektiği üç kara filmin bütçesi oldukça iyidir: Yabancı (The Stranger) (en geleneksel filmi) ve Habisin Dokunuşu (Touch of Evil) (açıkça kişisel bir çalışma) filmlerinin her ikisi de daha düşük bütçeye sahiptir ama reklamlarının yapılması yeterli olmuştur; Şangay’dan Gelen Kadın (The Lady from Shanghai) ise A sınıfı düzeyinde tam destek almıştır; Fritz Lang’ın kara filmlerinin çoğu da (ki bunlar arasında Edward G. Robinson'ın oynadığı Penceredeki Kadın (The Woman in the Window, ) ve muzip bir şekilde eğlendirici olan Scarlett Caddesi (Scarlett Street, ) filmleri de vardır) benzer şekilde orta düzeyde bütçeler ile üretilmiştir. Raoul Walsh, çalışkan bir yönetmen olarak ilk yarım yüzyılı boyunca çok fazla adını duyuramaz, fakat üç klasik kara filminin (başrolde Humphrey Bogartın oynadığı İnfazcı (The Enforcer, ), bu grubu tamamlar) hiçbiri bütçe olarak ortanın, kalite olarak da yüksek seviyenin altında değildir. Evvelce belirtilenlere ek olarak, yüksek bütçeli Hollywood kara filmlerinin diğer yönetmenleri arasında Edward Dmytryk (Cinayet Sevgilim (Murder, My Sweet), Çapraz Ateş (Crossfire, )), Henry Hathaway (Karanlık Köşe (The Dark Corner, ), Ölüm Öpücüğü (The Kiss of Death, )) ve John Farrow (Büyük Saat, (The Big Clock, ), Onun Tarzında Bir Kadın (His Kind of a Woman, )) gibi isimler vardır.

Buna rağmen, kara film olarak kabul edilen Hollywood filmlerinin büyük çoğunluğu B sınıfı filmdir; bunlardan bir kısmı kendi A sınıfı filmlerinin altındaki iki film birden gösterimlerinde kullanılmak için büyük stüdyolar tarafından yapılmıştır; bir kısmı ise oldukça iyi monogram resimlerinden (ki bu yöntem ile birçok A sınıfı yapımını taklit etme çabasıyla belli filmler için fazla savurganlık yapılmıştır) Producers Releasing Corporation (PRC) gibi daha zayıf girişimlere kadar farklı yöntemleri içeren daha küçük, dolayısıyla yoksun stüdyo (poverty row studios) olarak adlandırılan stüdyolarda yapılmıştır; ve bir kısmı da bağımsız, çoğunlukla aktörlere ait ve en büyük dağıtım şirketlerinden biri ile anlaşmalı şirketler tarafından yapılmıştır. Robert Wise, bir diğer filmi de: Öldürmek için Doğmuş (Born to Kill, )’tur) ve Anthony Mann (T-Men (), Acemi Anlaşma (Raw Deal,)) yüksek bütçeli yapımlar üzerinde düzenli bir çalışmaya terfi etmeden önce, çoğunluğu kara film olan bir dizi etkileyici B sınıfı film yapmışlardır. Jacques Tourneur, bazı eleştirmenler tarafından klasik kara filmler arasında en iyisi olarak seçilen Geçmişten (Out of the Past) adlı A bütçeli filmini yönetmeden önce 30’un üstünde Hollywood B filmi yapmıştır (ancak şu an çoğu tamamen unutulmuştur). Samuel Fuller (bir diğer filmi de: Ölüler Ülkesi A.B.D (Underworld U.S.A, )’dir), Joseph H. Lewis (Çılgın Silah (Gun Crazy, ), Büyük Caz Topluluğu, (The Big Combo, )) ve Phil Karlson (Kansas Kenti Güvende (Kansas City Confidential, ), Rico Kardeşler (The Brothers Rico, )) çektikleri B sınıfı filmler ile büyük kazançlar elde etmişlerdir. ’te Edgar G. Ulmer, tüm zamanların en çok rağbet gören kara film klasiklerinden olan Sapmayı (Detour, ) PRC’de yapar. B sınıfı film; 'ların sonlarında ve ’lerde Ida Lupino'ya Hollywood’da tek kadın yönetmen olma fırsatını sağlamıştır; kendisinin en iyi bilinen filmi, şirketi The Filmakers’da yapılan ve RKO ile dağıtımı yapılan Otostopçu (The Hitch Hiker, )’dur. Bu film, Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Film Tescili (National Film Registry) için gün verilen büyük stüdyolar dışında çekilen 7 kara filmden biridir; diğerleri Sapma (Detour), Çılgın Silah (Gun Crazy), D.O.A, Ölüm Gibi Öp (Kiss Me Deadly), Başarının Mis Kokusu (Sweet Smell of Success) (bundan önceki dört filmin dağıtımı United Artists tarafından yapılmıştır-stüdyosuz stüdyo (studio without studio)) ve Habisin Gücü (Force of Evil,). Metro-Goldwyn-Mayer’ın yönetmeni Abraham Polonsky ve yıldızı parlayan John Garfield’ın her ikisi de ’lerde kara listeye alınır. Bağımsız yapım genellikle sınırlı olan koşullar anlamına gelmiştir; fakat her zaman değil - örneğin Başarının Mis Kokusu (Sweet Smell of Success), yapımcılarının orijinal planlarına rağmen ucuza çıkartılamamıştır; çoğunluk tarafından A bütçeli kara film olarak kabul edilse de özünde bir B filmi olduğu söylenebilir.

Belki de hiçbir yönetmen, Hollywood’a 'ta gelişinden önce bir dizi film çeken Robert Siodmak kadar bu ruhu veremez. Kendisi daha çok A özellikleri üzerinde çalışırken, bugün klasik kara film olarak kabul edilen 8 film çekmiştir (aynı durum, sadece Lang ve Mann’da görülebilir). Burt Lancaster’in ilk filmi Katiller (The Killers, )’e ek olarak Siodmak’ın türe önemli katkıları arasında ’lerin Hayalet Kadın (Phantom Lady, ) filmi (bir seri başı B filmi ve Woolrich uyarlaması), alaylı bir şekilde adlandırılan Noel Tatili (Christmas Holiday, ) ve Şehrin Feryadı (Cry of the City, ) filmleri vardır. Yeniden Lancaster’in önderliğinde yapılan Çapraz (Criss Cross, ) filmi, Siodmak’ın; B filminin etkilerini nasıl bir kara filme kazandırdığını örnekler. Daha düşük bütçelerde; karakterde ve mesajda kendini belli eden, nispeten daha serbest olan kısıtlamalara ek olarak, B yapımının doğası tamamen ekonomik nedenlerle kendini kara filme verir: loş aydınlatma sadece elektrik maliyetlerinde tasarruf sağlamamış ayrıca ucuz örtü kullanımına imkân vererek bu yönde de bir kazanç sağlamıştır (sis ve duman da ayrıca bu amaca hizmet eder); gece çekimleri, aceleye getirilen yapım programları tarafından zorlanmıştır; çok açık olmayan motivasyonlara ve merak uyandıran yumuşak geçişlere sahip olay örgüleri çok hızlı yazılan senaryoların bir sonucudur, ancak tüm sahneleri çekmek için yeterli zaman ve para mevcut olmamıştır. Çapraz (Criss Cross) filminde, Siodmak; femme fatale rollerini en anlaşılır şekilde oynayan Yvonne De Carlo ile bütünleştirerek, karizmatik çapkın adam rollerinden birinde Dan Duryea ve silahlı bir soyguncuya dönüşen bir Amerikan askeri ve perişan olmaya kararlı saplantılı romantik biri olarak zaten yıldızı parlamış olan Lancaster ile tüm etkileri göstermeyi başarmıştır.

Birleşik Devletler dışında kara film

Bazı eleştirmenler klasik kara filmi yalnızca Birleşik Devletler'e has saymaktadır; örneğin, Alain Silver ve Elizabeth Ward: "Western türüyle birlikte kara film yerli bir Amerikan türü olma payesini taşımaktadır… tamamen Amerikan film üslubundadır." Bununla birlikte çoğu sinemacı kara filmi uluslararası bir fenomen olarak görür. Klasik dönem olarak kabul edilen dönemin başından önce bile Hollywood dışında, kara filmi önceleyen filmler yapılmıştır. Buna örnek olarak Jules Duvivier'in yönettiği Pepe ve Moko (Pepe le Moko, ) ve Marcel Carne'nin yönettiği Gün Doğar (Le Jour se leve, ) gibi Fransız yapımları gösterilebilir.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir