barak ha / Barak Havası - Magazin - ODATV

Barak Ha

barak ha

barak havaları, barak türkmenlerine özgü bir uzun hava türüdür. barak türkmen köyleri gaziantep'in oğuzeli ilçesiyle urfa'nın akçakale ilçesi arasındadır. bu ovaya barak ovası denir. önceleri karkamış olan beldenin adı "barak bucağı" olarak 'de değiştirilmiştir. barak ovasının güneyinden suriye sınırı geçmektedir. bu nedenle barak aşiretinin birçok köyleri bugün suriye toprakları içinde kalmıştır. barak ovası'nda suriye topraklarında kalanlar ile birlikte 81 barak köyü vardır.

barak havaları, barakların yaşadığı yörelerde yaygın olup, özellikle oğuzeli, kilis, nizip, adana ve kahramanmaraş'ın kimi kesimlerinde canlılığını korumaktadır. sözlerinde genellikle iskân (göç), doğa, sevda, ölüm, halk hikâyelerinden alınan konuları bulmak mümkündür. 11'li hece ölçüsünün kullanıldığı dizilerde "aman", "yavrum", "yandım", "gine", "yet miyecise" gibi katma sözler kullanılmıştır. uzun hava söylemeden önce söyleyeni uzun havaya hazırlayıcı nitelikte bir açılış yapılır. açış, bağlama ya da zurna ile olur. çalgının yaptığı açışta en önemli ve belirgin tür özelliği, çok sık sekilemelerin yapılmasıdır. barak havalan hicaz, hüseyni, rast, saba makamlarının kullanıldığı uzun havalardır. kimi barak havalarında hüseyni başlanır, sözlerin bağlandığı kısımlarda hicaz makamına geçki yapılır, sonra, hüseyni'ye dönülür. uzunhavalar genellikle tiz seslerden başlar, inici bir yapı gösterirler. türü belirleyen diğer öğeler, trillerin ve zaman zaman ters glisandoların yapılması, motif ve küme sekilemeleridir. yörede bu türü seslendiren başarılı seslendiricilerden adana'lı halit araboğlu ve kilis'li aslan sazcı'yı sayabiliriz.

barak havaları yöre oyunlan oynanmadan önce ya da oyun aralarında da sıkça seslendirilir.

gider dumam da gider yayladan gider
şeydi battal gibi kurmuş cenk eder
aman bu yıllık da canım canım karadan gider
firuz bey acem 'e gitti durnalar

şemsi kamer doğmuş yârin yüzüne
ateş saldın vücuduma özüme
aman kıya bakma da canım nazlı yarin yüzüne
finiz bey acem 'e gitti durnalar
*

barak havası

  • bir uzun hava cesididir. en meshur okuyucularindan biri dilber ay'dir.

  • (bkz: barok)

  • nizip sokaklarını hatırlatan bir uzunhava çeşididir..
    nedense aklımda hep sarı sepya rengi olarak kalmış nizibin sokakları. kerpiç evler, evlerin önünde çıplak ayaklarla gezen sümüklü çocuklar, kaküllü keçiler, etrafı kaplayan ağır bir tezek kokusu, yöresel şiveyle konuşan insanlar, fıstık kokusu, çarşaflı kadınlar, şalvarlı adamlar, pasajlar, kebap kokusu, baklavacılar, nohut dürümü satan yeni yetme oğlanlar, gece gündüz buzlu dondurma yediğimiz eski bakkallar ve sesinin nerden geldiğini hatırlamadığım buram buram oralar kokan barak havası.

    -barak, derdi babam, bu toprakların acısını dile getirir. bağlama ve birkaç dize birleşince hangi bünyede duyar duymaz travmatik etkilerle gözyaşları akıtabilir yoksa? illa oralara ait olmak mı gerekir? o kültürü içine işlemek? hayır elbet.. dışardan kötümser yaklaşınca ne kadar basittir esasen; hep aynı tınıda çalan keman, arada saz ve hep aynı ağıtımsı, anlaşılması güç bir yakarış. içine girince kapılıverir insan; yaşanmışlıklarla perçinlenir duygu yoğunluğu.. neden hep dertlidir bu hava?

    antep'in havasını, toprağını, insanını özlediğim şu günlerde ne de ağır geliyor bünyeme dinlemek. dinledikçe dönüyorum tekrar eski günlere; fıstık ağacının altında kavurucu güneşin yanaklarını kızarttığı çocuk oluyorum tekrar. ne de gereksiz bir ayrıntı ama geniş avlulu bir akraba evindeyim. tam ortada bir süs havuzu. soğuk avlunun etrafını saran duvar öyle yüksek ki ne mümkün sokağı görmek! hiç şikayet edemeyeceğimiz bir hapishane aslında bu ev ve bahçesi. oyunlar oynuyoruz havuz kenarında. akşama doğru ahrez binbir şekle girip hareketlerle yemeğin hazır olduğunu anlatmaya çalışınca içeri uçuyoruz.. bir akşam hayatımın en cafcaflı kına gecesine şahitlik ediyorum. kız için ayrı, erkek için ayrı çalıyor davulla zurna. kadınlar zılgıt atarken, erkekler yaa yaa yaa maaşaallah gibi bişiler söylüyorlar. tüylerim ürperiyor her ikisinde de.. ve yine hayatımın en acıklı gelin ağlatma ritüeline şahitlik ediyorum. kadının biri içli bir türkü söylüyor; yalnızca gelin değil ağlayan; anneme bakıyorum kendinden geçercesine hönkürüyor dibimde.. erkekler, damadın serçe parmak ucuna kına yakıyorlar.. ve sabaha kadar rakı-çiğ köfte eşliğinde sürüyor eğlenceleri..

    sonra köye gidiyoruz.. dünyanın en berrak pınarının çağlayarak aktığı çardak köyü. babamın doğduğu eve giriyorum.. nasıl köhne bir yer.. burada mı büyütmüş babanem yedi çocuğu? diye geçse de içimden, şu gerçek takılıyor aklıma: ne boş yaşıyoruz biz hayatı?! hangimiz kör şafakta uyanıp takribi on kilometre ötedeki köyde bulunan okula yürümeden önce fıstık ağaçlarına bekçilik yapmayı göze almışızdır sıcacık yatağı bırakıp? peki ya geceleri ders çalışmak için gaz olmadığı zaman pamuğa banıp yakılan zeytin yağlı aydınlanma usulüne kaçımız denk geldi? radyo bile yokken dünyanın en güzel hikayelerinin anlatıldığı kış geceleri.. çikolata yerine babanemin yaptığı pestillerden tatma şansı.. kapitalizmin henüz hiçkimsenin hayatına girmediği zamanlar. para yok; takas var. topluyorsun fıstığı, götürüyorsun köy bakkalına; o sana un veriyor, ekmek yapıyorsun esmer undan. elektrik yok, su yok, naylon denen pis şey yok, şeker yok.. çok klişe olacak ama yine de, ısrarla: mutluluk var. sonra hangimiz okuma yazmayı henüz sökmüşken, köyün büyüklerine "cumhuriyet" gazetesi okuyup, daha o yaşta bir ideolojinin peşinden sürüklenip yılmaksızın bu günlere gelmişiz ki.. babam anlatıyor gururla, ben dinliyorum kıskanarak. neler değişmemiş ki..

    nereden nereye, evet! ama barak havası yaptırttı bunu bana. ne zaman dinleyecek olsam küfür eder gibi bunları aklıma getiren, havasını sevdiğimin türküsüdür illa tanım icab ederse

    bizim eller kırçıllıdır geçilmez
    yollar çamur kurusun da gidelim
    burdan gidelim

  • seafoodplus.info&#x;s/album/seafoodplus.info?id=

  • (bkz: sabahat akkiraz)

  • fayat alagoz ve dilberay bu türde adını hatırladığım iki sanatçıdır, dinlenmesi cidden zordur, uzun havalara benzer, bol zurna-davul ve keman sesi içerir, çok tiztir bazıl bölümlerde kulaklaır tırmalar ve bazı örnekleri komiktir, mesela bir türkünün içerisinde "çal çal gıygıdına gurbanım" denildiği duyulmuştur ki gıygıd keman solosu çalarken söyleniyordu ama yine de bazı örnekleri güzeldir, hele de o yörede bir köy evinde dinlendiğinde insanın içine işler. doğaçlama söylenir genelde, o yörenin düğünlerinde özellikle de gece bol içkiyi takiben birileri illa çıkar patlatır bir barak havası, bulursak sözler veya mp3 örneklerini buraya taşımayı planladığımız genre'dır.

  • feryat figan söylenen bozlaklara benzemekle birlikte kendi orijinalliği de olan bir tür uzun havadır. sabahat akkiraz güzel söyler. bilenler bilir halid araboğlu da barak üstatlarındandı. bu zengin müzik türlerini birilerinin bir şekilde işleyip şehir müziği haline getirdiğini hayal ediyorum. hepsi caza buluza ve diğer müzik türlerine göre çok daha derindir.

  • kimilerince agir ve anla$ilmaz bir muzik olarak algilanmakla birlikte $uphesiz turk muzik kulturunun en garip ve ahenkli renklerinden biridir. kotusu kabiz eder ama iyisi de cok fena duygulandirir, sikertir. ingiliz evladi uniquely beautiful diyor buna.

  • gaziantep yoresi (barak ovasi) kokenlidir. pratik kullanimi bakimindan, bu eserin sonunda hareketli bir parcaya geci$ yapilmak suretiyle ani bir mod degi$ikligi vuku buluyor, izleyici yahut dinleyiciye kucuk capli bir $ok ya$atiliyor. sanirim bu, hayatin keder ve sevincle bir butun olduguna gonderme olarak du$unulmu$ bir gelenek (cogu zaman kabullenemesek de). bir de bozlak turune olan yakinligi ara$tirilsin diyorum yetkililere.

  • kahramanmaraş, gaziantep ve adana'nın bazı kesimlerinde ve özellikle de nizip ve oğuzeli ilçelerinde yoğun olarak rastladığımız barak türkmen aşiretine mensup halk sanatkarlarının icra ettikleri serbest ritmli kalıp ezgilerdir.

    barak havaları, oldukça tiz okuyabilen, buna yaktın gırtlağa sahip halk sanatkarları tarafından seslendirilir. bu sanatçıların feryat eder gibi içli bir okuyuş tarzı dikkat çeker.

    tiz seslerde hançere oyunları yapmak, profesyonel anlamda bu ezgilerin seslendirilmesini zora sokan özelliklerden biridir.
    barak havalarında dikkat çeken bir başka husus, anonim halk edebiyatı ezgileri yanında, aşık şairi güfteleri de kullanılabilmesidir.
    barak havası olarak ilk anda akla gelen kalıp ezgiler dışında, yöre içinde farklı adlandırılan başka kalıp ezgilerde vardır: "elbeyli/ilbeyü havası (elbeylioğlu/ilbeylioğlu", bazı iskan havaları ve halk hikayelerine dayalı epizod musikisi örnekleri ("aşık garip-şahsenem" gibi), bu serbest ritmli örneklerden bazılarıdır.

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

barak havası

  • bir uzun hava cesididir. en meshur okuyucularindan biri dilber ay'dir.

  • (bkz: barok)

  • nizip sokaklarını hatırlatan bir uzunhava çeşididir..
    nedense aklımda hep sarı sepya rengi olarak kalmış nizibin sokakları. kerpiç evler, evlerin önünde çıplak ayaklarla gezen sümüklü çocuklar, kaküllü keçiler, etrafı kaplayan ağır bir tezek kokusu, yöresel şiveyle konuşan insanlar, fıstık kokusu, çarşaflı kadınlar, şalvarlı adamlar, pasajlar, kebap kokusu, baklavacılar, nohut dürümü satan yeni yetme oğlanlar, gece gündüz buzlu dondurma yediğimiz eski bakkallar ve sesinin nerden geldiğini hatırlamadığım buram buram oralar kokan barak havası.

    -barak, derdi babam, bu toprakların acısını dile getirir. bağlama ve birkaç dize birleşince hangi bünyede duyar duymaz travmatik etkilerle gözyaşları akıtabilir yoksa? illa oralara ait olmak mı gerekir? o kültürü içine işlemek? hayır elbet.. dışardan kötümser yaklaşınca ne kadar basittir esasen; hep aynı tınıda çalan keman, arada saz ve hep aynı ağıtımsı, anlaşılması güç bir yakarış. içine girince kapılıverir insan; yaşanmışlıklarla perçinlenir duygu yoğunluğu.. neden hep dertlidir bu hava?

    antep'in havasını, toprağını, insanını özlediğim şu günlerde ne de ağır geliyor bünyeme dinlemek. dinledikçe dönüyorum tekrar eski günlere; fıstık ağacının altında kavurucu güneşin yanaklarını kızarttığı çocuk oluyorum tekrar. ne de gereksiz bir ayrıntı ama geniş avlulu bir akraba evindeyim. tam ortada bir süs havuzu. soğuk avlunun etrafını saran duvar öyle yüksek ki ne mümkün sokağı görmek! hiç şikayet edemeyeceğimiz bir hapishane aslında bu ev ve bahçesi. oyunlar oynuyoruz havuz kenarında. akşama doğru ahrez binbir şekle girip hareketlerle yemeğin hazır olduğunu anlatmaya çalışınca içeri uçuyoruz.. bir akşam hayatımın en cafcaflı kına gecesine şahitlik ediyorum. kız için ayrı, erkek için ayrı çalıyor davulla zurna. kadınlar zılgıt atarken, erkekler yaa yaa yaa maaşaallah gibi bişiler söylüyorlar. tüylerim ürperiyor her ikisinde de.. ve yine hayatımın en acıklı gelin ağlatma ritüeline şahitlik ediyorum. kadının biri içli bir türkü söylüyor; yalnızca gelin değil ağlayan; anneme bakıyorum kendinden geçercesine hönkürüyor dibimde.. erkekler, damadın serçe parmak ucuna kına yakıyorlar.. ve sabaha kadar rakı-çiğ köfte eşliğinde sürüyor eğlenceleri..

    sonra köye gidiyoruz.. dünyanın en berrak pınarının çağlayarak aktığı çardak köyü. babamın doğduğu eve giriyorum.. nasıl köhne bir yer.. burada mı büyütmüş babanem yedi çocuğu? diye geçse de içimden, şu gerçek takılıyor aklıma: ne boş yaşıyoruz biz hayatı?! hangimiz kör şafakta uyanıp takribi on kilometre ötedeki köyde bulunan okula yürümeden önce fıstık ağaçlarına bekçilik yapmayı göze almışızdır sıcacık yatağı bırakıp? peki ya geceleri ders çalışmak için gaz olmadığı zaman pamuğa banıp yakılan zeytin yağlı aydınlanma usulüne kaçımız denk geldi? radyo bile yokken dünyanın en güzel hikayelerinin anlatıldığı kış geceleri.. çikolata yerine babanemin yaptığı pestillerden tatma şansı.. kapitalizmin henüz hiçkimsenin hayatına girmediği zamanlar. para yok; takas var. topluyorsun fıstığı, götürüyorsun köy bakkalına; o sana un veriyor, ekmek yapıyorsun esmer undan. elektrik yok, su yok, naylon denen pis şey yok, şeker yok.. çok klişe olacak ama yine de, ısrarla: mutluluk var. sonra hangimiz okuma yazmayı henüz sökmüşken, köyün büyüklerine "cumhuriyet" gazetesi okuyup, daha o yaşta bir ideolojinin peşinden sürüklenip yılmaksızın bu günlere gelmişiz ki.. babam anlatıyor gururla, ben dinliyorum kıskanarak. neler değişmemiş ki..

    nereden nereye, evet! ama barak havası yaptırttı bunu bana. ne zaman dinleyecek olsam küfür eder gibi bunları aklıma getiren, havasını sevdiğimin türküsüdür illa tanım icab ederse

    bizim eller kırçıllıdır geçilmez
    yollar çamur kurusun da gidelim
    burdan gidelim

  • seafoodplus.info&#x;s/album/seafoodplus.info?id=

  • (bkz: sabahat akkiraz)

  • fayat alagoz ve dilberay bu türde adını hatırladığım iki sanatçıdır, dinlenmesi cidden zordur, uzun havalara benzer, bol zurna-davul ve keman sesi içerir, çok tiztir bazıl bölümlerde kulaklaır tırmalar ve bazı örnekleri komiktir, mesela bir türkünün içerisinde "çal çal gıygıdına gurbanım" denildiği duyulmuştur ki gıygıd keman solosu çalarken söyleniyordu ama yine de bazı örnekleri güzeldir, hele de o yörede bir köy evinde dinlendiğinde insanın içine işler. doğaçlama söylenir genelde, o yörenin düğünlerinde özellikle de gece bol içkiyi takiben birileri illa çıkar patlatır bir barak havası, bulursak sözler veya mp3 örneklerini buraya taşımayı planladığımız genre'dır.

  • feryat figan söylenen bozlaklara benzemekle birlikte kendi orijinalliği de olan bir tür uzun havadır. sabahat akkiraz güzel söyler. bilenler bilir halid araboğlu da barak üstatlarındandı. bu zengin müzik türlerini birilerinin bir şekilde işleyip şehir müziği haline getirdiğini hayal ediyorum. hepsi caza buluza ve diğer müzik türlerine göre çok daha derindir.

  • kimilerince agir ve anla$ilmaz bir muzik olarak algilanmakla birlikte $uphesiz turk muzik kulturunun en garip ve ahenkli renklerinden biridir. kotusu kabiz eder ama iyisi de cok fena duygulandirir, sikertir. ingiliz evladi uniquely beautiful diyor buna.

  • gaziantep yoresi (barak ovasi) kokenlidir. pratik kullanimi bakimindan, bu eserin sonunda hareketli bir parcaya geci$ yapilmak suretiyle ani bir mod degi$ikligi vuku buluyor, izleyici yahut dinleyiciye kucuk capli bir $ok ya$atiliyor. sanirim bu, hayatin keder ve sevincle bir butun olduguna gonderme olarak du$unulmu$ bir gelenek (cogu zaman kabullenemesek de). bir de bozlak turune olan yakinligi ara$tirilsin diyorum yetkililere.

  • kahramanmaraş, gaziantep ve adana'nın bazı kesimlerinde ve özellikle de nizip ve oğuzeli ilçelerinde yoğun olarak rastladığımız barak türkmen aşiretine mensup halk sanatkarlarının icra ettikleri serbest ritmli kalıp ezgilerdir.

    barak havaları, oldukça tiz okuyabilen, buna yaktın gırtlağa sahip halk sanatkarları tarafından seslendirilir. bu sanatçıların feryat eder gibi içli bir okuyuş tarzı dikkat çeker.

    tiz seslerde hançere oyunları yapmak, profesyonel anlamda bu ezgilerin seslendirilmesini zora sokan özelliklerden biridir.
    barak havalarında dikkat çeken bir başka husus, anonim halk edebiyatı ezgileri yanında, aşık şairi güfteleri de kullanılabilmesidir.
    barak havası olarak ilk anda akla gelen kalıp ezgiler dışında, yöre içinde farklı adlandırılan başka kalıp ezgilerde vardır: "elbeyli/ilbeyü havası (elbeylioğlu/ilbeylioğlu", bazı iskan havaları ve halk hikayelerine dayalı epizod musikisi örnekleri ("aşık garip-şahsenem" gibi), bu serbest ritmli örneklerden bazılarıdır.

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir