Batılı Edebi Akımlar
ın sonlarında parnasizme tepki olarak doğmuştur.
Şiirde duyguya ve hayale hiç yer vermeyen anlayışa karşı duygu ve heyecanları müziksel bir ritmi olan sembolik sözcüklerle anlatmışlardr.
Sembolizm, edebiyat alanındaki gelenekselliğe başkaldıran dekadizm (çöküşçülük) hareketiyle ortaya çıkmıştır. Temsilciliğini Fransız şair Jues Laforçue “nin yaptığı dekadizm, “ toplumsal ve sanatsal düzenin dışına çıkmak; karamsarlığa, hayale, aşırı duyarlığa genişçe yer vermek isteyen bir anlayış” olarak tanımlanabilir. Dekadizm içinde yer alan kimi şairler, daha sonra sembolizme kaymışlardır. Sembolizm aslında dekadizmin bir uzantısından başka bir şey değildir.
Sembolizmin özellikleri
- Sembolizm dış dünyayı sembollerle anlatan bir anlayıştır. Bu akımda dış dünyanın insanlar üzerindeki etkileri sembollerle anlatılır.
- Sembolistler dış dünyayı kendi izlenimlerine göre anlatmışlardır. Her sanatçının dış dünyadan edindiği izlenim birbirinden farklıdır.
- “Sanat sanat içindir.” anlayışı benimsenmiş,“ sararmış yapraklar, kızıl gün batımları, baygın kokulu çiçekler, ay ışığı, loş karanlıklar duyguların aktarımında kullanılan unsurlar olmuştur.
- Duygular sembollerle anlatıldığı için anlam kapalıdır; imgeli ve sanatlı bir anlatım söz konusudur.
- “Dil, günlük dilin dışında olmalıdır anlayışı etkilidir. Şiir dili üzerinde titizlikle durulmuştur.
- Sembolizmde musiki çok önemsenmiş, şiirde musiki “öz ile biçim arasındaki uyum olarak değerlendirilmiştir.
- Sembolist şairler klasik nazım biçimlerini kullanmamışlar; müstezat, sone, terza-rima biçimlerini kullanmışlardır. Sembolistler için uyağın da pek önemi yoktur.
- Sembolizmde en çok şiir ve tiyatro türleri gelişmiştir.
- Sembolizmin temellerini atan, Fransız şair Charles Baudelaire’ dir. Akımın kuramını Mallarme ortaya koymuş, akımla ilgili ilk bildirgeyi ise Jean Moreas yayımlamıştır.
8. EMPRESYUNİZM (İZLENİMCİLİK)
- yüzyılın sonlarında Fransa’da resim alanında görülen bu akım daha sonra edebiyat ve müzikte de etkili olmuştur.
- Sembolizm ile birlikte sürrealizmi (gerçeküstücülük) hazırlayan bir akım niteliğindedir.
- İzlenimcilik olarak da adlandırılan bu akımda sanatçılar, çevresindeki varlıkları değil, bu varlıkların kendilerinde bıraktığı izlenimleri aktarmışlardır. Onlara göre dünya, sanatçıları heyecanlandıran bir uyarıcıdır. Sanatçı, bu heyecanı dile getiren kişidir.
Empresyonizmin Özellikleri
- Dış dünya ile ilgili gözlemler izlenimler ölçüsünde verilir, tüm detaylar aktarılmaz.
- Edebiyatın toplumsal bir işlevi olmamalıdır. “Sanat için sanat” anlayışı benimsenmiştir.
- Bu akımda şiirin biçimsel özellikleri önemli değildir.
- Empresyonizm resimde daha etkili olmuş bir akımdır. Edebiyatta ise geliştiği başlıca türler şiir ve tiyatrodur.
9. EKSPRESYUNİZM (DIŞAVURUMCULUK)
- Sanat ve edebiyat ürünlerinde iç gerçeğin dışa yansıtılması gerektiğini savunan ve Almanya’da doğan sanat akımdır.
- Bu akım da önce resim alanında başlayıp daha sonra edebiyata yansımıştır.
- Ekspresyonistler, empresyonizmin tersine dış dünyadaki izlenimleri aktarmaz, insanın iç dünyasında doğan duyguları anlatmayı amaçlamışlardır.
FÜTÜRİZM (GELECEKÇİLİK)
- İtalyan şair Marinetti (—) ’da Fransa’da fütürizmin bildirisini yayımlar. Bildiride makineye duyulan hayranlık, savaşın güzelliği ve gerekliliği, tehlike tutkusu, saldırganlık, kadın düşmanlığı yüceltilir. Geçmişle ilgili ne varsa (gelenek, tarih, müze) hepsinin yok edilmesi istenir.
- Marinetti ve arkadaşları Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra faşizmi ve Mussolini’yi destekler.
- ’de fütürizm Rusya’da bir bildiriyle geleneksel sanat değerlerine başkaldırır. Rus fütüristleri savaşa karşı çıkarlar. Çalışan kadın ile erkeğe eşit gözle bakarlar, makineyi insana yararlı olduğu için överler; makine, hız onların hayranlık duyduğu unsurlardır. Bu yönüyle İtalyan fütüristlerinden ayrılırlar.
- Sanatçılar serbest nazım şekilleri kullanmışlar, ölçü ve uyağı önemsememişlerdir. Kullandıkları sözcüklerin olabildiğince yeni olmasını tercih etmişlerdir.
- Fütürizm uzun ömürlü olmamış ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yerini Dadaizm’e bırakmıştır.
DADAİZM (KURALSIZLIK)
- ’da Romen asıllı İtalyan şair Tristan Tzara tarafından ortaya atılan dadaizm (kuralsızlık), edebiyat ve sanatta her türlü geleneğe, kurala karşı çıkan, “kuralsızlığı kural edinen” bir akımdır.
- Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaşı izleyen yıllarda baş gösteren karışıklık ve karamsarlık, kişi ve toplum ahlakının yozlaşması, inançların sarsılması, değer yargılarının alt üst olması; derin bir umutsuzluğa kapılan, her şeyi kuşkuyla karşılayan genç kuşağı toplumda ve sanatta alışılmış her şeyi inkâra ve yıkmaya yöneltmiştir.
- Dadaizm, çevrede olup bitenlerin gerçekliğine inanmamış, aklın hiçbir değeri olmadığını savunmuştur. Dada tam bir başkaldırıdır. Bu başkaldırıyı da alay ederek dışa vurur.
- Dadaistler; bütün edebî akımlara gülmüş, edebî sanat anlayışındaki farklı tutumları ve gayretleri anlamsız bulmuşlardır.
- Bireyi aklın tutsaklığından ve akla dayalı düzenden kurtarmak, sanatta her türlü geleneği yıkmak, sözcükleri bilinen anlamları dışında kullanmak, akıldışılığı, kuralsızlığı ve sürekli değişmeyi savunmak amacıyla ortaya çıkan dadaizm çok uzun ömürlü olmamıştır.
SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)
- Dadaizmden ayrılan şairlerin ’te Fransa’da temellerini attıkları bir akımdır. Kurucusu Andre Breton’dur.
- Sürrealizmde bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliği savunulur. Bilinçaltının karmaşık dünyasını sanata aktarmayı amaçlayan bir akımdır.
- Sürrealist şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemez; yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya gelir.
- içinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir.
- Akılcılığın karşısında olan sürrealistler, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri silmişlerdir.
- Sürrealist sanatçılar bilinçaltı düşüncelerin sanata aktarılmasında psikolojide yeni çığırlar açan Freud’un “psikanaliz kuramı”ndan etkilenmiş ve yararlanmışlardır.
- Freud’a göre insanın bilinçaltında gizlenmiş kuşkuları, eğilimleri rüyalarda kendini gösterir. Sürrealistler bunu “düşüncenin gerçek faaliyeti” olarak görürler. Onlara göre gerçek sanat eseri bu faaliyetin yazılmasıyla ortaya çıkarılabilir. Bilinçaltı, sanatın gerçek kaynağıdır. Aklın ve mantığın kontrolünde yazılan eserler sahtedir.
- Andre Breton’a göre, sürrealizm; sözle, yazıyla ya da başka bir biçimle düşüncenin gerçek işleyişini ortaya koymak için yararlanılan bir araçtır.
- Sürrealistler iç akışın devamını engellediği için noktalama işaretlerine karşı çıkmışlardır.
- Gerçeğin her türlüsünden sıyrılmaya çalışan sürrealistler, hayal gücünün sınırsız kullanılması gerektiğini savunmuşlar, baskı ve töreleri hiçe saymışlardır.
- Müzik dışında hemen bütün sanat dallarında etkili olan sürrealizm, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yerini egzistansiyalizme (varoluşçuluk) bırakmıştır.
EGZİSTANSİYALİZM (VAROLUŞÇULUK)
- Asıl etkisi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra görülen varoluşçuluk, Fransız yazarı Jean Paul Sartre’ın kurucusu ve kuramcısı olduğu edebiyat ve felsefe akımıdır.
- ’de Alman filozofu Martin Heidegger tarafından felsefi bir görüş olarak ortaya atılan egzistansiyalizm (varoluşçuluk), İkinci Dünya Savaşı yıllarında Fransız romancısı Jean Paul Sartre tarafından edebiyata uygulanmış ve yaygınlaşmıştır.
- Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım görüşü egsiztansiyalizmin temeli olmuştur. Bu akıma göre “var oluş”, “öz” den önce gelir. Kişi önce dünyaya gelir, yani var olur; sonra da kendi değerlerini kendisi yaratarak “öz” ünü ortaya koyar. İnsana yol gösterecek tek varlık yine insanın kendisidir. İnsan özgür olmak zorundadır ve her eyleminden sorumludur.
- İnsan kendi özünü yaratırken değişik seçimler yapmak zorunda kalır; bu da insanı bunalımlara sürükler.
- Varoluşçu yazarların yapıtlarında karakterler yoktur, durumlar vardır. Durumlarla karşı karşıya gelen insanlar, davranışlarını saptamada ve seçmede özgürdür. Karşılaştıkları durumlara göre yapacakları eylemler, davranışlar onların özlerini oluşturur.
- Varoluşçulara göre yazar, çağına katılmalı ve yaptığı seçimle yaşadığı topluluğa ve zamana yol göstermelidir. Çünkü gelecek kuşaklar, çağının sorunlarına duyarsız kalan sanatçıları ayıplayacaktır. Bu bakımdan Sartre üslupçu yazarlara -Balzac ve Flaubert’e- kızmakta buna karşılık toplum sorunlarına çözüm arayan Emile Zola ile Andre Gide’i beğenmektedir.
- Tüm insanlığın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, değer yargılarının ağır yara aldığı İkinci Dünya Savaşı yıllarında ortaya çıkan egzistansiyalizm, bir bunalım edebiyatı yaratmıştır.