I am interested in pop music.
She is interested in cooking.
He is interested in watching movies.
We are interested in doing water sports.
They are interested in taking photos.
I am interested in the world history.
We are good at origami.
I am good at chess.
She is good at playing chess.
He is good at solving difficult maths problems.
They are good at singing and dancing.
We are good at speaking Turkish.
Are your classmates good at Maths?
I am bad at art.
She is bad at physical education.
I am bad at drawing pictures.
He is bad at scuba diving.
We are bad at playing basketball.
Carl is a wonderful singer but he’s quite bad at dancing.
I am crazy about jazz music.
I am crazy about rock concerts.
My sister is crazy about doing karate.
Her brother is crazy about playing soccer.
Tom is crazy about riding a bike.
I am keen on handball.
I am keen on doing origami.
He is keen on listening to heavy metal.
My grandfather is keen on growing plants.
We are keen on playing tennis.
They are keen on folk music.
I am fond of flowers.
I am fond of having a picnic.
We are fond of fashion.
He is fond of cleaning.
She is fond of going to bed early and getting up early.
My parents are fond of animals.
I can not stand loud music.
I can't stand people speaking too much.
She can't stand attending to parties.
He can not stand studying science.
Steve can't stand arrogant people.
I prefer apple to fig.
I prefer football to voleyball.
She prefers history to maths.
I prefer swimming to playing handball.
He prefers listening to jazz to listening to beatbox.
We prefer doing sports to staying at home.
İngilizcede “-ed” ve “-ing” ekleriyle biten sözcükler sıkça karşımıza çıkmaktadır. Öğrenciler, bu sözcükleri ara sıra şimdiki zaman ya da geçmiş zamanla karıştırabiliyorlar; ancak bu eklerle biten sözcükler, yalnızca “tense” dediğimiz zamanlarla kullanılmaz. Bu ekleri sıfatlarda da (ya da diğer adıyla ön ad) sık sık görürüz.
Bu sıfatları oluşturabilmek için, eylemlerin sonuna bu eklerden birini ekleriz; ancak anlamları birbirinden farklıdır. En bilinen örnekle başlayalım:
“interest” sözcüğü eylem olarak da kullanılır ve “ilgi çekmek” anlamına gelir. Şimdi de eklerini koyalım:
interest + ing: ilginç
interest + ed: ilgili
Gördüğünüz gibi anlam farklılığı oluyor ve konuşurken bunları karıştırmak biraz kargaşaya yol açabiliyor. Örneğin, size yeni bir iş olduğu söyleniyor ve ilgileniyorum demek istiyorsunuz. Bu durumda “I am interested.” (İlgileniyorum/İlgimi çekti.) dersiniz; ancak yanlışlıkla “I am interesting.” derseniz “Ben ilginç birisiyim.” oluyor ve bu hem yanlış anlamda kullanılıyor hem de farklı geliyor insanlara. Eğer birisine “I am interesting” derseniz, kendinizi çok beğenmiş biri olduğunuzu düşünebilir.
I am interested in music. Doğru.
She is interested in volleyball. Doğru.
We are interesting in technology. YANLIŞ.
Doğrusu: We are interested in technology.
He is an interesting person. Doğru.
The film is quite interesting. Doğru.
I am interesting. Cümle yapısı doğru; ancak söylenmesi pek hoş karşılanmayabilir.
Özet olarak, -ed ekiyle bitenleri kendiniz ya da başkası için kullanabilirsiniz; ancak -ing ile bitenleri kendimiz için pek kullanmayız. Başka bir kişi ya da varlık için kullanılabilirler.
Şimdi de birkaç örnek daha yazalım:
tired (yorgun) - tiring (yorucu)
excited (heyecanlı) - exciting (heyecan verici)
worried (kaygılı) - worrying (kaygılandırıcı)
bored (sıkılmış) - boring (sıkıcı)
confused (kafası karışmış) - confusing (kafa karıştırıcı)
annoyed (sinir/gıcık olmuş) - annoying (sinir bozucu/gıcık edici)
frightened (korkmuş) - frightening (korkutucu)
“Çok sıkıldım.” derken öğrenciler “I am very boring.” derler sıkça; ancak bunu dediğinizde “Ben sıkıcıyım.” demiş oluyorsunuz. Sıkıcı biri olduğunuzu çok açık sözlü olmadığınız sürece söylemeniz pek de olası değildir, o yüzden “I am very bored.” demeniz doğru olacaktır. “The match was boring.” derseniz doğru bir kullanım olur. (Maç sıkıcıydı.)
Birisinin gıcık / sinir bozucu olduğunu söylemek isterseniz “You are / He is / They are annoying.” dersiniz; ancak gıcık / sinir olduğunuzda “I am annoying.” derseniz “Ben sinir bozucu birisiyim.” oluyor. O yüzden “I am annoyed.” demek doğru kullanımdır.
İngilizce konuşma odaklı bir dil kursu olan Konuşma Kulübü’nde CEFR kriterlerine uygun eğitim müfredatı ile İngilizceyi ilk dersten itibaren her ders konuşursunuz. Böylece İngilizce konuşurken öğrenmeniz gereken tüm ifadelere hâkim olursunuz. Türkiye’nin ilk ve tek 8 kişilik sınıflarında, her ders yeni bilgiler öğrenirsiniz ve İngilizceyi konuşarak öğrenme imkanı bulursunuz.Günlük hayatınızda da bu bilgileri özgüvenle kullanabilirsiniz kendinizi İngilizce olarak rahatlıkla ifade edebilirsiniz.
“Fitness” kelimesi “zinde olmak, formda kalmak” anlamlarına gelir. Fitness hakkındaki kelimeler “Can/Can’’t” , “Likes & Dislikes” konularında cümle içinde kullanılabilir. “good at, bad at, interested in” gibi kelimelerle birlikte kullanılabilir. Aşağıdaki tabloda Fitness hakkında kelimeler Türkçe karşılıkları ile yer almaktadır. Tabloyu inceleyiniz.
İngilizce | Türkçe |
Doing workout | Antrenman yapmak |
Cycling | Bisiklet sürmek |
Fishing | Balık tutmak |
Hiking | Doğa yürüyüşü yapmak |
Swimming | Yüzmek |
Jogging | Tempolu koşu |
Horse riding | At binmek |
Ice skating | Buz pateni |
Camping | Kamp yapma |
Doing sit-ups | Mekik çekmek |
Doing push-ups | Şınav çekmek |
Chin up | Barfiks çekmek |
Exercise | Egzersiz |
Trekking | Doğa yürüyüşü |
Mountain climbing | Dağ tırmanışı |
Lifting weight | Ağırlık kaldırmak |
Keep fit | Formunu korumak |
CAN / CAN’T
İngilizcede yapabildiğimiz şeyleri ifade ederken “can” ; yapamadıklarımızı ifade ederken ise “can’t” kullanırız. Bütün öznelerden sonra “can” ve “can’t” getirilir, sonrasında ise mutlaka bir verb(eylem) getirilmelidir. Bu eylem hiçbir ek alamaz.
I can swim. (Yüzebilirim.)
He can lift weight. (O ağırlık kaldırabilir.)
She can’t do sit ups. (O mekik çekemez.)
Polly can ride a horse. (Polly ata binebilir.)
Ralph can’t swim. (Ralph yüzemez.)
Jennifer can do push-ups. (Jennifer şınav çekeiblir.)
Greg can’t ride a horse. (Greg ata binemez.)
They can chin-up. (Onlar mekik çekebilir.)
John can climb a mountain. (John dağa tırmanabilir.)
George can’t chin up. (George barfiks çekemez..)
Leo can’t lift weight. (Leo ağırlık kaldıramaz.)
They can’t climb a mountain. (Onlar dağa tırmanamaz.)
Jack can’t do push-ups. (Jack şınav çekemez.)
USAGE OF “BUT”
“But” “ama” anlamına gelmektedir. “I can swim but I can’t ride a bike.(Yüzebilirim ama bisiklet süremem.)” “I can swim, but Alex can’t.(Ben yüzebilirim ama Alex yüzemez.)” gibi bir olumlu bir olumsuz cümle olduğunda kullanılır. Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz.
I can lift weight, but I can’t do push ups. (Ağırlık kaldırabilirim ama şınav çekemem.)
Olumlu ve olumsuz olan cümle yer değiştirebilir:
I can’t do push-ups, but I can lift weight. (Şınav çekemem, ama ağırlık kaldırabilirim.)
She can ride a horse, but she can’t do sit-ups.(O ata binebilir, ama mekik çekemez.)
She can’t do sit-ups, but she can ride a horse. (O mekik çekemez, ama ata binebilir.)
He can swim, but he can’t lift weight. (O yüzebilir, ama ağırlık kaldıramaz.)
He can’t lift weight, but he can swim. (O ağırlık kaldıramaz, ama yüzebilir.)
Oliver can climb a mountain, but he can’t swim. (Oliver dağa tırmanabilir, ama yüzemez.)
Oliver can’t swim, but he can climb a mountain. (Oliver yüzemez ama dağa tırmanabilir.)
They can ride a bike, but they can’t climb a mountain. (Onlar bisiklet sürebilirler, ama dağa tırmanamazlar.)
They can’t climb a mountain, but they can ride a bike. (Onlar dağa tırmanamazlar, ama yüzebilirler.)
“CAN” SORU CÜMLESİ
“Can” ile soru cümlesi oluştururken “Can” enbaşa getirilmeli, sonrasında ise bir özne getirilmelidir. Özneden sonra mutlaka bir verb(eylem) kullanılması gerekir. Bu eylem hiçbir ek alamaz.
Can you ride a bike? (Bisiklet sürebilir misin?)
+ Yes, I can. / No, I can’t.
Can you climb a mountain? (Dağa tırmanabilir misin?)
Yes, I can.
Can you swim? (Yüzebilir misin?)
No, I can’t.
Can Mike lift weight? (Mike ağırlık kaldırabilir mi?)
Yes, he can.
Can Jeremy ride a horse? (Jeremy ata binebilir mi?)
No, he can’t.
Can Vicky do push-ups? (Vicky şınav çekebilir mi?)
Yes, she can.
Can they climb a mountain? (Onlar dağa tırmanabilir mi?)
No, they can’t.
Can Dennis and Justin chip up? (Dennis ve Justin barfiks çekebilir mi?)
Yes, they can.
Can Felix do push-ups? (Felix şınav çekebilir mi?)
No, he can’t.
Can Fiona do sit-ups? (Fiona mekik çekebilir mi?)
No, she can’t.
Can he chin-up? (O barfiks çekebilir mi?)
No, he can’t.
Can Tyler do sit-ups? (Tyler mekik çekebilir mi?)
Yes, he can.
LIKES & DISLIKES
İngilizce’de bir şeyi sevdiğimizi söylerken “like” ya da “love” kullanabiliriz. Her iki kelime de sevmek anlamına gelir, ancak “love” daha güçlü bir anlama sahiptir. Örneğin “I like football.” “Futbolu severim.” anlamına gelirken “I love football.” Futbolu çok severim.” anlamına gelmektedir. “like” ya da “love”dan sonra ya bir noun (isim) ya da Ving (-ing takılı eylem) gelmelidir. “I like football.” cümlesinde “like”tan sonra bir isim gelmiştir. “I like playing football.” cümlesinde ise –ing takılı eylem.
Aynı şekilde sevmediğimizi ya da nefret ettiğimizi söylerken de “don’t like/doesn’t like/dislike” veya “hate”den sonra da noun(isim) ya da Ving (-ing takılı eylem) gelmelidir. “I hate football.” cümlesinde “hate”ten sonra isim gelmiştir. “I hate playing football.” cümlesinde ise “hate”den sonra –ing takılı bir eylem gelmiştir.
like = sevmek, hoşlanmak
love = çok sevmek
dislike = sevmemek
don’t like / Doesn’t like = sevmemek
hate = nefret etmek
Bir şeyi sevdiğimizi belirten olumlu cümleler nasıl oluşturulmalıdır?
I like swimming. (Yüzmeyi severim.)
I love lifting weight. (Ağırlık kaldırmayı çok severim.)
They like cycling. (Onlar bisiklet sürmeyi severler.)
Jenna likes horse-riding. (Jenna ata binmeyi sever.)
Alex loves mountain-climbing. (Alex dağ tırmanışını çok sever.)
Goofy likes fishing. (Goofy balık tutmayı sever.)
My grandparents love jogging. (Büyükanne ve büyükbabam tempolu koşuyu çok severler.)
Gina and Gary like trekking. (Gina ve Gary doğa yürüyüşünü severler.)
Cameron loves hiking. (Cameron doğa yürüyüşünü çok sever.)
Jimmy likes ice-skating. (Jimmy buz patenini sever.)
Bir şeyi sevmediğimizi belirten cümleler nasıl oluşturulmalıdır?
I don’t like swimming. / I dislike swimming. (Yüzmeyi sevmem.)
He hates lifting weight. (O ağırlık kaldırmaktan nefret eder.)
They don’t like trekking. / They dislike trekking. (Onlar doğa yürüyüşünü sevmezler.)
Jaime doesn’t like fishing. / Jaime dislikes fishing. (Jaime balık tutmayı sevmez.)
John hates hiking. (John doğa yürüyüşünden nefret eder.)
She hates doing sit-ups. (O mekik çekmekten nefret eder.)
My brother doesn’t like cycling. / My brother dislikes cycling. (Erkek kardeşim bisiklet sürmeyi sevmez.)
James hates doing push-ups. (James şınav çekmekten nefret eder.)
“Like” ile soru cümlesi nasıl oluşturulur ve cevaplanır?
Do you like swimming? (Yüzmeyi sever misin?)
Yes, I do.
Does he like lifting weight? (O ağırlık kaldırmayı sever mi?)
Yes, he does.
Does she like horse-riding? (O ata binmeyi sever mi?)
Yes, she does.
Does Kaley like doing push-ups? (Kaley şınav çekmeyi sever mi?)
Yes, she does.
Does Jared like swimming? (Jared yüzmeyi sever mi?)
No, he doesn’t.
Do they like mountain-climbing? (Onlar dağ tırmanışını severler mi?) No, they don’t.
Does Zack like ice-skating? (Zack buz pateni sever mi?)
Yes, he does.
Does Goofy like fishing? (Goofy balık tutmayı sever mi?)
Yes, it does.
Do your grandparents like jogging? (Büyükanne ve büyükbaban tempolu koşu severler mi?
No, they don’t.
Be good at /Be bad at / Be interested in
Be good at = bir konuda iyi olmak
Be bad at = bir konuda kötü olmak
Be interested in = bir konuya ilgili olmak
Yukarıda geçen “be” “am/is/are”dır.
Örneğin;
I am good at cycling. (Bisiklet sürmede iyiyim.)
I am bad at swimming. (Yüzmede kötüyüm.)
He is good at ice-skating. (O buz pateninde iyi.)
Goofy is interested in fishing. (Goofy balık tutmaya ilgili.)
Alexandra is good at horse-riding. (Alexandra at binmede iyi.)
Larry is bad at weight-lifting. (Larry ağırlık kaldırmada kötü.)
They are interested in cycling. (Onlar bisiklet sürmeye ilgili.)
Sandy is good at football. (Sandy futbolda iyi.)
Valerie is bad at tennis. (Valerie teniste kötü.)
Trevor is interested in football. (Trevor futbola ilgili.)