Yalnızca erişkinlerde değil, çocuklarda da baş ağrıları görülebiliyor. Bu ağrıların yaklaşık yüzde 50′sini ise çocukluk çağı migrenleri oluşturuyor.
Nörolojik hastalıklar hem erişkinlerde, hem de çocuklarda görülebiliyor. Ancak çocuklarda erişkinlere göre hem ortaya çıkış şekli, hem de teşhis ve tedavi yöntemleri bazı farklılıklar içeriyor. Beyinle ilgili olarak tüm beyin içi, beyin zarları, kafatası ile ilgili problemler nörolojinin kapsamı içine giriyor. Migren, epilepsi, menenjit/ensefalit, damar tıkanmalarına bağlı enfarktüsler, beyin kanamaları, doğum travmaları-gebelik-genetik vb. nedenlere bağlı CP’ler (cerebral palsy), beyinde madde birikimine ait hastalıklar, multipl skleroz ve lökodistrofiler gibi beynin ak madde hastalıkları, doğumsal veya aileden genetik geçiş gösteren hastalıklar, parkinson, kore, distoni vb. hareket bozuklukları, beyin içi basınç artışları ve beyin tümörleri çocuk nörolojisi içinde ele alınıyor. Beyin hastalıklarının yanı sıra omurilik hastalıkları (travma, doğumsal yapı bozuklukları, tümörler vs.), kas ve kavşak hastalıkları (sıklıkla kas distrofileri, miyasteniler), doğumsal ve sonradan olan nöropatiler denen sinir hastalıkları yine çocuk nörologları tarafından teşhis ve tedavi ediliyor.
Cerebral Palsy (CP, Serebral Palsi, Beyin Felci) İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, Çocuk Nörolojisi Birimi’nden Doç. Dr. Zuhal Yapıcı CP’nin başlıca belirtilerinin çocuğun gelişmesindeki duraklama veya gecikme olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Çocuk zamanında oturamaz veya yürüyemez, yürürse de sık düşmeler olur. Ellerini ve kollarını kullanması da zor olabilir. Yaş ilerledikçe bacaklarında fark edilen sertlikler nedeniyle halk arasında spastik teriminin yerleşmesine yol açmıştır. Hastalığın şiddetine göre bazı çocuklarda konuşma ve zeka da etkilenir ve hatta epileptik nöbetler (bilinç kaybının eşlik edebildiği krizler) de görülebilir. Ancak tüm serebral palsiler spastik değildir.” Yapıcı, hastalığın başlıca tiplerini ise şöyle sıralıyor: 1. Spastik (en sık görülen), 2. Distonik/diskinetik (el-kolda istemsiz hareketler, kıvrılma, bükülme), 3. Hipotonik, ataktik (gevşek), 4. Mikst (birden fazla özelliği taşıyabilir, örneğin hem spastik hem diskinetik). “Spastik tipte olanlar her iki bacakta (parapleji) veya hem kol hem bacaklarda (tetraparezi), vücudun tek yarısında (hemiplejik) ya da sadece bir bacakta (monoparezi) da olabilir” diyen Yapıcı, bu çocukların anne-babalarının teşhis için önce çocuk nöroloğuna ya da nöroloğa gitmeleri gerektiğini söylüyor. Yapıcı, muayene sonucunda çocuktan beyin MR’ı, EEG, ve gelişim-zeka testleri istenebileceğini, doktorun bunların sonucunda çocuğun beynindeki hasarın derecesini değerlendireceğini belirtiyor. Yapıcı, serebral palsinin çok çeşitli nedenleri olduğunu ifade ediyor: “Gebelik sırasında, doğum anında ve hatta bebeğin ilk yaşlarında başından geçen hastalıklar çocukta spastik CP’ye neden olabilir.
Örneğin annenin gebeliği sırasındaki yüksek tansiyon, böbrek-kalp hastalığı, kullandığı ilaçlar, zehirlenmeler, enfeksiyonlar, doğum sırasındaki zorluklar, mor doğum, kordon dolanması, çocuğun oksijensiz kalması, bebeğin ilk yıllardaki ağır hastalıkları (menenjit, sepsis…) en iyi bilinen sebeplerdir.” Çocuktaki hastalık belirtilerine göre tedavi ediliyor. Sıklıkla fizyoterapi programına alınarak daha dengeli hareket etmesi, yürümenin hızlanması, elini kullanabilmesi sağlanıyor. Orta-ağır durumdaki çocuklarda fizyoterapiye ek olarak Botox uygulamaları, bazı kas gevşetici ilaçlar, ortopedik aletler, hatta nadir de olsa cerrahi girişimlere başvurulabiliyor. Epilepsi Epilepsi halk arasında sara nöbetleri olarak da biliniyor. Belirtileri, sanılanın aksine, sadece şiddetli kasılmalar ile yere düşüp bayılma şeklinde kendini göstermiyor; onlarca farklı çeşidi bulunuyor. Örneğin sadece gözlerde dalmalar, ağızda şapırdatma-yalanma-yutkunma, ağız köşesinde küçük kasılmalar, el-kolda küçük kasılmalar, gözlerde ışıklı görüntülerden sonra kusma atakları, ellerde veya vücutta korkar gibi sıçrayıcı hareketler çeşitli belirtiler arasında sayılabilir
Bazı iyi huylu nöbetler sadece uykuda da görülebiliyor. Ancak bu hareketler sıklıkla saniyeler ya da birkaç dakikadan uzun sürmez ve gün içinde de tekrarlayabilir. Yapıcı, bu çocukların zekasının altta yatan nedene göre normal ya da gerilemiş olabileceğini ifade ediyor ve ekliyor: “Özellikle bebeklik döneminde uyanmayı takiben çocukta tekrarlayıcı kasılmalar anne için uyarıcı olmalı ve hemen nöroloğa başvurulmalı.” Teşhis için yine önce nörolog ya da çocuk nöroloğunun muayenesi şart. Sonrasında gerekli görülürse MR, EEG, zekâ testleri, PET, SPECT, video çekimlerinin biri veya birkaçı yapılabiliyor. Yapıcı, tedavi olarak antiepileptik ilaçlar kullanılacağını, şiddetli ve sık nöbetlerde ilaca kadar çıkılabileceği gibi farklı tedavi yöntemlerine de başvurmak gerekebileceğini ifade ediyor. Çocuklarda baş ağrıları Yalnızca erişkinlerde değil, çocuklarda da baş ağrıları görülebiliyor. Yapılan istatistiklere göre bu ağrıların yaklaşık yüzde 50′sini çocukluk çağı migrenleri oluşturuyor.
Yapıcı, bu ağrıları şöyle anlatıyor: “Erişkinlerdekine benzer şekilde zonklayıcı, çocuğu halsiz bırakan, ders yapmasına engel olan, uyumakla rahatlayabilen, bulantı ve kusmanın eşlik edebildiği ağrılardır. Yalnız süresi erişkinlere göre uzun sürmeyebilir.” Yapıcı, sadece bu bilgilerle migren teşhisi konulamayacağına da dikkat çekiyor ve “Baş ağrısına neden olabilecek başka faktörlerin de araştırılması, çocuğun nörolojik muayenesinin yapılması şarttır. Gerekirse görüntüleme yöntemlerinden (BT, MR), EEG den ve çocuk psikiyatrisinden yardım alınmalıdır. Çocuklarda kullanılabilecek ağrı kesiciler de erişkinden farklı olduğundan asla doktor bilgisi dışında kullanılmamalı, mutlaka bir çocuk nöroloğuna başvurulmalıdır” diyor.
Beynin ilerleyici hastalıkları Bu hastalıkların belirtileri sıklıkla çocuğun doğumundan itibaren kendini gösterse de bazıları yürümeye başladıktan ya da oyun çocukluğu döneminden sonra da ortaya çıkabiliyor. Yapıcı ilk dikkati çeken belirtileri şöyle sıralıyor: “Çocuğun akranları gibi yürüyüp koşamaması, hareketlerinde yavaşlamalar, dengesizlik, konuşmasında bozulma, zekâsında eski performansın kaybolması.” Bu çocukların yüzde ′sinin akraba evliliğinden olduğunun gözlendiğini söyleyen Yapıcı, tıpkı serebral palside olduğu gibi bunlarda da teşhis için çocuk nöroloğunun muayenesinden sonra özel kan tahlilleri ve MR yapılması gerekebileceğini vurguluyor ve ekliyor: “Her hastalığa özgü farklı kan-idrar tahlilleri olduğundan bunlar hasta sahiplerinin isteği ile laboratuarda yapılamaz.
Çok özel araştırmalar için dünyanın bazı özel merkezlerine kan ve idrar gönderilmesi de gerekebilir. İlerleyici beyin hastalıklarının 20′den fazla türü olduğundan teşhis ve tedavi planlaması özelleşmiş merkezlerde (fakülte ve araştırma hastanelerinde) yapılmalı.” Kas-sinir hastalıkları Yapıcı, en sık görülen kas hastalıklarının (kas distrofileri) çocuk yürümeye başladıktan sonra belirti verdiğini söylüyor. “Sıklıkla düşmeler, yokuş ve merdiven çıkmada güçlük, yürüme konforunun bozulması, parmak ucunda yürüme gibi belirtileri vardır. Zaman içinde kas güçsüzlüğü artar ve yardımla yürümeye başlarlar” diyen Yapıcı, bu çocukların zekâ özürlerinin belirgin olmadığını ya da zeka özürleri bulunmadığını ifade ediyor.
Teşhis için çocuk nöroloğunun muayenesinden sonra özel genetik testler ve EMG incelemesine başvurulacağını belirten Yapıcı, bazı olgularda kas biyopsisi gerekebileceğini söylüyor. “Sinir hastalıkları (nöropatiler, polinöropatiler) da çocukluk ya da ergenlik döneminde başlayarak el-ayaklarda güçsüzlük ve zaman içinde erimelerle karakterlidir” diyen Yapıcı, bu tür hastalıklarda teşhisin öncelikle EMG tetkiki, sonra da gerekirse genetik ve sinir biyopsileriyle kesinleştirileceğini ifade ediyor. Yapıcı ayrıca, her iki hastalık grubunda da rehabilitasyon programlarının genellikle konuyla ilgili özelleşmiş merkezlerde ilaç, ortopedik destek ve ihtiyaç olursa solunum desteği verebilen yerlerde yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.
Gece uyanmaları için birçok neden var. Bu nedenlerden geçen haftaki köşe yazımda tek tek bahsetmiştim ( seafoodplus.info ). Gece sık uyanan bir bebeğin varsa ve bunun nedeni gerçekten açlık değilse; yapacağın ilk eylem, gibi emzirip yatırdığın bebeğini ’da tekrar emzirmek olsun. Eğer sütün yeterliyse bebeğin sabah saatlerine kadar saat deliksiz uyuyacaktır. Sütünün yeterli olduğunu biliyorsan ama bebeğin hala uyanmaya devam ediyorsa bir uyku danışmanından bilgi almanda fayda var. 6 aydan küçük bebeğin gece sık uyanıyor, doymuyor diye erken katı gıdalara başlama!
2. Aylık Kilo Alımında Azalma
Katı gıdalara erken başlamada en geçerli sebeplerden bir tanesi, bebeğin o ayki doktor kontrolünde bir önceki aya göre daha az kilo almasıdır. Oysaki 4. ay itibariyle bebeklerin gelişim hızları yavaşlamakta, buna bağlı kilo alımlarında da yavaşlama gözlenmektedir. Aylık kontrollerde bebeğinin kilo alımı durmadıysa veya kilo kaybı gözlenmediyse, gram da olsa kilo aldıysa gelişim sağlıklı bir şekilde devam ediyor demektir. Eğer bebeğin gerçekten kilo almadıysa anne sütü miktarı arttırılmalı, daha sık emzirilmeli, gerektiğinde beslenmesi mamayla desteklenmeli; ama asla katı gıdaya erken başlanmamalıdır!
3. Ellerini Emme ve Ağzıyla Şap Sesi Çıkarma
Yeni doğan bebeklerin ellerinin yumruk şeklinde olması yakalama refleksiyle doğduklarının bir göstergesidir. 3. aydan itibaren eller açılmaya başlar, yakalama refleksi kaybolur ve bebeğiniz artık kendini tanıma sürecine girer. Ellerini nasıl oynatabileceğini, ağzına nasıl götürebileceğini, ağzını nasıl kullanacağını, emme refleksi dışında hangi refleksleri olduğunu keşfetmeye başlar. Kendini tanıma süreci katı gıdalar için sadece bir ön hazırlıktır. Bu nedenle aylık bebekler arasında sık görülen ağız şapırdatma, el ve parmaklarını yalama katı gıdalara hazır olduğunun net bir göstergesi değildir.
4. Yemek Yerken Bebek Tarafından İzlenmek
3 aydan sonra bebeklerin görüş mesafesi ve netliği artar. Etraflarına karşı daha ilgili ve öğrenmeye açık olurlar. Seni sadece yemek yerken değil, her anında keyifle izlerler. Yemek yerken çatalı tutuşun, ellerini kullanman, lokmanı ağzına götürmen de bebeğin için bir meraktır. Bu durumdan katı gıdaya hazır olduğu sonucunu çıkarma lütfen. Yaptığı hareketlerin gelişiminin birer basamağı olduğunu unutma.
5. Yaşıtlarına Göre Daha Küçük Bebekler
Annelerin en sevdiği ve çok sık yaptığı bir hatadır, bebeğini yaşıtında diğer bebeklerle kıyaslamak! Bebek ayındaki diğer bebeklere göre daha küçük görünüyorsa anne hemen katı gıdaya başlar. Amaç ondan daha büyük olan bebeklere bir an önce ulaşmasını sağlamaktır! Eğer bebeğinin gelişimi, bulunduğu aya göre geriden gidiyorsa anne sütünün miktarı artırılmalıdır, bebek sık emzirilmelidir. Ya da beslenmesi mamayla desteklenmelidir. Bebeğinin gelişiminde en önemli ölçütün, aylık doktor kontrolleri ve o kontrollerde yapılan büyüme değerlendirmeleri olsun.
6. Bebeğin Erken Doğması
Erken doğan bebeklerin genellikle katı gıdalara erken geçiş yaptığını rahatlıkla görebilirsin. Halbuki prematüre bebekler anne karnında geçirmeleri gereken süreyi, dışarıda tamamlamaktadırlar. Prematüre bebeklerin gelişimleri mutlaka “düzeltilmiş yaş” sonucuna göre değerlendirilmeli ve 6 aydan önce katı gıdaya başlanmamalıdır. Nasıl hesaplanır peki bu düzeltilmiş yaş? Bebeğin 8 hafta erken doğduysa ve şuan doğum tarihine göre 20 haftalıksa; düzeltilmiş yaş değeri 12 haftadır! Doğum tarihine göre 20 hafta ve üzeri bebekler genellikle hemen katı gıdaya başlatılır. Evet onların ihtiyaçları diğer bebeklere göre daha fazla; ama bu fazla ihtiyaç katı gıdayla değil, daha sık emzirme veya gerektiğinde mamayla karşılanmalıdır.
Sevgili anne, anne sütünün yeri hiçbir besinle doldurulamaz! 6 aydan önce bebeğinin beslenmesinde yanlış bilgilendirmelerden, yanlış yönlendirmelerden, hareketlerin yanlış yorumlanmasından uzak dur ;)
Mutlu ve sağlıklı haftalar dilerim…
Tüm bebeklerde ikinci aydan itibaren tükürük bezlerinde aşırı tükürük üretimi başlar ve bu üretim üçüncü aya doğru çok artar. Bu durum ebeveynler tarafından ağızdan salya akma şeklinde izlenir.
Sağlıklı çocuk takiplerimde ailelerden en çok gelen sorulardan biri de ‘’Bebeğimin ağzından aşırı salya akıyor acaba dişleri erken gelecek olabilir mi?’’ sorusudur.
Genel olarak tüm bebeklerde diş beşinci aydan sonra beklenir. Üçüncü ay ilk dişin gelmesi için erkendir çok nadiren üçüncü ayda bir bebek ilk dişini çıkarır.
İkinci ayda tükürük bezleri aşırı çalışmaya başlar ve aşırı tükürük üretir. aylık bir bebeğin henüz yutma koordinasyonu iyi değildir. Normalinde biz yetişkinler ağzımızda üretilen tükürüğü belirli aralıklarla yutkunarak ağzımızdan akmasına engel oluruz. Ancak aylık bir bebek henüz bu yetide değildir. Dolayısı ile aşırı üretilen tükürük ağızdan salya olarak akar.
İkinci aydan itibaren tükürük üretiminin aşırı olmasının nedeni olarak birkaç görüş vardır. Çene kemiklerinin içinde yerleşmiş olan süt dişleri ikinci aydan itibaren ileri doğru hareket etmeye başlar. Diğer bir görüş ise üçüncü ayda bebekler ellerini keşfeder ve sürekli elleri ağzındadır. Bu durum diş etlerini ve tükürük bezlerini uyarır ve aşırı tükürük salınımına neden olur.
En fazla onsekizinci aya kadar devam eder. Üçüncü ayda ellerini ağızına götürme ile tetiklenen tükürük bezlerinde aşırı tükürük üretimi altıncı aydan itibaren ek gıdaların başlaması ve yarı katı gıdaların diş etlerine teması ile artar. Bu bebeğin ek gıdaya geçişini ve yarı katı gıdayı almasını kolaylaştırır. Çünkü tükürük bezleri ile üretilen tükürük öncelikle gıdanın ıslanmasını sağlar. Sonra da ağzı içi ve yutak bölgesini ıslatarak gıdanın ilerlemesini kolaylaştırır. Ayrıca üçüncü ayda elleri keşif olarak başlayan elleri ağıza götürme ve yalama hareketi motor gelişimin ilerleyen döneminde gıdanın tutulmasını ve tutulan gıdanın refleks olarak ağıza götürülmesini sağlar.
Ayrıca gıdanın ağıza değmesi ağızın tükürük ile ıslanması dil üzerindeki tat tomurcuklarını uyarır. Islanan tat tomurcukları bebeğin gıdanın lezzetini almasına yardımcı olur. Hatırlayın ağzınız çok kuruduğunda gıdanın lezzetini tam alamazsınız.
Ağızdan salya akma reflüsü olan bebeklerde var olduğundan çok daha abartılı görülür. Örneğin üçüncü ayında aşırı ağızdan salya akma olan bir bebekte aynı zamanda aşırı kusma ya da beslenme reddi gibi reflü düşündürecek başka emareler var ise o bebek reflü açısından değerlendirilmelidir.
Ağızdan salya akma bebeğin üretilen tükürüğü düzenli yutma ile koordine etmeye başladığı en geç onsekizinci ayda sonlanır. Onsekizinci aydan sonra halen devam eden bebeklerde yine reflü ya da yutkunma bozukluğuna sebep olacak nörolojik bir problem ya da sürekli ağızın açık kalmasına eden olan geniz eti gibi olası nedenler açısından değerlendirmelidir.
Ağızdan salya akması sonlanmış bir çocukta tekrar ağızdan salya akması boğaz ağrısına neden olarak yutkunmayı bozan bir boğaz iltihabı ya da ağız yarası nedeni ile kaynaklanıyor olabilir. Yine bir çocuk hekimi tarafından değerlendirmelidir.
Sağlıkla kalın
Uzm. Dr. Ayşe Sibel Tuğral
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı – Kocaeli
Bebeklerin büyüme ve gelişme süreci oldukça karmaşık ve çok aşamalıdır. Bu süreç zarfında vücuttaki dokular büyük değişimler geçirir. Organların olgunlaşma süreci, çeşitli rahatsızlıkların gelişmesi açısından risk altında olduğu gibi; bazı durumlarda doğal ve normal sürecin kendisi de birtakım klinik şikâyetlerle kendini gösterebilir. Bahsedilen bu olgunlaşma süreçlerinden biri diş çıkarmadır.
Bebeklerde, diş eti içinde gelişimini tamamlayan süt dişlerinin ağız boşluğuna ulaşması sürecine diş çıkarma denilir. Bebeklerde diş çıkarma; genellikle 4. ile 7. ay arasında görülmeye başlamakla birlikte, ağız içindeki dişlerin türüne göre ortaya çıkma zamanı değişiklik gösterir. Dişlerin çıkma süreci, her bebekte genetik ve çevresel faktörlerle ilişkili olarak farklı seyredebilmektedir.
Diş çıkarma süreci genellikle belirgin bir klinik soruna yol açmasa da ağız içindeki değişimlere bağlı olarak, rahatsızlık verici birtakım semptomların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Bu belirtiler bazı sağlık sorunlarıyla benzer özellik gösterebildiği gibi, bebeğin ve ailesinin günlük yaşam kalitesini de ciddi anlamda olumsuz etkileyebilir. Bu bakımdan; ailelerin diş çıkarma ile ilgili doğru ve yeterli bilgiye sahip olması ve uygun tedbirlerin alınması, sağlık bir yaşamın korunması adına önemlidir.
Doğumla birlikte, tüm vücutta olduğu gibi ağız içindeki dokularda da büyüme ve gelişme süreci devam eder. Diş eti içinde gelişim sürecini tamamlayan dişler, 4. ve 7. aylar arasında diş eti yüzeyine doğru hareket etmeye başlar. İlk olarak, alt çenede ön kesici dişler çıkmaya başlar. Bunu üst çenedeki ön kesici dişler takip eder. Ardından, yan kesici dişlerin çıkmasıyla süreç devam eder. Bebeklerin 3 yaşına ulaşmasıyla birlikte, 20 adet süt dişi tamamen çıkmış duruma gelir.
Diş çıkarma süreci; bebeğin kişisel özellikleri, genetik yapısı, aile öyküsü, beslenme düzeyi gibi çok farklı faktörlerle ilişkili olduğundan, her bebekte farklı seyredebilir. Bu anlamda; ailelerin, bebeklerinde diş çıkarmanın geciktiği veya erken olduğu yönünde endişelenmemeleri gerekir. Bu sürecin uzman bir hekim ile birlikte yakından takip edilmesi yeterli olacaktır.
Diş gruplarının çıkmaya başladığı dönemler şu şekilde özetlenebilir:
• Ön kesici dişler; ayda,
• Yan kesici dişler; ayda,
• Birinci azı (molar) dişler; ayda,
• Köpek (kanin) dişleri; ayda,
• İkinci azı (molar) dişler; ayda çıkar.
6 ila 12 yaş arasında, süt dişlerinin kökleri yavaşça dejenere olmaya başlar ve yerlerine 32 adet kalıcı diş çıkar. Ergenlik döneminde ise üçüncü molar dişler (yirmilik diş) çıkar ve ağız içindeki diş gelişim süreci tamamlanır.
Diş çıkarma sürecinde dişler, diş etlerinde kendilerine yol açarak ilerlediğinden ağızda rahatsızlık hissine neden olabilir. Özellikle azı dişleri daha fazla yüzey alanına sahip olduklarından, diş etinde yol açma süreci diğer dişlere kıyasla daha sancılı olabilir Diş çıkarma sürecinde diş etleri ödemli ve kızarık görünebilir, dişlerin çıktığı bölgelerde lokal salgı bezlerinin tıkanmasına bağlı sıvı dolu kabarcıklar izlenebilir.
Aşağıdaki belirtiler ise diş çıkarma sürecindeki bebeklerde sıklıkla gözlemlenmiştir:
• Genel huzursuzluk, sık ağlama ve sakinleşme dönemleri
• Elleri veya sert cisimleri ağza götürme
• Uyku düzeninde bozulma, uykuya dalmada zorluk
• Beslenmeyi reddetme
• Tükürük salgısında artış; aşırı salgı nedeniyle öksürük
• Ağız kenarında biriken tükürüğe bağlı tahriş, kızarıklık, döküntü
• Özellikle azı dişlerinin çıkması esnasında; diş etinde hissedilen ağrıya bağlı yanak veya kulak çevresini kaşıma
Bunların dışında, toplumdaki yaygın kanının aksine, diş çıkarma ateşe neden olmamaktadır. Yapılan araştırmalarda ateş bulgusu ile diş çıkarma arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Bununla birlikte; diş çıkarmanın görüldüğü yaşlarda sık virüs enfeksiyonu geçirilmesinin bir sonucu olarak, bu süreç içinde ateş şikâyetiyle karşılaşılması muhtemeldir İshal, vücutta döküntü ve kızarıklık, kusma, burun akıntısı gibi semptomlar da diş çıkarma ile ilişkili değildir.
Diş çıkarma ile ilgili problemler, her bebekte farklı seyreder. Gelişen belirtiler sebebiyle oluşan rahatsızlığı hafifletmek için uygulanabilecek tedbirler her bebekte etkili olmayabilir. Bu nedenle, ailelerin farklı yöntemleri denemesi ve bebeklerine en uygun yöntemi seçmesi gerekir. Aşağıdaki yöntemler semptomların rahatlatılmasında kullanılabilir:
•Diş çıkan bölgeye soğuk ve hafif bir baskı uygulanması genel olarak faydalı olarak görülür. Bu kapsamda, bebeğin ağzına zarar verecek bir soğuklukta olmayan, serinletilmiş (fakat dondurulmamış) çiğneme oyuncakları, kaşıklar, emzikler gibi esnek cisimler tercih edilebilir. Dişlerin düzgün ve sağlıklı gelişimi açısından ortodonti uzmanlarının önerdiği ekipmanların kullanılması tavsiye edilir.
• aydan büyük bebeklerde, serinletilmiş su içirilmesi de rahatlatıcı bir etki sağlayabilir.
• Bebeğin diş etlerine parmakla masaj yapmak yarar sağlayabilir. Bu yöntemde, henüz tam diş çıkarmamış bebeklerin anne parmağını emmesine veya dişlemesine izin verilebilir; emzirme öncesinde soğuk suya daldırılarak serinletilen parmakla diş etine masaj uygulanabilir. Böylece, emzirme sırasında bebeğin göğüs ucunu ısırmasının önüne de geçilebilir.
• Dişlerin çıkmasıyla birlikte, temiz ıslak bir mendille diş eti temizliği yapılabilir; 1 yaş itibariyle dişlerin bebeklere uygun diş fırçalarıyla fırçalanması ve diş ipi kullanılması da uygundur.
Bu uygulamaların dışında; hekim onayı olmadan kullanılan her türlü ilaç ve kimyasaldan, plastik ve kurşun gibi bebek için zararlı maddelerden üretilmiş ekipmanlardan, bebeğin ağzına götürebileceği küçük eşyalardan veya bebeğin boğulmasına yol açabilecek bebek kolyelerinin kullanımından uzak durulmalıdır.
Diş çıkarma süreci genellikle aşırı yoğun ağrıya neden olmaz. Bu sebeple; diş etine uygulanabilecek, ağrı kesici özellikteki lokal anestezik içerikli ilaçların kullanılması, yan etkilerinin olması nedeniyle önerilmemektedir. Ağrı nedeniyle çok huzursuzlaşan, 6 aydan büyük bebeklerde doktor onayıyla bazı ilaçlar ağız yoluyla kullanılabilir. Aspirin, 16 yaşından küçük çocuklarda kullanılmamalıdır.