kaynağı değiştir]
Her beytinin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkân tanır. Diğer nazım şekillerindeki kafiye bulma zorluğu şairleri uzun metinlerde bu şekli kullanmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır. Klasik düzende bir mesnevi; tevhid, münacat, naat, miraciye, eserin sunulacağı büyüğe övgü, mesnevinin niçin yazıldığını açıklayan sebeb-i nazm ve hikâyenin anlatımı (ağaz-ı destan) bölümlerinden oluşmuştur. Mesnevide beyit sayısı sınırsızdır. Mesnevilerde yer ve zaman kavramlarının tam belli olmaması, olay ve kahramanların olağanüstülükler taşıması mesnevinin masal ve destanla ortak özellikleridir.
Mesnevi: Divan edebiyatının nazım şekillerinden birisi olan mesnevinin sözlük anlamı ikişer, ikişerli demektir. Edebiyat terimi olarak anlamı ise, her beyiti kendi arasında kafiyeli iki beyitten binlerce kadar uzanan bir nazım şeklidir. aa bb cc dd vs. şeklinde kafiyelenir.
Beyitlerin ayrı ayrı olması yanında, her beyitin anlamının kendi içinde tamamlanması ve öteki beyitlere geçmemesi mecburidir. Beyitler arasında yalnızca konu bütünlüğüne dikkat edilmiştir.
Mesnevi aruzun kısa kalıplarıyla yazılır; daha çok şu kalıplar kullanılmıştır:
Hamse Nedir?
Aynı şair tarafından kaleme alınmış beş mesneviye hamse denir.
Hamse geleneğini başlatan sanatçı Genceli Nizamidir. Nizami, mesnevide Azerbaycan edebiyatının en büyük şairlerinden biridir.
Nizaminin hamsesini oluşturan beş mesnevi:
Mesnevinin ana bölümler hâlinde kurgulanmış kendine özgü bir mimarisi vardır. İlk döneme ait Türkçe mesnevîlerde her şairin riayet ettiği bir mesnevî formundan söz etmek mümkün değildir. Nazım biçiminin kullanımı edebiyatta yaygınlaştıkça mesnevi formu da belli bir sistematik kazanmıştır.
Klasik mesnevi formunun unsurları şu şekildedir:
Bu unsurlara dair bazı açıklamalar:
Sebeb-i telîf: Eserin yazılış nedeninin anlatıldığı bölümdür. Bu bölüm için sebeb-i nazm-ı kitâb şeklinde adlandırmalar vardır.
Âgâz-ı dâstân: Esas konunun işlendiği bölümdür. Mesnevinin en hacimli bölümüdür. Bu bölüm için âgâz-ı kitâb, âgâz-ı kıssa şeklinde adlandırmalar da vardır.
Hâtime: Mesnevilerin bitiş bölümüdür. Bu bölümün edebiyat tarihi açısından en önemli yönü, mesnevinin adı, kaç beyit olduğu, nerede ve ne zaman yazıldığı gibi birçok birincil derecede önemli bilgileri içermesidir.
Konu ne olursa olsun bir mesnevide bu bölümlerin pek çoğu bulunur.
Mesnevide olaylar bir masal anlatımı ile sürer. Anlatış ve tasvirler akıl ve mantık sınırından taşarlar. Yer ve zaman belirsizdir. Tasvirlerde aşırı abartmalar göze çarpar. Hikâye kahramanları olağanüstü davranışlarda bulunurlar. Ağırlık merkezi aşk olan mesnevilerde cin, peri, dev, cadı, ejderha gibi masal motifleri çok bulunur. Bazan bu aşk ve imajlar, tasavvufi veya alegorik-sembolik nitelikler gösterebilirler.
Mesnevilerde konu değişik olabilir:
Mesnevilerde her beyitin ayrı kafiyeli olması nedeniyle büyük bir yazma kolaylığı vardır. Bu yüzden anlatım esasına dayanan, hikâye niteliği taşıyan destanlar, uzun aşk hikâyeleri, şehrengizler, didaktik(öğretici), dini-ahlaki konular mesnevi nazım şekliyle kaleme alınmıştır. Bunun yanında divan şairleri arasında mesneviye hiç iltifat etmeyenler de vardır (msl. Bakî, Nedim).
Eski edabiyatımızda mesnevi asla gazel ve kaside gibi ön planda tutulmamış, hatta yalnızca mesnevi yazan şairlerin sanatı küçümsenmiştir.
Mesnevilere Dair Bazı Notlar
Yüzyıllara Göre önemli mesneviler ve müellifleri (Yazarları):
Türk edabıyatıjnda ilk büyük mesnevi, Yusuf Has Hacipin seafoodplus.info kaleme aldığı, 6 bin beyitten oluşan Kutadgu Biligdir. Sonra sırayı seafoodplus.info Mevlananın beyitten oluşan Mesnevisi alır. Yine bu yüzyılda Şeyyad Hamzanın beyitlik Yusuf u Züleyha adlı mesnevisi edabiyatımızda ilk manzum aşk hikâyesidir.
Yüzyıl Mesnevileri:
Yüzyıl Mesnevileri:
Yüzyıl Mesnevileri:
Yüzyıl Mesnevileri:
Yüzyıl Mesnevileri:
Yüzyıl Mesnevileri:
Tanzimat döneminde ise Ziya Paşanın Harabat Mukaddimesi, Namık Kemalin Tahrib-i Harabatının bir kısmı ve Abdülhak Hamidin Manzum tiyatroları mesnevilerin en son örnekleri olmuştur.
Mesnevi (Açıklama-2)
Mesnevî bir edebiyat terimi olarak aynı vezinde ve her beyti diğer beyitlerden bağımsız olarak kendi arasında kafiyeli bir nazım biçiminin adıdır. Bu nazım biçimine mesnevî adının veriliş nedeni, her beytin mısralarının diğer beyitlerden bağımsız olarak kendi içinde ikişer ikişer kafiyelenmiş olmasıdır. Diğer nazım biçimleri için konulmuş olan beyit sayısı sınırlaması bu nazım biçiminde yoktu.
Mesnevîde beyitlerin diğer beyitlerden bağımsız olarak kendi içinde kafiyelenmesi ve beyit sayısı için bir sınırlama konulmamış olması, diğer nazım şekillerinde olduğu gibi şairleri kafiye bulma ve sayısı önceden belli birkaç beyit ile düşüncelerini ifade etme sıkıntısından kurtarmış; bu nedenle de uzun, bazen binlerce beyit tutan manzumeler bu nazım biçimiyle yazılmıştır.
Mesnevîlerde genellikle mefâîlün mefâîlün feûlün; mefûlü mefâilün feûlün; fâilâtün fâilatün fâilün; feilâtün feilâtün feilün gibi kısa vezinler kullanılmış; bu da şairler için anlatımı kolaylaştıran başka bir etken olmuştur.
Divanlarda beyit sayısı en fazla otuza kadar çıkmış kısa mesnevîlere de rastlanmakla birlikte bu nazım biçimiyle genellikle Leylâ ve Mecnun, Husrev ve Şîrîn, Yûsuf ve Zelîhâ gibi edebî değer taşıyan uzun aşk hikâyeleri, destânî konular ile öğretici yönü ağır basan dinî, tasavvufî, ahlakî eserler ve manzum sözlükler yazılmıştır.
Aynı şair tarafından yazılmış beş mesnevîye hamse denir.
İran edebiyatında ilk hamse sahibi şair Genceli Nizâmî (öl. ?)dir. Genceli Nizamî, mesnevîde İran edebiyatının en büyük şairidir. Hamsesindeki mesnevîler Mahzenül-Esrâr, Leylî vü Mecnûn, Husrev ü fiîrîn, Heft-peyker ve
Mesnevînin bölümler hâlinde düzenlenmiş kendine özgü bir kompozisyonu vardır. İlk dönem Türkçe mesnevîlerde her şairin uyduğu bir mesnevî formundan söz etmek mümkün değildir. Ancak bu edebiyatın tarihî gelişimi içinde mesnevî formu da bir düzen kazanmış ve mesnevîler bu düzene uyularak yazılır olmuşlardır. Yaygın olarak uyulan bu düzene göre genellikle bir mesnevîde bulunması gereken bölümleri şu üç başlık altında toplamak mümkündür:
1. Giriş:
Mesnevî şairinin biçim gerekliliklerini yerine getirdiği kısımdır. Bu başlık altında sırasıyla tevhîd, münâcât ve nat gibi bölümler vardır. Bu üç bölümden sonra bazı mesnevîlerde mirâciyye, mucizât-ı nebevî ve medh-i çehâr-yâr adlı kısımlar da yer alır.
Mesnevî eğer bir devlet büyüğü ya da toplumda ileri gelen bir kişi adına yazılmış ve ona sunulmuşsa, bu kişi için yazılmış olan; onun cömertliği, cesareti ve erdemlerinden söz edilen bir övgü kısmı yer alır. Bunu sebeb-i telîf, sebeb-i nazm-ı kitâb gibi bir başlığın bulunduğu, eserin yazılış nedeninin anlatıldığı bir bölüm izler. Bu bölümde şairler genellikle eseri rüyalarında duydukları ya da sahibini görmedikleri bir sesle (=hâtif); yani, manevi bir işaretle ya da samimi bir dostlarının isteği üzerine kaleme aldıklarını söylerler. Bu kısımda aynı konuda daha önce eser yazmış mesnevî şairleri ve eserleri hakkında edebiyat tarihimiz açısından önemli olabilecek bilgiler de bulunabilir.
2. Konunun İşlendiği Bölüm:
Âğâz-ı dâstân, âğâz-ı kitâb, âğâz-ı kıssa gibi bir başlıkla başlayan bu bölüm, asıl konunun işlendiği bölümdür. Mesnevîlerde bu ana başlığa bağlı olarak çok sayıda alt başlık kullanılmıştır. Bu bölüm mesnevîlerin konusuna göre farklılık gösterir. Mesnevîlerde ana konu işlenirken bazen bir münasebetle ana konuyla bir şekilde bağlantılı başka konular da kısaca anlatılır; sonra tekrar asıl konuya dönülür. Mesnevînin tekdüzeliğini kırmak için bu bölümde şairler kahramanların ağzından gazel, musammat vb. nazım şekilleriyle şiirler de söylemişlerdir. şairler bu manzumelerde çoğunlukla mahlas kullanmamışlardır. Bu, mesnevî içindeki diğer nazım şekilleriyle yazılmış manzumelerin bağımsız bir şiir olmaktan çok, o eserin bir parçası olarak değerlendirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Mesnevîlerde arasöz olarak kullanılmış olan bu manzumelerin bir kısmının bir mesnevînin parçası oldukları unutularak tek başlarına meşhur oldukları da görülür. Fuzulînin Leylâ vü Mecnunundaki bazı gazeller bu nitelikteki şiirlerdendir.
3. Bitiş Bölümü:
Mesnevîlerin sonuna doğru ayrı bir başlık altında eser için bir bitiş bölümü yazılmıştır. Genellikle hâtime başlığını taşıyan bu bölümün başında tevhîd, münâcât ve fahriyye içerikli beyitlerin bulunduğu da görülür. Mesnevînin adı, bazen şairi, kaç beyit olduğu, nerede ve ne zaman yazıldığı gibi bizzat şairi tarafından verilmiş edebiyat tarihimiz açısından son derece önemli bilgiler de genellikle bu bölümlerde yer alır. Bu kısımlar, bazen şairlerin eser hakkındaki değerlendirmelerini de içerdiği için ayrı bir değer taşırlar.
Kaynakça: seafoodplus.info M.A. Yekta SARAÇ, Eski Türk Edebiyatında Biçim ve Ölçü, Açıköğretim Yay.
Örnek 1.
Kısa Mesnevî
Dîbâce-i Eşâr-ı Gül-i Sad-Berg
1. Seherden seyre vardum murgzâra
Hezârân murg gördüm geldi zara
2. Gül ü lâleyle zeyn olmış çemenler
Oyuna girdi gönlekcek semenler
3. Çü gördüm nakş-ı Erjeng oldı sahra
Edüp bir nice rengîn şir peyda
4. Kadem basdum izâr-ı mihr ü mâha
Ki tâ erdüm cenâb-ı Pâdişâha
5. Yüzüm sürüp çemenler gibi hâke
Duâlar eyledüm ol zât-ı pâke
6. Oluban bîd bergi gibi lerzân
Nihâl-i erguvan-veş derledüm kan
7. Sunup bu nazmı dest-i Şehriyâra
Gül-i sad-bergi irgürdüm bahara
(Hayalî Bey)
Örnek 2.
Kısa Mesnevî. Küçük Hikâye
Hikâyet-i Leylî vü Mecnûn
1. Meğer bir gün ki âteş-i pâre-i Necd
Şerer pervanesi Mecnûn-ı pür vecd
2. Siyeh-mest-i şarâb-ı hayret olmış
Kararmış gözleri Leylîyle dolmış
3. Dolaşdurmış perîşân seyr-i râha
Tutulmış kendüsi çün dâm-ı mâha
4. Dönüp ol şule-i cevvâle-i gam
Yanup durmakda olmış şema hemdem
5. Düşüp çün mûy-ı zengî pîş ii tâba
Bozulmuş genc-i târ-ı ıztıraba
6. Katup seyl-i sirişkin bahr-ı hûna
Sükûn el vermiş ol cûy-ı cünûna
7. Olup hoşnûd kendü âteşinden
Şikâyet etmez olmış mâhveşinden
8. Cefâdan nây gibi zâr etmez olmış
Varup Leylîyi bîzâr etmez olmış
9. Olup fariğ dil-i dîvânesinden
Usanmış vaz-ı küstâhânesinden
Duyup ol berk-i sâmân yanî
Leylî Gazabnâk eylemiş Kaysa tecellî
Demiş etdünse feryadı ferâmûş
Gerekmez bana artık gûş u mengûş
Perîşân olmağı edüp tahayyül
Senün-çün şânelenmişdür bu kâkül
Bu suretler senün-çün rû-nümâdur
Nazar âyineye sanma sanadur
Hemân yan ağla Mevlâyı seversen
Koma feryadı Leylâyı seversen
Meğer dîvâneye taş atdı Leylâ
Komadı urmadık baş seng-i hârâ
Olur maşûk dâğ u zahme tâlib
Nişan lâzımdır âşıklarda Gâlib
Mülevvendür hemîşe kâr-ı uşşak
Meğer imdâd ede Hunhâr-ı uşşak
Kerem-hâhum cenâb-ı mevlevîden
Vere bir neşe şûr-ı manevîden
(Şeyh Gâlib)
Ayrıca bakınız ⇒ İndir ⇒ Mesnevîlerin Doğuşu ve Türk Edebiyatındaki Gelişmesi
Ayrıca bakınız ⇒
Divan Edebiyatı
Mesnevide konu her ne olursa olsun, ilk dikkati çeken özellik olayın bir masal havasında anlatılmasıdır. Akıl ve mantık ölçülerini aşan bir sürü olay birbirini izler. Olayın geçtiği yer ve zaman belirsizdir. Konuda birlik sağlanamamıştır. Hikâyenin bölümleri birbirine eklenmiş ilgisiz parçalar gibi görünür. Çevre tasvirleri gerçeğe uygun değildir, hikâye kahramanları doğaüstü davranışlarda bulunur. Hikâyelerde cinler, periler, devler, cadılar, ejderhalar gibi masal motifleri sık sık işlenir.
Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikâyelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi beyitten oluşmuştur. Mevlana eserine ayrı bir isim koymamıştır; eser, nazım türü olan mesnevi adı ile bilinir.
Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikâye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır.
On bölümden oluşur.
Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olmak bir itibar kaynağıdır. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi,Fuzuli,Nabi,Şeyh Galip,Şeyhi' dir.[1]