Gerçek çoktur ve çeşit çeşittir. Edebiyat benim için farklı gerçekleri yakalamanın bir yolu. Bu sayede hayatla bağ ve bağlantı kuruyorum. Edebiyat benim için haz. Edebiyat eserlerini okumak, anlamak, yorumlamak yaşadığımı hissettiğim çok başka anlardır. Yazmak çocukluğumdan beri varoluşumdan ayrılmayan bir eylem. Ne yazıyorum, diye kendime sorduğumda bir cevap duyuyorum: yarattıklarımı. Ama aslında gördüklerimi de yazıyorum, göremediklerimi de, duyduklarımı ve duyamadıklarımı da, sevdiklerimi ve sevemediklerimi, hissettiklerimi ve hissemediklerimi, bildiklerimi ve bilemediklerimi, anladıklarımı ve anlayamadıklarımı Liste uzar gider. Sadece yazarak değil, bir sanat eseriyle her temas ettiğimizde onu zihnimizde ve kalbimizde yeniden yaratmış oluyoruz. Yazarken yarattığım gerçekleri yaşamış oluyorum. Duygularımdan da, edindiğim bilglerden de onlar üzerine düşünüp yazarken, çok şey öğreniyorum.
Bugüne kadar farklı nedenlerle farklı türlerde yazılar yazdım. Bilimsel kitap ve bilimsel makaleler yazarak fikir ve bulgularımla ulusal ve uluslararası tartışmalara katıldım. İnceleme yazılarında çeşitli konulardaki yorumlarımı ortaya koydum. Yazarlık yolu şimdilik bir de şiirlerim ve öykülerime tanık oldu. Romanlar yazmak hayalimdir.
Edebiyatı daha iyi öğrenebilmek ve onu yaşayabilmek için bir süre Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünde okudum. Ayrıca, Cin Ali Vakfı’nın yazarlık atölyesi ve Prof. Dr. Gonca Gökalp başta olmak üzere farklı ülkelerde, farklı dillerde, farklı konularda edebiyat atöylerine katıldım, katılmaya devam ediyorum. Fakat, Cin Ali Vakfı’nın yazarlık atölyesi benim ilk yazarlık okulum oldu. Bu okulda sadece öğretmenimden ve okuduğumuz edebiyat eserlerinden ve yaptığımız ödevlerden değil, yazarlık yolunu beraber yürüdügüm sınıf arkadaşlarımdan da çok şey öğrendim, öğreniyorum. Kendime ait bir yazı sanatı geliştirebilmek ve yazarlık mertebesine ulaşabilmek için her gün bu yolda adım adım yürüyorum.
Çınla AKDERE
Çınla, mektubunda ”Yazının sesi var” diyorsun. Yazılarında neyin sesi yok ki Duyguların, hayal kırıklığının, denemenin, yanılmanın, sarsılmanın, dağılmanın. Kendinden yola çıkıp başkalarını anlatıyorsun. Bana, Ümit Yaşar’ın “Rıhtımda” şiirini hatırlatıyor öykülerin.
“Belki bazen değeri anlamak için bir ömür değil sadece bir an gerekir" diyorsun. Acıyı yaşayıp, onu sahipleniyor, bir anın, bir hissin peşine düşüp, izini sürerek yazıyorsun. Şairin dediği gibi “Yaşamak kaşla göz arası. Yaşamanın tam sırası, tam sırası “diyeceğim geliyor.
“Hayatımı kısıtladığımı söyleyemeyeceğim. Kısıtlı olan hayatı yaşıyorum” diyorsun. Geçmişi değil anı yaşıyor, geleceği düşünüp yakalıyor, kendine yılbaşı hediyeni şimdiden alıyorsun.
“Bir an önce günde en azından bir saatimi komedi yazmanın inceliklerini anlamaya vermek istiyorum” diyorsun. Bir saat nedir ki, komediler içinde ne çok trajedi var. Sahi biz neye gülüyoruz?
Babamın bize küçükken sık sık söylediği “Harabat ehlini hor görme zakir, defineye malik viraneler var” Sen yazmaya devam et. Yazıların bizleri alıp götürüyor, sürüklüyor, şaşırtıyor.
Yakında çıkaracağım dediğin polisiye romanı dört gözle bekliyorum.
HÜSEYİN KALAYCIOĞLU
Rıhtımda
Bir beyaz gemiydi ayıran onları
Kadın güvertedeydi adam rıhtımda
Şimdi unuttum yüzünü kadının
Adamın gözleri aklımda
Kana bulanmış bıçaklar gibi
Uzun kirpikleri ıslaktı
Adam dertli adam darmadağın
Dokunsalar ağlayacaktı
Adam bitkindi adam seviyordu
Kalan kederdi giden gemiyse
Taş olduğu içindir dedim
Rıhtım taşları erimediyse
Derken bir düdük öttü ansızın
Bembeyaz gemi gitgide ufaldı
Korkunç yalnızlığıyla baş başa
Rıhtımda bir adam kaldı
Ümit Yaşar Oğuzcan
Linux , Bilim , Ekonomi , Sanat , Alışveriş , Edebiyat , Seyahat , Hobi , Tarih , Din , Dünya , Kitap , Sağlık , Genel , Teknoloji , Reklam , Eğitim , İnternet , Doğa