bir gün herkes hesap verecek / Stream Bir Gün Herkes Hesap Verecek by AE Production | Listen online for free on SoundCloud

Bir Gün Herkes Hesap Verecek

bir gün herkes hesap verecek

Felaketin ilk haftasında ülkemizin farklı illerinde toplanan yardım malzemeleriyle doldurulan onlarca yardım tırı TMMOB organizasyonu ile gölgedeki illere ulaştırıldı.

Yönetim kurulu üyelerimiz, Oda başkanlarımız ve teknik heyetlerimiz deprem bölgesini karış karış gezerek durumu ve ihtiyaçları raporlaştırıyorlar.

Bu yardımları büyütmeye, meslektaşlarımızın mesleki bilgi ve birikimini bölge halkının sorunlarının çözümü için yönlendirmeye devam edeceğiz.

HALK DÜŞMANI KARAHASANOĞLU’NA CEVABIMDIR

Yaşanan afetin bu denli büyük bir yıkıma ve sosyal trajediye dönüşmesine ilişkin ilk tespitlerimi geçtiğimiz hafta BirGün’deki köşemde dile getirmiştim.

Bu yazıma karşılık, gericiliğin borazanı ve iktidarın savunucusu Akit Gazetesi’nden Ali Karahasanoğlu “TMMOB için hesap verme günü” başlıklı bir yazı kaleme almış.

Suçunu örtbas etmeye çalışanlara has bir yüzsüzlük ve çarpıtmayla kaleme alınmış bu yazıyı ve yazarını dikkate almasam da, ülkemizdeki yapı denetim sisteminin içinde bulunduğu durumu ve TMMOB’ye bağlı odaların etkisizleştirme politikalarının sonucunu gösterebilmek için birkaç konunun altını çizmek istiyorum.

Karahasanoğlu’nun yazısında -pek çok safsata arasında- dile getirdiği temel suçlama yıkılan bunca çürük binanın yapımına TMMOB’nin neden sessiz kaldığıdır.

Soru en temelinden hatalıdır: TMMOB, bilime ve tekniğe uygun olmayan, kamu yararı taşımayan uygulamalara ve projelere karşı asla sessiz kalmamıştır. Gerek yayınladığımız raporlar, gerek açtığımız davalarla bilime ve tekniğe uygun olmayan her türden projeye engel olmaya çalıştığımızı herkes bilmektedir. Öyle ki, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, defalarca TMMOB’nin bu tavrından ne kadar rahatsız olduğunu dile getirmiş, açtığımız davalar nedeniyle bazı projeleri hayata geçirememekten şikayetlenmiştir.

20 yıllık iktidar dönemi boyunca AKP, her fırsatta, yağma politikalarında kendisine engel olarak gördüğü TMMOB’nin yetkilerini kısıtlamak, meslek alanındaki denetimlerini ortadan kaldırmak için yasal düzenlemeler yapmıştır.

Odalarımızın belediyelerle imzaladığı protokoller aracılığıyla uyguladığı bazı denetimler bile inşaat şirketlerini ve iktidarı rahatsız ettiği için TMMOB’nin her türlü denetim yetkisi adeta yasaklanmıştır.

Gerici Akit ve yandaşlar, tüm bu düzenlemeleri ağızlarının suyu akarak, coşkuyla haberleştirmekten kendilerini alamamıştır. Gelinen süreçte TMMOB’ye bağlı odaların kendi uzmanlık alanlarına ilişkin herhangi bir projeye denetim yapma yetkisi bulunmamaktadır.

Yapı Denetimi Yasası’na yılında özel bir madde eklenerek “projelerin ilgili idareler dışında başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamayacağı” kesin hüküm altına alınmıştır. Bu da yeterli olmamış yılında yapılan çıkarılan “Torba Kanun”la “Harita, plan, etüt ve projeler; idare ve ilgili kanunlarında açıkça belirtilen yetkili kuruluşlar dışında meslek odaları dahil başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamaz, tutulması istenemez.” hükmü İmar Yasası’na işlenmiştir.

Bu düzenlemeler yetmezmiş gibi, hiçbir mühendislik hizmeti almamış on milyondan fazla kaçak, ruhsatsız yapı “İmar Barışı” adı altında ruhsatlandırılmıştır. İnsan hayatının hiçe sayıldığı, kanuna ve mevzuata aykırı faaliyet göstererek suç işleyenler ödüllendirildiği İmar Barışı’nın milyonlarca kişinin hayatını tehdit ettiğini defalarca vurguladık.

Kentsel Dönüşüm uygulamalarının şehir merkezlerinde rant alanları yaratmayı değil, deprem riski olan yapıları yenilemeyi hedeflemesi gerektiğini her defasında dile getirdik.

Başta deprem vergisi olarak alınmaya başlanan ÖTV olmak üzere ülke kaynaklarımızın hiçbir kamu yararı olmayan “çılgın projelere” değil, halkın ortak çıkarını sağlayacak kamusal faydayı önceleyen projelere ayrılması gerektiğini söylemekten dilimizde tüy bitti.

Kent merkezlerinde deprem toplanma alanları yaratılmasının, şehirlerimizdeki park ve bahçelerin afet sonrasında yaşamı sürdürmeye olanaklı hale getirilmesinin, kriz yönetim senaryolarının oluşturulmasının önemini defalarca tekrarladık.

Bunca yıl boyunca bu sözlerimize kulak tıkayanların, açtığımız davalar nedeniyle birliğimizi hedef gösterenlerin, odalarımızın yetkilerini elinden alanların bugün hiçbir şey söylemeye hakkı ve haddi bulunmamaktadır.

Susun! Yıllardır uyguladığınız halk düşmanı politikaların enkazı altında kalan halkımıza yardım ulaştırmak için varını yoğunu ortaya koyan Birliğimize dil uzatmaktan vazgeçin.

Tüm Yazıları

Değerli Okurlarım,

Yetişkin bir insanı çocuktan ve akıllı bir insanı deliden ayıran en temel özellik, sorumluluk üstlenme ehliyetidir.

Sorumluluk, bir insanın davranışlarının sonuçlarını üstlenmesi demektir. Sorumluluk sahibi insanlar, üstendiği görevlerde elinden gelenin en iyisini yapmaya ve gönüllü olarak hesap vermeye hazır insanlardır.

Sorumluluk üstlenmek ve üstlenilen sorumluluğun hesabını vermek, insanın içinde yaşadığı kültürden öğrendiği bir davranıştır.  Malesef bizim toplumumuz, sorumluluk üstlenmeyi ve bu sorumluluğa ilişkin hesap vermeyi, kültür haline getirebilmiş bir toplum değildir.

Doğaldır ki bu durum, toplumun her katmanında olduğu gibi, kamu yönetiminde görev alan yöneticiler için de geçerlidir.

Değerli Dostlarım,

"Sorumluluk" kavramı ile beraber anılan ve bu olgunun sonucu olarak ortaya çıkan bir kavram daha vardır ki, o da "hesap verme" kavramıdır.

Görev ve sorumluluk yüklenen her bireyin, aynı zamanda hesap verme yükümlülüğünün de olması gerekir. Yani, her insan yaptıklarının ve yapmadıklarının sebep ve sonuçlarını açıklayabilmelidir. Bu yükümlülük, hayatımızın her anı ve alanı için geçerlidir. Zaten insan, başıboş olarak yaratılmış bir varlık değildir.

Bu hakikate işaret eden Yüce Allah, Kıyame Süresinin ayetinde:

"Yoksa insan başıboş bırakılacağını mı zanneder?" demektedir.

Yine İbrahim Süresinin Ayetinde:

"Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için (onları diriltecektir.) Kuşkusuz Allah, hesabı çabuk görendir." denilerek, herkesin bu dünyadaki amellerinden hesaba çekileceği belirtilmektedir.

Değerli Okurlarım,

Hesap vermek, sadece ahirete ilişkin bir kavram değildir. İnsanların dünyada da hesap verebilir olmaları gerekmektedir. Bizim kültürümüzde, “hesap verme” sanki “sorguya çekilme” gibi yanlış bir şekilde anlaşılmaktadır. Oysa hesap vermek, “sorgulanmak” değil, bir yöneticinin kendisine verilen yetkiyi en doğru şekilde kullandığını kanıtlaması demektir.

Özellikle de kamudaki idarecilerin, almış oldukları kararlar ve yapmış oldukları icraatlar sebebiyle hesap verebilir olmaları zaruridir. Çünkü, kamu idarecileri, işgal ettikleri makamların temsil ettiği kurum ya da işletmelerin sahipleri değil, emanetçileridirler.

Abdullah b. Ömer (ra)'in naklettiği bir hadiste Allah Rasûlu şöyle buyurdular:

"Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır; erkek, aile halkının çobanıdır; kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır."

Yönetici, onuruyla, haysiyetiyle, birikimiyle, kişiliğiyle, öz güveniyle koltuğuna güç vermelidir. Gücün kaynağı koltuk değil, koltuğa oturan olmalıdır.

Seçim ya da atama ile göreve gelip, kendisine  emanet edilen bir gücü ve yetkiyi kullanan hiçbir yönetici, “ben çok dürüstüm” diyerek hesap verme sorumluluğundan kaçamaz. Bu hesap, kanunların çizdiği çerçeve içerisinde ya dünyada, ya vicdanlarda, ya da ahiretteki büyük mahkemede mutlaka verilecektir. Çünkü bu kişiler, feodal toplumlardaki krallar ya da özel kesimdeki patronlar gibi, yönettikleri ülkelerin veya kurumların sahipleri olmadıklarından, üstlendikleri görevlerin ayrılmaz bir parçası olarak hesap vermek zorundadırlar.

Unutulmamalıdır ki, hesap verebilen bir yönetici, kendisine olan güveni ve bağlılığı daha da artıran bir yönetici konumuna yükselir.

Hesap verme sorumluluğundan kaçınan, hatalarını kabul etmeyen, suçu sürekli başkalarına ya da dış faktörlere yükleyen bir yönetici ve liderin itibarı, zaman içerisinde yok olma akibetinden kurtulamaz.

Sevgili Dostlarım,

Şimdiye kadar anlatılanlara baktığımızda, yöneticilik ve liderliğin ne denli zor ve mesuliyet gerektiren bir iş olduğunu anlıyoruz. Bütün bu gerçeklere rağmen, gerek cehaletleri ve gerekse dünyalık menfaatleri sebebiyle, hiç te layık olmadıkları makam ve mevkilere talip olanlara ne demeli?

Oysa ki yöneticilik, "Ateşten gömlek giymek" diye tarif edilir. Bununla ilgili olarak Hz. Ömer (r.a) Efendimize ait bir kıssayı hatırlamakta fayda var:

Hz. Ömer, kendisinden sonra kimin halife olması konusunda etrafındakilerle istişare ettiği sırada, orada bulunanlardan biri Hz. Ömer’e, oğlunu halife olarak bırakmasını tavsiye eder. Bunun üzerine Hz. Ömer, “Bir evde bir kişi yandı, başka kimse yanmasın.” diye cevap verir.

Çünkü, adalet timsali Hz. Ömer için idarecilik, yan gelip yatma işi değil, mesuliyet gerektiren ateşten bir gömlektir.

Değerli Okurlarım,

Yöneticilik, adaletli olmayı gerektirir. Adil olmayan bir yönetici kul hakkına girmiş olur ve hem kendisinin hem de yönetimi altında bulunanların helakine sebep olur. Bu nedenle, yöneticilerin seçimi hususunda kılı kırk yarmak gerekir.

Peygamberimiz kul hakkı konusunda çok titizdi. Ölümüne yakın zamanda, insanları toplayarak şöyle demiştir:

“Ey insanlar, kimin sırtına kamçı vurmuşsam, işte sırtım gelsin vursun; kimin bende alacağı varsa, işte malım gelsin alsın. Bana en yakın olan dostum, burada benden hakkını isteyen veya gönül hoşnutluğuyla helal edendir. Ben Rabbime yüz akıyla kavuşmayı umuyorum.”

Peygamberimiz bile ölmeden önce insanlarla hesaplaşmış ve helalleşmişse, şimdiki idarecilerin hesaplarını nasıl vereceklerini düşünmek bile insanı dehşete düşürüyor.

Allah hepimizi hesabını hem dünyada, hem de ahirette verebilenlerden eylesin.

Esen kalın dostlarım 



nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir