bir insan öleceğini anlar mı / Ölüm anında beyinde neler oluyor? İnsan ölüm anında neler yaşar? - Güncel Haberler

Bir Insan Öleceğini Anlar Mı

bir insan öleceğini anlar mı

Ölümü, ahireti düşünmekle hayatımıza nasıl bir anlam katabiliriz?

Ahiretin varlığını öldükten sonra anlamak, insanoğlunun ne dünya huzurunu, ne de ebedî hayatın kurtuluşunu netice vermez. Bizi bekleyen sonsuz hayat için açılan imtihanı başarmak, ömrümüzü hesap gününün sahibinin emrettiği istikamette geçirmemizi gerektiriyor. İşte o zaman ölüm bir darağacı, bir ebedî ayrılış, hiçliğe, yokluğa, çürümeye, unutulmaya, kopkoyu bir karanlığa açılan kapı hüviyetinden çıkıp, ölümün olmadığı, gelmiş ve gelecek bütün sevdiklerimizin toplandığı, Allah’ın emirlerine uymuş olmanın mükâfatının verildiği âleme geçmek için bir basamak haline gelecek. Ancak bu sayede ölüm, hayatımıza bir mânâ, huzur ve mutluluk katacak.

Yoksa şu perişan dünyada başıboş insanlar arasında, meyvesiz bir hayatta, sahipsiz, koruyucusuz bir şekilde bütün dünyaya sultan olsak kaç para eder? Bütün dünya saltanatı bize verilse, her gün dünyaya veda eden yüz binlerce şahidin bize verdiği “yok oluş” endişesinden gelen elem ve acıyı kaldırabilir mi? Elbette kaldıramaz.

 

Ölüm devamlı hayatın içerisinde mi?

Her mevsim yaşanan hadiseler gösteriyor ki, ölüm yeni bir hayatın başlangıcıdır ve o hayata ulaşabilmek için geçirilmesi gereken bir arınma hareketidir. Diğer bir ifadeyle ağırlıklardan kurtulmadır ölüm. Sonbaharda çürüyen, kuruyan ve kendisinde hayattan eser kalmayan kökler, dallar ve tohumlar, ilkbaharın o her yerden hayat fışkıran bayramına hazırlanır ve vakti geldiğinde yeni bir hayata kavuşurlar.

İşte birgün bizler de, o tohumlar gibi toprağa düşeceğiz. Her ne kadar bir müddet için toprağa karışsak bile, bizim de ebedî bir baharımız olacaktır.

 

Ölüm konusunda din ve felsefenin cevapları için ne denilebilir?

Bilim, insanın dünyaya nasıl geldiğini anlatır, fakat niçin geldiğini bildiremez. Bu dünyaya her gelenin öleceğini bildirir, fakat nereye gideceğini kestiremez. Bilim, olayın şeklinden bahseder, felsefe ise, nedenini açıklar. Ancak felsefenin de sınırı akıldır. Aklın bulamayacağı konular, felsefenin de dışında kalır. O zaman söz “din”in olur.

Yüce yaratıcımız, insan aklının kavramaktan âciz kaldığı gerçekleri, Peygamberleri vasıtasıyla, yani hak dinler yoluyla öğretmiştir. Bilimin dışında kalan, onun sınırına girmeyen, felsefeyi âciz bırakan konular, dinin sahası içine girer. Ve ancak bu sahada çözülebilir

 

Ölümü unutmak bir çare olabilir mi?

Bir kere, insan ölümü unutsa bile, ölümün insanı unutmadığı bir gerçek. Evet ölüm, hiç umulmadık bir anda kapımızı çalar. Ya kalbi sıkıştırır, ya bir damarımızı tıkar. Ya da yeni elbisenizi giyerken bir ayna karşısında veya otomobilinizi sürerken yakalayıverir sizi.

Kısacası, âhirete giden yollar o kadar çok ki saymakla bitmez, neticede hepsi oraya çıkar.

Behlül Dânâ Hazretlerine, ağır hastalandığı sırada biri sorar:

— Ya Behlül, Allah’ın emri yerine gelecek olursa, seni nereye gömelim?

Behlül, şu cevabı verir:

— Nereye isterseniz oraya gömün, çünkü âhiret her yerden aynı uzaklıktadır.

Evet önümüzdeki günlerde de yine yüzbinlerce insan ölecek, bir yandan da ölüm meleği vazifesi gereği can almaya devam edecek Ömrümüzün uzatılması için yapılan çalışmalar da devam edecek. Geçen günler de gösteriyor ki, hayat var olduğu müddetçe, ölümün sonu gelmeyecek ve ölüm öldürülemeyecektir

Ölüm meleğinin bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim. Ama elbetteki ona hazır bir şekilde.

 

Hayatı huzurlu yaşamanın ölçüsü nedir?

Hayatı yaşamanın binlerce şekli olabilir ama onu verenin beklediği tarz: “Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı imanla hayatlandırınız.” tavsiyesine uygun olanıdır, insana da en yakışanıdır. Peygamberimiz: “Nasıl bir hayat yaşıyorsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz, öyle de dirilirsiniz.” sözleriyle, ölmezlik ve eskimezlik içinde bir formül sunmuştur. Bu formülü, her hayata uygulamak ve sonucu görmek mümkün.

 

Ölümü düşünmenin bir yaşı var mı?

Yahya Kemâl ‘Rindlerin Ölümü’ adlı şiirinin bir kelimesi için mânâyı bozuyor endişesiyle yıllarca uğraşıp, nihayet ‘siyah’ yerine ‘serin’i kullanarak mısrayı;

Ve serin serviler altında yatan kabrinde” şekliyle tamamlamıştır. Şairimizle alâkalı bu hatırayı aktarırken, şunu anlatmak istedik. Bazı cümleler hatta kelimeler vardır ki, başlıbaşına bir paragraflık bazen de bir kitaplık düşünceyi içine alırlar.

Bir gül yaprağı gibi binbir muamma ile örtülü kâinat kitabında, bir satırlık ömrü olan her canlının diğer bir ifadeyle her gelenin gidip, her gidenin de gelmemek üzere ardından bıraktığı mesaj, üç hecelik bir “elveda”dır

Evet “gece gündüzün dönmesinde her dost vedâ eder.” Şimdiye kadar bu sondan hiçbir kimse kendini kurtaramamıştır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Nasılki insan küçük bir âlemdir; yıkılmaktan kurtulamaz. Âlem dahi büyük bir insandır; o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz.”

Bir satırlık hayatımızın hangi harfinde, hangi hecesinde olursak olalım değişmeyen hakikat şudur ki, “Hiç bir yaş, ölümü düşünmek için erken değildir.” Bu gerçek, bir hayat prensibi olması gerekirken, nedendir bilinmez başımıza hastalık gibi bir musibet gelmeden uyanamaz olmuş insan.

 

Peki ölüm ötesini düşünürken neleri göz ardı etmemeliyiz?

Rahmetli Dr. Halûk Nurbaki Hoca’nın bu konudaki görüşleriyle yazımızı tamamlayalım:

“Ölüm ötesini düşünürken, kâinatın temel kanunlarını, Yaratanın sanat inceliğini sezerek, hatta ona hayran olarak yola çıkmak gerekir. Yoksa, kâinat düzenini bir rastlantı, hayatı ve canlılığı basit bir uyum sanarak insanın yüceliğindeki sırları çözmek imkânsızdır. Böylece temel düşünce tarzında maddecilerden ayrılıyoruz. Madde ilimlerine aslında onlardan daha fazla saygılıyız.

Maddeyi kuru kalıpları içinde görerek ondan başka varlık kabul etmemek bir gaflettir. Eğer her şeyi madde sanırsak o zaman hayat ‘Ardından koşup tutamadığımız ümitler, mutsuzluklar heyecanlar, üzüntüler, yorgunluklar ve bunlara son damgasını vuran ölüm’ senaryosundan ibaret olur. Kâinatın güzelliklerinden, ince sanatından, derin şuurundan böyle bir sonu beklemek imkânsız. Kâinatın yüce yaratıcısı, âlemlerin en güzeli, insana böyle bir son damgasını vurmaz.”

 

Ölüm niçin nimettir?

Görünüş her ne kadar çirkin ve karışık olsa da, kâinattaki her hadisenin ya kendisi veya neticeleri güzeldir. Ölümde olduğu gibi. Çünkü ölüm, daracık odaları olan bir hapishaneden geniş bir sahraya çıkmaktır Yalnız, hadiseler rengini iç âlemimizden almaktadır. İnsanın ebedî yaşama arzusu ve bundan vazgeçememesi de, onu ölümden ürkütüp korkutmaktadır. Eğer şüpheler giderilse, ölüm korkusu da ortadan kalkacaktır. Hatta “Bazı kâmil insanların ölüm gelmeden ölümü istemeleri” bu sırdandır. Geçmişteki ibretli tablolara bir göz atalım. İlk olarak Hazreti Yusuf (as)’dan başlayalım. Uzun bir ayrılıktan sonra Mısır’ın sultanı olmuştur. Üstelik peder ve validesiyle görüşüp, tanışması olan dünyada en büyük saadetli ve ferahlı bir hengâmda dahi yine gaflete dalmamıştır. Ve o andaki lezzetten daha cazibedar ve ferahlı bir vaziyetin kabrin arkasında olduğunu bildiği için, ölümünü istemiştir. Yine Peygamber Efendimize dünyada ebedî hayat vaad ve ikram edildiği halde O, “Kul dünya ile âhiret arasında mütehayyir bırakıldı, kul âhireti seçti.” diyerek, o diyarı tercih ettiğini bildirmiştir. Yine Bilâl Habeşi ölüm döşeğinde hanımının “Aman ne kötü” diye sızlanması karşısında o, “Aman ne iyi, Hz. peygamber’e (sav) ve arkadaşlarına kavuşacağım.” diyordu Evet en dehşetli bir hakikat karşısında, hepsi bıçak sırtı gibi keskin olmasına rağmen cesaretle söylenmiş ifadeler

İşte vücudumuzdaki ölümün belirtileri

Ölüm, kaçınılmaz sondur ancak hepimizi korkutur. Sevdiklerinizi bırakıp gitmek, yapmak istediklerinizi tamamlayamamak ya da bilinmeyene doğru bir yolculuk yapmak biraz ürkütücü gelebilir. Bir anda öleceğimizi düşünürüz ama normal şartlarda bir ölüm kendini 3 ay önceden belli ediyor. Peki, ölüm hakkında ne biliyorsunuz? Mesela ölümün aslında anlık olmayıp, üç ay önceden başlayabileceğini biliyor muydunuz? İşte ölümün belirtileri

Yayınlanma: - 28 Mart Güncellenme:

İşte vücudumuzdaki ölümün belirtileri

YOLCULUK BAŞLIYOR: ÖLÜME 1 – 3 AY KALA NELER OLUYOR?

Birisi ölümün yaklaştığını fark etmeye ve onu kabul etmeye başladığı zaman çevresinden çekilmeye başlar. Dünyadan ve dünyanın içindekilerden ayrılma sürecini başlatır. Arkadaşlarının, komşularının ve hatta aile üyelerinin bile ziyaretini geri çevirebilir. Ziyaretleri kabul ettikleri zaman etkileşimde zorlanabilir ve bundan hoşlanmayabilirler.

shutterstock_custom

Kendi hayatları hakkında düşünüp taşınırlar ve anıları ziyaret edip dururlar. Nasıl bir hayat yaşadıklarını değerlendirebilir ve pişmanlıklarını düşünürler.

shutterstock_custom

Ölmek üzere olan kişilerin iştahı azalır, kilo verirler. Beden yavaşlamaya başlar ve daha önce olduğu gibi yiyeceklerden enerji almaya gereksinim duymaz. Bir zamanlar çok keyif aldığı şeyler ona artık cazip gelmez, tek istediği şey uyumaktır…

shutterstock_custom

Değişen vücut kimyası hafif bir his üretir. Onlar ne aç ne de susuzdur, yemek yemediklerinde acı çekmezler. Ve bu başladıkları yolculuğun beklenen bir parçasıdır.

shutterstock_custom

ÖLÜME 1 – 2 HAFTA KALA NELER OLUR?

Bu yolculuk sırasında kişiler genelde uyurlar. Kişilerde oryantasyon bozukluğu sık görülür ve algılar değişebilir. Kişi gizli düşman korkusu veya yenilmeme duygusu gibi hezeyanlar yaşayabilir.

shutterstock_custom

Halüsinasyonlar görebilir, bazen orada olmayan insanlarla konuşabilirler. Konuşulan kişi genelde ölmüş insanlar olur. Hayat ile gelecek arasındaki perde kalkmıştır.

shutterstock_custom

Kişide ajitasyon görülür, hareketleri amaçsızdır ve diğerleri için hiçbir anlam ifade etmiyor olabilir. Çünkü gittikçe bu dünyadan uzaklaşıyorlardır.

shutterstock_custom

FİZİKSEL DEĞİŞİKLİKLER

Vücut daha zor bir şekilde kendini koruma altına alır. Vücutta bu süre zarfında bazı işaretler görülür:
* Vücut sıcaklığı düşüktür.
* Kan basıncı düşüktür.
* Nabız düzensizdir; yavaştır ya da hızlıdır

shutterstock_custom

Terlemede artış görülür. Dolaşım nedeniyle deride renk değişiklikleri olur. Soluk ve mavimsi bir renk hakimdir, özellikle dudaklarda ve tırnak yataklarında daha belirgindir.

shutterstock_custom

Solunum değişiklikleri söz konusudur. Genellikle solunum daha hızlı ve yorucu haldedir. Tıkanıklık meydana gelebilir ve bu da öksürüğe yol açabilir. Konuşma azalır ve sonunda tamamen durur.

shutterstock_custom

ÖLÜME BİRKAÇ GÜN YA DA BİRKAÇ SAAT KALA

Kişi artık ölüme doğru yaklaşmaktadır. Ölüm yaklaştıkça enerji dalgası ortaya çıkabilir. Yataktan kalkıp, yakınlarla konuşmak, iştahsız geçen günlerden sonra bir şeyler yemek isteyebilirler. Bu enerji dalgalanması kişiye göre değişiklik gösterse de ölen bir kişinin son fiziksel ifadeleri bunlardır.

shutterstock_custom

Nefes daha düzensiz ve genellikle daha yavaştır. (Cheyne Stokes solunumu) Hızlı hızlı nefes almanın ardından nefes tamamen durabilir. Eller ve ayaklar morumsu ve lekeli (benekli) olabilir. Bu benekler yavaş yavaş kollara ve bacaklara yayılabilir. Dudaklar ve tırnak yatakları mavimsi ya da mor olabilir.

shutterstock_custom

Kişi genellikle yanıt vermemeye başlar ve gözleri açık veya yarı açık olmakla beraber çevreyi göremezler. İnanışa göre bu anlarda ölmek üzere olan kişinin yanına sevdiği kişilerin oturup onunla konuşması tavsiye edilir.

shutterstock_custom

Sonunda nefes tamamen sona erer, kalp durur. Ve ölüm artık meydana gelmiştir.

shutterstock_custom

aileÖlümsöz

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir