LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Kocaman bir kedi gibi yatıyorum bazen gecenin içine.
Ilık bir karanlığın örttüğü evlerdeki ışıklar tek tek sönüyor.
Aniden bir ışık huzmesinden kanatları beyazlanarak bir kuş geçiyor.
Sonra sessizlik
Öyle durup, ruhumun sessiz karanlığa akmasını, boşalmasını bekliyorum.
Ağır bir yük ruhum bazen bana.
Sandalyenin üzerine atılıvermiş bir gömlek gibi gecenin içine bırakmak istiyorum onu.
İnsanlar birbirinden ne kadar değişik, ne kadar farklı
Biri diğerine benzemeyen onca insan hayatın içinde sürekli birbirlerine değerek, dokunarak yaşıyor, bazen dümeni kilitlenmiş gemiler gibi çarpışıyor, bazen dağ suları gibi çağıldayarak birbirlerinin içine akıyor, birbirlerine karışıyorlar.
Her birinin ruhu, zihni, duygusu, düşüncesi diğerinden farklı böyle büyük bir kalabalığı yeryüzüne yerleştirmenin, her birini bir diğerine muhtaç ve bağımlı yaşatmanın, kendilerine hiç benzemeyen insanlara karşı onlara sevgiler, şefkatler ve nefretler yüklemenin, onların her birini kalın sır örtülerinin ardına saklayıp birbirlerini anlamalarına engel olmanın amacı ne?
Ne istiyor tanrı bizden?
Küçük bir gezegenin üstünde birbirine benzemeyen altı milyar insan yaratıp, altı milyarına da değişik parmak izleri veren o irade farklılığı neden bu kadar çok seviyor?
Parmak uçlarımız bile farklı.
Şu küçücük parmak uçları
Parmak uçları bile benzemeyen insanların, zihinleri, düşünceleri, duyguları, bilincin karanlıklarına saklanmış gizli arzuları, kişilikleri nasıl benzer birbirine?
Eğer duygularımız da parmaklarımız gibi dokunduğu yerde iz bıraksaydı, onların her birinde de diğerlerininkine benzemeyen çizgiler, kıvrımlar, helezonlar görürdük herhalde, herkesi duygu izlerinden tanıyabilirdik.
Belli ki birbirimize benzememizi istemiyor tanrı.
Her birimizin hayata başka bir biçimde değmemizi istiyor.
Başka izler bırakmamızı
Bütün bu dinler, ırklar, milletler, tarih boyunca hayatı "tekleştirmek", herkesi birbirine benzetmek isterken, tanrının bütün yarattıklarında açıkça görülen buyruğu onların isteğiyle uyuşmuyor.
"Farklı olun" diye buyuruyor tanrı.
"Birbirinize benzemeyin."
Tanrının yarattıklarıyla, tanrının kitaplarında öğrendiğimiz dinlerin talepleri nasıl böylesine birbirine zıt peki?
Tanrıdan değil, dinden de değil Ama dini kavrayış biçimimizden kuşkulanmamız gerekiyor sanırım.
Bir şeyi yanlış anlıyor olmalıyız.
Her bir parmak ucunu bile diğerinden farklı yapan tanrının yarattığı bu dünyada, "birbirinize benzeyin" demek tanrının buyruğuna da karşı gelmek olmalı.
Ne yaparsak yapalım, kim ne yaparsa yapsın, birbirimize benzemeyeceğiz.
Tanrıyı ve hayatı anlayabilmek için bu farklılığın amacını anlamalıyız.
Hayata biraz daha yakından bakmalıyız belki.
Hayatı hayat yapan ne?
Buna tek kelimeyle cevap verebilirim:
Hareket.
Hayat, hareketle var olur.
Rüzgarı düşünün
Esip duran rüzgarı
O rüzgar, çiçeklerin polenlerini, ağaçların tohumlarını alıp savurur, çiçekler, bitkiler rüzgarla yayılır.
Rüzgar olmasaydı, hava hareket etmeseydi, hayat dururdu, dünyanın bereketi kalmazdı.
Çoğalmak, yayılmak, bereketi sürdürebilmek için insanların da sadece bedenleriyle değil ruhları, zihinleri, duyguları ve düşünceleriyle hareket etmeleri gerekiyor.
Bütün düşünceler ve duygular birer rüzgar aslında.
"Polenlerimizi," tohumlarımızı yeryüzüne duygularımızla yayıyoruz, çoğalıyoruz, bereketleniyoruz.
Ve bu duyguların yayılabilmesi için farklı olmamız gerekli, suların akması için dağların olması gerektiği gibi Eğer bütün dünya dümdüz olsaydı, vadiler ve dağlar olmasaydı, toprağın her metresi diğerini tekrar ederek uzayıp gitseydi, sular bir yerden bir yere akmazdı.
Dağla ova arasındaki fark suları akıtıp duran.
İnsanlar da bunun için böylesine değişik.
Bizim de dağlar, ovalar, vadiler gibi birbirine benzemeyen ruhlara ve zihinlere sahip olmamız, duyguların bir insandan bir insana hareket etmesini sağlıyor.
Hepimiz birbirimize benzeseydik, düz bir toprak gibi olurduk, suların kımıldamayacağı gibi duygularımız da kıpırdamazdı.
Herkes birbirine benzeseydi kimse kimseyi sevmezdi, aşık olmazdı.
Aşkı, farklılıklar yaratıyor, bunu anlamak kolay.
Ama anlaşılması zor olan; varlığını savunabilmek için daha doğuştan kendine duyduğu bir aşkla dünyaya gelen, kendine hayran, sürekli olarak kendi üstünlüğünü ve farklılığını görmek isteyen, o derin bilinçaltlarında söylenemeyecek hatta bilinemeyecek kadar gizli arzular yüzen, on parmağında on ayrı parmak izi taşıdığı gibi ruhunun her parçasında farklı kimlikler barındıran, kendine benzemeyenden sürekli kuşku duyan, hep yaralanacağı, örseleneceği korkusunu içinde besleyen bu insanların birbirlerini nasıl seveceği
Tanrı, bize bunu söylemiyor.
"Sevin" diyor.
Ama nasıl?
Bir insanın bir insanı sevmesi kolay mı?
Annemizi, babamızı, kardeşlerimizi, çocuklarımızı; hiç sorgulamadan, kuşkulanmadan, yargılamadan sevebilmemiz için daha doğarken içimize sevgileri konanları severken bile bunca zorlanıp acı çekerken, "başka" birini nasıl seveceğiz?
Dağdan akan su bile nehre karışmadan önce nice kiri, çamuru, çöpü toplayıp taşırken, biz başka birine nasıl "tertemiz," kaygısız, kuşkusuz akacağız?
Ve, tohumları taşıyan rüzgar, nehire karışan su gibi hareketlenip hayatın bereketini taşıyabilmek için öyle bir seveceğiz ki sevdiğimizin yanında en büyük korkumuzu, "ölümü ve zamanı" unutacağız.
Onun yanındayken ölüm bizi telaşlandırmayacak.
Sadece onu düşüneceğiz.
Sadece onu kaybetmekten korkacağız.
Hatta onu kaybetme korkusu ölüm korkusundan bile büyük olacak.
Birini böyle sevebilmek, ölüm korkusundan kurtulmak ancak kendinden vazgeçerek, kendine duyduğun tüm sevgiyi bir başkasına aktararak olabilir.
Bu, nasıl mümkün ey tanrım?
İnsan kendinden nasıl vazgeçer?
Biliyorum, bu mümkün.
Aşk dedikleri, insanların binlerce yıldır şiirlerde, şarkılarda, kitaplarda anlattıkları, her yerde arayıp, her yerde ondan kaçmaya çalıştıkları bu işte.
Tanrının en tehlikeli mucizesi.
Bir insanın bir insanı sevmesi.
İmkansız görünen bir gerçek.
Ama bir mucizeyi taşımak o kadar kolay değil.
Tanrının bu mucizesiyle ödüllendirilenler, bir zaman sonra her işaretiyle "ben sizi farklı farklı yarattım" diyen tanrının buyruğuna isyankar olurlar, sevdiklerini kendilerine benzetmeye uğraşırlar.
Kendine benzemeyeni anlayamaz çünkü insan
Ve sevdiğin zaman anlamak istersin.
Ne düşünüyor, ne hissediyor
Onu kaybetmek korkusu ölüm korkusundan da ağırsa eğer, kendini ölümden korumaya çalıştığın gibi onu kaybetmekten de korumaya çalışırsın
Her duygu kıpırtısının peşine düşersin.
Bir avcı gibi onun duygularının geçtiği yerlerde iz sürersin, nereye gittiğini, geri dönüp dönmeyeceğini kavramaya uğraşırsın.
Kuruyup yırtılmış yapraklara, ağaç kabuklarına, çamur birikintilerine bakarken görürler seni, bir iz aradığını bilmezler, delirdiğini, hastalandığını düşünürler.
Her yere bakarsın sen.
Her yere, her ize
Rüyalarını bile merak edersin.
Ama insan insana sırdır.
Kimse kimseye benzemez çünkü.
Tanrı "benzemeyin" buyurdu.
Kimseyi kendine benzetemezsin, sen kimseye benzeyemezsin.
Sana benzemeyeni sevmek zorundasın.
Bu da tanrının buyruğu çünkü:
"Sana benzemeyeni seveceksin."
Altı milyar insanın her birini diğerinden farklı yaratan, her birinin parmak izlerini bile değişik değişik yapan tanrı benzerlikten nefret ediyor.
O, bütün düzenini benzemezlikler ve bu benzemezliklerin yaratacağı hareket üstüne kurmuş.
Düzenini bozmaya kalkışanı cezalandırıyor.
O yüzden belki, birini sevip de onu kendinize benzetmeye çalıştığınız anda acı çekmeye başlıyorsunuz.
Mucizeyi bozuyor, onu kızdırıyorsunuz.
Zor olanı yapmanızı istiyor sizden.
Zebraların çizgilerini bile birbirinden farklı çizen tanrı, rüzgar olmanızı, su olmanızı, dağlardan, tepelerden, vadilerden aşmanızı istiyor.
"Sana benzemeyene akacaksın."
Tanrı bizi seyrediyor, onun emrine uyup sana benzemeyeni sevdiğinde mutlu oluyorsun, onun emrine karşı çıkıp sevdiğini kendine benzetmek için uğraştığında acı çekiyorsun.
Zor iş bir insanın bir insanı sevmesi.
Ama en korkuncu, insanın sevdiği birinin acı çektiğini görmesi, acısına bir çare bulamaması, teselli edememesi, onun derinlerinde neler oluyor bilememesi.
İnsan kendi acısını taşır
Ama sevdiğinin çektiği acı, işte o kendi acından bile çok yaralar seni, tanrıya yakarırsın hatta, "bırak ben çekeyim acıyı, ona biraz sükun ver."
Kocaman bir kedi gibi yatıyorum gecenin içine.
Ruhum o ılık karanlığa aksın diye bekliyorum.
Kanatları ışıktan bir kuş geçiyor.
Sessizlik
Tanrım, sen şimdi neredesin?
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Müzik ruhun gıdasıdır. Edebiyat da öyle. Edebiyat ile müziği birleştiren en önemli faktör de şarkı sözleri. Bazı şarkı sözleri öyle değerli ki, en büyük şiirler kadar etki bırakıyor dinleyende. Pek çok şarkı sözü yazarının ozan olarak anılmasının sebebi de bu sanırız. Bazen kırgınlığımızı dile getirmek, bazen aşkımızı anlatmak, bazen de barış dalı uzatmak için şarkı sözlerine sarılırız. Bazı şarkılar dilimize takılır, nakaratını söyler dururuz ama sözlerinin gerisini unuturuz. Şimdi bütün şarkı sözlerini tek tıklamayla önünüze seren bir site var -> seafoodplus.info
Bu SiteYerli ve yabancı şarkı sözlerini, sanatçıların biyografilerini, şarkı sözü notalarını, müzik haberlerini, akor-tab bilgilerini ve popüler şarkıların çevirilerini seafoodplus.info'te bulabilrisiniz.
NEŞE ÖZCAN
DELİ DELİ
Söz =Gönül şen
Müzik=Yılmaz Tatlıses
Ne olur sustur artık arzunu emelini
Kırdılar gurunu anlamadılar seni
Dünyanın hali böyle sevmiyorlar seveni
Nelere muhtaç ettin sen beni deli gönlüm
Deli deli deli deli gönlüm deli
Bu dünya senin değil sana benzemeyenin
Sevmeyip sevenlere eziyet edenlerin
Arama mutlulğu hep boş kalır ellerin
Yeter beni yorduğun dur artık deli gönlüm
Deli deli deli deli gönlüm deli
Uzanan ellerini uzanıp tutmuyorlar
Mutluluk vaadetsende kıymet mi biliyorlar
Anla artık kalmadı halimden anlayanlar
Mahçup ettin sen beni ellere deli gönlüm
Deli deli deli deli gönlüm deli
DERMAN GİBİSİN
Söz:Gönül Şen
Müzik:Yılmaz Tatlıses
Seni hissetmeden yaşayamam ben
Sen şu bedenimde bir can gibisin
Gözlerin güneşim aşkın nefesim
Seven gözlerimde derman gibisin
Yalvarırım beni sevginden etme
Sarıl bas bağrına sakın terk etme
Aşkın can veriyor tüm benliğime
Seven yüreğimde derman gibisin
Öyle alıştım ki sıcaklığına
Mutluluğum sensin benliğim sensin
Senden ayrı kalmak azaptır bana
Sen benim ömrüme derman gibisin
SEVDA GÖZLÜM
Söz:Hamza Dekeli
Müzik:Yılmaz Tatlıses
Göz değmesin sakın mutluluğuna
Dilerim hep böyle kal sevda gözlüm
Mutsuzluk yakışmaz güzelliğine
Dilerim her zaman gül sevda gözlüm
Toprağa can veren yağmur gibisin
Kırlarda dolaşan bahar gibisin
Sen insan değilsin bence meleksin
Hep aynı değerde kal sevda gözlüm
Mutsuz geçen bir tek günün olmasın
Ömrünce sevilip sev sevda gözlüm
Gözünde kalmasın hiç bir muradın
Ömrünce bahtiyar ol sevda gözlüm
Mp3 indir ve Müzik dinle artık çok kolay İnternet ortamında reklamsız ve herhangi bir sorun yaşamadan Bedava mp3 indir istiyorsanız doğru adrestesiniz. seafoodplus.info sitemizde üzerinde sanatçı, üzerinde albüm ve 'den fazla mp3 bulunmaktadır. Tüm arşvimiz ücretsiz müzik indirme sitemizde sizlere sunulmaktadır. Kürtçe mp3, türkçe mp3, yabancı müzikler farklı kategorilerde şarkılar hergün onlarca yeni albüm ve daha fazlası Sitemizde mp3'lerimizin büyük bir bölümüde şarkı sözleri de bulunmaktadır. Evde, arabada, işyerinde kısacası internetinin olduğu her yerde seafoodplus.info sizinle birlikte
İstek, öneri şikayet ve telif hakları bildirimi için bize [emailprotected] mail adresinden ulaşabilirsiniz. Telif hakkı bildirimlerinde anında içerik sitemizden kaldırılmaktadır. Sitemiz hiçbir şekilde sunucuda veya kendi bünyesinde mp3 dosyası barındırmamaktadır. Sadece embed kodları ile paylaşılmaktadır. Sitemizdeki şarkılar sadece dinleme amaçlıdır. Kesinlikle ticari amaç bulunmamaktadır.