Bu Gönlüm Şehrini Seyran Ederken
Vücûdum Şehrini Seyrân Ederken
— 1—
Vücûdum şehrini seyrân ederken
Gördüm dört köşede dört can oturur
Biri biri ile lûtf ile söyler
İçerde hükm eder sultan oturur
Bir köşesi vardır kuyumcu işler
Bir köşesinde var âhen gümüşler
Bir köşesinde de bazirgân kışlar
Bir köşesinde de âlim oturur
Bir köşesi vardır suyu çıkıyor
Bir köşesinde su çıkmış akıyor
Bir köşesinde gonca gül kokuyor
Bir köşesinde de serdar oturur
Bir köşesi vardır yazı yazarlar
Bir köşesinde de yazıb bozarlar
Bir köşesi vardır suda yüzerler
Bir köşesinde de Hızır oturur
Bir köşesi vardır ikrar alırlar
Bir köşesinde de ikrar güderler
Bir köşesi vardır semâ’ ederler
Bir köşesinde de pirim oturur
Seyyid Ali Sultan böyle söyledi
İndi aşkın deryâsını boyladı
Bir köşesinde müekkel bekledi
Bir köşesinde Şah - Merdan oturur
Beyân edem zuhuratı pirimden Alın bûy-ı muhabbetler gülümden
Hayâli gönlümün nakşı değil mi Hakikat tuhfe-i nakşı değil mi
Anın nuru Muhammed'den değil mi Zuhuratı muhabbetten değil mi
Cemâlin göreni hayran eder ol Gönüller şehrini seyrân eder ol
Kapısına gelenler olur irşâd Bilir nefs ile Rabbini olur şâd
Dehânı nefha-i feyz-i Huda'ya Nice bin mürde kalbler olur ihya
Uyanır bülbül-i canlar kafeste Okurlar ism-i a'zam her nefeste
Şerîat babının miftâhı Oldur Hakîkat ilminin fettanı Oldur
Beka gülzârının solmaz gülüdür Hakîkat cân ilinin bülbülüdür
Kamu ef'âli ahlâk-ı hamîde Bular güç bulunur her âdemîde
Ganî ile fakîri bir tutar Ol Fakîre dahi çok hürmet eder Ol
Demi enfâs'ı îsâ nuru Ahmed Pîr-i Sâmî durur ismi Muhammed
Tarîk-ı Nakşibendî'nin pîridir Nüfuzu seng-i hârâyı eridir
Saadet burcunun hem kevkebidir Ulûm-u enbiyânın akrebidir
Ne söylerse tedünnîdir kelâmı Bu vaktin hem Odur kutb u imâmı
Velâyet şehrinin şahı bulardır Hakîkat şemsinin mâhı bulardır
Bulardır mahrem-i esrâr-ı Hazret Bulardır vâris-i Hatmü'n-nübüvvet
Bulardır kabza-i kudret boyası Bular irşada gelmiştir bu nâsı
Kemâl ehli dahi çoktur mürîdi Olubdur herbiri asrın ferîdi
İlâhî Pîr-i Sâmî hürmetine Bizi irgür cemâlin rü'yetine
İlâhî razı eyle bizi senden Firâk-ı derd ile cân-ı bedenden
Eğer Hâlık'ımız olmasa râzî Yaratmazdı cihanda birimizi
Pîrimiz mürşidimiz Şeyh-i Sâmî Reşâdetle cihanı tuttu nâmı
Bu asrın Hızrı'dır hem serveridir Hakîkat şehrinin hem rehberidir
Huda irşada gönderdi bu zâtı İçirdi bizlere âb-ı hayâtı
Hakîkatte vekîl-i Mustafâ'dır Muhabbetle derûnu pür-safâdır
Habîbin Ahmed'e bağışla bizi Dü âlemde sevindir cümlemizi
Muhib ihvanımızı cümle yâ Rab Saadet ehli kıl eyle mukarreb
Bizi zem eyleyene rahmet eyle Habîbin Ahmed'e hâs ümmet eyle
Dilerim senden ey Hallâk-ı âlem Azîz ismin için eyle mükerrem
Pîr-i Sâmî bölüğünden ayırma Kusurum mahşer ehline duyurma
Cemî-i mü'minîn ü mü'minâtı Bağışla cümleten ehl-i usâtı
Ayırma Salih'i yâ Rab rızâdan Garîk-ı rahmet et bâb-ı atadan | Bûy-i muhabbet = Muhabbet kokusu
Tuhfe-i naks = Naksedilmis hediye.
Dehâni nefha-i feyz-i Huda'ya = Allah'in feyzini getiren agiz.
Mürde = Ölü, ölmüs.
Ihyâ = Diri.
Serîat babinin miftâhi Oldur = Seriatkaptsinin anahtari oldur.
Fettâh = Fetheden, açan.
Kamu ef'âli ahlâk-i hamîde = Bütün is ve hareketleri güzel ahlâk ve huylar.
Ganî = Zengin
Seng-i hâra = Tas, kaya.
Kevkeb = Yildiz.
Akreb = Pekyakin.
Vâris-i Hatmü'n-nübüvvet = Son peygamberin varisi.
Kabza-i kudret boyasi = Kudret elinin boyasi.
Nâs = Halk.
ferîdi = Bir tanesi, basi, en üstünü.
Rüyet = Görme, görülme.
Resâdet = Dogru yolun kilavuzu.
Derûnu = Içi, özü, bâtni.
Dü âlem = lkiâlem,dünyaveahiret
Muhib = Seven, dost
Mukarreb = Yakinlasmis, yakinina ulasmis.
Hallâk-i Âlem = Alemin yaraticisi, Allah. |
nest...
42916 42917 42918 42919 42920