cemel savaşı tarihi / Cemel Vakası nedir? Cemel Vakasında ne oldu? - Dinler Tarihi Haberleri

Cemel Savaşı Tarihi

cemel savaşı tarihi

Cemel Vakası nedir? Cemel Vakasında ne oldu?

Cemel Vakası nedir? Cemel Vakasında ne oldu?

Osman'ın isyancılar tarafından şehid edilmesi üzerine (18 Zilhicce 35 / 17 Haziran ) Medine'de bulunan ashap Ali b. Ebû Tâlib'i halifeliğe getirdi (18 veya 23 Zilhicce 35 / 17 veya 22 Haziran ). Hz. Ali'yi bekleyen en önemli mesele Hz. Osman'ın katillerini bulup cezalandırmaktı. Ancak ortada belirli bir katil yerine, "Osman'ı hepimiz öldürdük" diyen bir isyancı topluluk mevcuttu ve şehre hâkim olan bu âsilerle hemen başa çıkılamayacağı açıktı. Öte yandan yeni halifeye yalnız Medine'de biat edilmiş, diğer vilâyetlerin durumu henüz aydınlanmamıştı. Halife, biata yanaşmadıkları için Hz. Osman tarafından tayin edilen valilerin bir kısmını değiştirme kararı almış, bunu öğrenen Talha b. Ubeydullah Basra, Zübeyr b. Avvâm da Kûfe valiliğini istemiş, ancak onların bu isteği kabul edilmemişti (Taberî, I, , ). Bunun üzerine Talha ile Zübeyr halifeden umre için Medine'den ayrılma izni istemişler, bu izin de dört ay sonra verilmişti.

Hz. Âişe, hilâfetinin son dönemlerinde Hz. Osman'ı çeşitli vesilelerle tenkit etmiş ve halifenin şehri terketmemesi ricasına rağmen isyan başladıktan sonra hac için Mekke'ye gitmişti. Haccını tamamlayarak Medine'ye dönmek üzere yola çıkan, fakat Osman'ın şehid edilip yerine Ali'nin halife seçildiğini öğrenen Âişe geri döndü ve Mekke'de halka hitaben Hz. Osman'ın mazlum olarak öldürüldüğü yolundaki meşhur konuşmasını yaptı. Bu arada Hz. Osman'ın ölümünden Hz. Âişe'yi sorumlu tutanlar olmuşsa da Âişe ileri sürülen iddiaları reddederek bu hususta herhangi bir kusurunun bulunmadığını ısrarla belirtmiştir.

Hz. Osman'ın şehid edilmesinden sonra Medine'den uzaklaşan Emevî ailesi mensupları ile Osman'ın Basra ve Yemen valileri, vilâyetlerinin beytülmâlinde bulunan para ve savaş malzemesiyle birlikte Mekke'ye gelerek Âişe'ye katıldılar (Taberî, I, ). Umre için yola çıkan Talha ile Zübeyr de Mekke'ye gidip Hz. Âişe'nin safında yer aldılar. Mekke'de "Osman'ın kanını talep için" Hz. Âişe'nin önderliğinde oluşan topluluk, uzun müzakerelerden sonra Medine'ye giderek isyancılara karşı çıkmak yerine Hz. Osman'ın Basra valisi Abdullah b. Âmir'in ısrarı üzerine Basra'ya gitmeye karar vermişlerdi. O sırada Mekke'de bulunan Hz. Peygamber'in diğer zevcelerinden Hafsa bint Ömer de Âişe ile birlikte Basra'ya gitmek istediyse de kardeşi Abdullah buna engel oldu. Resûl-i Ekrem'in Mekke'de bulunan diğer zevceleri ise Zâtüırk mevkiine kadar gittiler ve Hz. Âişe'yi ağlayarak uğurladılar. Daha sonraları bugün "ağlama günü" (yevmü'n-nahîb) diye anılmıştır.

Hz. Âişe "asker" adlı meşhur devesinin üzerinde Mekke'den yola çıktığı zaman yanında dolayında kuvveti vardı. Ancak önce Zâtüırk, sonra da Merrüzzahrân'da, zaferin kazanılması durumunda halifenin kim olacağı tartışılmaya başlandı. Talha, Zübeyr veya Osman'ın oğullarından birinin halife olması gerektiği yolundaki tartışmalar sürerken Hz. Osman'ın Kûfe valisi Saîd b. Âs hilâfetin Abdümenâf (Ümeyye) oğullarından alınamayacağını, dolayısıyla Hz. Osman'ın oğullarından birinin halife olması gerektiğini ileri sürerek taraftarlarıyla birlikte topluluktan ayrıldı, Mugīre b. Şu'be de ona katıldı. Böylece Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr yaklaşık kişilik bir kuvvetle Basra önlerine ulaşabildiler. Yolda köpek havlamaları duyan Âişe nerede olduklarını sormuş, Hav'eb suyu civarında bulunduklarını öğrenince Hz. Peygamber'in zevcelerine hitaben, "Acaba hanginize Hav'eb köpekleri havlayacak?" dediğini (Müsned, VI, 52, 97) hatırlamış ve onun bu hareketi tasvip etmediğine kani olarak yola devam etmekten vazgeçtiğini söylemişti. Bunun üzerine Abdullah b. Zübeyr ile birlikte bir grup sahâbî, bulundukları yerin adını belirleyen rehberin yanıldığını ısrarla söylemişler, Zübeyr b. Avvâm da, "Belki Allah Teâlâ senin sayende müminlerin arasını düzeltecektir" diyerek onu yola devama ikna etmişlerdi. Hz. Âişe ve beraberindekiler Basra önlerine gelince Abdullah b. Âmir'i, Basralılar'ı kendi taraflarına çekmek üzere şehre gönderdiler; ayrıca Âişe, Ahnef b. Kays gibi Basra'nın ileri gelenlerine mektuplar yazdı. Diğer taraftan Hz. Ali'nin Basra valisi Osman b. Huneyf, Hz. Âişe'nin kuvvetleriyle birlikte Basra yakınlarına geldiğini haber alınca maksatlarını öğrenmek üzere kendilerine İmrân b. Husayn ile Ebü'l-Esved ed-Düelî'yi gönderdi. Hz. Âişe, gayelerinin isyancı takımın bozduğu barış ve düzeni geri getirmek, mazlum olarak öldürülen Osman'ın katillerini cezalandırmak ve müslümanların arasını düzeltmek olduğunu bildirmiş, Talha ile Zübeyr de aynı görüşlere katıldıklarını, ayrıca kendilerinin Ali b. Ebû Tâlib'e zorla biat ettirildiklerini söylemişlerdi. Bu gelişmeler üzerine Basralılar ikiye ayrılmış ve sert münakaşalara başlamışlardı.

Öte yandan Hz. Ali, Hz. Âişe ile beraberindekilere Medine'nin kuzeydoğusunda Rebeze'de yetişebilme ümidiyle dolayındaki bir kuvvetle Medine'den ayrılmıştı (Ekim sonu, ). Basra'da olup bitenler hakkında yolda bilgi alınca hemen Osman b. Huneyf'e bir mektup göndererek Talha ile Zübeyr'in kendisine biatları sırasında hiçbir şekilde zor kullanılmadığını bildirmişti. Bunun üzerine Osman, Ali b. Ebû Tâlib'in haklılığını ileri sürerek diğerlerinin Basra'yı terketmelerini istedi; onlar da kendilerinin haklı olduğunu söyleyerek Osman'ın şehri terketmesini istediler. Neticede bir akşam namazı sırasında bir baskınla Vali Osman b. Huneyf ve adamları esir alındı. Hz. Âişe onun öldürülmesine engel olduğu gibi serbest bırakılmasını da sağladı; fakat valinin saçı sakalı kökünden kazınmış, kaşları ve kirpikleri yolunmuştu. Osman b. Huneyf ve adamları bu durumda Zûkār'da konaklamış bulunan Hz. Ali'nin yanına gidip Basra'daki durumu anlattılar. Bu arada beytülmâl ele geçirildi ve idaresine Hz. Âişe'nin kardeşi Abdurrahman getirildi. Basralı taraftarlarından müşterek biat alan Talha ile Zübeyr kumandayı birlikte yürütecekler, namaz daha önce olduğu gibi Zübeyr'in oğlu Abdullah ve Talha'nın oğlu Muhammed tarafından kıldırılacaktı.

Hz. Âişe Basra'yı ele geçirmekle beraber buranın tam desteğini henüz sağlayamamış, Basra'nın önde gelenlerinden Ahnef b. Kays ile kabilesi Temîm'in bir kolu olan Benî Sa'd'ı bir türlü ikna edememişti. Kûfe'yi kazanmak veya bu şehrin Hz. Ali'ye fiilen destek olmasını önlemek amacıyla Kûfe'nin ileri gelenlerine mektuplar gönderdi. Hz. Ali de hemen hemen aynı günlerde Kûfe'nin desteğini sağlamak maksadıyla şehre arka arkaya üç heyet gönderdiyse de bir sonuç alamadı. Vali Ebû Mûsâ el-Eş'arî tarafsız kalmayı tercih ediyordu. Bunun üzerine Mâlik el-Eşter, Hz. Ali'nin izniyle duruma el koymak için Kûfe'ye gitti ve Ebû Mûsâ'nın konağını ele geçirdi.

Hz. Ali kuvvetlerini Kûfe dışında topladıktan sonra Basra'ya doğru hareket etti ve şehrin dışında Zâviye mevkiinde konakladı. Daha Zûkār'dan ayrılmadan anlaşma sağlama ümidiyle Hz. Âişe'nin karargâhına sahâbeden Ka'kā' b. Amr'ı elçi olarak göndermişti. Ka'kā' Basra'ya giderek Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr ile görüşmüş, kendilerini, Hz. Ali'nin halifeliği etrafında toplandıkları takdirde katilleri cezalandırmanın kolaylıkla mümkün olabileceği yolunda ikna etmeye çalışmış, onlar da halifenin bu görüşte olması durumunda barışı kabul edebileceklerini bildirmişlerdi (Taberî, I, ). Hz. Ali'nin Talha ve özellikle Zübeyr ile bizzat görüşmesi de olumlu sonuç verdi. Hatta Zübeyr, Ali'nin kendisine, Hz. Peygamber'in Ali ile haksız yere mücadele edeceğine dair sözlerini hatırlatması üzerine bu işten vazgeçmek istediğini Âişe'ye bildirdi. Ancak oğlu Abdullah onu korkaklık ve döneklikle suçladı. Bu sırada kimse ne olduğunu anlamadan iki taraf da kendisini savaş içinde buldu. Halbuki taraflar adamlarına, karşıdan bir saldırı olmadan kesinlikle savaşı başlatmamalarını emretmişlerdi (Taberî, I, ). Bir rivayete göre, Hz. Osman'ın katline iştirak edenlerden bir grup barış sağlandığı takdirde cezalandırılacaklarını düşünerek savaşı başlatmıştır. Hz. Âişe ile Hz. Ali savaşı durdurmak için gayret sarfetmişlerse de çarpışmalar bütün şiddetiyle devam etti. Hz. Âişe feryatlarının bir işe yaramadığını görünce Kâ'b b. Sûr'a ön saflara koşarak barış için bağırmasını ve Kur'an'ın hakemliğini istemesini emretti. Fakat Kâ'b bu sırada öldürüldü. İyi bir kumandana sahip olmayan Hz. Âişe kendi safındakilerin kaçmasını önlemeye çalışıyor, ancak birdenbire şiddetlenen savaş özellikle Hz. Âişe'nin etrafında cereyan ediyordu. Onun içinde bulunduğu hevdece oklar yağarken kendisini korumak için Abdullah b. Talha dahil yaklaşık yetmiş kişi burada can verdi. Hz. Ali, savaşın Hz. Âişe'nin bindiği devenin etrafında cereyan ettiğini görünce devenin öldürülmesini emretti; onun öldürülmesiyle bir anlamda savaş da sona ermiş oldu. Hz. Âişe savaşı devesinin üzerinden idare ettiği için İslâm tarihinde bu olaya "Vak'atü'l-cemel" denilmiştir.

Hz. Âişe'nin hevdecine birçok ok saplanmışsa da kendisi yara almadan kurtuldu. Talha, savaşın daha başlarında rivayete göre Mervân b. Hakem tarafından atılan bir okla öldürülmüştü. Zübeyr ise savaş meydanından uzaklaşmakta iken Vâdissibâ'da Ahnef b. Kays'ın kabilesine mensup bir kişi tarafından öldürüldü. Hz. Âişe'nin devesi düşer düşmez Ali taraftarı olan kardeşi Muhammed ve ayrıca Ammâr b. Yâsir hemen yanına koşarak onu kalabalıktan uzaklaştırdılar. Hz. Âişe yanına gelen Hz. Ali'ye, "Sen galip geldin, artık müsamahalı davran" dedi. Hz. Ali de hem Âişe'ye hem de onun yanında savaşa katılanlara son derece iyi davrandı. Savaşta ölen müslümanları bizzat gömdürdü ve Basra'ya girmeden önce ordusuna yağmadan sakınmalarını ve kimseye dokunmamalarını emretti. Medine'ye dönmek üzere Basra'dan ayrılacağı sırada Hz. Âişe'yi bizzat uğurlamaya gitti. Hz. Âişe, meydana gelen olaylardan dolayı müminlerin birbirlerini incitmemelerini, kendisiyle Ali arasında şahsî herhangi bir kırgınlık bulunmadığını, onun iyi ve seçkin bir kişi olduğunu söyledi. Kendisine refakat edecek heyete ileri gelen Basralılar'dan kırk kadın, kırk kadar da erkek memur edildi. Hz. Âişe, kardeşi Muhammed ile birlikte 1 Receb 36 (24 Aralık ) tarihinde Basra'dan ayrıldı, önce Mekke'ye gitti, hac ibadetini eda ettikten sonra Medine'ye geçti ve hayatının sonuna kadar orada kaldı.

KELÂM. Cemel Vak'ası İslâm akaidinde iman-küfür sınırı, irade hürriyeti, kader gibi önemli problemlerin tartışma konusu haline getirilmesine tesir eden dinî ve sosyal olaylardan biridir. Şehristânî bu olayı müslümanlar arasında meydana gelen ilk ihtilâfların önemlileri arasında zikreder (el-Milel, I, 27). Şiîler'in çoğu ile bazı Hâricîler'in Cemel Vak'ası'nda Hz. Ali'ye karşı çıkan ashabı tekfir etmeleri, konunun bir akaid problemi olarak görülmesine ve kelâm kitaplarına girmesine yol açmıştır.

İslâm tarihinde esas itibariyle siyasî olmakla birlikte çeşitli sebeplerle dinî ve itikadî mesele haline getirilen olayların başlangıcı sayılabilecek olan Cemel Vak'ası, akaid mezhepleri tarafından farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Şîa ile Hâricîler'in tamamına göre Cemel Vak'ası'nda Hz. Ali haklı, ona karşı çıkıp savaşan Hz. Âişe, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm ile bunların safında yer alanlar (ashâbü'l-cemel) haksız olup "bâgī" (âsi) durumundadırlar. Bu mezheplere bağlı bazı fırkalar ise daha da ileri giderek Hz. Ali'nin muhalifleriyle savaşmasını isabetli bulmuşlar, Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr başta olmak üzere muhalefette bulunan bütün ashap ve tâbiîni tekfir etmişlerdir. Mu'tezile'nin çoğunluğu Hz. Ali'yi haklı, muhaliflerini haksız ve hatalı görürken Ebû Bekir el-Esam, Dırâr b. Amr, Muammer b. Abbâd, Ebü'l-Hüzeyl el-Allâf gibi bazı Mu'tezilî âlimler, Cemel Vak'ası'na iştirak eden taraflardan hangisinin haklı, hangisinin haksız olduğunun bilinemeyeceğini (bk. VÂKIFE) ve bunların hiçbirinden teberrî edilemeyeceğini söylemişlerdir. Mezhebin kurucusu Vâsıl b. Atâ ise taraflardan birinin mutlaka fâsık olduğunu, ancak bunu belirlemenin imkân dahilinde bulunmadığını ileri sürmüştür. Kerrâmiyye'nin çoğunluğu, savaşan her iki tarafın da haklı sebeplere dayandığı görüşündedir. Bir kısmı ise Hz. Ali'yi davasında haklı görmekle birlikte anlaşmazlığı müzakereler yoluyla çözmek yerine savaşa gidilmesini yanlış bulmuşlardır.

Cemel Vak'ası'nın taraflarıyla ilgili olarak Ehl-i sünnet'in görüşü de diğer mezheplerde olduğu gibi farklıdır. Selefiyye'ye mensup âlimlerin çoğu, ashap arasında ortaya çıkan bu tür ihtilâfları tartışma konusu yapmayı uygun bulmamışlardır. Onlara göre hata etmiş olsalar bile savaşan iki sahâbe grubunu da Allah affetmiştir. İbn Hazm, Cemel Vak'ası'nda her iki tarafın iyi niyetli olduğunu, yaptıkları işin ictihada dayandığını, savaşmak maksadıyla yola çıkmadıkları halde durumun aleyhlerine döneceğini hisseden katillerin komplosu sonunda kendilerini savaşın içinde bulduklarını ve dolayısıyla kusursuz olduklarını söyler (el-Faṣl, IV, ). Hüseyin el-Kerâbîsî ile diğer bazı Sünnî âlimler de bu görüştedir (Eş'arî, s. ). Bazı Selef âlimleriyle Eş'ariyye ve Mâtürîdiyye'ye bağlı Sünnî kelâmcıların hemen hemen tamamı Hz. Ali'nin haklı, karşı tarafın haksız olduğu kanaatindedir. Zira Hz. Âişe, Talha, Zübeyr ve onlara uyanlar, müslümanların hilâfet makamına getirdiği Hz. Ali'ye karşı tavır almış ve ona itaatsizlik göstermişlerdir. Hatta Teftâzânî'nin ifadesiyle bâgī olmuşlar (Şerḥu'l-Maḳāṣıd, II, ), savaşın başlama şekli nasıl olursa olsun sonunda müslümanların birbirlerini öldürmelerine yol açmışlardır. Sünnî kelâmcılara göre savaş bittikten sonra muhalif grup liderlerinin pişmanlık duyduklarına ait rivayetler onların hatalı olduklarını gösterir. Bununla birlikte bu hatalarından ötürü tekfir edilemeyecekleri gibi fâsık oldukları da söylenemez. Çünkü onlar müslümanlar arasında ihtilâf çıkarmak gayesi taşımamışlardır; Hz. Ali'ye karşı çıkışları da İslâm âlimlerinin câiz gördüğü ictihadlarının bir sonucudur (Bağdâdî, Uṣûlü'd-dîn, s. ; Ebû Ya'lâ, s. ; Nesefî, vr. aa). Ayrıca içlerinde, Allah'ın kendilerinden razı olduğu bildirilen (Bey'atürrıdvân'a katılan) ve cennetle müjdelenen sahâbîler de bulunmaktadır. Bu görüşlerin dışında, Cemel Vak'ası'nda her iki tarafın da hatalı olduğu, Sa'd b. Ebû Vakkās, Abdullah b. Ömer, Üsâme b. Zeyd ve Muhammed b. Mesleme'nin yaptığı gibi iki gruptan hiçbirine katılmayanların daha isabetli davrandığı kanaatini taşıyanlar da vardır.

Cemel Vak'ası'na katılanlar hakkında isabetli değerlendirmeyi Sünnî kelâmcıların yaptığı söylenebilir. Bazı Şiîler'le Hâricîler'in ashabı tekfir etmeleri, bir kısım Mu'tezilî ve Selefî âlimlerin bu konuda hüküm vermekten kaçınmaları ve aşırı muhafazakârlığa bürünen Selefiyye'nin savaşan her iki zümreyi de haklı bulması doğru değildir. Cemel Vak'ası'na katılmaları sebebiyle ashap ve tâbiîni tekfir etmenin dinî bir dayanağı yoktur. Zira bu iddia hem naslara aykırıdır, hem de Hz. Ali'nin savaş sonrasında muhaliflerine karşı takındığı yumuşak tavırla uyuşmamaktadır. Çünkü muhalif zümre Ali'ye karşı çıkmakla isyankâr kabul edilebilir, bunun ise kâfir olma sonucunu doğurduğunu belirten hiçbir nas yoktur. Aksine Kur'ân-ı Kerîm, aralarındaki anlaşmazlıklar yüzünden savaşan grupları "müminler" olarak vasıflandırmıştır (bk. el-Hucurât 49/9). Şîa'nın bu konuda dayandığı hadislerin ise uydurma olduğu kanaati yaygındır. Esasen kaynaklarda Hz. Ali'ye karşı çıkanların gerçek niyetlerine, ayrıca savaşın başlaması, gelişmesi ve seyrine ilişkin yeterli bilgiler mevcut olmadığı gibi elde edilen bilgilerin güvenilirliği de tartışmalıdır (Ebû Bekir İbnü'l-Arabî, s. ; Mahmûd Şükrî Âlûsî, s. ). Ebû Hanîfe'nin de belirttiği gibi (bk. İbnü'l-Vezîr, s. ) Hz. Ali, muhaliflerini kendisine karşı isyan eden kardeşleri olarak görmüş ve onlara mürted muamelesi yapmamıştır. Bütün bunlar, Hz. Ali'ye karşı olan zümreleri tekfir edenlerin yanlış yolda olduğunu göstermektedir. Selefiyye'nin, Cemel Vak'ası'nda her iki zümreyi de haklı gösteren görüşleri de aklın prensiplerine aykırıdır. Ayrıca bu görüş, ashap ve tâbiînin peygamberler gibi hata işlemekten korunmuş (mâsum) oldukları sonucuna götürür ki bunun İslâm inanç esaslarıyla bağdaşmayacağı açıktır. Bazı âlimlerin, Cemel Vak'ası gibi son derece ciddi sonuçlar doğuran bir tarihî olayı tahlil etmekten kaçınmaları ise en başta gelen görevi gerçekleri tesbit edip ortaya çıkarmak olan ilmin prensiplerine aykırıdır.

Cemel Vak'ası, Hz. Peygamber'in vefatından sonra ilk ortaya çıkan ve etkileri günümüze kadar devam eden bir iç savaş olması sebebiyle önemli bir telif konusu olmuş ve hakkında müstakil eserler yazılmıştır. Bunlardan Câbir el-Cu'fî, Ebû Mihnef Lût b. Yahyâ, Vâkıdî, İshak b. Bişr, Ali b. Muhammed el-Medâinî, Nasr b. Müzâhim, İbn Ebû Şeybe gibi müelliflerin kaleme aldığı ve hepsi de "Kitâbü'l-Cemel" başlığını taşıyan eserlerin günümüze kadar ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir. Seyf b. Ömer el-Esedî'nin Cemel Vak'ası'na dair rivayetleri Ahmed Râtib Armûş tarafından derlenerek el-Fitne ve Vaḳʿatü'l-cemel adıyla yayımlanmıştır (Beyrut /). Muhammed b. Zekeriyyâ el-Gallâbî'nin Vaḳʿatü'l-cemel'i bu konuda günümüze ulaşan nâdir eserlerdendir (Bağdad ). Cemel Vak'ası'nda önemli rolü bulunduğu kabul edilen Abdullah b. Sebe hakkında yazılan eserler de konuya ilişkin monografilerden sayılır. Seyyid Murtazâ el-Askerî'nin ʿAbdullāh b. Sebeʾ (Kahire ), Süleyman el-Avde'nin ʿAbdullāh b. Sebeʾ ve es̱eruhû fî aḥdâs̱i'l-fitne fî ṣadri'l-İslâm (Riyad ) adlı eserleri bunlar arasında sayılabilir.

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

CEMEL VAK&#;ASI

36/ tarihinde dördüncü halife emirü'l-Müminin Hz. Ali ile Hz. Âişe taraftarları arasında Basra dolaylarında meydana gelen çatışma.

Üçüncü Raşid halife Hz. Osman (r.a.)'ın şehit edilmesinden sonra üç-beş gün anarşi hüküm sürdü. Hz. Osman'ı şehit eden âsiler ortama hâkimdiler. Bunlar bir an önce, Hz. Osman'ın yerine birini hilâfete getirmek istiyorlardı. Fakat kime müracaat ettilerse hep red cevabı aldılar. Hz. Ali de, kendisine geldikleri zaman onları huzurundan uzaklaştırmıştı: Âsiler hayrete düşmüşler, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Devlet başkanı tayin olunmadan dönecek olurlarsa ihtilafın çok daha fazla alevleneceğini biliyorlardı. Bunun üzerine Medine ahalisini toplayarak, onlara bir halife seçmelerini, aksi takdirde Hz. Ali, Talha, Zübeyr ve daha başka kimseleri de öldüreceklerini söyleyerek, onlara bir gün mühlet verdiler. Bunun üzerine Medine halkı Hz. Ali'ye müracaat edip, ona bey'at etmek istediklerini bildirdiler. Hz. Ali, Muhâcirler'le Ensâr'ın bu teklifini reddetmek istediyse de devamlı ısrarlar karşısında bunu kabul etmek zorunda kaldı. Neticede Hz. Ali'ye bey'at edildi ve âsiler Hz. Talha ile Hz. Zübeyr'i de getirterek onların da Hz. Ali'ye bey'at etmelerini sağladılar. Bu sûretle, hicretin otuzbeşinci yılı yirmibir Zilhicce Pazartesi günü Hz. Ali'ye bey'at edildi.

Hz. Ali'ye bey'at edildikten sonra yapılacak ilk iş; Hz. Osman'ın katillerini bulmak ve bunların cezalarını vermekti. Bu hususta tahkikata başlanmıştı. Fakat katiller kesin olarak belirlenemediği için, Şer'an cürüm sabit olamamıştı. Bu durum karşısında bir şey yapılamazdı. Hz. Talha ile Hz. Zübeyr, Hz. Ali'yi ziyaret ederek ondan katillerin yakalanmasını istemişlerdi. Hz. Ali, onlara durumu izah etmiş, fakat ikisi de ikna olmamışlardı. Ortam son derece karışıktı. Bu arada Numan b. Beşir, Hz. Osman'ın şehadeti esnasında giydiği gömlek ile o sırada zevcesi Nâile'nin doğranan parmaklarını alıp Şam'a götürdü. Muaviye, bu kanlı gömleği ve kesik parmakları teşhir ederek, herkesin galeyanını kat kat artırmak maksadıyla mescide astı. Diğer taraftan Hz. Osman'ın katline sebep olanlar hâlâ Medine'de bulunuyorlardı. Bunların bir an evvel oradan uzaklaştırılması gerekiyordu.

Hz. Ali'nin karşı karşıya kaldığı zorluklar gerçekten çok büyüktü. Diğer taraftan Medine'de toplanan âsilerin mühim bir kısmı "Sebeiyye" fırkasına mensuptu. Bu İslâm düşmanı grubun reisi olan Abdullah b. Sebe, İslâm'ı içinden yıkmayı hedef alan bir Yahudi dönmesi idi. Bunun maksadı; İslâmiyet'in saf, berrak, akıl ve kalbi tatmin eden akidelerini ifsat edip müslümanlığı çığırından çıkarmak müslümanları türlü türlü gruplara ayırarak birbirleriyle didişmeye ve boğuşmaya sevketmekti. Hz. Osman (r.a.) devrindeki karışıklık, bu müfsidin ifsatları için uygun bir zemin teşkil etmişti. Hz. Ali'nin âsileri dağıtmak istemesi İbn Sebe taraftarlarının hoşuna gitmediği için bunlar Hz. Ali'nin emrine muhalefet etmişler; diğer Araplar da onlara uymuşlardı.

Bu karışık durum karşısında problemleri artıran ve buhranın vehâmetini doruğuna vardıran bir hareket daha başladı. Hz. Âişe, hac farizasını ifâ etmek üzere Medine'den Mekke'ye gitmiş, hac ibadetini ifâ ederek Medine'ye dönerken, Hz. Osman'ın şehit edildiği haberini almıştı. Bunun üzerine Medine'ye gideceği yerde Mekke'ye geri döndü. Çünkü Medine'de facianın doğurduğu karışıklıklar, bocalamalar devam ediyordu. Mekkeliler, Hz. Âişe'ye durumu sordukları zaman, Hz. Âişe, Hz. Osman'ın mazlum olarak öldürüldüğünü, Medine'de fesat ocağının bütün ufku karartacak şekilde tüttüğünü, mazlum ve şehit Osman'ın kanının heder olmaması gerektiğini, katillerin mutlaka cezaya çarptırılmaları ve şer'i hüküm ve kısas emirlerinin uygulanmasının icap ettiğini söylemişti.

Hz. Talha ile Hz. Zübeyr de Mekke'ye gelmişler, Medine'deki durumu Hz. Âişe'ye anlatmışlardı. Bu olaylar Hz. Âişe'nin fikir ve kanaatini kuvvetlendirmiş, o da mazlum ve şehid Hz. Osman'ın intikamını almak için herkesi toplanmaya ve bir araya gelmeye çağırmıştı.

Hz. Ali, muhaliflerinin Mekke'deki hazırlıklarından haberdar olunca, onlardan evvel Irak'a varmak, Irak'a hâkim olmak, Beytû'l-Mal'in muhalifler eline düşmesini engellemek istedi. Ensâr, Hz. Ali'nin Medine'den ayrılmasını uygun görmüyordu. Hz. Ali, muhâlifler kendisinden önce Irak'a girecek olurlarsa yeni yeni problemlerin ortaya çıkmasından endişe ettiğini, Irak'ın nüfuzca kesif ve beytü'l-mâl'inin zengin olmasından ötürü bir müddet orada bulunmanın daha iyi olacağını söylemişti.

Bundan sonra Hz. Ali yola çıkmış, Zukar mevkiine geldiği zaman, Hz. Talha ile Hz. Zübeyr'in Basra'ya yaklaştıklarını, Benu Saad kabilesi ile hemen hemen bütün Basra'nın onlara iltihak ettiğini haber almıştı. Hz. Ali, Zukar'da kalarak oğlu Hasan'ı Ammâr b. Yâsir ile birlikte Kûfe'ye gönderdi. Hz. Hasan, Kûfe'ye varınca, vali Ebû Musa el-Eş'arî onu iyi karşıladı. Hz. Hasan, mescidde minbere çıkarak Hz. Ali'nin dâvâsını müdafaa etti ve Talha ile Zübeyr'in ona bey'at ettiklerini söyledi. Bu konuşmasının sonunda kendisinin Basra'dan gideceğini, katılmak isteyenlerin onunla birlikte gelebileceğini ilân etti. Hz. Hasan, kendisine iltihak eden dokuz bin kişilik bir kuvvetle geri döndü. Bu dönüş ve hareket esnasında karşılıklı mücadeleler, şiddetli tartışmalar meydana gelmişti.

Hz. Ali, ordusunu bu şekilde takviye ettikten sonra Zukar mevkiinden Basra'ya doğru hareket etti. Hz. Ali, maiyetinde olan el-Ka'ka' b. Amr'ı çağırarak Basra'ya gönderdi. Ona iki taraf arasında mücadele ve çatışmanın meydana gelmesine engel olacak çareyi bulmasını tavsiye etti. el-Ka'ka' b. Amr, Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr ile görüşmüş, onları ümmetin birliğini bozmama konusunda ikna etmişti. Hz. Âişe ile Hz. Talha ve Hz. Zübeyr, el-Ka'ka'ın önerilerini kabul ettiler. Hz. Ali de bu fikirdeyse, bu işin barış ile neticeleneceğini söylediler. Hz. Ali, el-Ka'ka'ın bu başarılarından son derece memnun oldu. Diğer taraftan bu sırada Basralılar Kûfelilerle temas etmiş, iki tarafta da barış ve fitneyi yok etme düşüncesi hakim olmuştu.

Ertesi gün, Hz. Ali hareket ederek Abdülkaysoğulları kabilesine uğradı. Bu kabile de ona ittihak etti. Oradan Zaviye'ye vardı. Zaviye'den de Basra'ya hareket etti. Esasen herkes barışı gayet tabii bir durum olarak görüyordu. Onun için Hz. Ali'nin Basra'ya gelişi, barışın tahakkukuna yönelik bir hareket olarak telakki olunmuş, herkes son derece huzurlu bir şekilde uyumuştu. İbn Sebe ile yandaşları, herkes uyuduktan sonra Hz. Âişe'nin tarafına hücum etti. İki taraf ta kendilerini karşı hücumuna uğramış gibi görmüşlerdi. Hz. Ali, her tarafa memurlar gönderdi. Ne olduğunu anlamak istiyordu. Diğer taraftan Kâab b. Sûr Hz. Âişe'yi uyandırmış, Hz. Âişe, devesine binerek çarpışmaların başladığı yere gelmişti. Hz. Ali kendi tarafını savaşmaktan alıkoyuyor, Hz. Âişe kendi tarafını teskin etmeye çalışıyordu. Fakat bir kere ok yaydan fırlamış bulunuyordu. Vuruşmanın en hararetli anında Hz. Ali atını sürerek savaş meydanının ortasına geldi. Hz. Zübeyr'i çağırıp, ona Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in: Bir gün Ali ile Zübeyr arasında bir ihtilafın meydana geleceğini ve bu ihtilafta Zübeyr'in haksız olacağını" söylediğini hatırlatmıştı. Bunun üzerine Hz. Zübeyr geri çekildi. Hz. Talha da Zübeyr'in bu davranışı üzerine çatışma meydanından çekilmek istemişti. Onun savaş alanından uzaklaşması üzerine kendisine zehirli bir ok atılmış ve bu ok Hz. Talha'nın ölümüne neden olmuştu.

Nihayet ortalıkta yalnız Hz. Âişe ile etrafında bulunan bir grup kimse kalmıştı. Çatışmalar şiddetle devam ediyordu. Bütün bu kanların dökülmesine neden olan münafıkların hedefi; bizzat Hz. Âişe idi. Bunlar Hz. Âişe' ye kadar ilerleyerek onu tevkif etmek, ona hakarette bulunmak istiyorlardı. Sebeîlerin bu maksadını anlayan Dâbbeoğulları Hz. Âişe'yi son derece büyük fedakârlıklarla korumuşlardı. Bekr b. Vâil, Ezd ve Dâbbeoğulları kabîleleri Hz. Âişe ile beraberdiler. Bunların onu korumada gösterdikleri cesaret herkesi hayrete düşürmüştü. Hz. Âişe'nin devesini koruyanlardan biri yere düştükçe bir başkası onun yerini alıyor, o da aynı fedakârlık ve aynı kahramanlık ile dövüşüyordu. Hz. Âişe'nin önünde şehit düşenlerin sayısı yetmişe varmıştı.

Bu çatışmalara bir son vermek için birisi deveye arkasından saldırarak onu yere yıkmış, bu arada da, Hz. Ebu Bekir'in oğlu Muhammed, Hz. Ali tarafından koşarak Hz. Âişe'nin korunmasına hizmet etmişti. Hz. Ali de Hz. Âişe'nin yanına gelerek hatırını sormuş, birkaç günlük istirahatten sonra onu, kardeşi Muhammed b. Ebu Bekir ile birlikte Medine'ye göndermişti. Hz. Âişe ile beraber Basra'nın ileri gelen ailelerine mensup kırk kadar kadın refakat etmişti. Hz. Âişe Basra'dan ayrılırken, kendisi ile Hz. Ali arasındaki mücadelenin yanlış anlaşılmadan ileri geldiğini söyledi. Hz. Ali de Rasûl-i Ekrem'in muhterem haremine her türlü tazim ve hürmeti göstermenin bir görev olduğunu belirtti. Hz. Âişe, hicretin otuzaltıncı yılı Recep ayında Medine'ye doğru. hareket etti.

Nihayet Hz. Ali 4 Aralık tarihinde bu problemi de atlattı. Bu olaydan sonra hilâfet merkezini Kûfe'ye taşıyarak, şehadetine kadar orada kaldı. (Bu konuda geniş bilgi için bk. İbnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih, Beyrut , III, ).

Ahmed AĞIRAKÇA

Cemel Savaşı

Lua hatası 80 satırında seafoodplus.info: module 'Module:HtmlBuilder' not found.

Cemel Savaşı (Arapça: حرب الجمل) veya Nakisin Savaşı; Allah Resulünün (s.a.a) eşi Ayşe, Talha ve Zübeyr önderliğindeki grubun, zamanın halifesi olan İmam Ali’ye (a.s) karşı başlattıkları savaşın adıdır. Cemel savaşı, hicri kameri yılda Basra civarında meydana gelmiştir. Ayşe ve beraberindekiler, üçüncü halife Osman’ın intikamını alma bahanesiyle bu savaşı başlatmışlardır. Birinci halifenin kızı Ayşe’nin, kızıl saçlı ve “asker” adlı bir erkek deveye binerek, bu savaşa katılmasından dolayı bu savaş, Cemel (erkek deve) savaşı olarak adlandırılmıştır. Müslümanların ilk iç savaşı sayılan Nakisin savaşı İmam Ali’nin (a.s) ordusunun mutlak zaferi, Talha ve Zübeyir’in öldürülmesi ve Ayşe’nin de saygın bir şekilde Medine’ye gönderilmesiyle son bulmuştur.

Cemel ordusunun başındakilerin ilk önce halife unvanıyla İmam Ali’ye (a.s) biat etmeleri ve ardından biat ve anlaşmalarını ihlal ederek, savaşa girmelerinden dolayı onlara "Nakisin" (biat ve ahdini bozanlar) denmiştir. Bu savaş "Nakisin savaşı" olarak da adlandırılmıştır.

Nakisin savaşı, Müslümanların hilafet merkezinin Medine’den Kufe’ye taşınmasına ve birkaç sahabe ile halifenin şahsı arasında meydana gelen savaş sebebiyle de İslam mezhepleri arasında siyaset babında yeni fıkhi ve kelami görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

İsimlendirilme Sebebi

"Cemel" erkek deve anlamına gelmektedir. Birinci halifenin kızı Ayşe, kızıl saçlı ve “asker” adlı bir erkek deveye bindiğinden dolayı[1] bu savaşa "Cemel savaşı" denmiştir.

Savaşın Nedenleri

İmam Ali (a.s) Cemel savaşına giderken şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah Muhammed'i (s.a.a) gönderdiği vakit, Araplar içinde ne bir kitap okuyan vardı ve ne de bir peygam­berlik iddia eden. (Daha sonra) Peygamber (s.a.a) onlara kılavuzluk etti ve onları yurtlarına yerleştirdi. Rahat huzura erdirdi/çaresizlikten kurtardı. Böylece mızrakları doğruldu, (bağımsızlığa ve işlerinde düzene kavuştular.) Onların oynak ve titrek taşı sükunete / itminana ulaştı. (Emniyetsizlikten dolayı hasıl olan ıstırapları yok oldu.) Allah'a andolsun ki ben onları (hidayet ve kurtuluşa) sevk edenlerin arasındaydım. Ta ki batıl tümüyle yüz çevirip kaçtı. Ben bu yolda ne aciz oldum ve ne de korktum. Benim bu gidişim (Basra halkıyla savaşa gitmem), peygamberle birlikte halkın hidayet ve kurtuluşu için gidişim gibidir. Şüphesiz "hak içinden ortaya çıksın" diye batılı yaracağım. Benim Kureyşle ne işim var? (Bu kadar bana düşmanlık etmelerinin nedeni nedir?) Allah'a andolsun onlar kâfirken de onlarla savaştım. Şu anda fitne-fesada düşüp, hak yolundan sapmışlarla da onlarla savaşacağım…”

&#;[[Nehcü’l Belağa, hutbe: 33]]

Hz. Ali’nin (a.s) Görüşü

İmam Ali’nin (a.s) sözlerine teveccühle, muhaliflerin fitne ateşini körüklemelerinin iki delili vardır:

Birinci Delil: Talha ve Zübeyr’in güç ve kudret talebi

İmam Ali (a.s) Nehcü’l Belağa’nın hutbesinde şöyle buyurmaktadır: “Her ikisi de (Talha ve Zübeyr) idareciliği (hilafeti) üzerine almak; öbürüne vermeyip kendine mal etmek ister.”[2]

İkinci Delil: Kin ve nefret

Müminlerin Emiri İmam Ali’ye (a.s) karşı beslenen kin ve nefretin varlığı inkar edilemez. Hz. Ali (a.s) kendisine karşı kin ve nefret duyulmasına neden olan etkenlerin geçmişini beyan etmiştir. Onlardan bazıları şunlardı:

  1. Çünkü Peygamber (s.a.a) beni, Ayşe’nin babasına üstün kılmıştı.
  2. Çünkü Peygamber (s.a.a) beni, kendisine kardeş seçmişti.
  3. Çünkü Allah Teala mescide açılan bütün evlerin kapılarının, hatta Ayşe’nin babasının evinin kapısının bile, kapatılmasını emretti. Ancak benim evimin kapısı kapatılmadı.
  4. Çünkü Allah Resulü (s.a.a) Hayber günü, diğerlerinin başarısız olmasından sonra, bayrağı benim elime vermişti ve ben de zafer kazanmıştım. İşte benim zafer kazanmam da onların üzülmesine neden olmuştur…[3]

Ayrıca kendilerini İmam Ali (a.s) ile aynı seviyede gören Talha ve Zübeyr, devlet işlerinde Hz. Ali’nin (a.s) kendileriyle istişare edeceğini ve üçüncü halife Osman’ın ölmesiyle hükumetin bir bölümünü de elde edeceklerini ümit ediyorlardı. Ancak bunlardan hiçbiri gerçekleşmedi. Durum böyle olunca da bu ikisinin Müminlerin Emiri İmam Ali’ye (a.s) olan husumetleri aşikar oldu.

Nakisin Liderlerinin Görüşü

Birinci Delil: Talha, Basra halkı arasında yaptığı konuşmasında İmam Ali’ye (a.s) karşı savaşının nedenini Hz. Peygamber (s.a.a) ümmetinin ıslahı ve Allah’a itaati yaygınlaştırma olarak açıklamıştır.[4]

İkinci Delil: Üçüncü halife Osman’ın intikamı: Onlar Osman’ın katilinin İmam Ali (a.s) olduğunu ve İmam'ın (a.s) Osman’ın katillerini desteklediğini iddia ederek, kendilerini Osman’ın kanının talep edicileri olarak tanıtıyorlardı. Onların bu iddialarına karşılık Hz. Ali (a.s), Osman’ın asıl katillerinin kendileri olduğunu belirterek,[5] onların intikam taleplerinin kimsenin kendileri aleyhinde bir iddiada bulunmamaları için olduğunu söyledi.
Hz. Ali (a.s) Nehcü’l Belağa’da şöyle buyurmaktadır: “Vallahi, Osman'ın kanını aceleyle istemesinin sebebi, ancak o kanın kendisinden istenmesinden korkmasıydı. Çünkü bu konuda o şüphe altındadır. Toplumda Osman aleyhinde bulunmada ondan daha hırslısı yoktu. Bu nedenle işi karıştırmak ve halkı şüpheye düşürmek için buna kalkıştı.”[6]

Evvela: İmam Ali’nin (a.s) Cemel ashabı hakkındaki suçlama ve serzenişlerinin çoğunda Talha ve Zübeyr hedef alınmıştır. Zira İmam (a.s) savaşın asıl müsebbiplerini Talha ve Zübeyr bilmekteydi. Başka bir ifadeyle Ayşe’nin bu savaştaki rolü fer’i idi ve o ikisi tarafından kullanılmıştır.

İkincisi: Görüldüğü üzere Cemel ashabının kendilerini haklı kılmaları için zikrettikleri delillerden hiçbiri geçerli değildir. Osman’ın öldürülmesi ve kanının talebi sadece bahaneydi. Zira Ayşe’nin üçüncü halife Osman ile arası iyi değildi. Ayşe’nin kendisi Osman’ın evi kuşatıldığında Osman’a itiraz edenleri, hak talep edenler olarak anmıştır. Buna rağmen Ayşe, halkın İmam Ali’ye (a.s) biat ettiğini duyunca, hemen Osman’ın zulümle öldürüldüğünü dile getirmiş ve Osman’ın katillerinin cezalandırılmasını istemiştir. Hatta Ayşe’nin Allah Resulünün (s.a.a) gömleğini Osman’a götürerek, “Henüz Allah Resulü'nün (s.a.a) kefeninin rutubeti kurumadan sen onun getirdiği hükümleri tahrif ediyorsun” dediği nakledilmiştir.[7]

Mutezile’nin Görüşü

Bazı Mutezili âlimler, Ayşe ve yârenlerinin iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak niyetinde olduklarını söylemişlerdir.[8]

İbn-i Ebi’l Hadid Mutezili Cemel savaşını başlatanlar hakkında şöyle yazmaktadır: Bizim Mutezili yazarlarımıza göre, Ayşe, Talha ve Zübeyr dışındaki herkes helak olmuştur. Zira bu üçü tövbe etmiştir. Tövbe etmeden bunların hükmü de isyanında ısrar ettikleri için cehennemdir.[9]

Talha ve Zübeyr’in Biat ve Ahitlerini Bozması

İmam Ali (a.s) Medine’deki Muhacir ve Ensar’dan oluşan halkın ısrarı ve ortak kararıyla hicretin yılı zilhicce ayında hilafet makamına geçti. İlk başlarda hilafet makamına göz diken[10] ve İmam Ali’nin (a.s) halife olmasıyla hedeflerine ulaşamayan Talha ve Zübeyr, İmam’la (a.s) hilafete ortak olma veya en azından vilayetlerden birinin yöneticisi olma beklentisi içine girdiler.

O ikisi, İmam Ali’den (a.s) Basra ve Kufe (veya Irak ve Yemen) valiliklerini kendilerine vermesini istediler. Ancak Ali (a.s) onları bu işe layık görmedi.[11]

İmam Ali’nin (a.s) hilafetinden dört ay sonra, İmam’ın (a.s) hilafetiyle halkın kendilerinden yüz çevirdiğini ve artık Medine’de bir yerlerinin olmadığını anlayan Talha ve Zübeyr, Umre yapma bahanesiyle İmam’dan Mekke’ye gitmek için izin istediler. Bu durum üzerine İmam (a.s) onların Umre değil, hile ve fitne çıkarma niyetinde olduklarını belirtti.[12]

Bazıları, Talha ve Zübeyr'in biat ve ahitlerini bozmalarının sebebini, İmam Ali b. Ebi Talib’e (a.s) zorla ve korkudan dolayı biat ettikleri iddiasını gerekçe göstermişlerdir.[13]

Nakisinlerin Ayşe ile İttifakı

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her ikisi de (Talha ve Zübeyr) yönetimi üzerine almak, öbürüne vermeyip kendine mal etmek ister. Onlar ne sağlam bir ilahi ipe sarılmışlar ve ne de O'na erişmekte bil­vesile edinmişlerdir. Her biri diğerine kin güdüp durur. Pek yakında üzerinden perde kalkacak. Allah'a andolsun, ikisinden biri yönetime erişse, ya mutlaka bu öbürünün canını alır ya da öbürü bunu helak eder”

&#;Nehcü’l Belağa, hutbe:

Talha ve Zübeyr amaçlarına ulaşmak için, Osman’ın öldürülmesinden önce Umre için Mekke’ye giden Ayşe’den, Osman’ın kanını talep etmek ve (şimdilerde İmam Ali’nin (a.s) yakın yarenlerinden ve ordusunun komutanlarından olan) Osman’ın katillerinden intikam almak için kendilerine katılmasını istediler. Ayşe ise, bir müddet sonra onların bu isteğini kabul etti.[14]

İmam Ali (a.s) Nehcü’l Belağa’nın hutbesinde bu noktaya değinerek, şöyle buyurmaktadır: “Çıkıp, Resulullah’ın (s.a.a) hürmetini oraya buraya sürüklediler. Bir halayığı satın alıp götürür gibi, onu alıp Basra'ya götürdüler. O ikisi kendi kadınlarını ise, evde sakladılar. Resulullah'ın (s.a.a) haremindeki zevcesini kendileri ve başkaları için meydana çıkardılar. İsteyerek ve zorlama olmaksızın bana biat etmiş bir ordu ile yollara düşürdüler. Basra'daki valime, Müslümanların beytülmalının koruyucularına ve diğer ahaliye saldırdılar. Bir kısmını işkenceyle ve bir kısmını da hileyle öldürdüler.[15]

Zübeyr, seafoodplus.infober'in (s.a.a) ve İmam Ali’nin (a.s) halasının oğlu ve Ayşe’nin ise, kardeşinin kocasıydı. Oğlu Abdullah, Ayşe, Talha ve Zübeyr’i bir araya getirmede ve savaşın ateşini fitillemede önemli bir rol oynamıştır.[16] Ayşe’nin daha önceden İmam Ali’ye (a.s) karşı olan kin ve nefreti de[17] Talha ve Zübeyr’le birlik olmasında müessir ve etkili olmuştur.

Böylece halkın teveccüh ettiği Hz. Peygamber'in (s.a.a) eşi Ayşe olmadan bir sonuç elde edemeyeceklerini bilen Talha, Zübeyr ve diğerleri, Ayşe’nin onayını kazanarak bir ordu oluşturdular.[18]

Abdullah b. Amir b. Kurayz ve Ya’li b. Ümeyye mal ve çok sayıdaki develeriyle (bazı rivayetlere göre, deve ve bin dirhem veya dinar) Yemen’den onlara katıldılar ve hepsi Ayşe’nin evinde bir araya geldiler.

Muhaliflerin Basra’ya Doğru Hareketi

Cemel ashabı Abdullah b. Amir’in önerisi üzerine (Medine’ye gitme görüşünde olan Ayşe’nin aksine) Basra’ya doğru hareket etme kararı aldılar. Zira Medinelilerle karşılaşma güçleri yoktu. Ayrıca Basra halkı Talha ve Zübeyr taraftarıydılar ve Abdullah’ın da orada yarenleri bulunmaktaydı. Neticede kişisi Mekke ve Medine halkından olan kişilik ordu yola çıkmak üzere harekete geçti.[19]

Ayşe’nin isteği üzerine, Abdullah b. Amir onun Basra büyüklerine yazdığı bir mektupla gizlice Basra şehrine girdi. Bu arada Ayşe ve beraberindekiler de Hufeyr veyahut Hafer-i Ebu Musa’ya kadar ilerlediler.[20]

Haber Basra’ya ulaşınca, Osman b. Huneyf (İmam Ali’nin (a.s) Basra valisi), İmran b. Husayn ve Ebu’l Esved Dueli’yi gelişinin ve muhalefet edişinin sebebini sormaları için Ayşe’ye gönderdi.

Ayşe onlara şöyle dedi: “İsyancılar Hz. Peygamberin (s.a.a) haremine saldırarak Müslümanların halifesini zalimce öldürdüler, mallarını yağmaladılar, haram şehrin ve haram ayın hürmetini kırdılar. Ben Müslümanları yaptıklarından haberdar etmek ve durumu düzeltmek üzere ne yapılması gerektiğini söylemek için geldim.” Talha ile Zübeyr de (Ayşe ile) aynı görüşte olduklarını ve Osman’ın intikamını almak için geldiklerini; ayrıca kendilerinin Ali b. Ebi Talib'e zorla biat ettiklerini söylediler.

Onlar ise, Osman'ın katillerinden kimsenin burada olmadığını; Osman'ın kanını istemenin kendisinden daha çok Ali'ye düşeceğini; aynı zamanda kendisinin kadın olduğunu ve Allah’ın emriyle Hz. Peygamberin (s.a.a) diğer eşleri gibi, kendisinin de evinde oturması gerektiğini Ayşe’ye hatırlattılar.[21]

İmam Ali’nin (a.s) Ordusunun Hareketi

Bu havadisin meydana geldiği tarihi hicretin yılı Rebiyülahir (ya da Cemaziyülevvel) ayının veya günü olarak zikretmişlerdir.[22] Müminlerin Emiri Ali (a.s), Ayşe, Talha ve Zübeyr’in Basra’ya doğru hareket ettiğinden haberdar olunca, Medine halkını savaşa davet etti ve onlar da icabet etti.[23]

Daha sonra İmam Ali (a.s) Sehl b. Huneyf Ensari’yi yerine bırakarak, isyancıları durdurma ve büyük bir savaşın önüne geçme ümidiyle kişilik bir orduyla (Muhacir ve Ensar’dan kişi) hızlıca Şam’a doğru yola çıktı. Ancak Medine’ye üç mil uzaklıkta olan Rebeze’ye ulaşınca[24] isyancıların uzaklaştıkları anlaşıldı. Bunun üzerine İmam (a.s) birkaç gün Rebeze’de kaldı. Rebeze’de bulundukları süre zarfında, Medine’den merkep ve silah getirildi. Ubeyd Tai oğlu Said, Tay boyundan bir toplulukla Hz. Ali’nin (a.s) ordusuna katıldı.[25]

İmam Ali’nin (a.s) ordusu çeşitli kabilelerden olmak üzere yedi gruptan müteşekkildi. Kays, Ezd, Hanzala, İmran, Temim, Dabbe ve Ribab gibi kabileler de Cemel ashabına katıldı. Ahnef b. Kays gibi bazıları da her iki taraftan uzak durdu. Ahnef b. Kays, Hz. Ali'nin (a.s) geldiğini duyunca huzuruna vardı. İmam Ali’ye (a.s) "Dilersen senin orduna katılır ve uğrunda savaşırım; dilersen kendi kabilem Ben-i Sa’d ile yerime giderim (tarafsız olurum) ve on bin (ya da dört bin) kılıcı savaştan alıkoyarım" dedi. Hz. Ali (a.s), ikinci teklifi tercih etti ve o da Temim ve Sa'd kabileleriyle gidip tarafsız kaldı.[26]

Bazı kaynaklarda İmam Ali’nin (a.s) ordusunun on dokuz veya yirmi bin kişi olduğu ve isyancıların ise, otuz bin veya daha fazla olduğu rivayet edilmiştir.[27]

İmam Ali’nin (a.s) Uzlaşma için Çabaları

Müminlerin Emiri Ali (a.s) Basra’ya "Teff" tarafından girdi ve "Zaviye" diye bilinen yerde birkaç gün ikamet ettikten sonra yola devam etti. Talha, Zübeyr ve Ayşe de "Furda" bölgesinden yola çıktılar. İmam’ın (a.s) Basra’ya ulaşmasıyla iki ordu karşılaştılar.[28] Ayşe de savaş meydanının yakınlarında bulunan Ezd kabilesinin mahallesindeki Huddan mescidine taşındı.[29]

İmam Ali (a.s) savaşa meyilli değildi ve Basra’ya girişinden üç gün sonrasına kadar gönderdiği mesajlarla isyancıları bu işten vaz geçirerek, kendisine katılmalarını sağlamak istiyordu.[30] Savaş günü de sabahtan öğleye kadar Cemel ashabını geri dönmeye davet etti.[31]

Hz. Ali (a.s) Talha ve Zübeyr’e yazdığı mektupta "Kendi hilafetinin meşruiyetini, halkın bağımsız ve hür iradeyle kendisine biat ettiğini, Osman’ın öldürülmesinde bir günahının olmadığını, Osman’ın kanının intikamını istemede haklı olmadıklarını ve Kur’an’ın emirlerine karşı (Peygamberin (s.a.a) eşini evinden çıkararak savaşa getirmeleri) geldiklerinden" söz etti.

Ayşe’ye yazdığı mektupta ise, Kur’an’ın emrine karşı gelerek evinden çıktığını ve halkın arasını düzeltme ve Osman’ın intikamını alma bahanesiyle de ordu seferber ederek, büyük bir günaha düştüğü hususunda onu uyardı.

Talha ve Zübeyr İmam’a yazdıkları mektupla itaatsizliklerine devam ettiler. Ayşe ise, bir cevap yazmadı.

Ardından Abdullah b. Zübeyr halkı İmam Ali’ye (a.s) karşı ayaklandırmak istedi. Ancak İmam Hasan (a.s) bir konuşma yaparak cevabını verdi.[32]

Daha sonra İmam Ali (a.s) Sa’sa’a b. Suhan ve ardından Abdullah b. Abbas’ı Talha, Zübeyr ve Ayşe ile konuşması için gönderdi. Ancak konuşmalar sonuç vermedi ve Ayşe o günden sonra daha da çok sertleşti.[33]

Cemel Ordusu Liderleriyle Konuşma

Muttakilerin önderi İmam Ali (a.s) Talha ve Zübeyr’le yakından konuştu ve aralarında nasihat kabul edecek gördüğü Zübeyr’e Allah Resulünün (s.a.a) hadisini (Hz. Resulullah (s.a.a): "Ey Zübeyr! Andolsun ki sen zalim olduğun bir hâlde Ali'yle savaşmaya kalkışacaksın") hatırlattı. Zübeyr de İmam’ın (a.s) sözlerini kabul ederek, eğer bunları hatırlasaydım, bu yola düşmezdim ve Allah’a andolsun ki asla seninle savaşmayacağım dedi.

Bunun üzerine Zübeyr Ayşe’ye savaşı bırakıp gideceğini söyledi. Abdullah b. Zübeyr babasına şöyle dedi: Bu iki orduyu karşı karşıya getirdin ve şimdi tam da savaşa başlanacağı sırada onları yalnız mı bırakmak istiyorsun? Sen onun sözünden değil, bayrakları altında toplanmış bulunan yiğitlerden korktun.

Taberi’nin naklettiğine göre, Zübeyr, oğlu Abdullah’ın ısrarları nedeniyle yeminin kefaretini bir köle azat etmekle vererek, savaşa hazırlandı.[34]

Savaşın Başlaması

Cemel savaşı Hicri kameri yılın Cemaziyülahir ayının ortası Perşembe günü[35] veya Cemaziyülahır ayının 10'u[36] veyahut Cemaziyülevvel ayının onuncu günü[37], Basra’nın Hureybe bölgesinde başladı.[38]

İmam Ali (a.s) savaş başlamadan önce elindeki Kur’an-ı Kerim’i, isyancıları Allah’ın emirlerine uymaya ve vahdete davet etmesi için yarenlerinden birine vererek onlara gönderdi. Ancak onlar o genci ve İmam Ali’nin (a.s) yarenlerinden birkaç kişiyi de oklarla şehit ettiler. Bunun üzerine İmam (a.s) "Şimdi savaş revadır ve çarpışma vaktidir" diye buyurdu.[39] İmam (a.s) yarenlerine savaşı ilk başlatan taraf olmamaları, hiçbir yaralıyı öldürmemeleri ve azalarını kesmemeleri, evlere izinsiz girmemeleri, kimseye kötü söz söylememeleri, kadınlara eziyet etmemeleri ve Cemel ashabı karargâhında bulunanların dışında bir şey almamaları talimatını verdi.[40]

İmam Ali’nin (a.s) ordusunun sağ tarafını Malik Eşter, sol tarafını ise Ammar-ı Yasir komuta ediyordu ve bayrak da İmam’ın (a.s) oğlu Muhammed Hanefiye’nin elindeydi.[41] Bu savaşta İmam Hasan (a.s) ordunun sağ tarafında ve İmam Hüseyin (a.s) de sol tarafında yerini almıştı.[42]

Ayşe de zırh giydirilmiş deve üzerinde, savaş düzeni alan Cemel ashabı[43] ordusunun en ön saflarında idi.[44]

Savaşın Sonucu

Cemel ashabı birkaç saat süren savaşın ardından, ağır kayıplar vererek akşam üzeri mağlup oldular.[45] Cemel ashabı kaçarken Mervan b. Hakem Talha’yı okla ayağından yaraladı. Bunun üzerine Basra’da bir eve götürülen Talha, aşırı kan kaybından orada öldü. Ayrıca Mervan'ın Osman’ın oğlu Eban’a "Babanı öldürenlerden birini ortadan kaldırdım" dediği rivayet edilmiştir.[46]

Bazı kaynaklar esasınca, İmam'ın (a.s) yaptığı bir hatırlatmayla yaptıklarından pişman olan Zübeyr de savaştan önce kaçmıştır.[47] Başka bir rivayetten de Zübeyr’in Cemel ordusunun yenilmesinden sonra savaş meydanından kaçarak, Medine’ye gittiği anlaşılmaktadır.[48]

Her halükarda Zübeyr savaş meydanını terk ettiği zaman, Amr b. Curmuz yarenlerinden birkaç kişiyle onu takip etmeye koyulmuş ve "Vadiyu’s Seba" denilen yerde de onu ansızın bir kılıç darbesiyle öldürmüştür.[49]

Hz. Ali (a.s) bu hadise ve Zübeyr’in öldürülmesinden dolayı, üzüntüsünü izhar etmiştir. Zübeyr’in kılıcını görünce de Zübeyr’in İslam’ın ilk yıllarındaki kahramanlıklarını hatırlatarak, “Bu kılıç defalarca Resul-ü Ekrem’in çehresinden hüznü ve kederi yok etmiştir” diye buyurmuştur.[50]

Ayşe’nin Akıbeti

Savaştan sonra Ayşe’yi Hevdec’den dışarı çıkararak, onun için çadır kurdular. İmam Ali (a.s) savaşı körüklediği için Ayşe’ye serzenişlerde bulunmuş ve daha sonra kardeşi Muhammed b. Ebibekr’e onu Basra’ya götürmesini emretmiştir.

Birkaç gün Basra’da kaldıktan sonra Medine’ye gitmesi gereken Ayşe, müddeti bittikten sonra yola çıkmada yavaş davranınca, İmam Ali (a.s) İbn-i Abbas’ı onun yanına göndererek, onu uyarmıştır.

İmam Ali (a.s) daha sonra Ayşe’yi, erkek elbisesi giyen Basralı bir grup kadın ve ordusundan birkaç kişiyle ve Muhammed b. Ebibekr’in eşliğinde saygıyla Medine’ye yollamıştır.[51]

Daha sonra Ayşe’nin ne zaman Cemel savaşını hatırlasa, “Keşke bundan önce ölseydim de bu o hadisede yer almasaydım” diye arzu ettiği ve “Evlerinizde oturun…”[52] ayetini okuduğu zaman da peçesi ıslanıncaya kadar ağladığı rivayet edilmiştir.[53]

Savaşın İstatistikleri

Cemel savaşında şehit olan ve ölenlerin sayısı hakkında tarihte farklı görüşler belirtilmiştir. Ebu Heyseme’nin Vehb b. Cerir’den rivayet ettiğine göre, Cemel savaşında Basra ordusundan kişi öldürülmüştür.[54] Başka bir rivayete göre de Cemel ashabından - kişinin öldüğü nakledilmiştir.[55] Ayrıca bazıları İmam Ali’nin (a.s) ordusundan - kişinin şehit olduğunu yazmışlardır.[56]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ↑ Taberi, c. 4, s. , ve
  2. ↑ Nehcü’l Belağa, s.
  3. ↑ Mufid, s.
  4. ↑ Mufid, s.
  5. ↑ Meclisi, c. 32, s. ; Nehcü’l Belağa, s.
  6. ↑ Nehcü’l Belağa, s.
  7. ↑ İbn-i Ebi’l Hadid, c. 6, s.
  8. ↑ Mufid, s.
  9. ↑ İbn-i Ebi’l Hadid, Abdülhamit, Şerh-i Nehcü’l Belağa, Tahkik: Muhammed Ebulfazl İbrahim, Kahire, – / – , c. 1, s. 9.
  10. ↑ Nehcü’l Belağa, hutbe ; Taberi, c. 4, s. -
  11. ↑ İbn-i Kuteybe, c. 1, s. 51 – 52; Taberi, c. 4, s. -
  12. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; Taberi, c. 4, s. ; Mufid, c. 1, s.
  13. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; Taberi, c. 4, s.
  14. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; Dinveri, c. 1, s. ; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s.
  15. ↑ Nehcü’l Belağa, s.
  16. ↑ İbn-i Esir, c. 2, s. – ve c. 3, s. -
  17. ↑ Nehcü’l Belağa, hutbe ; Taberi, c. 4, s. ; Mufid, c. 1, s. -
  18. ↑ Taberi, c. 4, s. - ; Mufid, c. 1, s. -
  19. ↑ Belazuri, c. 2, s. – ; Taberi, c. 4, s. ; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. ; Mes’udi, c. 3, s.
  20. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; Taberi, c. 4, s.
  21. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; Taberi, c. 4, s.
  22. ↑ Belazuri, c. 2, s. – ; Taberi, c. 4, s.
  23. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s.
  24. ↑ Yakut Hamevi, Rebeze kelimesi.
  25. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; Taberi, c. 4, s. - ; Mes’udi, c. 3, s. – ; Halife b. Hayyat, c. 1, s.
  26. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; Taberi, c. 4, s. - ; Dinveri, c. 1, s. – ; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. ; Mes’udi, c. 3, s.
  27. ↑ Taberi, c. 4, s. - ; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s.
  28. ↑ Halife b. Hayyat, c. 1, s. ; Taberi, c. 4, s. - ; Mes’udi, c. 3, s. -
  29. ↑ Taberi, c. 4, s.
  30. ↑ Dinveri, c. 1, s. ; Taberi, c. 4, s. ; Mes’udi, c. 3, s. ; Müfid, c. 1, s.
  31. ↑ Dinveri, c. 1, s.
  32. ↑ İbn-i Kuteybe, c. 1, s. 70 – 71; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. -
  33. ↑ Mufid, c. 1, s. – ; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s.
  34. ↑ c. 3, s.
  35. ↑ Taberi, c. 4, s.
  36. ↑ Mes’udi, c. 3, s.
  37. ↑ Yakubi, c. 2, s.
  38. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; Yakut Hamevi, "Hureybe" kelimesi.
  39. ↑ Belazuri, c. 2, s. – ; Yakubi, c. 2, s. ; Taberi, c. 4, s.
  40. ↑ Belazuri, c. 2, s.
  41. ↑ El-Müfid, el-Cemel, Kum; Mektebetu’t Daveri, s. (Mektebetu Ehlu’l Beyt CD’si, ).
  42. ↑ El-Müfid, el-Cemel, Kum; Mektebetu’t Daveri, s. (Mektebetu Ehlu’l Beyt CD’si, ).
  43. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; İbn-i Kuteybe, c. 1, s. 76; Müfid, s. -
  44. ↑ Belazuri, c. 2, s. ; Dinveri, c. 1, s. ; Taberi, c. 4, s.
  45. ↑ Belazuri, c. 2, s.
  46. ↑ Dinveri, c. 1, s.
  47. ↑ İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. -
  48. ↑ Belazuri, c. 2, s.
  49. ↑ Taberi, c. 4, s.
  50. ↑ İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. -
  51. ↑ Mes’udi, c. 3, s. -
  52. ↑ Ahzab Suresi, ayet.
  53. ↑ İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s.
  54. ↑ Belazuri, c. 2, s.
  55. ↑ Halife b. Hayyat, c. 1, s. ; Taberi, c. 4, s. ; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. – ; Mes’udi, c. 3, s. 95 -
  56. ↑ Halife b. Hayyat, c. 1, s. ; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. ; Mes’udi, c. 3, s.

Bibliyografi

  • Kur’an-ı Kerim.
  • İbn-i Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, Tahkik: Muhammed Ebulfazl İbrahim, Kahire.
  • İbn-i Esir, Usdu’l Ğabe fi Marifeti’s Sahabe, Tahkik: Muhammed İbrahim Bina ve Muhammed Ahmed Aşur, Kahire.
  • İbn-i A’sem-i Kufi, Kitabu’l Futuh, Tahkik: Ali Şiri, Beyrut.
  • İbn-i Kuteybe, el-İmame ve’s Siyase, el-Maruf bi Tarihi’l Hulefa, Kahire.
  • Belazuri, Ensabu’l Eşraf, Tahkik: Mahmud Firdevs el Azm, Demeşk.
  • Halife b. Hayyat, Tarih-i Halife b. Hayyat, Tahkik: Mustafa Necib Fevvaz ve Hikmet Keşli Fevvaz, Beyrut.
  • Dinveri, el-Ahbaru’t Tival, tahkik: Abdulmun’im Amir, Mısır.
  • Taberi, Tarih-i Taberi, Müessesetu A’lemi li’l Matbuat, Beyrut.
  • Meclisi, Biharu’l Envar, Müessesetu el-Vefa.
  • Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadini’l Cuher, tercüme: Ebu’l Kasım Payende, İntişarat-ı İlmi ve Ferhenği, Tahran.
  • Müfid, el-Cemel ve’n Nusretu liseyyidi’l İtreti fi Harbi’l Basra, tahkik: Ali Mir Şerifi, Kum.
  • Nehcü’l Belağa, tercüme: Cafer Şehidi, Tahran, Şirketi İntişarat-ı İlmi ve Ferhengi, Bahar
  • Yakut Hamevi, Mucemu’l Buldan.
  • Yakubi, Tarih-i Yakubi, tercüme: İbrahim Ayeti, Bongah-ı Tercüme ve Neşr-i Kitap, Tahran.

Lua hatası 80 satırında seafoodplus.info: module 'Module:HtmlBuilder' not found.

Lua hatası 80 satırında seafoodplus.info: module 'Module:HtmlBuilder' not found.

kaynağı değiştir]
  1. ^ab"Arşivlenmiş kopya". 23 Haziran tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ocak &#;
  2. ^abJibouri, Yasin T. Kerbalā and Beyond. Bloomington, IN: Authorhouse, Print. ISBN Pgs. 30
  3. ^abMuraj al-Thahab Vol. 5, Pg.
  4. ^William Muir, The Caliphate: Its Rise, Decline and Fall from Original Sources. Chapter XXXV: "Battle of the Camel". London: sf
  5. ^abcdeKaraköse, Hasan. Ortaçağ Tarihi ve Uygarlığı, Ankara, Nobel Yayın Dağım,
  6. ^abcdefgSarıçam, İbrahim. Emevi-Haşimi İlişkileri, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
  7. ^Nehcü’l Belağa, s. ; seafoodplus.info 13 Mayıs tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..

Ayrıca bakınız[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir