cennetin krallığı ekşi / kingdom of heaven - sayfa 2 - ekşi sözlük

Cennetin Krallığı Ekşi

cennetin krallığı ekşi

kaynağı değiştir]

Film, temel olarak 12. yüzyıldakiHaçlı Seferleri sonrası Kudüs'ün durumunu ele almaktadır. Üç İbrahimi din için de kutsal sayılan topraklarda, filmdeki zaman çerçevesinde Hristiyanlar egemen vaziyettedir. Bu arada da Fransa'da demircilik yapmakta olan Balian'ı bir şövalye olan babası Godfrey ziyaret eder ve Kudüs'teki barışı koruması için onu kendisiyle birlikte gelmeye davet eder.

Başta çekinceli olan Balian daha sonra babası ile yola çıkar, ancak karışık olan politik yapılar ve kargaşa nedeni ile oluşan çatışmada babası yaralanır ve Kudüs'e varmadan ölür. Balian bu arada Kudüs'ün kralı IV. Baudouin ile tanışır. Kral, barışı korumanın ellerinde olduğunu ve ondan yardım etmesini ister. Ancak kralın kız kardeşi ile evli olan Guy de Lusignan da şehirde sözü geçen bir şövalyedir ve savaş yanlısıdır.

Balian, ölmüş babasının topraklarını işleyerek yeni bir hayata hazırlanırken, Guy de Lusignan ve arkadaşlarının Müslümanlara yaptığı bir saldırı ortalığı karıştırır. Müslüman lider Selahaddin Eyyubi ordularını toplar ve Kudüs'e doğru yürür. IV. Baudouin, Selahaddin Kudüs'e gelince onunla konuşur ve barışın devamı için isyana katılanları cezalandırma sözü verir. Bu söze güvenen Selahaddin geri çekilir.

Cüzzam hastalığından muzdarip olan ve maske ile gezen IV. Baudouin, ölümünün yaklaştığını anlayınca tahta Guy de Lusignan'ın geçmemesi amacı ile kız kardeşinin ondan ayrılmasını ve Balian ile evlenerek onun kral olmasını teklif eder. Balian bunu reddeder. Bir süre sonra da kral ölür.

Yeni kral Guy de Lusignan savaş ilan etmekte gecikmez. Balian ile de geçimsizdir ve ona bir suikast düzenler ve başarısız olur. Ardından Selahaddin Eyyubi'ye karşı saldırıya gider, ancak taktik hataları nedeniyle ağır bir yenilgi alır. Kudüs'ün savunması artık Balian'a kalır.

Uzun süren kuşatma ve taktik savaşları sonrası Balian ve Selahaddin anlaşmaya varırlar ve kutsal kent Müslümanlara teslim edilirken, Balian ve Hristiyanlar da ülkelerine doğru yola çıkarlar.

Yine demirciliğe dönmek üzere olan Balian, filmin sonunda yeni bir Haçlı seferinin Kudüs'ü geri almak için yola çıktığına şahit olur...

Oyuncular ve karakterler[değiştir

kingdom of heaven

  • 26 nisan itibarıyla özel gösterimde seyretme imkanı bulduğum film..

    ---spoiler---

    âhir zamanda, hele de 11 eylül sonrası dünyanın geldiği - getirildiği- konjonktürde 'nereden icab etti ise?' sorularının sorulmasını da göze alarak haçlı seferleri’ni (crusade) mevzu eden bir film çekmeye niyetlenseniz önünüzde çok fazla şık yok: ya hâkim güçten yana tavır alıp (o iklimin çocuğu olmanın tabi netcesidir bu) sinematografik tüm imkanları seferber ederek haçlı seferleri’nin o zaman diliminde haklılığını ve meşrûluğunu ince ince vurgularsınız, ya da "nedir ki bu da bir insan hikayesi iyiler de var kötüler de-iyilik de var kötülük de herkesin payına farklı tonlarda düşebilir" deyip ortada durmaya çalışarak hikayenizi anlatmaya gayret edersiniz... yönetmenimiz ridley scott bu şıklardan ilkini bir önceki filmi kara şahin düştü (black hawk down)’de seçerek (yönetmen namusuna leke sürdürme pahasına) hakkını kullandığı için geriye kalıyor ikinci seçenek... buradan hareketle kabaca diyebiliriz ki film ne yardan geçiyor ne de serden... mevhum ve muhayyel bir barışa işaret edip "cennet krallığında kardeşçe yaşamak varken neden bu kavga canlar?” mesajını hollywood’a has klişelerle aktarıyor.. aktarmasına aktarıyor ama manzarayı biraz daha netleştirmeye çalıştığınızda, ucundan kötü niyetliyseniz başka manalar üzerinden de okunabilir film... bir kere hikayenin çıkış noktası (koç yiğit bir fransız köylüsü) ve de haliyle haçlılar’ın gözünden anlatılması bile (mağdur olan taraf ortadayken) bu ‘kötü niyet’e bir zemin oluşturabilir.. eh herhalde haçlı barbarlığının nesnesi olan müslümanların gözünden anlatılmasını beklemek safdillik olurdu... filmin başından sonuna kadar, dehşetengizhaçlı katliamlarından sadece tek cümleyle bahsedilmesi de bu duruma yakışır bir noksanlık tabii... diyaloglarda alttan alta yürüyen dinî fanatizme giydirme, bunu yaparken de biraz da anakronizme düşerek seküler göndermeler serdetmek de herhalde 11 eylül sonrası dünyamız vasatında yadırganmazdı... filmin konu edildiği haçlı seferinden bir sonraki seferin başındaki isim olan aslan yürekli richard’a 'ben selahaddin eyyûbi’den insanlığı öğrendim’ dedirtecek kadar müstesnâ komutan olan ve ortadoğu coğrafyasında da belki de islâmın bütün güzelliklerinin şahsında temessül ettiği müslüman gözüyle bakılan selahaddin eyyûbi, enâniyeti göğü tutan bir komutan olarak resmedilirken, esas oğlan balian'ın, arzda gelmiş geçmiş bütün erdemleri şahsında toplayan som insan olarak çizilmesi, 'böylesi ancak hollywood yapımı filmde olur' dedirten sığlıklardan...(selahaddin eyyûbi’yi canlandıran oyuncunun fizîken, günümüz negatif ortadoğu’lu stereotipiyle örtüşmesine değinmiyorum bile)... öte yandan şunu da söylemek gerek, ezoteriktarîkatların, gizli örgütlerin, okültizmin tarihteki ağababalarından olan ve günümüzde bir yığın komplocu yaklaşımın çokça atıf yaptığı tapınak şövalyeleri’nin, haçlılarla müslümanlar arasındaki barışı bozan fitne fücurgürûhu olarak gösterilmesi filmin kendince güttüğü teze de destek vermiyor değil... biraz teknik teferruata girersek: kanbersiz düğün eksik kalır, ‘e aşksız olmaz ki bu' denilerek hikayeye sokuşturulduğu her halinden belli olan bir o kadar da gereksiz sybilla (eşsiz güzelliğine bir mim koyalım) karakteri de filmin sakilliklerinden... kurgudaki, seyrederken boşluğa düşme hissi veren bazı sahnelerin de (kahramanımız balian’ın kudüs’e gitmek için bindiği geminin hop diye kudüs’e çok yakın bir sahile vurması, yine balian’ın çorak bir yer olan ibelin’i kaşla göz arasında âbâd edivermesi gibi) böylesi büyük bir yapımda hayli rahatsız edici olduğunu söylemek gerek... bütün bunlara rağmen filmin belki de en büyük handikapı ‘gladyatör'den sonra çekilmiş olması fakat onun kadar tatmin edici olamaması... daha da enteresanı aynı yönetmenin elinden çıktığı halde gladyatör’e o kadar benzeyip de sonucunda hiç de o kumaşta bir film ortaya çıkmaması... halbuki benzerlikler haddinden fazla: ailesini kaybetmiş, tam bir erdem âbidesi olan kara yağız kahraman (balian/maximus), iktidar hırsına yenilmiş bir takım siyâsî askerî eşhas (guy de lusignan/commodus), halkın ve etrafındaki insanların güvenini kazanmış bilge kral (kudüs kralı iv baldwin/sezar marcus aurelius), esas oğlanın sevdiceği asilzâde takımından esas kız (sybilla/lucilla)... daha da çoğaltılabilecek bu ortak noktaların üzerine, şiddetin estetize edilip cilâlı karelerle sunulduğu scott görselliğini koyun.. yönetmenin kendi çektiği gladyatör gibi bir film ortadayken, “başka türlü olamaz mıydı?” diye sormadan edemiyor insan.. nihâyetinde film bitip de perdeden yazılar akmaya başladığında, ‘tarihin garip bir cilvesi demek ki’ derken aklıma geleni de şuracığa derc etmeden geçemeyeceğim: yüzyıllarca hıristiyanlarla müslümanlar arasında kanlı boğuşmalara sebep olan kudüs’ün iki tarafa da yar olmayıp sonunda yahudilere kalmış olduğu gerçeği... hâsılı kelâm durduğunuz yere göre çeşitli yorumlara açık olan cennet krallığı, sinema eleştirmeni jargonundan faydalanacak olursak seyirciye 'salık verilecek' bir film değil; ikinci bir gladyatör’ü niye seyredelim ki?.. tabi bizim gibi batı’nın her alanda meydan okuşu karşısında ezim ezim ezilen doğu-müslüman-türk insanının, mevzûunda ‘bizimkiler’ den bahseden her hollywoodmahsülünde refleksi olan ‘müslümanlar nasıl gösterilmiş aceba?’ psikolojisiyle merak etmiyorsak...

    ---spoiler---

  • bu sabah gösterime girmiş filmdir.

    ridley scott gerçekten de ikinci bir klasik çıkartmayı başarmıştır kanımca.

    (bkz: gladiator)

  • hic uzun uzun tespitler yapmaya gerek yok aslında, bastan sona hollywood kliseleriyle dolu ve ziyadesiyle de sıkıcı bir film. ridley scott gladiator'deki belli baslı temaları bu filme de hicbir ozgunluk kaygısı tasımadan aynen yerlestirmis, az da olsa farklı birsey bulmayı beklerken gladiator'un kotu bir kopyasını izlerken buluyor insan kendisini.

    --- spoiler ---
    orlando bloom'un kudusteki kendi topraklarını adam etme sahneleri age of empires oynanıyormus havası vermis. 5 adamı toprak kazmaya yolla hoop, 10 adamı ekin ekmeye yolla geri kalanları da su kanalı yapsın tamaam kurak topraklar yesillendi simdi dusmana saldırmaya hazırız.
    --- spoiler ---

  • edward norton da oynuyor bu filmde.yüzünü sağlam göremiyoruz ama,cüzzamlı latin kralı iv.baldwin rolünde.

  • çıkışında muhtemelen gene aoe 2'yi açıp, trebuchet'leri yapıp, allah allah nidalarıyla bir yerlere saldıracağımız epik film.

  • 4 saat kadar önce izlemiş bulunmaktayım. işlediği konunun haçlı seferleri olması ve bu konuda neredeyse hiç film çekilmemiş olması nedeniyle yapımcı kadro tebrik edilmeli öncelikle. ancak filme yöneltilebilecek olumlu ve olumsuz bir sürü eleştiri var:

    öncelikle film görsel açıdan hakikaten başarılı. savaş efektleri, haçlıların ve müslümanların zırh ve ekipmanları, gökyüzünün değişmesi efektleri vb...

    müzikler de her sahneye göre değişiyor ve sahnelerle çok uyumlu. seyircinin, ortamın atmosferini solumasını sağlıyor.

    oyunculuk zaten mükemmel. konuşmasıyla seyirciyi etkileyen orlando bloom; her zamanki gibi bu filmde de karizmasıyla ortama hükmeden liam neeson; selahaddin eyyubi'yi tipik müslüman lideri karizmasıyla mükemmel canlandıran hasan mesud; kudüs'te barış için herşeyini vermiş karizmatik bir mareşali harika oynayan jeremy irons; hasta ama onurlu bir kralı kusursuz canlandıran edward norton...

    ancak! evet büyük bir ancak! kurgu ve tarihle ilgili bir filmde olması gereken objektiflik! işte filmin en büyük eksileri bu iki yerde ortaya çıkıyor:

    --- spoiler ---

    film başladığında çulsuzun teki olan, savaşmayı doğru dürüst bilmeyen, savaş taktiklerinden bihaber olan bir adamın, filmin ikinci yarısında yüz binlerin öldüğü bir savaşı yöneten komutan konumunda olması, etkileyici konuşmalar yaparak insanları peşinden sürüklemesi... en azından bu karakterin kendini geliştirene kadar geçen süre için bir bilgi verilebilirdi. tabii eğer böyle bir süre varsa. yoksa zaten daha beter, adam bir anda bir demirci ustasından bir lidere, komutana dönüşüyor.

    ve filmin en büyük eksisi: taraf tutmak. eleştirmenlerin nasıl olur da bu filme tarafsız dediklerini anlayamıyorum. filmdeki savaşı başlatan kişi olan guy de lusignan'ın müslüman halkı katletme sahnesi, haçlı seferlerine yönelik çok güçlü bir eleştiri, evet kabul ediyorum ve bu sahne nedeniyle filmin hristiyan tarafını tutmadığı iddia edilebilir. ancak bu bir göz boyama. çünkü bu sahneden yaklaşık bir 30 dakika sonra karşımıza gelen bir sahnede orlando bloom'un canlandırdığı karakter balian'ın öyle bir konuşması var ki filmin bariz şekilde hristiyan tarafını tuttuğu, ancak bunu haçlı seferleri sırasında hristiyanların yaptığı kötü eylemleri göstererek kapatmaya çalıştığı açıkça görülüyor. işte balian'ın konuşması (tam olarak aynısı değil, ancak konuşmanın özü bu şekilde):
    "önce biz hristiyanlar buradaydık, isa burada çarmıha gerildi, sonra müslümanlar geldi. bu toprakların altında bizim mezarlarımız, üstünde camiler ve duvarlar. sizce bu topraklar kime aittir?"
    burada güya iki dinin de bu topraklarda hakimiyeti vardı demeye getiriyor. madem öyle neden "öncesi - sonrası" olayını söylüyorsun da "ilk başta müslümanlar kutsal toprakları hristiyanlardan aldı. banane önce onlar başlattılar işte..." şeklinde sunuyorsun açıklamanı izleyiciye?!! bu taraflılık değil midir?

    ve son olarak filmde verilen mesajlara değinmek gerekirse, bazılarının çok güzel bazılarının ise çok çok yanlış olduğunu söylemeliyim. bu yanlış mesajlara bir örnek vermek gerekirse:
    filmin bir yerinde verilen bir mesaja göre kudüs, kutsal topraklar olması nedeniyle sahip olduğu değer yüzünden değil, doğu ve batı uygarlıklarının liderlerinin toprak ve servet tutkusu nedeniyle uğruna can verilen bir şehirmiş! yani kudüs'ü kudüs yapan kutsal topraklar olması değil, maddiyatmış! bu nasıl bir mesajdır allah aşkına? milyonlarca insanın dini duygularını hiçe saymaktan başka birşey ifade etmez bu mesaj. filmdeki bu mesajı şu sahne çok iyi açıklıyor: balian ile selahaddin'in konuşmalarının ardından, selahaddin arkasını dönmüş giderken balian "kudüs'ün değeri nedir?" diye soruyor. selahaddin arkasına dönüp önce gülerek "hiçbir şey." diyor, ardından tekrar arkasını dönerek iki elini yumruk şeklinde yapıp göğüs hizasına kaldırarak "herşey!" diyor. yani, "aslında inanç açısından bir değeri yok; ama 'inançlar' ve 'kutsal topraklar' düşünceleriyle yüzbinleri arkasından sürükleyip kudüs'ü elinde tutan kişi, güce, servete ve şöhrete sahip olur!" özeti budur balian ile selahaddin arasında geçen bu diyalogun. uğruna yüzbinlerin öldüğü bir toprağın değerini, bu şekilde zenginlik ve güce bağlayıp kestirip atmak, ölen yüzbinlerin inancına saygısızlık etmek değil de nedir?

    tabii filmdeki güzel mesajları da söylemeden geçmemek lazım. örneğin balian'ın selahaddin'le konuşması sırasında "şehrin insanlarına zarar vermeyecek misin? oysa haçlı seferlerinin liderleri kudüs'e girdiğinde bütün müslüman'ları doğramışlardı." diyor, selahaddin de "ben onlardan değilim" diye cevaplıyor. burada görüyoruz ki haçlı seferleri sırasında müslümanlara yapılan zulümler göz ardı edilmemiş.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak, artı ve eksileriyle birlikte kesinlikle izlenmesi gereken bir film. kesinlikle dolu dolu bir iki buçuk saat yaşatıyor. ancak unutulmamalı ki her izleyicinin bu filmden çıkaracağı sonuç ve filmin taraflı olup olmaması hakkında yapacağı yorum farklı olacaktır. herkes birbirinin bu film hakkındaki düşüncesine saygı duymalı. çünkü bir kişinin bu filmdeki mesajları algılama şekli başka bir kişininkinden çok farklı olacaktır. örneğin ben yukarda da açıkladığım gibi, çoğu eleştirmenin söylediğinin aksine filmin hristiyan-müslüman çatışmasına objektif baktığını düşünmüyorum...

  • bence objektif bir film oldugu icin guzel filmdi.. ama bazi hatalar vardi. mesela gunes dogarken muslumanlar namaz kiliyorlardi, ama gunes dogarken namaz kilinmaz. bir de olmuslerin ruhuna fatiha okurken kisa kesmisler, ilk ayeten sonrasi yoktu.

    --- spoiler ---
    selahaddin eyyubinin kiz kardesi cok cirkindi. yerden haci alip kaldirmasi cok guzel bir ayrintiydi. bir sahne vardi, kulaklari sagir edecek bir sessizlik, koyu bir sahne, harikaydi. ama filmin baslarinda batan gemiden sadece orlando bloom ve bir at kurtuldu. o at da aglar icine hapsolmus bir sekilde nasil kurtulmus, sacma. filmin ozeti de; "tanri istiyorsa/istemiyorsa olur/olmaz"
    --- spoiler ---

  • --- spoiler ---
    kulaklarim beni yaniltmadiysa kotu kral, arap elcilerden birisinin bogazini de$tikten sonra hayatta kalanlardan birisi hayvanat diye bagiriyor...

    (bkz: agzina saglik)
    --- spoiler ---

    ek: ilovemygalina onayladı sahneyi, sahiden diyormuş...

  • film en kısa özetiyle avrupanın hristiyanlık ve papalık kurumuyla ve kendi tarihiyle yüzleşmesi olarak nitelendirilebilecek güzel bir yapım.seyredilmesi tavsiye edilebilecek bir film.
    ayrıca orlando bloom'un hep arka planda kalan ve bazen de bir hatun sevdasından ortalığı birbirine katan sakar erkek rolünden kurtularak bu filmde kahraman pozisyonuna geçmiş olması bakımından da önemli.

  • --- spoiler ---
    balion:what is jerusalem worth?
    salahaddin:-nothing;everything(kendini göstererek)/bir yorum da elini yumruk yaparak gücü simgelediği yolunda ancak ben daha çok ben oldukça herşeyi simgeliyor güç benim demeye çalıştığını çıkarımladım)
    --- spoiler ---

    ayrıca da kudüsteki piskopos ki kendisi döenğin önde gideni bayrak taşıyanıydı film boyunca en çok gülünen repliğ sarf etmesi itibariyle dikkate şayan.(islama geçelim de sonra tövbe ederiz...)

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

kaynağı değiştir]

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir