cülus bahşişi kim getirdi / Cülus Bahşişi-sipahi isyanı nedir?

Cülus Bahşişi Kim Getirdi

cülus bahşişi kim getirdi

III. Osman

Osmanlı padişahlarının yirmi beşincisi, İslam halifelerinin doksanıncısı olan III. Osman, 2 yıl 11 ay Osmanlı tahtında kalmıştır. Döneminde barış hakim olmuş, İstanbul ve Anadolu sert kış, yangın ve veba salgını gibi afetlerle uğraşmıştır.

III. Osman, 2 Ocak'da İstanbul'da doğdu. Babası II. Mustafa, annesi ise Şehsuvar Sultan'dı. Şehzadeliğini İstanbul'da geçiren III. Osman, zamanını din, edebiyat ve tıp kitapları okuyarak geçirdi. 13 Aralık'te ağabeyi I. Mahmut'un vefatı üzerine tahta geçti.

III. Osman cülusundan sonra geleneklere göre mukataa, tımar ve zeamet sahipleri berat vererek vergi öderlerdi. Hazinenin dolu olması nedeniyle bu vergilerden muaf tutularak cülus bahşişi dağıttı.

III. Osman'nın tahta geçtiği dönem Osmanlı Devleti'nin barış içinde olduğu bir dönemdi. Sınır vilayetlerde bazı ayaklanmalar olduysa da bastırıldı. Mısır'da Memluklular'ın ayaklanmasında ihmali olan Vezir-i Azam Bahir Mustafa Paşa'yı azl ederek yerine I. Mahmut döneminde sadrazamlık yapmış olan Hekimoğlu Ali Paşa'yı getirdi. Ancak istenilen başarıyı gösteremeyince Hekimoğlu Ali Paşa da azl edilerek yerine başdefterdar Naili Abdullah Paşa getirildi.

III. Osman'nın tahta çıktığı yıl İstanbul en şiddetli kışlarından birini yaşıyordu. Sütlüce'den Defterdar iskelesi'ne kadar Haliç donmuş ve buz üstünde yürünebilmişti. Aynı yıl bir başka önemli olay da İstanbul yangınları idi. 36 saat süren yangında İstanbul'un üçte ikisi yandı.

Sadrazam Silahtar Ali Paşa'nın rüşvet aldığının ortaya çıkması ile 25 Ekim'te paşayı azlederek yerine Yirmisekiz Said Mehmet Efendi'yi getirdi. Bu dönemde bunun dışında birçok devlet adamı değiştirildi. En son olarak Mehmet Ragıp Paşa sadrazamlığa getirildi. Uzun yıllar boyunca sarayda kapalı bir yaşam sürmenin etkisiyla sinirli , karamsar ve sert bir mizaca sahip III. Osman, dengeli bir insan olmadığı için sadrazam ve Vezir-i Azam'larla anlaşamamış, devlet yönetimine zararlı olmuştur.

III. Osman ağabeyinin aksine müziği sevmez, ve kadınlara iltifat etmezdi. Tebdil-i kıyafet gezmek en büyük zevkiydi. Dönemin en önemli olaylarından biri gayrimüslimlere karşı artan hoşgörüsüzlüktü. Hıristiyanlar ve Museviler sokakta ayırıcı kıyafetler giymeye zorlanmıştı. Kadınların sokakda serbestçe ve süslü gezmelerini yasaklamıştı. Kadınlara karşı duyduğu rahatsızlık yüzünden sarayda demir ayakkabılarla dolaştığı ve sesi duyan kadınların yoluna çıkmadığı rivayet edilir.

İstanbul'da mimari çalışmalara devam edilmiş, I. Mahmut döneminde yapılmaya başlanan Nuruosmaniye Camii tamamlanmıştır. Bunun dışında Üsküdar'da İhsaniye Camii ve İhsaniye Mescidi'ni yaptırdı. Caminin yanına medrese, kütüphane, imaret, sebil ve çeşme de yaptırıp tamiratı ve masraflarının karşılanması için vakıflar tesis ettirdi. Midilli Adası Siğrî Limanı'nda, Malta korsanlarına karşı bir kale inşa edilerek tahkim edildi. Babıâlî'nin inşası tamamlandı. Ahırkapı Feneri de III. Osman devrinde yapıldı.

III. Osman, 29 Ekim tarihinde İstanbul'da vefat etti. Yeni Camii yanındaki kardeşi I. Mahmut'un türbesine defnedildi. Ölümünden sonra yerine III. Mustafa geçti.

Kaynak:seafoodplus.info

T.C. ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Türk Yönetim Tarihi Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Abdulbaki Can KÜLÜK BOLU Kasım – Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Özet Osmanlı Devleti'nin sürekli ordusunu oluşturan ve doğrudan padişaha bağlı olan yaya, atlı ve teknik sınıftan asker ocaklarına verilen addır. Kapıkulu ocaklarının kurulmasından önceki dönemde Osmanlı Devleti'nin askeri gücünü yayalar ve müsellemler 1 oluşturuyordu. Bu birlikler tımarlı sipahiler, akıncılar, azaplar, voynuklar, martoloslar ve cerahorlarla destekleniyordu. I. Murad döneminde () örgütsel kuruluşu tamamlanan kapıkulu ocakları, yüzyılda yeniden düzenlendi. Bu yapıda, yaya ve atlı olarak iki ana sınıf vardı. Acemi oğlanları, yeniçeriler, cebeciler, topçular, top arabacıları yay sınıfını, sipahiler, silahdarlar, sağ ulufeciler, sol ulufeciler, sağ garipler, sol garipler de atlı sınıfı oluşturuyordu. Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin sınırlarında yaşayan Yunan, Sırp, Arnavut gibi Hristiyan topluluklardan toplanan yetim çocuklardan oluşmuştur. Padişahın çevresinde bulunan yaya askerlerdir ve hayatlarında hiç evlenmezler. Üç ayda bir ulufe adı verilen bir maaş alırlar savaşa gittiklerindeyse sefer bahşişi alırlardı. seafoodplus.infoten İtibaren Cülus Bahşişi Almak Gelenek olmuştu. Devletin ilk yüzyıllarında yararlı olan bu sistem, daha sonra bozulması ile değişik sorunları birlikte getirdi. Yeniçeri ocağı II. Mahmud tarafından yılında kaldırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Osmanlı Ordusu, Yeniçeri Ocağı, Kapıkulu, Pençik, Ulufe 1 ‘Atlı asker’ 2 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Giriş Anadolu Beylikler döneminin Karamanoğulları ile birlikte anılan güçlü beyliklerinden birisi Osmanlılardı. Bu dönemde yani Anadolu Beylikler döneminde Anadolu’da siyasi bir güç bulunmuyor ve bu da yetmezmiş gibi beylikler Anadolu’nun hükümdarı olmak için hem el altından hem de açık açık savaşıyor, siyaset yapıyordu. Aslında bu beylikler yine kanımızdandı, Türklerdi ama yine de aralarındaki iktidar mücadelesi tüm Türk tarihinde olduğu gibi devam ediyordu. İşte o beyliklerden Karamanoğulları ve Osmanlı en güçlü beylik olarak bilinirdi. Elbette bu kadar güçlü beyliklerin var olması için de güçlü bir ordu, akıllı devlet adamları ve iyi bir politika gerekiyordu. Osmanlı Beyliği asker ihtiyacını iliklerine kadar hissediyordu. Osman Bey zamanında sınırlar genişlemeye başladı ve yılında Orhan Bey’in başa geçmesi ile de topraklara yeni topraklar katıldı. Orhan Bey zamanında bir devlet haline bürünen beylik, ordu ihtiyacını iyice hissetmeye başladı, bu bakımdan, Yeniçeri Ocağı’nın tam kuruluş tarihi bilinmese de saygın tarihçiler bu ordunun kuruluşunu Orhan Bey zamanına değin çekmektedir. Lakin Yeniçeri Ocağı’nın ilk aşaması sayılan Acemi Ocağı seafoodplus.info zamanında kuruldu. Osmanlı devletinin ordusu olarak geçen Yeniçeri Ocağı’ndaki “çeri” sözcüğü “asker” anlamına gelen Türkçe bir isimdir; bu bakımdan ordunun anlamı “Yeni Asker Ocağı” olmalı. II. Mahmut dönemine kadar neredeyse yıl Osmanlı ordusu olarak geçen bu birlik hakkında oldukça fazla bilgi mevcut. Pençik kanununun hazırlanması Edirne’nin fethinin ardından veya yılında vuku bulduğuna bakılırsa ocağın da bu tarihlerde meydana getirildiği anlaşılmaktadır. Orhan Bey döneminde Türklerden teşkil edilen askeri birliklerin (Yaya ve Müsellem) yeterli gelmemesi Sultan I. Murad zamanında esirlerin Müslüman yapılarak Yeniçeri Ocağı’na alınmalarını ve böylece yeni bir askeri kuvvetin meydana getirilmesini zorunlu kılmıştır. Bununla birlikte ilk zamanlar kısa bir terbiyeden sonra Yeniçeri yapılan esirler, üç-beş yıl Türk ailelerin yanlarına verilerek hem Türkçe öğrenmeleri hem de Türk adetlerini ve İslamiyet’i özümsemelerinin sağlanması temin edilmiştir. İşte bu çalışma da, Osmanlı Ordusunun simgesi konumunda olan Yeniçerilerin doğuşunu, tarihsel süreç içerisinde gelişimini, günlük hayatlarını, zayıflayıp güç kaybetmelerini çeşitli kaynaklardan yararlanarak anlatılmaya çalışılacak. 3 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Osmanlı Ordusunun Simgesi Yeniçeriler Yeniçeriler ortaçağın sonlarında Batı Avrasya’da önem kazanan piyade birlikleri ve düzenli orduların ilk örnekleri arasında yer alıyordu. Yeniçeri adı, başlangıçta yayalardan oluşan yeni orduyu belirtiyor olsa da, sonra giderek genişleyen kapıkulu ocakları teşkilatında, piyade güçlerden oluşan en büyük ve nüfuzlu ocağın adı olmuştu. Yeniçeri Ocağı’nın tam olarak ne zaman kurulduğuna ilişkin bilinen kesin bir veri yok. Ancak tarihçiler I. Murat döneminde (–) kurulduğu konusunda büyük ölçüde hemfikir. Kaynaklara göre, savaş sahnesine ilk kez Kosova Savaşı’nda çıkıyorlar. Önem kazanmalarıysa, yy. ortalarında savaşlarda ateşli silahların belirleyici rol oynadığı döneme rastlıyor. ve Osmanlı– Macar savaşlarının kaderini değiştiriyorlar. Zaten ocağın kurulma amacı da buydu: Balkanlar’a hızla yayılmakta olan Osmanlı’nın ihtiyaçlarını karşılayacak, manevra kabiliyeti yüksek, dönemin şartlarını yerine getirebilecek bir güce sahip olmak Daha önce savaşanlar, savaştan sonra kendi işine dönen, Anadolu’nun Türkmen-Müslüman ahalisiydi. Belirli bir askeri düzene bağlı olmamaları nedeniyle fetihlerin devamı için sürekli silah altında ve doğrudan sultana bağlı olacak bir orduya ihtiyaç duyuluyordu. Yüzyıllar boyunca yeniçeri ordusunun başlıca asker kaynağını oluşturacak devşirme sisteminin kökeninde “pençik” uygulaması vardı. Pençik uygulamasına göre, savaşlarda esir alınan her beş esirden biri, hükümdar hakkı adıyla ya da bir çeşit vergi olarak devlete verilirdi. yüzyıldan itibaren sadece pençik usulüyle asker toplamakta ve daha büyük bir ordunun oluşturulmasında güçlükler yaşanınca, Acemi Ocağı’nda eğitilmek üzere devşirme usulüyle asker adayları toplanmaya başlandı. Bunda Osmanlı’nın fetih ve yayılma tutkusunun da rolü vardı. Daha sonra, çıkarılan bir ferman, bir yerleşim yerindeki hane sayısının 40’ta biri oranında, genellikle 14–18 yaşları arasındaki sağlam vücutlu ve akıllı erkek çocukların da devşirilmesi kuralını getiriyordu. I. Mehmet’in hükümdarlığı (–20) sırasında eski Türk soylularının tepkisi sonucu dondurulan devşirme yöntemi II. Murat döneminde yeniden hız kazandı ve ünlü Fatih Kanunnamesi’yle yasalaştı. Buna göre Müslüman, Yahudi, Gürcü, Çingene, Kürt, Acem, Arap ve Türklerin çocukları, evin tek çocuğu, köy kethüdasının çocuğu, çoban ve sığırtmaçlar, köse, kel, doğuştan sünnetli, çok uzun ya da çok kısa boylu olanlar, Türkçe bilenler, zanaatkâr olanlar, İstanbul’u görmüş olanlar devşirilemezdi. Bu yöntem şehirlilere de uygulanmazdı. Boşnakların devşirilmesi de kuraldışıydı. Devşirme fermanı çıkınca, atanan devşirme emini ve devşirme kâtibi Yunanistan, Bulgaristan, Macaristan, Sırbistan, Bosna–Hersek, Arnavutluk ve Hırvatistan’a giderdi. Devşirmeler genellikle Balkanlar ve Doğu Avrupa’dan seçilirdi. Sadece yılında Balkanlar ve Anadolu’dan devşirilen çocuk sayısı 8 bine ulaşıyordu. Ancak daha sonraları Anadolu’dan da asker devşirilmeye başlandı. Mimar Sinan da, Kayseri’nin Ağırnas köyünden alınan bir devşirmeydi. Devşirme emini ve memurları sancakbeyi, kadılar ve tımarlı sipahilerin yardımıyla ve köy papazının eşliğinde vaftiz defterinden kimlik tespiti yaptıktan sonra çocukları seçerdi. Bazı 4 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler aileler için oğullarını devşirme vermek zorunda olmak bir insanlık dramıydı. Ancak, özellikle yoksul olan bazılarına göre, çocuklarının istikbali düşünüldüğünde bulunmaz bir fırsattı. Devşirme işinde her türlü suiistimali, yolsuzluğu önlemek için yine aynı kanunla çok esaslı tedbirler alınmış, işin teferruatı da şöyle tespit edilmiştir;2 Devşirme, yeniçeri ağasının yeni oğlan ihtiyacını bildirmesi üzerine padişahın bir fermanıyla yapılır. Ferman şarttır. Fermanda o devre için kaç oğlan devşirileceği ve nerelerden devşirileceği kesin olarak yazılır. Devşirme işi Yeniçeri Ocağı’nın “katar ağaları" denilen büyük zabitlerinden “turnacıbaşı ağa”nın vazifesidir. Devşirme fermanı turnacıbaşı ağaya verilir. Devşirmeye verilen ehemmiyete göre bu işe katar ağaları arasında turnacıbaşı ağanın üstündeki herhangi bir ağa da memur edilebilir. Yahut pek mahdut bir bölgeden oğlan devşirilecekse turnacıbaşının altındaki kademelerden bir memur olur. Fakat devşirme işi esas olarak turnacıbaşı ağanın vazifesidir. Hatta bu unvanı da toplayıp getirdiği oğlanlar bir turna kuşu sürüsüne benzetildiği için verilmiştir. Oğlan devşirmeye giden ve fermanı mahsusu hamil olan turnacıbaşı ağanın maiyetinde, işinin genişliğine, büyüklüğüne göre üç, beş, on, yirmi “sürücü ağa" bulunurdu. Sürücü ağaların vazifesi, turnacıbaşı ağanın seçtiği oğlanları bir kafile halinde ilk toplantı yeri Edirne’ye götürmekti. Tespit edilen devşirme bölgelerinde turnacıbaşı ağa vardığı yerde evvela en büyük idare amiriyle -vali, sancakbeyi, kadı- temas ederdi. Turnacıbaşının gittiği yerden fermanda kaç oğlan devşirileceği gösterilmiş ise bu oğlanların seçilme günleri ve saatleri tespit edilirdi. Mahalle mahalle, köy köy tellallar çıkarılır, Hıristiyan tebaanın kırkar hane kırkar hane olarak sekiz-on sekiz yaş arasındaki erkek çocuklarını alarak tellallarla ilan edilen gün ve saatte sancakbeyi konağı önünde toplanmaları tebliğ edilirdi. Oğlan gizlenmemesi, oğlan gizlemenin çok ağır cezası olduğu daima önemle ilan olunurdu. Her mahallenin ve köyün papazlarına da vaftiz defterlerini alarak aynı gün ve saatte gelmeleri tembih olunurdu. Toplanan çocukları bizzat devşirme memuru (turnacıbaşı ağa) dikkatle gözden geçirir, evvela zahiri görünüşe göre kabataslak ayırır, sonra ayrılan oğlanlar çırılçıplak soyularak vücutları muayene edilir, Devşirme Kanunu’nun yukarıda kaydettiğimiz esas hükümlerine uygun olanlar “devşirme oğlan” olarak seçilirdi. Devşirme memurunun bu son seçme kararını hiçbir kuvvet bozamazdı. Bu muayene ve seçmede turnacıbaşının yanında kazanın kadısı, mahalle veya köyün papazı, mahalle veya köyün tımarlı sipahisi muhakkak hazır bulunurdu. Turnacıbaşı ağa seçtiği oğlanları vaftiz defterlerine göre kendi defterine kaydederdi ve aileleriyle vedalaşan oğlanları, bu ebedî ayrılık muhakkak ki çok hazin sahnedir, yanındaki sürücü ağaya teslim ederdi. Sürücü ağalar da teslim aldıkları oğlanları yine vaftiz kayıtlarına göre sürücü defterine kaydederdi. Ayrıca bir hüccet tanzim edilir, turnacıbaşının seçtiği oğlanlar vaftiz defterleri kaydına göre tafsilatlı künyeleriyle birer birer yazılır ve hangi sürücü ağaya teslim edildiği de kaydedilerek kâğıdı, papazlar ve tımar sahipleri tarafından imzalanarak, mühürlenerek mahallî mahkemei şeriyesince tescil edilerek turnacıbaşıya bir vesika mahiyetinde verilirdi. Devşirilenler “sürü” denilen – kişilik gruplar halinde Edirne yoluyla İstanbul’a gönderilirdi. Burada yeniçeri ağası ve hekimler tarafından kontrol ve muayeneleri yapılır, sünnet edilir ve Müslüman adlarını alırlardı. Bu adlar genellikle Abdullah (Allah’ın kulu), 2 Reşat Ekrem Koçu, Yeniçeriler, Doğan Kitap, İstanbul , s 5 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Abdülmennan ya da “abd” (kul, köle) sözcüğüyle başlayan ve babanın gayrimüslim olduğu anlamını taşıyan çeşitli isimlerdi. İçlerindeki yakışıklı, becerikli ve zeki olanlar Galata Sarayı (Galatasaray Lisesi’nin eski adı Mekteb–i Sultani buradan gelir), İbrahim Paşa Sarayı, Edirne Sarayı ve Topkapı Sarayı Enderun bölümünde saray içoğlanı yetiştirilmek üzere eğitime alınırdı. Sağlam yapılı ve güçlü olanlar ise Bostancı Ocağı’na gönderilirdi. Diğerleri de Türkçe ve İslam âdetlerini öğrenmek üzere Anadolu ve Rumeli’deki Türk köylülerin yanına verilirdi. Bu dönemde devşirme oğlanlarının yılda bir kez devşirme ağaları tarafından denetlenmesi zorunluydu. Birkaç yıl bu şekilde hizmet ettikten sonra acemi oğlanı yazılırlardı. Sekiz, on yıl acemi olarak eğitim gördükten sonra “kapıya çıkar,” yani ocağın kütüğüne kaydedilerek yeniçeri olurlardı. Oğlan devşirmede suiistimaller, rüşvet ve hileler yaşanabiliyordu. Oğlan devşirmeye memur olanlar, devşirilen oğlanları sürü sürü Edirne’ye götüren sürücü ağalar, sürücü ağaların yanındaki muhafızlar, devşirme bölgesindeki valiler, sancakbeyleri, kadılar, tımarlı sipahiler, papazlar, köy ağaları, çorbacıları, devşirmelik çağında oğulları olanlar devşirme işinde vazifelerini türlü türlü suiistimal edebilirlerdi. Meydana çıkıp, yakalandıkları zaman da suçun derecesine göre dayakla, memuriyetten azille, zindana atılmakla ve nihayet ölümle tecziye edilirlerdi. Devşirme memuru, bir haseki ağa yahut turnacıbaşı ağa, oğlan devşirmeye gittiği yerin Hıristiyanlarından büyük rüşvetler alır, “Burada matluba uygun oğlan bulamadım” diyerek başka yere geçerdi. Bazen rüşveti, devşirme memurundan evvel o bölgenin tımarlı sipahisi, sancakbeyi, kadıefendi, hatta vali paşa alır, türlü engeller çıkarıp, devşirme memuruna vazifesini yaptırmazdı. Papazlar vaftiz defterlerini tahrif ederler, on sekiz yaşında delikanlıyı ya üç yaşında sabi yahut yirmi yedi yaşında gelişmiş adam gösterirdi. Devşirme memuru geldiğinde de oğlanı saklarlar, tahrif edilmiş vaftiz defterini gösterirlerdi.3 Yeniçerilik güç bir meslekti ama tüm Akdeniz havzası ve Avrupa’yla karşılaştırıldığında, yüksek ve düzenli bir maaş (ulufe), sakatlık ve emeklilik (oturak) hakları, bir dayanışma örneği olarak nitelendirilebilecek “orta sandığı” gibi avantajlar bu mesleği orta ve yeniçağların koşullarında göreli olarak cazip kılıyordu. Sefere her çıktıklarında ve padişahın tahta çıkış (cülus) törenlerinde aldıkları bahşiş, mesleğin cazibesini daha da artırıyordu. Kanuni döneminde, Yeniçeri Ocağı’nın nüfusu yaklaşık 14 bindi. Bazı ortalar padişah sefere çıktığında onun maiyetinde sefere katılır, bazıları imparatorluğun sınır, kale ve şehirlerinde asayişi sağlardı. Bazılarıysa padişahın av maiyetiydi. Sekbanlar adı verilen bu ortalar, Edirne ve İstanbul civarındaki çiftliklerde otururdu. Avda kullanılan şahin, doğan ve cins cins köpekleri yetiştirmek ve bunların bakımını yapmak, sekbanların görevleri arasındaydı. Bir rivayete göre, lakabı da “Avcı” olan IV. Mehmet bazen haftalarca süren büyük sürek avlarına 25–30 bin kişilik maiyetle çıkıyordu. Her ne kadar imparatorluğun diğer şehirlerinde kalabalık bir yeniçeri nüfusu varsa da ocağın kalbi fetihten sonra İstanbul’da, payitahtta atmaya başlamıştı. Yeniçeriler’in İstanbul’daki ilk kışlası Eski Odalar, bugünkü Şehzadebaşı’ndaydı. ’daki yangından sonra burası ahşap olarak yeniden inşa edilmiş olsa da çoğu, ’larda Şehzade Camii Külliyesi’ne yer açmak 3 Reşat Ekrem Koçu, Age, s 6 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler için yıkıldığında Aksaray ile Horhor arasında kalan arazide Yeni Odalar adı verilen ikinci bir kışla yapıldı. Burada her sabah, ocağın seğirdim ustaları tarafından Etmeydanı’na getirilen etler, dua edildikten sonra ortalara dağıtılıyordu. Sultan onlara “nimet” sunuyor, onlar da bu nimet karşılığında “hizmet” ediyorlardı. Yeniçerilerin en üst mevkisinde bulunan kişi hiç şüphesiz Yeniçeri Ağası’dır. Herhangi bir taburun içinde görebileceğimiz kademe kademe yeniçeriler ise şunlardır; 1- Acemi nefer: Ortanın en kıdemsiz neferi. 2- Karakollukçular: Ortanın kıdemli neferleri. 3- Başkarakollukçu: Aşçı muavini; karakollukçular arasından bu işe yatkın olanı seçilirdi. 4- Usta: Ortanın aşçısı: ustalık boşalınca başkarakollukçu usta olurdu. 5- Başeski: Ortanın en kıdemli neferi. 6- İmam: Neferlerin arasından ahlak ve faziletiyle mümtaz olanı seçilirdi. İmam nefer olduğu halde kendisine zabitler dahi hürmet ederdi. 7- Bayraktar: Neferlerin en mümtazı. Bayraktarlık boşalınca başeski “bayraktar” olurdu. 8- Vekilharç: Ortanın küçük zabiti, idare memuru. 9- Odabaşı: Ortanın kumandan vekili, aynı zamanda veznedarı, ortanın para sandığı odabaşında dururdu. Odabaşılık boşalınca vekilharç “odabaşı” olurdu. 10 - Çorbacı: Ortanın kumandanı, taburun her şeyinden sorumlu zabit. Bir ortanın kadrosu içinde bu basamaklar çıkıldıkça gündelik hesabıyla alınan ve “ulufe” denilen asker aylıkları da artardı. Ayrıca; Çuhadar: Yeniçeri Ocağının Hükümet Nezdindeki Mümessili, Yasakçı: Elçilikleri Muhafazaya Memur Yeniçeri. Yeniçeriler seferler dışında, güvenlik ve itfaiye hizmetleri başta olmak üzere çeşitli kamu hizmetlerini de üstlenmişti. İstanbul’un asayişini sağlamak üzere kurulan kolluklarda görev almışlar, İstanbul’un korkulu rüyası haline gelen yangınları söndürme görevi onlara verilmişti. Her ne kadar izleri yok edilmeye çalışılmış olsa da, İstanbul’da hâlâ onları hatırlatacak ipuçlarına rastlıyoruz. Galatasaray’daki “Turnacıbaşı Sokağı” ve “Kalyoncu Kulluğu Caddesi” bu izlerin örnekleri arasında. yy’da teknolojik bir yenilik olarak itfaiyeci acemi oğlanlar ve yeniçeriler arasında yaygınlaşan tulumbacı alt kültürü, yy’ın başlarına kadar kahvehane kültürü ve şiirleriyle İstanbul’u sarmıştı. Yine yüzyılda “Cezayir kesimi” modası yeniçeri ocaklarından çıkmış, kibar ailelerin çocukları, bıçkın delikanlıların sokaklarda boy gösterdiği bu acayip giysiyi ve göğüs kıllarını tarayıp boncuklarla süsleme âdetini taklit etmişlerdi. Kendi “oda”larının yanı sıra kahvehanelerde toplanan yeniçeriler zamanla kendi kahvehanelerini açmışlar ve burada hatırı sayılır bir edebiyat üretmişlerdi. ve yüzyıllarda “Kul” mahlasıyla şiir yazan saz şairlerinden birçoğu yeniçeriydi. Yeniçeriler şehrin ekonomik ve ticari hayatında da önemli bir yer oynuyordu. Dükkân işleten, kiraya veren, zanaatkârlık yapan, çiftçilikle uğraşan yeniçeriler vardı. Bunlar aileleriyle birlikte şehrin nüfusunda belirli bir paya sahipti. “Nimet–hizmet” ilişkisine dayanan Osmanlı toplumsal sisteminde yeniçerilik bir tür sosyal güvenlik kurumu olarak da görülüyordu. İmparatorluğun dört bir yanından şehre gelen büyük çoğunluğu Müslüman Türkler, 7 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Arnavutlar, Kürtler, Boşnaklar, Lazlar, Kafkasyalılar ile Rum, Ermeni, Slav ve Avrupalı Hıristiyan kökenli mühtediler (dönmeler) Yeniçeri Ocağı’na sığınmış hem bir ekmek kapısı hem de bir dost çevresi edinmişlerdi. Tüm bu değerlendirmeler göz önüne alındığında, Vaka–i Hayriye denen olayın büyüklüğü, toplumsal boyutları ve şehrin gündelik hayatına yaptığı etkiler daha iyi anlaşılabilir. Yeniçeri Ocağı, Bektaşi tarikatının en güçlü olduğu Osmanlı kurumlarından biriydi, ama bütün yeniçeriler de Bektaşi değildi. Buna karşın yüzyılın sonlarından itibaren ocağa Hacı Bektaş Ocağı, askerlerine “Taife–i Bektaşiyân”, ağalarına “Dudemân–ı Bektaşiyân” (Bektaşiler Hanedanı), hiyerarşisine de “Silsile–i Bektaşiyân” denildiği biliniyor. Ayrıca, ılımlı bir tarikat olan Bektaşiliğin, gayrimüslim kökenli pençik ve acemi oğlanları arasında daha kolay kabul gördüğü ve onlara İslam dinini en pratik yoldan telkin etmiş olduğu akla yakın geliyor. Ancak bu ilişki nedeniyle Bektaşilik büyük darbe almış ve olaylarından sonra Bektaşi tekkeleri de yerle bir edilmişti. yy’da yeniçerilerin evlenmesine izin verilmesiyle birlikte, çocukları da, “kuloğlu” adıyla devşirmelerin yerini almaya başladı. Giderek “kul kardeşi,” “ağa çırağı” gibi kural dışı devşirme yolları açılınca asıl devşirme bölgelerinden çocuk alınmasına gerek kalmadı. Evlenip çoluk çocuğa karışan, esnaflığa başlayan ve yerel halkla bağ kuran yeniçeriler özgün işlevlerini kaybetmiş; bir tür lonca haline gelmişti. Yeniçerilerin Bayrak ve Nişanları Yeniçeri ocağının en yüksek kumanda mevkilerinin, orta ve bölüklerinin bayrakları ve nişanları mevcuttur. Yeniçeri ocağına ait en yüksek bayrak; İmam-ı azam bayrağı adı verilen bayraktır. İmam-ı azam bayrağı beyaz ipekten olan bu bayrağa sırma ile iki ayeti kerime işlenmişseafoodplus.infoçeri ocağının Sünniliğine işaret olan İmam-ı azam bayrağı merasimlerde en önde yerini almıştır. Bu bayrağı taşıyan kişiye de bayraktar adı verilmiştir. Yeniçeri ocağına ait ikinci önemli bayrak ise yeniçeri ocağının büyük alay bayrağı olmuştur. Abdülkadir Efendi'nin "Vakayi-i tarihiyye" ve "Kavanin-i Osmani ve rabıtai asitane" adlı büyük eserlerinde büyük alay bayrağın yarısının sarı, yarısının da kırmızı olduğundan bahsedilmiştir. Cevap Paşa'nın "Tarih-i asker-i Osmani" isimli eserinde ise bu sarı-kırmızı bayrağın üzerinde bir de zülfikar resmi bulunduğu bildirilmektedir. Osmanlı Devleti'nde kumanda makamına işaret sayılan bayrakların en başında Yeniçeri Ağası'na ait Ağa Sancağı, ayrıca bir de Kethüda bayrağı mevcuttur. Bu bayraklardan sonra da Orta ve Bölüklere ait bayraklar gelmektedir. Orta ve Bölüklere ait bu bayrakların yarısı sarı, yarısı kırmızı renkte çatal bayrak olup üzerinde ayrıca her orta ve bölüğün hususi nişanları mevcuttur. Yeniçeri ocağındaki nişanlar orta ve bölüğün işareti olan şeylerdir. Bu hususi işaretler orta ve bölüklerin bayraklarından başka yine orta ve bölüklerin kapıları üzerine, çadırlara, fenerlere işlenmiştir. Bazı yeniçeri neferleri bu işaretleri dövme yapmak sureti ile kollarına işlemişlerdir. Yeniçerilerin mezar taşlarında da orta ve bölüklerin nişanları mevcuttur. 8 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Orta ve bölük nişanlarının bir kısmında çeşitli şekilde top, ok, yay gibi silahlara ait resimler bulunduğu gibi; bazılarında yine çeşitli şekil ve tarzda bayrak, flama, çadır, tuğ, bazılarında da hayvan, çiçek, ağaç, herhangi bir eşya, geometrik şekiller, hilal vb. gibi şekiller mevcuttur. Yeniçeri Kışlası ve Ocaklı’nın Hayatı İlk Yeniçeri Kışlası olan ‘Eski Odalar’ Fatih devrinde Şehzade Camii’nin yanında kurulmuştur. Kanuni devrinde Aksaray’da ‘Yeni Odalar’ olarak anılan daha büyük bir kışla inşa edildi. Yeniçeriler görevde değillerse şehirde gezmeleri yasaktı. Eski Odalar’da 47 ocaklı oda, 21 çardak, 1 tekke, 90 talimhane, 26 ahır, ve 55 kerevet vardır. Yeni odalarda ise ocaklı oda, çardak, 4 tekke, 90 talimhane, ahır, 20 köşk, ve 69 kerevet vardır. Bu karşılaştırmadan yola çıkarak Fatih devrinden Kanuni dönemine kadar Yeniçerilik Kurumu’nun ne boyutta genişlediği anlaşılabilir.4 Bir yeniçeri odası çarşısı ve çalışanlarıyla kendine yetebilen küçük bir kasabayı andırırdı. Yeni odalardaki cami, Bektaşi dervişlerinin toplantı yeriydi. Odaların 7 tane girişi vardı. Merasim kapısı da denilen ana kapı etmeydanına açılırdı. Saraya açılan kapının gerisinde mum imalatı için bir fabrika vardı. Odalara ekmek ve diğer yiyecek mamulleri yerel esnaf tarafından üretilir, acemioğlanlar tarafından odalara taşınırdı. ’ü aşkın fırından ekmek tedarik edilirdi. Et, 80 Yunan kasabı tarafından 20 dükkanda hazır edilirdi. Ayrıca yeniçeriler kendi hayvan sürülerini beslerdi; ancak bunlara daha çok seferde kullanmak üzere bakılırdı. Yeniçeri kültüründe mutfağın ve yemeğin kutsal bir yeri olduğundan, bu nedenle orta başına çorbacı denildiğinden bahsetmiştik. Bundan ötürü kışla bünyesinde ocak işlerini konuşacak zabitler kazanlar etrafında toplanırlardı. Ocağın kurulduğu günden kalan ve kutsal bir nitelik atfedilen kazana ‘kazanı şerif’ denirdi. Bu kazan kullanılmadan muhafaza edilir, tılsımlı ve uğurlu olduğuna inanılırdı. 5 Padişahı boykot etmeleri halinde kazanlar mutfaklardan çıkarılarak et meydanına taşınırdı. Yeniçerilerin istekleri yerine getirilinceye kadar ocakta yemek pişmezdi. Padişahın kulları olduklarını kabul eden Yeniçeriler için ‘kazan devirme’ de denilen bu olay bir bakıma padişahın ekmeğini kabul etmemek anlamını taşırdı. Kışla içinde ve dışında kavgacılık, küfür, yoklamadan kaçmak, namazda kusur ağır suç sayılırdı. Cezalar Odabaşı tarafından belirlenirdi. Cezalı yeniçerilerin yataklarını alıp ceza süreleri boyunca ustanın gözetiminde mutfakta tutulması ve bulaşıkçılık yaptırılması genel bir pratikti. Daha ağır cezalar falaka ve idamdı. Bir çorbacı en fazla 40 değnek vurabilirdi. 80 ve değnek cezaları günlere bölünerek uygulanır ve ancak ‘Ağa Divanı’nca verilebilirdi. Sefer kaçakları ve katillerin başı satırla kesilir; fitneciler, hırsızlar, ve tecavüzcüler boğularak öldürülürdü.6 Yeniçerilerin daimi kahvaltısı çorbadır. Neferlerin çorbaları, Çorbacı tarafından dağıtıldıktan sonra kazanlar Karakollukçular tarafından kulplarına kazık geçirerek nöbetçilerin ve zabitlerin 4 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, TTK, Ankara , Cilt 1, s 5 ‘Kazan çarpsın’ yemini buradan gelmiştir. 6 Osmanlı Hanedan üyelerinin kanının dökülmesi uğursuzluk sayıldığından boğularak infaz edilirlerdi. 9 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler çorbalarını servis etmek üzere taşınırdı. Bir karakollukçu da kepçeyi alır, kazanı takip ederdi. Genelde ortalar belli bir yemekte ustalaşmışlardır. Bu yemekler belirli zamanlarda bahşiş toplamak niyetiyle Sadrazam’a, Yeniçeri Ağası’na, Vezirler’e sunulurdu. Böyle toplanan bahşişler orta sandığının önemli bir gelir kaynağıydı. Mutfağa malzeme tedarik eden zabitlere karakollukçu, karakollukçuların başında bulunan ustaya da ‘Seğirdim Ustası’ denir. Ocağa et getiren kafilenin önünden geçmek veya bir sebeple etin gelişini yavaşlatmak ağır suç sayılırdı. Et meydana ulaştığında yeniçeriler sıraya dizilir, Seğirdim Ustası’nın işaretiyle koşmaya başlarlardı. Ete ilk tokat atan nefer bir bütün koyunu ortasına götürmeye hak kazanırdı; neticesinde itibarı artardı. Osmanlı devletinde eğitim, din ve Arapça derslerinden ibaretti. Okuma yazma öğrenmek isteyen yeniçerilere büyük camilerde ders takip etme izni verilirdi. Başarılı olan neferler ocaktan ayrılma hakkı kazanarak gayri-askeri işlerle meşgul olabilirlerdi. Mehter 7 takımları kışlada talim görürler, özel olmayan günlerde de belirli aralıklarla kışla içinde müzik yaparlardı. Her ortanın bir ‘kat’ mehterhanesi (saz takımı) vardı. Her kat mehterde 1 davul, 1 zurna, 1 borazan, 1 zil, ve 1 çift dümbelek bulunurdu. Mehterlerin katları yerine göre artardı. Padişah bandosunda 9 kat mehter vardı. Mehterhane durarak çaldığı zamanlarda hilal şeklini alırdı. Tuğlar, flütler, trampetler, trompetler, ve borazanların yanı sıra Anadolu icadı olan büyük ziller mehter müziğinin vazgeçilmez enstrumanlarıdır. Kös denen koca davullar sadece savaşlarda çalınırdı. Yeniçeriler çok sıkı talim yaparlardı. Hıdırellez bayramından kasım ayına kadar açık havada her gün saatlerce süren talimlerde özellikle tüfek ve ok atışları yapılırdı. Kış aylarında kapalı alanlarda talimler sürerdi. Talimlerin yanı sıra koşu yarışları, engel taşıma talimleri, güreş gibi sportif aktiviteler vardı. En başarılı 40 pehlivan Kaptan Paşa’nın hizmetinde denizlere açılmaya hak kazanırdı ki bu, başarı gösterildiği takdirde kısa yoldan terfi anlamına geliyordu. Yeniçeriler için en önemli sosyalleşme mekanları kahvehanelerdi. Kışla mensupları topluca bu kahvehanelerde buluşur, ortak kararlar alırlardı. Özellikle ihtilal dönemlerinde kahvehaneler önemli karargahlar olmuştur. Eğlence için kahvehanelerde nargile içilir, sazlar çalınır, türküler söylenirdi. Tüm neferleri doyuracak büyük sofralar kurulur, beraber yemek yenirdi. Kahvehaneler ayrıca Bektaşi pratiklerinin yaşatıldığı bir yerdi. Her kahvehanede devamlı ikamet eden, burada yatan bir ‘Bektaşi Babası’ bulunurdu8. Sabaha kadar yanan bir şamdan özenle işlenmiş duvarları bütün gece aydınlatırdı. Ayrıca civelekler 9 ve berberler hazır bulunurdu. Kahvehanelerde, uğurlu sayılması nedeniyle en az bir kanarya kuşu beslenirdi. Her kahvehanenin kendine has bir nişanı, giriş kapısının üstüne asılırdı. 7 Mehter kelimesi ‘mihter’ den türemiştir, vezir kapusundaki çavuşa verilen addır. ‘Mihterhane’ vezir kapusunda çalan saz takımı anlamını taşır. 8 Reşat Ekrem Koçu, Age, s 9 ‘Erkek Dansöz’ 10 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Yeniçerilerin Ekipmanları Yeniçeriler mükemmel okçulardı. Ama 'dan itibaren tüfeklerin icat edilmesiyle tüfek kullanmaya da başladılar. I. Viyana Kuşatması'nda mühendisleri, lağımcıları Avrupa'da ün salmalarına yol açmıştır. Yakın dövüşte balta, kılıç ve yatağan kullandılar. Barış zamanında sadece hançer kullanırlardı. Yatağan kılıcı ocağın simgesi sayılacak kadar önemliydi. Sarayı koruyan yeniçeriler (Baltacılar) uzun saplı balta kullanırdı. yy'dan itibaren yeniçeriler arasında tüfek kullanımı iyice yaygınlaşmıştı. Yeniçeriler tüfekleri, el bombalarını ve el toplarını kullanan ilk askeri birliklerdir Tabanca yeniçeriler arasında pek popüler değildi ama Girit Kuşatması'ndan itibaren tabanca kullanımı da sıklaşmıştır. Yeniçeri Ağası Tüm ocağın en kıdemlisidir; statü olarak 4 vezirin hemen altındadır. Başkumandanı olduğu Yeniçeriler’in disiplininden sorumludur. Ayrıca İstanbul’un emniyet müdürüdür; uygun gördüğünde kimseye sorumlu olmadan hapis cezası kesebilir, Padişah’a sormadan halktan birini idam ettirebilir. Ancak Yeniçeri Ağası bile nihai olarak yaptıklarından hükümdara karşı sorumluydu. Yangın çıktığında itfaiye şefi olurdu ve yangın yerine gitmeye mecburdu Yeniçeri ağası ’e kadar ocak içinden seçilirdi. Fatih, ocak üstündeki tahakkümünü arttırmak üzere Yeniçeri Ağası’nı Sekbanbaşılar’dan tayin etti. yüzyılın başından itibaren ocak dışından ağa tayin etmek usul oldu. yüzyılın ikinci yarısında Ağa’nın sadece Ocak bünyesinden tayin edilmesi hakkı Yeniçerilere teslim edildi. Ocak dışından kimseler bozulma dönemine kadar ağalık pozisyonuna gelemezlerdi. Ancak Padişah istediğini Ağa tayin etme yetkisine sahipti. Diğer tayinler Kethüdabey tarafından Yeniçeri Ağası’na arz edilir, tayini Yeniçeri Ağası onaylardı. Yeniçeri Ağası’nın tayininde Ocağa danışılmazdı. Yeniçeri Ağası devletin en varlıklı memurlarındandı. İlk dönemlerde akçe yevmiye alan Yeniçeri Ağası sonraları akçelik yevmiyeye bağlandı. Bunun yanı sıra her yıl Koyun Emini’nden 8 bin kuruş geliri vardı. Arpalık olarak da Tuna yalısında 50 bin akçelik serbest zeamet tahsis edilmişti. Ayrıca yeniçeri hazinesinin 3’te 1’i Ağa’ya bahşedilirdi. Her üç senede bir padişahın has ahırından bir at hediye edilirdi. Yeniçeri ağası terfi olup sancağa çıkacaksa maaşı karşılığı bin akçe ödemek zorundaydı. 12 Sancağa çıkmayan Yeniçeri Ağaları genellikle ‘Beylerbeyi’ veya ‘Kaptan-ı Derya’ olurlardı. Yüzyılın sonlarından itibaren Yeniçeri Ağası’nı tayin ve azil hakkı Padişah’tan Veziriazam’a geçti. Yeniçeri ocağının işleri her hafta Yeniçeri Ağası’nın önderliğinde Ağakapısı’nda toplanan bir mecliste görüşülürdü. Her hafta salı sabahı Saray’da Sadrazam’ın başkanlığında toplanan Divanı Hümayun üyesi sayılan Yeniçeri Ağası’nın sadece bir ‘ağa’ ise - yerel yönetici konumunda değilse - divanda söz hakkı yoktu. Toplantı bitiminde Padişah önce Sadrazam’ı 10 Kemal Beydilli, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 43, s 11 Reşat Ekrem Koçu, Age, s 12 Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK, İstanbul , s 11 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler huzuruna çağırır, sonrasında Yeniçeri Ağa’sıyla yalnız olarak görüşür, Ocağın durumunu ve isteklerini öğrenirdi. Yeniçeri Ağası’nın ikamet ettiği Ağakapısı, Süleymaniye’de büyük bir miri saray kompleksiydi. İçinde hamamı, zindanı, camisi, ve ‘kum meydanı’ adıyla anılan geniş bir avlusu vardı. Konumlandığı yer itibariyle neredeyse tüm İstanbul’un panaromik görüntüsüne sahipti. Bunların dışında ahşap bir yangın kulesi vardı. Kulenin üstünde camdan bir köşkte Acemioğlanlar’dan seçilmiş 25 gözcü devamlı şehri izlerlerdi. Pek çok imalathane bulunan komplekste bir de çarşı vardı. Sarayın ve ağaların ihtiyaçları bu çarşıdan temin edilirdi. Geceleri sadece şamdanları yakmakla görevli 26 nefer bulunurdu. Buradan yola çıkarak Ağakapısı’nın hayli kalabalık bir iş hanı ve imalathane olduğu anlaşılır. Vakayi Hayriye diye anılan yılında yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra bu kompleks Şeyhülislamlık Dairesi yapıldı. Yeniçerilik – Bektaşilik İlişkileri Yeniçeri-Bektaşi ilişkilerinin gelişmesinde devlet yönetiminin önemli bir etkisi olmuştu. Mesela Yeniçeri üsküflerine takılan ve süpürge denilen sorguç Yıldırım Bayezid zamanında ihdas edilmişti. Yıldırım Bayezid Karaman seferi dönüşünde Hacı Bektaş Veli türbesini ziyaret esnasında türbede devekuşu tüyünden yapılan süpürge ile kabrin süpürüldüğü görülmüş, bunu teberrüken Yeniçerilerin başlarına takmaları süpürge sorgucunun ihdasına sebep olmuştur. Yine Fatih Sultan Mehmed’in emriyle Yeniçerilerin Otman Baba’ya İstanbul’a kadar eşlik etmeleri ocak-tarikat ilişkisine katkıda bulunmuştur. Kanuni Sultan Süleyman’ın, Yeniçerilerin disiplinsiz hareketleri karşısında Hacı Bektaş Veli tekkesi şeyhi Sersem Ali Baba’yı İstanbul’a getirterek ocak için dua ettirmesi ve bunun üzerine Yeniçerilerin “Bizler Hacı Bektaş köçekleri olduk” demeleri, ocak-tarikat ilişkisinin yüzyılda resmen kurulduğunu göstermektedir yüzyılın sonlarında bir Bektaşi babasının Miralay rütbesi ve sekiz dervişiyle Yeniçeri Ocağı’nın Orta’sına (94 olarak da geçmektedir) alınması, bunların Şehzâde Camii yakınındaki yeni odalarda ikamet etmelerinin sağlanması, iki müessese arasındaki ilişkileri daha da artırmıştır. Biri eski odalarda, dördü de yeni odalarda olmak üzere Yeniçeri kışlalarında beş tekke-mescid mevcut olup bu tekkelerin birer Baba Efendisi vardı. Bu dervişler gece gündüz devletin saadeti ve Yeniçerilerin zafer kazanmaları için dua ederlerdi. Hatta bunların Yeniçerilere vaizlik ettikleri dile getirilmiştir. Hû-keşân (Hû çekenler) denilen bu dervişler merasimler sırasında yeşil elbiseleriyle Yeniçeri ağasının önünde, iki yumrukları karınları üzerinde bastırılmış olarak yürürler, bu arada Bektaşi babası “Kerim Allah” diye devlet ve askerler için yüksek sesle dualar okur ve diğer dervişler de hep bir ağızdan “Hû” diyerek bu duaya eşlik ederlerdi. Hû-keşân adı verilen Bektaşi dervişleri yılında Yeniçeri ocağında ihdas edilmiştir. 3 Temmuz tarihinde yapılan bir resmi geçitte Yeniçeri kazanlarının başında tarikatları temsilen şeyhler bulunmuş, tören sırasında Hacı 13 Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Fahri Maden, Yeniçerilik-Bektaşilik İlişkileri ve Yeniçeri İsyanlarında Bektaşiler, – 73, s 12 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Bektaş Veli vekili şeyhe Alayköşkü önünde hil’at14 giydirilip, önünde post ve dergah sahibi dedeler atlı olarak iki yüzden fazla derviş ve abdallar yaya şeklinde, ellerinde teberlerle gülbang-ı Muhammedî çekerek yürümüşlerdir. Ayrıca tören sırasında Hacı Bektaş vekili şeyhe hil’at giydirilmekle kalınmayıp, ayrıca taraf-ı şâhâneden guruş ihsan olunmuştur. Resmi törenlerin dışında savaşlarda da Bektaşi şeyh ve dervişlerinden oluşan bir kafile orduya katılır, savaş sırasında Yeniçerileri cesaretlendirip, manevi destekte bulunurlardı. Viyana kuşatmasında Türk ordusuna esir düşen Kont Marsigli, Divan’da ne zaman Hacı Bektaş Veli’nin adı geçse bir saygı ifadesi olarak Yeniçeri Ağası’nın ayağa kalktığını haber vermektedir. yüzyılın sonlarında yeni topçu birliklerinin ve Mühendishane-i Bahrî-i Hümayun’un kurulmasına önemli katkılarda bulunan Baron de Tott, Yeniçerilerin sadrazamın emirlerine saygılı olduklarını, ancak iç disiplin konusunda Hacı Bektaş Veli’den başkasını tanımadıklarını nakletmektedir. yılında İstanbul’a bir seyahatte bulunan Guillaume Martin’in gözlemlerine göre ise Yeniçeriler beraberlerinde Bektaşi şeyhleri olmadan herhangi bir törene katılmadıkları gibi savaşa da gitmezlerdi. Yeniçerilerle birlikte savaşa katılan, onlara övgülerde bulunup devletin yücelmesi için dua eden Bektaşi şeyh ve dervişlerinin ellerinde mızrak, süngü ve balta gibi aletler bulunurdu. Bektaşi şeyhlerinin, dergahlarının Osmanlı yönetim sistemine zararları da olmuştur. Sultan III. Selim dönemi ve bilhassa Alemdar Mustafa Paşa olayına kadar Bektaşilerin, Yeniçeri isyanlarına destek verdiklerine dair bilgilere tesadüf olunmamaktadır. Bununla birlikte, Yeniçerilerin teşkilatları bozulduğunda dışardan Bektaşiler ocağa girip askeri teşvik ederek önemli bir rol üstlenmişlerdir. Bektaşiler, devamlı surette onların İran’a meyletmelerine sebep olmuşlar ve nihayet “Şah adına” kılıç çekmişlerdi. Yine aynı müellif Kanuni Sultan Süleyman zamanında meydana gelen Kalender Çelebi isyanını da -her ne kadar Yeniçeriler ve Yeniçerilikle doğrudan ilgisi yok ise de- buna delil olarak gösterilmektedir. Yeniçeri Ocağı’nın yılında kaldırılması Bektaşiliğin de gözden düşmesine ve yasaklanmasına neden olmuştur. ’ya gelinceye değin ilmiye sınıfından ve bazı mutasavvıf zümrelerden eleştiriler alan Bektaşilik, Yeniçeriler kadar devlet adamlarının ve halkın nefretini kazanmış değildi. Sultan II. Mahmud’un saltanatının ilk yıllarında devlet adamlarının Bektaşi kıyafetinde tebdil ile gezdikleri olurdu. Fakat bu durum Yeniçeri ocağının kaldırılması kararı ile değişip kati bir hal aldı. Aslında Yeniçerilerle yüzleşmek isteyen hükümet bazı Bektaşilerin onlara destek vermeleri ve Yeniçerilerin Bektaşi tekkelerine sızmaları ve saklanmaları ihtimaline karşılık böyle bir yasaklama yoluna gitti. Dönemin tarihçileri Esad Efendi, Ahmet Lütfi Efendi ve Ahmet Cevdet Paşa Vak’a-i Hayriye günü Bektaşi babalarının ocak propagandası yaptıklarını ve bunun için Bektaşiliğin yasaklandığını bildirmektedirler. Hâlbuki Bektaşi tekkelerinin kapatılması kararının alındığı meşveret meclisinde Bektaşilerin Yeniçerilerle ilişkileri üzerinde durulmamış, Bektaşilerin Vak’a-i Hayriye’ye destek verdiklerine dair tek bir kelime edilmemiş, daha çok onların dine muhalif hal ve davranışları dile getirilmiştir. Toplantıda Bektaşîler ile Yeniçeriler arasındaki ilişkiyle ilgili sadece Bektaşilerin, Yeniçerilere dayanmak suretiyle Hacı Bektaş Veli 14 Hükümdar tarafından devlet adamlarına verilen, üzerine hükümdarın ad ve lakapların işlenmiş bulunduğu sembolü olan renkte imal edilen elbise. 13 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler tekkesine bağlı diğer tekke ve zaviyelerin isimlerini değiştirerek kendilerine mal ettikleri, vakıfların gelirlerine el koydukları, tekkeler kurup açık ve gizli olarak pek çok kötülüğü yaydıkları üzerinde durulmuş, bu gerekçe ile Bektaşilere ait vakıfların da ellerinden alınması kararlaştırılmıştır. Yasak uygulanırken de Bektaşiler, Yeniçerilere olan desteklerinden ziyade itikadi kusurları bakımından ağır eleştiriler almışlardır. Böyle olmakla birlikte Bektaşiliğin yasaklanması siyasi bir karar idi ve asıl mesele Yeniçerilerin yok edilmek istenmesiydi. Dini gerekçe siyasi karara meşruiyet kazandırmış oldu. Bu arada Yeniçerilere karşı Sultan II. Mahmud’u destekleyen ilmiye sınıfı Bektaşilerin üzerine gidilmekle memnun edilmeye çalışıldı. Yeniçeri Ocağının Bozulması ve Kaldırılması Yeniçeriler daha yüzyılın ortalarından itibaren, saltanat kavgalarının kaderini belirlemeye, sadrazam öldürmeye, taht alıp taht veren bir baskı grubuna, bir çeşit siyasi partiye dönüşmeye başlamıştı. Yüksek vurucu güçleri ve iç dayanışmaları bu konumlarını güçlendiriyor; mutlak egemenliklerini yeniçerilere dayandırmak isteyen sultanları çıkmaza sürüklüyordu. Kulu oldukları sultanların kendilerinin aleyhine ulema veya yönetici kadronun yanında yer alması özellikle yüzyıldan itibaren ocaklı arasında yeni kimlik arayışlarına gidilmesinin önünü açmıştır. Buçuktepe Vakası olarak anılan ilk yeniçeri ayaklanması ’te Sultan Murat’ın tahtı 14 yaşındaki II. Mehmet’e bırakmasıyla yaşandı. Bu isyanın dürtüsü devlet tarafından ihanete uğramak veya ekonomik olmaktan ziyade Fatih Sultan Mehmed’in kişiliğine karşı bir tepkidir. Kendi çıkarları ihmal edilir ve devlet yönetilemez düşüncesi buradaki hakim dürtü olabilir. Devletin başı zayıfken iktidarda daha fazla söz sahibi olma isteği de şüphesiz önemli bir motivdi. Devletin çözülmesi ocağın son bulması anlamını taşıdığından yeniçeriler çoğu zaman devlet çıkarını sultanların üstünde tutmuşlardır. Fatih’in ölümüyle meydana gelen ikinci yeniçeri ayaklanmasıyla Ocaklı, ilk defa İstanbul’da, dönemin sadrazamı Karamanlı Mehmet Paşa’ya karşı ayaklandı. Bu iki ayaklanma yapısı itibariyle benzerdir ve yüzyıl ayaklanmalarından farklıdır; çünkü yeniçerilerin niyeti taht kavgasında kendilerine en iyi sahip çıkacak sultanı tahta yerleştirmekten ibarettir. Üçüncü ayaklanma da, yılında yine kim tahta geçmeli kavgasıdır, sonuçta Yavuz Sultan Selim galip çıkmıştır. Bir diğer isyan sebebi de, ya savaşların fazla uzun sürmesinden, ya da zafer sonunda vaat edilen ulufelerin eksik dağıtılmasından kaynaklıdır. Yavuz’un Çaldıran seferi sırasında bu sebepten dolayı isyan girişimleri yaşanmıştır. Kanuni’den sonraki ayaklanmalar padişahın otoritesine karşı ve çok daha saldırgan tavırlı oldular. III. Murat, ’de ilk defa devşirme olmayan, ocak bünyesinden yetişmeyen kişilerin ocağa katılmasını mümkün kılmak durumunda kaldı. Bu tarihten sonra yeniçeriler ilk defa askeri kullar olarak değil, ‘siyasi figürler’ olarak sultan emrine karşı ayaklandılar. Artık isyanın dürtüsü ekonomik veya halden rahatsızlık değil; bir nevi ‘iktidar kavgası’dır. 6 Ocak senesinde kapıkulu sipahileri ayaklanınca Sadrazam Hasan Paşa Şeyhülislam Ebülmeyamin Mustafa’dan fetva alarak yeniçerilerle sipahileri birbirine düşürdü. Bu olay yeniçerilerin alanlarını işaretlemesine ve sistemdeki yerini sağlamlaştırmasına olanak sağladı. 14 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Padişahın kullarına karşı zafer kazanan yeniçeriler, bu olaydan sonra Osmanlı siyasetinin yarı-özerk bir güç odağı olarak var olmuştur. ’de zaten ocaklı tarafından sevilmeyen Genç Osman hacca gidince çoğunlukla alevi mezhebinden olan yeniçeriler devlet bünyesinde hızla güçlenmekte olan sünni eğilimlere karşı tavır alarak padişahı tahttan indirdiler. Bu ihtilalle birlikte İstanbul sonraki on yıl boyunca askeri dikta tarafından yönetildi. IV. Murat’ın ocağı kanlı bir şekilde bastırmasıyla anarşi devri sona erdi; ancak yeniçerilerle sarayın arasındaki mesafe arttı. İhanete uğradıklarına inanan ve merkezi otoriteye karşı bağlılıkları azalan yeniçeriler artık şehri ve sultanı koruyan kullardan çok şehirliyi soyan ve otoriteye itaat etmeyen bir belaya dönüştü. Teknolojik gelişimlere kapanan kapılar sonucu yenilenemeyen sistemden ötürü askeriye de zayıfladı ve dönemin teknolojik yönden güçlü devletleri Rusya ve Avusturya karşısında bozgunlar yaşandı. Yeniçeriler ayaklandıklarında bazen şehirleri ateşe verirlerdi. ’te yeniçeriler Rüstem Paşa’ya karşı ayaklanarak Amasya’yı yaktılar ve yangının söndürülmesini engellediler Bazen de kendiliğinden çıkan yangınlar şehri yağmalamak uğruna söndürülmezdi. ’de çıkan yangın yeniçerilerin hem yağma yapmasına hem de III. Murat’ı protesto etmelerine olanak sağlamıştır. Sokollu Mehmed Paşa’nın inşa ettirdiği ve Osmanlı’da bilimin sembolü olan Cihangir gözlemevi ulemanın yeniçerileri kışkırtmasıyla yakılmıştır. Ocağın kaldırılması Osmanlı tarihinde gündeme pek çok kez geldi, ancak yeniçerilerin sayıları merkeze rağmen artmaya devam etti. Bu sebepten dolayı neredeyse devletin son nefesine kadar siyasal sistemden atılamadılar. Yeniçeri Ocağı yüzyıldan itibaren gerileme ve çökme dönemine girdi. Bu gerileme ve çökme döneminin en önemli nedeni olarak yeniçerilerin askerlikten başka esnaflık da yapmalarıdır. ’lı yıllarda dönemin tarihçisi Selanikî yeniçerilerin sefere çıkmasıyla İstanbul sokaklarındaki esnafların yarısından fazlasının gittiğini açıklar. Öyle bir hal almıştır ki bu esnaf olmayan yeniçeri bir esnafın mutlaka ortağı ya da tedarikçisi durumundadır. Askerin, devletten başka kazanç kaynağı olması savaşlarda itaatsizlik, savaş meydanından kaçma, askerî eğitimlerini aksatma, disiplin kaybı gibi sorunlara neden oldu. Ayrıca yeniçeriler evlenip çoluk çocuk sahibi olmaya başladı, böylece “eve sağ salim dönmek” için” savaşmamayı bile tercih ettiler. Askerliğin bir ek kazanç kapısı olarak görülmesi yeniçerileri askerî disiplinden çıkardı. Elbette Yeniçeri Ocağı sadece bu yüzden yıkılmadı, ocağın bir kuralının olmaması da bu duruma neden oldu. Ocakta padişahın ya da bir devlet adamının hazırladığı bir kararname ya da kural silsilesi yoktu. Bunun yerine zamanla kadim gelenekler kanıksandı. Bu da ayrı bir disiplinsizlik kaynağı oldu. Kısaca, Osmanlı Devletinin kuruluş ve yükseliş döneminde savaşlarda etkin bir rol oynayan yeniçeriler, ordunun onda birlik bir kısmını oluşturmalarına rağmen bu zaferlerini abarttılar. Bunun neticesinde kendilerinde siyasete karışma ve devlet yönetiminde etkili olma haklarını gördüler. Padişahları ya da valideleri öldürmeye kadar giden bu kibir onların devletin 15 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler çöküşünde birinci derecede suçlu olarak görülmesine neden oldu. Kanlı bir şekilde 14 Haziran yılında bizzat kendilerini besleyen Osmanlı tarafından ortadan kaldırıldı. Vaka-i Hayriye: Aslında başlangıçta II. Mahmut’un projesi sade ve zahmetsizdir. Gerçekten hizmet veren “Eşkinci” adı verilen yeni ve eğitim disiplinli(asâkir-i mualleme) askerler yeniçerileri ezerek değil, aksine onların arasından oluşturulacak, her ortadan asker alınıp gereğince yetiştirilerek uygun biçimde giydirilecekti. Diğerleri, eğer yeni taburlara girmek istemiyorlarsa, devletin savunmasında işe yaramayan ve savunmaya katkıda bulunmak istemeyen şahıslar olarak adlarını listeden sildirileceklerdi. II. Mahmut, Vezir Mehmed Selim Sırrı Paşa ve Hüdavendigâr, Kocaeli ve Boğaz’daki hisarların komutanı olan atak “Boyunkesen” Hüseyin Paşa şahıslarında – ki kendisi de bir yeniçeri idi- bu tehlikeli yeniliği gerçekleştirecek araçları bulduğuna inanıyordu. Şeyhülislâm Mehmet Tahir Efendi de bu planı kabul etmiş görünüyordu. Hatta Yeniçeri Ağası Mehmed Celaleddin Ağa, yüksek rütbeli subayları ile birlikte bu yeniliğe ikna olmuş veya bu proje için kazanılmıştı. Devlet ileri gelenlerinin ve müşavirlerinin çoğu ve ulema sınıfının liderleri de birkaç gün içinde Osmanlı Devleti’nin yararları ve güvenliği için yapılacak değişiklikten haberdardılar. Sivil memurların, subayların ulemanın katıldığı ve herkesin görüş bildirmekte özgür olduğu büyük bir Devlet Şurası’nda (Divanda) II. Mahmut’un yeni ordunun kuruluşuna ilişkin fermanı ve şeyhülislamın bu yeni askeri oluşumun Kur’an’ın ilkelerine aykırı olmadığına dair fetvası okundu. II. Mahmut, Venedik’e karşı Mora için yapılan savaşı, yeniçerilerin ulûfe senetlerinin resmen satılmaya başlandığı an olarak gösteriyordu. Bundan kaynaklann zararları anlattı ve sıcak sözlerle tüm müslümanlara disiplinli ve etkili bir ordu oluşturarak ülkenin etrafına güçlü bir duvar örmeleri için seslendi. Sultan’ın fermanında doğu geleneklerine göre yukarıda belirtilen ana terdbirin dışında önemli ve önemsiz konular düzensiz bir biçimde ele alınıyor; subay rütbeleri, komutanların gelirleri ve erlerin yemekleri düzenleniyor; içtima alanları belirleniyor; yeni düzenlemenin unsurları sayılıyor; yeni kurulacak odalarda yer alacak imamların görevi düzenleniyor ve askerlerin giysileri ile silahları gibi konular belirleniyordu. Burada sayılmayan düzenlemeler ile birlikte bu ferman toplam 46 maddeden oluşmaktaydı (28 Mayıs ). Avrupa tarzında üniforma giydirilen yeni ordu, 11 Haziran ′da eğitime başladı. Bundan 3 gün sonra ayaklanan yeniçeriler (önceden tahmin edildiği gibi) kazan kaldırdı (devirdi) ve kazanlarını Etmeydanı’na çıkararak gösterilere başladılar. 14 Haziran günü “Gavur Sultana ölüm” çığlıklarıyla at meydanında toplandılar. (Sultanın istediği de zaten buydu). Ulemayı yanına alan II. Mahmut, Sancak-ı Şerif’i çıkararak halkı yeniçerilere karşı savaşmaya çağırdı. Yeniçeri Ocağı dışındaki bütün ocaklar, padişaha sadakatlerini bildirdiler. Aksaray’daki Etmeydanı’nda bulunan yeniçeri kışlaları top ateşine tutuldu. ′den fazla yeniçeri öldürüldü. civarında isyancı da tutuklandı. 16 Haziran ′da tarihe karışan Yeniçeri Ocağı’nın yerine, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı yeni bir ocak kuruldu. Anlamı ise “Muhammed’in zafer kazanmış orduları”dır. Takip edilen ve gerçekten de alınan tüm imzalara ve mühürlere, fermanın yeniçeri ağası tarafından yeniçeriler nezdinde merasimle okunmasına ve askerlerin bu fermanı “kendi 16 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler kanları ile mühürlemek istediklerine” dair vaatlerine rağmen, II. Mahmut’un bu fermanından zarar gören unsurların direnişi bekleniyordu. Vezirin şura sırasında bahsettiği kötü insanlar eskiden olduğu gibi eski gelenekler lehine ve Hristiyan ve Frenk yeniliklere karşı bir ayaklanma çıkartabilmek umuduyla derhal eleştirilerine başladılar. 15 – 16 Haziran gecesi bu fermandan memnun olmayanlar, yani yeniçerilerin büyük bir bölümü kışlalarının bulunduğu ve eşkinci askerlerin talimlerine başlamış oldukları, bu gibi olaylarla ünlenmiş Et Meydanı’na toplandılar. Rakiplerinin canlarına kasdetmişlerdi ve İstanbul’u ateşe vermek istiyorlardı. Ama artık başlarında o eski liderler ve müttefikleri yoktu. Bazı subaylar çağrılarına kulak bile asmadı; ulema ve softalar Sultan’a sadık kaldılar; başka hiçbir ocak onlara katılmak istemiyordu ve İstanbul’un avam takımı, sevilen ve korkulan atak hükümdarın her işaretine itaat etmeye çoktan alışmıştı. Asiler, o sırada orada bulunmayan sadrazamın evini yağmaladılar ve emir verircesine sultanın beceriksiz müşavirlerinin başlarını talep ettiler. Asiler ayaklanmalarının her zamanki programı bu sefer de harfi harfine uygulandı. Ancak tam o sırada sadrazam döndü ve çok geçmeden, devletin tüm ileri gelenlerini huzuruna çağıran ve onları şiddetle ikna etmeye çalışan II. Mahmud’dan sancak-şerifi çıkartma iznini aldı Sultan yapacağı şeyi meşrulaştırmak üzere önce ellerinde barış bayrağıyla dört subayını gönderip eğer hemen dağılırlarsa kendilerini affedeceğini duyurdu. Yeniçeri ise teklifi reddetmeleri bir yana gönderilen dört subayı hemen orada katlettiler ve sultanı iyice korkutup sindirmek üzere (daha önce yaptıkları gibi) toplu halde yürüyüşe geçip büyük sarayın dış bahçesine vardılar. Liderleri daha önceki isyanlarda olduğu gibi o büyük çınar ağacının önünde toplandılar. Sultan altın sırma koşumları kuşanmış beyaz atının üstünde sade üniforması ve kaşıkçı elmaslı fesiyle karşılarına çıktı. Bizzat Sancak-ı Şerifi açarak tüm gerçek müminleri Sultan’ın etrafında toplanmaya davet etti. Yeniçeriler buna da karşı çıkarak hücuma tevessül ettikleri sırada artık Kara Cehennem’in harekete geçmesinin vakti gelmişti. Mahmut’un askerleri yeniçeri ağalarına ateş açtılar. Peşrev gülleleri yeniçeri saflarında büyük gedikler açmakta iken gerisin geri at meydanına doğru kaçan yeniçeri güruhunu orada da Kara Cehennem’in mevzilenmiş topçuları karşıladı. Yüzlercesi yıkıldı, hayatta kalanlar panik içinde kışlalarına dönüp kapıları kilitlediler ve saldırıyı beklediler. Ancak, Osmanlı’nın klasik kuşatma muharebesinde olduğu gibi üzerlerine bir askeri hücum gerçekleşmedi. Kara Cehennem topları kışla barakalarının önüne getirdi ve barakaları ateşe verdi. Topçular, eşkinci askeri nazırı Saib Efendi’nin denizcileri, cebeciler, ulema ve talebeler derhal silahlar ve toplar ile Sultanahmet Meydanı’ndan yola çıkarak Et Meydanı’na doğru harekete geçtiler. Çatışmaya hazır yeniçerilerin sloganı “gavurların silah talimlerini istemiyoruz” idi. Çileden çıkmış ve plansız bir şekilde oraya buraya hareket eden kalabalığa, yapılacak saldırıyı yöneten Mehmet Selim Paşa buna mağrur bir şekilde cevap verdi: “Yeni askeri binaların bir taşını bile yerinden oynatmayız”. Yine de Ağa Hüseyin Paşa ve Mehmet 15 Nicolae Lorga (Çevirmen: Mehmed Ata), Geschichte des Osmanischen Reiches (Devlet-i Osmaniye Tarihi, 17 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler İzzet Paşa bu kalabalığa fanatizmin ve çaresizliğin ağır basyığı bir çatışma olmadan boyun eğdiremediler. Asiler, kışlalarını çok geçmeden ateşler içinde bırakan top atışları karşısında bile davalarından vazgeçmediler ve Et Meydanı’na açılan dar sokaklardan birine kaçıp, İstanbul halkını silahlara çağırma girişimlerini ancak Kara Cehenem İbrahim Ağa isimli subayın isabetli top atışları durdurabildi. Sadrazam Sultanahmet Meydanı’nda çatışmanın sona erdiğine ve asilerin öldürülmesine devam edildiğine dair haberi aldı. İstanbul’un avam takımı da talepkar ve cüretkarlıkları ile çekilmez hale gelen yeniçerilerin yok edilmesine katılıyordu. Akşama doğru cesetlerin yığıldığı savaş meydanının ortasındaki eski çınar ağacında yedi ceset asılı idi. Gece boyunca İstanbul’un tüm kapılarında ve stratejik noktalarında gerekli tedbirler alındı; sadrazam ve şeyhülislam sancak-ı şerif ile birlikte her zamanki yerlerinde kaldılar. Ertesi gün, aralarında cebecibaşının da bulunduğu tüm suçluların idamı emredildi ve cesetleri çınarın önüne atıldı. Günün sonunda en az on bin yeniçeri askeri katledilmiş oldu. Bazı tarihçiler bu rakamı yirmi bine kadar çıkarmaktadır. Ateşte yanmamış, sarnıçta boğulmamış olanların boğaza atılan cesetleri aylarca denizde yüzerken görüldü. O yüzden İstanbul’da yakalanan balıkların eti aylarca yenemedi. İstanbul’da birkaç gün sonra gerçekten hiç yeniçeri kalmamıştı. Ancak, eyaletlerde bulunanların sayıları hala oldukça yüksekti. II. Mahmut bunun üzerine yeniçeri ocağını ebediyen kaldırmaya girişti. Sultanahmet Camii’nde toplanan devlet şurasında katılımcıların tamamı bu talepte bulunmak üzere anlaştılar. Bundan böyle yeniçerilerin ne adı ne de işaretleri bir daha anılmayacaktı. Aksi takdirde büyük cezalar beklenebilirdi. İslam için Osmanlı hanedanının hilali altında savaşan ünlü askerlerinin halefleri olan yeniçerilerin ocağı barış bozguncuları, İslam düşmanları, kollarında haç işaretini taşıyan gizli Hristiyanlar ve Rumların emrindeki casuslar olarak kaldırıldı ve lanetlendi. Yerine Muhammed’in muzaffer askerleri anlamına gelen Asakir-i Mansure-i Muhammediye getirildi. Müezzinler tüm camilerin minarelerinden bu konudaki fermanın okunmak üzere camilere gönderileceğini ilan ettiler. Tamamen soysuzlaşmış sipahilerin dağıtılması, hamal ve tulumbacı teşkilatlarında yapılan değişiklikler, yeniçeri ocağı ile kardeşlik içinde yaşayan Hacı Bektaş dervişlerinin İstanbuldan ve tüm dergahlarından kovulması ve yeniçerilere duydukları üzüntüyü saklamaya gerek görmeyen halk ve askerlere karşı alınan ciddi tedbirler ile ıslahatlar daha da sağlamlaştırıldı. “Muhammed’in ümmeti” diye sesleniyordu Sultan halkına. Ulema, savaşçılar, tek bir aile ocağına ait olduğunuzu hatırlayın ve kardeş olduğunuzu bilin. Yüksek mevkilerde olanlar diğerlerine karşı nazik ve sabırlı olsun. Aşağı sınıfa ait olanlar da yüksekte olanlara saygı ve anlayış göstersin. Allah’ın adını tekrar duyurmak ve Peygamberler arasında en büyüğü olan Peygamber efendimizin dinini canlandırmak için hep birlikte çalışın ve bu birliktelik yüzyıllarca bâki kalsın. II. Mahmut yeni İstanbul’unda Batı tarzında hareket eden memurlarının arasında bir avrupalı gibi görünüyordu. Daha ayni ayın (Haziran) içinde yeni askerlerini bizzat teftişe çıktı. Mısır’dan gelen atı üzerinde idi ve etrafında da at üzerinde devlet ileri gelenleri bulunuyordu.. 18 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Halk padişahını görünce sevinç gösterilerinde bulunuyordu ve batı tarzında yetiştirilen savaşçıların takım atışlarını hayranlıkla seyrediyordu. Sonuç Yeniçerilik gibi Osmanlı tarihinde çok önemli askerî ve sosyal izler bırakmış bir kurumun tarihî süreçteki değişimi, neredeyse bütün bir Osmanlı tarihi boyunca tahavvül eden iktidar anlayışı ve dolayısıyla padişah ve devlet otoritesinin yaşadığı dönüşümle paralellik arz ediyor. Hususen Fatih Sultan Mehmet ile temsil edilen merkezîliğin önemli sembollerinden olan, devşirmelerle sisteme entegre edilen asker kullardan müteşekkil yeniçeriler, klasik dönemde devlete ve hükümdara kayıtsız şartsız bağlı iken, bilhassa XVII. yüzyılın başlarından itibaren değişen-dönüşen otorite ve devlet yapısına paralel olarak önemli farklılaşmalara uğradı. Ateşli silahlara duyulan ihtiyaçtan dolayı sayıları hızla artan, yavaş yavaş devşirme köklerinden uzaklaşmaya başlayan, malî bunalımlar neticesinde maaşları azaldığı için ticarete ve esnaflığa başlayan, sarayda oluşan farklı hiziplerle uzlaşan veya çatışan, zaman zaman yönetime kazan kaldıran yeniçerilerin padişah ile aralarında var olan mutlak hükümdarsadık kul ilişkisinin bu dönemde son bulduğu söylenebilir. Bu değişimi izleyen pek çok tarihçi tarafından yeniçeriler artık, görece disiplini zayıf, gittikleri seferlerden hezimetle dönen, sık sık iktidara isyan eden, askerliğin yanında esnaflığa bulaşmış, birçok halk ayaklanmasının içinde yer alan bozulmuş bir kurumun üyeleridir. 19 Osmanlı Ordusu’nun Simgesi Yeniçeriler Kaynakça Kitap  Beydilli, Kemal. “Yeniçeri.”TDV İslam Asiklopedisi. Cilt s  Halaçoğlu, Yusuf. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı. Ankara: TTK,  Koçu, Reşad Ekrem. Yeniçeriler, İstanbul: Doğan Kitap,  Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. Osmanlı Devlet Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, Ankara: TTK, Dergi  Elibol, Ahmed. “Yeniçeriler ve İktidar Bağlamında Osmanlı Sisteminin Dönüşümü”. ‘Akademik Bakış Dergisi.’ Gazi Üniversitesi Cilt 3. 5.  Maden, Fahri. “Yeniçerilik-Bektaşilik İlişkileri ve Yeniçeri İsyanlarında Bektaşiler”. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi Makale  Göksel, Sinan Can. “Osmanlı Askeri Düzeni ve Yeniçeriler” Yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi,  Bahadıroğlu, Diba. “Yeniçeri Ocağı Nedir?”, <seafoodplus.info ocagi-nedir>, Mayıs (Erişim ) İnternet Kaynakları  Liberteryen. “Yeniçeri’nin Yok Edilişi (Vaka-i Hayriye).” Erişim seafoodplus.info%E2%80%the- auspicious-incident/.  National Geographic. “Yeniçeriler.” Erişim seafoodplus.info  Nedir. “Yeniçeri Ocağı Nedir?” Erişim seafoodplus.info  Tarihin. “Yeniçeri Bayrakları ve Nişanları.” Erişim seafoodplus.info 20

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir