dedi meczup sözleri / Gökhan Özcan Yazıları Sayfa-2

Dedi Meczup Sözleri

dedi meczup sözleri

Sözün bütün sokaklarına giriyoruz neredeyse, bir ucundan diğerine kadar gidiyoruz. Sonra bitiyor sokak, önümüz duvar! Dönüyoruz, başka bir sokağına giriyoruz bu sefer. Bir yerden sonra yine duvar Bu hep böyle sürüyor. Anlamın bir tür can çekişmesi şeklinde Hayatın aşamadığımız çeperleri var, önümüze çıkıyor sanki her sokağın bir yerinde. Ve her sözün gidip gidip de artık gidemediği yerde Neye yarar söz, nereye varır anlam, girdiğimiz bütün sokaklarının eninde sonunda çıkmazlarla kesildiği bir şehirde?

“Biliyor musun” dedi yürüyenlerden biri diğerine, “şehir bütün kalelerimi işgal edemesin diye ellerimi ceplerimden çıkarmıyorum bazen!”

Herkese yetecek kadar gökyüzü var hâlâ. Herkese yetecek kadar ağaç, kuş, çiçek Kelebeklerin kanatlarında herkese yetecek kadar renk, biçim Herkese kendini duyuracak kadar ses, çınlama, aks-i seda Herkese değecek bakış Herkesi doyuracak kadar ekmek, aş Herkesi peşinde koşturacak kadar umut, herkesi umutlandıracak kadar hayal Paylaştırsak herkese yetecek kadar şiir var dünyada, şarkı, masal Herkesin heybesini dolduracak kadar hatıra Her şeye yetecek kadar insan kalmadı sadece, az geliyor artık insan, hayata. Yetmiyor insanlığımız bu kadar çok hayatı bir uçtan bir uca yaşamaya!

“Gerçek dünyanın sınırları vardır, hayali dünya ise sonsuzdur; birini genişletemeyince öbürünü daraltırız, zira bizi mutsuz eden büyük sıkıntılar sadece onların arasındaki farktan doğar” diyor Fransız düşünür Jacques Derrida.

Deniz orada büyük, engin Güneş yukarıda parıldıyor her zamanki parlaklığıyla. Etrafa bakıp her şey normal diyeceğiz canımız bu kadar acımasa. Acımız içimizi bu kadar kıvrandırmasa İlk anın sıcaklığıyla farkında olmasak da, çırpınıyor, çırpındıkça anlıyoruz bize ne olduğunu zamanla. Biz hayatın kurşun zokasını yutmuşuz da, kancası batıyor acımasızca damağımıza.

Bir de şunu düşünün; her şeyin bir olup üstüne yürüdüğü bir anda geri tepen bir silah ne hisseder?

“Kalbimi de büyüttüm sonunda/ Artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa” diyor Didem Madak. Şiir bazen bir kamyon cümleyi nasıl da damıtıp özleştirebiliyor, söylenecek her şeyi nasıl da üç beş kelimenin içinde toplayabiliyor. Ama sonra, şiirin o üç beş kelimesini alıp hayatın içine koymak, yaşadığımız günlere sığdırabilmek nasıl da zorluyor insanı, nasıl da bela olabiliyor bir şiir bir insanın başına.

“Hiçbir şeyin sonunu getiremiyorum” diye sızlandı gözlüklü olan. “Belki de başında bütün gücünü tükettiğin içindir” dedi buna karşılık gözlüğü olmayan.

Daha içimizde bir tohumken alıp dünyaya çıkarmak gerekiyor belki hayatı. Sonra büyüyor, kökleşiyor, boy atıyor, serpiliyor, fidanken ağaca duruyor, hayatken hayat ağacı oluyor. O kadar büyüyor ki, onu tutup içimizden çıkarmak mümkün olmuyor. İçimizde, her yaşadığımız gün iç duvarlarımızı daha fazla zorlayan koca bir hayat ağacı varken, dışımız hayatsız, ağaçsız, çorak, gölgesiz kalıyor.

Güneşin yeryüzünü yakıp kavurduğu vakitte herkese mana şemsiyeleri dağıtan insanlar da var.

“İçini içine sığdıramıyorsan” dedi meczup, “hiçbir şeyi dışarıda bırakmayana sığın!”

HABERLER

Gökhan Özcan / Yeni Şafak

Kim var orada?

Kim olduğumuzu düşünürken gözümüzde hep dünyada yapıp ettiklerimizle canlandırıyoruz kendimizi. O fani halimizle, kırılgan, bir gölge gibi bu alemden geçip giden suretimizle O ki sonsuz hakikat perdesine düşen bir hayalden ibarettir aslında. Asıl insan, insanın içine baktığında bulabileceği bir ‘şey’ Görme kabiliyetini keskin tutabilse oradan hakikatin sonsuzluğuna nazar edebileceği bir pencere insanın içi O pencereden sonsuza düş düşebildiğin kadar

“Ego kendi içine bakabilseydi, derler, kendi hakiki doğasının kendinden daha derin olduğunu görebilecekti, özelliklerini ve bilincini bireysel kişiliğin ötesindeki bir kaynaktan aldığını fark edebilecekti” diyor ‘Mutluluğun Anlamı’nda Alan Watts.

İçimizden geçenler hakkında düşünüyor muyuz hiç? Neler oluyor orada? Dışımızın yollarını kesen engeller olmadan, nerelere kadar gidilebiliyor içimize doğru? Aklımıza gelenler, kalbimize düşenler, derin uykularımızı birer seyre, seyrana dönüştürenler Biz onlara yalnızca muhatap, yalnızca seyirci, sadece sahne, sadece perde olduğumuza göre, neden bize, bizlere, sonsuz farklı lisanla, ifadeyle, tafsilatla, sonsuza açılan sonsuz ihtimalle, derinlik ve güzellikle, nasıl ve nereden geliyor? İçimize ışık düşüren projektör bizim elimizde mi? Yoksa her yeri aydınlatan, her şeyi biçimine, kıvamına, karakterine, neşvesine, işvesine kavuşturan bir güneşi mi var içimizin? Nedir aydınlatan içimizi boydan boya, nedir içimizin dağlarını, denizlerini, ırmaklarını, yaylalarını yerlerine yerleştiren, engelsizce uzayan yolları içine döşeyen, insanı, insanları, birbirine ayna kılarak orada sonsuzca hikayeleştiren, mânâyı bir kristal gergef gibi içimize işledikçe işleyen? Nedir ilk defa işittiğimiz sözleri kulaklarımıza fısıldayan, kelimelere sadece bize aşikar sırlarını veren? Kimdir, içimizde, içimizden, içimizi konuşan? Kimdir içimizi kaplayan bir uçtan bir uca, kimdir içimizi uçsuz bucaksız, sonsuz sınırsız kılan? Kimdir bizim bittiğimiz yerde bitmeyen, yorulduğumuz yerde yorulmayan, yenildiğimiz yerde yenilmeyen, düştüğümüz yerde düşmeyen? İçimizde olanlar hakkında durup azıcık düşünüyor muyuz hiç? Kim var orada? Kim var orada ve her yerde?

“Söyle iki gözüne a iki gözüm, taşrada eğleşip durmasınlar boşuna” dedi meczup, “asıl mevzu içeride!”

Yazıyı ahirete hicretinin birinci sene-i devriyesi münasebetiyle Sezai Karakoç ile hitama erdirelim, fatihalarımızla birlikte inşallah ‘Hızırla Kırk Saat›ten: “Tükenin var olan varlığıyla Varlığın/ Ki göreceksiniz kesin kesin/ Yüzünüzü nereye çevirirseniz çevirin/ O’dur var olan var eden/ Biçim veren değiştiren/ Dağıtan toplayan/ Hiç olmamışa çeviren/ Bir çırpıda gelip/ Geçmişe döndüren zamanı/ Sesi seslendiren yeri yerlendiren/ Sonra açıp yeli yerleştiren yürüyen bir kabir gibi/ İçine yeri yerleştiren gömen/ Bir kan pıhtısından meniden/ Bir insan türeten/ Sonra onu büyüten/ Sözüne kulak yapan ağız yapan/ İşine onda bir yetenek özü mayalandıran/ İnanış veren sabır veren/ Kur’an’a da şeytana da? Eş yapan yoldaş yapan sırasında/ Bir örtü gibi birden açan dünyayı/ Sonra birden toplayan ortalığı”

Etiketler :insan, anlam, varoluş

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir