deliler kavga sahnesi / Değişmeyen iki şey var: Ölüler ve deliler

Deliler Kavga Sahnesi

deliler kavga sahnesi

Deliler filmi oyuncuları ve konusu nedir

Deliler filminin konusu nedir, Deliler kimdir, Deliler filmi oyuncuları kimlerdir? Merak ediliyor. Gündemde yer alan Deliler filmi sinemaseverlerle buluşmayı bekliyor. Osmanlı ordusunun özel kuvvetleri olan 'Deliler'i, ilk kez beyazperdeye taşıyan ‘Deliler Fatih’in Fermanı’ filminin fragmanı yayınlandı. Fragmanıyla dikkat çeken filmin oyuncuları oldukça iddialı 23 Kasım’da vizyona girecek ‘Deliler Fatih'in Fermanı’ filminin oyuncuları Erkan Petekkaya, İsmail Filiz, Yetkin Dikinciler, Nur Fettahoğlu, Namık Rüstemhanlı, Berat Efe Parlar ve yönetmen Osman Kaya'nın katılımıyla düzenlenen fragman lansmanı Kanyon’daki Cinemaximum’da gerçekleştirildi. Deliler, Osmanlı kara ordusunda görevli bir askeri birliğin ismidir. 

 

DELİLER FİLMİ NE ZAMAN VİZYONA GİRECEK?

23 Kasım'da vizyona girecek ‘Deliler Fatih’in Fermanı' filminin oyuncuları Erkan Petekkaya, İsmail Filiz, Yetkin Dikinciler, Nur Fettahoğlu, Namık Rüstemhanlı, Berat Efe Parlar ve yönetmen Osman Kaya’nın katılımıyla düzenlenen fragman lansmanı Kanyon'daki Cinemaximum'da gerçekleştirildi.

 

DELİLER EĞRİ PALA VE KALKAN KULLANIRDI

Delilerin en önemli özelliği, en ön saflarda savaşarak orduya kılavuzluk yapmasıdır. Deliler silah olarak eğri pala, kalkan, mızrak ve bozdoğan taşıyan Deliler, başlarına pars ya da benekli sırtlan derisinden yapılmış tüylü bir miğfer giyerlerdi.

Kalkanlarını da yine kuş tüyleriyle süsleyen Delilerin giysileri aslan, kaplan ve tilki postundan, şalvarları da ayı ya da kurt derisindendi. Ayaklarına ise “serhatlik” denen sivri burunlu mahmuzlu bir çizme giyerlerdi.

Üzerlerine ayı, pars, aslan veya sırtlan postundan kılları dışarıda şalvarlar giyerlerdi. Bayraklarında “Kaderde ne varsa o gelir başa” yazılıydı. Sonradan giysilerinde değişiklik yapıldı, yüzyıldan itibaren başlarına bir arşın uzunluğunda siyah kuzu derisinden üstü sarıklı bir kalpak giymeye başladılar.

Delilerin çoğunluğu Türk’tür ve Rumeli’de yaşayan halklar arasından seçilmişlerdir. Türkler, Boşnaklar, Hırvatlar, ve diğer Slav halklarından oluşturulan Osmanlı birlikleri, Rumeli beylerbeyi ve serhat beylerinin maiyet askerleri arasında yer alırlar. Bu askerler Serhadkulu isimli askerler arasında yer almışlardır.

 

YÜZYILDA DAĞITILDILAR

yüzyılda Deliler Rumeli beylerbeyi, Semendere ve Bosna sancak beylerinin yönetiminde, yüzyılın sonlarından itibaren de Anadolu vezir ve beylerbeylerinin yönetimi altında olmuşlardır. Altmışar kişilik “bayrak” adı verilen ocaklara ayrılmışlar, seferlerde “Delibaşı” adı verilen komutanları tarafından yönetilmişlerdir.

yüzyılda bozulmaları sonucu yönetimi altındaki beylerbeyinin görevden alınması sonucu görevlerini kaybetmişlerdir. Bu süreçten sonra köylere saldırmaya başlamışlar, eşkıyalık faaliyetleri sebebiyle ’da II. Mahmut tarafından dağıtılmışlardır.

 

OSMANLI TOKADI

Bir rivayete göre de ıslatılmış mermer üzerine çıplak elle tokat atarak talim ederlerdi. İri yarı adamların ellerinde sadece bir kalkanla ve dahi kimi zaman o bile olmaksızın üzerlerine saldırdığını gören düşman askeri ne olduğunu anlayamadan, mermere meydan okuyan meşhur Osmanlı tokadıyla karşı karşıya gelir, ve bunun nasıl bir şey olduğunu anladığında ya ölü ya da artık savaşamayacak denli sakat bir asker olurdu. Osmanlı tokadı kavramı buradan çıkmıştır.

DELİLER FİLMİ KONUSU

Osmanlı İmparatorluğu’nun Deliler'i vizyon tarihini aldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun dünyayı titreten ordusunun fedaileri olarak anılan “Deliler”in tarihin tozlu sayfaları arasından yeniden dirilmeyi başaran hikayesi, 23 Kasım tarihinde seyircilerin karşısına çıkacak. Cem Uçan’ın 8 yıldır üzerinde çalıştığı, son 2 yıldır prodüksiyon hazırlıkları gerçekleşen "Deliler", Osman Kaya yönetmenliğinde hayata geçiriliyor. Cem Uçak filmin hem yapımcılığını hem de başrollerinden birini üstlenirken, kadroda Gökkurt'u Cem Uçan'ın, Aşgar'ı İsmail Filiz'in oynadığı filmde Kazıklı Voyvoda Vlad Tepeş’i Erkan Petekkaya oynuyor, Fatih Sultan Mehmet’i de Rüzgar Aksoy canlandırıyor.

 

DELİLER FİLMİ OYUNCU KADROSU

Filmde Nur Fettahoğlu, Demet Tuncer, Mehmet Ali Karakuş, Mehmet Pala, Batın Uçan da yer alıyor. Fatih Sultan Mehmet’in babası 2. Murat, Eflak topraklarını fethettiği zaman, Romanya Kralı Osmanlı ordusuna direnmemeyi seçer. Toprağı yönetmek için yetki veren 2. Murat, teminat olarak da Romanya Kralı'nın 2 oğlunu alır. Kardeşler Vlad ve Radu, çocukluklarını Fatih Sultan Mehmet’le beraber Edirne Sarayı’nda geçirirler. 2. Murat ve Romanya Kralı öldükten sonra, Vlad, Fatih Sultan Mehmet tarafından Eflak’a Voyvoda olarak atanır. Küçüklüğünden beri içinde derin bir şiddet barındıran Vlad, orada Vatikan’ın ve Ejder Tarikatı’nın yönlendirmeleri ve dikteleriyle Fatih Sultan Mehmet’e karşı çok büyük bir kin ve nefret beslemeye başlar. Vlad, Türkmen, Boşnak, Sırp, Arnavut ve Bulgar kazığa oturttuğunu kendi beyan edince, Fatih Sultan Mehmet durumun sebebini öğrenmek için kendi habercisini gönderir. Vlad, gönderilen habercinin de başına sarığını çakıp geri gönderince, Fatih Sultan Mehmet de bu olayı çözmeleri için Deliler’i görevlendirir

 

HANGİ SİNEMA SALONLARINDA OYNAYACAK

Şu an için bu konuya ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Detaylı bilgilere erişim sağlandığında sitemizde yayınlanacaktır. Yalnızca yiğitlik, korkusuzluk ve savaş sırasındaki önemli mücadeleleriyle değil, giyimleri, savaş tarzları ve üstlendikleri misyonla da Türk askeri tarihinin en ilginç ve en korkunç görünümlü askeri yapılanması olan “Deliler” yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıkan çılgın bir birlik olarak karşımızda durmaktadır. Tabiri caizse yalnızca düşmana değil dosta dahi korku salan bu askeri zümreyi birlikte tanıyalım.

 

DELİLER TARİH SAHNESİNE ÇIKIYOR

Gerek kılık kıyafetleriyle gerekse de cesaretleriyle savaş meydanlarında korku salan(Dosta düşmana fark etmeden) “Deli” birliklerinin ortaya çıktığı ilk tarihe dair net bir bilgi mevcut değilse de yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıktıkları ve esas itibariyle yüzyılda devlet tarafından istihdam edildikleri bilinmektedir. Adlarına yaraşır şekilde savaşan bu savaşçı grubun Osmanlı tarihinde savaş yeteneklerini sergilediği ilk muharebe, yılında Papalık önderliğindeki Haçlılara karşı yapılan Varna Savaşıdır. Bu tarihten itibaren Osmanlı tarihinde iyice yer edinen “Deliller” birer bölük halinde beylerin çevresindeki muhafız birlikler olma sürecine evrildi, sonraları ise sayılarının artması üzerine korkunç bir savaş unsuru haline dönüştü. Bazı tarihçiler tarafından gönüllü serhat kulu olarak görülen Deliler, yüzyıla kadar önemli bir savaş unsuru olarak hizmet verdi. II. Mahmud’un reformlarıyla beraber merkeziyetçi politikanın gereği yılında bu efsanevi grup lağvedilerek tarihin tozlu raflarına kaldırıldı.

 

NASIL “DELİ” OLUNURDU?

Eğer bu soruyu konumuz dışında sormuş olsaydık herkesin farklı bir cevabı olabilirdi. Ancak Osmanlı askeri tarihinin en enteresan birliği olan “Deliler”e mensup olabilmek için elbette ki izlenilmesi gereken belirli bir yol mevcuttu. Deli olmak isteyen gençler öncelikle “zobu” adı verilen ağalardan birine verilip yetiştirilirdi. Bu süreçte ocağın usulünü, kaidelerini ve deli olmanın incelikleri öğretilirdi. Eğer kişi Deli olma hususunda kendini ispatlarsa, devlete hizmet edeceğine ve hiçbir kavgadan dönmeyeceğine dair cesurca sözler verirdi. Tüm bu aşamalardan geçen deli adayına, törende deli kalpağı giydirilir ve “ağa çırağı” olarak deftere kaydedilirdi. Zamanla sırası gelen deli gençler rütbe alır ve yükselirdi. Ancak verdiği sözü tutamayanlar ise perişan edilircesine görevden alınır, keçe külahı giydirilir ve rezil edilene kadar teşhir edildikten sonra ocaktan kovulurdu.

 

PEKİ NEYDİ BU DELİLER'İN GÖREVLERİ?

Türk askeri tarihinin en korkunç görüntüsüne sahip bir askeri grubun elbette ki görevi sıradan olamazdı. Bu yönüyle Deliler’in görüntüsünü ve savaş yeteneklerini kullanabileceği özel görevleri olmalıydı. Bu anlamda Osmanlı ordusunun önünde ilerleyen Deliler'in en önemli görevi düşmanın moralini ve psikolojisini bozmaktı. Kendilerini gören düşmanlar tarafından "in midir cin midir" şeklinde tanımlamaya dair donuk kaldıkları sırada ilk darbeyi indirip düşmana dehşet salmaları önemli meziyetlerindendi. Bunun yanı sıra serhat kulu olan Deliler, sınırlarda düşman tecavüzlerini, akınları önler ve karşı akınlar düzenleyerek bir nevi akıncı misyonu da üstlenirlerdi. Para ve mülkiyetten ziyade padişaha gönül bağıyla bağlı olan Deliler, sadakatin öne çıktığı önemli bir oluşumdu.

 

ADLARINA YARAŞIR ŞEKİLDE GİYİNİRLERDİ

Deli adıyla anılan bir savaş birliğindeki askerlerin normal giyinmesi elbette ki beklenemezdi. Görünüşleriyle bırakın düşmanı dosta dahi korku salan bu birlik mensubu kişiler, vücutlarını özellikle leopar ve çeşitli derilerden bir üstlük ile sararlardı. Bindikleri atları ise kendileri kadar dehşet verici hale getirilip, başından kuyruklarına kadar devasa hayvan derileriyle kaplanırdı. Bu Deli atların kuyrukları ise parlak ve dikkat çekici renklerle boyanırdı. Sarık ve miğfer gibi askerin mutlaka kullanması gereken koruma giysilerinin yerine başlarına her yeri alacalı ve her yeri garip tüylerle kaplı kalpaklar kullanırlardı. Kanatlarını açmış kartalın görüntüsünü veren tüyler, hafif ve küçük kalkanlarını da süslüyordu. Cesaretin doruklarında gezen Deliler, sadece mızrak ve kılıç taşıyorlardı. Savunmaymış, kalkanmış hiç önemsemeden sadece hücumu düşünüyorlardı. Gelen darbelerden kendilerini korumak için ne cebeleri, ne de bacak zırhları vardı, mahmuzları ise pırıl pırıl parlardı.

Dünya Bizim Kültür Portalı

Deliler ismini son zamanda gösterime giren bir film sayesinde sıkça duymaya başladık. Böylece tarihimizin pek bilinmeyen bir yönünü de öğrenmiş olduk. Deliler yüzyılın sonlarında Fatih döneminde Rumeli’de kurulmuş hafif süvari birliği. Kelimenin aslı bir rivayete göre “delil”, bir başka rivayete göre “dilir” iken zamanla hiçbir akıllı insanın yapmaya cesaret edemeyecekleri işleri yaptıklarından dolayı halk bunları deli diye çağırır olmuş.

Halkın, sonsuz bir cesaret ve görülmemiş bir kahramanlık gösteren bu askerlere deli demesi onları tahfif için değil, bilakis bir hayranlığın ifadesi ve yüceltmek içindi. Osmanlı ordusu iki kısımdan oluşuyordu. İlki maaşlı askerlerden oluşan ve merkezlerde yaşayan kapıkulu askerleri, diğeri de sayıca ilkinden çok fazla olan tımarlı denilen yerel askerler veya eyalet askerleri. Eyalet askerleri de kendi içinde birtakım sınıflara ayrılıyordu. Piyadelerine yaya, süvarilerine de müsellem deniliyordu. Bunlar savaşlarda daha çok kapıkullarına lojistik destek verirlerdi. Bunların en keskin muhariplerini ise öncüler oluşturuyordu. Serhat kulu da denilen bu öncüler arasında akıncılar, azap askerleri, beşliler, gönüllüler gibi her birinin kendine has vazifesi özel birliklerden biri idi ve onların aralarında müstesna bir yere sahipti. Bunlar seferde ordunun önünde giderler, savaş sırasında gözlerini budaktan sakınmayarak düşman saflarını yarar, taburlarını deler, canlı esirler alarak onlardan düşman hakkında bilgi alırlardı. Peki, deli olmak kolay mı?

Bugünün bordo berelileri gibi devirlerinde düşmana korku salan ve en olmayacak işleri yapabilen deliler özel olarak seçilir, eğitilir ve birden fazla silahı çok ustaca kullanırlardı. Başlangıçta sadece Rumeli’de ve sınır beyliklerinde kullanılan deliler Türk asıllı olabildikleri gibi Slav, Boşnak, Arnavut, Hırvat ve Sırp gibi yerli halkların özellikle iri yarı, cesur gençlerinden de seçilebilirlerdi. Deli askeri olmak isteyen bir genç önce “zobu” adıyla bir deli ocağına girer, ciddi bir eğitimin ardından iyi bir asker olarak yetişirdi. Sadece savaşmayı değil deli olmanın usul ve kaidelerini de öğrenirdi. Hazır hâle geldiğinde düzenlenen bir törenle de deli askeri olurdu. Deli askeri olmaya hazır yiğit, delibaşının ve delilerin huzurunda dine ve devlete hizmet edeceğine, hiçbir kavgadan geri dönmeyeceğine dair yemin ederdi.

Yeminin ardından dualarla başına deli kalpağı giydirilir ve “ağa çırağı” olarak deftere kaydedilirdi. Verdiği sözü tutmayan, ocak kurallarına uygun hareket etmeyen deli, başından kalpağı alınıp keçe külâh giydirilerek teşhir edildikten sonra ocaktan kovulurdu. Deli olmak sadece düşmanla değil, nefsin heva ve arzularına karsı da cesurca savaşmak demekti. Yazılmamış kurallara uymak ise geleneğin devamı için önemli idi. Deliler, görünüşleriyle de yeniçerilerden ayrılırdı. Yeniçerilerdeki düzenli üniformaların yerini görenleri ürküten ve dehşete düşüren kıyafetler almıştı. Hepsi boylu boslu, çevik ve hemen hemen aynı yaşta gençlerdi. Özellikle avlanması zor olan benekli sırtlan, pars, kurt gibi vahşi hayvanların postlarından yapılmış ve üzerine kartal tüyleri takılmış elbiseler giyerlerdi. Şalvarları da kurt veya ayı derisindendi. Ayaklarına sivri burunlu, yüksek ökçeli, çıkrık mahmuzlu “serhadlik” denilen çizme giyerlerdi. Silah olarak eğri pala, tekne kalkan, kostaniçe denilen orta uzunlukta mızrak, kılıç, balta ve bozdoğan kullanırlar, kalkanlarını kus tüyleriyle süslerlerdi. Merasimlerde ise içlerinden ikisi, sırtlarında iki büyük kanat taşırlardı.

Kıyafetleri garip olmasına karşın oldukça temizdi. Sadece kendilerinin değil, bindikleri atların örtüsü de arslan, kaplan, kurt gibi hayvanların derisinden idi. Öncülerin hiçbiri korku nedir bilmezdi. Ama bunların içinde delilerin özel bir yeri vardı. Çünkü onlar ecel ile dalga geçerler, korku nedir bilmezlerdi. Düşmanın sayısı ne kadar olursa olsun, akıllarından ve gönüllerinden bir anlık da olsa korkunun k’sı geçmezdi. Çünkü korku onlardan korkardı. Bu ocağı diğerlerinden ayıran bir başka özellik Hz. Ömer’i pir olarak kabul etmeleriydi. Kendilerini Hz. Ömer’e nispet ederler ve “Kalpaklarımız Emîrü’l-mü’minîn Hz. Ömer’in çizmesinin koncuğudur, ocağımız müsârünileyh efendimize mensuptur.” derlerdi. Hz. Ömer de Müslüman olduğunda Müslümanların sayısının azlığına bakmadan müşriklere saldırmak istemiş, Hz. Peygamber (sas) tarafından zorlukla durdurulmuştu. Deliler çok iyi yetişmiş askerlerdi ve savaşmayı çok iyi bilirlerdi. İyi bir savaşçı olabilmek için gereken akıl ve güce sahiptiler ve düşmanlarının bile hayranlığını kazanırlardı.

Bir İngiliz elçinin Rus süvarilerinden dinlediğine göre; eğitimli atlarına tam hâkim olan deli süvarilerinin engebeli arazide gösterdikleri başarılara düşmanlarını hayran bırakmıştır. Şehirden ellerindeki mızraklarını havaya atıp tekrar tutarak hızlı atları üzerinde uçan kus sürüleri gibi çıkıp ovaya yayıldıkları, bu hücumları sırasında aşırı süratlerinden dolayı bazen baslarındaki yüksek ve tüylü kalpaklarının havaya fırladığı, geniş yenleriyle güzel atlarının kuyruklarının rüzgârda uçtuğu, her bir delinin mızrağıyla bir veya birkaç düşman öldürdüğü büyük bir hayranlıkla anlatılır. Genellikle vur kaç savaşı yapan delilerin bir anda durup yıldırım gibi bir çark hareketiyle atlarının boynuna sarılarak geri çekilmeleri ve aynı hızla dağılmaları değme süvarilerin yapabileceği işler değildi.

Delilerin en sık kullandıkları slogan “Yazılan gelir başa” idi. Yaptıkları iş gereği kadere iman ve tevekkül onlar için çok önemli iki kavramdı. “Yazılan gelir başa” düsturunu prensip edinmeleri ve zikir gibi tekrarlamaları onların cesaretini artırır, Allah’a olan inançlarını ve güvenlerini pekiştirirdi. Yeniçerilerin başına gelenler “yazılan gelir başa” diyen delilerin başına da geldi. Geldi mi yoksa kendileri mi getirdi orası biraz şüpheli. Çünkü yüzyılda önemli hizmetlere imza atan bu teşkilat yüzyıldan itibaren bozulmaya başlamıştı. Önce kıyafetleri değişti, sonra adetleri. İlk başlarda sultana bağlı iken sonraları vezirlerin de maiyetine girmeye başladılar.

Maiyetinde bulundukları vezir, beylerbeyi veya beylerin görevden alınması, ölmesi veya delilerin onların yanından ayrılmaları, başsız ve issiz güçsüz kalmalarına sebep olurdu. Dolayısıyla yeni bir kapı buluncaya kadar toplu hâlde millete zarar verirlerdi. Köylere saldırır, bedavadan kendilerini ve atlarını besletirlerdi. Kendilerine karsı çıkanları öldürdükleri de olurdu. Halktan “gelgeç akçesi” toplarlardı. Halkı bezdiren bu davranışları ve eşkıyalıkları sonlarının gelmelerini hızlandırdı ve yılında ortadan kaldırıldılar. Ama biz onları hep ilk hâlleriyle hatırlıyoruz.

Ya filmdeki deliler? Her şeyden önce sunu unutmamamız lazım. Bu bir film. Senaristler birtakım tasarruflarda bulunabilirler. Onlar deliler hakkında belgesel çekmiyorlar, bir sinema filmi çekiyorlar. Dolayısıyla biraz abartı ve farklılık olması normal karşılanmalı. Filmde en farklı husus tasavvufun için işine sokulmuş olması. Baba Sultan ve müritleri olarak sunulan deliler bize erken dönem Balkanların fethinde görev almış Otman Baba, Demir Baba gibi hem savaşçı hem dervişleri hatırlatıyor. Olaylar Fatih döneminde ve Balkanlarda geçtiği için de izleyici ister istemez bu iki grup arasında ilişki kuruyor. Bu ilişki kurulduktan sonra da eleştiriler başlıyor. Deliler Fatih döneminde kurulduğu için Fatih’le ilişki kurulmasında ters bir durum yok. Baba Sultan figürü olması ve görüşmesi de örnekleri görülen durumlar. Kaldı ki o dönemlerde Ortodoks tarikatlar o dönemlerde henüz müesseseleşmemişti. Başka bir seçeneği yoktu senaristin.

Bu dervişler için kılıç kullanmanın tespih çekmekten farkı yoktu. İkisi ile zikir çekebilirler. İlla bir farklılık olacaksa şamanistik etkinin biraz abartılması örnek gösterilebilir. Vücutlarını boyamaları, okla vurulan Torkun’un iyileştirme sahnesi yapılan ayin, aynalı kolyeler üzerinden rabıta sağlanması, deniz üzerinde at sürmeler filmi daha izlenir kılmak için delilere de yakışan fantastik unsurlar.

Söyler misiniz lütfen, sıradan birer derviş veya asker olsalardı böyle dikkat çekerler miydi? Bazı tarihçiler filmi bu yönden eleştirebilirler ama bence filme haksızlık ederler. Bu film ve senaristlerin muhayyilesine dizgin vurmak bizim isimiz ve görevimiz değil.

İsmail Güleç, “Deliler: Korku onlardan korkardı”, MAKAS dergisi, Aralık-Ocak , sayı 5.

Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi

“Değişmeyen iki şey var: &#;l&#;ler ve deliler

Ondokuz Mayıs &#;niversitesi “Yerli Otomobil Ser&#;venimiz Devrim” konulu konferans d&#;zenledi.

OMÜ Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde yapılan konferansa Samsun Valisiİbrahim Şahin, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.Hüseyin Akan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr.Sevilhan Mennan, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

“Yerli Otomobil Serüvenimiz Devrim” konulu konferansında Prof. DrMuhittin Şimşek “Bugün sizlerle tarihi bir olayı paylaşacağız. Bu bir hikaye değil, bu bir masal hiç değil, geçmişte olmuş bir olayın sizlerle paylaşımından ibaret bir konuşma olacaktır” şeklinde sözlerine başlayan Muhittin Şimşek değişim ve dönüşümün önemine dikkat çekti. Şimşek dünyanın, ülkelerin, konumların, insanların kısacası her şeyin değiştiğine işaret ederek “Değişmeyen iki şey var: Ölüler ve delilerdir. Öyleyse bir değişim yaşanacak, bu değişim gerçekleşirken üç alternatifimiz, üç yolumuz var. Bunlardan birisi ya değişimi yöneteceğiz, ikincisi ya değişimi yaşayacağız, üçüncüsü yahut da ölümü bekleyeceğiz. Çünkü değişimin üçlü unsuru vardır: Rekabet, küreselleşme ve teknolojidir” diye konuştu.

Rekabetin parametrelerinin (değişkenlerinin) değiştiği üzerinde duran Prof. Dr. Şimşek “’ların en önemli parametresi üret, ne üretirsen üret idi. Çünkü rekabet edecek kimse yoktu. Ama ’li yıllara gelindiğinde bu unsura bir şey daha eklendi; üreteceksiniz, düşük maliyetle üreteceksiniz. Üçüncüsü ’li yıllarda evet üreteceksiniz, düşük maliyetle üreteceksiniz ve de kaliteli üreteceksiniz. ’lı yılların en önemli rekabet parametresi de hız kavramıydı. Çünkü artık beklentiler değişiyor, ihtiyaçlar değişiyor ve büyük bir hızla değişiyor” diyerek yaşanan değişim ve dönüşüme dair katılımcıları bilgilendirdi.

’li yıllardaki en önemli rekabet parametresinin de bilgi olduğunu vurgulayan Şimşek “Kimileri ’li yılları bilgi çağı olarak değerlendirmişlerdir. Fakat bu, eksik bir tanımlamadır. Sebebi de şu: Bilgiye ulaşmak çok önemli bir unsur olmaktan çıkmıştır. Eğer elinizde akıllı telefon gibi bir aletiniz varsa dünyanın neresinde olursanız olun istenilen soruyu sorsunlar cevabını verebilirsiniz. Çünkü Google efendi diye bir şey var” ifadelerini kullandı.

Tıpkı hava, çevre, gürültü kirliliği gibi bugün de bilgi kirliliği olduğunu söyleyen Şimşek asıl olanın bilgiyi süzgeçleyip katma değer haline getirmek olduğunun altını çizdi. Şimşek “Türkiye patates, domates, şeftali, soğan üretiyor, halbuki şu akıllı telefon taş çatlasa gram. Ham malzeme olarak bu ürünün değeri 1 liradır. Ama insanoğlunun beyni, düşüncesi, bilgisi, becerisi, donanımı buna değer katıyor ve bu telefonu liraya satıyor. Kaç kat değer kattık? kat değer kattık. Oysa 1 patatesi ektik, 5 patates aldık, taş çatlasa 10 kat değer katmış olduk. Yani endüstriyel üretimlerin katma değerinin yüksekliği bizim refah düzeyimizi etkileyen önemli bir parametredir. Demek oluyor ki ’li yılların en önemli parametresi bilginin organize edilmesidir” şeklinde konuştu.

Şimşek teknoloji tarihindeki bazı büyük olaylar hakkında katılımcıları bilgilendirerek “Ama esas gelişme ’li yıllardan sonra başladı ve bugün artık nereye gideceğini tahmin edemeyeceğimiz şekilde inanılmaz bir gelişme var” diyerek gençlere seslendi: “Sizlerin önünde bu gelişmeyi gerçekleştirecek dinamizm ve zamanınız var.” Şimşek, bu anlamda elin taşın altına girmesi gerektiğini, el taşın altına girmiyorsa söz konusu vizyonun hayata geçirilemeyeceği ifade etti.

Muhittin Şimşek daha sonra 15 Nisan ’de dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in emri ile üretilen ilk yerli otomobil olan Devrim adlı aracın tarihi hikayesini görseller eşliğinde katılımcılarla paylaştı. Şimşek, aracın yakıtının bitmesiyle yolda kalması üzerine Gürsel’in sarf ettiği o ünlü sözü de yad etti. Söyleşinde Nuri Demirağ ve ’de kurulan Etimesgut Uçak Fabrikası’ndan da bahseden Şimşek “Bu fabrikada kadar uçak imal ettik ve dahası Danimarka’ya bu uçakları ihraç ettik” bilgisini paylaştı.

Şimşek ayrıca otomobil üretim fikrini fısıldayanın, ilk kıvılcımı ateşleyenin ve Cemal Gürsel’e bu düşünceyi söylettirenin Necmettin Erbakan olduğunu ancak Erbakan’ın proje grubunda olmadığını kaydetti.

Şimşek’in Devrim adlı otomobili ilk kullanan yüksek mühendis Şecaattin Sevgen’in yıllar sonra otomobili ziyaret edip direksiyon başına geçtiği videoyu paylaşması duygusal anlara sahne oldu.

“Hayırlı işlerin çok muzır mânileri olur”

Muhittin Şimşek şunları kaydetti: “Genç kardeşlerimizin düşüncelerinde eğer bir şimşek çaktırabildiysek demek ki biz yıllar önce bunları da yapmışız dedirtebildiysek ne mutlu bize. Aman dikkatli olalım, hayırlı işlerde çok muzır maniler çıkabilir şeklinde bir söz vardır. Mezun olduktan sonra önünüze çıkan engellerin sizi üzmemesi, ümitsizliğe sevk etmemesini arzu ediyorum.”

Omü’de

Konferansın sonunda söz alan Samsun Valisi İbrahim Şahin ise şunları söyledi: “Değerli arkadaşlar, ben Muhittin Şimşek hocam ile yıllarından itibaren tanışıyorum. Daha önceki görevlerim esnasında sayın hocamdan bu konularla ilgili kendisinin çok yardımını gördüm. Öncelikle sayın rektörümüze değerli hocamızı buraya çağırıp bir söyleşi fırsatı tanıdığı için çok teşekkür ediyorum. Biliyorsunuz. Devrim otomobili ’ların eseridir. Ama ’larda hatta ’larda kendi uçağımızı, kendi trenimizi yaptığımız bir yapıdan hiçbir şey yapamayan dışarıya bağımlı bir hal aldık. Eskiden bu işler farklı stratejik nedenlerle engelleniyorken bugün bunlar biraz ekonomik oldu. Ülkemizde bu konularda siz gençlere çok ihtiyaç var. 24 saat, gece gündüz hiç durmadan, 12 ay sürekli çalışmamız lazım. Ülkenin daha ileriye taşınmasıyla ilgili sizlerin enerjinizden bu ülkenin yararlanması gerekiyor. Tabi ki, hem eğleneceğiz ama aynı zamanda çok da çalışacağız. Hocamın üniversitemize çok sıkça gelerek sizleri değil aynı zamanda bizleri de aydınlatmaları gerekiyor. Bu konularla ilgili yapmış olduğu bu söyleşiden dolayı ben tekrar değerli hocamı kutluyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.”

&#;Deliler Fatih&#; filmine Almanya&#;da +18 sansürü

Osmanl&#; ordusundaki Deliler birli&#;inin maceralar&#;n&#; konu alan “Deliler Fatih’in Ferman&#;” filmi dün izleyiciyle bulu&#;tu. Erkan Petekkaya, Yetkin Dikinciler, Cem Uçan ve Nur Fettaho&#;lu’nun rol ald&#;&#;&#; filme Almanya’da 18 ya&#; s&#;n&#;rland&#;r&#;lmas&#; getirildi. Alman sansür kurulu FSK (Freiwillige Selbstkontrolle der Filmwirtschaft) yapt&#;&#;&#; inceleme sonucu “Deliler Fatih’in Ferman&#;”n&#;n “a&#;&#;r&#; Türk milliyetçili&#;i” içerdi&#;i ve gençler için uygun olmad&#;&#;&#; iddias&#;yla 18 ya&#; s&#;n&#;r&#; koyup, filmin sadece geceyar&#;s&#; tek seans gösterilebilece&#;ine karar verdi.

5bf8ec03c0dcf0e25

YANLI B&#;R KARAR

Filmin yap&#;mc&#;l&#;&#;&#;n&#; üstlenen Angel Film konuyla ilgili &#;u aç&#;klamay&#; yapt&#;: “Bu yanl&#; bir karard&#;r. Alman hükümetinin Osmanl&#; &#;mparatorlu&#;u döneminde ya&#;anan gerçek olaylara dayanan filmi Almanya’da ya&#;ayan soyda&#;lar&#;m&#;z&#;n izlemesini zorla&#;t&#;rmaya yönelik bu karar&#;n&#; &#;iddetle k&#;n&#;yoruz. Hakk&#;m&#;z&#; aramak için hukuki i&#;lemleri ba&#;lat&#;yoruz.”

ANASAYFAYA DÖNMEK &#;Ç&#;N TIKLAYINIZ

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir