Avrupa’da yüzyılın ikinci yarısında Montaigne’in yazılarıyla ortaya çıkan deneme türü, Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra girmiştir ancak bu dönem yazarları makale, sohbet gibi yazı türlerinden sıyrılıp tam anlamıyla denemeye yönelememişlerdir. Denemenin gerektirdiği bireysel ve özgür tutum Servetifünun edebiyatında oluşmaya başlamıştır. Yeni Türk edebiyatında Cenap Şahabettin, Ahmet Rasim, Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlıilk deneme yazarları olarak değerlendirilebilir. Deneme türü, Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatı döneminde olgun örneklerin verilmesiyle gelişmeye başlar.
Ahmet Haşim’in Bize Göre () ve Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu Notları () adlı eserleri Cumhuriyet Dönemi’nin ilk deneme kitapları arasında sayılabilir. Denemenin ilk usta ismi olarak Nurullah Ataç ’lı yıllarda öne çıkar. Nurullah Ataç’la aynı kuşaktan olan Suut Kemal Yetkin ve Ahmet Hamdi Tanpınar bu yılların önde gelen diğer deneme yazarlarıdır.
Deneme, sonraki yıllarda gelişimini sürdürerek çok okunan bir tür niteliği kazanır. ’li yıllarda Sabahattin Eyuboğlu, Salah Birsel, Mehmet Kaplan, Melih Cevdet Anday, Oktay Akbal, Vedat Günyol, Cemil Meriç deneme yazıları ile dikkati çeken yazarlardır. Bunlardan bir kısmı sonrasında da deneme yazmaya devam eder. Bu yazarların yanı sıra Enis Batur, Memet Fuat, Nermi Uygur ve Asım Bezirci sonrası Türk edebiyatında deneme türündeki yazılarıyla öne çıkan diğer isimlerdir.
Deneme denilince akla ilk gelen isim dünya edebiyatında Montaigne, Türk edebiyatında ise Nurullah Ataç’tır. Emin Özdemir bir yazısında, Ataç’ın hayaliyle Montaigne’in hayalinin aynı olduğunu belirtir ve şöyle der: “Nurullah Ataç, deneme türünün babası sayılan Montaigne’in kendi yazılarını oluştururken ardında koştuğu bir düşü, bir özlemi Türkçede gerçekleştirmek istemiştir.” Ataç’ın denemeleri öznel olması, konuşur gibi yazılması, bireyi ve bireyciliği savunması vb. özellikleriyle Montaigne’in denemelerine benzer.
Nurullah Ataç’ın çeşitli konularda yazdığı binden fazla deneme yazısı vardır. Ataç; duygularını, düşüncelerini ve izlenimlerini istediği gibi aktarmasına olanak sağladığı için daha çok deneme türüne yönelmiştir. Yazılarında, okuru düşünme çabasına yöneltir; bilgilendirmekten öte, sarsmak, uyandırmak ister.
Deneme metinlerinde anlatıcı, yazarın kendisidir. Yazar kendini gizlemez, tüm içtenliğiyle kendi iç dünyasını okurla paylaşır. Çünkü denemede yazar, kendi duygu, düşünce, gözlem ve izlenimlerini aktarır. Anlatım I. tekil kişi anlatımdır ancak kimi zaman yazar kendisinden söz ederken üçüncü tekil kişiyi de kullanabilir. Bu tür yazılar “ben merkezli” metinler olduğu için yazarın tavrına göre şekillenir. Bundan dolayı denemelerde öznellik ağır basar. Yazar konuyu kendi bakış açısına göre işler.
Düşüncelerini açıklayıcı, tartışmacı ve söyleşmeye bağlı anlatım biçimlerinden yararlanarak tartışma, konuşma şeklinde aktarabilir. Yazar örnekleme, tanık gösterme ve alıntı yapma gibi düşünceyi geliştirme yollarından da yararlanır. Bunu kimi zaman herhangi bir amaçla seçtiği metin parçasını, alıntı biçiminde ya da aslına bağlı kalarak yapar. Doğrudan alıntılar metin içerisinde çift tırnak işareti içinde ya da kimi zaman farklı bir yazı karakteriyle verilir.
Denemeler konusuna göre sınıflandırılabilir. Bunlardan en yaygın olanları şunlardır:
Klasik Deneme: Montaigne tarzı denemelerdir. Gözleme, yaşantıya dayalı bir “ben” anlatımı hâkimdir. Yazar kanıtlama, yargıda bulunma, öğretici olma gibi tutumlardan uzaktır.
Yazınsal Deneme: Edebiyatla ilgili her türlü konuda yazılır. Didaktik yönü olan dene melerdir. Kültür düzeyi yüksek ve belirli bir bilgi birikimine sahip okur kitlesine seslenir.
Eleştirel Deneme: Ele alınan konu bilimsel bir bakış açısıyla, iyi ya da kötü yönleriyle, kişisel bir tavırla işlenir. Okuru düşünmeye yöneltir.
Siyasi Deneme: Politik konularda yazılan bu denemelerde toplum-siyaset ilişkisi eleştirel bir tavırla ele alınır. Konu bakımından güncel bir nitelik de taşır.
Felsefi Deneme: Felsefi kavramlar ve olgular üzerine değerlendirmeler geniş yer tutar.
Dille İlgili Deneme: Dilin kullanımı, dildeki değişim gibi konularda eleştirel bir yaklaşımla yazılan denemelerdir.
SUUT KEMAL YETKİN (), Cumhuriyet Devri Türk edebiyatının öğretici metin ve deneme türlerinde eser veren bir yazarıdır. Sanat tarihi, İslam tarihi alanlarında çalışmalar yapmış bir akademisyendir. Batı edebiyatından birçok edebî çeviri yaparak kültürümüze katkı sağlamıştır. Eleştiri ve deneme türlerinde eserler vermiştir. Sanat, estetik, resim ve İslam sanatları üzerine kitaplar yazmıştır. Açık ve içten bir üslubu vardır.
Yazarın bazı eserleri şunlardır: Şi’r-i Leyal (şiir); Edebiyat Konuşmaları, Edebiyat Üzerine, Günlerin Götürdüğü, Düş’ün Payı, Yokuşa Doğru, { nemeier (deneme)
Nurullah Ataç: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Sözden Söze, Diyelim
Suut Kemal Yetkin: Düş’ün Payı, Yokuşa Doğru, Denemeler
Ahmet Haşim: Bize Göre, Gurebahane-i Laklakan
Refik Halit Karay: Bir Avuç Saçma, Bir İçim Su
Falih Rıfkı Atay: Eski Saat, Niçin Kurtulmamak, Çile
Ceyhun Atıf Kansu: Ya Bağımsızlık Ya Ölüm, Köy Öğretmenine Mektuplar
Küçük İskender: Şiirli Değnek
Cemil Meriç: Mağaradakiler, Bu Ülke
Özdemir Asaf: Yuvarlağın Köşeleri, Dün Yağmur Yağacak
Nurettin Topçu: Maarif Davamız, İsyan Ahlakı
Deneme kitaplarının birçoğu, gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların yazar ya da yayınevi tarafından bir araya getirilerek kitaplaştırılmasıyla oluşmuştur. Bununla birlikte, doğrudan kitap olarak düşünülmüş, farklı başlık altındaki yazılardan oluşan deneme kitapları da vardır.
Mehmet Kaplan’ın “Sevgi ve İlim” adlı kitabı da daha önceden yayımlanmış yazılarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Mehmet Kaplan, çocukları ve gençleri yarının büyüğü ve ülkenin geleceği olarak görmüştür. Bu yüzden denemelerinde çocuk hakları ve gençlik sorunları üzerinde de durmuştur.
Denemeler sağlam bir dil, geniş bir kültür, sistemli bir düşünce yapısı ve zengin bir yaşam deneyiminin ürünüdür. Deneme yazarı için konu, amaç değil, kendi fikirlerini söyleyebilmek için bir araç konumundadır. Denemede konudan çok yazarın izlenimleri, düşünceleri ve duyguları önemlidir. Yazar, ele aldığı konuyu nasıl görüyorsa, onun kendi üzerinde bıraktığı genel izlenim neyse onu yazar.
Denemeler, belli bir kurala dayanmaz. Bir bakıma yazar konu seçmekte, anlatımda, üslupta serbesttir. Siz de seçeceğiniz bir konuyu deneme türünün imkânları ile istediğiniz şekilde ele alabilirsiniz.
Seçtiğiniz tema ve konuyu sınırlandırarak yazınızın planını oluşturunuz. Denemeler düşünce ağırlıklı plana göre yazıldığı için giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Giriş bölümünde ele alınacak konu tanıtılır. Genellikle birkaç cümleden oluşan giriş bölümü okuyucunun ilgisini çekmeli ve yazının tümünde neler anlatılacağının bir göstergesi olmalıdır.
Gelişme bölümünde yardımcı düşünceler, örnekler işlenir. Deneme yazarları, ele aldığı konuyla ilgili olarak eleştirme, tartma, ölçüp biçme, yargılama, değişik yönleri yoklama, değerlendirme faaliyetlerinde bulunur. Ancak bu sırada ileri sürdüğü düşünceleri makaledeki gibi belgelemesi, kanıtlanması gerekmez. Denemede önemli olan herkesin kabul ettiği genel ve basmakalıp görüşleri değiştirmek ve ele alınan konuyla ilgili okurda yeni bir bakış oluşturarak onun ufkunu açmaktır.
Bu bölümde düşünce ve ifade açıklığı, içeriğin mantıklı düzenlenmesi, fikirlerin geliştirilmesi ve yazının içeriğine yönelik sorular sorulması okurun ufkunu açmak için yararlı olabilir. Yazının türüne ve içeriğine uygun görsel ve işitsel unsurlardan da yararlanılması bu konuda etkili olabilir. Sonuç bölümünde ise daha önceki bölümlerdeki düşünceler özetlenerek ana düşünce ortaya konur.
Deneme yazarının hareket noktası kendi dünyasıdır. Ele aldığı konuyu kendi yaşantısından ve kendi bilgi birikiminden faydalanarak çeşitlendirir ve buradan genellemeler yapar. Yazınızda konuyla ilgili ne düşündüğünüzü ve gözlemlerinizi anlatınız. Denemelerin dili içtendir. Bu havayı yaratmak için okurlarınıza nasıl hitap edeceğinizden emin olmalısınız.
Paragrafların uzunluğu, cümlelerin uzunluğu gibi hususlar hedef kitlenize okumak üzere oldukları deneme yazısına dair bir fikir sunar. Genel olarak, “kısa ve açık” yazınız.
Yazma çalışmalarında dilbilgisi ve yazım kurallarına uyma önemlidir. Anlatım bozuklukları ve yazım yanlışlarıyla dolu bir yazıda düşünce netliği yoktur. Örneğin dikkatsiz şekilde virgül kullanılması bir cümlenin anlamını değiştirebilir. Bu tür yanlışlar hem yazının etkisini azaltır hem de okur için zaman kaybına sebep olur.
BAŞKA BİR KAYNAK:
Belli bir konu sınırı yoktur. İnsanı ilgilendiren her şey; aşk, ölüm, yaşam, politikadenemenin konusu olabilir. Denemede kesin sonuçlara varılmaz. Kişisel duygu ve düşünceler, kanıtlanmak zorunda değildir. Yazarın uzman olması gerekmez. Denemede de diğer, düşünsel türlerde olduğu gibi amaç okurun bilgilendirilmesi, düşüncenin okura aktarılmasıdır. Ancak bu yapılırken, sıcak bir yaklaşım, hoş ve eğlendirici bir hava gerekir. Deneme yazarı içten bir anlatımla, sanki karşısında biri varmış da onunla konuşuyormuş gibi yazar. Bilimsel bilgiden yararlanmakla birlikte, bunları bilimsel somutluktan ve nesnellikten uzaklaştırır.
Deneme; bir yazarın daha çok felsefe, ahlak, siyaset, sanat ve edebiyat alanlarında seçtiği bir konuda duygu ve düşüncelerini kendi kendisiyle konuşuyormuş ya da karşısında biri varmış gibi kaleme aldığı kısa yazılardır. Deneme türündeki yazılarda konu sınırlaması yoktur. Deneme yazarı bu genişlik içerisinde gözlemlediği veya yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği varlıklar ya da herhangi bir kavram ile ilgili izlenimlerini içten bir anlatımla dile getirir. Yazar, ele aldığı konu üzerinde okurun düşünmesini, kendince belli bir sonuca varmasını amaçlar.
Deneme yazarı ele aldığı konuyu kendi yaşantısından ve kendi bilgi birikiminden faydalanarak çeşitlendirir. Denemelerde gözlem, düşünce ve duygu birbirine öylesine kaynaşır ki bu yazılar okuyanda ayrı bir tesir ve zevk bırakır. Denemede ileri sürülen düşüncelerin makaledeki gibi belgelenmesi, kanıtlanması ya da kesin bir sonuca bağlanması gerekmez. Deneme; makale, eleştiri gibi diğer düşünce yazılardan bu yönüyle ayrılır.
Denemeler, belli bir kurala dayanmaz. Yazar konu seçmekte, anlatımda, üslupta serbesttir; ele aldığı konuyu istediği şekilde geliştirebilir. Cemil Meriç, “Denemenin belli bir muhtevası yok. Her edebî nevi (türü) kucaklayacak kadar geniş, rahat ve seyyal (akıcı). Kalıplaşmamış olduğu için çekici.” der.
Denemenin kökeni Batı edebiyatına dayanır. Tür olarak Essais (Denemeler) adlı eseri ile ilk kez Montaigne tarafından kullanıldığı kabul edilmektedir. Deneme daha sonra İngiliz yazar Bacon (Bekın) ve onun ardından gelen bazı yazarlar tarafından yaygınlaştırılmıştır. Türk Edebiyatında, deneme türünde ilk eserler Servetifünun Döneminde verilmiştir.
Edebiyatımızda asıl denemeye yaklaşan yazılar Ömer Seyfettin, Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi yazarların kaleminden II. Meşrutiyet döneminde ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde daha da yaygınlaşan bu türde birçok yazar eser vermiştir. Özellikle ’lı yıllardan sonra Türk edebiyatında artık adı da “deneme” olan zengin bir deneme edebiyatı bulmak mümkündür. Yukarıdaki isimlerin yanı sıra bir çok yazarımız sanat, edebiyat, psikoloji, felsefe, tarih, din, hayat gibi konularda deneme örnekleri vermiştir.
Deneme; yazarın ispatsız, içtenlikle konuştuğu, herhangi bir bağlayıcı plana bağlı kalmadığı; insanı ve toplumu ilgilendiren her konuda yazabildiği bir türdür. Belirlenmiş bir tekniği olmayan anekdotlarla, örneklemelerle, ironi ve hicivle çekici hâle getirilmiş serbest bir yazıdır. Deneme bir konuyu tartışan, tanıtan, o konu hakkında belli bir bakış açısından insanları ikna etmeye çalışan kısa bir nesir türüdür. Yazarın kendisiyle konuşur gibi bir anlatım üslubu içerisinde bulunduğu denemeler hayat, ölüm, sanat, felsefe, edebiyat, siyaset gibi insanı ilgilendiren her konuda yazılabilir.
Denemelerin konuları ve yazılış amaçları dikkate alınarak şöyle gruplandırılabilir:
a) Kişisel duyarlılık ve dikkatleri konu alan denemeler
b) Öğretici ve eleştirel denemeler
c) Sosyal ve felsefi konularda bireysel düşünceyi ifade eden denemeler
Yazar denemede kendi duygu ve düşüncelerini hayat tecrübesi ile birleştirerek okuyucuya sunar. Okuyucuyu ikna etmeye çalışmaz. Ama düşüncelerini kendi mantığıyla destekleyerek sağlamlaştırır. Genel olarak denemelerde açıklayıcı ve tartışmacı anlatım tekniği kullanılır. Yazar denemede bazen bir kavramı açıklar, kavramla ilgili görüşleri sıralar ve o görüşleri değerlendirir. Bu görüşlerle ilgili diğer görüşleri tartışır, kendi düşüncesini ifade eder.
• Konusunu Sanat ve Edebiyattan Alan Denemeler: Bu tür denemelerde resim, müzik, dil, hikâye benzeri sanat ve edebiyat ürünleri, teknikleri, yazarları, akımları, kuramları üzerinde yazarın kişisel görüş ve düşüncelerini söz konusu ettiği denemelerdir.
• Psikoloji-Felsefe Konulu Denemeler: Bu alandaki denemeleri daha çok psikoloji, felsefe, sosyoloji gibi alanlarda kendini yetiştirmiş olan ve bir kısmı akademisyenlik de yapan yazarlar yazmıştır. Dolayısıyla bu özel alanların getirmiş olduğu felsefi, psikolojik ve sosyolojik birikimin ve bakış açısının şekillendirdiği bir içerik, bu denemelerde karşımıza çıkar.
• Şehir Konulu Denemeler: Şehri konu alan yazılar aslında bütün dünya edebiyatlarında çok yaygındır. Divan edebiyatında da şehrengizler, bu tarzdaki şehir yazılarının edebiyatımızdaki ilk örneklerinden sayılabilir.
• Sosyal, Siyasi, Dinî Konulu Denemeler: Bu gruba giren denemeler, kimi zaman gündelik, kimi zaman da evrensel siyasi, sosyal ve dinî konulu denemelerdir. Bu konuda yazan yazarların bazıları bizzat bahsi geçen konularda otorite sayılan veya mesleki bir donanımla bu alanda yazanlar olmakla birlikte, bazıları ise gazetecilik mesleğine mensup olup gündelik konular bağlamında bu içerikte denemeler yazmışlardır.
• Karışık Konulu Denemeler: Gündelik hayat, kadın konusu, günlük problemler, tarih, tabiat ve benzeri farklı konuların söz konusu edildiği denemeler bu başlık altında toplanabilir.
GenelAlt Kategoriler:Edebi Türler, PDF
Türk Edebiyatında birçok yazı türünde olduğu gibi deneme, gezi, günlük, anı, söylev ve görüşme gibi yazı türlerinin asıl gelişmesi; yazarlar tarafından kullanılır olması, halk tarafından tanınması Cumhuriyet döneminde olur.
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Deneme
Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce, şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.
Nurullah Ataç, bu konuda şöyle der:
Yazı dilinin konuşma dilinden başka olmasını isteyen dar görüşlüler dilediklerince tepinsinler, devrik tümce giriyor, girdi yazı diline. Ben istediğim için değil, çağımız istediği için. Genci de ona gidiyor, yaşlısı da. Yaşsızlar vardır, yaşsız, çağsız, tatsız tuzsuz, ölü gibi yaşayanlar, bir onlar gitmiyor, gidemiyor konuşma diline. Konuşma dili, devrik tümce, yarının canlı, güzel ışıklı Türkçesi. Onun geldiğini göremeyenler, sezemeyenler kendilerine ağlasınlar! (Nurullah Ataç, Günce, TDK Yayınları, Ankara , s. ).
Tanzimatta bir süre gazete ve dergilerde musahabe üstbaşlığı altında deneme benzeri yazılar yazılmıştır.
Konuları Bakımından Denemelerin Sınıflandırılması
Türk edebiyatında deneme, türünde verilmiş ürünler genel konuları itibariyle sınıflandırılabilir:
Sanat ve Edebiyat Konulu Denemeler
Sanat ve edebiyat konulu denemelerin çoğu sistematik olmayan öznel birer eleştiri yazısı niteliğindedir. Onun için Türk edebiyatında deneme ile eleştiri birbirinden ayrılmayacak ölçüde iç içe geçmiş gibidir. Bizim burada deneme olarak aldığımız pek çok örnek, aynı zamanda birer eleştiri yazısı olarak da görülebilir.
Şiir Türüyle İlgili Denemeler:
Bu bölümde yer alan denemeler, bütünüyle olmasa da ağırlıklı olarak şiir türüyle ilgili olan ürünlerdir; birkaç örnek:
Manzum-Mensur Karışık Edebî Türlerle ilgili Denemeler
Sanat ve edebiyat konulu deneme eserlerinin çoğu, şiir, hikâye, roman gibi değişik türleri içeren çalışmalardan oluşmaktadır.
Dil Konulu Denemeler
Bu konuda yazılmış denemeler; dil felsefesi, dilin güncel sorunları, eski dil, yeni dil, uydurmacılık, öztürkçecilik, yaşayan dil, halkın konuşma dili, kültür dili gibi tartışmaları ele alınır. Dilin sadeliği; günlük hayatta, sosyal ilişkilerde ve sanat eserlerindeki önemini ele almaktadırlar.
* Öz Türkçecilik Akımını Savunanlar:
Bu düşünceyi savunan başlıca yazarlar ve eserleri şunlardır:
* Milletin Canlı Konuşma Dilini Savunanlar :
* Dili Felsefî ve Kültürel Boyutuyla İrdeleyenler:
Felsefe Konulu Denemeler
Bu gruba giren denemeler, genellikle felsefe eğitimi görmüş ve bu alanda çalışan bilim adamları tarafından yazılmaktadır.
Şehir Konulu Denemeler
Günümüzde Türk edebiyatında ilk örnekleri şehrengizlerdir. İlk şehrengiz XVI. yüzyılda Mesihî tarafından yazılmıştır. Kimi denemeciler, gezip gördükleri, yaşadıkları şehirlerin tarihi, kültürü, gelenekleri, mimarîsi üzerindeki görüşlerini kaleme almışlardır:
Sosyal ve Siyasî Konulu Denemeler
Siyasetçiler, gazeteciler, siyaset üzerine gözlemci ve izleyici olarak düşünce üretenler hem güncel hem de evrensel nitelikli siyasal ve sosyal konularla ilgili düşüncelerini, kimi zaman, deneme türünde yazmışlardır:
Psikoloji Konulu Denemeler
Psikoloji biliminin verileri ışığında insanların gündelik ruhsal sorunlarıyla ilgili düşünceler işlenir. Bu tür çalışmalar:
Kadın Konulu Denemeler
Özellikle kadın yazarlar, feminizm akımının da etkisiyle kadınların sorunlarını, sosyal ve siyasî haklarını dile getiren denemeler yazmaktadırlar.
Karışık Konulu Denemeler
Tarih, kültür, gündelik hayat, sanat, uygarlık gibi alanlara ait değişik pek çok konuda deneme yazılabilir:
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
Bir insanın herhangi bir konuda duygu, düşünce ve görüşlerini paylaşmak amacıyla kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla yazdığı yazılara deneme denir.
Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu yüzden de yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kullanırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır.
Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir.
Deneme, Avrupa edebiyatında Fransız Montaigne ile başladı. Türk edebiyatında ise Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde gerçekleştirir. Günümüzde deneme en sevilen türlerden biridir.
Eskiden denemeye verilen muhasebe ismi, onun konusu hakkında bir ipucu vermektedir. Çünkü denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel: konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir.
Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.
Denemenin belirleyici özellikleri nelerdir?
Serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlere denir.
Deneme, derin düşünceden çok, kişinin kendi dışındaki nesnelerle herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyaloğun ürünüdür.
Deneme yazarı, olay, olgu, durum ve eşyalarda sıradan insanların eskilerin ifadesiyle ülfet ve ünsiyet perdesiyle göremediği, farkına varamadığı ayrıntıları, dikkat etmediği hususları, incelikleri, güzellikleri, harikaları, olağanın altında yatan olağanüstülükleri görebilen, hissedebilen, düşüncesiyle ve deneyimleriyle onları okuyucular için ilginç görülebilecek şekilde yazıya dökebilen insandır. Sıradan insanın baktığı şeyi deneme yazarı görür.
Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade, halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken, bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.
Felsefî metinlerde filozof, yazısında kendince sistemini kurduğu felsefî bir anlayışa, sistematik felsefî bir dünya görüşüne bağlı olarak düşüncelerini ortaya koyar. Ortaya koyduğu her metin, kendi felsefî bakış açısının birer açılımı, ayrıntısı mahiyetindedir. Ancak denemede böyle sistematik bir düşünceye bağımlılık zorunluluğu yoktur. Denemecinin yazısında ileri sürdüğü düşünce, herhangi bir felsefe ekolüyle ilintili olmayabilir. Ancak filozof yazısında kurduğu ekole bağlı düşünce üretme çabası içindedir.
Klâsik Türk edebiyatındaki münşeât mecmualarındaki yazılar ve Kâtip Çelebi () gibi yazarlar bir tarafa bırakılırsa, modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk özel gazete Tercümanı Ahval ()in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuşlardır. Tanzimattan itibaren bir süre gazete ve dergilerde musâhabe üst başlığı altında deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu eserlerde yer alan yazıların bir kısmı, inceleme, eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bunun yanında bir kitapta yer alan yazıların bir kısmı edebiyat, bir kısmı tarih, bir kısmı felsefe, bir kısmı başka konularda olabilmektedir. O bakımdan deneme türü için çok kesin sınıflandırma ve sınırlandırmalar yapılamamaktadır.
Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında;
Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı denemeci olan yazar sayısı oldukça azdır.
Türk edebiyatında deneme gibi düzyazıya dayalı türler Tanzimattan sonra görülmektedir. Deneme türü özellikle Cumhuriyet Döneminde gelişmiştir. Karalama Defteri adlı metnini okuduğumuz Nurullah Ataç deneme türünün özgün örneklerini verdi. Günümüzde de çok sayıda yazar, duygu ve düşüncelerini bu yazı türüyle okurlarına ulaştırmaktadır.
Deneme, yazarın herhangi bir konu üzerinde kesin hükümlere varmadan, kendi kişisel görüş ve düşüncelerini anlattığı yazı türüdür. Eskiden bu tür yazılara kalem tecrübesi denirdi. Hayat, ölüm, aşk, gurbet, sanat, felsefe, din ahlak, gelenek, siyaset gibi kişiyi veya toplumu ilgilendiren her şey denemeye konu olabilir. Deneme türünün ele aldığı konuların sınırı yoktur.
Denemenin dil ve anlatım özellikleri
Deneme, dil ve anlatım özellikleri bakımından öteki düşünce yazılarından farklıdır. Deneme türünde; yeniliklere kesin sonuçlara erişme, bir savı, düşünceyi kabul ettirmeye çalışma, kesin bir sonuca gitme gibi bir amaç söz konusu değildir. Deneme yazarı herhangi bir konu üzerinde düşüncelerini içtenlikle ve çoğu defa bir söyleşi ortamında açıklamaya özen gösterir. Anlatımında içtenlik, doğallık önde gelir. Deneme yazıları daha çok kısa bir makale veya köşe yazısı gibi bir çırpıda okunabilecek uzunlukta olur. Denemeler belirli bir plana göre oluşmaz. Deneme yazarı düşüncelerini, duygularını rahat bir şekilde kendi kendisiyle konuşur gibi yazarken birçok konuya da değinmekten geri kalmaz. Bu tür yazılarda asık suratlı bir anlatım ve belli bir plana göre yazma zorunluluğu yoktur. Yazarın kültür konularındaki birikimi, okuyucunun olaylara farklı pencerelerden bakmasını yeni duygu ve düşüncelerde rol almasını sağlar.
Deneme, hangi anlatı türleriyle benzerlikler gösterebilir?
Deneme yazıları zaman zaman eleştiri, köşe yazısı, makale, anı gibi türlere benzetilebilir. Bu özelliği nedeniyle günümüzde belli bir türe sokulmayan yazılara deneme adı da verilmektedir.
Deneme yazarlığı için ne tür özelliklere sahip olmak gerekir?
Deneme yazarlığı, oldukça geniş bir dünyaya bakış, zengin bir edebiyat, sanat ve felsefe kültürü ile birlikte özgün ve durağan olmayan bir anlatış tarzı gerektirir. Sözünü ettiğimiz özellikleri kendinde barındıran yazarların denemeleri okura birçok alanda katkı sağlar, ufuklarını zenginleştirir.
Deneme yazarı en çok nelerden esinlenir?
Deneme türünde yazarın kişisel duyguları, düşünceleri, istekleri, hayalleri ön sırada yer alır. Bu yüzden deneme yazılarında yazar birçok kültür ögesinden yararlanırsa da daha çok kişisel deneyimlerinden, yaşantılarından esinlenir.
Denemenin tarihsel gelişimi nasıl bir çizgi izlemiştir?
Bazı edebiyat tarihçileri denemenin önce Japonya, Çin, Hindistan gibi Doğu ülkelerinde başladığı düşüncesindedirler. Ancak denemenin bağımsız bir edebiyat türü olarak benimsenmesi yüzyılın ilk yarısında gerçekleşir. Bunda Fransız yazarı Montaignein () büyük payı vardır Montaignein ilk iki cildi de, üçüncü cildi te okuyucuyla buluşan Denemeler adlı eseriyle bu türün öncüsü ve temsilcisi olduğunu görürüz.
Montaigne, denemelerini nasıl bir ortamda yazmıştır?
Montaigne, denemelerinde yalın, akıcı ve içten bir dille kendi gözlemlerinden de yararlanarak dostluk, okumak, eğitim, ölüm, yalnızlık gibi birbirinden çok farklı konularda görüşlerini kaleme almıştır; Denemelerini nasıl yazdığı konusuna şöyle açıklık getirir:
Evde bulunduğum zaman, hayatım daha çok kitaplığımda geçer; arada ev işlerini yönetmek imkânı da bulurum. Giriş kapısının hemen üstündeyim; hem bahçeyi, kümesi, avluyu görürüm, hem de evimin öteki bölümleri içinde sayılırım. Hiçbir düzene uymadan, hiçbir amaç gütmeden bir bu kitabı, bir şu kitabı karıştırırım; zaman olur kurduğum hayalleri ya kendim yazarım ya da bir aşağı bir yukarı dolaşarak başkasına yazdırırım. (Montaigne/Denemeler)
Montaigneden başka deneme türünün ünlü yazarları kimlerdir?
Deneme türünün en önemli yazarlarından bir de ingiliz Francis Bacon ()dır. Bacon, özlü denemeleriyle insanlara yol gösteren bir yazar olmuştur. Çağdaş ingiliz yazarları arasında denemeleriyle de ün kazanan şair ve yazarlardan Thomas Stearns Eliot () ve Aldous Huxley ()i de unutmamak gerekir.
yüzyılın sonlarında deneme, özellikle edebiyat ve sanat konularında eleştiri ağırlıklı bir nitelik kazanmaya başlar. R. de Gourmont (), B. Julien (), Albert Camus (), E.C. Alain () ve Jean-Paul Sartre () gibi yazarlar eserleriyle deneme türüne çağdaş bir içerik kazandırmayı başarmışlardır.
Denemeci bir dil ustasıdır. Yazdığı her cümleyi pırıl pırıl işleyerek ortaya çıkarır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi deneme türünün öncüsü Montaignedir. Montaigne tipi denemelerden farklı özellikleri taşıyan denemeler de kaleme alınmıştır. Bunlara bilimsel yazınsal, eleştirel gibi adlar verilmiştir. Türk edebiyatında Ahmet Haşimin, Vedat Günyolun, Orhan Burianın, Nermi Uygur ve Füsun Akatlının denemeleri bu tür nitelendirmeler içinde değerlendirilmiştir.
Deneme türünden eserleri içerik ve anlatım özellikleri bakımdan senli benli ve düzenli olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Senli benli deneme Fransada Montaiqnele başlamıştır. Bu yazılarda canlı ve içten bir dil kullanılır. Betimlemeye, mizaha ve nükteye oldukça geniş yer verilir.
Düzenli denemenin ilk örneklerine Baconda rastlanır. Bu tür deneme yazılarında anlatım genellikle yoğun kısa ve özdür.
Türk edebiyatında denemenin gelişim süreci nasıldır?
Deneme türü Türk edebiyatına Tanzimattan sonra girmiştir. ilk denemeciler arasında Cenap Şahabettin (Evrak-ı Eyyâm, Tiryaki Sözleri) Ahmet Haşim (Gurabahâne-i Laklakan, Bize Göre) Ahmet Rasim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atayın adlarını sayabiliriz.
Cumhuriyetten sonra gelişen deneme türünde eser veren yazarlar arasında Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Orhan Burian ve Mehmet Kaplanı gösterebiliriz. Adlarını saydığımız edebiyatçılarımızın arasında Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin ve Sabahattin Eyuboğlunun eserleri edebiyatımızda deneme türünün gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Özellikle son yıllarda edebiyatımızda deneme türünde yazıların çoğaldığını görürüz. Günümüzde yazdıkları denemelerle dikkati çeken yazarları arasında ;
Deneme Örneği-1
TÜRKÜN MUTLULUĞU: ATATÜRK (Vedat Günyol)
Şeflerin ödevi hayatı sevinç ve istekle karşılamak hususunda uluslarına yol göstermektir diyordu Atatürk ölümünden bir yıl önce yabancı bir devletin dışişleri bakanına. Tarihimizde ilk defa gerçekten halka yönelmiş, köylüsüyle elele kurtuluşunun, mutluluğunun destanını yazmış bir devlet adamımızın dünyaya seslenişiydi bu.
İmparatorluklar kurmuş bunca devlet adamları uluslarına ne getirmişti yağmalar talanlar, sönmüş ocaklar, kinler, her iki yandan göz yaşları ahlar vahlar pahasına kazanılan topraklarla kendi şan şeref edebiyatları, fetih gururları dışında? Anadolu halkına, köylüsüne ne kazandırmıştı bunca fetihler istilâlar hanedan gururu, şan şeref tutkuları dışında, hayatı sevinç ve istekle karşılamak için ne yol göstermişlerdi uluslarına?
Bir Atatürk gösterdi halkına, köylüsüne hayatı sevinç ve istekle karşılamanın, insan gibi yaşamının yolunu. Çünkü bir halk çocuğu, bir halk adamıydı Atatürk. Gücünü zorbalıktan, tanrısal desteklerden değil, halkın güveninden, halka güveninden, sevgisinden alıyordu. Halktan gelmiş, halka yönelmişti.
Atatürk Türk ulusunun mutluluğunu kendi mutluluğundan ayırmıyordu. O da, her insan gibi mutlu olmak istiyordu elbet. Ama bir başkumandan, bir devlet şefi olarak, tek başına mutlu olamayacağını biliyordu. Oysa, tarih bize saraylarına kapanıp halkının köylüsünün dışında mutlu olmaya çalışan nice devlet şefi örneği veriyordu. Atatürk, halkıyla köylüsüyle birlikte mutlu olmak istiyordu. Köylüsü aç, halkı mutsuz yaşarken kendinin mutlu olamıyacağını biliyordu. Bunca rütbeleri, sırmaları şanları şerefleri bırakıp Kurtuluş Savaşına koşmasını nasıl açıklayabiliriz yoksa? Bu savaş, Türkün mutluluğuna açılan ilk kapıydı. Ana yurdu kurtulduktan sonra Türke hayatı sevinç ve istekle karşılamanın yolunu göstermek gerekti. Bu yol batı uygarlığına giden yoldu.
Türkiyenin dramı, batı uygarlığı dışında kalmış bütün geri ülkeler gibi, ölmesini bilmiyen şeylerle yaşamasını bilmeyenler arasındaki amansız çatışma daydı. Ölmesini bilmiyen şeyler, Türkiyeyi batı dünyasından en az bir iki yüzyıl geride bıraktıran kör inançlar, yobazlıklar, olumlu bilgi düşmanlığıydı. Yaşamasını bilmeyenlerse, tâ seafoodplus.infotan bu yana başlayan; ama en iyi neyitli aydınlarımızın bile ölesiye bağlanıp yaşatamadıkları, yaşatmakta direnemedikleri batı uygarlığını yapan bilim kafasıydı.
Atatürk bu çatışmada ölmesini bilmiyen şeylere karşı yaşaması gerekeni yaşatmaya çalışmış ve bunda büyük ölçüde başarıya ulaşmış tek devlet adamımızdır. Devrimleri tam yaptığına inanacak kadar saf değildi Atatürk. Benim yaptığım işler birbirine bağlı ve gerekli şeylerdir. Bana yaptıklarımdan değil yapacaklarımdan söz edin derken, devrimlerin tam olmadığını anlatmak istiyordu. Biliyordu ki devrimleri yetersizdi. Ama bu yetersizliklerin yine devrimlerle giderileceğini, devrimlerin yine devrimlerle ayakta kalabileceğini de biliyordu. Onun için de Atatürk, devrimlerini ulusun en dinç, en dinamik bölüğüne, gençliğe emanet etmişti.
Atatürk, Türk ulusuna hayatı sevinçle karşılamanın, yani mutluluğunun yolunu göstermiştir. Bu yolda yürümek, bu uğurda ölesiye savaşmak, devrimleri devrimlerle beslemek Türk aydınına düşen en büyük bir görevdir.
Vedat Günyol
Deneme Örneği-2
YALNIZLIK (Montaigne)
Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak. Fakat her zaman, buna hangi yoldan varacağımızı pek bilmiyoruz. Çok kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır; oysaki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bir aileyi yönetmek bir devleti yönetmekten hiç de kolay değildir. Ruh nerde bunalırsa bunalsın, hep aynı ruhtur; ev işlerinin az önemli olmaları, daha az yorucu olmalarını gerektirmez. Bundan başka, saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş olmuyoruz.
Ratio et prudentia curas, Non locus effusi late maris arbiter, aufert. (Horatlus)
Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir, O engin denizlerin ötesindeki yerler değil.
Ülke değiştirmekle kıskançlık, cimrilik, kararsızlık, korku, tutku bizi bırakmaz.
Et post equitem sade atra cura. (Horatius) Ve keder, atımızın terkisine binip gelir.
Onlar manastırlarda, medreselerde bile peşimizi bırakmazlar. Bizi onlardan ne çöller kurtarabilir, ne mağaralar, ne de bedenimize ettiğimiz işkenceler
Haeret lateri letalis arundo. (Virgilius)
Öldürücü yara bağrımızda kalır.
Sokratese birisi için, seyahat onu hiç değiştirmedi, demişler. O da: Çok doğal, çünkü kendisini de beraber götürmüştür, demiş.
Quid terras alio calentes
Sole mutamus? patria quis exul
Se quoque fugit? (Horatius)
Niçin başka güneş başka toprak ararsın?
Yurdundan kaçmakla kendinden kaçar mısın?
İnsan önce içindeki sıkıntıyı dağıtmazsa yer değiştirmek daha fazla bunaltır onu: Nasıl ki yerine oturmuş yükler daha az engel olur geminin gidişine. Bir hastaya iyilikten çok kötülük edersiniz yerini değiştirmekle. Hastalığı azdırırsınız kımıldatmakla, nasıl ki kazıklar daha derine gidip sağlamlaşır sarsıp sallamakla. Onun için kalabalıktan kaçmak yetmez, bir yerden başka bir yere gitmekle iş bitmez: İçimizdeki kalabalık hallerimizden kurtulmamız, kendimizi kendimizden koparmamız gerek .
Rupi jam vincula dicas;
Nam luctata canis nodum arripit; attemen illi,
Cum fugit, a collo trahitur pars longa catenae. (Persius)
Kırdım diyorsun zincirlerini;
Evet, köpek de çeker koparır zincirini,
Kaçar o da, ama halkaları boynunda taşıyarak
Zincirlerimizi götürürüz kendimizle birlikte; tam bir özgürlük değildir kavuştuğumuz; döner döner bakarız bırakıp gittiğimize; onunla dolu kalır düşlerimiz.
Nisi purgatum est pectus, quae prelia nobis
Atque pericula tonc ingratis insinuandum?
Quantae conscindunt hominem cuppedinis acres
Sollicitum curae, quantique perinde timores?
Quidve superbia spurcita, ac petulantia, quantas
Efficiunt clades? Quid luxus desidiesque? (Lucretius)
İçi arınmamışsa, neler bekler insanı,
Kendi kendisiyle ne savaşlar eder boşuna!
Tutkuları içinde ne kemirici kaygılar.
Ne korkular içinde kıvranır insan!
Ne çöküntüler yapar bizde gurur, şehvet,
Öfke, gevşeklik ve tembellik!
Kötülüğümüz içimizde bizim; içimizse kurtulamıyor kendi kendisinden.
In culpa est animus qui se non efiugit unquam. (Horatius)
Ruhun derdi içinde ve kaçamaz kendi kendinden.
İnsanın, olanak varsa karısı, çocuğu, parası ve hele sağlığı olmalı, ama mutluluğunu yalnız bunlara bağlamamalı. Kendimize dükkanın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün başbaşa verip dertleşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini yitirmek felaketine uğrayınca onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın. Kendi içine çevrilebilen bir ruhumuz var; kendi kendine yoldaş olabilir; kendi kendisiyle, çekiş dövüş, alışveriş edebilir. Yalnız kalınca sıkılır, ne yapacağımızı bilmez oluruz diye korkmamalıyız.
In solis sis tibi turba locis (Tibulhıs)
Issız yerlerde kendin için bir evren ol.
Erdem, der Antishenes, kendi kendisiyle yetinir; ne kurallara baş vurur, ne laflara, ne gösterişlere.
Yapmaya alıştırıldığımız işlerden binde biri bile kendimizle doğrudan doğruya ilgili değil. Bakarsınız bir adam canını dişine takmış, kurşun yağmuru altında, yıkık bir kale duvarına tırmanıyor bütün hıncıyla; bir başkası, karşı tarafta, kan revan içinde, aç susuz savunuyor o kaleyi ölesiye: Kendileri için mi gösteriyorlar bu yararlığı? Uğrunda ölecekleri ve hiç görmedikleri insan belki o sırada kılım kıpırdatmadan keyif sürmektedir. Bakarsınız bir başkası, bitkin, perişan, saçı sakalı birbirine karışmış kitaplıktan çıkıyor gece yansından sonra: Bunca kitabı daha iyi, daha akıllı bir insan olmak için mi karıştırdı sanırsınız? Yok canım sen de! Ya ölecek o kitaplıkta ya öğretecek yarınki kuşaklara Platusun dizelerini hangi düzenle kurduğunu ve falan Latince sözcüğün nasıl yazılması gerektiğini. Kim seve seve feda etmiyor sağlığını, canını şan şeref için? Oysa kalp bir paradan başka nedir ki şan şeref? Kendi ölümümüzden korkmakla yetinemeyiz; karılarımızın, çocuklarımızın, adamlarımızın ölümünden de korkmak zorundayız. Kendi işlerimizden çektiğimiz sıkıntı yetmiyormuş gibi komşularımızın, dostlarımızın işleriyle de dertlere sokar, bunaltırız kendimizi.
Vah! quemquamne hominem in animum instituere, aut
Parare, quod sit charius quam ipse est sibi? (Terentius)
Vah, vah! Nasıl olur da insan bir şeyi
Kendinden daha çok sevmeye kalkar?
Ayrıca bakınız ⇒