diffüz kalınlaşma nedir / Kalp Kası Kalınlaşması | Anadolu Sağlık Merkezi

Diffüz Kalınlaşma Nedir

diffüz kalınlaşma nedir

Kalp Duvarı Kalınlaşması Önemli Bir Sorun

Kardiyomiyopati, tıpta, kalp kasından kaynaklanan değişik bir çok farklı patolojik duruma verilen ortak isimdir. Kardiyo sözcüğü kalp, miyo sözcüğü kas ve pati sözcüğü hastalık anlamındadır. Kardiyomiyopati, kalp kasından kaynaklanan bir grup hastalığı ifade eder. Kalp, temelde bir kas dokusudur ancak bu kas kitlesinin normal fonksiyonunu yerine getirebilmesi bir çok farklı yapının birlikte çalışmasına bağlıdır. Ritmik çalışabilmesi için bir ileti sistemine, kas kitlesinin verimli çalışabilmesi için kapaklara ve bu kas kitlesine devamlı enerji akışı sağlayan bir koroner damar sistemine ihtiyaç vardır ve bunların her birisinin kendine özgü hastalıkları mevcuttur. Kalp kasının doğrudan kendisinden kaynaklanan hastalıklar kardiyomiyopati adı altında toplanmıştır. Kalp duvarı kalınlaşması da kardiyomiyopati çeşitleri arasında yer alır.


Kardiyomiyopati Tipleri ve Nedenleri

Dünya Sağlık Örgütü’nin sınıflamasına göre morfolojik olarak 5 tip kardiyomiyopati tanımlanmıştır. Bu morfolojik türler, kazanılmış, doğuştan gelen genetik anormalliklere bağlı veya bazı sistemik hastalıkların kalp kası tutulumuna bağlı ortaya çıkabilirler. Kardiyomiyopati tipleri şöyle sıralanabilir

Dilate: Sol karıncık veya her iki karıncık geniştir, kasılma perpormansı azalmıştır. Sebepleri ise koroner hastalık, kapak hastalığı, alkol ve ailesel genetik yapıdır. Sebebinin bilinmediği durumlar da vardır.

Hipertrofik: Sağ ve/veya sol karıncık kalp duvarında kalınlaşma vardır. Nedenleri ailesel ve genetiktir.

Restriktif: Sağ ve/veya sol karıncık kalınlaşması, sağ ve/veya sol karıncık duvarında gevşeme bozukluğu vardır. Kasılma performansı ise normale yakındır. Nedenleri arasında amodializ, endiyomiyokardial, fibroelastosis, ailesel genetik faktörler bulunurken bazen sebebi bilinmeyebilir.

Aritmojenik sağ ventrikül displazisi: Sağ karıncık kas kitlesinin yağ ve bağ dokusu ile değişmesi durumudur. Nedenleri ise ailesel ve genetiktir.

Kardiyomiyopatiler değişik sebeplere bağlı olarak ortaya çıkıp kalpte benzer görüntüye ve soruna yol açabilmektedirler. Kardiyomiyopatinin sebebinin ortaya konması önemlidir çünkü her sebebin kendine has farklı tedavisi bulunur.

Hipertrofik Kardiyomiyopati Sık Görülüyor

Hipertrofik kardiyomiyopati, diğer genetik durumlara göre nispeten daha sık görülen ve kalp duvar kalınlaşması ile giden bir tür genetik kardiyomiyopatidir. Toplumda sağlıklı bireyde bir görülür. Bugüne kadar hipertrofik kardiyomiyopati ile sonlanan ’den fazla genetik mutasyon tanımlanmıştır. Klasik bilgiye göre, hipertrofik kardiyomiyopati otozomal dominant geçişli bir hastalıktır. Yani hastalığa sahip anne veya baba vardır. Tek bir ebeveynin çocuğunun hasta olma ihtimali yüzde 25’tir. Eğer anne ve baba aynı genetik mutasyona sahipse, ki bu akraba evliliği dışında görülmesi son derece düşük ihtimalli bir durumdur, çocukta bu hastalık kesin olarak görülür. Unutulmaması gereken bir nokta, her mutasyon otozomal dominant değildir ve geçiş kalıbı farklılıklar gösterebilir. Morfolojik olarak bu genetik mutasyonlar kalpte benzer görüntüye yol açsalar da klinik seyirleri birbirinden farklı olabilmektedir. 

Temel Sorun: Kalp Duvarı Kalınlaşması

Hipertrofik kardiyomiyopatide temel sorun kalp duvarındaki asimetrik kalınlaşmadır. Kalp duvarında kalınlaşma kalbin değişik bölgelerinde olabilir. Kalınlaşma kalpte değişik sorunlara yol açabilir. Eğer bu kalınlaşma kalbin çıkım yolu denen bölgesindeyse, zaten nispeten dar olan bu bölgede ek darlığa yol açar ve kanın kalpten çıkımına engel oluşturur. Bunun yanında kalınlaşma, bazen hayatı tehdit edebilecek ritm sorunlarını da beraberinde getirebilir. Bu ritim sorunlarının bazı türleri saniyeler içinde ani can kaybına yol açabilir.

İnmeye Neden Olabilir

Bazı başka türleri de kalp içinde pıhtı oluşumuyla gider ve bu pıhtıların dolaşıma katılması(embolizasyon), pıhtının gittiği yerde kan akımını bloke ederek gittiği yere göre sorunlar yaratır. Damarların çıkış açıları sebebiyle kalpten köken alan böyle bir pıhtı, sıklıkla beyne gider ve bu tür ritm bozuklukları sık görülen inme sebepleri arasında yer alır. Ani ölüme yol açan ritm sorunları egzersiz sırasında ortaya çıkar ve sporcularda spor sırasında görülen ani ölümlerin sebebi sıklıkla hipertrofik kardiyomiyopatidir.

Kalp Duvarı Kalınlaşması Dışında Kapak Sorunları da Görülür

Bunun yanı sıra hipertrofik kardiyomiyopatide, duvar kalınlaşması dışında, mitral kapak denen ve sol kulakçıkla sol karıncık arasında yer alan kapakta da sorunlar sıktır. Öncelikle, çıkım yolu dar olan hastalarda, çıkım yolunda kanın akım hızı artar. Mitral kapağın ön yaprağı bu bölgeye komşudur. Artan hız, o bölgede bir vakum etkisi yaratır ve mitral kapağın ön yaprağını kendine çeker. Bu da kapalı konumdayken mitral kapak yapraklarının birbirinden ayrılmasına ve mitral kapaktan geriye, sol kulakçığa doğru kaçağa (mitral yetersizliği) yol açar. Bu vakum etkisi dışında, hipertrofik kardiyomiyopatide, mitral kapağın yapısal anormallikleri de mevcuttur ve bu anormallikler de mitral yetersizliği sebebidir.

Tanı Nasıl Konulur?

Hipertrofik kardiyomiyopati tanısınde muayene önemlidir ve hipertrofik kardiyomiyopatinin varlığı ve mitral yetersizlik, çıkım yolunda darlık gibi olası ek sorunları tanımlamada yardımcı olur. Hipertrofik kardiyomiyopatide esas tanı yöntemi ise ekokardiyografidir. Ekokardiyografi, duvar kalınlığının varlığı, derecesi, çıkım yolunda olası darlık, mitral kapak sorunları ve ciddiyetini ortaya koymak için eşsiz bir yöntemdir. Bazen, özellikle kalınlaşmanın kalbin ön ve yan yüzünde belirgin olduğu hastalarda, tanı koymak ve durumun ciddiyetini ortaya koymak için ekokardiyografi yetersiz kalabilir. Bu hasta grubunda kalp manyetik rezonans görüntülemesi (MRG) gerekli olabilir.

Yakınları da Kontrol Edilmeli

Hastaların çoğunda semptom yoktur ve tanı tesadüfen yapılan kontrollerde konur. Hastaların yüzde 25’inde semptom mevcuttur. Bu semptomlar çabuk yorulma, göğüs ağrısı, eforla bayılma, çarpıntı, kalp yetersizliği semptomları veya ani can kaybı olabilir. Hipertrofik kardiyomiyopati tanısı almış hastaların yakınlarına ekokardiyografi ile tarama yapılması önerilmektedir.

Kalp duvarı kalınlaşmasını ilaçla tedavi etmek mümkün değildir ancak ortaya çıkan ek durumlara yönelik ilaç tedavisi uygulanabilir. Kalp yetersizliğine ve ritm bozukluğuna yönelik ilaçlar bu açıdan ilk sayılabilecek ilaçlardır. Beta blokör denen ilaç grubu, bu hastalarda efor kapasitesini arttırmada ve eforla ortaya çıkması muhtemel bayılmaları engellemede etkili olabilir ve bu hasta grubunda mutlak kullanılması gereken ilaçlardır.

Kalp Duvarı Kalınlaşması Tedavisi

Çıkım yolunda darlık olan hastalarda kalp duvarı kalınlaşmasının ortadan kaldırılması asıl tedavi stratejisidir. Kalınlaşma, iki şekilde ortadan kaldırılabilir: Cerrahi veya alkol ablasyonu. Cerrahi tedavi miyektomidir ve mantığı açık ameliyatla kalınlaşmanın olduğu bölgenin traşlanarak Kalp duvarı kalınlaşmasının azaltılmasıdır. Eğer eşlik eden mitral kapak sorunu varsa, aynı seansta mitral kapağa da müdahale edilebilir. Alkol ablasyonu ise, kalbin, kalınlaşmanın olduğu bölgesini besleyen damarına ulaşılıp, damarın içine alkol enjekte edilmesi ve o bölgede kontrollü bir infarktüs oluşturulup duvar kalınlığının azalmasını sağlamak mantığına dayanır. Bu işlem koroner anjiografi yapılıyormuş gibi bir atardamardan girilip kalbe bir kateter vasıtasıyla ulaşılması ile yapılır. Hem cerrahi yöntem hem de alkol ablasyonu, duvar kalınlığını azaltmada etkili olduğu gösterilmiş tedavi yöntemleridir.

Kalp Pili Gerekebiliyor

Bunun yanında, ani can kaybı riski sağ kalımı belirleyen önemli bir faktördür. Bu hasta grubunda, ani can kaybı riskini ortaya koyan skorlama sistemleri mevcuttur. Bu skorlama sistemleri, hastanın yaşı, duvar kalınlığı, efora olan kan basıncı cevabı gibi bir dizi klinik değişkeni kullanır. Bu skorlama sistemlerine göre ani can kaybı açısından yüksek riskli gruba girdiği görülen hastalara bazı özel kalıcı kalp pilleri yerleştirilir. Bu piller, hastanın ritmini devamlı surette takip edip, ritm bozukluğunu tespit ettiği anda buna müdahale eden ve ani can kaybını engelleyen özel cihazlardır. Bu piller, açık kalp ameliyatına gerek kalmadan, lokal anestezi altında yerleştirilmektedir.

Kalp Duvarı Kalınlaşması Tedavisi Sonrasındaki Süreç

Kalp duvarı kalınlaşmasını azaltan cerrahi yöntem, ciddi bir operasyondur ve yaklaşık yüzde hayati risk taşır. Operasyondan sonra hastaları 3 ayı bulabilen bir iyileşme süreci bekler. Başarılı bir operasyon sonrası hastaların sağ kalım beklentisi, benzer yaşta ve hipertrofik kardiyomiyopatisi olmayan bireylerle aynıdır. Kalp duvarı kalınlaşması ameliyatı sonrası görülebilecek en önemli komplikasyon ileti sistemi hasarıdır ve bu durum kalıcı kalp pili takılmasını gerektirebilir. Alkol ablasyonu sonrası iyileşme üç safhada olur. İlk önce, alkolün etkisiyle o bölgedeki kalp kasında sersemleme (tıbbi ismi stunning) olur. Erken dönemde çıkım yolundaki basınç farkında hızlı bir azalma olur. Bunu, basınç farkının geçici olarak arttığı bir dönem takip eder ve nihayet 3 ayın sonunda, yeniden şekillenme ile basınç farkı kalıcı olarak azalır. Alkol ablasyonu ile görülen en önemli komplikasyon, miyektomide olduğu gibi kalbin ileti sistemi hasarıdır ve aynı şekilde kalıcı kalp pili gerektirebilir. Bazı hastalarda, işlem sırasında yaratılmak istenen infarktüs beklenenden büyük olabilir. Bunun sebebi, verilen alkolün hedef damar dışında, ana damara kaçması ve burada hasara yol açmasıdır. İşlem tekniğinde, bu komplikasyonu engellemeye yönelik bir çok önlem vardır ve tecrübeli bir operatör tarafından yapıldığında oldukça güvenli bir işlemdir.

Sonuç olarak hipertrofik kardiyomiyopati, nispeten sık görülen ve gerekli önlemler alınmazsa kalp yetersizliği, inme ve ani can kaybı gibi istenmeyen olaylara yol açabilen bir hastalıktır. Tanı konan hastaların birinci derece yakınlarının bu hastalık açısından ekokardiyografi ve gerekirse manyetik rezonans (MR) görüntülemesi ile taranması gereklidir. Ailede ani ölüm öyküsü mutlaka irdelenmelidir çünkü ailede ani can kaybı varlığı, tanı alan hastaların ani can kaybı riskini artırmaktadır. Özellikle profesyonel sporla ilgilenen bireylerde bu hastalığın varlığı gözden geçirilmelidir zira sporcularda ani can kayıplarının en sık sebebi hipertrofik kardiyomiyopatidir. Belirli tedavi ve korunma yöntemleriyle bu hastalığı yaratacağı istenmeyen sonuçlar önlenebilir.

*Bu içeriğin geliştirilmesinde Tıbbi Direktörlük katkı sağlamıştır.
*Web sitemizdeki bilgiler kişileri tanı ve tedaviye yönlendirme amacı taşımaz. Tanı ve tedaviye yönelik tüm işlemlerinizi doktorunuza danışmadan uygulamayınız. İçeriklerde Acıbadem Sağlık Grubu'nun tedavi edici sağlık hizmetlerine yönelik bilgiler yer almamaktadır.

RANDEVU AL  

Mide kanserinde erken tanı şansı

Endoskopi cihazının uç kısmına bağlı ultrasonofrafik prop ile mideden hem endoskopik hem ultrasonografik görüntü hem de lezyonun arkasındaki mide duvarından biyopsi alınabiliyor. Bu, hekime mide kanserinde erken tanı koyma imkânı veriyor.

Endoskopik Ultrasonografi ile erken mide kanserlerinde görüntülemede yüzde 85 oranında doğru bilgi elde ediliyor. Biyopsi ile doğruluk payı yüzde 95'lere ulaşıyor.

Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Cindoruk, mide kanserinin sinsi gelişen ve kesin tanı konulması zor bir hastalık olduğunu söyledi. Mide kanserinin, mide içinde çok küçük lezyonlar halinde başladığını ifade eden Cindoruk, lezyonun zaman içinde kendini belli etmeden kansere dönüşebildiğine dikkati çekti. Cindoruk, ''Endoskopide bazen o lezyonu görsek dahi, yüzeyinden biyopsi alındığı için, patolojide temiz çıkması halinde hastaya günlük yaşantısına dönebileceğini söylüyoruz'' dedi.

Mide kanserinde mevcut endoskopik yöntemlerle erken evrede tanı konulmasının mümkün olmadığını vurgulayan Cindoruk, başta mide olmak üzere on iki parmak bağırsağı, pankreas ya da yemek borusundaki tüm lezyon ve tümörlerin tespitinde ''Endoskopik Ultrasonografi (Endosonografi)'' yöntemi ile daha kapsamlı bir inceleme yapılabildiğini ve erken evrede tanı konulabildiğini söyledi.

Cindoruk, endoskopi cihazının uç kısmına bağlı bir ultrasonofrafik prop bulunduğunu, bununla yapılan uygulamada hem endoskopik hem ultrasonografik görüntü alınabildiğini hem de lezyonun arkasındaki mide duvarından biyopsi alınabildiğini belirtti. Bu sayede, daha kapsamlı inceleme yapılabildiğini ifade eden Cindoruk, ''Yöntem, bize kanser açısından daha kesin bilgiler verirken, erken evrede tanı konulmasına da olanak sağlıyor'' diye konuştu.

Bu cihaz ile yapılan uygulamada, lezyonun arka kısmında neler olduğunun çok net biçimde görüntülenebildiğini vurgulayan Cindoruk, şunları kaydetti:

''Endoskopinin ucuna takılan ultrasonoğrafi probu ile lezyonun bulunduğu mide duvarı incelenebiliyor. Midede ya da sindirim sistemindeki çok küçük lezyonlar ortaya çıkıyor. Bu lezyonların mide duvarına zarar verip vermediği, kalınlaşmaya yol açıp açmadığı belirlenebiliyor. Lezyonun arkasına bakılarak mide duvarı incelendiğinde, orada da bir lezyon bulunması halinde, mide duvarından biyopsi alınıyor. Bu da bize, mide kanserinde erken tanı imkânı sağlıyor. Diğer yöntemlerle mide duvarı ile ilişkisi görülemediğinden sadece ilgili lezyondan biyopsi alınabiliyordu. Bu da tümörün nereye kadar ilerlediğini, mide duvarına tutunup tutunmadığını göstermiyordu.''

DİĞER ENDOSKOPİK YÖNTEMLERLE TESPİT EDİLEMİYOR
Prof. Dr. Mehmet Cindoruk, bazen midenin kendisi normalken, duvar kalınlığında artış olduğunun tespit edilebildiğini anlatarak, mide duvarındaki kalınlaşmanın mide kanseri bulgusu olduğuna işaret etti. Bunların ''Endosonografi'' dışındaki endoskopik yöntemlerle tespit edilemeyeceğini vurgulayan Cindoruk, ''Bunu, normal endoskopik yöntemlerle göremeyiz. Bazen tomografide görülebilir, ancak her hastaya tomografi yüksek radyasyon riski ve maliyet içerdiğinden yapılamaz. Ama midesinde ağrı, yanma şikâyeti olan bir hastaya endoskopi yapılırken duvar kalınlığına bakılarak, tanı konulabilir'' diye konuştu.

Endosonografi ile tanı oranlarında başarının yüksek olduğunu vurgulayan Cindoruk, ''Endoskopik Ultrasonografi ile erken mide kanserlerinde görüntülemede yüzde 85 oranında doğru bilgi elde ediliyor. Biyopsi ile doğruluk payı yüzde 95'lere ulaşıyor. Bu değerler, yemek borusu kanseri tanısında da geçerli''dedi.

TARAMA YÖNTEMİ OLARAK KULLANILMIYOR
Cindoruk, bunun tarama yöntemi olarak kullanılamayacağını, muhakkak bir ön tanı sonrasında yapılmasının uygun olduğunu da dile getirerek, hazımsızlık, bulantı, kusma, yemek borusu tahribatında endoskopi ile değerlendirildikten sonra Endosonografi'nin yapılmasının doğru olduğunu belirtti. Bu yöntemle, gereksiz ameliyatların önlendiğini, erken evre kanser tanısı konulduğu için hastanın yaşam süresinin uzayabildiğini, kimi zaman erken müdahale ile yaşamının kurtulabildiğini ifade eden Cindoruk, elde edilen bilgilerin cerrahlara yön verebildiğini ve onkologların tedavi protokolüne yardımcı olabildiğini söyledi.

MR'DA GÖRÜNTÜLENEMEYEN LEZYONLAR TESPİT EDİLEBİLİYOR
Cindoruk, pankreas lezyonlarında ve pankreastaki çok küçük kistik tümörlerin de endoskopik ultrasonografi ile tespit edilebildiğini vurgulayarak, ''Pankerasta MR'da dahi görüntülenemeyen lezyonlar, bu yolla tespit edilebiliyor'' dedi.

Bazı çok az rastlanan, ancak görülme sıklığı artan nöroendokrin tümörlerin de bu yolla saptanabildiğini belirten Cindoruk, ''Yöntem, bu tür tümörlerde tomografi ya da MR'a göre daha üstünlük sağlıyor'' diye konuştu.

PANKREASTAKİ KİSTLER DE TEDAVİ EDİLEBİLİYOR
Söz konusu yöntemle, mideden girilerek karaciğerin görüntüsünün de alınabildiğini, karaciğerdeki lezyonlara biyopsi yapılabildiğini, 12 parmak bağırsağından girilerek pankreastan biyopsi alınabildiğini dile getiren Cindoruk, uygulamanın ''kapalı'' teknikle yapılmasına olanak tanıdığını söyledi.

Cindoruk, kapalı cerrahiye imkân sağlayan endoskopik ultarasonografi ile operasyon sonrası yaranın iyileşme süresinin azaldığını, enfeksiyon ve komplikasyon riskinin düşürüldüğünü belirterek, ''Pankreastaki kistlerin tedavisinde uygulanan yöntemle mide içine girilerek pankreastaki kistler mide içine boşaltılabiliyor. Dolayısıyla, bu tür kistlerin cerrahi yöntemle alınması halinde, hasta günlerce hastanede yatıyor ve operasyon sonra ölüm oranı çok yüksek oluyor. Hasta, bir günlük bir yatışın ardından taburcu oluyor'' dedi.

Cindoruk, pankreasta lezyon bulunması halinde, endoskopik ultarasonografi yapılmadan cerrahi müdahale ya da tedaviye başlanılmaması gerektiği uyarısında bulundu.

UYGULAMA NASIL YAPILIYOR?
Endoskopi ile ön tanı almış olan hastaya, Endoskopik Ultrasonografi uygulamasında ilk olarak ağrı hissetmemesi için damardan anestezi (sedasyon) uygulanıyor. Hasta, sedyeye yatırılıyor. Sonra, ucu özel bir proplu olan endoskopi cihazı, hastanın ağzına sokularak, lezyonun olduğu yere kadar ilerletiliyor.

Görüntü ekrandan takip edilerek, lezyona ulaşıldıktan sonra lezyon üstüne cihaz dayatılıyor. Lezyonun endoskopik görüntüsünün alınmasından sonra ultrasonoğrafik görüntüsü alınıyor. Duvarda bir kalınlaşma yaptığı tespit edildiğinde de propun içinden bir iğne sokarak söz konusu bölgeden biyopsi yapılıyor. Biyopsi yapılan hasta bir gün hastanede gözetim altında tutulduktan sonra taburcu ediliyor.

Pulmoner Fibrozis (Akciğer Sertleşmesi) Nedir?

Pulmoner Fibrozis (Akciğer Sertleşmesi) Nedir?

Pulmoner fibrozis (akciğer sertleşmesi) nedir?

Akciğerlerde bulunan küçük hava keseleri (alveoller) duvarlarının kalınlaşması ve sertleşmesi ile gelişir. Duvarlardaki aşırı kalınlaşma ve sertleşme; kan ve hava arasındaki gaz geçişini güçleştirir. Haliyle, vücuttaki dokuların oksijen ihtiyacı karşılanamaz hale gelinir.

Pulmoner fibrozisin nedenleri nelerdir?

Pulmoner fibrosize neden olan etkenler bilinmemektedir. Böyle durumlarda hastalığa idiyopatik (nedeni bilinmeyen) pulmoner fibrosiz ismi verilir. Ancak, pulmoner fibrozisin birtakım hastalıklara ya da durumlara bağlı olarak gelişebileceği de unutulmamalıdır. Pulmoner fibrozun, bahsettiğimiz diğer hastalıklara veya durumlara bağlı olarak gelişebileceği sebepleri şöyle sıralayabiliriz:

  • Romatoid artrit
  • Skleroderma
  • Lupus (kelebek hastalığı)
  • Kas hastalıkları
  • Silika, asbest, metal ya da kömür tozuna maruz kalmak
  • Tahıl tozu, küf, bakteri, kuş ve hayvan dışkısı faktörlerine maruz kalmak
  • Sigara içmek
  • İlaç kullanımı
  • Radyasyon tedavisi

Pulmoner fibrozisin belirtileri nelerdir?

Pulmoner fibrozisin belirtileri, pek çok akciğer hastalığı ile benzerlik göstermekle, şu şekildedir:

  • Şiddetli öksürük
  • Nefes darlığı
  • Yorgunluk ve halsizlik
  • Göğüste duyulan ağrı
  • Açıklanamayan kilo kaybı
  • Çomaklaşan parmaklar

Pulmoner fibrozisin tanı yöntemleri nelerdir?

Pulmoner fibros ve diğer akciğer rahatsızlıklarının tanısı, kapsamlı yapılacak fiziki muayene ve testlerle konulabilmektedir. Bu testler şu şekildedir:

  • Akciğer röntgeni: Akciğerlerin genel durumu hakkında fikir sahibi olmamıza yardımcı olur. Benzeri bulgulara neden olabilecek enfeksiyonlar ve pnömotoraks gibi rahatsızlıkların olup olmadığını kontrol etmemizi sağlar.
  • Kan testleri: Çevresel ya da alerjik reaksiyonlardan şüphe duyuluyor ise tam kan sayım testi istenebilir.
  • Arteriyel kan gazı: Kandaki oksijen ve karbondioksit miktarını kontrol eder. Kandaki asit oranının ölçülmesini sağlar.
  • Solunum fonksiyon testi (PFT): Solunum şikayeti şiddetinin belirlenmesinde kullanılır. Akciğerler tarafından alınan havanın hacmi ve hızı tespit edilir.
  • Bilgisayarlı tomografi: Röntgen daha ayrıntılı olarak, kesitsel bir tarama elde edilmesini sağlar. Böylece, akciğerlerin anatomik görüntüsü detaylı bir şekilde incelenir.
  • Bronkoskopi: Sert ya da esnek olan ve ucunda kamera bulunan bir sistem ile solunum yolları incelenir. İnterstisyel fibrozis ile benzeri belirtilere sahip olabilecek hastalıkları dışladığı için tanı sürecindeki rolü büyüktür.
  • Cerrahi biyopsi: Torakoskopik cerrahi yöntemler ile akciğerden parça alınır. Bu işlemin özelliği kamera eşliğinde yapılıyor olmasıdır. Alınan parçalar daha sonra Patoloji bölümü tarafından incelenir. Böylece; hastalığın şiddeti ve gidişatı tespit edilir.

Benzer Yazılar

Pulmoner Fibrozis (Akciğer Sertleşmesi) Nedir?
Pulmoner Fibrozis (Akciğer Sertleşmesi) Nedir?

Akciğerlerde bulunan küçük hava keseleri (alveoller) duvarlarının kalınlaşması ve sertleşmesi ile gelişir. Duvarlardaki aşırı kalınlaşma ve sertleşme; kan ve hava arasındaki gaz geçişini güçleştirir. Haliyle, vücuttaki dokuların oksijen ihtiyacı karşılanamaz hale gelinir.

Devamı

Çapraz Alerjiye Dikkat!
Çapraz Alerjiye Dikkat!

Burun akıntısı, hapşırma ve öksürük gibi bulgularla seyreden Soğuk Algınlığı ve Alerjik Rinit çok karıştırılır. Bu iki hastalığı ayırt etmenin tek yolu bekleyip görmektir.

Devamı

Öksürük ve Göğüs Ağrısı Şikayetlerinizin Nedeni Plörezi Olabilir!
Öksürük ve Göğüs Ağrısı Şikayetlerinizin Nedeni Plörezi Olabilir!

Plörezi, akciğer zarında sıvı birikmesi anlamına gelir. Sağlıklı bir bireyin akciğerlerinin dış kısmında parietal plevra ve iç duvar kısmındaysa visseral plevra olmak üzere 2 farklı zar tabakası bulunur. Bu zarlar arasında bulunan kaygan sıvı, solunum yaparken akciğerlerin sorunsuz bir şekilde şişip sönmesini sağlar.

Devamı

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir