dikiş tutmaz bıçak yarası / Biliyor Muydunuz Dikiş tutmayan bıçak

Dikiş Tutmaz Bıçak Yarası

dikiş tutmaz bıçak yarası

SERBEST DOKU NAKİLLERİ

 

Mikrocerrahi ile serbest doku aktarımı, kaza, kanser cerrahisi, radyoterapi yanıkları, yanık izlerine bağlı aşırı çekintiler ve doğumsal anomalilerin tedavisi sırasında oluşan ve hayati önemi olan yapıları açıkta bırakan geniş doku kayıplarında uygulanan çok özel bir cerrahi girişimdir. Örnek olarak:

  • Doğrudan dikilerek kapatmanın mümkün olmadığı yaralar ve doku kayıplarında,

  • Kendi kendine iyileşmesi mümkün olmayan yaralarda,

  • Doku kaybının çevresindeki yumuşak dokuların doku kaybı olan bölgeye kaydırılmasının  mümkün olmadığı durumlarda,

  • Deri, yumuşak doku, kas veya kemik gibi birden fazla dokunun kayıp olduğu durumlarda,

  • Meme kanseri sonrası yeniden meme oluşturulmasında,

  • Baş boyun kanserleri, çene kemiğinin tümörleri sonrası bu bölgenini bütünlüğünün yeniden sağlanmasında serbest doku aktarımları uygulanmaktadır.

Var olan ya da tedavi sırasında oluşacak olan doku kaybını onarmak için tercih edilecek ilk yöntem mikrocerrahi ile serbest doku taşınması olmayabilir. Fakat diğer yöntemlerin mümkün olmadığı durumlarda kurtarıcı bir seçenektir.

Mikrocerrahi ile serbest doku taşınması genellikle tek oturumda gerçekleştirilir. Ameliyat öncesi dönemde mevcut olan yada tedavi sırasında oluşacak olan doku kaybını onarabilmek için diğer tedavi yöntemleri üzerinde değerlendirme yapılır ve cerrahınız tarafından başka seçenek olmadığına karar verildiğinde mikrovasküler serbest doku aktarımı planlanır.

Mikrocerrahi ameliyatları cerrahi deneyim ve teknik araç-gereç gereksinimi olan ameliyatlardır. Vücudun başka bir alanından atardamarları ve toplardamarları ile birlikte alınan dokular doku kaybı olan bölgeye taşınır ve burada uygun olan damarlara mikroskop altında dikilirler. Böylece kayıp olan bölgeye taşınan yeni doku bu damarlardan beslenmeye devam eder. Mikrovasküler doku aktarımı, diğer eski yöntemlere oranlara çok daha iyi kanlanan dokuların taşınmasına olanak sağlamaktadır. Bu durum kanlanmanın bozuk olduğu durumlarda önemli bir avantaj olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mikrocerrahi ile taşınacak dokunun vücudun neresinden alınacağı, kişiden kişiye ve ne tür doku gereksinimi olduğuna göre değişmektedir. Çene kemiği için sıklıkla bacak veya leğen kemiği kullanılırken, yalnızca deri eksikliği olduğunda vücudun birçok alanından doku alınabilmektedir. Sizin ameliyatınızda da taşınacak dokunun nereden alınacağına genellikle ameliyat öncesi dönemde cerrahınız tarafından karar verilecektir. Fakat ameliyat sırasında taşınacak dokunun damarsal yapılarının uygun olmadığına karar verilebilir ve yeni bir verici doku için değerlendirme yapılabilir. Taşınması planlanan dokunun herhangi bir nedenle taşınmaya uygun olup olmadığı çoğu zaman ameliyat öncesi yapılan değerlendirilmelerde tahmin edilse de böyle bir risk her zaman bulunmaktadır. Bu nedenle ameliyat öncesi dönemde cerrahınızla diğer verici doku alanlarını tartışınız.

Aynı şekilde doku kaybı olan bölgede taşınan dokunun damarlarının dikileceği damarlar uygun olmayabilir. Özellikle radyoterapi gören hastalarda görülen bu durum ameliyat öncesi tahmin edilebilmekle birlikte, bazen yalnızca ameliyat sırasında fark edilir. Doku eksikliği olan bölgede taşınacak olan dokunun yeniden kanlanmasını sağlayacak olan bu damarlar uygun olmadığında yeni damar aranması ya da diğer tedavi seçenekleri gözden geçirilecektir. Bu olasılığı da göz önünde bulundurarak cerrahınız ile diğer tedavi seçeneklerini tartışınız.

Dokuların alındıkları yerler genellikle doğrudan kapatılabilmekle birlikte gerekli bu alanlara deri yaması koymak gerekebilir.

Bu ameliyat genel anestezi altında yapılmaktadır. Genel anestezi hastanın tam olarak uyutulması ve solunumunun nefes borusuna yerleştirilen bir tüple anestezi ekibince denetlenmesi anlamına gelmektedir. Herhangi bir sorun yaşanmaması için öncelikle bazı laboratuar testleri yapılmaktadır. Anestezi uzmanı ameliyat öncesi hastayı değerlendirmeye alır. Ameliyathanede hastanın kalp atımları ve kan oksijen seviyesi ameliyat süresince, devamlı olarak elektronik cihazlar yardımıyla takip edilmektedir. Alerji veya ilaç reaksiyonu nadiren de olsa görülmekte ve ölümcül olabilmektedir. Üstelik rutin testlerle duyarlı kişiler önceden saptanamazlar. Ancak bu istenmeyen durumlar hastane koşullarında oluştuklarında, başarıyla tedavi edilebilirler ve hastaya zarar verecek bir durum olma olasılığı son derece azdır.

Genel anestezi öncesi, hastanın midesi boş olacak şekilde, 6–8 saat hiçbir şey yenmemeli ve içilmemelidir. Ameliyat sonrası da en az 6 saat ağızdan hiçbir şey verilmez. Bu süreler hastanın doktoru tarafından değiştirilebilir.

Mikrocerrahi ameliyatları nispeten uzun süren ameliyatlardır. Ameliyat süresi değişken olmakla birlikte yaklaşık saat kadardır. Ameliyat sonrası genellikle 1 saat kadar uyanma odasında izlendikten sonra, hasta odasına gönderilir. Ancak anesteziye bağlı olarak bulantı ve benzeri sorunlar olursa kalış süresi uzayabilir. Ameliyat sonrası dönemde mikroskop altında dikilen damarların içinde kan akımının devamlılığının sağlanması için özel ilaçlar uygulanmaktadır. Damardan verilecek bu ilaç tedavisi gün sürmektedir. Bu sayede kan akışkanlığı artırılarak anastomoz bölgesinde kan pıhtılaşması engellenmektedir. Ameliyat sonrası dönemde yerine dikilen dokunun durumu çok yakından değerlendirilmekte ve bir sorun olduğunda mümkün olduğunca erken müdahale edilmektedir. Mikroskop altında damarların dikildiği ameliyatlarda ameliyat sonrası erken dönemde yeniden ameliyat olasılığı söz konusudur. Damarlarda kan akımının durması saptandığında yeniden mikroskop altında damarların durumu değerlendirilir ve uygun tedavi yapılır. Mikrocerrahi ile doku aktarımı yapılacak olan hastaların bu olasılığı göz önüne alması gerekmektedir.  

Diğer Tedavi Seçenekleri:

Mikrocerrahi ile doku aktarımı daha kolay ve daha az riskli diğer yöntemlerin yetersiz kalacağı düşünülen durumlarda uygulanmaktadır. Mikrocerrahi ile doku aktarılmasının diğer alternatifleri komşu bölglerden mikrocerrahi yapılmaksızın doku aktarımı, deri yaması yerleştirilmesi ya da kendiliğinden iyileşmedir.

Mikrocerrahi ile Doku Aktarımının Riskleri:

Her cerrahi işlemin belli miktarda riski mevcuttur ve önemli olan sizin mikrocerrahi ile doku taşınması ameliyatı ile ilgili olanları anlamanızdır. Kişinin cerrahi bir girişimi tercih etmesinde bu girişimin risk ve faydalarının karşılaştırılması esastır. Pek çok hasta aşağıdaki komplikasyonlarla karşılaşmasa bile; siz hepsini plastik cerrahınızla riskleri, potansiyel komplikasyonları ve sonuçlarını anladığınızdan emin olana kadar tartışın.

  • Kanama: Nadir de olsa cerrahi sırasında ya da sonrasında bir kanama ile karşılaşmak olasıdır. Postoperatif kanama olduğunda, biriken kanın (hematom) acil olarak boşaltılması gerekebilir. Ameliyat sırasında veya ameliyat sonrasında kan verilmesi gereksinimi olabilir.

  • Kan sulandırıcı ve pıhtılaşmayı önleyici ilaç gereksinimi: Ameliyat sonrası dönemde kan sulandırıcı ve pıhtılaşmayı önleyici ilaç kullanımı gerekecektir. Bu tür ilaçların mide gibi vücudun diğer alanlarında kanamayı artırıcı etkileri vardır. Gastrit ve mide ülseri gibi şikâyetleri olan hastaların bu durumlarını cerrahlarına mutlaka bildirmeleri gerekmektedir.

  • Sülük tedavisi gereksinimi: Mikrocerrahi ile damar dikilen ameliyatlarda toplardamarlar yeterince çalışmazlarsa dokuda kirli kan birikimi gelişecektir. Bu durumda kirli kanın sülük tedavisi ile uzaklaştırılması tüm dünyada kullanılan kurtarıcı bir tedavidir.

  • Yeniden ameliyat gereksinimi: Mikrovasküler cerrahilerden sonraki ilk 72 saat çok önemlidir. Bu dönemde olası bir probleme karşı çok sık takip yapılacaktır. Atardamarlarda ya da toplardamarlarda oluşacak bir kan pıhtısı yerine dikilen dokunun kanlanmasını bozacağından yeniden ameliyatı gerektirir. Atardamarlarda kan pıhtısı oluşma riski ilk 7 gün boyunda devam eder. Diyabet, hipertansiyon ve sigara kullanımı gibi durumlarda bu risk belirgin olarak artmaktadır. Erken dönemin dışında ameliyat sonrası geç dönemde de aktarılan dokunun şekillendirilmesi gibi işlemler için daha küçük ameliyatlar gerekebilir. 

  • Kısmi ya da tam doku kaybı:  Mikrocerrahi ile dikilen damarlarda gelişebilecek kan pıhtıları ya da atardamarların büzülmesi gibi sorunlar bazen acil cerrahi girişimlerle dahi düzeltilemez. Böyle durumlarda aktarılan dokunun bir kısmının ya da tamamının kaybedilmesi söz konusu olabilir. Bu nedenle yeni bir ameliyat gereksinimi olabileceği akılda tutulmalıdır.

  • Duyu Kusuru: Transfer edilen doku genellikle sinir dokusu içermeyebilir. Bu nedenle aktarılan dokuda duyu sorunu olacaktır. Bunun zamanla düzelmesi beklenmemektedir.

  • Enfeksiyon: Bu tip bir cerrahiden sonra enfeksiyon olağan değildir. Ancak ameliyat sonrası dönemde ya da daha geç ortaya çıkabilir. Enfeksiyon gelişirse tedavi, antibiyotikleri ya da ek cerrahi girişimi gerektirebilir.

  • Verici Alan Sorunları: Doku alınan alanda değişik bölgelere özel problemler çıkması muhtemeldir. Karından kas dokusu alındığında fıtıklaşma, sırttan kas ve/veya deri alındığında ameliyat izinde aşırı nedbe dokusu gelişmesi gibi istenmeyen durumlar gelişebilir ve bunlar ikinci bir ameliyat nedeni olabilir. Bu nadir komplikasyonlar hakkında cerrahınızdan bilgi almanız gereklidir.

  • Ciltte Bırakacağı İz: Aşırı nedbeleşme olağan değildir. Nadir vakalarda anormal izler oluşabilir. İzler çirkin ve çevre deriden farklı renkte olabilir. Anormal nedbeleşme için ameliyat sonrasında ek cerrahi girişim gerekebilir.

  • Cerrahi Anestezi: Hem lokal hem genel anestezi risk taşır. Tüm cerrahi anestezi ve sedasyon işlemlerinde en basitten ölüme kadar komplikasyonların görülme olasılığı vardır.

  • Allerjik Tepkiler: Nadir vakalarda kullanılan bantlara ya da dikiş malzemesine lokal allerjiler bildirilmiştir. Daha ciddi sistemik tepkiler cerrahi işlem sırasında kullanılan ya da sonrasında reçete edilen ilaçlarla gelişebilir. Allerjik reaksiyonlar ek tedavi gerektirebilir.

  • Tatmin Edici Olmayan Sonuçlar: Geçirdiğiniz cerrahi işlemin sonuçları ile ilgili olarak hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Tatmin edici olmayan cerrahi nedbe gelişebilir. Cerrahiyi takiben ağrı olabilir. Sonuçların düzeltilmesi için ek cerrahi girişim gerekebilir.

Dikiş tutmayan bıçak

  • Ekleyen: Bay Bilgin
  • Paylaş:
  • Okunma sayısı:
  • Tarih: 27 Şubat,
  • Saat: PM
  • Puan: No Rating

Dikiş tutmayan bıçak

Halk arasında dikiş tutmaz bıçak olarak bilinen Mikrotek Çentikli Komando Bıçağı dünya genelinde kullanılması yasaklanmış olan tek bıçaktır. Üretimi ve dağıtımı hakkında sıkı yasalar çıkartılmış olan bıçağın üzerinizde bulunması dahi yasaktır. Bu komando bıçağı o kadar sivri ve keskindir ki saplanmış olduğu bölgeye dikiş atmak imkansız denebilecek kadar zordur. Deriyi aşırı derecede tahrip eden bıçağın saplandığı bölgede yara kesiği çok derin olduğu için aşırı kanamadan dolayı dikiş tutmamaktadır.

Büyük oranda kan kaybına neden olan bıçağın vücutta bırakmış olduğu tahribat oranı da oldukça yüksektir. Bu bıçak ile yaralanan bir kişi ölümden kurtulsa bile ömür boyu vücudunda taşıyacağı derin ve büyük bir yara izine sahip olacaktır.

DİKİŞ ALINDIKTAN SONRA OLUŞABİLECEK KOMPLİKASYONLAR

Dikiş çıkarıldıktan sonra yara bakımı, iyileşme ve yara izi oluşmaması için çok önemlidir. Emilebilir olma özelliğinden dolayı emilebilir sütürlerin alınmasına gerek yoktur, ancak emilemeyen sütürlerin bazılarının bir süre sonra vücuttan çıkarılması gerekir. Bu süre hastanın durumuna göre değişebilir. Örneğin, hastanın diyabeti varsa, sütürlerin normalden süreden daha uzun bir süre sonra alınması gerekir.

Emilemeyen sütürlerin bazıları vücuttan alınmaz, ligasyon ameliyatlarında ipek sütür veya fıtık ameliyatlarında polipropilen gibi sütürler hasta vücudunda ömür boyu kalır.

Dikiş Alma Komplikasyonları: Dikişler alındıktan sonra kızarıklık, ateş, ağrı, şişlik varsa ve yara alanından irin çıkıyorsa, uzman bir doktorun görülmesi gerekir.

Yara yeniden açma: Sütürler çok erken çıkarılırsa veya yara bölgesine baskı uygulanırsa, yara yeniden açılabilir. Yaraya tekrar sütür atılması gerekebilir ya da doktor yaranın doğal olarak kendisini kapatmasına izin verebilir.

Aşırı skar: Sütürler zamanında alınmazsa ve haddinden uzun bir süre hasta sütürü taşırsa, kalıcı skarlara neden olabilir.

Keloid formasyonu: Keloid normal ciltten daha koyu olan büyük bir yara benzeri dokudur. Keloidler daha çok belde, dirsekte, omuzda ve göğüste görülür. Vücudun bir yara izi oluştururken aşırı tepki vermesi durumunda ortaya çıkarlar. Esmer insanlar için çok yaygındır ve doktor tarafından izlenmeleri gerekir.

Hipertrofik skarlar: Bu skarlar en çok eklemlerin çevresinde görülür. Hipertrofik skarlar aşırı büyüyebilirler ve yıllar içinde küçülebilirler. Keloidler bir süre sonra kaybolabilir, ancak hipertrofik skarlar iyileşmezse, kalıcı bir skar oluşabilir.

Bu soru ilk bakışta bazılarına anlamsız gelebilir. Ancak hepimiz günlük yaşantımızdan biliyoruz ki bazı küçük kesiler ve yaralanmalar hiçbirşey yapılmadığı ve sarılmadığı halde kendiliğinde iyileşiyor ve çoğunun izi bile kalmıyor.

Kesilen bir bölge imkansızlık nedeni ile hemen dikilemez ise ne olur sorusu da hem halk hem de sağlık çalışanları arasında merak konusu olmuştur. Günlük hayatta yaşanan deneyimler bazı kesilerin dikilmeden yalnız sargı ile iyileştiğini de göstermiştir. Ayrıca pek çok keside hekimlerin &#;zamanı geçmiş, artık dikiş atılması sakıncalı&#; diye dikmeden pansumanlar ile kesileri tedaviye aldıklarına da şahit olunmuştur. Uzun yıllar hekimler kesilerin 8 saat içinde dikilebiliyor ise dikilmesi daha sonra gelenlerin ise geciktirilerek dikilmesi gerektiğine inanmışlardır. Ancak son yıllarda yara bakımı ve antibiyotiklerdeki ilerlemeler bu inanışı değiştirmiştir. Kesi temiz görünüyor ise ve enfeksiyon bulguları yok ise üzerinden kaç saat veya gün geçtiğinin önemi yoktur ve her zaman dikilebilir. Ancak çok kirli ve içinde ölü dokular olan yaraların birkaç gün dikilmeden pansumanla izlenmesi ve enfeksiyon gelişmiyor ise dikilmesi daha uygun olur. Herhangi bir kesi dikiş atılmadan kendiliğinden iyileşmeye bırakılabilir. Ancak bu durumda bazı aksilikler ile karşılaşmak olasılığı vardır. Bunlardan en önemlisi açık yaranın dış etkenler ile temas ederek mikrop kapması ve iltahaplanmasıdır. İltahap yara iyileşmesini geciktirir ve iltahaplı dokuya dikiş konulması uygun olmaz. İltahap iyileştikten sonra yara kendiliğinden büzüşüp kapanabilir ancak bu daha uzun zaman alır, daha zahmetlidir ve kalan iz çok daha kötü olur. Eğer kesiden hemen sonra yara, kenarları birbirine değecek şekilde uygun malzeme ile sarılırsa dikiş atılmasa da kendi kendine iyileşebilir. Burada önemli olan iki norka vardır. Birincisi yarada doku kaybı dediğimiz kopan bir parçanın olup olmamasıdır. Yaradan bir parça kopup kayboldu ise bunun bir şekilde plastik cerrahlar tarafından yerine konulması gerekir. Bu da ameliyatla olur ve dikişler kullanılır. İkinci nokta ise sarıldığı zaman yara kenarlarının birbirine uygun şekilde temas edip etmediğidir. Sarılma sırasında kenarlar düzgün birleşmez ise iyileşme sonrası daha çok iz kalır. Dikiş atılmasını gerektiren önemli husus ise yaranın derinliği dir. El bölgesinde derin bir yara birkaç milimetre genişliğinde bile olsa derindeki tendon, damar ve sinirleri yaralamış ise mutlaka ameliyat edilmeli ve derindeki yaralar onarılmalıdır. Ayni şey yüz için de geçerlidir. Çok küçük bir kesi yüz sinirini veya tükrük bezi kanalını yaralayarak ciddi hasarlara yol açabilir. Bu küçük kesi kendi haline bırakılsa deri iyileşebilir ancak derindeki hasarlar iyileşmez. Bu nedenle mutlaka opere edilmesi gerekir. Özetliyecek olursak bir kesinin kendiliğinden iyileşip iyileşmeyeceğine cerrahların ve daha doğrusu plastik cerrahların karar vermesi uygundur.

Günlük yaşamda insanların merak ettiği konulardan biri de dikişlerin ne zaman alınması gerektiğidir. Bir dikişi uzun süre tutmak daha mı güvenlidir. Hayır değildir ve derideki bir dikiş ne kadar geç alınırsa o kadar fazla iz bırakır. Aslında dikiş iyileşme süresi diye bir şey yoktur. Kesildikten sonra tekrar dikilen dokuların birbirinden ufak bir kuvvet ile ayrılmaması için geçen süre vardır. Örnek verecek olursak kasık fıtığı genellikle çok gerginliğe maruz kalan dokularda olur ve bu dokular derindedir. Fıtık için atılan dikişlerden sonra kasık bölgesinde en az 3 hafta ciddi bir zorlama olmamalıdır. Kullanılan dikişler de en az 3 hafta yerinde kalacak tipte olmalıdır. Oysa fıtık ameliyatından sona dikilen kasık derisinde gerginlik çok azdır. Dikilen derinin uçları birkaç günde hafif dokunmalar ile ayrılmayacak sağlamlığa erişir. Bu nedenle deri dikişleri erkenden alınabilir. Estetik cerrahide deriyi hiç gerginlik olmadan dikmek gereklidir. Eğer dikiş atılan bölge gergin ise ve dikişleri zorlayarak kapanıyor ise burayı gergin olarak dikmek yerine özel plastik ve rekonstrüktif işlemler ile gerginliği azaltmak ve daha sonra gevşek olarak dikmek gerekir. Cerrahlar genellikle deri dikişlerini bir hafta sonra alırlar. Ancak Prof. Dr. Ege Özgentaş deri dikişlerinde kenarların çok gevşek yanaşmasını sağlamakta ve dikişlerini 3 gün sonra almaktadır. Ayrıca pek çok estetik ameliyatta yalnız derin dikişler kullanılmata ve deriye dışarıdan görünen hiçbir dikiş atılmamaktadır. Halk arasında buna “gizli dikiş” denilmektedir. Şu mutlaka hatırda tutulmalıdır: Deride uzun süre bırakılan dikişler kaybolmayan &#;dikiş izleri&#;nin oluşmasına neden olur ve bazı durumlarda bu dikiş izleri kesinin kendi izinden daha kötü görünür.

Halk arasındaki yanlış inanışlardan biri de estetik ameliyatların izsiz veya dikişsiz yapıldığıdır. Herhangi bir ameliyatta eğer deriye bir kesi yapılıyor ise mutlaka bu kesilen deri dikilmelidir. Estetik ameliyatların bazıları deriye kesi yapılmadan iğne ile girilerek yapılabilir. Bu tip ameliyatlara örnek olarak yalnızca iğne deliklerinden girip iplik ile yapılan kaş asma veya kaldırma, yanak asma ve boyun germe ameliyatlarını verebiliriz. Burada özel bölgelerden geçirilen iplik sonunda bir deliğin üstünde düğümlenmekte ve düğüm delikten deri altına gömülerek görünmez hale getirilmektedir. İğne delikleri kendiliklerinden iz bırakmadan kapandıklarından dikiş atılmaz. Liposuction ameliyatı da küçük deliklerden girilerek yapılır. Eğer bu delikler 0,5 cm den küçük ise dikiş atılmaz ve kendiliğinden kapanmaları beklenir. Daha geniş deliklerde ise dışardan görülmeyen bir iç dikiş ile kapatılır ve böylede dikiş almaya gerek kalmaz. Ancak pek çok estetik ameliyatta uzun kesiler yapılmaktadır. Bu kesiler genellikle göze batmayan yerlere yapılır. Örnek olarak kulak arkası, üst gözkapağında katlanma yeri, alt göz kapağında kirpiklerin hemen altı, saçların veya kaşların içi veya kenarlarını verebiliriz. Ancak estetik cerrahlar kesileri daha uygun koşullarda diktikleri için kalan izler göze çarpmamakta veya farkedilmeyecek kadar ince olmaktadır.

Dikiş konusundaki en yaygın olan ve yanlış olan inanışlardan biri de &#;dikişe su değdirilmemeli&#; inanışı dır. Dikiş uygun olarak atıldığı takdirde özel bir bakıma gerek duyulmaz. Doğru atılan dikişte birkaç saat içinde yara kenarları birbirine vücut tarafından yapıştırılır ve su geçirmez hal alır. Bu nedenle Prof. Dr. Ege Özgentaş estetik ameliyatlarının çoğunda ameliyattan 24 saat sonra hastanın banyo yapmasına izin vermektedir. Ancak bu yıkanma sırasında dikişler zorlanmamalı yalnızca üzerlerinden su akmasına izin verilmelidir ve kurulanırken sürtmeden yalnızca dokunarak kurulanmalıdır. 24 saat sonra dikiş bölgelerine elbisenin veya suyun değmesinin sakıncası yoktur. Ancak gene de yara iyileşmesini kolaylaştırmak için ameliyat bitiminde dikiş atılan bölge üstüne mikropsuz bantlar yapıştırılmaktadır. Bu bantlar bölgenin yıkanmasına izin vermekte ve uzun süre yerinde kalabilmektedirler. Prof. Dr. Özgentaş dikiş bölgesine steri-strip adı verilen bu bantları yapıştırmakta ve üzerlerine ilave bir kapatma yapmamaktadır.

İlgili bağlantılar (linkler):

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir