Dil |
İçinde "dil" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
İçinde "dil" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( 29 soru/yorum )
ANLAMINI ÖĞRENMEK İSTEDİĞİNİZ DEYİMİNİN İLK HARFİNİ AŞAĞIDAKİ LİSTEDEN SEÇİNİZ!
A · B · C · Ç · D · E · F · G · H · I · İ · J · K ·L· M · N · O · Ö · P · R · S · Ş · T · U · Ü · V · Y · Z
Lafa boğmak: Birinin söz söylemesine fırsat vermeyip meseleyi gereksiz ve boş sözlerle anlaşılmaz kılmak, gürültüye getirip uzatmak.
Laf (söz) altında kalmamak: Bir münakaşa sırasında söylenen her dokunaklı söze karşılık vermek, söz altında ezilmemek.
Laf (söz) aramızda: Söyleyeceğim sözleri başka biri duymasın, bilmesin, konuştuklarımız aramızda kalsın anlamında kullanılır. Laf aramızda, Ali yine öç alacağım demeye başlamış.
Laf atmak: 1. Dokunaklı sözlerle sataşmak, uzaktan işittirmek. 2. Karşılıklı söyleşmek, konuşmak. 3. Sözle sarkıntılık etmek. Laf atarak beni sinirlendirmye çalışıyorlardı.
Lafa tutmak: Birini konuşarak, gereksiz meseleler anlatarak işinden alıkoymak. Onu biraz lafa tutup oyalamaya başladılar.
Laf ebesi: Söyleyecek sözü bol olan, her söze karışan, herkese söz yetiştiren, çok konuşan. Laf ebeliğini bırak da ne söyleyeceksen söyle!
Laf etmek: 1. Konuşmak. 2. Bir şeyi dedikodu konusu yapmak. Akşam buluşalım da iki çift laf edelim.
Lafı (sözü) ağzına tıkamak: Birinin sözünü bitirmesine fırsat vermemek, onu susmak zorunda bırakmak, konuşmasını önlemek. Ağzını açar açmaz lafı ağzına tıkadılar adamcağızın.
Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Söylemek istediğini açık olarak bir türlü söyleyememek, şundan bundan bahsetmek. Beni görünce ne diyeceğini şaşırdı, lafı ağzında gevelemeye başladı.
Lafı ağzında kalmak: Söyleyeceğini söylemeye zaman bulamamak, konuşmasını bitirememek.
Lafı (sözü) çevirmek: Konuşmasının sakıncalı bir biçim aldığını fark edince söze başka biryön vermek, başka konuya geçmek. Beni görünce birden nasıl da sözü çevirdi.
Lafını (sözünü) etmek: Bir şey üzerinde konuşmak. Artık lafını etmeyin şu adamın!
Lafını (sözünü) bilmek: Tutarlı ve mantıklı konuşmak, sakıncalı olmayan ve birini kırmayan sözler söylemek, saygılı ve yerinde konuşmak. O daima lafını bilir bir insan olmuştur.
Laf işitmek: Birisi tarafından paylanmak, azarlanmak. Çabuk ol, senin yüzünden laf işiteceğiz öğretmenden.
Laf olsun diye: Rastgele, belli bir amaç gütmeden. Kızma canım, laf olsun diye söylemiştir o sözleri.
Laf (söz) taşımak: Aralarını açmak maksadıyla birinin bir kimse hakkında söylediği hoş olmayan sözlerini o kimseye ulaştırmak, söz getirip götürmek. O laf taşıyıcı adamdan uzak durmalısın.
Laf (söz) yetiştirmek: Bir söze karşılık vermekte gecikmemek, durmadan konuşmak.
Laf (söz) yok: Kusursuz, eksiksiz, eleştirilecek bir yanı dahi yok anlamında kullanılır. Arkadaşıma laf yok, o mert mi mert biridir.
Lahavle çekmek: Sıkıntıyı, öfkeyi gidermek, sabır telkin etmek için Lahavle ile başlayan duayı okumak. Lahavle çekmekden başka bir şey yapamadım.
Lamı cimi yok: Hiçbir bahane, itiraz, mazeret, duraksama, karşı gelme yok anlamında kullanılır. Lamı cimi yok, bu akşam bize geleceksiniz, tamam mı?
Leb demeden leblebiyi anlamak: Daha sözün başında ne demek istediğini anlamak, anlayışlı ve kavrayışlı olmak.
Leke sürmek: Suç yüklemek, birinin onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak.
Leşini çıkarmak: Çok feci dövmek. Beş kişiydiler, adamın leşini çıkardılar.
Leşini sermek: Öldürmek. Ben de onun leşini sermezsem
Leyleğin yuvadan attığı yavru: Yakınlarından ilgi görmeyen, çevresinin uzaklaştırdığı kimse.
Lokma ağzında büyümek: Herhangi bir sebepten, acı ya da üzüntüden dolayı lokmasını yutamamak, yiyememek. Ağzında lokmalar büyümeye başladı, gözleri dolu dolu oldu.
Lokmasını saymak: Birinin ne kadar yediğine bakmak, çok yiyeceğinden korkmak.
Lök gibi oturmak: Bir yere bütün ağırlığıyla çökmek, oturup kalmak. Sedire lök gibi oturunca gacur gucur sesler duyuldu.
Lügat paralamak: Anlaşılmaz, süslü, parlak, ağdalı, konuşma dilinde geçmeyen kelimelerle konuşmak. Lügat paralamak hoşuna gitmeye başlamıştı.
Lüpe konmak: Değerli bir şeyi bedavadan, emek sarf etmeden ele geçirmek.
Dillere destan olmak deyiminin anlamı
* Herkes tarafından konuşulur olmak.
* Her yerde kendisinden söz edilmek. Bir olay veya nitelik halk arasında yayılmak.
Örnek: Dillere destan İstanbul nezaketini o evde gördüm, ağzım açık kaldı. (A. Kutlu)
Örnek 2: Ona öyle bir oyun oynayacağım ki dillere destan olacak!
Dilinin ucuna gelmek deyiminin anlamı
* Söyleyecek duruma gelmek.
* Söylemek üzere olmak, söyleyecek durum doğmak (ama söylemekten vazgeçmek).
* Tam söyleyecekken vazgeçip söylememek.
* Hatırladığı şeyi söyleyecekken yine unutuvermek.Dilinin ucuna geldi ama utandığı için söyleyemedi.
Örnek: İsmi dilimin ucuna gelir gelmez kalbimden hafif bir cereyanın kopup damarlarıma aktığını duyuyorum. (E. İ. Benice)
Ağzı dili kurumak deyiminin anlamı
* Susuz kalmak.
* Konuşamaz duruma gelmek.
Örnek: Ağzım dilim kurudu, kız yalvara yalvara (Halk türküsü)
Örnek 2: İki saattir yürüyoruz, ağzım dilim kurudu, biraz su ver de içelim.
Örnek 3: Sahnede şarkılarını seslendirirken, ağzı dili kurudu, sesi kesildi.
Ağız, dil vermemek deyiminin anlamı
* Konuşmamak, susmak.
* Söz söyleyemeyecek kadar hasta olmak.
* Herhangi bir sebeple hiç konuşmamak, susmak.
Örnek: Kurşuna dizilmeyi göze aldılar ama ağız, dil vermediler.
Ağzı dili bağlanmak deyiminin anlamı
* Herhangi bir sebeple konuşamaz olmak.
* Korku, heyecan gibi bir nedenle konuşamaz olmak ya da bir süre konuşamamak.
Örnek: Ağzım dilim bağlandı sanki, bir şey diyemedim.
Örnek 2: Kocasıyla görüştükten sonra, kadının ağzı dili bağlanmış.
Örnek 3: Arkadaşları tehdit edince, çocuğun ağzı dili bağlanmış.
Dilinin ucuyla deyiminin anlamı
* İçten, yürekten olmayarak, laf olsun diye.
* Laf olsun diye, içten gelmeyerek, isteksizce, gönülsüzce.
Örnek: Beni de dilinin ucuyla davet etti.
Dilinin altında bir şey olmak deyiminin anlamı
* Bir kimsenin sözlerinden, açıkça söylemediği bir şeyler anlaşılmak.
Örnek: Günlerdir doktorun dilinin altında bir şeyler olduğunun farkındaydı. (Y. Kemal)
Örnek 2: Dilinin altında bir şey olduğunu biliyorum ama bir türlü söyletemiyorum.
Dili sürçmek deyiminin anlamı
* Konuşma sırasında kelimeleri yanlış söylemek.
* İstenmeyen bir konudan söz etmek.
* Konuşurken ağzından, istemediği bir söz kaçırmak.
Örnek: Bir dil sürçmesi sonucu, bu tartışmayı yarım saat kadar yürütmüşüm. (S. İleri)
Küçük dilini yutmak deyiminin anlamı
* Şaşırmak, donakalmak.
* Çok şaşmak, hayrete düşmek, donakalmak, hiçbir şey söyleyemez hâle gelmek.
Örnek: Kadıncağız beni bu hâlde görünce az kalsın küçük dilini yutacaktı. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Örnek 2: Ne o dostum, küçük dilini mi yuttun?
Dili uzamak deyiminin anlamı
* Haddini bilmeden konuşmak.
* Saygısızca ileri geri konuşur olmak
Örnek: Sussana biraz, senin dilin uzadı bu aralar.
Dili varmak deyiminin anlamı
* Bir sözü söylemeye gönlü razı olmak.
* Kötü, olumsuz bir şeyi, sözü söylemekten çekinmemek.
Örnek: Süleyman Kâhyaya söylemeye kimsenin dili varmıyor, gücü yetmiyordu. (Y. Kemal)
Örnek 2: Bunu söylemeye nasıl dilin varıyor?
Dili yanmak deyiminin anlamı
* Üzüntü ve eziyet çekmek, zarara uğramak.
* Bıkmak, nefret etmek.
Örnek: Otobüs yolculuğundan bir hayli dilim yandı. (B. R. Eyuboğlu) Örnek 2: Şair neslinin şarkıdan o kadar dili yandı ki şarkı kelimesini nerede görse silip üstüne türkü diyecek. (B. R. Eyuboğlu)
Dilinde tüy bitmek deyiminin anlamı
Tekrar tekrar (sık sık) söylemekten usanmak, bıkmak.
Örnek: Hep de aynı tipler. Laftan da anlamıyorlar. Dilimde tüy bitti. (E. Şafak)
Örnek 2: Size söyleye söyleye dilimde tüy bitti.
Dilinden anlamak deyiminin anlamı
* Bir canlının çıkardığı seslerden veya onun davranışlarından ne anlatmak istediğini anlamak.
* Söz konusu olan şeyin özelliğini bilmek.
Örnek: Bunda yenilmiş, içilmiş bir şey yok ya! Sen onun dilini de anlarsın. (M. Ş. Esendal)
Örnek 2: Bir tek babam bu hayvanın dilinden anlıyor.
Örnek 3: Şu bilgisayarın dilinden anlayan biri var mı?
Dilinden kurtulamamak deyiminin anlamı
* Sürekli olarak bir kimsenin sitem, eleştiri ve sataşmalarına uğramak.
* Yaptığı bir kabahatten ötürü sürekli olarak, bir kimsenin sitem, eleştiri ve sataşmalarına uğramak.
Örnek 2: Ne yapmalıyım da dilinden kurtulmalıyım onun?
Diline sağlam olmak deyiminin anlamı
* Saklanacak konuları açığa vurmamak.
* Kötü söz söylemekten kaçınmak.
Diline sağlık deyiminin anlamı
* Bir sözü yerinde söyleyen kişilere söylenen bir beğenme sözü.
* Yapılan konuşmanın beğenildiğini belirtmek için söylenen söz.
Örnek: Diline sağlık Safiye Abla, ben de onu örnek gösteriyordum.
Örnek 2: Diline sağlık Hocam, verdiğiniz bilgiler gerçekten çok önemliydi.
Dili açılmak deyiminin anlamı
Herhangi bir sebepten dolayı konuşamayan kimse, birden konuşmaya başlamış olmak.
Örnek: Dili açıldı çok şükür!
Dili ağırlaşmak deyiminin anlamı
* Hastalık sebebiyle güçlükle söz söyleyebilmek, güçlükle konuşmak.
* Hastalığı ya da içtiği içki yüzünden güç konuşur duruma düşmek.
Örnek: Hastaya bazı şeyler soruyor. Fakat anlaşılır cevaplar alamıyordu. Birkaç saatin içinde kaynımın dili ağırlaştı. (H. R. Gürpınar)
Örnek 2: Sarhoşun dili iyice ağırlaşmıştı.
Örnek 3: Hastalığı nedeniyle dili ağırlaşmıştı.
Ellenmiş dillenmiş deyiminin anlamı
İffetsizliği yayılmış (kadın).
Örnek: Ellenmiş dillenmiş biriyse bile sana ne?
Dili alışmak deyiminin anlamı
Çok kullandığı bir söze alışmak.
Örnek: Bizim moruk ertesi güne devrisi der de ondan dilim alışmış. (S. F. Abasıyanık)
Dili (başka bir dile) çalmak deyiminin anlamı
Bir kimsenin konuşması başka bir dile benzemek.
Dili bir karış dışarı çıkmak (sarkmak) deyiminin anlamı
Koşmaktan, yürümekten ve yorulmaktan çok susamak.
Örnek: Koştu koştu da dili bir karış sarktı. (S. F. Abasıyanık)
Dili bir karış (olmak) deyiminin anlamı
Fazla konuşan, her söze karşılık veren.
Dili boğazına akmak deyiminin anlamı
Konuşamaz olmak, sesi soluğu çıkmamak.
Örnek: Kılıcı görünce dili boğazına aktı hayranlığından. (Y. Kemal)
Dili çözülmek deyiminin anlamı
Konuşamayan veya susan kişi konuşmaya başlamak.
Örnek: Aslında ben çok az konuşan biriyim. Dilimin böyle birdenbire çözülmesi çok garip. (İ. Aral)
Dili damağına yapışmak (dili damağı kurumak) deyiminin anlamı
Susuzluktan ağzı kurumak, çok susamak.
Örnek: Kupkuru dili damağına yapışıyor, boğazından midesine doğru. (E. E. Talu)
Dili (dilinin) döndüğü kadar deyiminin anlamı
Söyleyebildiği kadar, anlatma gücünün elverdiği ölçüde.
Örnek: Mademki çocuk terbiyesi hakkında konuşmak istiyorsunuz, dilimin döndüğü kadar söyleyeyim. (S. Ayverdi)
Dili dolaşmak deyiminin anlamı
Korku, heyecan, hastalık, utangaçlık, sarhoşluk gibi sebeplerle şaşırarak söyleyeceğini karıştırmak.
Örnek: Vehbi Dedenin kendini dinlediğinin farkına varır varmaz dili dolaştı. (H. E. Adıvar)
Dili dönmemek deyiminin anlamı
* Bir sözü doğru, düzgün söylemeyi becerememek.
* Amacını iyi anlatamamak.
Örnek: Üstelik ben dilim dönmezken armağan ettiğim çiçeklerle konuşmuyor muyum? (R. Mağden)
Dili durmamak deyiminin anlamı
* Sürekli konuşmak.
* Söylenemeyecek şeyleri de söylemek.
Dili ensesinden çekilsin deyiminin anlamı
Bıktıracak kadar çok konuşan veya kötü sözler söyleyenler için kullanılan bir ilenme sözü.
Dili kılıçtan keskin deyiminin anlamı
Kırıcı ve ağır konuşan.
Dilini tutamamak deyiminin anlamı
* Sonunu düşünmeden gelişigüzel konuşmak.
* Bir şeyi söylemeden edememek, söylemekten kendini alamamak.
Dili pabuç kadar deyiminin anlamı
Saygısızca ve gönül kırıcı bir biçimde konuşan.
Örnek: Bazı siyasilerin dili pabuç kadar olmuş.
Örnek 2: Ucu kendine dokununca dili pabuç kadar oluyor.
Örnek 3: Dili pabuç kadar olanların bir haftadır sesi çıkmıyor.
Ağzı dili tutulmak deyiminin anlamı
* Konuşamamak.
* Beklenmedik bir durum karşısında heyecanlanmak, hayranlık duymak. Örnek: Kızları gördün, ağzın dilin tutuldu gayri. (N. Cumalı)
Örnek 2: Kazanın etkisiyle bir süre ağzı dili tutuldu.
Örnek 3: Babasını görünce, ağzı dili tutuldu, tek kelime edemedi.
Ağzı var dili yok deyiminin anlamı
* Pek sessiz, kendi hâlinde anlamında kullanılan bir söz.
* Konuşamayan, derdini anlatamayan anlamında kullanılan bir söz.
Örnek: Benim gibi ağzı var dili yok bir kadınla ne zevkleniyorsunuz? (B. Felek)
Örnek 2: Hey zavallı balık, diyor, ağzın var dilin yok. (S. F. Abasıyanık)
Örnek 3: O çocuğun ağzı var, dili yok; her şeye katlanıyor.
Dile getirmek deyiminin anlamı
* Konuşturmak.
* Belirtmek, anlatmak, açıklamak, ifade etmek.
Örnek: Yıllar yılı, bu amaçları devlet adamlarımız, basınımız, sanat âlemimiz dile getirip durmuştur. (T. Halman)
Örnek 2: Kendi kendime, adlı şiirinde bunu şöyle dile getirir. (S. Birsel)
Dil bir karış deyiminin anlamı
Saygısızca karşılık verenler için kullanılan bir söz.
Örnek: Arkadaşında da dil bir karış maşallah.
Örnek 2: Sende dil bir karış olmuş, terbiyeni takın.
Dil çıkarmak deyiminin anlamı
Alay etmek, eğlenmek.
Örnek: Kardeşine dil çıkarıp durma.
Ağzını dilini bağlamak deyiminin anlamı
Birini konuşamaz duruma getirmek.
Örnek: O şıllık basmış büyüyü, adamcağızın ağzını dilini bağlamıştı. (R. N. Güntekin)
Diline düşmek deyiminin anlamı
Yermek veya alay etmek amacıyla birinin kötü veya yanlış davranışını sürekli söylemek.
Örnek: Mahallede acubelerin diline düşmekten korkuyorum. (P. Safa)
Dil dökmek deyiminin anlamı
Kandırmak, inandırmak veya yararlanmak için tatlı sözler söylemek. Örnek: Ninniyi mutlaka söylemesi için ona bir sürü dil döktü. (O. C. Kaygılı)
Örnek 2: Peşine düşen çocuğu ne kadar dil döktüyse de evde kalmaya razı edemedi.
Dile vermek deyiminin anlamı
Gizli tutulması gereken bir şeyi açığa vurmak, duyurmak, yaymak.
Dile gelmek deyiminin anlamı
* Dile düşmek.
* Konuşma kudreti, yeteneği, olmayan varlık konuşmak, dillenmek, lisana gelmek.
Örnek: Günlerce elin, dile gelmeyen çocuğunu bağrına basan fabrika sahibine acındı. (L. Tekin)
Örnek 2: Kadın dile gelmekten korkuyordu
Dil otu yemek deyiminin anlamı
Çok konuşmak.
Örnek: Mütemadiyen gülüp söylüyordum. Hacı Kalfanın ellerini dizlerine vurarak: -Dil otu mu yedin be kızım? diye bir gülmesi var ki…” (R. N. Güntekin)
Dilini tutmak deyiminin anlamı
Sonunu düşünerek gelişigüzel konuşmaktan sakınmak, ölçülü konuşmak, rast gele konuşmamak.
Örnek: Dilini tutmasını bilmeyenlerin başına neler geldiğini sana söylemediler mi?
Dil uzatmak deyiminin anlamı
Bir kimse veya bir şey için kötü söylemek.
Örnek: Başka ulusların kabahatleri ne olursa olsun, dost ve düşman bize nasıl dil uzatırlarsa uzatsın…” (T. Halman)
Örnek 2: Ben aileme dil uzattıracak kadar basit bir adam değilim.
Örnek 3: O değerli insana dil uzatmaya utanmıyor musun?
Dilden düşmez olmak deyiminin anlamı
Herkes tarafından sürekli tekrar edilir olmak.
Örnek: Kapsamı iyice belirtilmeyen, gerektiği gibi tanımlanmayan sanat sözü, dillerden düşmez oldu. (S. Hilav)
Dilden düşürmemek deyiminin anlamı
* Sürekli tekrar etmek.
* Sevdiği bir kişiden ya da şeyden sürekli söz etmek, sık sık anmak.
Örnek: Yeni telefon alacağını söyledin, çocuk bu aralar telefonu dilinden düşürmüyor.
Örnek 2: Yeni tanıştığı arkadaşını çok sevdi sanırım, dilinden düşürmüyor.
Dile (dillere) düşmek deyiminin anlamı
Hakkında dedikodu yapılmak.
Örnek: Yâr adını desem olmaz / Düşer dillere dillere. (Erzurumlu Emrah)
Örnek 2: Allah kimseyi dile düşürmesin, kadıncağız sokağa çıkamaz oldu.
Dile dolamak deyiminin anlamı
* Bir şeyi veya konuyu sık sık tekrar etmek.
* Bir kimsenin veya bir şeyin dedikodusunu yapmak, kötü tarafını her yerde söylemek.
Örnek: Onu diline dolamış, her fırsatta çekiştirip duruyor.
Örnek 2: Öğretmenler yine bizim sınıfı diline dolaşmış.
Örnek 3: Bizim evliliğimizi diline dolamış, dönüp kendilerine bakmıyor.
Örnek 4: Radyoda bir şarkı dinledim, sabahtan beri dilime dolandı.
Örnek 5: Yalanı diline dolamış kişinin sesi herkesten gür çıkar.
Örnek 6: 23 Nisan şiirini diline dolamış, sabah akşam okuyor.
Deyimler, bir olayı veya durumu anlatmak için kullanılan sözcük veya cümlelerdir. Deyimlerin anlamı, genellikle bir metafor, benzetme veya bir hikaye gibi bir anlatımla ifade edilir. Deyimler, dilin zenginliğini ve kültürel birikimini yansıtmaktadır. Deyimler genellikle yerleşik ve sık kullanılırlar ve sözlüklerde veya deyimler sözlüğünde sıklıkla bulunabilir. Durum böyleyken deyimlerin anlamları ile ilgili bilgi sahibi olunması gereklidir. Zira kimse bir deyimi yanlış kullanmak istemez. Dil dökmek deyiminin anlamı da bu noktada sıklıkla araştırılır.
Dil dökmek deyiminin açıklaması ve doğru kullanımı ile ilgili Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından bilgi paylaşılmıştır. Bu deyimin açıklaması ile ilgili bilgi edindikten sonra deyimi gerek cümle içerisinde gerek günlük hayatta rahatlıkla kullanabilirsiniz.
Kandırmak, inandırmak ya da yararlanmak için tatlı sözler söylemek.“Peşine düşen çocuğu ne kadar dil döktüyse de evde kalmaya razı edemedi.”