Din felsefesi, dinin kendiliğinden varoluşsal hareketi için bir tür rasyonel bir meşrulaştırma sağlayan felsefe dalıdır. Kutsallık, Tanrı, kurtuluş, ibâdet, peygamber, kurban, dua, vahiy, ayin ve sembol gibi dinler tarihinin temel konularını analiz eden din felsefesi; dinin, dini tecrübenin ve onun ifadesinin doğasını belirler. Din felsefesi dini konu edinen, dinin insan var oluşunun kaynağı, insan doğasının ve kaderinin kaynağı ve değerleri ile ilgili sorunları ele alarak sorgulayan felsefe disiplinidir.
Din felsefesi yapmak, dinin temel iddiaları hakkında rasyonel (akılcı), objektif (nesnel), kapsamlı ve tutarlı bir biçimde düşünmek ve konuşmaktır. Dini ele alan tek disiplin din felsefesi değildir. Teoloji (tanrıbilim, ilâhiyat) de aynen din felsefesi gibi dini ve Tanrı'yı konu alır. Ama bunu yaparken belirli bir dininkutsal kitabına, peygamberlerine ve dinâlimleriningörüşlerine sadık kalarak bunları esas alır. Ama din felsefesinde böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Teolojinin en önemli amacı belirli bir dini temellendirmek, açıklamak ve o dinin inananlarının inançlarını güçlendirmeye çalışmaktır. Bundan dolayı her dinin teolojisi olabilir. Yahudi teolojisi, Hristiyan teolojisi, İslam teolojisi vb.
İnsanın ve dinin kaynağı hakkındaki evrimci görüş karşısında bilim insanları arasında vahiyci görüşü savunanlar da çıktı. Aslında Protestan bir rahip olan Wilhelm Schmidt, ilkeller arasında yaptığı etnolojik çalışmalardan sonra yayınladığı Der Ursprung der Gottesidee eserinde dinin ilk şeklinin tektanrıcılık olduğunu ileri sürdü.
Filolog Max Müller, dinin kaynağını dilbilimsel metotlarla tanrısal ilk vahye dayandırmaya çalıştı. Tanrı fikrinin tarihini ele alan Müller'e göre bu fikir, tanrının dünyayı yaratması esnasında ilk vahiyle başladı. İnsana yaşam nefesini üfleyerek tanrısallığın "sezgisini" yerleştirdi. Başlangıçta tanrı "insan ırkının bütün atalarına" kendini aynı tarzda bildirdi. Ancak insan, dil hataları nedeniyle bu tanrıya değişik isimler verdi. Zamanla bu isimlerin her birinin farklı tanrılara işaret ettiği yanılgısına varıldı. Böylece çoktanrıcılık doğdu. Max Müller, Hinduizmin kutsal kitabı Vedalar üzerinde yaptığı dilbilimsel incelemelerle bunu ispat etmeye çalıştı. Müller'in asıl ortaya koymak istediği ise "bütün dinlerde, değişik dillerle ifadesini bulan şey, aynı tanrısal gerçek, aynı vahiydir." cümlesiyle özetlediği tespitiydi.
Dinin kökeninin tektanrıcı vahiy olduğunu savunanlar belli bir dinî inanca sahip olanlardır. Wilhelm Schmidt, Hristiyanlığın Protestan mezhebine bağlı rahip bir bilim insanıdır. Max Müller de inançlı bir Hristiyandır. Onun geleneksel Hristiyan anlayışından ayrıldığı nokta bütün dinlerin kaynağının aynı tanrısal vahiy olduğu anlayışıdır. Geleneksel Hristiyan anlayış, tanrısal vahiy dini olarak sadece Yahudiliği ve Hristiyanlığı görmektedir. Bu anlayışa göre Hristiyanlık Yahudiliğin bir devamıdır fakat Hristiyanlığın çıkışıyla Yahudiliğin hükmü kaldırılmıştır. Diğer dinler ise tamamen şeytan uydurmasıdır. Tanrının bu dinlerle hiçbir işi olmamıştır. Hinduizm de aynı yaklaşımı sergiler. Budizmin din anlayışı tamamen farklıdır. Budizm, tanrısız bir din olarak bilinir. Bu din, ne kendini ne de diğer dinleri tanrısal vahye dayandırır.