PRATİK EDEBİYAT BİLGİLERİ
1. Sagu-ağıt-mersiye konu yönüyle ortaktır. Mersiye ölçü yönünden farklıdır.
2. Koşuk, sagu ve destanİslamiyet öncesi dönemde, dörtlükler biçiminde, hece ölçüsüyle ve genellikle yarım uyak kullanılarak söylenmiştir.
3. Yapay destanlar, doğal destan sürecinden geçmeyen yazarı bilinen destanlardır.
4. Orhun (Göktürk) Yazıtları seafoodplus.info da Orhun Irmağı kıyısında dikilen, yazılı edebiyatımızın ilk ürünleridir.
5. Kutadgu Bilig, siyasetname olup, Yusuf Has Hacib tarafından yazılan, didaktik özellikler taşıyan alegorik bir eserdir.
6. Atabetü’l-Hakayık (Edip Ahmet), Divan-ı Hikmet (Ahmet Yesevi) tasavvufî eserlerdir.
7. Dede Korkut Hikayeleri, Oğuzların savaşlarını anlatan, destan devrinden halk hikayeciliğine geçişin ürünü olan, on üç hikayeden oluşan anonim ürünlerdir.
8. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli yy. da yaşayıp insanlık sevgisini anlatan tasavvufçulardır.
9. Risaletü’n-Nushiye (Yunus Emre), Divan-ı Kebir (Mevlana), Makalat (Hacı Bektaş-ı Veli) tasavvufu anlatan eserlerdir.
İlahi (nefes-deme), şathiye, nutuk, devriye tasavvuf şiirinin dörtlükle oluşan türleridir.
Koşma, semai, varsağı, destanaşık edebiyatı ürünleridir. Dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılırlar. Koşma, işlediği konulara göre koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt dörde ayrılır.
Kaygusuz Abdal ve Pir Sultan Abdaltasavvufu farklı yorumlayan kişilerdir.
Karacaoğlan, Emrah, Aşık Veysel güzelleme; Dadaloğlu, Köroğlu koçaklama türünde eserler vermişlerdir.
Seyranî (kişsel), Dertli (toplumsal) taşlama örnekleri vermişlerdir.
Mani, “aaxa” uyak düzeninde, 7’li hece ölçüsü ve tek dörtlük oluşu nedeniyle anonim edebiyatın en yaygın nazım biçimidir. Divan şiirindeki rubai ve tuyuğla ortak özelliklere sahiptir.
Olağanüstülük, kahramanlarının soylu kişilerinden oluşması, abartılı anlatım destanla masalın ortak özellikleridir. Destan milli, masal çoğunlukla evrenseldir. Destan konusunu tarihi bir gerçekten alır, masal tamamıyla hayal ürünüdür.
Gazel , kaside beyit ve “aa xa xa xa…” uyak düzeniyle, mesnevi ise beyit sayısında sınırlama olmaksızın “aa bb cc dd …” uyak düzeniyle yazılır.
Şarkı ve tuyuğ Türk edebiyatına özgü nazım şekilleridir.
Rubai, tuyuğ, murabba dörtlüklerle oluşturulan divan şiiri nazım türleridir.
Felsefî ve dinî konuların işlendiği “terkib-i bend” de vasıta beyiti devamlı değişir. “Terci-i bend”de vasıta beyiti aynı kalır.
Gazel ve kasidede ilk beyite matla, son beyite makta, şairin adının geçtiği beyite mahlas beyiti veya taç beyit denir.
Dize sonlarındaki uyaktan başka şiirin ortasında da uyak bulunursa buna musammat gazel veya musammat kaside denir.
Münacat, naat, h,c,v divan şiirinde şiirin konularına göre aldığı isimlerdir.
Divan edebiyatında şairler hakkında bilgi veren eserlere tezkire, halk edebiyatında cönk adı verilir.
Mecalisi’n-Nafais (Ali Şir Nevai) ilk şairler tezkiresidir.
Harname (Şeyhi), seafoodplus.info yazılmış hiciv türünde bir mesnevidir.
Şikayetname, Fuzuli’nin maaşını alamadığı için yazdığı mektup türündeki eseridir.
Nefi, seafoodplus.info hiciv örneği “Siham-ı Kaza”; nabi, aynı yüzyılda yazdığı, didaktik eser olan “Hayriyye” ile tanınır.
Nedim ve Şeyh Galib hece ile de yazan divan şairleridir.
Katip Çelebi “Cihannüma” (coğrafya), Keşfü’z-Zünun; Evliya Çelebi, Seyahatnme; Naima, “Naima Tarihi” adlı eserleri yazan Divan edebiyatının nesir ustalarıdır.
Takvim-i Vakayi (ilk resmî gazete), Ceride-i Havadis (ilk yarı resmî gazete), Tercüman-ı Ahval (ilk özel gazete), Şair Evlenmesi-şinasi (İlk tiyatro), Telemak-Yusuf kamil Paşa (ilk çeviri roman ), Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat-Şemsettin Sami (ilk yerli roman), İntibahNamık Kemal (ilk edebi roman), Cezmi-Namık Kemal (ilk tarihi roman), Araba SevdasıRecaizade Mahmud Ekrem (ilk realist roman), Karabibik-Nabizade Nazım (köy konulu ilk eser), letaif-i Rivayet-Ahmet Mithat (ilk öykü), EylülMehmet Rauf (ilk psikolojik roman), Mai ve Siyah-Halit Ziya Uşaklıgil ( Batılı anlamda ilk realist roman).
Tanzimat romanında yanlış batılılaşma ve cariyelik en yaygın konulardır.
Tanzimat şiirinde divan şiiri biçimleri kullanılmış, içerik değişmiştir.
Namık Kemal hem tiyatro hem roman yazmış; ancak onu asıl tanıtan vatan temalı şiirleridir.
Tahrib-i Harabat ve Takib, Namık Kemal’in Ziya Paşa için yazdığı eleştirilerdir.
Ahmet Vefik Paşa, Moliere’den Cimri, Hastalık Hastası, Kibarlık Budalası gibi tiyatroları çevirmiştir.
Ahmet Mithat Efendi’nin halka okuma zevkini aşılama düşüncesini Hüseyin Rahmi ve Halide Edep de sürdürmüştür.
Edebiyatımızın ünlü sözlükleri; Divan-ü Lugati’t-Türk, Muhakemetü’l-Lugateyn, Lehçe-i Osman ve Kamus-ı Türkî’dir.
Tanzimat edebiyatı ikinci döneminde “sanat sanat için” anlayışına dönülerek, Servet-i Fünun edebiyatına hazırlık yapılır.
R. Mahmut Ekrem “Güzel olan her şey şiire girebilir.” diyerek Muallim Naci ile kafiye tartışmasını başlatır.
A. Hamit Tarhan, Namık Kemal’in tiyatro anlayışının tersini savunur. Tiyatro tekniği iyi olmadığı için yazdığı tiyatrolar sahnelenemez.
Edebiyatımızda ölüm temasıyla meşhur şairler; Abdülhak Hamit, Cahit Sıtkı, Yahya Kemal’dir.
Servet-i Fünuncular beyit anlayışını kırarak nazımı nesre yaklaştırırlar.
Servet-i Fünun’da romanlar realizm ve natüralizmden; şiirler ise sembolizm ve parnasizmden etkilenir.
Servet-i Fünun romanı, çevre olarak İstanbul’u, karakter olarak aydınları seçer.
Tevfik Fikret, sanatının ikinci döneminde sanatı toplumun hizmetine sunar, hece ölçüsüyle yazdığı şiir kitabının ismi Şermin’dir.
“Sis”, Tevfik Fikret’in İstanbul’a hakaretlerle dolu şiiridir.
Cenab Şahabettin, parnasizm ve sembolizmden etkilenmiş, bir şiirde birden çok aruz kalıbı kullanmıştır.
H. Ziya Uşaklıgil, Balzac, Stendhal, flaubert gibi realist yazarlardan etkilenmiş; Batılı anlamda ilk realist roman Mai ve Siyah’ı yazmıştır.
H. Ziya’nın anı türündeki eserleri Kırk Yıl, Saray ve Ötesi’dir.
Hüseyin Cahit Yalçın, “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalesiyle Servet-i Fünun dergisinin kapanmasına neden olmuştur.
Sürgüne gönderilen başlıca sanatçılar; Namık Kemal, H. Cahit Yalçın, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, şair Eşref, Refik Halit Karay’dır.
Süleyman Nazif ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu dil yönüyle –sırasıyla- Tanzimat ve Milli Edebiyata bağlıdırlar.
Şık, Şıpsevdi, Mürebbiye, Metres, Kaynanam Nasıl Kudurdu Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarıdır.
Ahmet Rasim, İstanbul’un günlük yaşantısını sade bir dille anlatan bağımsız yazarlardandır.
Fecr-i Ati, Servet-i Fünun’u eleştirmesine rağmen onun “Sanat kişiseldir.” anlayışını devam ettirmiştir.
Milli Edebiyat, “Genç Kalemler” dergisinde yayımlanan “Yeni Lisan” adlı makaleyle yılında başlar.
Milli Edebiyat bir yönüyle halk edebiyatına dönüşür.
Ömer Seyfettin, mili ve tarihî konulu öyküleriyle tanınan yazardır.
Edebiyatımızdaki ünlü öykücüler; H. Cahit Yalçın, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Haldun Taner’dir.
Ziya Gökalp, Türkçülüğün felsefesini yapmış, Milli Edebiyata düşünce yönüyle katkıda bulunmuştur.
Kızıl Elma, Yeni Hayat, Altın Işık Ziya Gökalp’in şiir kitaplarıdır.
Özel isimle anılan şairler; Sultanü’ş-Şuara (Şairler Sultanı)-Baki, Vatan Şairi- Namık Kemal, Şairi-i Azam-Abdülhak Hamit Tarhan, Bayrak Şairi-Arif Nihat Asya, Türk Şairi-Mehmet Emin Yurdakul…
Türk edebiyatının tarihini bilimsel açıdan işleyen Mehmet Fuat Köprülüdür.
Edebiyat tarihi yazarları; M. Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ali Canip Yöntem’dir.
Halide Edip Adıvar, İngiliz edebiyatından seafoodplus.infoşten Gömlek, Vurun Kahpeye ( Kuruluş Şavaşı’nı işler); Sinekli Bakkal, Tatarcık (toplumsal konuları işler), Mor Salkımlı Sokak (hatıra) bazı eserleridir.
Y. Kadri Karaosmanoğlu, Tanzimat’la Atatürk Türkiye’si arasındaki dönem ve kuşakların geçirdiği sosyal değişiklikleri ve bunalımları işler. Tezli roman türünün ustasıdır. Kiralı Konak ( kuşak çatısması), Sodom ve Gomore (işgal altındaki İstanbul’un olumsuz yanları), Yaban (Kurtuluş Savaşı ve köylü aydın uçurumunu işler), Ankara ( Cumhuriyet’ten sonraki Ankara’nın üç dönemi) Nur Baba ( Bektaşi tekkeleri) belli başlı eserleridir.
Reşat Nuri Güntekin’in romanlarında yoğun bir Anadolu atmosferi vardır. Dili sade, karakterleri halktandır.
Refik Halit Karay, sürgünde yazdığı Anadolu konulu eserleriyle tanınır. Sürgün, Yezidin Kızı, Bugünün Saraylısı (roman), Kirpinin Dedikleri, Memleket Hikayeleri, Gurbet Hikayeleri bazı eserleridir.
Beş Hececiler Milli Edebiyatın devamı sayılır. Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç bu akımın şairleridir.
Faruk nafiz Çamlıbel, aruzla da yazmıştır. Çoban Çeşmesi, Han Duvarları adlı şiirleri ünlüdür.
Mehmet Akif Ersoy lirik-didaktik özellikteki şiirleriyle tanınır. Manzum hikayecilikte ustadır. Safahat (yedi bölüm) ünlü eseridir.
Ahmet Haşim sembolist şairdir. Şeiirlerinde anlam kapalı, düzyazılarında dili yalındır. Bütün şiirlerini aruzla yazmış, Fecr-i Ati’den sonra bağımsız olarak sanat anlayışını devam ettirmiştir. Bazı eserleri; Piyale, Göl Saatleri, Gurabhane-i Laklakan…
Yahya Kemal Beyatlı divan şiirine yeni yorum getirmiş, eski nazım biçimleriyle Batılı şiirler yazmıştır. Şiirlerinde sonsuzluğa erişme düşüncesi vardır. “Ok” şiirinin dışındaki bütün şiirlerini aruzla yazmıştır. Eserleri; Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgarıyla, Aziz İstanbul…
Yedi Meşaleciler, Beş Hececileri duygusallıkla suçlamışlar; ancak kendileri de sembolizmden etkilenmişlerdir. Z. Osman Saba, Yaşar Nabi, Muammer Lütfi Bahşi, Vasfi Mahir Kocatürk, Sabri Esat Siyavuşgil, Cevdet Kudret Solok, Kenan Hulisi Koray sanatçılarıdır.
Garip Akımı (I. Yeniciler) sanatsal anlatımdan, ölçü ve uyaktan kaçınmış sıradan insanların hayatlarını işlemiştir.
II. Yeniciler, I. Yeni Hareketine tepki olarak ortaya çıkmışlardır. Şiirde anlam kapalılığı savunmuşlar ve sürrealizmden etkilenmişlerdir. İlhan Berk,Cemal Süreyya, Edip Cansever, Ece Ayhan bazı temsilcileridir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal’in öğrencisidir. Şiirlerinde bilinçaltı, rüya ve zaman kavramı baskındır. Geçmişe özlem eserlerinin başlıca temasıdır. Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Beş Şehir bazı eserleridir.
Ahmet Kutsi Tecer, Anadolu motiflerini işler. Dergah ve Milli Mecmua’da eserleri yayınlanır. Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı bazı eserleridir.
Ahmet Muhip Dıranas, Fahriye Abla adlı şiiriyle meşhurdur.
Cahit Sıtkı Tarancı, ölüm, yalnızlık konularını işler. En çok bilinen şiirlerinden biri Otuz Beş Yaş’tır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın en ünlü eserlerinden biri “Üç Şehitler Destanı”dır. Eser yapay bir destandır.
Cahit Külebi: Birçok şiirinde noktalama işareti yoktur. Çocuk şiirleriyle tanınır. “Türk Mavisi” eserlerinden bir tanesidir.
Nurullah Ataç: Deneme ve eleştirileriyle anılıseafoodplus.info cümle anlayışını başarıyla uygulamıştır. “Günlerin getirdiği, Karalama Defteri” bazı eserleridir.
Gezi Yazısı Yazanlar: Evliya Çelebi (Seyahatname), Ahmet Haşim (Frankfurt Seyahatnamesi), Falih Rıfkı Atay (Yolcu Defteri), Cenap Şahabettin ( Hac Yolunda)…
Psikolojik roman: Zehra (Nabizade Nazım), Eylül (Mehmet Rauf), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa)
Sait faik Abasıyanık: Öykülerinde Adalar’ı, İstanbul’u ve sıradan insanı işler. Durum hikayecisidir. Semaver, Sarnıç, Son Kuşlar bazı eserleridir.
Necip Fazıl Kısakürek: metafizik problemleri hecenin gücüyle çok güzel anlatır. Şiir dışında tiyatro, öykü, araştırma gibi alanlarda da eserler vermiştir. Çile, Bir Adam Yaratmak bazı eserleridir.
Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı): Balıkçıları ve denizi işler. Bodrum’un antik çağlarındaki ismini mahlas olarak kullanır.
Kemal Tahir: Roman ve hikayelerinin konusunu sistemin aksayan yönlerinden alır. Bozkırdaki Çiçek, Devlet Ana, Karılar Koğuşu, Esir Şehrin İnsanları bazı eserleridir.
Bedri Rahmi Eyüboğlu; şair ve yazarlık dışında ressamdır. Karadut, Canım Anadolu bazı eserleridir.
Tarık Buğra: istiklal Savaşı’nın bilinmeyen yönlerine yeni yorumlar getirdi. Küçük Ağa, Osmancık, Siyah Kehribar, yarın Diye Bir Şey Yok bazı eserleridir.
Yaşar Kemal: Çukurova ve Toroslardaki efsanelere dayalı, toprak kavgalarını işleyen roman ve hikayeler yazmıştır. İnce Memed, Orta Direk, Sarı Sıcak, Teneke bazı eserleridir.
Orhan Kemal: Köyden kente göç ve bu göçün son uçlarını işler. Koğuş, Hanımın Çitliği bazı eserleridir.
Necati Cumalı: Ege Bölgesi’ndeki köylüyü işler. Tütün Zamanı, Boş Beşik, Susuz Yaz bazı eserleridir.
Cemil Meriç: Makale, deneme, eleştiri ustasıdır. Bu Ülke,Umrandan Uygarlığa, Kırk Ambar bazı eserleridir.
Cengiz Aytmatov: Kırgız yazardır. Cemile, Gün Olur Asra Bedel, Selvi Boylum Al Yazmalım bazı eserleridir.
Klasisizm, akıl ve sağduyuya önem verir. Latin ve Yunan kaynaklarına yönelen kuralcı, yüksek zümre edebiyatıdır. Moliere, Racine, La Fontaine klasik yazarlardandır.
Romantizm, Klasisizm’e tepkidir. Kuralcılığı reddederek ulusal konulara yönelir. Zıtlıklar, ak-kara çatışması ve özellikle duygusallık ön plandadır. Victor Hugo, Goethe bazı yazarlarıdır.
Realizm, Romantizm’e tepkidir. Gerçekler gözleme dayalı olarak anlatılır. Balzac, Stendhal, Flaubert, Tolstoy, Dostoyevski ünlü temsilcileridir.
Parnasizm, realizm’in şiire yansımasıdır. Sözcüklerle manzara çizilir.
Sembolizm, kapalı şiir anlayışını savunan edebi akımdır.
Natüralizm: Aşırı gerçekçiliktir. Olayların ortaya çıkışı neden sonuç ilişkisi deneylenerek anlatılır.
Edebi akımların sıralanışı: Klasisizm, Romantizm, Realizm, Natüralizm(roman akımları); Parnasizm, Sembolizm, Sürrealizm (şiir akımları)
Dünya edebiyatının tanınmış yazar ve eserlerinden bazıları: Shakespeare (Hamlet ve Otello), Cervantes (Don Kişot), Maksim Gorki (Ana), Montaigne (Denemeler), Schiller ( Wiliam Tell), Dostoyevski (Suç ve Ceza), Tolstoy (Savaş ve Barış), Mark Twain ( Tom Sawyer’in Maceraları)
Klasik trajedide karakterler yüksek tabakadandır, konu mitolojiktir. Ölüm ve yaralanmalar sahnede gösterilmez. Üç birlik kuralı (zaman, mekan olay birliği) vardır.
Klasik komedide kişiler halkın içinden, konular günlük yaşamdandır. Ölüm ve yaralanmalar sahnede gösterilir. Üç birlik kuralı vardır.
Deneme, kişisel düşüncelerin kanıtlama amacı güdülmeden aktarıldığı; fıkra, günlük olayların sade bir dille yazıldığı; makale, tezlerin kanıtlanmaya çalışıldığı; eleştiri; bir eserin bilimsel temellere dayanılarak yorumlandığı yazın türleridir.
Lirik şiir, coşkuların işlendiği; epik şiir, kahramanlık konularının işlendiği; pastoral şiir, kır ve çoban yaşamının işlendiği; dramatik şiir, acıklı durumların işlendiği; satirik şiir eleştirilerin işlendiği; didaktik şiir; öğreticiliğin işlendiği şiir türleridir.
Redif, aynı görevli ekler ve aynı anlamlı sözcüklerdir. Uyaktan sonra gelir.
Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sebahattin Eyüboğlu, Bacon, Montaige ünlü deneme yazarlarıdır.
Bir sözcüğün hem gerçek hem mecaz anlamda kullanılması kinaye sanatını doğurur.
Hüsn-ü Talil sanatında olayın sebebi daha güzel bir nedene bağlanır.
Bilinen bir konunun bilinmiyormuş gibi davranılması Tecahül-i arif sanatını doğurur.
Sesteş sözcükler cinas sanatı yapar.
İntak (konuşturma) sanatının olduğu her yerde teşhis vardır.
Masal, evrensel; destan ulusal nitelikler taşır.
Seci, düzyazıdaki ses benzerliğidir.
Bir şairin bir şiirine aynı ölçü ve aynı uyakla yazılan şiirine nazire denir.
İlyada (Yunan), Kalevala(Fin), Nibelungen (Alman), Ramayana (Hint), Şehname (Fars) dünyaca tanınmış destanlardır.
Şarkı, tuyuğ, rubai dörtlüklerle yazılan divan şiiri nazım şekilleridir.
Dilinin ağır oluşu ve yüksek zümreye yönelişi Divan edebiyatı ile Servet- Fünun’un ortak özellikleridir.
Ağır ve sanatlı anlatım, sembollerle duyguları anlatma biçimine Sebk-i Hindi denir. Sebk-i Hindi divan edebiyatında kabul edilen bir anlayıştır.
Dacemeron hikayeleri (Bocecaeio) dünyanın ilk hikayeleridir.
Aiskhlos, Sophokles, Euripides, Aristopanes eski Yunan edebiyatının tiyatro ustalarıdır.
Hazırlayan: Yusuf Kenan DURMUŞOĞLU
Etiketler:
Dersin işlenebildiği tüm diller :
Merhaba, özellikle edebiyat derslerinin sıkıcı olduğu konusunda hepimiz hem fikiriz diye düşünüyorum ancak birlikte bu sıkıcılığı ortadan kaldıracağımıza ve derslerimizin keyifle geçeceğine inanıyorum. Osmanlı Türkçesi ise bulmaca gibidir, birlikte bu bulmacanın püf noktalarını yakalayacağız ve siz çözmeye başladıkça zevk alacaksınız. Dilbilgisi, zorlandığımız ama birlikte zor kelimesini bile ekine köküne ayıracağımız bir ders olacak. Nasıl diye sorarsanız, gelin birlikte görelim.
Hilal ile yapacağınız bu ücretsiz ilk ders, birbirinizi tanımanıza ve sonraki dersleriniz için ihtiyaçlarınızı belirtmenize olanak sağlayacaktır.
Çeşitli milletlerin şiirlerinde ahengi sağlamak amacıyla hecelerin sayı ya da niteliklerini esas alan birtakım ölçülerin kullanıldığı bilinmektedir. Türk şiirinde de biri hece ölçüsü (=hece vezni), diğeri de aruz ölçüsü (=aruz vezni) olmak üzere iki ölçü kullanılmıştır. Hece ölçüsü şiirin bütün mısralarındaki hece sayısının eşitliğine, aruz ölçüsü de açık (=kısa) ve kapalı (=uzun) olarak nitelenen hecelerin bir şiirin bütün mısralarında aynı düzen içerisinde tekrarlanması esasına dayanır.
Gerek hece, gerekse aruz ölçüsünün görevi şiirde ritmi sağlamaktır. Bu ölçüler aracılığıyla düzenli ses oluşumları elde edilerek şiire müzik ögesi katılır. Ölçü dışında kafiye, vurgu, mısralardaki durak yerleri ve ses tekrarları da şiirde ahengi sağlayan ögelerdendir. Aruz genellikle klâsik dönem Türk şiirinde, hece ise halk şiirinde kullanılmıştır.
Aruz, Arap edebiyatında doğmuş ve oradan Fars ve Türk edebiyatlarına ve diğer İslamî edebiyatlara geçmiş bir şiir ölçüsüdür. Arap şiirinde aruz veznini bir esasa bağlayan el-Halîl b. Ahmed el-Ferahidî (öl. )dir . Ondan önce de Araplar aruzu, kuralları belirlenmemiş bir âhenk sistemi olarak şiirde kullanmış ve uygulama yoluyla öğretmişlerdir. Ancak Halilin çalışmaları sonucunda bu uygulamalar ve dağınık bilgiler bir esasa bağlanmış ve aruz bir bilim dalı olarak Arap edebiyatı ndaki yerini almıştır.
Arap aruzu İran edebiyatına geçtiğinde birtakım değişikliklere uğramıştır. Bu değişikliklerden en önemlisi Arap aruzundaki bazı bahir (<bahr)lerin kullanılmaması ve birtakım yeni bahirlerin ilave edilmesidir. Bir diğer önemli değişiklik de Arap nazmına göre İran aruzunda tefile sayısının, buna bağlı olarak mısra uzunluğunun daha da artmasıdır.
Türkler aruz veznini doğrudan Arap edebiyatından değil, İran edebiyatından almışlardır. Dolayısıyla İran edebiyatında yapılan değişiklikler de Türk aruzuna yansımıştır. Ancak İran şiirinde kullanılan bütün bahirler Türk şiirine olduğu gibi aktarılmamış; İran edebiyatında kullanılan bazı vezinler Türk şiirinde neredeyse hiç kullanılmamıştır. Fakat İran aruzu ile Türk aruzu arasındaki fark, Arap şiiri ile İran şiiri arasındaki farka göre çok daha azdır. Bundan dolayı Türk aruzunun pek az değişiklikle İran aruzunu izlediğini söylemek mümkündür.
Türkler Aruzla şiir yazmaya başladıklarında hece veznine yakın aruz vezinlerini tercih etmişlerdir. İslamî dönem Türk edebiyatının ilk büyük şaheseri olan Kutadgu Biligin 11li hece veznine yakın bir bahirden alınmış bir vezinle yazılması bunun en önemli göstergesidir. Bu Türk şiirinin devam gücünü ve varlığını sürdürme yeteneğini gösterir. Aruzun Türk şiirine başarıyla uygulanması oldukça uzun bir süre sonundagerçekleşebilmiştir. Bunun nedeni Türkçenin kelime varlığında aruz veznine uygun hecelerin mevcut olmamasıdır. Türk edebiyatının Anadolu sahasındaki ilk ürünlerinde oldukça sık görülen aruz hataları, zamanla Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren kelimelerin de katkısıyla giderek azalmış ve aruz vezniyle son derece âhenkli şiirler yazılmaya başlanmıştır. Türk edebiyatının klâsik olarak nitelenen en uzun ve en olgun döneminde ölçü olarak aruz vezni kullanılmıştır.
Türk edebiyatı Batı edebiyatının etkisi altına girdikten sonra da aruz ile ilgi kopmamış, şairler yeni arayışlar peşinde koşarken aruzu yeni ifade teknikleri için yine ahengi sağlayan ölçü olarak kullanmayı sürdürmüşlerdir. Aruz, Tevfik Fikret (öl. ) ve Mehmet Âkif (öl. )in şiirlerinde Türkçe ile en güzel şekilde uyum sağlamış, Mehmet Âkif ile de günlük dil bile aruzla ifade edilebilir hâle gelmiştir. Fakat Cumhuriyet döneminde aruza ilgi gittikçe azalmış, Yahya Kemal (öl. )in şiirleri ile de devrini kapatmıştır.
Aruz Türk edebiyatında Halk şiirinde de denenmiş ve divan, selis, semaî gibi biçimlerin farklı adlarla adlandırılmasına aruzun belli kalıplarının kullanılması kaynaklık etmiştir.
Aruzla İlgili Temel Kurallar ve Terimler
Aruza Göre Hece Türleri
Aruz, şiirde açık (=kısa) ve kapalı (=uzun) olarak nitelenen hecelerin öncedenbelirlenmiş bir düzen içerisinde tekrarlanması esasına dayanan bir şiir ölçüsü; daha doğrusu bir âhenk sistemidir. Dolayısıyla aruz veznini öğrenmek için yapılacak ilk iş, bu vezne göre hecelerin ses değerlerini; yani, hangi hecenin açık, hangi hecenin kapalı hece kabul edildiğini belirlemektir.
Aruza göre üç çeşit hece vardır: 1. Açık (=kısa) hece, 2. Uzun (=kapalı) hece, 3. Medli hece (=bir buçuk hece).
1. Açık hece (=kısa hece):
Sonu kısa ünlü ile biten heceler aruza göre açık ya da kısa hecedir: ge-li-yorun koyu harşerle gösterilen birinci ve ikinci heceleri gibi.
Tek kısa ünlüden meydana gelen heceler de aruzda açık hece kabul edilmiştir: e-mekin ilk hecesi olan egibi.
Açık heceler, aruz işlemlerinde nokta (.) ile gösterilir.
2. Kapalı hece (=uzun hece):
Sonu ünsüz ya da uzun ünlü ile biten heceler aruzda kapalı ya da uzun hece olarak kabul edilir: dün-yâsözünün heceleri gibi.
Tek uzun ünlüden meydana gelen heceler de aruzda kapalı hece olarak kabul edilir: â-teş kelimesinin ilk hecesi gibi.
Kapalı ya da uzun heceler, aruz işlemlerinde kısa bir düz çizgi ( ) ile gösterilir.
3. Medli hece (=bir buçuk hece):
Aruzda bazı heceler ilki kapalı ikincisi açık olmak üzere iki hece değerinde kabul edilmiştir. Bu tür hecelere medli hece, bileşik hece ya da bir buçuk hece denir. Medli heceleri dört grupta toplamak mümkündür:
a. Bir uzun ünlü ve bir ünsüzden oluşanlar: âb, âl gibi.
b. Bir ünsüz, bir uzun ünlü ve bir ünsüzden oluşanlar: yâr, nâz, sûr, rîz gibi,
c. Bir kısa ünlü ve iki ünsüzden oluşanlar: eşk, emr, ömr gibi,
d. Bir ünsüz, bir kısa ünlü ve iki ünsüzden oluşanlar: derd, zehr gibi.
Bu heceler, normal bir heceden daha fazla uzatılarak okunur ve bu şekilde okumaya med adı verilir. Aruz işlemlerinde medli heceler bir kısa çizgi ve bir nokta (- .) ile gösterilir. Kısa çizgi, kapalı; nokta da açık heceyi gösterir.
Aruz İşlemleri
Aruz vezninin açık (=kısa) ve kapalı (=uzun) olarak nitelenen hecelerin önceden belirlenmiş bir düzen içerisinde tekrarlanması esasına dayanan bir şiir ölçüsü olduğunu daha önce belirtmiştik. fiairler, mısralarını önceden belirlenmiş bu âhenk sistemiyle uyumlu hâle getirebilmek için şiirdeki sesler üzerinde birtakım değişiklikler yapmışlardır. Bazılarının şiirin ahengine katkıda bulunmakla birlikte bazıları âhenk hatası olarak kabul edilen bu değişiklikler vasıl, imâle, med, zihâf, tahfîf ve teşdîddir.
1. Vasl (=ulama):
Sonu ünsüzle biten bir kelimeyi, açık hece elde etmek ya da bir kapalı bir açık (=bir buçuk) hece değerinden tek kapalı hece değerine düşürmek için ünlüyle başlayan bir sonraki kelimeye bağlamak; yani, lâzım olduyu lâzımoldu; âbâd olduyu âbâ doldu; mest olduyu, mes toldugibi okumaktır:
Örnek
Gitdünammâ ki kodun hasretile cânı bile
İstemem sensüzolan sohbet-i yârânı bile (Neşâtî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Gittin, ama canı hasretle birlikte bıraktın. Sensiz olan dost sohbetini bile istemem artık.
Beyitteki Gitdün ammânın aruza göre ses değeri 4 kapalı hece (= -); vezne göre olması gereken değeri ise, bir kapalı, bir açık ve iki kapalı hece (= . -) dir. Mısraı beytin veznine uygun okuyabilmek için Gitdünün ikinci hecesindeki nsesini ammânın başına almak, yani vasletmek gerekmektedir. Bu işlemi yaptığımızda gitdün ammâ, gitdü nammâ hâline gelecek; aruza göre ses değeri de - . -olacaktır. Yine ikinci mısradaki sensiz olanı da beytin vezniyle uyumlu hâle getirmek için sensi zolan biçiminde okumak gerekmektedir.
Vasl aruz işlemlerinde düz çizgi ( _ ) işaretiyle gösterilir.
Örnek
Dir _ isem derd-i ser _ oldı lebün _ emmek bana dir
Derd-i ser hâsıl _ ider içse kişi tatlı şerâb (Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Dudaklarını emmek başımın derdi oldu., desem, o da bana insan tatlı şarap içerse elbette başı ağrırder.
vasl öncesi: dir isem -> vasl sonrası: di risem
vasl öncesi: hâsıl ider -> vasl sonrası: hâsı lider
Vasl-ı ayn: Vasıl, ancak sonu ünsüz ile biten bir kelime ile ünlüyle başlayan bir kelime arasında yapılabilir. Ayın bir ünsüz olduğu için son sesi ünlü olan bir kelimenin ayınla başlayan bir kelimeye vasledilememesi gerekir. Ancak Türk şairleri bu kurala fazla uymamışlardır; bir ünsüz sesi ayna ya da aynıyok sayarak onun ünlüsüne vasletmekte bir sakınca görmemişlerdir. Bu işleme aruzda vasl-ı ayn (=ayn ulaması) denir.
Örnek
Ol âteşîn _ izârdan artuk yakar dili
Hâl-i siyâhı gerçi söyinmiş şerâredür (Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Sevgilinin siyah beni her ne kadar sönmüş bir kıvılcım ise de gönlü o ateşli yanağından daha fazla yakar.
Arapçada yanakanlamına gelen izâr ( ) sözcüğünün ilk harfi ayndır ve ayn ünsüz bir harftir. Beyitte âteşîn, izâra vasledilirken bu ayın yok kabul edilmiş ve âteşînin son sesi olan nun, âteşî nizârbiçiminde izâra vasledilmiştir.
2. İmâle (=imâle-i maksûre):
Kısa ünlüyle biten ya da tek kısa ünlüden ibaret bir açık (=kısa) heceyi, ölçü gereği uzun; yani, kapalı (=uzun) hece değerine yükseltmektir.
Şairler imâleyi Türkçe hecelerdeki kısa ünlülerde yapmışlar; Arapça ve Farsça sözcüklerdeki kısa ünlülerde imale yapmamaya büyük özen göstermişlerdir. Ancak Fars şiirinin de etkisiyle gül ü bülbüldeki üve gül-i bâğdaki -igibi Farsça atıf vavlarını (u, ü) ve tamlama kesrelerini (-i) imaleli olarak kullanmakta bir sakınca görmemişlerdir.
Türkçe kelimelerde, kelime ortasındaki ve isesi dışındaki ünlülerde yapılan imaleler aruzda önemli âhenk kusurlarından biri olarak kabul edilmiştir. İmale genellikle bir vezin kusuru olarak görülmekle birlikte bazı durumlarda metne âhenk katan bir öge olarak da değerlendirilebilir. Başlangıç döneminde Türkçe ünlülerde yoğun olarak yapılan imaleler daha sonra Türkçenin söz varlığındaki Arapça ve Farsça kelimelerin artması ile gittikçe azalmış ve bu yapay ses değişikliği usta şairler elinde bir âhenk aracı hâline dönüşmüştür.
Örnek:
İşidilir ki uğrılar giricek bir eve dünle
Öli toprağını saçup uyıdurlarmış insânı (Necâtî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Şöyle söylenir: Hırsızlar geceleyin bir eve girdiklerinde içerideki insanların üzerine ölü toprağı saçarak uyuturlarmış.
Necâtînin bu beytinde koyu harşerle gösterilmiş olan Türkçe kelimelerdeki kısa ünlüler vezin gereği uzun ünlü yerine kullanılmıştır. Türk şiirinin aruz ile tam anlamıyla uyum sağlayamadığı bir döneme ait olan bu beyitteki imaleler, imalenin şiirin ahengi üzerinde yaptığı olumsuz etkinin derecesini göstermek için oldukça iyi bir örnektir.
İmâlenin bu türüne imâle-i maksûre adı da verilir. İmalenin bir de imâle-i memdûde ya da medd adı verilen farklı bir türü vardır.
3. Medd (=imâle-i memdûde):
Aruzda medli hecelerin asıl değerlerinden biraz daha uzun okunmasına denir. Asıl anlamı uzatma ya da çekmedir. Medli hece, mest ve aşkta olduğu gibi çift ünsüz ile ya da yâr ve dôstta olduğu gibi bir uzun ünlüden sonra gelen bir veya iki ünsüzle biten hecelerdir. Bu heceler aruza göre biri kapalı (=uzun) biri de kısa olmak üzere iki hece değerindedir. Dolayısıyla med, bu tür bir hecenin aruzdaki ses değerini niteleyen bir terimdir.
Medli hecelerin son ünsüz sesleri vezin gereği ünlüyle başlayan bir söze vasledildiğinde med ortadan kalkar ve medli hecenin ulanan ses dışında kalan kısmı tek kapalı hece değerine düşer. Örnek: harâb oldunun harâ boldu; mest oldunun da mes toldu hâline getirilmesi gibi.
Bir ünlü harften sonra sonu ünsüzle biten Türkçe kelimelerde de bazen med yapıldığı görülür: Dağ, var gibi tek kapalı hece değerindeki Türkçe kelimelerin dâğ, vâr şeklinde uzatılması ve bu yolla ses değerlerinin bir kapalı heceden bir kapalı bir açık hece değerine yükseltilmesi gibi.
Örnek
Yâr hâl-i dilümi zâr bilüpdür bilürem
Dil-i zârumda ne kim var bilüpdür bilürem (Fuzulî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Sevgili, gönlümün hâlini inlemekte, cefa çekmekte olarak biliyormuş, bilirim. İnleyen gönlümde ne olduğunu biliyormuş, bilirim.
İkinci mısradaki Türkçe varda yapılan med, ilk mısradaki iki medle birlikte beyitte farklı bir ahengin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dolayısıyla bu tür medleri sadece vezin gereği yapılmış medler olarak değerlendirmemek, onları birer âhenk ögesi olarak da ele almak gerekir. Türkçe bir heceyi şiirde medli olarak kullanmanın ahenge yaptığı katkıyı göstermek için en güzel örneklerden biri Hersekli Ârif Hikmet (öl. )in, Hakka karşı duralım er kişi niyyetine mısraındaki êr kelimesinde yapılan meddir.
Arapça ve Farsça sözlerin bir uzun ünlü ve sakin nûn ile biten -ûn, -în, -ân gibi son hecelerindeki ünlüler aruzda kısa ünlü; bu heceler de tek kapalı hece değerinde kabul edilmiştir.
Örnek
Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcumdan tabîb
Kılma derman kim helâküm zehri dermânundadur (Fuzulî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Doktor, ben aşk derdiyle mutluyum, beni tedavi etmeye kalkışma. Beni iyileştirme,çünkü benim helâkime yol açacak zehir bu aşk hastalığının tedavisindedir.
Fuzulînin bu beytinde dermân kelimesinin ikinci hecesindeki â sakinnundan önce geldiği için hece, bir kapalı bir açık değil, tek kapalı hece değerinde kabul edilmiştir. Söz konusu hecelerdeki sakin nunlar sesliyle başlayan bir söze vasledildiklerinde â, û ve î sesleri uzun ünlü değerlerini korurlar. Ancak şairlerin zaman zaman bu kurala uymadıkları ve -ûn, -în, -ân ile biten heceleri bir açık bir kapalı hece değerinde; yani, medli olarak kullandıkları da görülmektedir.
Örnek
Şâd olur dil tenüme çünki o peykân batar
Sebz olur hâk kaçan katre-i bârân batar (Hayalî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: O okun ucu batınca gönlüm mutlu olur. Nitekim ne zaman yağmur yağsa toprakyeşillenir.
Hayalî, beyitteki peykân ve bârân sözcüklerini ikinci heceleri sakin nûnla bitmiş olduğu hâlde medli kullanmıştır.
İmale, vasl ve medlerin her zaman aruz kusurlarıolarak değerlendirilmesi doğru değildir. Vasl doğrudan Türkçenin özelliğinden doğan bir ses olayıdır ve çoğu zaman şiirin ahengi üzerinde olumlu etki yapar. Medler de şiirin ahengini olumlu etkileyen ögelerden biri olarak kabul edilmiştir. Ancak imalenin Türkçenin ses yapısına aykırı olduğu; bu nedenle de şiirin ahengi üzerinde olumsuz bir etki bıraktığı düşüncesi kaynaklarda sıkça vurgulanmaktadır. Bu yaygın düşünce büyük ölçüde doğru olsa da bazı kullanımlarda imalelerin şiirin ahengini olumlu yönde etkiledikleri de görülmektedir. Bu olumlu etkilerden biri imalelerin mısralarda karşılıklı olarak yapılmış olmasıdır.
Örnekler
Cevr ü cefâsı cânuma lutf u vefâ yeter
Derd ü belâsı gönlüme zevk u safâ yeter (Ahmed Paşa)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Sevgilinin eziyeti bana lütuf ve vefa olarak yeter. Onun derdi ve belası gönlümezevk ve safa olarak yeter.
Hüsn _ ile sana öykinemez çün gül-i ranâ
Hüzn _ ile bana benzeyemez bülbül-i şeydâ (Bakî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: İki renkli, güzel ve parlak gül nasıl güzellikte sana öykünemezse, çılgın birâşık olan bülbül de hüzün konusunda bana benzeyemez.
4. Zihâf:
Ölçü gereği Arapça ve Farsça hecelerdeki uzun ünlüleri kısa ünlü; medli heceleri de bir kapalı hece değerine düşürmektir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi zihafın bir türü Arapça ve Farsça kelimelerdeki uzun ünlülerin kısa ünlü değerine düşürülmesidir. Bu zihafın en çok karşılaşılan türüdür. Bu tür zihâflar metnin edebî değerini düşürür.
Örnekler
Kıl tefâhur kim senün hem var men tek âşıkun
Leylinün Mecnûnı Şîrînün eger Ferhâdı var (Fuzulî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi Leylânın Mecnunu, fiirinin Ferhadı varsa, sen de benim gibi bir âşığın olduğu için övün.
Açıklama: Leylâ ile Mecnun ve Ferhâd ile Şirin Doğu edebiyatlarında iki aşk hikâyesinin kahramanlarıdır. Beytin ikinci mısraındaki Leylî Arapça bir sözcüktür ve aruza göre değeri iki kapalı hece (- -)dir. Kelimenin beytin vezniyle uyumlu hâle gelebilmesi için ikinci hecenin açık olması gerekir. Bu nedenle Leylînin ikinci hecesindeki î sesi vezin gereği kısaltılarak ideğerine düşürülmüş; bu işlem sonucunda kelimenin aruza göre ses değeri bir kapalı bir açık hece (- .) olmuştur.
Aşağıdaki beyitte de sâkî ve Nâilî sözcüklerinin sonundaki î ünlüsünün zihafla kısa ünlü değerine düşürüldüğü görülmektedir:
Bir câm sun ey sâki-i meclis bize yoksa
Hûn-ı ciger-i Nâili-i zâra ne minnet (Nâilî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Ey meclisin içki sunan güzeli, bize bir kadeh sun. İnleyen, eziyet çeken Nailînin ciğer kanına ne minnet!
Bakî, Emrî, Fuzulî gibi sonu uzun ünlü ile biten mahlasların, ayrıca sonunda nisbet îsi bulunan sözcüklerdeki îlerin şiirde çoğu zaman açık hece değerinde kullanılmış olması şairlerin bunu bir kusur olarak kabul etmediklerini gösterir:
Örnek
Bâkiye âb-ı vaslun irmez ise
Âteş-i hecr ile yanar kül olur (Bakî)
Zihâfın bir başka türü de vezin gereği bir kapalı bir açık hece değerindeki medli heceleri tek kapalı hece değerinde kullanmaktır.
Örnek
Didi gördüm ol habîbin anesi
Bir aceb nur kim güneş pervânesi (Süleyman Çelebi)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: O sevgili peygamberin annesi, güneşin pervanesi olduğu bir nur gördüm, dedi.
Beyitteki Arapça nûr kelimesi aruza göre bir kapalı bir açık (- .) hece değerinde medli bir hecedir. Beyitte vezin gereği zihaflı; yani, tek kapalı hece değerinde kullanılmıştır.
5. Tahfîf (=kasr):
Vezin gereği şeddeli bir harfi şeddesiz okumak demektir. Tahfîfin asıl anlamı hafifletme, yükünü azaltma, kolaylaylaştırma; kasrın asıl anlam> ise kısa olmak, kısa kesmektir.
Bu yola daha çok hadd, hatt, hakk, dürr gibi sonu çift ünsüzle biten tek heceli kelimeler terkibe girdiğinde vezin gereği başvurulur.
Örnek
Çemende sun-ı Hakı gerçi her varak söyler
Senün belîğdür ammâ beyânun ey bülbül (Münif Paşa)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Bağ ve bahçede her yaprak gerçi Hakkın sanatını söylemekte, Ona delâlet etmektedir. Ama ey bülbül, senin beyanın açık, ifaden ve üslubun beliğdir.
Beyitte aslı Hakkolan kelime vezin gereği şeddesiz kullanılarak tahfif edilmiştir. Ayrıca mâhın, meh; şâhın şeh; gâhın geh; hîçin hiç yapılması gibi bazı Farsça kelimelerde uzun ünlülerin kısaltılmasına da tahfîf denir.
İstanbulun Sitanbul, Eşâtunun Felâtun, İskenderin Sikendere dönüştürülmesi de şairlerin bazı sözleri vezinle uyumlu hâle getirmek için başvurdukları yollardandır:
Örnek
Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl ü bahâdur
Bir sengine yek-pâre Acem mülki fedâdur (Nedîm)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Bu benzersiz paha biçilmez İstanbul şehrinin bir taşına bütün İran ülkesi fedadır.
6. Teşdîd:
Şeddesiz bir harfi ölçü gereği şeddeli olarak kullanmaktır: Perin perr; ümîdin ümmîdyapılması gibi.
Örnek
Dâg-ı siyehler ile cism-i nizâr u zerdi
Bir bâl ü perri yanmış pervânedür sanurlar (Bakî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Kararan yaralar ile zayışamış, sararmış âşığın bedenini, (mumun etrafında dönen) kolu kanadı yanmış kelebek sanırlar.
Türkçe kelimelerde ünlü düşmesi
Bazı birleşik kelimelerde ya birinci sözcüğün son ya da ikincinin ilk ünlüsünün düştüğü görülür:
Bazen de birleşik olmayan iki kelime arasındaki ünlü düşer:
Bu tür kullanımlara Divan şiirinin yanı sıra Halk şiirinde de oldukça sık rastlanır.
Ünlü düşmesi örneklerinin nola (<ne ola), vey (<ve ey), anunçün (<anun içün), kol (<ki ol), neyleyem (<ne eyleyem) gibi yaygın kullanımları da vardır.
Örnekler
Cefâsın hîç bir dil çekmez andan gayri ağyârun
Anunçün gâlibâ halk eylemişdür Tanrı ağyârı (Fuzulî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Ondan başka kimse, ağyârın eziyetini çekmez. Galiba Tanrı ağyarı onun için
yaratmıştır.
Açıklama: Ağyâr başkaları anlamında Arapça çoğul bir sözcüktür.
Gam mektebinde kaddini yâd eylesem nola
Ey serv çün elifdür okumağa ibtidâ (Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Gam, dert mektebinde senin boyunu ansam ne olur. Çünkü ey boyuyla serviyi andıran güzel, okuma öğrenmeye (sevgilinin güzel boyunu andıran) elif harfiyle başlanır.
1. gülmek ister= . -; 2. fânî dünyâ= . -; 3. başa gelmiş= . -; 4. âb yeter= . ; 5. şeker almak = .
Aruzla İlgili Diğer Bazı Terimler
1. Tefile:
Aruz vezinlerini oluşturan sekiz ana kelime vardır. Tefile veya cüzadı verilen bu kelimeler şunlardır: feûlün, fâilün, mefâîlün, müstefilün, fâilâtün, müfâaletün, mütefâilün, mefûlâtü. Aruz vezinlerindeki açık ve kapalı heceler sistemini sembolize etmek için kullanılmış olan bu kelimeler Arapça gramer kuralları na göre fe-a-le üçlü kökünden türetilmiştir. Bu tefilelerin sayısı birtakım değişikliklerle 41e kadar ulaşır ve meydana getirdikleri 16 vezin, asıl vezinleri oluşturur. Bu vezinlere bahr denir. Diğer vezinler bu asıl bahirlerden doğmuşlardır. Bahirler kendilerini oluşturan kelimelerin hareke veya sükûnlarına göre beş grupta toplanmış ve her gruba dâire adı verilmiştir. Bu dairelerin bir kısmı Türk edebiyatında fazla ilgi görmemiş; bir kısmı ise hiç kullanılmamıştır.
2. Taktî:
Aruzda, bir mısraı yazılmış olduğu veznin cüz (=parça)lerine ayırmaktır. Taktî şiirin veznini bulmayı ve bulunan vezne göre şiiri âhenkli olarak okumayı sağlar. Mısralar taktî edilirken şiirin yazılışı değil, okunuşu esas alınır; birbirlerine vasledilen kelimelerin vasledildiği şekle dikkat edilir; yani, kelimelerin mısraa girmeden önceki hâlleri değil, mısra içinde vezne göre aldıkları şekil esas alınır. Bunun için taktî edilecek mısrada vasl, imâle, zihâf, medd, tahfîf ve teşdîdgibi vezin gereği yapılmış ses değişikliklerinin olup olmadığına dikkat edilir. Kelimeler, bittikleri yerden değil, cüzlerin ya da tefilelerin ayrıldığı yerden parçalanabilir.
Örnek
Nâlemi zem/zeme-i mür/g-i seherden / sorasın
Derd-mend ol/duğumı has/te ciğerden / sorasın (Fuzulî)
Beytin Ölçüsü: feilâtün feilâtün feilâtün feilün
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Feryadımı seher vakti öten kuşun (bülbülün) ötüşünden, nağmelerinden sormalı
sın, ne kadar dertli olduğumu hasta yürekten sormalısın.
Bir şiiri aruza uygun, âhenkli okuyabilmek için taktîinin bilinmesi lâzımdır. Cüz bitimlerinde abartıya kaçmadan gerçekleştirilen hafif duraksamalar vezne âhenk katar.
3. Sekt-i melîh:
Sekt-i melîh güzel kesme, güzel durmaanlamında bir sözdür.
Sensin hâ/lâ tenüm/de cânum
Gözde nû/rum ciger/de kanum (Fuzulî)
Bin yıllık/ yol harâ/be-i gam
Anun ö/tesi serâ/y-ı mâtem (Gâlib)
Aruz İşlemlerine Örnekler
1. Vasıl Örnekleri
Gül _ açar her/ten-i hâkî/de gerçi gül/bün-i tîrün
Velî hâk-i / ten-i zerdüm/de açduğı / olur ranâ(Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Her (âşığın) topraktan yaratılmış bedeninde gül fidanını andıran kirpik okların gül gibi yaralar açar. Fakat benim sararmış bedenimde açtığı yaralar (dışı sarı, içi kırmızı gülü andırır) daha bir güzel olur.
Emrînin bu beytinde bir vasıl vardır. Bu vaslı, vezin gereği yapılmış bir işlem olmaktan çok Türk dilinin ses yapısına bağlamak daha doğru olur.
Vasl-ı Ayn Örnekleri:
Cihânı tutdı bu keyfiyyet _ aşk-pîçân veş
Yeşerdi neşve-i nev-rûz ile der ü dîvâr(Şeyh Gâlib)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Bu hâl bütün dünyayı kapladı; kapı, duvar, her yer, bahar neşesi ile sarmaşık gibi yemyeşil oldu.
Beyitte koyu olarak dizilmiş; ayrıca vasl işareti ile de gösterilmiş olan sesler arasında vasl-ı ayn vardır. Ünsüz bir sesle biten hece, yine ünsüz bir ses olan aynla başlayan heceye, hecenin başında aynyokmuş gibi kabul edilerek, vasledilmiştir.
2. İmâle Örnekleri:
Eline aldı çevgânını zülf-i anber-efşânun
Melâhat tûpını kapdı ser-i zülf-i perîşânun(Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Güzel kokulu saçın çevgânını eline aldı. Güzellik topunu dağınık saçının ucu kaptı.
Beyitte koyu harşerle dizilen hecelerde imale vardır. Bu imalelerden Farsça terkip -ileri ile elinenin isinde yapılan imaleler önemli âhenk kusurlarından olmasa da e sesinde yapılan imale önemli bir aruz kusurudur.
3. Zihaf Örnekleri:
Bîşe-i gam şîriyüz deşt-i mahabbet beklerüz
Yani âhû-çeşmler saydına fırsat beklerüz(Emrî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Gam ormanının arslanlarıyız. Aşk ve muhabbet çölünü gözlüyoruz. Yani ceylan gözlüleri avlamak için fırsat bekiyoruz.
Beyitte, iki kapalı heceden oluşan Arapça yanî sözünün ikinci hecesindeki uzun î sesi ölçü gereği kısa ünlü değerine düşürülerek zihâf yapılmıştır.
4. Med Örnekleri:
Yattık bülendservlerin gölgesinde şâd
Dehrin bu hâyuhûyuna mecbûl-i handeyiz(Yahya Kemal)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Yüksek servilerin gölgesinde mutlu bir hâlde yattık. Dünyanın bu hayhuyuna gülmeye yatkın yaratılmışız.
Beytin ilk mısraında on iki, ikinci mısraında da on dört hece vardır. İlk mısradaki bülendin ikinci hecesinin ve servin medli, yani bir kapalı bir açık hece değerinde okunmasıyla iki mısradaki hece sayıları eşit hâle gelmekte ve ölçü sağlanmaktadır.
5. Teşdîd Örnekleri:
İki kısm eylemiş küfr ile îman yeddi iklîmi
Anun hükmindedür bazı vü bazı kâfiristandur(Fuzulî)
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Küfür ile iman yedi iklimi iki kısma ayırmış. Bir kısmı imanın hükmü altındadır; bir kısmı da kâfir ülkesidir.
Bu beyitteki yedisözcüğü vezin gereği teşdîd edilerek yeddi hâline getirilmiş ve kelimenin iki açık hece olan ses değeri bir kapalı bir açık hece olmuştur.
6. Tahfîf Örnekleri:
Bir hüsn dahi bağladı hatdan izâr-ı yâr
Etrâf-ı bâğ hûb olur olsa benefşezâr
Beytin düz yazıyla dil içi çevirisi: Bağın çevresi menekşelik olduğunda nasıl güzel olursa, yarin yanağı da hat (=ergenlik tüyleri) gelince daha da güzel oldu.
Beyitte vezin gereği aslı şeddeli olan hatt sözcüğünün son tsi düşürülerek tahfîf yapılmıştır.
Vezin Bulma Usulü
Aruz şiirde açık (=kısa) ve kapalı (=uzun) olarak nitelenen hecelerin önceden belirlenmiş bir düzen içerisinde tekrarlanması esasına dayanan bir şiir ölçüsü olduğuna göre bir şiirin veznini bulmak için,
1. Önce şiirin mısralarındaki hecelerin aruza göre ses değerleri belirlenmeli; yani, hangi hecenin kapalı (=uzun), hangi hecenin açık (=kısa) hece olduğu tespit edilmelidir. Bu işlem yapılırken kapalı hecelerin kısa bir çizgi (-), açık hecelerin nokta (.) ve vasıl yapılan hecelerin de alttan düz bir çizgi ile ( _ ) gösterildiği unutulmamalıdır:
Örnek
Bir/ çok/ gi/de/nin/ her/ bi/ri mem/nûn/ ki/ ye/rin/den
. ./ . . /- . /-
Bir/ çok/ se/ne/ler/ geç/ti/ dö/nen/ yok/ se/fe/rin/den (Yahya Kemal)
. ./ . ./ . ./
2. Vezin en az iki mısrada, yani beyitte aranmalı, sonra işaretlenen beytin alt ve üst mısralarındaki açık ve kapalı hecelerin aynı düzen içinde alt alta sıralanmış olup olmadığına dikkat edilmelidir. Bu arada içinde medli hece bulunmayan beyitlerde her iki mısradaki hece sayısının birbirine eşit olması gerektiği unutulmamalıdır.
Örnek olarak yukarıdaki beytin mısralarındaki hece sayısı birbirine eşittir; dolayısıyla bu mısralarda medli hece bulunma ihtimali de yoktur. Mısralarındaki hece sayısı birbirine eşit olmayan beyitlerde ise medli hece bulunma ihtimali yüksektir.
3. Eğer beytin mısralarındaki heceler birbirine eşit sayıdaysa ve her iki mısradaki açık ve kapalı heceler aynı düzen içinde alt alta sıralanmışsa, elde edilen bu heceler aşağıda alfabetik sırayla verilmiş olan vezin listesiyle karşılaştırılmalı ve listeden bu hece sistemiyle uygun vezin bulunmalı ve beytin tefileleri belirlenmelidir.
4. Eğer beytin iki mısraındaki açık ve kapalı hecelerin sıralanışı ve hece sayısında uyumsuzluk görülürse,
a) Öncelikle bu uyumsuzluğun mısraın hangi hece ya da hecelerinde olduğu belirlenmeli, bunu yapmak için de birinci ve ikinci mısradaki heceler tek tek karşılaştırılarak kontrol edilmelidir:
Örnek
Artık demir almak günü gelmişse zamândan
. . . . .
Mechûle giden bir gemi kalkar bu limandan (Yahya Kemal)
. . . . . .
Yahya Kemalin Sessiz Gemi adlı şiirinden alınan bu beytin iki mısraı arasında bir uyumsuzluk vardır. Bu uyumsuzluk birinci mısradaki hecelerin kapalı, kapalı, açık, kapalı . . . düzeninde; ikinci mısradaki hecelerin de kapalı, kapalı, açık, açık . . . düzeninde sıralanmasından; yani, mısraların dördüncü hecelerinden birinin kapalı, diğerinin açık hece olmasından kaynaklanmaktadır.
b) Mısralar arasındaki uyumsuz heceler belirlendikten sonra da birinci mısraı ikinci mısra ile ya da ikinci mısraı birinci mısra ile uyumlu hâle getirmenin yolları aranmalıdır. Burada yardımcı olacak anahtarlar imâle, zihâf, vasl ve meddir.
Yukarıdaki beytin mısraları arasındaki uyumsuzluğu gidermek için mir hecesinin son sesi olan ryi sesliyle başlayan almak sözünün ilk hecesine vasletmek ve demiralmakı demir _ almak (=demi ralmak) hâline getirmek gerekmektedir. Mısraların geri kalan kısımlarında ise uyumsuzluk yoktur.
c) Beytin mısralarındaki hece sayısı ve nitelikleri birbirine eşit hâle getirildikten sonra daha önce kullanmış olduğumuz vezin listesiyle karşılaştırılmalı ve beytin vezni ile tefileleri belirlenmelidir.
Bazı önemli uyarılar
1. Mısra başındaki feilâtün cüzü (= . . -), fâilâtün (= . -); mısra sonundaki feilün (= . . -) cüzü de falün (= -)e dönüşebilir.
2. Mısraların son heceleri her zaman kapalı hece kabul edilir.
3. Arapça kelimelerdeki ayın ve hemze ünsüz seslerdir. Bu sesler bugün yazıda gösterilmemekte; çevriyazıda bu iki ünsüz sesi göstermek için ya özel işaretler ya da kesme işareti kullanılmaktadır. Bu nedenle ayın ve hemze seslerinin yer aldığı kelimelerin Osmanlı dönemindeki orijinal yazımları esas alınmalı ve bu seslerle biten hecelerin kapalı hece olduğu unutulmamalıdır. Örnek: rüyet (= -), malûm (= .).
Türk Şiirinde Kullanılan Vezinler
Bu ünitede Türk şiirinde kullanılmış olan aruz vezinlerinin biri alfabetik sıraya göre; diğeri de tefilelerinin tekrarlanıp tekrarlanmadığı göz önünde bulundurularak düzenlenmiş iki listesi verilecektir. Bir sonraki ünitede de bu vezinlerin aruz bahirlerine göre hazırlanmış başka bir listesini bulacaksınız.
Alfabetik Sıraya Göre Aruz Vezinleri
1. fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün . / . / . / .
2. fâilâtün fâilâtün fâilün . / . / .
3. feilâtü fâilâtün feilâtü fâilâtün . . . / . / . . . / .
(mütefâilün feûlün mütefâilün feûlün) (. . . /. / . . . /. -)
4. feilâtün feilâtün feilâtün feilün . . / . . / . . / . .
5. feilâtün feilâtün feilün . . / . . / . .
6. feilâtün mefâilün feilün . . / . . / . .
7. feûlün feûlün feûlün feûl . / . / . / .
8. mefâilün feilâtün mefâilün feilün . . / . . / . . / . .
9. mefâîlün mefâîlün feûlün . / . / .
mefâîlün mefâîlün mefâîülün mefâîlün . / . / . / .
mefûlü fâilâtü mefâîlü fâilün . / . . / . . / .
mefûlü fâilâtün mefûlü fâilâtün . / . / . / .
(müstefilün feûlün müstefilün feûlün) (- . -/. -/- . -/ . -)
mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün . / . . /. . / .
mefûlü mefâilün feûlün . / . . / .
(mefûlün fâilün feûlün) / . / .
mefûlü mefâîlün mefûlü mefâîlün . / . / . / .
müfteilün fâilün müfteilün fâilün . . / . / . . / .
müfteilün mefâilün müfteilün mefâilün . . / . . / . . / . .
müfteilün müfteilün fâilün . . / . . / .
müstefilâtün müstefilâtün . / .
müstefilün müstefilün müstefilün müstefilün . / . / . / .
Türk şiirinde en çok kullanılmış olan kalıplar şunlardır:
1. fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
2. feilâtün feilâtün feilâtün feilün
3. mefûlü fâilâtü mefâîlü fâilün
4. mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün
5. mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
6. mefâilün feilâtün mefâilün feilün
7. mefâîlün mefâîlün feûlün
Cüzlerine Göre Aruz Vezinleri
Aşağıdaki vezinler Türk edebiyatında en çok kullanılmış olan aruz vezinleridir. Bu vezinler, Türk edebiyatında hangi kalıpların kullanıldığı hakkında genel bir çerçeve çizmek ve bu ölçünün nasıl işlediğini göstermek için yeterlidir. Divan şiirinde daha az kullanılan vezinler ise, örnekleriyle birlikte bir sonraki ünitede ait oldukları bahirlere göre düzenlenmiş olarak verilecektir. Burada bir sonraki ünitede verilecek listeyle karşılaştırma yapılabilmesi için her veznin hangi bahirden olduğu da ayraç içinde gösterilmiştir. Öğrenmeyi kolaylaştırmak amacıyla bu bölümde verilen örneklerin çoğu Türkçenin aruzla uyum sağlamış olduğu ve aruz kusurlarının en az düzeye indiği son dönem şairlerinden alınmıştır.
A. Bütün cüzleri tekrarlanan kalıplar
1. mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün (Hezec)
Ne irfândır / veren ahlâ/ ka yükseklik / ne vicdândır
Fazîlet his/si insânlar/da Allah kor/kusundandırM. Âkif
2. müstefilün müstefilün müstefilün müstefilün (Recez)
Sâdık mı ol/maz kendine / bir şâir-i / mâhir demek
Vicdânî-i / hoş-meşrebin / âsârı cem/iyyetlidir
Mecmûa-i / eşârını / bir kerre ted/ kîk eyleyin
İsmi perî/şândır fakat / efkârı cem/iyyetlidirMuallim Naci
3. müstefilâtün müstefilâtün (Recez)
Her yer karanlık / pür-nûr o mevki
Mağrib mi yoksa / makber mi yâ RabAbdülhak Hamid
* Bu veznin mütekarib bahrine göre taktîi falün feûlün falün feûlündür.
B. Sonuncusu dışındaki cüzlerin tekrarlandığı kalıplar
1. mefâîlün mefâîlün feûlün (Hezec)
Bu mülkün far/kı yok bir teng/-nâdan
Niçün nûr in/miyor artık / semâdanYahya Kemal
2. fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün (Remel)
Çok bilen gör/düm ben _ aslâ / görmedim hâl/den sezen
Ben senin Mec/nûnunum çöl/lerde gölgem/dir gezen
Öyle bir mes/tim ki hoş gör / tutmuyor ak/lım düzen
Âşıkım bil/sen nasıl sev/dim nasıl sev/dim nasılBekir Sıtkı Erdoğan
3. fâilâtün fâilâtün fâilün (Remel)
Âh eden kim/dir bu sâat / kuytuda
Sustu bülbül/ler hıyâbân / uykuda
fiimdi ay bir / serv-i sîmîn/dir suda
Esme ey bâd / esme cânân / uykudaFaruk Nafiz
4. feilâtün feilâtün feilâtün feilün (Remel)
Korkma! Sönmez / bu şafaklar/da yüzen al / sancak
Sönmeden yur/dumun _ üstün/de tüten en / son _ ocak
O benim mil/letimin yıl / dızıdır par / layacak
O benimdir / o benim mil/letimindir / ancakM. Âkif
5. feilâtün feilâtün feilün (Remel)
Bu emel gur/betinin yok/tur ucu
Dâimâ yol/lar _ uzar kal/b _ üzülür
Ömrü olduk/ça yürür her / yolcu
Varmadan men/zile bir yer/de ölürYahya Kemal
6. müfteilün müfteilün fâilün (Serî)
Ninni değil / dinlediğin / velvele
Kükreyerek / akmada müs/takbele
Bir ebedî / sel ki zamân/dır adı
Haydi katıl / sen de o coş/kun seleMehmed Âkif
7. feûlün feûlün feûlün feûl (Mütekârib)
Safâya / sakın has/r-ı nefs ey/leme
Ki hep zev/k _ için gel/medik â/lemeAbdülhak Hamid
C. Cüzleri ikişer ikişer tekrarlanan kalıplar
1. mefûlü mefâîlün mefûlü mefâîlün (Hezec)
Ahbâbı / tutar sandım / birkaç ge/cecik mâtem
Baktım ki / giden gitmiş / dünyâda/kiler hurrem
Devrân yi/ne ol devrân /âlem yi/ne ol âlemRecaizade M. Ekrem
2. müfteilün mefâilün müfteilün mefâilün (Recez)
Başuma ol / hümâ benim / salmadı sâ/ye neyleyim
Bilmedi kad/r-i zülfini /verdi hevâ/ye neyleyim
Şeyh Gâlib
3. müfteilün fâilün müfteilün fâilün (Münserih)
Yâr yolun / da bu kim / hasret _ ile / cân verir
Hak yoluna / ol kişi / zevk _ ile kur / bân verirZatî
4. mefûlü fâilâtün mefûlü fâilâtün
Her kûşe/sinde dehrin / nâm-ı be/ka-nisârın
fiâyeste/dir denilse / âlem se/nin mezârınAbdülhak Hamid
5. feilâtü fâilâtün feilâtü fâilâtün (Kâmil)
Yine zevra/k-ı derûnum / kırılıp ke/nâre düştü
Dayanır mı / şîşedir bu / reh-i seng/sâre düştüŞeyh Gâlib
* Bu veznin remel bahrine göre taktîi mütefâilün feûlün mütefâilün feûlündür.
D. Cüzleri farklı kalıplar
1. mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün (Hezec)
Gülmezse / yüzün bahçe/lerin kalbi / kan ağlar
Güllerle / dolar görse / gülerken se / ni dağlarFaruk Nafiz
2. mefûlü mefâilün feûlün (Hezec)
Kandilli / yüzerken _ uy/kularda
Mehtâbı / sürükledik / sularda
Mevsim so/nu öyle bir / zamân ki
Gâib bir / mûsikiy/di sanki*
Gitmiş kay/bolmuşuz / uzakta*
Rûyâ so/na ermeden / şafaktaYahya Kemal
* İşaretli mısralarda sekt-i melîh vardır.
3. mefûlü fâilâtü mefâîlü fâilün (Muzârî)
Gönlüm di/lim kanım ve / mizâcımla / sizdenim
Dünyâ ve / âhirette / vatandaşla/rım benimYahya Kemal
4. mefâilün feilâtün mefâilün feilün (Müctes)
Çok _ insan _ an/layamaz es/ki mûsikî/mizden
Ve ondan _ an/lamayan bir / şey _ anlamaz / bizdenYahya Kemal
5. feilâtün mefâilün feilün (Hafîf)
Ta Budinden / Iraka Mıs/ra kadar
Fethedilmiş / uzak diyâr/lardan
Vatan _ üstün/de hür esen /rüzgâr
Ses götürmüş / bütün bahâr/lardanYahya Kemal
E. Rübâî vezinleri
Türk şiirinde çok kullanılmış olan rübaî vezinleri:
1. mefûlü mefâilün mefâîlü faûl
2. mefûlü mefâîlü mefâîlü faûl
3. mefûlü mefâilün mefâîlün fâ
4. mefûlü mefâîlü mefâîlün fâ
Örnek
Dünyâda ne ikbâl ne servet dileriz
Hattâ ne de ukbâda saâdet dileriz
Aşkın gül açan bülbül öten vaktinde
Yârânla tarab yâr ile vuslat dileriz
Yahya Kemal
* Rübainin 1, 2 ve 4. mısralarının vezni mefûlü mefâîlü mefâîlü faûl; 3. mısraı nın vezni de mefûlü mefâîlü mefâîlün fâ dır.
Bazı önemli uyarılar
1. Birinci ve üçüncü gruptaki vezinlerle yazılmış bazı şiirlerde ikinci tefilenin bittiği yerde bir iç kafiye bulunur ve bu şiirler iç kafiyelerin bulunduğu yerden ikiye ayrılabilirler. Burada musammat gazel ve kasidelerin, bu iki gruptaki vezinlerle yazılmış oldukları burada hatırlanmalıdır.
2. Türk şairleri daha çok kapalı hecelerin yoğun olduğu vezinleri tercih etmişlerdir. Aruzda kapalı hecelerin çokluğu ritmin yavaşlamasını, açık hecelerin çokluğu ise hızlanmasını sağlar.
3. Aruzda mısra sonlarındaki hecelerin her zaman kapalı hece olarak kabul edildiği ve mısra başlarındaki feilâtün cüzlerinin fâilâtün, mısra sonlarındaki feilün cüzlerinin de falün şekline dönüşebileceği unutulmamalıdır.
4. Zaman zaman şiirde tema ile vezin ilişkisi üzerinde durulmuşsa da böyle bir ilişkinin varlığı kesin olarak kanıtlanamamıştır. Aynı vezinle yazılmış şiirlerde birbirinden çok farklı temaların işlendiği görülmektedir.
Örnekler
Aşağıdaki örnekler yukarıdaki gruplandırmalara göre sıralanmıştır. Gruplar içindeki vezinlerin sırasında da aynı yol izlenmiştir.
A) Bütün cüzlerin tekrarlandığı vezinler
Dedem koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak,
Neler yapmış bu millet, en yakın târîhe bir sor, bakSüleyman Nazîf
Bîgâne gibi kaçma gel kardaşcuğumsun sen benüm
Ko her ne dirse disün el kardaşcuğumsun sen benümHayretî
Allâhu ekber Allâhu ekber
Bir samt-i ulvî gûyâ tabîat
Hâmûş hâmûş eyler ibâdetTevfik Fikret
B) Sonuncusu dışındaki cüzlerin tekrarlandığı vezinler
Bir zamânlar biz de millet hem nasıl milletmişiz
Gelmişiz dünyâya milliyyet nedir öğretmişiz
Kapkaranlıkken bütün âfâkı insâniyyetin
Yarmışız edvâr-ı fetretten kalan yeldâları
Mehmed Âkif
Sakladukça kendisin ol meh-lika
Her tarafdan oldı bin sır rû-nümâ
Esrâr Dede
Allah adın zikridelüm evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kula
Süleyman Çelebi
Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana
Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilime
Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır
Bağlıdır çünkü dilim gönlüme gönlüm dilime
Faruk N. Çamlıbel
İnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar
Yahya Kemal
Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul
Görmedim gezmediğim sevmediğim hiç bir yer
Yahya Kemal
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer
Mehmed Âkif
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki fakat çekmeğe gelmez boyunum
Mehmed Âkif
Sanırım ismini kuşlar heceler
Seni söyler bana dağlar dereler
Su çağıldar kuzular kırda meler
Seni söyler bana dağlar dereler
Yahya Kemal
Balkanın üstünde sızan her pınar
Bir yaradır durmaz içinden kanar
Hangi taşın kalbini deşsen mezâr
Gör ne mübârek yer uğurlar ola
Mehmed Âkif
Küçük muttarid muhteriz darbeler
Kafeslerde camlarda pür-ihtizâz
Tevfik Fikret
Dağılmış hazân-dîde tüller gibi
Uçuşmakta sessizce huffâşeler
Giderler gelirler san örmekteler
Nücûm-ı kederle zalâm-ı şebi
Ahmed Haşim
C) Cüzleri ikişer ikişer tekrarlanan vezinler
Âşıkda keder neyler gam halk-ı cihânundur
Koyma kadehi elden söz pîr-i mugânundur ( Şeyh Gâlib)
Aşk ile kendiden gider âşıka bir nidâ gelür
Yazısı yok kitâb okur âlim olur çıka gelür ( Yahya Bey)
Yâr bizüm ile yine gör ki ne âl eyledi
Tâ ki yaşum kan ola yanağumı al eyledi ( Kadı Burhaneddin)
Rüsvâlarından ol meh saymaz meni Fuzûlî
Dîvâne olmayam mı dünyâda yok mı ârum ( Fuzulî)
O zamân ki bezm-i cânda bölişildi kâle-i kâm
Bize hisse-i mahabbet dil-i pâre pâre düşdi ( Şeyh Gâlib)
D. Cüzleri farklı vezinler
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik ( Yahya Kemal)
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır ( Mehmed Âkif)
Târîhi tekerrür diye tarîf ediyorlar
Hîç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi ( Mehmed Âkif)
Zulmün topu var güllesi var kalası varsa
Hakkın da bükülmez kolu dönmez yüzü vardır
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır ( Tevfik Fikret)
İstanbulun öyledir bahârı
Bir aşk oluverdi âşinâlık (Yahya Kemal)
Ülfet belâlı şey fakat uzlet sıkıntılı
Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş on yılı (Yahya Kemal)
İcrâ-yı hakk içün geçer âdem hükûmete
Hakdan ziyâde hükmini icrâya say ider (Namık Kemal)
Elbet değil nasîbi mezellet kadınlığın
Elbet sefîl olursa kadın alçalır beşer (Tevfik Fikret)
Zevki kederde mihneti râhatda görmişüz
Âyînedür biribirine subh u şâmumuz ( Şeyh Gâlib)
Kenâr-ı Diclede bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömerden onu ( Mehmed Âkif)
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zamân bakacaksın semâya ağlayarak
. . .
Ahmet Haşim
Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç ( Yahya Kemal)
Virmeyeler iki cihâna seni
Olur ise bir yana iki cihan (Yahya)
Nice sevdâlılarla sevgililer
Aşkı yollarda böyle beklediler
Nice sevdâlılar da var ki diler
Akşam olsun bu kuytu yollarda ( Yahya Kemal)
Ey şâh-ı cihân bu çarh u eyvân kimün
Îcâd kimün bu lutf u ihsân kimün
Adl eyler isen dahi ben olmam meyûs
İsyân benümse afv u gufrân kimün (Şeyh Gâlib)
Prof. Dr. M.A. Yekta SARAÇ, Eski Türk Edebiyatına Giriş: Biçim ve Ölçü, Anadolu Üniv. Yay.
Ayrıca bakınız ⇒
Divan Edebiyatı