divanı mezalim nedir kısaca / Divan-ı Mezalim Nedir? Görevleri Nelerdir? – Tarih Portalı

Divanı Mezalim Nedir Kısaca

divanı mezalim nedir kısaca

Erdoğan Merçil

Anahtar Kelimeler: Selçuklular, Emîr-i Dâd, Arapça, Farsça, Türkçe, Anadolu

Emîr-i dâd, Arapça "Emir" ve Farsça "Dâd" yani adalet kelimelerinden olumu؟ bir terkiptir. Ayrıca "Dâdbeg" şeklinde Far.sça-Türkçe bir terkip olarak da görülmektedir[1]. Belki de terkip olması nedeniyle lügatlerde pek açık- 1 anmasına rastlanmıyor. Steingass[2] bu terkibi Emir maddesinde, Emîr-i Dâd- chief justice: baş hakim olarak açıklamaktadır. İslâm Ansiklopedisi[3]’'nde de bu konu gereği kadar incelenmemi؟, Avrupa'daki ikinci baskısıyla, Türkçe neşrinde "Selçuklular devrinde, hususiyle Anadolu Selçuklularında, adliye nazırı" şeklinde bir açıklama ile geçiştirilmiştir. Acaba araştırıcılar bu konuda neler söylemişlerdir? Rahmetli hocam Ord. Prof. İ.H. Uzunçarşılı[4], Büyük Selçuklu teşkilâtını açıklarken emîr-i da- din adliye vekili vazifesi gördüğünü, ayrıca Şer'î işlerden başka davalara ba- kan Divan-I Mezalim'in reisi olduğunu zikrediyor. Ancak Uzunçarşılı bu açıklamaları sırasında emîr-i dâd ile emîr-i bar veya barbegi karıştırmaktadır. Onun Rahât Üs-Sudûr’a dayanarak verdiği bilgiler emîr-i bar ile ilgilidir.

Sultan Melikh devrini inceleyen Rahmetli hocam Prof. Dr. i. Kafesoğlu[5], Büyük Selçuklulardaki emîr-i dâd müessesesi ile ilgili olarak, "Asayişe, devlet ve siyasete ait cüriimleri Emir-İ Dâd ve bunun memleketteki memurları hallederdi. Melikşah zamanında Emîr-i Dâd, Habeşî b. Altun tak idi"şeklinde bir açıklama yapıyor. Ayrıca taşra teşkilâtı hakkında bilgi verirken de, "Adli İşlere kadi ile emîr-i dâd'ın memurları bakar" seafoodplus.info Prof. Kafesoğlu bu açıklamaları sırasında emîr-i dâd göreviyle ilgili herhangi bir kaynak vermemektedir.

Rahmetli hocam Prof. Dr. M.A. Koymen de Horst'un kitabıya[6] ilgili olarak yazdığı makalede[7], "Kirman Selçuklularından Tuğru-şah () zamanında mevcudiyetinden bahsettiği Dad-beglik muessesesinin Büyük Selçuklularda da bulunduğundan şüphe etmemek lâzımdır. Buna mukabil, üâd-beg'in Divan-! Mezalim'in daimi başkam olduğu hususunda Dr. Horst'un ileri sürdüğü ihtimal üzerinde durmak gerekir" diyerek, emîr-i dâ- d'ın Divan-! Mezalim'in başkam olduğu hususunda tereddüdünü ortaya koymaktadır. Prof. Dr. Koymen yine başka bir eserinde[8] Büyük Selçuklu Devleti askeri teşkilâtını açıklarken, "Türk ordusu mensuplan arasındaki ih- tilaflar, Ordu kadı'larının ve dad-beylerin başkanlık ettiği mahkemelerde görülüyordu" demekle yetinmektedir. Görüldüğü gibi araştırıcılar Büyük Selçuklularda emîr-i dâd'ın genellikle adalet işlerine baktığını açıklamakta, fakat bu hususta herhangi bir kaynak vermemektedirler.

Öte yandan Selçuklu devlet adamlarından Atabey Müntecibeddin Bedi, Kitab Atebet el-Ketebe başlıklı münşeat mecmuasında Divan-I Mezalim ile ilgili iki belge vermektedir[9] . Bu eseri yorumlayan A.K. Lambton'a göre٥[10], Selçuklu hâkimiyeti altındaki şehirlerin hepsinde olmasa bile, bazı illerde Divan-! Mezalim vardı. Birinci belgede "Gürgan valiliği İçin düzenlenmiş bir atama kararnamesinde Mes'ud b. Muhammed'e, Divan-! Mezalim Başkamda (Sahib Divan-I Mezalim) görevlerinde dikkatli olması İçin yonerge (emir) vermesi buyurulmaktadir. Atabet el-Ketebe'deki ikinci belgede Divan-! Mezalim adi geçmemektedir. Bu vesikada, "Belh valisi ve şahnesi Ebu'l-Feth b. Ebi Bekr b. Kumac adına düzenlenen fermanda söz konusu kişiye, şer'î İşleri kadının mahkemesine, vergi toplamayı (? resmiyyat) genel işlemlere ve divana ilişkin İşleri divan-! riyasete havale etmesi buyurulur".

Sonuç olarak Atebet el-Ketebe'deki birinci vesikada Mezalim Başkanı olarak Sahib Divan-ı Mezalim geçmekte, ikinci belgede bu görev Divan-ı Riyasete havale edilmektedir. Görüldüğü üzere her iki vesikada da emîr-i dâdın adı bulunmamaktadır.

Öte yandan kaynaklarda tespit edebildiğimiz kadarıyla[11], Büyük Selçuklular'da emîr-i dâd olarak ilk kez Habeşî b. Altuntak'ın ismi geçmek¬tedir. Habeşî b. Altuntak'ın adının geçtiği / yılında ikinci bir emîr-i dâd tespit edebiliyoruz. Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar 4 Receb /15 Mayıs tarihinde Sefidrud'da karşı karşıya geldiler[12]. Bu savaşta ölenler arasında Emîr-i Dâd Özbek de zikredilmektedir[13]. Bundan başka Sencer melik iken Büyük Selçuklu Devleti'hde bir emîr-i dâdın daha ismine rastlamaktayız. Ebû Bekr b. Mes'ûd isimli bu şahsı Nizâmî 'Aruzî'nin Çahar Makalesi1 nde tespit edebiliyoruz[14]. Nizâmî ,Aruzî'nin rivayeti doğru ise, Sencer h. /m. tarihinde Mâverâünnehr'e (Karahanlı) Muhammed Han ile harbe giderken Deşt-i Hûzân'da konaklamış ve Emîr-i Dâd Ebû Bekr b. Mes'ûd da onu Pencdih’de[15] ağırlamıştı. Ayrıca Sultan Sencer devrinde isyan eden Oğuz beylerinden Tuti'nin babası İshak da dâd beg unvanı taşımakta idi[16]. İshak bey acaba bu unvanı nasıl almıştı? Bu ko¬nuda da elimizde bir bilgi yoktur. Ancak İshak, dâd beg unvanı taşıdığına göre, daha önce Selçuklular'ın hizmetinde mi bulunmuştu?

Bütün bu tespitlere rağmen emîr-i dâdın Büyük Selçuklular daki görevi hakkında herhangi bir ip ucu elde edilememektedir[17].

Kirman Selçukluları'nda:

Kirman Selçukluları'nda da bu müessesenin varlığını görüyoruz. Kaynaklarda zaman zaman zikri geçmesine rağmen dadbeg'in görevini açıklayıcı örnek ve bilgilerden yoksunuz[18].

Türkiye Selçukluları'nda:

Türkiye Selçukluları'nda da emîr-i dâd müessesesi vardır. Uzunçarşıh[19], Anadolu Selçukluları teşkilâtını açıklarken emîr-i dâdın görevini, "adliye ve¬kili daha doğrusu İstintak (Sorgulama) dairesi şefi ve tevkifhane müdürü" olarak açıklıyor. Ayrıca, "Emîr-i Dâd'ın Divân heyetine dahil olmadığını" ifade ederek, "Emîr-i Dâd'ın yani Adliye Vekilinin derecesi Osmanlılar'daki çavuş başıya benzediğinden bunun divâna girmediği muhakkaktır" şeklinde ilâvede bulunuyor. Cl. Cahen[20] ise, "Sultan’ın emrinde adaletin başı olan bir Emîr Dâd" vardı ve o Mezâlim adı verilen baskı yapılması, eziyet edilmesi gibi durumlarla ilgilenmekte idi" demektedir. O. Turan[21] da Mezâlim Divam'ndan bahsederken, emîr-i dâdı örfî davalara bakan "Adliye nazırı" olarak tarif etmektedir. Aydın Taneri'ye göre[22] de "Emîr Dâd şer'î kanunlar dışında örfî davalara bakan mahkemenin başkanı olup, sultanın emirleriyle emirleri tevkif etmek ile görevlidir". Bu tariflere baktığımızda genel olarak emîr-i dâdın adliye vekili görevini yüklendiği, Divan-ı Mezâlim'in başkanı ol¬duğu anlaşılmakta, ikinci derecede sorgulama ve tutuklama görevini yürüt¬mektedir.

Müslüman ve Türk devletlerinde olduğu gibi, her türlü şikâyetleri ve halk üzerindeki baskıları dinleyen ve bunlar hakkında karar veren Mezâlim Divanı başkanı "sultan" idi. Sultan I. Gıyâseddîn Keyhusrev ve Sultan I. Alâeddîn Keykubad, Divan-ı Mezâlim'e oturarak halkın şikâyetlerini dinlemişlerdi. Nitekim Ibn Bibi'ye göre[23]'; Sultan Alâeddin Keykubad'm saltanatı- nin Ortasına kadar’ Anadolu Selçuklu sultanları (Pâdişâhân-1 Rûm)nm adeti pazartesi ve perşembe günleri otu؟ tuunak idi. Onlar bizzat kendileri dâd- gâh (Mezalim Divanda hazır bulunurlar ve mazlumlara adalet dağıtırlardı. Şeı-'î İşleri kadıya liavale ederler, muameleye, divana ve Orfe ait İşleri de di- van esbabına bırakırlardı. Asla kuvvedi ile zayıf, soylu ile basit kimse arasında fark gözetmezlerdi. Ancak Sultan Alâeddin Keykubad'm Yassıçimeıı Savaşını kazanması () ve Eyyubilerden Melik Kamil'i Elbistan hududundaki Ak؟e Derbendi'nde mağlûp etmesinden sonra, işlerin çoğalmasıyla Mezalime oturma geleneği ihmal edildi. Sultanlar bu görevi devlet umara- Sina ve saltanat erkanına havale ettiler. آن قاعد، منخرم ماند ه و آن اين ارتفاع يذيرن و بامراى، دوك و اركان طنت حوالت افتاد

Vezir Şemseddîıı Isfahani, II. izzeddin Keykavus'u tahta çıkardıktan sonra (), Selçuklu Devleti'nde on plana çıkmış ve divan üyeleriyle bil göresi yerine getirmişti. Vezir sabali divan işlerini bitirdikten sonra, eğer o gün sultanin gezinti günü ise, ata binilerek gezintiye çıkılırdı. Gezintiden dönüldükten sonra Sultan sofrası (Hân-1 sultani) kurulurdu. Sultan istil'aliat yerine geçince, son derece görkemli bir divan kurulurdu (yani Divaıı-ı Mezalim). Burada görevliler soldan sağa doğru derecelerine gore sofada yerlerini alırlardı. Vezir sofanın ortasında yalnız olarak tabuna otururdu, öteki emirler ise Iruzurda uzakça bir yerde dizlerinin üstünde otururlardı. Reşideddin Emîr-i Dâd ve Ilatıreddin Emîr-i Dâd altrn kılıçla kemer kuşanmış, sofanın kenarında duruyorlardı; yani divana daliil değildiler[24]. Ayrıca iki tane emîr-i dâd vardır. Bundan sonra vezir ve oteki görevliler Divarı-ı Mezâlim'de (Divan-! Tazallüm) adalet isteyenlerin şikayetlerini dinleyerek kararlar veriyorlardı.

Öte yandan bu olayda Ibn Bibinin Muhtasarında emîr-i dâd âdânmış ve ortaya "Emîr-i Şemşir" gibi bir terkip çıkmıştır[25]. Uzunçarşılı[26] da bunuemîri şemşir şeklinde okuyarak ortaya mevcut olmayan bir memuriyet çıkarmıştır. Hatta bu emîr-i Şemşir yeni çıkan ders kitaplarına dahi işlenmiştir[27].

Bütün bu açıklamalardan sonra kaynaklarda tespit edebildiğimiz olay- larla, araştırıcılar tarafìndan Mezalim Divani başkam ve adliye vekili olarak gösterilen emîr-i dâdın hangi görevi yaptığını anlamaya çalışalım. Bu ko- nuda tespit edebildiğimiz ilk olay Rukneddîn II. Süleyman Şâh devrinde () geçmiştir. Sultan Süleymanşâh'ın gönlünde yer tutmuş olan (Ayaz) ismindeki gulâmı bir gün avda susamiş؟ bir halde iken, ihtiyar bir kadinin elindeki yoğurt kasesini kaparak yemişti. Yaşlı kadın gulâmın arkasından koşarak ona şehre kadar takip etti. Daha sonra saraya girerek yetim çocuklarının ekmek parasını tedarik etmek İçin satmaya götürdüğü yoğurdu yiyen ve parasını vermeden kaçan gulâmdan şikâyetçi oldu. Süleyman şah kadından durumu öğrendiği zaman hadimlerini emîr-i dâdın yanma göndererek o mazlum kadının durumunu araştırmasını emretti. Emîr-i dâd durumu soruşturarak olayı baştan sona araştırdı, o sırada gulâm ortaya çıktı. Yaşlı kadın, "İşte hasmım budur" dedi. Neticede yaşlı kadın hakli çıkmış ve gulâm idam edilmişti. Sultan Süleyma Şâh da, yoğurdun tazmini bize aittir, diyerek kadına bin dirhem ihsan edilmesini buyurmuştu[28].

Anonim Farsça Selçuk-nâme'ye göre[29]: Sultan I. izzeddîn Keykavus tahta oturduğu zaman (), bütün emirler kendisine itaat ettiler. Melik Alâeddîn Keykubad bu sırada Sivas’ta bulunuyordu. Sultan, Emîr-i Dâd Kıvameddîrii oraya gönderdi, o Alâeddîn Keykubad'! tutukladı ve Sivas yakınındaki Hayuk (? Hafik) kalesinde hapsetti. Yine ayni esere gore izzeddîn Keykavus öldüğünde, Emîr-i Dâd Kıvameddîn, Alâeddîn Keykubad '1 Sivas'ta tahta oturttu. Kıvameddîn ona çok büyük hizmetlerde bulundu. Sultan bu hizmetine karşılık o tekrar emîr-i dâd yaptı. Burada olaylar bilinenlere, söz gelişi Alâeddîn Keykııbad'ın Malatya yakınında bulunan Minşar kale- sinde hapsedilmesine uymuyorsa da’[30], bizim İçin emîr-i dâdın hangi göreıi yaptığı'nı tespit açısından önemlidir. Daha sonra Türkiye Selçuklu Devleti'nde I. Alâeddiıı Keykubad dev- rinde () bazı emir ve beylerin sultanları tahta çıkartmakta rol oynamaları sebebiyle kuvvet ve kudretlerinin artmış olduğu görülüyor. Hatta bunlardan bazılarının zenginliklerinin ve harcamalarının Sultan'dan fazla olduğu rivayet ediliyor. Bunlar arasında Seyfeddin Ay-Aba, Zeyneddin Başara, Mubarizeddin Behramşah ve Bahaeddin Kutlugca da dikkati çekiyorlardı. Sultan Alâeddîn Keykubad bu emirlerin durumundan ozel meclislerde şikayet؟¡ oluyor, bu suretle iki taraf arasında yapılan dedikodular ortalığın karışmasına sebep oluyordu. Nilrayet emirler bu İşde bir adim daha atarak Kayseri 'de hile ile Sııltan'ı tahttan uzaklaştırmak ve yerine kardeşi Celaleddin Keyferidun'u geçirmek istediler. Durumu oğrenen Sultan Alâeddîn Keykubad karşı bir plan hazırladı ve kışı geçirmek üzere gittiği () Antalya'dan Kayseri'ye döndükten sonra bunu uyguladı. Yirmi dört kişi olduğu rivayet edilen bu emirlerin kimi öldürüldü, kimi de zindana atıldı ve malları müsadere edilerek hâzineye alındı, ilk etapta Seyfeddin Ay- Aba, Mubarizeddin Behramşah ve Balraeddin Kutlugca gibi emirlei' tutuk- !andılar. Bu sırada Sııltan'ın gulamlan ve emîr-i dâd tutuklanan ümerânın sofada oturmakta olan gulamlanm yakalayarak zindanhaneve götürdüler. غلامان ملطان و امدر دان غلامان امراراكه در صده نشته بودند كرفتند وبزندان خانه بردند

ikinci etapta sultan ertesi gün huzura kavuştuğu İ؟İ11 Meşhed ovasına 1؟- karak top ve cevgan oynadı. Bu sırada emirler arasında bulunan Kemaleddin Kâmyâr, Zahireddin Mansûr Puser-i Kâfîy-i Tercüman ve Şemseddin Veled-i Mâh-1 Horasan'ın gizlice birbirleriyle konuştuklarım go- rerek henüz olayın sona ermediğini anladı. Emîr-i dâd'a emir vererek irer üçünü meydandan çıkarttı, onların da her şeyini yağmalattı ve Anadolu'ya sürgün etti[31].

Yine Sultan Alâeddîn Keykubad, Eyyubi-Artuklu ittifakına karşı askerlerine Harput'a doğru liarekete geçmelerini emretti. Selçuklu askerleri Harput ovasına geldiklerinde, Eyyubi askerleri ١’e Harput Artuklu emiri de oraya ilerlemekte idiler. Bil sırada Selçuklu ordusunun onde gelen emirleri Mubaizeddin Çavlı, Belıramşah Gandar, Şemseddîıı Altunaba, Has Gulam-ı Sultan (طعر ؟) ve Puser-i Sirkeci (2’ (سر مر كحى ؟ [32]ile Bedi'eddin Yakut Emîr-i Dâd askerleri sağ ve sol kol. merkez, öncü ve artçı olarak düzene sokup karşı koymaya başladılar. Neticede Selçuklu ordusu Eyyubileri bozguna uğratarak Harput'u ele geçirdi () [33]. Sultan II.Gıyaseddin Keyhusrev öldükten sonra (), geride kalan üç oğlundan II. izzeddin Keykavus tahta geçirilmişti. Yeni sultan ve kardeşleri küçük yaşta olduklarından yönetim devlet adamlarının özellikle Vezir Şemseddin Isfahani'nin elinde kalmıştı. Daha sonra bu devlet adamları ara- surdaki siyasi ihtiras ve rekabetler düzenin bozulmasına sebep oldu. Devlet adamları arasındaki bu mücadeleye katılanlardan biri de Emîr-i Dâd Nusret idi. Ancak sonunda onu Moğolistan'a gitmekte olan Şehzade Rükneddin Kıhç Arslan'a katılması İçin Sivas'a gönderdiler. Emîr-i Dâd Nusret, Sivas'ta yakalanarak Hafik kalesinde hapsedildi[34].

Öte yandan vezir Çemseddin Isfahani devrinde uç taraflarında Türk Ahmed adında biri baş kaldırmış ve kendisinin Sultan Alâeddîn'în oğlu olduğunu iddia etmişti. Vezir Şemseddîn bu âsi üzerine bir ordu gönderdi, iki taraf kuvvetleri birbirleriyle karşılaştığı zaman: Selçuklu ordusu kumandanları âsinin kuvvetli olduğunu gördüler. Bir takım sebeplerle savaşmayı savsaklayarak yardim istemek üzere vezirin yanma acele bir ulak gönderdiler. Vezir kendi şahsî muhafızlarım Emîr-i Dâd Hatıreddin Zekeriya Sücasî ku- mandasında yardıma gönderdi.

Bu olay sırasında Moğolistan'a gitmiş olan Rükneddin Kılıç Arslan sultan unvanıyla geri dönüyor. Moğol Hani Güyük'ün yarlığıyla II. izzeddin Keykavus'u sultanlıktan, Şemseddin Isfahani'yi de vezirlikten azlediyordu. Bundan sonra gelişen olaylar sonucu Şemseddin Isfahani öldürülmek üzere saltanat sarayına çağrıldı, buraya gelip sofaya vardığında Emîr-i Dâd Seyfeddin Kay-aba onu sol taraftaki bir odaya soktu. Sabık Vezir o gece Konya kalesinde Ambarcı'nın evine götürüldü. Yolda emîr-i dâda sordu: Nereye gidiyoruz?". Emîr-i dâd cevap verdi: "Diğerlerini gönderdiğin yere". Şemseddin Isfahanı dort gün sonra da öldürüldü () [35]. Semseddin Isfahani'nin ölümünden sonra Mogollar'dan Batu Han'ın buyruğuyla durumu incelemek İ؟in Anadolu'ya gelen Moğol elçileriyle bera- ber Şemseddin Mahmud Tuğraî başkanlığında bir heyet de bu elçilerle Moğol Hanı'nın huzuruna gitti. Bu heyet İçinde Emîr-i Dâd Hatıreddin Zekeriye Sücasî de vardı. Selçuklu devlet adamlan götürdükleri hediyeler ile Moğol Hani'ndan yeni görevler elde ederek Konya'ya döndüler. Bu sırada Eınîr-i Dâd Hatireddin'e Çorumlu emirliği ve serleşkerliği verildi. Ayrıca ؟emseddin Mahmud Tuğraî vezir, Sucaeddin niyabet (naib), Necibeddin Duleycani reisülbahr ve istifa, Reşideddin Ebû bekr Cuveyni emîr-i ârızîy-i cuyûş-ı memalik edildiler[36] . Bu olay başta Celaleddin Karatay olmak üzere bazı devlet adamlarım raliatsız etmişti, iki grup devlet adamları ara- Sindaki mücadele sırasında Vezir Mahmud Tuğrai'nin rakip devlet adamları aleyhinde Baycu Noyan'a yazdığı bir mektup ele geçirildi. Bu hıyanet girişimi üzerine Celaleddin Karatay harekete geçti ve emîr-i dada İşaret etti. Emîr-i dâd onu saltanat sarayında bir odada tutukladı, üçdört gün sonra oradan Antalya tarafina gönderildi ve hapse atıldı () [37].

Sultan II. izzeddin Keykavus devrinde Baycu ve oteki Noyanlar, Moğollarla yapılan antlaşma dışında Türkiye Selçuklu Devletinden paralar istiyorlardı. Selçuklu devlet adamları bu sırada "Hâkim-İ vakti Memleket" olan Sahib Fahrüddevle ve'ddin Ebu'l-Hayrat Ali’yi sayısız hediyeler ile Moğol büyük ham Mengü ()'ye yolladılar. Fahreddin Ali o sırada "Hakem-i Divan-I ’Adi" ve "Mansıl^ı Emîr-i Dâd" idi. Ona yol masrafları İçin yüzbin direm-i sultani verdiler. Batu Han ona iltifat etmiş, Baycu Noyan ve oteki Moğol beylerinin bu tür davranışlarım önlemek İçin bir ferman (Soyurgatmış) vermişti[38] .

Aksarayî'ye göre [39] Sahib Fahreddîn Ali, emîr-i dâd olduğu bu sırada iki kez elçilikle Moğolların yanma gitmişti, o birinci seferinde Güyük Han (), İkincisinde ise Mengu Han () nezdinde elçilik yapmıştı.

Öte yandan I'te Mara؛ ve civarında yaşayan Agaçeriler yollan kes- meye, kervanlar soymaya ve yolcuları öldürmeye başladılar. Sahip Kadı izzeddin ile Beylerbeyi Yavtaş, Selçuklu emir ve askerleri ile Agaçeri Türklerinin İsyanını yatıştırmak maksadıyla Kayseri'ye geldiler. Emîr-i dâd Fahreddîn Ali bu muazzam alayın istikbaline memur edilmişti[40].

Daha sonraki devrede, ilhanlı Devleti kumcusu Hulagu Bağdat'ı ele ge- çirdikten sonra. Sultan II. izzeddin Keykavus onun ziyaretine gitti (/). Bu sırada Selçuklu sultani, Fahreddîn Ali'yi emîr-i dâdlık göre- vinden "Niyabeti Saltanat" makamına tayin etmişti[41].

Türkiye Selçukluları tahtına III. Gıyaseddin Keyhusrev çıkarıldığı zaman, onun nedimliğine getirilenler arasında Emîr-i Dâd Emineddin Isfahanı de bulunmakta idi (/), [42].

Türkiye Selçuklularının çöküş devrinde devletin kaderine hakim olan- 1 ardan biri de Pervane Muineddin Süleyman idi. o kendisine rakip olarak gördüğü Sahib Fahreddîn Ali'yi tasfiye İçin bir plan tertiplemiş ve bunu uy- gulamıştı. Nitekim o Sahib Fahreddîn Ali'yi saltanat sarayı odalarının birinde tutuklattıktan sonra bu sırada emîr-i dâd olan Emîneddîn Duleycani'nin evine göndermişti. Sahib Fahreddîn Ali daha sonra Karahisar-I Osmancuk kalesinde hapsedildi[43] ().

Hatiroglu Çerefeddîn'in Anadolu'yu Moğollar'dan kurtarmak İçin baş- latuğı isyanda (), Selçuklu ümerasından ona karşı savaşanlar arasında Emîr-i Dâd Emîneddîn [Isfahanı, de bulunmakta idi. Aksarayi[44] bu ümei'anın "sahib-i kalem" olduklarından yani asker kökenli olmadıklarından hiçbir varlık gösteremediklerini zikrediyor. Memlûk Sultanı Baybars Anadolu'yu Moğollardan kurtarmak için hare¬kete geçmiş ve Elbistan ovasında bir Moğol ordusunu mağlup etmişti (). Bu savaş sırasında Selçuklu devlet adamlarından bir kısmı Memlûklu ordu¬suna katıldılar. Bunlar arasında Emir-i Dâd Seyfeddîn Çalış da bulunmak¬taydı[45] .

Sultan III. Gıyaseddîn Keyhusrev'in ölümünden sonra (), annesi Sultanın iki çocuğunu tahta oturtmak istedi. Bu Hâtûn, Argun Han'ın ya¬nından Kayseri'de bulunan Sultan II. Mes'ûd'un huzuruna geldiği sırada bu iki çocuğu da getirmişlerdi. Daha sonra bunlar Konya'ya geldiklerinde yan¬larında Hâce Nasıreddîn Müstevfî ile Emîr-i Dâd Nizameddîn de vardı. Burada yapılan bir merasim ile iki çocuk tahta oturtuldu (17 Ramazan /27 Kasım ) [46]. Hâtûn durumunu sağlamlaştırmak için ayrıca Karamanoğlu Güneri bey ve Eşrefoğlu Süleyman Bey'den[47] yardım istemiş ve onlara unvanlar vermişti. Bundan sonra Sultan II. Mes'ud'un adamlarıyla, bu çocukların taraftarları arasında anlaşmazlık çıku. Fakat Karamanoğulları ve Eşrefoğullan'nın yardıma gelmesiyle Gıyaseddîn Keyhusrev'in annesi du¬ruma hâkim olmuş ve iki çocuğu, ikinci kez, Konya'da Selçuklu tabuna oturtmuşlardı (8 Rebi I /14 Mayıs ) [48]. Çok geçmeden Sultan Mes'ûd'un taraftarları Has Balaban ile Konya'ya gelerek duruma hâkim ol¬dular (23 Cumada II. /26 Ağustos ). Bu olaydan sonra Hâtûn, Argun Han'ın huzuruna gitti[49]. Burada yapılan muhakeme (yargu)de iki ço¬cuğun düzmece şehzade olduğuna ve öldürülmelerine karar verildi. Hâtun'a da Seferi hisar (Şimdiki Sivrihisar) ikta edilmişti. Bu sırada çocuklardan biri Argun Han'ın yanında idi ve burada öldürüldü.

Sultan Mes'ûd, Hân'ın bu fermanlarım Emîr-i Dâd Nizameddin ile Konya'ya gönderdi (4 Receb /5 Eylül ). ؟ocuklardan biri Konya'da Sultan Mes'ûd'un annesinin yanında idi. Emîr-i dada bu ؟ocuğu eşeğe bindi- rerek şehirde dolaştırılması buyuruldu ( yılı Çaban ayin başı/2 Ekim ). Bu emir yerine getirilerek ؟ocuk şehirde gezdirildi ve tekrar Sultan Mes'ûd'un annesine teslim edildi. Daha sonra Sivas'ta bulunan Sultan Mes'ud'dan gelen bir ferman üzerine emîr-i dâd o ؟ocuğu Sııltan'ın anne- sinden aidi ve Konya kalesi kapısındaki burc üzerine götürerek orada ast! (Iyd-1 Şewal/30 Kasım ). ü؟ gün sonra cesedini oradan indirdi, kafasını keserek bütün Turkler arasında dolaştırdı[50].

Bundan sonra Sultan Mes'ûd beraberinde beylerbeyi, naib , pervane ve müstevfi gibi devlet büyükleri olduğu halde Argun Han'ın yanma giderek bir süre orada kaldılar. Bu sırada Konya'da bulunan Fahreddin Müşrif ve emîr-i dâd şehirde hadsiz hesapsız zulüm yaptılair. Bu olaylar üzerine muh- temelen şikayetler olmuş, Moğol Hani'ndan peş peşe elçiler gelmiş ve adi geçen her iki devlet adamından ifade edilemeyecek derecede mal istemiş- lerdi. Ancak Fahreddin Müşrif, Eşrefoğlu (Süleyman)'nun, emîr-i dâd da Karamanoğlu'nun yanma kaçtılar . Buna mukabil onların evleri yağmalandı (7 Muharrem /6 Mart ) [51].

Daha sonra Moğollar ile Selçuklu ordusunun beraberce harekete geçmesi üzerine isyan etmiş olan Karamanoğulları ve Eşrefoğulları Konya'da Sultan II. Mes'ûd'un elini öperek itaat arzetmek istediler. Bu durumda Selçuklu devlet adamları görüş bakımından ikiye ayrıldılar. Bunlardan bir kısmı sultanin şehir dışına çıkmamasını, bir kısmı da çıkmasının uygun olacağını ileri sürdüler. Ancak Sultan Mes'ûd burada cesaretle davranarak şehir dışında bir çadır kurulmasını emretti. Ayrıca tedbir almayı da ihmal etmedi. Emîr-i dâd, ة teki emirlerle birlikte elbiselerinin alında silâhlarım gizleyerek çadırda yer aldılar. Sultan korkusuzca çadıra gelerek tahtına oturdu. Karaman ve Eşrefoğulları da Sultan'ın huzuruna gelerek itaat arzettiler ve sonra ülkelerine döndüler.

Sultan II. Mes'ûd bu olaydan sonra şehre dönmüş ve Moğollar'ın yanma gitmek istemişti. Bu sırada sebebi anlaşılamayan bir olay vukû buldu. Sultan harekete geçtiğinde, emîr-i dâd Konya'da kalmıştı. H. Mes'ûd, Aksaray'a ulaştığında, Sahib Ata Fahreddin'in hadimi izzeddin Has Balaban'a gizlice bir mektup yazarak emîr-i dâd'ın yakalanmasını emretti. Has Balaban aldığı bu emir üzerine Çarşamba günü[52], emîr-dâdı yakalayarak kafasını kesti ve kale kapışına astı[53]. Yukarda verdiğimiz ؟eşitli örneklerde görüldüğü üzere emîr-i dâdın Mezalim Divani başkam, yani iddia edildiği gibi adliye vekili olduğu husu- sunda bir bilgi yoktur. Ancak gerek ibn Bibi'nin[54], gerekse el-Hoyî'nin[55] münşeat mecmualarındaki bilgiler bizi tereddute düşürmekte, bu da bizim emîr-i dâdın görevi hakkında kesin hüküm vermemizi engellemektedir.

Bütün bunlara rağmen örneklerini verdiğimiz olaylara bakarsak: emîr-i dâd devamlı bir memuriyettir, bir su؟ duyurusu yapıldığında durumu araştırmakta, suçluları veya gözden düşen emirleri tutuklamakta, sultan tarafın- dan verilen emirleri (ölüm cezası dahil) uygulamaya koymakta idi. Aynca emîr-i dâd görevi yapan kişiler Moğol hanlarına gönderilen el؟i heyetleri İçinde de yer almakta idiler[56]. Bunun yamsıra emîr-i dâdlar devlet erkânını istikbal ediyorlar ve sultanların nedimleri arasında yer alabiliyorladı. Hoyî'nin[57] emîr-i dâda nasıl hitap edileceğini belirtirken kullandığı; "Sipehbed-¡ Mu'azzam, Melik el-ümerâ ve'1-Ekâbir, Melik elşümerâ ve'1- E'azım" gibi unvanlardan bu göreve tayin edilen kişilerin genellikle asker kökenli oldukları anlaşılıyor. Nitekim örneklerde göriileceği üzere emîr-i dâdlar savaşlara da katılmışlardır.

-Türkiye Selçuklularında tespit edilebilen emîr-i dâdlar-

Sultan Emîr-i dâd

Rukneddin II. Suleymanşâh

İzzeddin Keykavus - Kivameddin
I. Alâeddin Keykubâd - ?
" " - Bedreddin Yakut
II. İzzeddin Keykavus - Nusret
- Reşideddin
- Haureddin Zekeriyâ Sücasi (Sicasi)
- Seyfeddin Kay-aba
- Sahib Ata Fahreddin Ali
III. Gıyâseddin Keyhusrev - Emineddin Isfahani (Duleycani ?)
- Seyfeddin Çalış
II. Mes'üd - Nizâmeddin

Dipnotlar

  1. Bk. Ata Melik Cuveyni, Ta 'rih-i Cihan Guşâ, nşr. Mirzü Muhammed Kazylni, London , II, s. 2.; E. Merçil, Kirmân Selçukluları, Ankara , s.
  2. Persian-English Dictionary, s. Ayrıca Bosworth da emir4 d'adı "Chief justiciar" olarak açıklıyor, bk. "The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. ), The Cambridge History of Iran, V, Cambridge , s.
  3. Bk. Türkçe nşr. IV. cilt, s.
  4. Bk. Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, Ankara , s.
  5. Bk. Sultan Melikşah Dewinde Büyük Selçuklu imparatorluğu, İstanbul , s.
  6. Die Staatver Waltung der Grosselgugen und Horazmsahs (). Eine Untersuchung nach Urkundenformularen der Zeit, Wıesbaden
  7. Bk. "Selçuklu Devri Türk Tarihi Araştırmaları II", Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt Il, sayı: , Ankara , s.
  8. M.A. Köymen, Büyük Selçuklu Imparatorluğu Tarihi, III, Alp Arslan ve Zamanı, Ankara , s.
  9. Nşr. Muhammed Kazvini ve Abbüs iltbâl, Tahran hş. , s. 20 ve
  10. "Atebetü'l-Ketebeye Göre Sancar imparatorluğunun Yönetimi", çvr. N. Kaymaz, Belleten sayı: , Ankara , s. ve
  11. Sadruddin el-Huseyni, Ahbâr ()d-Devlet is-Selçukiyye, nşr. Muhammed İ kbal, Lahor s. 87/Trk. trc. Necati Lugal, Ankara , s. 61; Ibn el-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih (nşr. Thornberg), Beyrut , X, s. , , Trk. trc. İslâm Tarihi, El-Kâmil Fit Tarih Terciimesi, İstanbul , X, s. , ; Cuveyni Il, s. 2 ve III, s. Kadı Ahmed Gaffari, Tarih-i Cihan Ani (nşr. Hasan Nurâki), Tahran hş, s.
  12. Bk. A. etzaychn, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (/), Ankara , s.
  13. Anonim, Mucmel ü't-Telirih yel-Kısas (nşr. Melik uş-Şuarâ Bahâr), Tahran hş. , s.
  14. Nşr. Muhammed Kazvini, Tahran hş. , s.
  15. Merv civannda birbirine çok yakın beş köy, bk. Steingass, aynı eser, s.
  16. Bk. Ibn el-Esir, XI, s. 82/Trk. trc. XI. s. Krş. F. Sümer, Oguzlar [Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilâtı, Destanlan, Ankara ,2s.
  17. Edib Ahmed b. Mahmüd Yukneki'nin eseri Atebetdi-Hakayık (nşr. Reşid Rahmeti Arat, Ankara ,2 s. 5, ) ı ithaf ettiği Muhammed Dâd ispehsalk beyin ispehsalâr unvanı aradan kaldınIchgl zaman ortaya dâd bey çıkıyor. Acaba bu durum Karahanhlar'da da emir-i dadın mevcudiyetini mi ortaya koyuyor?. Veya emir-i dâdm Karahanhlaidaki karşılığı "dâd sipehsalk dinlebey" mi idi? Belki de daha sonra Selçuklu devrinde sipehsalâr düşmüş ve ortaya dâd bey çıkmıştır. Acaba Şemseddin Tebrizi'nin dedesinin ismi olarak gözüken "Melikdâd" da emir-i dâdın değişik bir şekli mi (bk. T. Yazıcı, Tebrizi mad İA.)? Şayet öyle ise onun dedesi de Selçuklular'ın son zamanlannda bu görevi sürdürmilş olabilir.
  18. Bk. Merçil, aynı eser, s.
  19. Bk. Medhal, s. 94 ve
  20. Bk. Pre-Ottoman Tut-key, Lc>ndon , s. /Trk. trc. Osmanhlardan önce Anadoluda Türkler, İstanbul ,2 s.
  21. Bk. Selçuklular zammında Türkiye, İstanbul , s. Prof. Turan, başka yerlerde emir-i dâdı parantez içinde (Adliye Nazın) olarak zikrediyor, söz gelişi s. ve
  22. Bk. "Müsâmeretill-Ahbâr'ın Türkiye Selçuldulan Devlet Teşkilâu Bakımından Değeri" TAD, IV, Ankara , s.
  23. Bk. El-Evmirü`l-AIX-iyye Fil-Umuril-AWiyye (Tıpkı basım), Ankara , s. /N. Lugal-A. Erzi nesri, Ankara , I, s. ; Teı rih-i Abi Selçuk, Histoire Des Seidjoucides D'Asie Mineure, Dâpres ibni bibi Texte Turc, nsr. M. th. Houtsma, Leide , s. Ancak O. Turan(Türkiye, s. ) bu görevin adliye nâzırma (emir-i dâd) havale edildiğini zikrediyor. Ayın mlf., Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara , s. İbn-i in metninde görüldüğü üzere burada emir-i dâdın zikri geçmiyor.
  24. Bk. İbn-i Bibi, Tıpkı basım, s.
  25. Bk. Muhtasar Selçuk-name, nşr. M.H. Houtsma, Leiden , s.
  26. Bk. Medhal, s. Uzunçarşılı ayrıca emir-i şemşir denilen zabitin divanın muhafızı olarak dışanda vazife gördüğünü belirtiyor.
  27. Bk. Tarih 1, Koordinatör: K.Y. Kopraman, Komisyon Bşk. B. Yediyıldız, Ankara , s.
  28. Bibi (N. Lugal-A. Erzi neşri), s. /Trk. trc. Anadolu Selçuki Derled Tarihi, Trk. çvr. M.N. Gencosman, Ankara , s.
  29. Bk. Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi, III, nşr. F.N. Uzluk, Ankara , s. /Trk trc. s. Ayrıca aynı eser için bk. Muhammed Cevad Meşkür, Alıbâr-ı Selacikay-ı Rdm, Tahran hş. , s.
  30. Bk. Turan, Türkiye, s.
  31. Bk. İ bn-i Bibi, Tıpkı basım, s. ve ; Muhtasar, s. ve ; Tevarih-i 1-i Selçuk, s. Siyasi olaylar için Uzunçarsılı, s. 98; Turan, Türkiye, s. ; E. Merçil, Müslüman- Türk Devletleri Tarihi, Ankara , s.
  32. Turan (Türkiye, s. ), Has Gulâm-ı Suldin ve Puser-i Sirkeci'yi adamıştır.
  33. Bk. ibn-i Bibi. Tıpkı basım, s. ; Muhtasar, s. Siyasi olaylar için bk. Turan, aynı eser, s.
  34. Bk. İbn-i Bibi, Tıpkı basım, s. ; Muhtasar. s. Kış. Turan, aynı eser, s. ; Kaymaz, N., Pervâne Mu'inü 'd-din Süleyman, Ankara , s.
  35. Bk. İbn-i Bibi, Tıpkı basım, s. ; Muhtasar, s. /Trk. trc. s. ; Anonim Selçuk-nâme, s. Kış. Turan, aynı eser, s.
  36. Turan (aynı eser, s. ).bu olay sırasında Emir-i dâd Hatıreddidi adamıştır.
  37. Bk. İ bn-i Bibi, Tıpkı basım, s. ; Muhtasar, s. Krş. Uzunçarşılı , s. 98; Turan, aynı eser, s.
  38. Bk. İbn-i Bibi, Tıpkı basım, s. ; Muhtasar, s. /Trk. trc. M.N. Gencosman, s. Kış. Turan, Türkiye, s. ; Kaymaz, aynı eser, s. 52,
  39. Bk. Mü saremetü7-alibâr, s. 41/Trk. trc. Selçuk' Devletleri Tarihi, çvr. M.N. Gencosman, Ankara , s. Ancak Sekuknâme (s. 56/Trk. trc. 36) onun Mengü ve Batu Han ın yanına elçi olarak gittiğini zikrediyor.
  40. Bk. İbn-i Bibi, Tıpkı basım, s. ; Muhtasar, s. /Trk. 1TC. S. Olaylar için bk. Turan, aynı eser, s.
  41. Bk. Aksarayi, s. /Trk. trcs. Krş. Uzunçarşıh, 98; Kaymaz, s.
  42. Bk. Ayın eser, s. 88/Trk. tıc. s.
  43. Bk. İbn-i Bibi, Tıpkı basım, s. ; Muhtasar, s. /Trk trc. s. Krş. Uzunçarşıb, 98; Turan, Türkiye, s.
  44. Miisaınerettn-Ahbar, s. /Trk. trc. s. /Olaylar için bk. Kaymaz, s.
  45. Bk. Turan, Türkiye, s. ; Kaymaz, s.
  46. Tarih daha sonra ilave edilmiş görünüyor, bk. Anonim Selçuk-nâme, uzluk nşr. s. Ces-ad Meşkür neşrinde (s. ) bu tarih yoktur.
  47. Anonim Selçuk-nâme metninde (s. 66) Esrefoğlu Süleyman olarak geçiyor. Turan (aynı eser, s. ) ise Halil Bey olarak zikrediyor.
  48. Turan (aynı eser, s. ) bu tarihi 15 Mayıs, Anonim Selçuk-nâme tercümesinde (s. 45) Uzluk 16 Mayıs olarak veriyorlar.
  49. Turan (Bk. aynı eser, s. ), Sultan II. Mes'ıld'un talep üzerine Gyıaseddin Keyhusrev'in annesini ve iki çocuğu Nizamedffin Emir-i Dâd ile 6 Eylül /4 Receb tarihinde Argun Han'a gönderdiğini zikrediyor. Ancak bundan sonraki olaylarda Anonim Selçuknâme'yi yanlış değerlendiriyor.
  50. Anonim Selçuk-Mime, s. /trk. trc. s. Meşkiir nşr. s.
  51. Aynı eser, s. /trk. trc. s. Meşkûr nşr. s. Rrş. Turan, aynı eser, s. Çeviride Uzluk (s. 46) Emir-i Dâd-ı "Adliye Nazırı demektir" diyerek açıklıyor.
  52. Bu olaydan birkaç gün sonra 29 Cumada II. /31 Temmuz Cumartesi günü Germiyan Türkleri Konya'ya geldiler (Anonim Selçuk-nâme, s. 72). Bu bakımdan emir-i tadın ölümü muhtemelen 26 Cumada /28 Temmuz 'de vuku bulmuştur.
  53. Bk. Anonim Selçuk-nâme, s. /trk. trc. s. ; Meşkûr nşr. s. Krş. Turan, aynı eser, s.
  54. Ibn-i Bibi, Tıpkı basım, s. 'de "Hakem-i Divân-ı 'Adi' olarak geçmektedir.
  55. el-Hoyi, Emir-i Dâd için "Malik-i Divan el-'Adl" demektedir, bk. Gunyetu'l-kâtib ve Munyetu't-fllib, Ftusümu'r-Red'il ve Nucrımul-FaiWil, nşr. A.S. Erzi, Ankara , s. 8 ve 7.
  56. seafoodplus.info-i Bibi, Tıpkı basım, s. ; Aksarayi, s. Krş. Turan, aynı eser, s. ,
  57. Bk. Gunyet,7/ Rüsümü'r-Resa-il s. s. 7.

Divan-ı Saltanat Nedir?


Divan-ı Saltanat

İlk Türk-İslam devletlerinde özellikle de Büyük Selçuklu Devleti&#;nde önemli konuların görüşüldüğü, önemli devlet konuları hakkında kararların verildiği en büyük divana (meclise) Divan-ı Saltanat (Divan-ı Ali) denir.

Divan-ı Saltanat görevlerine göre çeşitli bölümlere ayrılmıştır:

Niyabet-i Saltanat:

Naib-i Sultan baş yetkiliydi. Naib, hükümdar başkentte olmadığı zamanlarda ona vekalet eden görevliydi. Bu esnada sultanın tüm yetkilerine sahip olurdu. Normalde ise devlet idaresi sırasında vezirden sonra gelirdi.

Divan-ı Mezalim:

Büyük siyasi suçların karara bağlandığı en yüksek mahkemedir. Ayrıca  halkın şikayetlerinin bizzat sultan tarafından dinlenildiği divandır. Divan-ı Mezalim&#;e sultan başkanlık etmekteydi.

Divan-ı Berid:

Posta işlerinden sorumlu divandır.

Divan-ı Tuğra (Divan-ı İnşa):

Devletin her türlü iç ve dış yazışmasından sorumlu divandır. Bu mecliste iyi derecede yabancı dil bilen, diplomasi eğitimi görmüş görevliler vardı. Padişahın tuğrasını çeken yani imzasını atan kişiye ise Tuğrai (Tuğracı ) denirdi.

Divan-ı Arz:

Başkanı Emir-i Arız&#;dır. Ordu ihtiyaçlarını karşılayan, Hassa Askerleri&#;nin maaşlarını ayarlayan meclistir. Ordunun her türlü yiyecek, içecek, giyecek, teçhizat ihtiyaçları bu divan tarafından tespit edilir ve karşılanırdı. Ordu yoklamasından da sorumlu olan divandı.

Divan-ı İstifa:

Mali işlere, devletin gelir ve giderlerine bakan meclisti. Vergilerin toplanmasını sağlardı. Bu divanın başkanı Müstevfi idi.

Divan-ı İşraf:

Başkanı Müşrif&#;ti. Ülkedeki askeri ve adli işler dışındaki idari ve mali teşkilatı denetleyen, teftiş eden, kontrol eden meclisti.

Divan-ı Pervane:

Arazi defterlerinde tutulan has ve iktaların düzenlenmesinden sorumluydu. Başkanı ise Pervaneci idi.

kaynağı değiştir]

İsmiyle resmî bir memuriyet ve kalemin kuruluşu, yüzyıl başında ortaya çıkar. Bu kalem, devlet işlerine ait, verilen vesikaları tetkik ve kaydederdi. İlk meşhur vakanüvis tarihçi, Mustafa Nâimâ Efendidir.

Mühimme Odası Kalemi[değiştir

Divan nedir?

İslam devletlerinde idari, mali, askeri meselelerin ve her türlü davaların görüşülüp gerekli hükümlerin verildiği toplantı ve toplanılan yer.

Kelimenin tarih içinde ortaya çıkışı, hazret-i Ömer zamanına kadar uzanır. Hazret-i Ömer zamanında Medine’de hükumet dairesi teşkil edilerek, maaş ve vazife defterleri tutulmuştur. İsimlerin yazıldığı deftere toplanmış olmasından dolayı divan adı verilmiştir. Emevi Devletinde belli başlı dört divan vardı. İdari işler bu divanlar vasıtasıyla yürütülürdü. Bunlar:

Mali işlerle ilgili divan. Abdülmelik bin Mervan devrine kadar bu divanlar Rumca ve Farsça yazılıyordu. Abdülmelik bin Mervan, İran ve Şam bölgesinin defterlerini Arapçaya çevirtti. Daha sonra da oğlu Velid halife olunca, Mısır defterlerini Arapça’ya tercüme ettirdi.

Bu divana bakan reis, mektuplarla ilgilenirdi. Bunlar merkezden valilere ve valilerden de merkeze gönderilen mektuplardı.

Çeşitli gelirlere bakan divan.

Hazret-i Muaviye tarafından kurulan bu divandaki memurlar, halifenin emirlerini istinsah ederek yani nüshalarını çoğaltarak gereken yerlere gönderme vazifesini yürütürlerdi. Emirler yazılıp dürülerek iple bağlanır ve mumla mühürlenirdi. Bu dört divandan başka, emniyet teşkilatının organizesi ve vazifeli memurlara maaş verilmesini, askeri harcamaların tanzim edilmesini yürüten başka divanlar da vardı. Yine posta işlerine bakan Divan-ül-Berid de hazret-i Muaviye zamanında kurulmuştur.

Abbasilerde de, devletin kuruluşundan itibaren işler, divan adı verilen muhtelif dairelerde yürütüldü. Abbasilerde, önce en büyük daireye divan denildi ise de, daha sonra muhtelif dairelere de bu isim verildi. Abbasilerin orta zamanlarında divan çok gelişme gösterdi. Devlet işlerini görüşmek ve yürütmek için, devletin ileri gelenlerinden büyük bir divan kurulurdu. Bu divanda; vezir, kadılkudat ve diğer vazifelilere ayrılmış yerler vardı. Halife için de bir makam ayrılırdı. Ancak halife buraya oturmaz, divana bakan yüksek bir yerden, divandaki müzakereleri takib ederdi. Divanın üyeleri onu görmezlerdi.

divan

Abbasilerde divana, Halife Mu’tasım devrinde Divan-ı Adl denildi. Abbasi Devletinde, devlet teşkilatı, Erbab-ı Seyf ve Erbab-ı Kalem olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Vezir, hacib, nakib, divan-ı mezalim, Erbab-ı Seyfden idi. Erbab-ı Kalem ise; divan erkanı, ulema, belediye reisi, evkaf memurları ve diğer kalem erbabıydı. Abbasi devrinden itibaren ve daha sonraki senelerde divan, bütün İslam devletlerinde yaygın bir hale geldi.

Abbasiler zamanında yönetim işlerini bir arada yürüten Divan-ı İnşa’dan başka yalnız halifenin hususi mektuplarını yazıp gerekli yerlere gönderen, Sultaniyat adıyla başka bir divan daha kuruldu. Bunlardan başka umumi işlere bakan Divan-ül-Âm, adalet işlerine bakan Divan-ül-Adl, Kadılkudat, Divitdar, Hacib, Nakib gibi memurların katıldığı divanlar da kuruldu.

Yine halifenin uygun gördüğü işlere bakan Divan-üz-Zimam, sarayda memur olanların işlerini yürüten Divan-ül-Aksam, denetim vazifesini yapan Divan-üz-Zaman, halkın devlet memurlarından dolayı şikayetlerini dinleyip ilgilenen Divan-ül-Mezalim, valilerin hesaplarına bakan Divan-üt-Tevki’, vakıf işlerini yürüten Divan-ül-Birr de, Abbasiler zamanında kurulan divanlar arasında yer aldı. Büyük divanlara tabi divanlar, yani muhtelif devlet daireleri vardır.

Büyük divana aza olanlardan her biri, ayrıca kendi vazife sahasını ilgilendiren işlerin idaresi için reisi bulunduğu bir divana sahipti. Devlete bağlı eyaletlerde de divanlar kurulmuştu. Bu divanlar da, büyük divana bağlı ve aynı esaslar dahilinde yürütülüyordu. Müslüman-Türk devletlerinde de divanlar kurulmuştur. Büyük Selçuklu Devletinde merkezde veya hükümdarların bulundukları yerlerde umumi devlet işlerini yürüten ve Divan-ı Sultan adı verilen büyük bir divan vardı.

Bundan başka, merkezde devletin mali, askeri, adli, muharrerat gibi işlerini yürüten ikinci derecede divanlar vardı. Eyaletlerde de divanlar kurulmuştu. Vezir büyük divanın reisi ve mesul amiriydi. Buna Sahib-i Divan-ı devlet denilirdi. İlk zamanlarda bu divana hükümdar başkanlık etmişse de, genelde idareyi vezir yürütürdü. Büyük Selçuklu Devletinde hükümdarın re’sen, yani başlı başına verdiği emirler de, divanda görüşülüp, istişare ve müzakere edildikten sonra karara bağlanırdı.

Kesin olarak bilinmemekle beraber, kaynaklardan anlaşıldığına göre; vezir, maliye vekili olan sahib-i zimam vel-istifa veya müstevfi, sahib-i tuğra veya tuğrai denilen nişancı veya münşi ve devletin umumi müfettişi müşrif ve milli müdafaa vekili olan emir-i arız-ül-ceyş, divanın belli başlı üyeleriydiler. Selçuklularda ilk divan, senesinde Tuğrul Beyin başkanlığında toplanmaya başladı. Divan haftada iki defa toplanırdı. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Anadolu’ya gönderildiği zaman, Büyük Selçuklu divanından onun maiyetine vezir ve devlet ricali verilmişti. Selçuklu Devletinde büyük divandan başka şu divanlar vardı:

Bu divan, devletin mali işlerine bakardı. Bütün mali işlerden mesuldü. Vilayetlerdeki Amid denilen haraç ve tahsil memurları bu divana bağlıydı. Her vilayetin varidatını ve masraflarını tayin, bu divana aitti.

Sultanın vilayetlerle ve eyaletlerle haberleşmesini sağlar, berat, nişan veya menşur denilen hükümdar tuğrasını taşıyan, arazi ve tayinlere ait vesikaları verirdi. Divanın reisine, Tuğra, İnşa veya Tuğrai adı verilirdi. Bu divan, Tuğra ve Divan-ür-Resail vel-İnşa olarak ikiye ayrılır ve ikincisinin reisine Münşi denilirdi. Tuğrainin bir vazifesi de; sultan ava çıktığı zaman, maiyetinde bulunup vezire vekalet etmekti.

Bu divanın vazifesi, devletin mali ve askeri işlerinin yolunda gidip gitmediğini teftiş etmekti. Divan reislerine İşraf-ı Memalik, Sahib ü Divan-ı İşraf-ı Memalik veya İşraf-ül-Memleke denirdi. Bu reisler, son derece itimada şayan, divan ve devlet işlerinde tam bir vukuf sahibi olan kimselerden seçilirdi. Onlar da icab ettikçe, şehirlere ve nahiyelere vekil göndererek işleri inceletirlerdi. Bu vekillerde de itimad ve liyakat aranırdı.

Divan-ı Arz da denilen bu divanın vazifesi; askerin maaş ve levazımatını temin etmekti. Bugünkü tabirle Milli Savunma Bakanlığının vazifesini üstlenmişti. Ordunun levazımatına ve ihtiyaçlarına bakan, maaşlarını veren, defterleri tutup yoklamalarını yapan divandı. Reisine Emir-i Ârız denirdi. Anadolu Selçuklu Devletinin mühim dairelerinden biri de Divan-ı Tuğra idi. Bütün menşur, berat ve nameler, bu divanda yazılır ve hükümdar alamet ve tuğrası burada çekilirdi. Bu dairenin reisine Tuğrai denirdi. Bunlar Arapça ve Farsçayı iyi bilen alim ve ediplerden tayin edilirdi.

Bir diğer divan da Divan-ı İşraf olup, devletin mali ve idari işlerini kontrol eder ve icab eden yerlere naib, yani divan namına vekil memur gönderirdi. Bir de adliye işlerine bakan Emir Dad Divanı vardı. Tevkif işlerine bakardı. Îcab edince veziri ve diğer divan azalarını da tevkif edebilirdi. İlhanlılarda, Akkoyunlularda ve Memluklerde de divanlar vardı. Bu divanların teşkilatları, birbirine çok benzemekteydi. Selçuklularda, bu divanların dışında, büyük divana dahil olmayan divanlar da vardı.

Şer’i işlerin dışında kalan davalara bakan Divan-ı Mezalim, posta işlerini gören Divan-ı Berid bunlardandı. Divan-ı Berid’in reisi, Sahib-i Berid olarak anılırdı. Bunu hükümdar kendisi tayin ederdi. Bu divan vasıtasıyla hükümdar, memleketin her tarafından haber alırdı. Memleketin dört bir ucundan haber getirmek üzere Peykler, yani piyadeler (sailer) vazifelendirilirdi. Anadolu Selçuklularında ise devletin bütün işlerini yürüten büyük divandan başka çeşitli divanlar vardı. Büyük divana,

Divan-ı Saltanat veya Divan-ı Âli denirdi. Bu divana vezir, icab edince de hükümdar başkanlık ederdi. Büyük divandan başka, büyük divan tarafından kendilerine havale edilen işleri gören ikinci derecede divanlar vardı. Bu divanlar Niyabet-i Saltanat veya Niyabet-i Hazret, Müstevfi, Pervane, Tuğra veya İnşa, Ârız, İşraf-ı Memalik divanlarıydı. Bu divanların reisleri, büyük divanın azalarından idiler. İkinci derecedeki divanlardan Niyabet-i Saltanat makamındaki kimse, vezirden sonra gelirdi ve hükümdar merkezde bulunmadığı zaman, ona ait devlet işlerine bakardı.

Niyabet-i Hazret; Anadolu Selçukluları, Moğolların nüfuzu altına düştükten sonra, Moğollar adına Selçuklu idaresinde söz sahibi olan naibe verilen addı. Devletin bütün mali işlerine Divan-ı İstifa bakardı. Yalnız arazi ve ikta defterleri ve onların muameleleri, büyük divana ve bu divana bağlı Pervane denilen divana bırakılırdı. Pervane, büyük divanda bulunan arazi defterlerinde, has ve ikta yani dirlik olan timara ait tevcihatı yapan ve buna dair menşur ve beratları hazırlayan mühim bir daireydi. Bu dairenin reisine Pervaneci ve bu berat ve menşurlara da Pervane denilmiştir.

Osmanlı Devletinde ise devlet işlerini yürüten, gerekli kararları alan devlet yetkililerinin toplandığı yüksek kurul anlamına gelen divan vardı. Bu durum, devletin daha kuruluş yıllarında ortaya çıkmıştı. Kısa zamanda vazifesi ve vazifesinin sınırları üzerinde duracağı kanunları tesbit edilmiş bir hale gelen divan, bütün devlet kuruluşlarının üstünde hususi bir ad ile anılmaya başlandı. En büyük divan, Divan-ı Hümayun’du. Divan kelimesinin hazret-i Ömer zamanındaki manası, göz önüne alınınca, “yazıya geçme” “defter tutma” gibi bir anlamla karşılaşırız.

Buradan hareketle şairlerden bazıları yazdıkları şiirleri deftere geçirmişler, böylece şiir defterleri, yani divanlar ortaya çıkmıştır. Bu şiirler yalnız bir şaire ait olup, sadece bir şairin şiirlerinin toplandığı defterlere “divan” adı verilmiştir. Bu şekilde ortaya konan divanlar, İslami Edebiyatta başlangıçtan beri görülegelmiştir. Türk Edebiyatında ise, Ahmed Yesevi’nin Divan-ı Hikmet adlı eseri ile ortaya konmuş, bunu doğu ve batı Türklüğünde yazılan divanlar takib etmiştir.

Fatih devrine gelinceye kadar Yunus Emre, Ahmedi, Şeyhi gibi şairler birer divan bırakmışlar, Fatih’ten sonra ise, başta bazı Osmanlı padişahları olmak üzere divanlar yazmışlardır. Divanlar, yığma veya gelişi güzel bir şekilde olmayıp, belirli bir tertibe göre düzenlenmişlerdir. Bu tertipte başta kasidelerin bulunduğu “kasaid”, sonra gazellerin bulunduğu “gazeliyat”, bunu da beyit, kıta, rubai, tarih ve mısralar ile çeşitli şiirlerin yer aldığı “müfred” kısımları takib eder. Bu şiirlerde de konu olarak bir düzenleme vardır. Önce münacat, tevhid, natlar bulunur.

İslam tarihinde ilk divan, ikinci halife Ömer döneminde () bir devlet dairesi olarak kuruldu. Devlet gelirleri ve giderleriyle ilgili işler burada yürütülüyordu. Emeviler döneminde () divanların sayısı artırıldı. Devlet merkezi Şam'da, vergi işlerini yönetmekle görevli olan Divanü'l-Harac giderek ana divan durumuna geldi. Merkezde çeşitli devlet işlerini yürüten başka divanların yanında eyaletlerde de divanlar vardı.

Divan geleneği Abbasiler döneminde de () sürdü. Bu dönemde, vergi işleriyle Divanü'l-Harac, zekat işleriyle Divanü's-Sadaka, askeri işlerle Divanü'l-Ceyş, devlet görevlilerinin ücretleriyle Divanü'n-Nafaka, saray giderleriyle Divanü'l-Hazine, posta ve gizli haberalma işleriyle Divanü'l-Beridi ve mali denetimle Divanü'z-Zimem uğraşıyordu. Divanü's-Sır ise devletin önemli iç ve dış sorunlarıyla ilgili kararların alındığı bir üst kuruldu.

Abbasilerde Divanü'l-Mezalim adlı bir kurul halkın çeşitli konulardaki yakınmalarını dinler ve bunları halifeye iletirdi. Halifeler divan toplantılarına katılmazlardı. Gerek duyduklarında, toplantının yapıldığı salona bakan yüksek bir yerde oturup görüşmeleri pencere arkasından izlerlerdi. Daha sonra kurulan İslam devletleri büyük ölçüde Abbasi divan geleneğini sürdürdüler.

Büyük Selçuklularda Divanı Âla devletin en yüksek yönetsel kuruluydu. Divan-ı Âla’nın altında resmi yazışmaları yürüten Divan-ı İnşa ve Divan-ı Tuğra adlı iki divan vardı. Mali kayıtları Divan-ı İşraf-ı Memalik tutar, mali denetimi de Divan-ı Nazar-ı Memalik yapardı. Askeri işleri Divan-ı Arz ya da Divan-ı Ceyş denilen kurul yürütürdü. Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuklulardaki divan geleneğini bazı değişikliklerle korudular. Anadolu Beylikleriile Akkoyunlular ve Karakoyunlularda da benzeri kurumlar vardır.

Osmanlı İmparatorluğu'nda, padişah sarayında toplanan ve şimdiki Bakanlar kurulu gibi memleketin önemli işlerini gören, bu arada müracaat dilekçelerini de kabul ederek bir çeşit yüksek mahkeme vazifesi de gören kurumdur. Divan-ı Hümayun , Topkapı Sarayındaki Kubbealtı dairesinde toplanırdı. Kuruluşu, Orhan Gazi dönemindedir. Devletin ilk zamanlarında devlet işleri ya doğrudan doğruya padişahlar tarafından ya da sadrazamlar tarafından görülürdü. İstanbul'un alınmasından sonra, devlet işlerinin çoğalması, böyle bir divanın kurulmasını gerekli kılmıştır.

Osmanlı Devletinin merkez teşkilatının üç büyük temel unsurundan biri de, Divan-ı hümayun ve kalemleridir. Diğerleri Bab-ı asafi ve kalemleri ile Bab-ı defteri ve kalemlerinden meydana gelmektedir. Divan-ı hümayunda, imparatorluğa ait siyasi, idari, askeri, örfi, şer’i, adli ve mali işler, şikayet ve davalar görüşülüp, ilgililer tarafından tetkik edildikten sonra, bir karara bağlanırdı. Divan, hangi dil ve millete mensup olursa olsun, her sınıf halka, kadın erkek herkese açıktı.

Devletin idari, siyasi ve örfi işleri doğrudan doğruya; diğerleri, bir müracaat, bir itiraz veya bir lüzum üzerine tetkik edilirdi. Memleketin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya mahalli kadılarca haklarında yanlış hüküm verildiğini iddia edenler, vakıf mütevellilerinin haksız muamelelerine uğrayanlar, idari veya askeri amirlerden şikayeti olan herkes ve diğer davacılar Divan-ı hümayuna bizzat başvururlardı.

Bütün davalar burada tarafsızlıkla görülürdü. Ayrıca, harp ve sulh gibi kararlar divanca verildiği gibi, bütün mühim devlet işleri de burada müzakere edilir ve neticelendirilirdi. Divanda bitmeyen veya padişaha arza muhtaç olmayan gerek resmi ve gerek hususi işler, padişahın mutlak vekili olan veziriazamın İkindi Divanı'nda müzakere edilir ve karara bağlanırdı. Divan-ı hümayun, mutad toplantılarından başka, kapıkulu askerlerine ulufe dağıtımı için üç ayda bir fevkalade olarak toplanırdı. Gelen yabancı elçiler de, bu vesile ile sadrazamla görüşürler ve daha sonra padişahın huzuruna çıkarlardı.

Buna, Galebe Divanı denirdi. Padişahın, teb'asıyla ve bilhassa askeri sınıflarla aracısız olarak görüşmesi gayesiyle, tahtın, Babüssaade denilen, sarayın üçüncü kapısı önünde kurulması suretiyle akdedilen olağanüstü toplantılara ise, Ayak Divanı denirdi. Ayak divanları, ekseriya ihtilal veya karışıklık zamanlarında olurdu. Hükümdar, burada halkla veya askerle doğrudan doğruya temas eder, dertlerini dinlerdi.

Ayak Divanının, mühim ve acele işleri müzakeresi ve derhal bir karara varılması için, hükümdarın veya serdar-ı ekremin başkanlığında, saray dışında ve mesela sefer zamanlarında ordunun bulunduğu yerde toplandığı da olurdu. Bu sırada müzakerelere, yalnız devlet adamları ve tecrübeli komutanlar katılırdı. Fatih devrine kadar, divana bizzat padişahlar başkanlık ederlerdi. Daha sonra padişah adına veziriazamlar (Baş Sadrazamlar) başkanlık etmişlerdir. Padişah nerede bulunursa, divan orada toplanırdı. Yalnız veziriazam seferde bulunurken, büyük divan onun başkanlığında toplanırdı.

Fatih zamanında da divan her gün toplanmakta olup, haftada dört gün padişahın huzaruna arza girilirdi. Divan-ı hümayun toplantıları,  yüzyıldan sonra haftada dört güne inmiştir. Tarihçi Gelibolulu Mustafa Âli’nin yazdığına göre, Üçüncü Murad Han zamanına kadar, haftada dört gün divan toplanır ve bu divan toplantılarından sonra dört defa da arza girilirken, dört defa arza girmek çok görüldüğünden, arz günleri, ikiye indirilmiştir. Toplantı, Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günleri yapılırdı. Bu dört günde, Divan-ı hümayun üyeleri, saraya gelip işlere bakarlardı.

Pazar ve Salı günleri müzakerelerden sonra veziriazam ile diğer vezirler, kazaskerler ve defterdarlar, Arz Odası'nda padişahın huzuruna kabul olunarak, divan işleri hakkında her biri ayrı ayrı izahat verirdi. Divan heyetine, vezir rütbesinde olmadıkça, Yeniçeri Ağası katılamazdı. Vezir olmayan Yeniçeri Ağası, arz günlerinde divan üyelerinden önce arza girip, Yeniçeri Ocağına dair söyleyeceğini söyler, sonra maiyetiyle beraber, ağa kapısına girerdi.

Dördüncü Mehmed’in padişahlığı ve Fazıl Ahmed Paşanın sadrazamlığı zamanında, evvela Avusturya(II. Viyana Kuşatması) ve sonra Leh seferleri dolayısıyla padişah Edirne’de bulunduğundan, divan müzakerelerini, yalnız arz günlerine inhisar ettirerek, haftada iki gün, yani Pazar ve Salı günleri toplanması kararlaştırılmıştı. Padişah, ’de İstanbul’a gelince, yine aynı surette haftada iki gün olarak devamı emredilmişti. Bu durumda devlet işleri, yavaş yavaş sadrazamların İkindi Divanı'na yükletilmiş oluyordu.

İkinci Ahmed’in saltanatının son senelerinde, haftada iki gün toplanan divanın azlığı ve iş sahiplerinin mağduriyeti göz önüne alınarak, bu hükümdarın emriyle, divan toplantıları yine haftada dört gün olmuştu. Divan toplantılarının,  yüzyıl başlarında, Üçüncü Ahmed Han zamanında, haftada ikiye ve sonra bire indiği görülmektedir. Daha sonraki devirlerde divan toplantıları, büsbütün terk edilerek işlerin halli sadrazam divanına bırakılıp, padişahların iradeleri alınmak için, hükümdara telhisçi gönderilmek suretiyle, Paşa Kapısı'nda görülür olmuş ve divan akdi üç ayda bir, kapıkulu ocaklarına maaş verme ve yabancı elçi kabulü şekline dönüşmüştür.

Divan-ı hümayunun Topkapı Sarayı'nda Kubbealtı denilen binasını, Kanuni Sultan Süleyman zamanında veziriazam Damat İbrahim Paşa yaptırmıştır. Bundan evvel, sonradan Eski Divanhane denilen başka bir divan toplantısı yeri bulunmaktaydı. [Divan-ı Hümayun binası, ikinci yer veya alay meydanı denilen orta kapı ile Babüssaade arasındaki sahada sol kısımdadır.

Kubbealtı veya Divan-ı hümayun binası, esas itibariyle, üç kubbe altındadır. Bu üç kubbeden birisi, divan üyelerinin toplandığı müzakere salonudur. Burada, üyelerin oturacağı yerler bellidir. Bu salonda veziriazam ile diğer vezirlerin oturdukları yerin üstünde, padişahların divan toplantılarını gizlice dinledikleri “Kasr-ı Adl” denilen kafes pencereli yer bulunmaktadır. Divan-ı hümayun,  yüzyıldan sonra önemini kaybetmesine rağmen, büsbütün ortadan kaldırılmayarak, imparatorluğun sonuna kadar muhafaza edilmiştir.

1. Yüksek aşamadaki devlet adamlarının kurduğu büyük meclis.
2. divan edebiyatı ozanlarının koşuklarını topladıkları yapıt.
3. Sedir (i).

Köşedeki divana oturmuş, ayaklarını karşısındaki koltuğa dayamıştı.
- Ö. Seyfettin

n. couch, large couch with no back or ends
n. couch, divan
n. couch, divan
Köken: Farsça

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir