doğan gürün / T.C Gürün Belediyesi - Çalışan & Başaran Belediye

Doğan Gürün

doğan gürün

'Cem Boyner kaptan, ben reisim'

İzzet ÇAPA / HT PAZAR

Orson Welles'in çok sevdiğim bir hikâyesi vardır. Orson baba, ününün doruklarında olduğu günlerde bir konferansa davet edilir. Konuşmak için sahneye çıktığında salonda kendisini dinlemeye gelen birkaç kişiden başkasını göremez. Boş salona şöyle bir bakar ve der ki; "Ben sinemacıyım, yönetmenim, tiyatro oyuncusuyum, karikatüristim, şairim, radyocuyum, oyun yazarıyım, illüzyonistim Ve benim bu kadar kalabalık, sizin bu kadar tenha olmanız ne acı!"Mustafa Taviloğlu da Welles kadar olmasa bile böyle kalabalık bir insan. İşadamlığının yanı sıra doğuştan denizci, tescilli balıkçı, sanat uzmanı, koleksiyoncu Biraz da filozofluğu var. Şimdi hem kendi koleksiyonunu hem dünyanın en büyük sanatçılarının eserlerini sergileyecek çok yönlü bir galeri açarak bir başka unvan daha ekleyecek portföyündeki kartlara

Türkiye'nin en yenilikçi, en büyük işadamlarından biri olmasına rağmen bir de sağa sola yetişmesi, insanlara yardım etme çabası var ki Mustafa Ağabey'in, Orson Welles'e beş basar. Ama kırmızı çizgileri var tabii Röportaj için buluştuğumuz, müdavimi olduğu Lucca'da telefonu susmak bilmedi. İstemeden kulak misafiri olduğum bu konuşmalar içinde biri çok dikkatimi çekti. Bir arkadaşı, yakınlarından birini işe alması için "torpil" rica ediyordu. "Ağabey benim Mudo'yu kurarken bir hayalim vardı" dedi telefonda. "Öyle bir duruma geleyim ki, kendi kendime dahi torpil yapamayayım diye ahdetmiştim. İstisnalar kaideyi bozmaz ama ben işe yaramayan birini almam. Sen yine de CV'sini gönder" Telefonu kapattıktan sonra bana döndü ve "Karadeniz'de ‘Balık tutamadık ama birbirimizi anladık' diye bir laf vardır" dedi. Biz bu söyleşide balık da tuttuk, birbirimizi de anladık Darısı sizin başınıza
Mustafa Taviloğlu'nun göbek adı nasıl Mudo oldu? Gel oradan başlayalım
Macera küçük bir çantanın içinde başladı.
Nasıl sığdın o küçük çantaya?
(Gülüyor) İçimde kazanmak arzusu vardı. Kimseye muhtaç olmamak, herkese, en başta babama karşı dik durmak istedim. Para kazanmayı seviyordum. Para kazanmak benim için özgürlük demekti. Kendim kazanınca başka kimsenin kontrolünde olmam gerekmiyor. Kendine yetebilmek en güzel duygu.

'İŞE, ÇANTAYLA JİLET VE FIRÇA SATARAK BAŞLADIM'
Bunların hepsi çok hoş, çok duygusal da biz çantaya gelsek
Ben üniversiteye giderken Amerikan pazarları modaydı. Oralardan ya da gemicilerden aldığım ufak tefek malları çantaya doldurup satıyordum.
Neler mesela?
Ağırlıklı olarak biblolar, küllükler, eye liner'lar O zaman bunların Türkiye'ye girmesi yasak. En iyi müşterilerimden biri de Vepa'nın sahibi rahmetli Vedat Bey'di. O benden eye liner alırdı, ben de ondan fırça.
E, ne anladım ben bu işten?
Fırçaları eczane eczane dolaşıp satıyordum canım.
Sermaye nereden geliyordu?
Sermaye filan yok
İşler büyüyünce ne oldu, iki çantaya mı geçtin?
(Gülüyor) Aynı zamanda iktisadi ve ticari bilimlerde okuyorum. Okuldaki arkadaşlarımdan biri Doğan Gürün'dü. Çok zengin bir ailenin çocuğu. Gece kulüplerinden çıkmazdık. Ama öyle böyle değil, bir masaya lira hesap geldiğini hatırlarım. Bende nerede o para? Hesabı Doğan öderdi ben de ayıp olmasın diye vestiyeri ve bahşişleri verirdim.
Eeeee
Elime biraz para geçince de hesabı bölüşürdük. Vestiyer ve kapıyı hiçbir zaman bölüşemedik, o hep bana kaldı.
Eczaneye fırça satmak iyi para getiriyormuş meğer
Yok canım sadece günü kurtarıyorduk. Cep harçlığımı çıkarıyordum. Neyse dönelim işe Yeni Melek Sineması'nın sahipleri İpekçiler beni çok severdi. Bir gün damatları Nuri Bey çağırdı; "Beyoğlu'nda bir pasaj açacağız, üstte sinema, altta dükkânlar olacak" diye anlatıyor Bu dükkânlardan birini bana vermek istediklerini söyledi.
Ne güzel işte
Yaaa! O güne kadar Çiçek Pasajı'ndan başka pasaj duymamışım. "Bu dükkânlar çok iş yapacak mutlaka birine gir" diye ısrar ediyor.
"Gir" demesi kolay, para nerede?
Para yok. Ama işi yapmayı da çok istiyorum. "Almam" dememe rağmen babam 15 bin lira, babaannem de bir Trabzon bileziği verdi. Grundig teybimi de satıp sermayeye kattım. Bizim Doğan'ı da ortak aldım.
Hayırlısı olsun
(Gülüyor) Sağolasın. Sıra geldi isim faslına. İsimlerimizin ilk hecelerini aldım, Domu yazdım. Baktım olacak gibi değil, Mudo'da karar kıldık. İşte bizim çanta da böylece 12 metrekarelik dükkâna dönüştü.
Ne tip ürünler satıyordunuz?
Amerikan malı giyim kuşam, bir de plak Arkadaşlarım yurtdışından en yeni plakları getirirdi. Zaten ilk başlarda öyle isim yaptık. Bir de babamdan kalma huyumla herkesin işini görüyordum
Nasıl yani?
Babam günde 2 saat birinin işini yapardı. Yardım edebilmek güzel bir şey.

Ne yapıyordun? Başkasının çantasını mı taşıyordun?
Yok canım. Mesela telefonum bilet gişesi gibi çalışıyordu. Eş dost arar, "Şu filme, şu konsere bilet al" derdi
Neydi Taviloğlu Mustafa Bey'i farklı kılan?
Her şeyin ilkini yapmaya çalıştım. 68 olaylarında gençliğin her şey olduğunu, dünyanın ancak öyle değişebileceğini keşfettim. Kaldırım taşlarını söküp Charles de Gaulle'ü devirdi çocuklar.
Sanki oradaymışsın gibi anlatıyorsun.
Oradaydım tabii. Paris sokaklarında yaşananlara şahit oldum. 68 ruhu beni çok değiştirdi, başka ufuklara götürdü
Tüccar olarak da mı?
Tüccarlık kanımda vardı da 68 olayları beni, gençliğin önemini anlamaya ve onlara hitap eden işler yapmaya zorladı. 30 sene bütün Türkiye'yi giydirdim.
Tam girişimci işadamı.
Bırak adamı, çocukluğumdan beri böyleydim. Küçükken sergide karpuz satardım.

'ARMATÖRÜN PARASI PUL, KARISI DUL'
Aileye yardım için mi?
Yok canım, ailenin hali vakti yerinde Türkiye'nin en iyi üç armatör ailesinden biriydik, Tavilzadeler. Ama ben yazları arkadaşlarım tatil yaparken Sarıyer'de, sinemada gazoz satardım. En fazla satışı da ben yapardım. Ertesi gün de kazandıklarımla misket alırdım.
Sen neden aile mesleğini seçmedin?
Annemin "Armatörün parası pul, karısı dul" diye çok güzel bir lafı vardır. Ama armatörlüğü seçmememin başka sebepleri vardı. Şişli Terakkiyi bitirdikten sonra Deniz Yüksek Ticaret'i okumak istedim. Bu arada aile dağıldı. Gemiler satıldı. Armatörlük şartları değişti, yatırım gerekti. Ama her zaman gıptayla baktığım, sevdiğim bir iş olmuştur.
Memleket nire Mustafa ağabey?
Rize. Ama ben İstanbul'da doğmuşum. Ailenin bir kısmı 'ta buraya yerleşmiş. Yazları Büyükdere'de, kışları Fatih'te kalıyoruz. İstanbul'un en nezih yerlerinden biri o zaman Fatih'teki Kıztaşı. Deniz gören müthiş bir yer.
Anlaşılan, para pul gani.
Bunları neden anlatıyorum biliyor musun? Zengin pek çok kimse fakir edebiyatı yapar. Bende yok öyle bir edebiyat. Allah'a şükür her türlü imkânımız vardı, en iyi okullarda okudum.

'SATTIĞIM KARPUZLARI MEĞER DEDEM ALIYORMUŞ'
Ailen ne diyordu küçük yaşta çalışmana?
Dedem teşvik etti zaten. Sergide çalışıp para kazandığımı sanıyorum, meğer o karpuzları dedem alırmış. Bir de tekne aldılar bana. "Tekne" dediğime bakma boyum kadar bir bot. Adını Tonton koydum. Onunla da aklımca balık tutup ticaretini yapacağım.
En büyük tutkularından biri de balıkçılık.Tüm balık türlerini tutmak gibi bir hırsın olduğu doğru mu?
Hiç böyle bir şey yok. Haşa! Sadece çıktığımda balık yakalamalıyım.
Ya yakalayamazsan?
Olabilir ama yakalamak için her şeyi yaparım; bıkmam, sabrederim. Cem (Boyner) ile girdiğimiz son turnuvadaki başarımızın altında yatan ana fikir buydu.
Ne turnuvası bu?
Bir ekip kurduk, uluslararası balık tutma turnuvalarına katıyoruz.

'CEM BOYNER KAPTAN, BEN REİSİM'
Diğer takımları boş ver de Boyner ile aranızda çekişme oluyor mu?
Yok. Ben onun ekibindeyim. Takım onun.
Kim daha başarılı?
Ben doğduğumdan beri balıkçıyım. O çok hevesli, büyük aşama yaptı. Çok iyi bir ekip olduk. 2 senedir kazanıyoruz turnuvayı. Beni "Reis" diye idare ediyorlar ama ekibin kaptanı, patronu Cem.
En büyük rakibi kim Taviloğlu'nun balıkta?
Balığın ticaretini yapsam bu soruya bir cevabım olurdu. Ama bir balıkçı olarak herkesten eskiyim ve açık ara öndeyim.
"Rakibim yok" diyorsun yani?
Bu rakiplik bir iş değil. Ama Cem'in heveslenmesi beni çok mutlu ediyor. Asıl güzel olan ne biliyor musun?
Bilmiyorum
Balık tutarken tek kelime bile iş konuşulmuyor.

'CEM'İN EVİ EKONOMİYLE O KADAR DOLU Kİ'
Hadi canım, Türkiye'nin iki dev firmasının patronu günlerce biraraya geliyor ve ekonomiden, işten bahsetmiyor.
İnan doğruyu söylüyorum. Zaten Cem'in evi ekonomiyle o kadar dolu ki daha fazla konuşup onun üzerine gitmek doğru olmaz. (Gülüyor)
Biraz da senin eve misafir olalım. Orada reis sen misin Lüset Hanım mı?
Reis olmaya vaktim bile yok. Ama evin kazananı ben olduğum için ister istemez her şey bana sorulur.

'Lüset ellerini açıp dua edince'

Evlenmek için yengeyi çok kovaladın mı?
Evet. Ama kafama koyduğum her şeyi yaparım Allah'a şükür. Aşağı yukarı 40 senedir birlikteyiz Allah nazardan saklasın. Yeni evlenmiştik, bir gün yatmak üzereyiz, baktım iki elini açmış dua ediyor.
Müslüman duası mı ediyor ?
Ne duası ettiğini bilmem, sormam da. Ama şimdi bizim duaları da ediyor. Asıl önemli olan itikât. İtikâtı, inanmışlığı herkese öneriyorum. Bunların bana katkısını tarif etmem bile mümkün değil.
İnancı kuvvetli bir insansın yani?
Yukarıda bizi yöneten bir gücün olduğuna şahsen inanıyorum. Bir de aile var tabii. Anamın babamın duasını almasaydım hiçbir işim rast gitmezdi. Her kapıdan dışarı adım attığımda, her gece yastığa başımı koymadan önce mutlaka duamı ederim.
Ailenin aşıladığı değerler mi bunlar?
Vallahi babaannemden kalma. Şimdi oğluma, kızıma her gece "Dua ettiniz mi" diye soruyorum. Yalnız şunu unutmamak lazım, duayla itikâtla peynir gemisi yürümez. Sen işini yapacaksın, yukarıdaki de sana yardım edecek. Oturduğun yerde duayla bir yere gelemezsin


'EVLİLİĞİN SIRRI GÜVEN, HİSSETMEK VE TEN UYUŞUMU'
Şu 40 yıllık evliliğe takıldım. Bu devirde yadsınamayacak bir başarı
Günü kiminle geçirdiğin öyle böyle belli ama yatağa girdiğin insan çok önemli. Güven, uyuşum, ten, aynı şeyleri hissetmek İşin sırrı bunlarda.
Allah'ın sana verdiği en güzel hediyelerden biri bu mu?
Ailenin önemine çok inanıyorum. Her yönüyle bir yerlere geldiysem, evden gördüğüm desteği inkâr edemem. Arkanda güç aldığın bir aile yoksa başarıyı yakalamak çok zordur.
Ama yine de bu işler yalnız duayla olmaz diyorsun
Mucize yoktur. 20 yıl önce Erol Aksoy bana hediye ettiği bir kitabı imzalayıp ilk sayfasına "İmkânsızın ne olduğunu bilmem, başarırım" yazdı. Onu hiç unutmam. Ben sıkıştırılmış bir hayat yaşıyorum
Niye sıkıştırıyorsun hayatı?
Sıkıştırırım ağabey. Hayatı dolu dolu yaşamayı seviyorum.

'Aynı anda 7 tuvali fırçalayan ressam gibiyim'
Söylendiği kadar zor bir adam mısın?
Bana zor diyenlere gülüyorum. Hayat kolay mı ki İzzet ben kolay olayım? Aslında anlayana o kadar kolayım ki.
Yorulmadın mı?
Yorulmadan iş yapılır mı İzzet Paşa? Yorgunluğuma sırtımı dönüyorum ve tempomu daha da yükseltiyorum. 30 tane işle birarada uğraştığın zaman yorgunluğun etkisini daha az hissediyorsun. Bazı iyi ressamlar vardır, 7 resme aynı anda çalışırlar. Bir ona bir buna atar fırçayı.
Aynı anda kaç resme fırça atıyor Mustafa Taviloğlu?
Eskiden tuvallerimin sayısı çok daha fazlaydı ama hâlâ oradan oraya koşturuyorum. Jonglör nedir bilir misin?
Bilirim tabii.
Ben hayatın jonglörüyüm işte. Bu sözcüğü de 20 yıl önce arkadaşlarımın kelime hazinesine ben soktum.

'BEŞİNCİ PARMAĞIMI HİÇ KULLANMADIM'
Cambazlık yapacağım derken hayat seni tepe taklak etmesin?
Canım zaten hayata hiçbir zaman yetişemiyorsun. Bak şu dört parmağıma. İşim, ailem, sosyal yaşamım ve sıhhatim. Eskiden "En uzun parmağım işim" diyordum. Şimdi sağlık önem kazandı. Hepsine mutlaka zaman ayırmak istiyorum.
Peki ya beşinci parmak?
Bak o tehlikelidir, hınzırlığın lüzumu yok
Valla aklımdan kötü bir şey geçmiyordu.
Beşimci parmak da yine sosyal bir parmak, insanın gözünü biraz dışarı kaydırır. Ben de etrafıma bakınabilirim ama o parmağı kullanmak hiç aklıma gelmez.
Nasıl bir patron bu beş parmağında beş marifet olan adam?
Ben patron değilim yahu. Netice alan, işi yapan, düşmek istemeyen, ayakta kalmaya çalışan, sürdürülebilir yaşamı olan bir insanım. Patron değil takım arkadaşıyım, koçlarıyım ben Bir öğrenci gibi sürekli eğitimdeyim. Ancak benim gibi bilgiye aç insanlarla çalışırım. "Bilenle" çalışmam. "Ben biliyorum" diyen insanla konuşmam. Az çalışılan yerde 1 işi 3 kişi yapar. Böyle insanlar aramıyorum, benden uzak dursunlar. Önemli olan bana güvenenlere mahcup olmamam.

'Şeceremdeki kara lekeyiağabeyine borçluyum'
Oğlun Ömer Mudo'nun yeni patronu.
Otomatikman öyle. Bir de kızım var Aslı, o bu işlerle uğraşmıyor. Ömer'e gelince; boğuşuyor evladım, çok iyi boğuşuyor.
Mustafa ağabey, çok karışıyor musun doğru söyle
Ona karışmıyorum, karışmam da
Ya büyük bir hata yaparsa?
Umurumda değil, hata yapan oğlum olsun
Hep mi başarılısın, hiçbir iş batırdın mı?
Hayatımda 1 kere kaybettim, gerisinde hep kazandım. Şeceremdeki o kara lekeyi de ağabeyin Celal'e (Çapa) borçluyum. Ama ona helal olsun, o benim canım ciğerimdir.
Senin gibi adamın parasını batırırmış, hâlâ "Canım ciğerim" diyorsun.
Başkası 5 liramı batırsa asla unutmazdım ama Celal farklı.
Bir de senin ağzından dinleyelim şu meşhur Mangerie'nin hikâyesini
Aslında dünyanın en iyi restoran projelerinden biriydi ama Türkiye için erkendi. Dünyanın en iyi ekmeklerini yaptık, ama o ekmekleri pişirecek doğru dürüst fırın yoktu, tuttuk o fırınları getirdik. Malzemenin en iyisini kullanarak kahve dükkânı açtık ve battık. Çünkü kahve kültürü için çok erkendi. Anlayacağın gönlümün ve Celal'in şeytan tüyünün kurbanı olup 3 milyon kaybettim.
Gel gör ki hâlâ dostsunuz
Dostuz tabii. Çünkü beni dolandırmadı. Ben hep "Çok bilen az yanılır" derim. Dünyada yanılmayan yoktur. Herkesin başına gelir. Bilmediğimiz bir işte bazı hatalar yaptık. Kötü niyet yoktu. Daha önce yapılmamış bir şey denedik, olmadı.


'MUDO'YU SOHO'DA AÇSAM YÜZ KAT İŞ YAPARDIM'
Bildiğin yoldan gitseydin; ne gerek vardı yeni ufuklara yelken açmaya?

Gönülden inandığım bazı sözler var. Bunlardan biri "iki günün aynıysa zarardasın" diğeri ise "bugün doğru bildiğin yarın yanlıştır". Düne ait ne varsa dünde bıraktık. Her gün yeni bir şey söylemek lazım.
Ağabey, bir dediğimiz bir dediğimizi tutmasın mı yani?
Dalga geçme. Yeniliklere açık olmaktan bahsediyorum. Bazen bu değişken tavrımdan dolayı bana dönek bile diyorlar.
Sen onlara ne diyorsun?
Ne derlerse desinler. Ben buna döneklik değil "Gelişim" diyorum. Nasıl ayakta kaldım? Dünü, bugünü hiç kale almayıp "Yarın ne var" diye düşünerek. Asla önüme bakmam. Daha kimsenin ayakkabısını fark etmemişimdir, çünkü gözlerim hep ileri bakar.
Türkiye'nin en büyük markalarından birini yarattın, peki neden yurtdışına açılmadı Mudo?
Soho'da açsam yüz katı iş yapardım. Amerika'da dükkânım olmayabilir ama piyasadaki bütün Amerikalılar tanıyor beni. Üretici ve satıcıların yüzde 90'ı Mudo Concept'e gıptayla bakıyor. Önemli olan firmamı dünya çapında bir konuma getirmiş olmamdı, dünyaya açılmanın da sırası gelecek.

'Alex zemzem suyuyla yıkanmış değil'
Hangi takımı tutuyorsun?
Fenerbahçeli'yim.
Alex'in gitmesine üzüldün mü?
Üzüldüm tabii. Eminim Başkan da, Aykut da herkes gibi üzüldü.
Madem herkes üzülecekti neden gitti bu çocuk?
Canım Alex de zemzem suyuyla yıkanmış değil ki. Bazı eksikleri var, onun da bunları kabul edip ona göre davranması lazımdı.


'Hızla 'tek dünya'ya gidiyoruz'
Hiç korkuları yok mu denizleri aşıp gelen adamın?
Ayaklarımın yere basmasını isterim. Eskiden uçaktan çok korkardım. Şimdi onu atlattım biraz. İşi bilmediğimden korkuyorum. Bilsem bu kadar korkmam. Ayrıca her gün denizdeyim, denizden bile korkarım. Deniz bu, şakası olmaz.
Bu kadar işin arasında kafayı nasıl dağıtırsın?
Çok istesem de ne film izleyebiliyorum ne de kitap okuyabiliyorum. Tek düzenli zaman ayırabildiğim şey yürüyüş yapmak ve her fırsatta balığa kaçmak.
O niye?
İşimle ilgili dergilerin dışında bir şeylere bakmaya vaktim olmuyor. Gazetelerin bile üzerinden çabuk çabuk geçiyorum.
Film izlemiyorum diyorsun ama yok mu şöyle iç geçirdiğin bir aktris?
Ben çok geride kaldım. Hatta kulağımla ilgili şu problemden sonra tanıdıklarımın isimlerini bile unutuyorum.
Ne oldu kulağına?
Ani işitme kaybı. Amerika'da buna "Sudden hearing loss" diyorlar. sene önce birden bire oluverdi işte.
Neden olurmuş?
Sebebi hâlâ bilinmiyor. Mide bulantısı, baş dönmesi, denge kaybı ve kulakta ufak bir uğultu gibi semptonları hissettiğiniz an, 48 saat içersinde doktora giderseniz kortizonla tedavi edilen bir durum. Yüzde 90 başarı sağlanabiliyor.
İhmal edip geç mi gittin doktora?
Yok, o zamanlar tedavisi bilinmiyordu.
Böyle durumlarda insan, hayatının değerini daha iyi anlıyor.
Kesinlikle. Ailemle birlikte beni ayakta tutan bazı değişmezlerim vardır. Ne ev, ne arkadaş değiştiririm. Hâlâ 73 yılında Eren Talu'nun babasından aldığım evde oturuyorum. 3'üncü katı Mustafa Reis'in kaptan köşkü. Otomobilim 83 model, teknem 28 senelik, Mudo'daki ekibimin en az yarısı 20 seneyi aşkın yanımda. Şoförüm 25, kaptanım 20 yıldır benimle.

O güzelim tekne bırakılmaz zaten.
Yılların emeği var o teknede. Sürekli araştırdım, pek çok yerden esinlendim. Ama sonunda üzerine kendi imzamı atabileceğim bir şey çıktı ortaya.
Adı ne?
Black Sea. Bak ismi için de Karadeniz'den esinlenmişim. "Esinlenmek insanın kanında vardır ama çalışırken yakalamalı" der Picasso. Onun gibi bir adam bunu diyorsa ben de esinlenirim, her şeye bakarım. Çünkü baktığın zaman bakılacak işler yaparsın. Bu yüzden olsa gerek, Armani, Bodrum'da güvertesine çıkıp yanından geçen teknemi hayranlıkla alkışladı.
Deniz ve balıklar dışında en yakın 5 arkadaşın kim?
Bu tablolarından hangisini en çok seviyorsun gibi bir soru. Hepsini seviyorum.
Ben sormadan sen söyledin. Biraz da şu tablolardan bahsedelim artık.
Sanatın bu dalı ile uğraşacaksan önünde 3 yol var. Ya ressam, ya galerici ya da koleksiyoner olacaksın. Sanatçı olamayacağım için üçüncü yolu seçtim. Koleksiyonerliğin de bir "raconu" var.
Yani yürüyüşünün mü değişmesi lazım?
(Gülüyor) 40 senedir resim alıyorum. Bu birikimi paylaşmak önemli. Paylaştığın zaman hem piyasayı hem de sanatı geliştirmiş oluyorsun. Aldın astın evine tabloyu, kime ne yararı var?
Bir müze açarsın artık herhalde
Müze değil, müze çok ağır bir laf. Ama hem kendi koleksiyonumu hem de başka koleksiyonları sergileyebileceğim bir yer açıyorum. Unutma, artık hızla "tek dünya"ya gidiyoruz. Yurtdışından sergiler de getirebileceğim komple bir oluşum istiyorum. Buna stüdyo mu denir, müze mi bilemem. İşi biteriyim adını sonra koyalım. Türkiye'nin en önemli mimarlarından biriyle çalışıyorum. İçinde kafesi, kitaplığı, restorasyan atölyesi, galerisi, her şeyi olacak.
Muhit belli mi?
Merkezi bir yerde, Mecidiyeköy'de olacak inşallah.


'Asla vazgeçme, yaparsın'
Çok sevdiğin biri isterse ona koleksiyonundan bir parça hediye eder misin?
Hayatımda bir, iki kere etmişliğim vardır ama pek hoşlandığım bir durum değil
O niye?
İnsan düşünür "Adam beğendiği tabloyu nasıl veriyor" diye. Ama tablo almak isteyen arkadaşlarıma seçimleri konusunda her türlü yardımı yapmaktan kaçınmam.
Hediye vermeyi sevmiyor olmayasın?
Sevmiyor değilim aslında. Ama çok vakit ve düşünce gerektiren bir iş. Üstünkörü yapacağıma hiç yapmam daha iyi.
Peki en son kim seni düşünce ve vakit harcayarak mutlu etti?
Hayatımda aldığım bir kolye ve bir de kitap ayracı benim için çok önemli. İkisi de Lüset'ten geldi. Ayracın üzerinde öyle bir şey yazıyordu ki hayatıma yön verdi.
Neymiş o yazan?
Winston Churchill'in bir sözü: "Never never never quit!"
Bir dublaj yapsak
Asla, asla, asla vazgeçme. Yani "Kafana koydun mu yaparsın" diyor adam Ben de öyleymişim.
Acaba Lüset Hanım "Senden asla vazgeçmem" diyor olabilir mi?
Evet o da var. Körle yatan şaşı kalkar, bu huyum ona da bulaşmış olsa gerek.

kaynağı değiştir]

Dış bağlantılar[değiştir kaynağı değiştir]

mustafa taviloğlu Biyografisi

mustafa taviloğlu Kimdir ?

Mustafa Taviloğlu kimdir, Mudo’nun kurucusu ve onursal başkanıdır.

Mustafa Taviloğlu, yılında istanbul’da doğmuştur. Aslen Rize kökenlidir. Ailesi yılında istanbul’a göç etmiştir. Ortaöğrenimini Şişli Terakki Lisesi, yüksek öğrenimini İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nde tamamladı. Üniversiteye giderken gemicilerden aldığı ufak tefek malları çantaya doldurup satmaya başladı.

Mustafa Taviloğlu, yılında arkadaşı Doğan Gürün ile birlikte Beyoğlu'ndaki Fitaş Pasajı’nda kiraladığı 12 metrekarelik dükkanda hediyelik eşya ve plak satarak başlattığı Mudo, bugün yüzden fazla mağazası ile perakende sektörünün en önemli oyuncularından biri haline geldi. yılında Türkiye‘de ve Dubai‘de ’den fazla mağazası vardır.

Markanın adı kurucuları olan Mustafa Taviloğlu ve Doğan Gürün‘ün isimlerinin ilk hecelerinden esinlenilerek oluşturulmuştur. Ancak Doğan Gürün yılında işyerinin ortaklığından ayrılmıştır.

Daima yeniliklerin peşinde koşan Mustafa Taviloğlu, Türkiye’de ilk baskılı tişört ve garment wash (parça boya) pantolonu yaptı, ilk billboard ve reklamda sponsorluk uyguladı.

yılında 25 yaş üzeri çalışan kadın ve erkeklere yönelik Mudo Collection markası oluşturdu. yılında Beyoğlu’nda Mudo Pera isimli küçük aksesuar mağazası açtı. yılında ilk Franchise ortaklığını Birleşik Arap Emirlikleri’nde gerçekleştirmiş ve Mayıs ayında Dubai Mall’da Mudo City mağazası açılışı yaptı.

Mustafa Taviloğlu, yılında Lüset Hanım ile evlendi. Aslı Taviloğlu adında kızı ve Ömer Taviloğlu (d) adında oğlu vardır.

yılında Mustafa Taviloğlu, Mudo Yönetim Kurulu Başkanı görevini oğlu Ömer Taviloğlu‘na bırakarak kendisi şirketin Onursal Başkanı olmuştur.

mustafa taviloğlu Haberleri İçin Tıklayınız!

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir