Antika Hastanesi
URL Copied
Üsküdar’ın gönül insanlarından Şair Ahmet Soyyiğit’in bir şiirinden ve bu şiirin öyküsünden bahsedelim, şiirin nasıl vücuda geldiğini anlamak için. Bu şiiri, Hafız Yahya Soyyiğit, Neyzen Ender Doğan ve Rock sanatçısı Burak besteledi.
Her şirin bir hikâyesi vardır. Bir dost meclisiydi. İstanbul’a dışardan gelen cümle dost Üsküdar’da şairin evine uğrar, o gün nasibine ne düşmüşse alır ve yoluna revan olurdu. El-an bu durum devam ediyor. Âdettendir, insanın sevdiğini ziyaret etmesi. Çünkü ziyaret eden ziyaret edilen de kendini bulur. O gün nasiplenenler Kuşadası’ndan Vicdan Hanım’la İzmir Ödemiş’ten Vildan Hanım kardeşler. İki güzide insan. İki anne. İki dert sahibi insan. Biri Kuşadası’nda yaşlıların hadimi olmaktan mutlu; diğeri Ödemiş’te öğrencilerin annesi. Himmetleri hizmetleriyle daim iki insan. Sohbet sırasında söz, şair Ahmet’in şiirine geldi ve Şair Ahmet şiirin hikâyesini anlattı.
Şiirin kendisi…
Kimi dosta varır dosta bend olur
Kimi nefse uyar kahrolur gider
Kimi gülistanda gonca gül olur
Kimi gonca güle hâr olur gider.
Kimi tevbe eder esfiya olur
Kimi inat eder eşkıya gider
Kimi Ahmed seni uzaktan tanır
Kimi yaklaşır da kör olur gider.
Hikâyesi…
Şair Ahmed’in Denizli’de dostları vardır ve bu dostlarından bir tanesi şairin elinde olmadan şaire küser. Şaire acıklı bir mektup yazar. Mektubu alan şair, derhal Denizli’ye varır. Ama dostu, dost olmaktan uzak kalır. Der ki: Sen köprü olsan seni o kadar çok severim ki üzerine basıp geçemem ama dostluğumuz bu kadar. Ne yapsın şair, eli böğründe geri döner. Ders alınacak ve bu sözler zuhura gelecektir ya önce söz vardır diyenlerin tersine önce olay gerçekleşir. Sonra olayın sözü gelecektir. Çünkü insan gördüğünü anlamaya meyillidir ve somut olanı sever. Uzun zaman geçmiştir. Şair, Mahmutpaşa’daki kravatçı dükkanı ile Fatih-Kıztaşı arasında gider gelir… Bu gidip gelmelerin birinde Denizli’de bıraktığı dostu ile Beyazıt Camisinin önünde denk gelir.
Bu hikâyeyi dinleyen bizler kendimize döndük. Zaten bunca yazılan ve söylenen şey hâle yansıması için değil mi? Her şey aslında kendimize döndürmek için değil mi? iki güzide insanla Üsküdar- Beşiktaş vapuruna bindik. Vapurda üçümüzün de zihnimizde şiirin hikâyesi, Hafız Yahya’nın dilinden dökülen “ilâhi” olarak kulaklarımızda ve dilimizde seslice hem de kimse ne der diye çekinmeden dökülen sözleri… Sonradan farkına vardıseafoodplus.infoar bize hayranlık ile hayret arasında bakıyor…hiç önemsemedik.. Gelir gelmesine ama dostu sevdiği şaire yüz çevirir. Şairi görür görmez yüzünü döner. Ne yapsın şair? Bir umutla dosta kavuşma beklemesi hüsran bağrına uğrar. Eve gelir ve bu sözler dökülür kalemine. Gönül yaralıdır. Bu hikâyeyi dinlediğimde acının ilk günkü gibi taze olduğumu anladım. Acı bitmez denen şey böyle olsa gerek. Küllenir küllenir ama kül bir kez yeniden yakılmaya görsün ateş senelerin, ayların birikimiyle daha fazla yakar.
Hem ne demiş Nesimi:
Ben melâmet hırkasını kendim giydim eynime
Ar u namus şişesini taşa çaldım kime ne
Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni
Sofular haram demişler bu aşkın badesine
Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne
Nesimi'ye sormuşlar yarin ilen hoş musun
Hoş oluyum olmuyayım o yar benim kime ne
Arda Şeker hoş etti içimizi
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
Yahya Soyyiğit ismine belki ezgilerin ilk çıkışında rastladınız belki de İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu‘yla birlikte verdiği konserlerde. Veysel Dalsaldı‘yla birlikte seslendirdikleri eserle de hatırlayabilirsiniz.
Biz onu konserlerde izlerken aslında beyninde büyük ‘acı‘larla dolaşıyordu Soyyiğit. Çektiği acılara karşılık o şöyle söylüyordu: "Ehl-i tevhid günün şartlarına göre bu cefalar ezalar karşısında ne yapılması gerekiyorsa yapacak ama feryad etmeyecek, isyan etmeyecek. Nerden geldi demeyecek. Nerden geldi olur mu?.. Allah‘tan geldi. Allah, emrini işliyor, fiilini işliyor. O ayarlıyor her şeyi ama üzülüyoruz tabii Allah yardım etsin, mü‘minlere, Müslümanlara"
Ne Hakan Aykut‘a sorabildim ne de Ender Doğan‘a, Veysel Dalsaldı‘ya. Değişik zamanlarda farklı yerlerde verdikleri konser sonrasında sohbetler ettiğim dostlar arasındaydı. Sessizdi çoğunlukla Yahya Soyyiğit. Yüzünde ise dünyanın en büyük ıstıraplarını taşıyordu. Bir türlü kendimi toplayıp Hakan‘a da Ender‘e de soramadım nedenini. Habercilik belki de böyle bir şey. Öne çıkan verilen konser, yapılan haber, o kadar. Oysa Yahya Soyyiğit neyini üflerken uzun süredir çektiği acılarından da kurtuluyordu. Belki de bu yüzden onu dinlerken dünyayla ahireti birlikte düşünebiliyordunuz. Kimi Dosta Gider, Serencam, Aşk Bezirganı, Nur Muhammed, Canda Cananım, Hoş Avaz, Can Elleri, Dervişane gibi birçok albümün solistliğini ve yönetmenliğini yapan sanatçı Yahya Soyyiğit, geriye değerli eserler bırakarak aramızdan ayrıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu‘nda ses sanatçısı olarak görev alan bestekâr Yahya Soyyiğit, küçük yaşlarda başladığı hafızlık eğitimi yanında ney ve musiki çalışmalarını devam ettirmişti. Trabzon doğumlu olan sanatçı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi‘ni bitirdi. Musikiye küçük yaşlarda başladı. Ney, solfej, usul repertuar dersleri aldı. Yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda konser verdi.
"Ben size ağlamayın demedim, feryad etmeyin dedim"
Tasavvuf kültürü dergisi Birdenbire‘den Dr. Sevda Kural‘ın sorularını cevaplayan Yahya Soyyiğit, inanmış bir yüreğin bakışını şöyle anlatıyor: "Şimdi, Hazreti Adem‘i yarattı ilk önce Allah Habil ile Kabil‘i yarattı. Ahmet Kumanlıoğlu Efendimiz diyor ki: "Gitmeyin Kabil yoluna, gidin Habil yoluna. Haberdar olun can dostlarım, o demden bu demden." Önemli olan Habil yolunu, yani ehl-i tevhidin yolunu tutmak. Kabil yolunu, yani nefs yolunu tutmamak Peygamber Efendimiz diyor ki: "Ben sizin en çok ızdırap çekeninizim. Benden önceki peygamberler benim gibi ızdırap çekmedi. Benim firavunum en büyüğüdür." Benim firavunum derken Ebu Cehil‘i kastediyor. Allah bir mü‘mini yarattığı zaman onun hemen yanına bir de firavununu yaratıyor. Firavunu da hazır, ona zulmedecek, hakaret edecek, çeşitli belalara maruz bırakacak. Allah ü Teala Kuran‘da diyor ki: "Biz sizi çeşitli sözlerle imtihan edeceğiz." Hakaret içeren sözlerle Bu gün, her an her yerde mü‘min hakarete maruz kalıyor. Biz mü‘min olarak, ehl-i tevhid olarak ne yapacağız? "La faile illallah" diyeceğiz. Allah‘tan başka fail yok ama üzülmeyecek miyiz? Efendimiz buyurmuş ki: "Üzüleceğiz, üzülmemek diye bir şey yok. Peygamber Efendimiz de oğlu İbrahim‘i kaybettiği zaman, üzülüyor, gözünden yaş akıyor. Diyorlar ki: "Ya Resulallah, Siz bize böyle hadiselerde ağlamayın dediniz, ama siz ağlıyorsunuz, neden?" Peygamber Efendimiz cevab veriyor: "Ben size ağlamayın demedim, feryad etmeyin dedim" Ehl-i tevhid Allah‘ı incitmeyecek!.. Alvarlı Efe Hazretleri "Sabır kıl her belaya, rahmeti Rahmanı incitme" diyor. Her belaya sabret, Allah‘ı incitme. Demek ki belalar, Allah‘ın Ehl-i tevhide imtihanıdır. Eğer sabretmezse, isyan ederse, bu bela nerden geldi, beni mi buldu, ben böyle mi olacaktım derse rahmet i Rahmanı incitirsin diyor. Ehl- i tevhid "la faile illallah" der. Her fiilin sahibi Allah olursa rahat eder ehl-i tevhid. Bu demek değil ki, nasıl olsa her fiilin sahibi Allah, boş ver, aldırış etme. Ehl-i tevhid günün şartlarına göre bu cefalar ezalar karşısında ne yapılması gerekiyorsa yapacak ama feryad etmeyecek, isyan etmeyecek. Nerden geldi demeyecek. Nerden geldi olur mu?.. Allah‘tan geldi. Allah, emrini işliyor, fiilini işliyor. O ayarlıyor her şeyi ama üzülüyoruz tabii Allah yardım etsin, mü‘minlere, müslümanlara"
Esas hasta olanlar, kalbi hasta olanlardır
Birdenbire‘nin sorduğu "Bunlarla bağlantılı olarak geçirdiğiniz rahatsızlık var. Tevhidî bakışımıza faydası olacak nasihatleriniz nelerdir? Genelde hepimiz bir çırpıda "Hastalık da sağlık da bizim için" deriz ama bunu genelde hep sağlıklı olduğumuz zamanlarda söyleriz. Nedir aslında sağlık? Karıştırıyoruz belki de Tabi yaşadığınız bu süreç nasıl anlatılır? Anlatılsa da karşı taraftaki ne kadarını anlayabilir? Yine de nasıl bir çıkış buldunuz kendinize, hangi dala tutundunuz ; bizimle paylaşır mısınız?" sorusunu şöyle karşılıyor Yahya Soyyiğit: "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Bir kişiyi çok sevmeyin; çok da nefret etmeyin." Her şeyde mutedil olmak en güzeli Mü‘min kardeşlerimiz, ehl-i tevhid kardeşlerimiz bizi seviyorlar, Allah bizi onların sevgisinden ayırmasın, onların sevgisine layık eylesin. Allah hepimizi hastalıktan korusun. Allah bütün hasta kardeşlerimize şifa versin. Hastalıktan ne kadar korunmaya çalışılsa da, ne kadar dikkat edilse de Allah sana hastalık verecekse önüne geçmen mümkün değil. Eğer Allah şifa verecekse -zaten önüne geçmek istemezsin de- şifaya da kimse mani olamaz. Bu nedenle biz elhamdülillah iman ehliyiz, Allah‘a iman etmişiz, Allah‘a tevekkül etmişiz. Mütevekkiliz, tevekkül sahibiyiz. Eğer tevekkül olmasaydı olanlara sabretmek kolay değildi.
Bağışla babamın torununu Rabbim
Yahya Soyyiğit‘ten gelen bir itiraf ı da okurlarına aktarıyor dergi: "Zor gerçekten de Efendimle seyahate çıkmıştım. Denizli‘ye gitmiştik, daha sonra gezerek Manisa veya yanlışlık olmasın Balıkesir‘de Efendimin ilk ihvanına uğramıştık. Evi tek katlı gece kondu idi. Girdik içeriye, baktık ki amcamız felçli Hiç yerinden kalkamıyor. Hanımı sağ olsun O‘nun her ihtiyacını gideriyordu ama O‘ndaki zevki görmenizi isterdim. O muhabbeti, neşeyi Efendimizi gördüğü zaman o sevinci Hastalığından hiçbir emare hissettirmeyişi Hayran olmamak mümkün değil. İşte esas hasta olanlar, kalbi hasta olanlardır. Gönlü Allah‘ın rızasından, sevgisinden, muhabbetinden gafil olanlardır. Nefsinin esiri olandır esas hasta Yoksa kalbi Allah ile beraber olana hasta demek mümkün değil. Esas hasta "Fİ KULUBİHİM MERADUN" buyuruyor Allah ü Teala: "Kalplerinde hastalık vardır" buyuruyor. Nedir o hastalık? Nefis hastalığı, gaflet hastalığı Allah böyle hastalıktan muhafaza etsin." O kadar hastalık kolaylıkla çekilir mi? İşte Soyyiğit‘in cevabı: "Allah‘a iman olmasa çekilmez ki O sadakat, o teslimiyet olmasa, Allah‘a mütevekkil olmasan, hastalığı atlatmak kolay mı?
seafoodplus.info‘da yayınlanan "Biricik Yeğenim Yahya Soyyiğit‘e Dua" şiirinde ise şöyle sesleniyor Ali Soyyiğit yılından: " Kollarımı açtım kapına geldim/ Geri boş çevirme kulunu Rabbim/ Makbul eyle Ya Rab münacaatımı / Bağışla babamın torununu Rabbim. Hafızdır, abittir, muhlistir kuldur / Derdini defedip şifasın buldur / Velidir, alimdir O bir okuldur / Bağışla babamın tornunu Rabbim. Kur‘anını okur eşsizcesine / İlim irfan saçar sessizcesine / Haliyle örnektir O nicesine / Bağışla babamın tornunu Rabbim. Güzel sesi, neyi, bestesi güzel / Güzel hali, tavrı, güftesi güzel / Doğrudur her sözü, nüktesi güzel / Bağışla babamın tornunu Rabbim . Medar-ı iftiharıdır bizlerin / Duanızı bekliyoruz sizlerin / Damlasınca aminler denizlerin / Bağışla babamın tornunu Rabbim
İkinci el araba piyasasında dönen katakülleleri biliyorsunuz. Galericiler, dolandırıcılar, hasarlı aracı temiz diye yutturmak isteyenler yüzünden kılı kırk yararak araba almaya çalışıyoruz. İlanlarda kullanılan bazı jargonlar aslında birtakım ipuçları verebiliyor.
Ahlaki anlamda ciddi bir sorunun olduğu bu piyasada düzgün bir araba almak istiyorsanız çok acele etmemenizde fayda var. İlk olarak, güvendiğiniz dostlarınıza ve aile fertlerinize haber vererek yakın çevrenizde satılık olan bir araba olup olmadığını yoklayın. Alın terinizle kazandığınız para boşu boşuna birilerinin cebini doldurmasın. İşte bu klişeleşmiş ifadeleri gördüğünüzde dikkatli olmanızda fayda var:
Emoji İle Tepki Ver
96