dua vaaz / Vaaz Örnekleri (A-L)

Dua Vaaz

dua vaaz

Duanın Önemi

DUANIN ÖNEMİ, USULÜ VE ADABI

AYET : FURKAN SURESİ – AYET

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّيلَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً:

MEALİ :

“(Rasülüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Rasül'ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!”  (FURKAN SURESİ – AYET)

DUANIN ANLAMI

     Sözlükte; “çağırmak, seslenmek, davet etmek, istemek ve yardım talep etmek” anlamlarına gelen dua, din ıstılahında; Allah’ın yüceliği karşısında insanın aczini ve zafiyetini itiraf etmesi, sevgi ve saygı ile O’nun lütuf, nimet ve yardımını, dünya ve âhirette iyilikler ihsan etmesini; üzerindeki sıkıntı, dert ve belayı gidermesini; günah, hata ve kusurlarını bağışlamasını dilemesi; yalvarıp yakarması ve O’na halini arz edip niyazda bulunması demektir. Dua; sınırlı, sonlu ve âciz olan insanın bütün benliğiyle sınırsız, sonsuz ve kudret sahibi olan yüce Allah’a yönelip O’ndan istek ve dilekte bulunması, O’nunla arasında bir köprü ve diyalog kurmasıdır. Dua eden insan; bütün zayıflığı, acizliği ve ihtiyaçları içinde, Yüce Allah’ın sonsuz kudretinin ve yüceliğinin, isteklerini ancak O’nun lütfu ve yardımıyla elde edebileceğinin bilincindedir. Bu bilinçle yapılan dua; insanın Yaratan’ına olan inancının, güveninin ve O’na teslim oluşunun bir göstergesidir.

     İşte bu gerçeği Peygamberimiz (SAV), şöyle dile getiriyor:

     “Allah’a duadan daha değerli bir şey yoktur.”

DUANIN ÖNEMİ

     Dua, insanda doğuştan var olan bir duygudur. Bu sebeple bütün dinlerde dua mevcuttur. Üstün, yüce, sonsuz kudret sahibi bir varlığa inanan her insan, hayatının herhangi bir anında dua ihtiyacını hisseder. Çünkü her insan, zaman zaman üstesinden gelemeyeceği birçok olay, üzüntü ve sıkıntı ile karşılaşır. Böyle anlarda insan, Allah’a sığınma ve O’ndan yardım isteme ihtiyacı hisseder ve dua eder. Dua yaptıktan sonra insan, gönlünde bir ferahlık ve rahatlık hisseder, isteğinin yerine getirileceği hususunda ümitvâr olur. Bu yönü ile dua, ruhî bunalımlara karşı koruyucu sağlık tedbiridir. Dua etmek, ayet ve hadislerde övülmüş ve teşvik edilmiştir. Allah şöyle buyuruyor:

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّيلَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً:

“(Rasülüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Rasül’ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!” (FURKAN SURESİ – AYET)

     Peygamberimiz (SAV) de hadislerinde şöyle buyuruyor:

     “Ey Allah kulları! Size dua etmenizi tavsiye ederim.”

     “Dua emekte aciz olmayın, çünkü dua eden hiçbir insan helâk olmaz.”

     Yüce Allah birçok ayette insanların dua etmelerini istemektedir:

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعاًوَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ:

     “Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin.Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.”  (A’RAF SURESİ – AYET)

وَلاَ تُفْسِدُواْ فِيالأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفاً وَطَمَعاً إِنَّ رَحْمَتَاللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ:

     “Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.”  (A’RAF SURESİ – AYET)

     Dua eden kimse, Allah ve Peygamberin emrine uymuş, ibadet etmiş ve Allah sevgisini kazanmış olur. Nitekim Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuş:

     “Allah’ın fazl-u kereminden isteyin, çünkü Allah kendisinden bir şey istenmesini sever. En faziletli ibadet (dua edip) bir sıkıntının kalkmasını beklemektir.

     “Dua ibadetin özüdür.”

     “Dua mahza ibadettir.”

     Sonra da şu ayeti okumuştur:

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْإِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِيسَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَدَاخِرِينَ:

     “Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeğe tenezzül etmeyenler, aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir.” (MÜMİN SURESİ – AYET)

     Sahabeden İbni Abbas (RA) şöyle buyurur: “En faziletli ibadet duadır.”

     Yine Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Allah’a dua etmeyen kimseye Allah gazap eder.”

     İnsanın hayatındaki en değerli an, yüce Allah’a yöneldiği ve onunla baş başa kaldığı zaman dilimidir. Dua eden insan, bütün varlığı ile Allah’a yönelir ve O’ndan istek ve dilekte bulunur.

DUANIN ÇEŞİTLERİ

1-) SÖZ VE KALPLE YAPILAN DUA:

     Sözle ve kalple yapılan dua; kalp ve dil ile Allah’ı anmak, O’na saygı ifade eden cümleleri okumak, dünya ve âhiret ile ilgili isteklerde bulunmak, af ve mağfiret dilemektir. Sözlü duaya, genellikle “ey Rabbim”, “ey Rabbimiz”, “Allah’ım” ve benzeri hitap cümleleriyle başlanır.

     Peygamberimiz (SAV)’in şu duası, sözlü duadır:

     “Allah’ım! Rabbimiz! Bize dünyada iyilik, güzellik ve nimet ver, âhirette de iyilik, güzellik ve nimet ver ve bizi ateş azabından koru.”

     Sözlü dualar, hayır dua veya beddua olarak iki kısma ayrılır:

A-) HAYIR DUA: İnsanın Allah’tan bir iyilik ve nimet istemeye, bir beladan ve sıkıntıdan kurtulmaya yönelik olarak yaptığı dualar hayır dualardır. BU TÜR DUALAR İKİ KISMA AYRILIR:

1-) Kişinin kendisi için yaptığı hayır dua: En faziletli dua kişinin kendisi için yaptığı duadır.

     Hz. Aişe (RA) validemizin bildirdiğine göre, Peygamberimiz (SAV)’e: “Hangi dua daha faziletlidir?” diye sorulmuş, Peygamberimiz (SAV) de şöyle buyurmuştur:      

     “Kişinin kendi nefsi için yaptığı duadır.”

     Onun için kişiler, öncelikle kendileri için dua ederler. Bu Tür Dualar, Üç Kısma Ayrılır:

a-) Allah’ı övgü ile anma

     Allah’ın birliğini, yüceliğini ve gücünü ifade eden, O’nu öven ve noksan sıfatlardan tenzih eden cümleleri söylemek hem zikir hem de duadır. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:

     “En faziletli zikir; “lâ ilâhe illallah” (Allah’tan başka ilah yoktur) demek; en faziletli dua ise, “el-hamdü lillâh” (her türlü övgü Allah’a mahsustur) demektir.”

     “Balık sahibinin (Yunus peygamberin), balığın karnında yaptığı dua; “lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zalimin” (Ya Rabbi!) Senden başka ilah yoktur, seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, gerçekten ben zalimlerden oldum) şeklinde idi. Bu sözlerle dua eden herhangi bir müslüman yoktur ki Allah onun duasını kabul etmiş olmasın.”

b-) Allah’tan manevi isteklerde bulunma:  İnsanın yaptığı duaların bir kısmı; hidayet, takva, iffet ve günahların affı gibi manevi istekler; tembellik, iki yüzlülük ve kötü ahlaktan Allah’ın korumasını isteme gibi taleplerdir. Peygamberimiz (SAV)’in yaptığı şu duayı örnek olarak zikredebiliriz:

     “Allah’ım! Ayrılıktan, iki yüzlülükten ve kötü ahlaktan sana sığınırım.”

c-) Allah’tan maddî isteklerde bulunma: İnsanın yaptığı duaların bir kısmı, bir nimete kavuşma ve maddî bir zarardan korunmaya yöneliktir. Peygamberimiz (SAV)’in yaptığı şu duaları örnek olarak verebiliriz:

     “Allah’ım! Fakirlikten, yokluktan, zilletten Sana sığınırım. Zulmetmekten ve zulme uğramaktan Sana sığınırım.”

2-) Kişinin başkaları için yaptığı hayır dua: Kişiler, kendileri için dua ettikleri gibi, çocukları, sağ veya ölü anne-babaları, diğer yakınları, Peygamberimiz (SAV) ve bütün müminler için de dua ederler. Ayet ve hadislerde de bu tür duaların örnekleri vardır. Müminler, bencil değillerdir. Kendileri için istedikleri şeyleri mümin kardeşleri için de isterler, “ben” yerine “biz” diyerek dua etmeyi tercih ederler. Yüce Allah da Kur’an’ın ilk suresinde bize bu hususu açıkça bildirmekte ve “biz” diyerek dua etmemizi istemektedir:

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ:اهدِنَــــاالصِّرَاطَ المُستَقِيمَ:

     “(Ey Rabbimiz!) Biz ancak sana ibadet eder, ancak Senden yardım isteriz! Bizi doğru yola ilet.” (FATİHA SURESİ – 5/6. AYETLER)

     İnsanlar, kendileri dışında şu kimselere dua ederler:

a-) Anne-babaya ve müminlere dua:

     Kur’an’da İbrahim (AS)’ın anne-babası için şöyle dua ettiği bildirilmektedir:

رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُالْحِسَابُ:

     “Rabbimiz, hesabın görüleceği gün, beni, anamı-babamı ve müminleri bağışla!” (İBRAHİM SURESİ – AYET)

b-) Anne-babanın çocuklarına duası:

     İbrahim (AS) çocukları ve gelecek nesilleri için şöyle dua etmiştir:

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِلَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَاإِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ:

     “Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.”  (BAKARA SURESİ – AYET)

c-) Ölüler için dua:

     İslâm bilginlerinin büyük çoğunluğu, ölüler için yapılan duanın önemli olduğu, bağışlanan sevabın onlara yarar sağlayacağı konusunda görüş birliği içindedir.

     Bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:

وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَاوَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَاغِلّاً لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ:

     “Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (HAŞR SURESİ – AYET)

d-) Peygamberimiz (SAV)’e dua / salât ü selam:

     Kur’an, Allah’ın ve meleklerin Peygamber (SAV)’e “salât” ettikleri bildirmekte, müminlerin de Peygamber (SAV)’e “salât” ve “selâm” etmelerini emretmektedir:

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَآمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيماً:

     “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salât ediyorlar. Ey müminler! Siz de ona salât edin ve selam edin.”  (AHZÂB SURESİ - AYET)

     Allah’ın Peygamberine salâtı; ona merhamet ve ihsan etmesi, onu övmesi, ondan razı olması, şan ve şerefini yüceltmesi, itibar ve değerini artırmasıdır. Meleklerin ve müminlerin salâtı ise; onun şan ve şerefinin yüceltmesi, itibar ve değerinin artması için dua etmeleridir.

B-) BEDDUA / ALEYHTE DUA:

     İnsanlar bazen kendileri, çocukları, yakınları ve diğer insanların aleyhine dua ederler. Türkçede buna “beddua” denilmektedir. Yüce Allah, insanın beddua etmesini Kur’an’da şöyle beyan etmektedir:

وَيَدْعُ الإِنسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءهُ بِالْخَيْرِ وَكَانَ الإِنسَانُ عَجُولاً:

     “İnsan, hayra dua eder gibi, şerre de dua eder (hayrı ister gibi şerri de ister). İnsan pek acelecidir.”  (İSRA SURESİ – AYET)

     Ayette insanın beddua etmesinin gerekçesi olarak “aceleci” oluşu zikredilmiştir. İnsan, acele edip istediği şeyin hakkında hayır mı şer mi olduğunu bilmeden dua veya beddua etmemelidir. Duanın bilerek, düşünerek ve teenni ile yapılması gerekir. İnsan daima Allah’tan hakkında hayırlı olanı istemelidir. Çünkü neyin hayır neyin şer olduğunu en iyi bilen Allah’tır. İnsanın hayır zannettiği şer, şer zannettiği hayır olabilir:

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْشَيْئاً وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئاً وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْوَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ:

“Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(BAKARA SURESİ – AYET)

     Öfkeye kapılıp beddua etmek Müslümanın değil kâfirin şiarıdır. Yüce Allah kâfirlerin kendileri için azap, bela ve kötülüğü istediklerini Kur’an’da bize haber vermektedir:

وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُّسَمًّى لَجَاءهُمُ الْعَذَابُوَلَيَأْتِيَنَّهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ:يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِوَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ:

“Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat onlar farkında değilken, o ansızın kendilerine geliverecektir. (Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Hiç şüpheleri olmasın, cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatacaktır.”  (ANKEBUT SURESİ – 53/ AYETLER)

     Peygamberimiz (SAV) mecbur kalmadıkça kimseye beddua etmemiştir. Mesela “Müşriklere beddua et” denildiğinde, “Ben lanetçi olarak değil rahmet olarak gönderildim.” Buyurmuştur.

     Uhud savaşında yüzü yaralandığı zaman şöyle dua etmiştir:

     “Allah’ım! Kavmimi bağışla, çünkü onlar, bilmiyorlar.”

FİİLİ DUA

     Fiili dua; insanın sözlü olarak Allah’tan istediği şeyin zeminini hazırlaması ve Allah’ın bildirdiği kuralara uyması gerekir. Sözgelimi, çocuk sahibi olmak isteyen bir kimsenin evlenmesi; sağlık ve afiyet isteyen bir kimsenin yemesine içmesine, sıcağa, soğuğa ve sağlık kurallarına dikkat etmesi; zengin olmak isteyen kimsenin çok çalışması, bir sınavda başarılı olmak isteyen kimsenin, sınava iyi hazırlanması, tarlasından, bağından ve bahçesinden bol ürün almak isteyen kimsenin, bağına, bahçesine ve tarlasına iyi bakması, gerektiğinde sulaması ve gübrelemesi gerekir. Evlenmeden çocuk sahibi olmayı, sağlık kurallarına uymadan sağlıklı kalmayı, çalışmadan zengin olmayı, iyi hazırlanmadan bir sınavda başarılı olmayı, gerekli emeği harcamadan bol ürün almayı istemek sünnetüllâha aykırıdır, duada haddi aşmaktır.

     Uzun yıllar hastalık çeken Eyyub (AS), hastalığının iyileşmesi ve sıkıntısının giderilmesi için Allah’a şöyle dua eder:

وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُبِنُصْبٍ وَعَذَابٍ:

     “(Ey Peygamberim!) Eyyub’u da hatırla. Hani o Rabbine, ‘Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen merhametlilerin en merhametlisisin’ diye yalvarmıştı.” (SÂD SURESİ -   AYET)

     Yüce Allah, Eyyub Peygamberin duası üzerine hastalığının iyileşmesi için şöyle buyurur:

ارْكُضْ بِرِجْلِكَ هَذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ:

     “Ayağını (yere) vur, işte yıkanacak ve içilecek serin (bir su).” (SÂD SRESİ – AYET)

     Bunun üzerine Eyyub (a.s.) ayağını yere vurur, çıkan sudan içer ve bu su ile yıkanır, neticede iç ve dış bütün hastalıkları iyileşir. Yüce Allah, bu örneğin, ibadet/dua eden kulları için bir öğüt olduğunu bildirmektedir:

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُوَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ:

     “Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.” (ENBİYA SURESİ -   AYET)

     Fiil öncesinde yapılan sözlü dua, başarılı olmak için bir hazırlık ve ruhî bir arınmadır. Fiil sonrasında yapılan sözlü dua ise; o fiilin başarı ile sonuçlanmasını ve harcanan emeğin ve çabanın boşa gitmemesini yüce Allah’tan bilmek, başarısını O’nun takdir, irade ve yardımına havale etmektir. Sadece sözlü dua edip de fiili duayı terk etmek, yalnızca fiili dua yani eylemle yetinip de, sözlü olarak ilâhî yardımı dilemekten uzak durmak hatalı bir davranıştır.

DUANIN USUL VE ADABI

     Sözlü duanın makbul olabilmesi için, bir kısım usul, adap ve kurallara riayet edilmesi gerekir. Bu usul, adap ve kuralları şöyle sıralayabiliriz:

1-) Duaya eûzü besmele, Allah’a hamd ve Peygamber (SAV)’e salât ile başlanmalıdır: Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Biriniz dua ettiği zaman, Allah’a hamd ve övgü ile başlasın, sonra Peygamber (SAV)’e salât etsin, sonra dilediği duayı yapsın.”

2-) Duadan önce tövbe ve istiğfar edilmelidir: Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye layık değildir.

     Peygamberimiz (SAV)’in şu hadisi çok dikkat çekicidir:

     “Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak, Ya Rabbi Ya Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?”

3-) Esma-i Hüsna ile dua edilmelidir.  Yüce Allah şöyle buyurur:

وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِيأَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ:

     “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimler ile dua edin.Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (A’RAF SURESİ – AYET)

4-) Mübarek ay, gün ve geceler tercih edilmelidir: Dua, her zaman ve her yerde yapılabilir. Bununla birlikte Arife günü ve geceleri, Ramazan ayı, cuma ve bayram günü ve geceleri, seher vakitleri, gecenin üçte ikisi, sabah ve akşam vakitleri, ezan ile kamet arasında, secdede yapılan duaların kabul edileceği ile ilgili hadisler vardır.

5-) Dua ihlâs ile ve bilinçli olarak yapılmalıdır: Dil ile dua cümlelerini söylerken, zihin başka düşüncelere dalmamalı, insan, bütün varlığı ile Allah’a yönelmelidir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Biliniz ki, Allah gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez.”

6-) Eller semaya açılmalı ve dua sonunda eller yüze sürülmelidir:

7-) Kabul olacağına inanılarak dua edilmelidir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:   

     “Kabul edileceğine kesin olarak inanarak Allah’a dua edin.”

8-) Kısık bir sesle ve yalvararak dua edilmelidir: Duada bağırıp çağırma yüksek ses ve riya ile değil yalvararak kısık bir sesle dua edilmesi, Allah ve Peygamber (SAV)’in emridir:

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعاًوَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ:

     “Rabbimize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü o, haddi aşanları sevmez.” (A’RAF SURESİ – AYET)

9-) Dua tekrar edilmelidir: Mümin, yüce Allah’tan isteğinde ısrarlı olmalı, isteyim yerine gelmedi diye duadan vazgeçmemelidir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:

     “Şüphesiz ki Allah, ısrarla dua edenleri sever.”

     “Rabbime dua ettim de kabul edilmedi” diyerek acele etmediğiniz sürece Allah dualarınızı kabul eder.”

) Ümit ve korku içinde dua edilmelidir: İnsan, dua ederken, korku ve ümit içinde bulunmalı, aynı zamanda istekli ve ümitli olmalıdır. Umut ve korku içinde dua edenler, Kur’an’da övülmekte ve şöyle denilmektedir:

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَحْنَالَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِوَيَدْعُونَنَا رَغَباً وَرَهَباً وَكَانُوا لَنَا خَاشِعِينَ:

     “Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya’yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler.” (ENBİYA SURESİ – AYET)

) Meşru şeyler istenmeli, ölçülü olunmalı, aşırı gidilmemelidir: Dinimizce günah sayılan konularda istekte bulunulmamalıdır. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:

     “Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin terk edilmesini istemedikçe duası icabet görmeye (kabul edilmeye) devam eder.”

) Sadece sıkıntılı zamanlarda değil her zaman dua edilmelidir: Sadece darlıkta, sıkıntıda veya bir korku, kaza ve felâketle karşı karşıya gelindiği zaman değil varlıkta, genişlikte, huzur ve rahatlığın hüküm sürdüğü anlarda da dua edilmelidir. Kişi sıkıntıya, darlığa ve zorluğa karşı sabır ve dua ile ayakta kalmaya çalıştığı gibi, nimetlere kavuşması durumunda da şükredip dua etmelidir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:

     “Sıkıntılı ve musibete uğradığı zamanlarda Allah’ın duasını kabul etmesini isteyen kimse rahat zamanlarında çok dua etsin.”

) Sadece Allah’a dua edilmelidir: Dua, sadece Allah’a yapılmalı, araya başka aracılar sokulmamalıdır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهاً آخَرَ فَتَكُونَمِنَ الْمُعَذَّبِينَ:

     “Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azaba uğrayanlardan olursun.” (ŞUARA SURESİ – AYET)

وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهاً آخَرَ لَا إِلَهَ إِلَّاهُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ:

“Allah ile birlikte başka bir tanrıya tapıp yalvarma! O’ndan başka tanrı yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.”  (KASAS SURESİ – AYET)

     Her namazda okuduğumuz Fatiha suresinde, Allah şöyle dua etmemizi emrediyor:

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ:

     “Sadece Sana ibadet eder, sadece Senden yardım dileriz.”  (FATİHA SURESİ – 5. AYET)

) Ölçülü olunmalı, aşırı gidilmemelidir:  Müminin, Kur’an ve sünnete uygun bir şekilde dua bildirildiği şekilde dua etmesi, haddi aşmaması gerekir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur:

     “Bazı toplumlar duada aşırı gidecekler, sınırı aşacaklardır, siz onlardan olmayın.”

     Duada haddi aşmak; duanın usul ve adabına uymamak, istenmeyecek şeyleri istemek, dinen haram ve yasak olan şeyleri istemek, haram konusunda mesela kumarda, hırsızlıkta, cinayette veya herhangi bir kötülükte Allah’ın yardım etmesini istemek duada haddi aşmaktır. Allah, haddi aşanları sevmez. Şu ayet, bu konuya dikkatimizi çekiyor:

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُأَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ وَلاَ تُقَاتِلُوهُمْ عِندَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّى يُقَاتِلُوكُمْفِيهِ فَإِن قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ كَذَلِكَ جَزَاء الْكَافِرِينَ:

“Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir.”  (BAKARA SURESİ – AYET)

SONUÇ OLARAK; dua bir ibadettir. İnsanın duaya ihtiyacı vardır. Dua eden Allah’ı Rab olarak tanımış, O’na kulluk etmiş, O’nu zikretmiş, O’nun lütfu keremine sığınmış, sevgisini kazanmış, sevap elde etmiş, rahatlamış ve kalben huzura ermiş olur.

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ  (HABER EKİ) EKİM -


Yorumlar- Yorum Yaz

Dua

DUA

“Dua” Kelimesinin Anlamı:

Dua Arapça'da, çağırmak, davet etmek, rağbet göstermek, yardım talep etmek, ismen çağırmak (tesmiye) mânalarına gelir. İbadete de dua denmiştir.

Dua’nın Önemi:

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّيلَوْلَا دُعَاؤُكُمْ

(Rasulüm) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olması, Rabbim size ne diye değer versin?[1]

Rasulullah buyurdu ki:

الدُّعَاءُ هُوَ الْعِبَادَةُ ثُمَّ قَرَأَ{ وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ }

"Dua ibadetin kendisidir" ve sonra şu âyeti okudu: "Rabbiniz: "Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurdu."(Mümin 40/60)[2]

Rasulullah buyurdu ki:

مَنْ فُتِحَ لَهُ مِنْكُمْ بَابُ الدُّعَاءِ فُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ الرَّحْمَةِ وَمَا سُئِلَ اللَّهُ شَيْئًا يَعْنِي أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ أَنْ يُسْأَلَ الْعَافِيَةَإِنَّ الدُّعَاءَ يَنْفَعُ مِمَّا نَزَلَ وَمِمَّا لَمْ يَنْزِلْ فَعَلَيْكُمْ عِبَادَ اللَّهِ بِالدُّعَاءِ

Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah'a talep edilen (dünyevî şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği seafoodplus.info, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır.[3]

Yalnız Allah Dua Edilir:

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ لَا يَسْتَجِيبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ إِلَّاكَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَإِلَّا فِي ضَلَالٍ

El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.[4]

Allah Dualara İcabet Eder:

Bir gün Rasulullah’a soruldu: “Rabbimiz yakın mıdır? Biz O’na kısık sesle hitap edelim. Yok eğer uzaksa yüksek sesle taleplerimizi söyleyelim.” Bu soru üzerine şu ayet nazil oldu.

وَإِذَا سَأَلَكَعِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِفَلْيَسْتَجِيبُوالِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.[5]

Duaya İcabet Şekilleri:

Rasulullah buyurdu ki:

مَا عَلَى الْأَرْضِ مُسْلِمٌ يَدْعُو اللَّهَ بِدَعْوَةٍ إِلَّا آتَاهُ اللَّهُ إِيَّاهَا أَوْ صَرَفَ عَنْهُ مِنَ السُّوءِ مِثْلَهَا مَا لَمْ يَدْعُ بِإِثْمٍ أَوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ

"Yeryüzünde, mâsiyet veya sıla-i rahmi koparıcı olmamak kaydıyla Allah'tan bir talepte bulunan bir Müslüman yoktur ki Allah ona dilediğini vermek veya ondan onun mislince bir günahı affetmek suretiyle icabet etmesin.“[6]

İhlasla yapılan bütün dualara Cenâb-ı Hakk'ın icabet etmesi üç şekilde gerçekleşir.

1. Kişinin talebi hemen gerçekleşir.

2. Kişinin talebinin gerçekleşmesi geciktirilir ama istediğinden daha hayırlısı seafoodplus.infoâ, doktoru çağırdığın zaman, her halde: "Ne istersin?" diye cevap verir. Fakat, bu yemeği veya bu ilacı bana ver dediğin vakit, bazen verir, bazen hastalığına uygun olmadığından vermez.

3. Yaptığı duanın karşılığı ahirette verilir.

Dua Belaları Önler:

Rasulullah buyurdu ki:

«إِنَّ الدُّعَاءَ يَنْفَعُ مِمَّا نَزَلَ وَمِمَّا لَمْ يَنْزِلْ، فَعَلَيْكُمْ عِبَادَ اللَّهِ بِالدُّعَاءِ»

Dua, inmiş belalara ve daha inmemiş olanlara karşı faydalıdır. Allah’ın kulları dua ediniz.[7]

Gıyaben Yapılan Dua:

Rasulullah buyurdu ki:

إِنَّ أَسْرَعَ الدُّعَاءِ إِجَابَةً دَعْوَةُ غَائِبٍ لِغَائِبٍ

En çabuk kabul edilen dua; bir kişinin başkasının gıyabında yaptığı duadır[8].

Rasulullah buyurdu ki:

دَعْوَةُ الْمَرْءِ الْمُسْلِمِ لِأَخِيهِ بِظَهْرِ الْغَيْبِ مُسْتَجَابَةٌ عِنْدَ رَأْسِهِ مَلَكٌ مُوَكَّلٌ كُلَّمَا دَعَا لِأَخِيهِ بِخَيْرٍ قَالَ الْمَلَكُ الْمُوَكَّلُ بِهِ آمِينَ وَلَكَ بِمِثْلٍ

Bir müslümanın kardeşinin gıyabında yaptığı dua makbuldür. Onun başında görevli bir melek bulunur ve kardeşine hayır dua ettiği zaman şöyle der: Amin ve sana da aynısı verilsin![9]

Sadece Sıkıntı Zamanlarında Dua Edilmemelidir:

Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah'a halis kılarak: "Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız" diye Allah'a yalvarırlar.

Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki onlar, yine haksız yere taşkınlık ediyorlar. Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bununla) sadece fâni dünya hayatının menfaatini elde edersiniz; sonunda dönüşünüz yine bizedir. O zaman yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.[10]

Yalnız Dünyalık İsteyenler:

فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْخَلاَقٍ

İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.

وِمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَاحَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ أُولَـئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِمَّا كَسَبُوا وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.

İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir.[11]

İnsan Şer İstemek İçin de Dua Edebilir:

وَيَدْعُ الإِنْسَانُ بِالشَّرِّ دُعَاءَهُ بِالْخَيْرِ وَكَانَ الإِنْسَانُ عَجُولاً

İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir.[12]

Dua İçin Makbul Vakitler:

Dua etmek için belirli bir zaman ve mekan şartı olmamakla birlikte bazı vakitlerde yapılan duaların daha makbul olacağı bildirilmiştir.

Rasulullah’a soruldu:

أَىُّ الدُّعَاءِ أَسْمَعُ؟

Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?“ Rasulullah şöyle cevap verdi:

جَوْفَ اللَّيْلِ الْآخِرِ وَدُبُرَ الصَّلَوَاتِ الْمَكْتُوبَاتِ

"Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!"[13]

Rasulullah buyurdu ki:

أَقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ وَهُوَ سَاجِدٌ فَأَكْثِرُوا الدُّعَاءَ

"Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın."[14]

Konuyla ilgili hadis-i şeriflerden anlaşıldığı üzere şu vakitlerde yapılan dualar daha makbuldür:

Üç aylarda

Bayram, arefe, Cuma, Pazartesi ve Perşembe günleri

İftar vaktinde

Kadir gecesi

Seher vakitleri

Ezan ve kamet okunurken, namaz esnasında rüku ve secdede

Farz namazlardan sonra

Cihad ve muharebe zamanlarında

Duası Makbul Olan Kişiler:

Rasulullah buyurdu ki:

ثَلَاثُ دَعَوَاتٍ مُسْتَجَابَاتٌ لَا شَكَّ فِيهِنَّ دَعْوَةُ الْوَالِدِ وَدَعْوَةُ الْمُسَافِرِ وَدَعْوَةُ الْمَظْلُومِ

Şu üç dua kabul edilir. Onlarda şüphe yoktur: Babanın duası, Yolcunun duası ve Mazlumun duası.[15]

Dua Adabı:

1. Allah’a güzel isimleriyle dua edilir.

وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا

En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.[16]

2. Bağırarak dua edilmez.

Ebû Mûsâ el-Eş'ârî şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in maiyyetinde bir seferde bulunduk. Vâdîden yüksek bir yere çıktıkça, yüksek sesle tekbîr getiriyorduk. Peygamber bizi şöyle uyardı:

اِرْبَعُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ، فَإِنَّكُمْ لَا تَدْعُونَ أَصَمَّ وَلَا غَائِبًا، تَدْعُونَ سَمِيعًا بَصِيرًا قَرِيبًا

"Ey insanlar! Nefislerinize yumuşak davranın (sesinizi yükseltmeyin)/ Çünkü sizler sağırı ve gaibi çağırmıyorsunuz- Lâkin sizler işiten, gören ve yakın olan Allah'a duâ ediyorsunuz!"[17]

3. Dua Ederken Kafiyeli Sözlerden Kaçınmalı:

İbn Abbâs irşâd emiri olarak İkrime’ye şöyle demiştir:

فَانْظُرِ السَّجْعَ مِنَ الدُّعَاءِ فَاجْتَنِبْهُ، فَإِنِّي عَهِدْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَصْحَابَهُ لَا يَفْعَلُونَ إِلَّا ذَلِكَ يَعْنِي لَا يَفْعَلُونَ إِلَّا ذَلِكَ الْاِجْتِنَابَ

… Duadan da secîli nev'ini bırak da böylesinden sakın! (Zihnini böylesiyle meşgul etme!) Çünkü ben Rasulullah(sas)'ın ve sahâbîlerininseci'li ve kafiyeli duâ yapmaktan kaçındıklarını biliyorum.[18]

4. Dua Ederken Şüpheden Uzak, Israrcı ve Azimli Olunmalıdır:

Rasulullah buyurdu ki:

لَا يَقُولَنَّ أَحَدُكُمْ اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي إِنْ شِئْتَ اَللَّهُمَّ ارْحَمْنِي إِنْ شِئْتَ لِيَعْزِمِ الْمَسْأَلَةَ فَإِنَّهُ لَا مُكْرِهَ لَهُ

Sakın sizin biriniz 'Yâ Allah! Dilersen beni mağfiret eyle! Yâ Allah! Dilersen bana merhamet eyle!' diye dua etmesin. İstemeyi azim ve kesin bir ifâde ile yapsın! Çünkü şüphesiz Allah için hiçbir zorlayıcı yoktur!"[19]

Rasulullah buyurdu ki:

اُدْعُوا اللَّهَ وَأَنْتُمْ مُوقِنُونَ بِالْإِجَابَةِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ لَا يَسْتَجِيبُ دُعَاءً مِنْ قَلْبٍ غَافِلٍ لَاهٍ

Allah’a, cevap vereceğinden emin olarak dua edin. Bilin ki; Allah, gafil ve boş şeylerle uğraşan kalbin duasına icabet etmez.

******

تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْعَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْيُنفِقُونَ

Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.[20]

5. Duaya Hamd ve Salavat Başlamalı:

Rasulullah buyurdu ki:

إِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ فَلْيَبْدَأْ بِتَحْمِيدِ اللَّهِ وَالثَّنَاءِ عَلَيْهِ، ثُمَّ لْيُصَلِّ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، ثُمَّ لْيَدْعُ بَعْدُ بِمَا شَاءَ

“Biriniz dua ederken Allah’a hamd-u sena ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber’e salat okusun, sonra dileğini istesin.”[21]

6. Dua Esnasında Avuç İçleri Yukarı Bakacak Şekilde Olmalı:

Rasulullah buyurdu ki:

Duvarları örtmeyin (gereksiz yere süsleyip israf yapmayın), kim kardeşinin mektubuna (özel evrakına) onun izni olmaksızın bakarsa tıpkı ateşe bakmış gibi olur. Allah’tan avuçlarınızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin. Duayı tamamlayınca avucunuzu yüzlerinize sürün.[22]

Duaların Kabul Olmama Sebepleri:

İbrahim Edhem’e duaların kabul olunmama sebepleri sorulduğunda şu cevabı vermiştir:

Dualarınız kabul olunmuyor, çünkü sizin kalbiniz sekiz konuda ölmüştür.

1- Allah’ı bildiniz, fakat emirlerine itaat etmemekle hakkını yerine getirmediniz.

2- Kur’an’ı okudunuz, fakat gereğince amel etmediniz.

3- Peygamberi sevdiğinizi iddia ettiniz, fakat onun sünnetiyle amel etmediniz.

4- Ölümden korktuğunuzu söylediniz, fakat ölüm için hazırlanmadınız.

5- Allah; “Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır, onu düşman edinin” buyurduğu halde siz şeytanı dilinizle düşman tanıdınız ancak davranışlarınızla onu uydunuz, Allah’a isyan ettiniz.

6- Cehennemden korktuğunuzu iddia ettiğiniz halde bütün kuvvetinizle kendinizi cehenneme attınız.

7- Cenneti sevdiğinizi iddia ettiğiniz halde cennet için hazırlanmadınız.

8- Sabahleyin kalkınca kendi kusurlarınızı arkaya attınız, başkalarının kusurlarıyla meşgul oldunuz.

İşte bu şekilde Rabbinizi kızdırdınız. Duanız nasıl kabul olsun.[23]

Duanın Gücü:

ABD Boston Hastanesi Başhekimi Dr. HerbertBenson yaptığı bir araştırmada şu bilgileri elde etmiştir: “Kronik hastalıklar için doktorlara yapılan müracaatların %’ı, strese dayalı rahatsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle çoğu zaman doktorların muayenesi, teknoloji cihazları, testler ve modern ilaçlar da yeterli olamamaktadır. Bu tür önlemlerin yanında hastayı moralize eden tabii ve kalıcı alternatif yöntemler de vardır. Bunlar; inanç, ibadet ve dua gibi vücudun gevşemesini, rahatlamasını, yumuşak kalp vuruşunu, düşük kan basıncını ve rahat solunum imkânını sağlayan manevi güçlerdir.

Kalp ameliyatı geçiren hasta üzerinde yapılan bir incelemede, inançlarından huzur bulduklarını ve güç aldıklarını söyleyenlerin, böyle düşünmeyenlere oranla üç kat daha fazla yaşama ihtimallerinin olduğu, yine yaşlı üzerinde yapılan bir araştırmada, uzun süre düzenli olarak dua ve ibadetlere katılanların, katılmayanlara oranla daha az “depresyon” geçirdikleri ve bedenlerinin daha sağlıklı kaldığı ortaya çıkmıştır.

İntihar olayları üzerinde yapılan bir incelemede ise; oran bakımından ibadethanelere gitmeyenlerin, gidenlerden dört kat daha fazla olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca Allah’ın varlığına inanan hastaların, diğerlerine oranla daha dirençli oldukları ve vücutlarında daha çabuk iyileşmelerin olduğu görülmüştür. Çünkü bu tür insanlarda yüksek moral ve zorluklarla mücadele azmi vardır.”

Hazırlayan: Mehmet ERGÜN / Vaiz



[1] Furkan, 24/

[2]Tirmizi.

[3]Tirmizi.

[4]Rad, 13/

[5] Bakara, 2/

[6]Tirmizi.

[7]Tirmizi.

[8] Ebu Davud.

[9] Müslim.

[10] Yunus, 10/

[11] Bakara, 2/

[12]İsra, 17/

[13]Tirmizi.

[14] Müslim, Ebu Davud.

[15] Ebu Davud, Tirmizi.

[16] Araf, 7/

[17] Buhari.

[18] Buhari.

[19] Buhari, Müslim.

[20] Secde, 32/

[21]Tirmizi.

[22] Ebu Davud.

[23]Gazzali, İhya.

Cuma Sunum Vaazı

Duanın Hayatımızdaki Yeri ve Önemiİdris YAVUZYİĞİTDin Görevlisi İNDİR

DUANIN DİNİMİZDEKİ YERİ ve ÖNEMİ

Dua Nedir?

Dua; Arapça bir kelime olup, seslenmek, çağırmak, yardıma çağırmak, yardım talep etmek, Allah’a yalvarmak, O’ndan dilekte bulunmak, O’na yakarmak, demektir.

‘Dua’ , küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya, âciz olandan güçlü olana doğru meydana gelen bir istek ve niyazda bulunmadır. Yani dua; Allah ile kul arasında küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya doğru işleyen bir istek ve yalvarmadır.

Kavram olarak ‘dua’, kulun Allah’a sığınma ve yakarışını, Allah’ın yüceliği karşısında kulun güçsüzlüğünü itiraf etmesini, sevgi ve saygı duyguları içerisinde lütfunu, yardımını ve affını dilemesini ifade eder. İnsan; ihtiyacı olan herhangi bir şeyi elde etmeye istekli olmasına rağmen ona ulaşmada âciz, güçsüz ve yetersiz olduğunu, Rabbinin ise duasını işiteceğini ve isterse ihtiyacını gidereceğini bilir. Çünkü insan; fâni, sınırlı, zayıf, arzu ve ihtiyaçlarla kuşatılmış bir varlık olarak yaratılmıştır. Allah ise; yaratıcıdır, gücü sonsuz, rahmeti geniş ve iyilikleri boldur. “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ise yalnızca O’dur.” (Fâtır, 35/15) meâlindeki âyetin de işaret ettiği gibi dua; insanın Allah karşısında kendi küçüklüğünün ve çaresizliğinin bilincinde olarak O’ndan bir şeyler istemesidir.

‘Dua’da asıl hedef kulun kendi durumunu Allah’a arz etmesi (sunması) olduğuna göre; bu, kul ile Allah arasındaki bir ilişkidir. Bu ilişkide kul, kendini yaratan ve rızık veren Rabbine halini arz eder, acizliğini, güçsüzlüğünü dile getirir, hatalarını ve eksikliklerini iletir; bunun karşısında o Yüce Makam’dan yardım, af ve merhamet, güç ve destek ister. Bu durum, kulun Allah’a bağlılığı ve teslimiyetidir.1

Dua, ibadetin en büyüğüdür. Nitekim hadiste de Peygamber Efendimiz (s.a.s.): اَلدُّعَاءُ هُوَ الْعِبَادَةُ “Dua ibadetin tâ kendisidir.” veya اَلْدُّعَاءُ مُخُّ الْعِبَادَةِ “Dua ibadetin özüdür, iliğidir.”2 buyurmaktadır. Bu açıdan dua ederken, sanki namaz kılıyor gibi tam bir bağlılık ile kendimizi vererek dua etmeliyiz. Zaten şu ayet de bu duruma işaret etmektedir: “Rabbinize için için yalvararak, başka nazarlardan uzak, gizlice dua edin.” (A’raf, 7/55)

Evet dua, ibadetin özü, kulluğun bir parçasıdır. Duası olmayan kimsenin Allah nazarında değeri yok tur. Çünkü ayet-i kerimede, dua etmeye tenezzül etmeyen kâfirlere hitaben, mü’minlerin onlar gibi olmaması istenerek açıkça şöyle buyurulmaktadır: “De ki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?” (Furkan, 25/77)

Burada dikkat çekilen husus, dua etmeyenlerin değersizlikleri ve Allah katında onların önemsenecek bir taraflarının olmadığıdır. İster insan olsun ister hayvan, bütün varlıklar, kendilerine has bir dille dua ederler. Ancak hal dili ile dua etmek ve fıtrat diliyle Allah’ı anmak, daha çok hayvanlara ve dilinden anlamadığımız diğer varlıklara aittir. Bildiğimiz ve anladığımız bir dille dua etmek ise sadece insanlara ve cinlere mahsustur.

Bu yüzden özellikle, insan hayatında duanın önemli bir yeri vardır. İnsan bilerek veya bilmeyerek, günün her saatinde, hatta her anında, azaları ve organlarının diliyle dua etmektedir. Bilinçli olarak, kasten yapılan dua ise, bir ibadet olmasının yanı sıra birtakım rahatsızlıklardan da kurtulmaya vesile olmaktadır.3

Duada esas olan, kulun Allah’a muhtaç olduğunu, O’ndan başka çaresi olmadığını bilmesidir. Zaten en çok kabul edilmeye yakın olan da, bu tür dualardır. Yani çok zor bir durumda, adeta denizin ortasında kalmış da her şeyin bittiği anda Allah’a yalvarıyor gibi yalvarmak duaların en makbulüdür.

Duanın Mahiyeti Nedir?

‘Dua’ mü’minler için bir ibadettir. Allah’ı Rab bilip O’nun önünde secdeye kapananlar, ihtiyaçlarını Allah’a bildirirler ve O’ndan yardım dilerler. Nitekim Fatiha sûresinde sürekli “Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden medet umarız.” derler.

Dua etmeyi önemsemeyenler, ibadeti önemsemeyenlerdir. Bu gibi kimseler, kibirli kişilerdir. Ancak kibirliler, yani kendilerini üstün makamda görenler, Allah’tan bir şey istemeye tenezzül etmezler. Böyle bir anlayış şüphesiz ki sapıklığın ve azgınlığın ta kendisidir.

Esasen insan güçsüz olduğu için başkasının yardımına muhtaçtır. Sıkıştığı zaman birilerinden yardım ister. Ancak insanın öyle ihtiyaçları olur ki, başkalarının onu karşılaması mümkün değildir. İşte böyle bir noktada Allah’a inanmayan inkârcılar ve O’na ortak koşan müşrikler bile ortak koştukları tanrılarını bir tarafa atar ve Âlemlerin Rabbi Allah’tan yardım isterler:

“İnsan bir sıkıntıya mâruz kalınca gerek yan yatarken, gerek otururken veya ayakta iken, Bize yalvarıp yakarır. Fakat Biz sıkıntısını giderdik mi, sanki uğradığı dertten dolayı Bize yalvaran kendisi değilmiş gibi eski haline geçip gider. İşte (hayat sermayelerini boşuna harcayıp) haddini aşanlara, yaptıkları işler, kendilerine böyle süslenmiş, hoşlarına gitmiştir.” (Yunus, 10/12)

İlk insandan günümüze kadar bütün insanların hayatında ibadet ve dua sürekli gündemdedir. Her insan hak veya batıl mutlaka bir dine inanır. Allah’a inananlar Allah’ın, Allah’ı unutanlar ise ilâh diye inandığı bir şeyin önünde ibadet eder, ona sığınır, ondan yardım ister, ya da ondan korkar. Dua etmek de bu tapınmanın bir parçasıdır. İster Müslüman olsun, ister gayrimüslim olsun; kimileri rahata kavuşunca, kendini güçlü hissedince dua etmekten kaçınır. Bu gibilerin hayatında duanın yer almaması işin aslını değiştirmez. Onlar da dara düşünce sığınılacak ve yardım istenecek bir kucak ararlar.

Duanın Hakikati Nedir?

Duanın hakikati, kulun Rabbinden yardım dilemesidir. İstenilen varlık, her zaman isteyenden üstündür. Kul, isteyen makamında olduğu için, âcizliğini, fakirliğini ve perişanlığını Allah’a arz etmeli ve dua ederken bu makamda olduğunu unutmamalıdır. Muhtaç olduğunu sevgi ve saygıyla Allah’a sunmalıdır.

İnsan, yeryüzünde sürdürdüğü hayatında hangi konumda olursa olsun, -zengin, fakir; yüksek makamların sahibi, makamsız; çevresi geniş veya kimsesiz- her an duaya muhtaç bir varlıktır. Bu, her yönümüzle sınırlı ve zayıf bir yaratık olmamızın sonucudur. Bütün insanlar, duaya aynı oranda muhtaçtır. Ama herkes için duaların ve isteklerin mâhiyeti farklı olabilir. Biz, fakir kimselerin zenginlerden daha çok duaya muhtaç olduklarını zannedebiliriz. Aynı şekilde çevresi kalabalık, adamları çok olan kimselerin, yalnız insanlardan daha az duaya ihtiyaç duyabileceklerini de sanabiliriz. Eğer biz böyle düşünüyorsak, duayı anlamamış sayılırız.

Mesela; fakir bir insan düşünün. Ellerini açmış, Allah’ın “Rezzâk-Bol bol rızık veren” ismini anarak rızkının genişletilmesini istiyor. Bu noktada zengin insanın dua etmesine gerek yok diyebiliriz. Halbuki bu noktada, zengin insan da ellerini açıp “Ya Rabbi, beni, zenginliğinden dolayı Sana isyân eden ve sonra da helâk olan Kârûn gibi şımartma. Bana vermiş olduğun nimetlerin şükrünü edâ etmeyi nasip eyle.” diye dua etmelidir. Görüldüğü gibi, her ikisi de duaya muhtaçtır. Hatta bize duaya daha az ihtiyacı var gibi gözüken zenginlerin, belki de fakirlerden daha çok ihtiyacı vardır. Çünkü varlıkla imtihan edilmek, yoklukla sınanmaktan daha zor ve tehlikelidir. Çünkü;

“Hayır! Rabbinin bunca nimetlerine rağmen kâfir insan kendisini ihtiyaçsız zannetti diye azar.” (Alak, 96/)

“Ey insanlar! Siz hepiniz Allah’a muhtaçsınız. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, her türlü övgülere ve hamdlere lâyık olan ise ancak Allah’tır.” (Fâtır, 35/15) âyetleri, herkesin Allah’a muhtaç olduğunu ve zengin insanların da azmaması için duaya ihtiyaçlarının olduğunu gösteriyor.

Resûlullah Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah buyurdu ki: ‘Ey kullarım! Hepiniz açsınız; ancak Benim yedirdiklerim hâriç, onlar toktur. O halde sizi yedirmemi isteyin ki, yedireyim. Ey kullarım! Benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız; o halde sizi giydirmemi isteyin ki, giydireyim. Ey kullarım! Sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, cinleriniz ve insanlarınız, yüksek bir yerde toplansalar da hepsi Benden (ayrı ayrı şeyler) isteseler, Ben onlardan her birine isteğini versem; bu, Benim yanımdaki (hazine)lerden ancak denize daldırılan bir iğnenin (sudan) eksilttiği kadar eksiltebilir.”4

Demek ki insan ne kadar güçlü ve zengin olursa olsun, Allah karşısında kendini yoksul görmeli. Zaten insan, kendini yoksul görmezse Allah’tan istemenin bir anlamı olmaz.

Dua’nın Hedefi Nedir?

İslâm’a göre duanın ibadet olarak apayrı bir yeri vardır. İslâm’a göre dua, bir psikolojik rahatlama aracı değildir. Hele hele bazılarının zannettiği gibi işleri, görünmeyen bir İlâh’a havale etmek hiç değildir. Dua, bir korkunun, bir endişenin, bir ürpertinin sonucunda bir sığınma, o ürpertiden kurtuluş arzusu da sayılamaz. Eski dinlerde olduğu gibi kızgınlığından ve kötülüğünden kurtulmak üzere ilâhlara el açmak da değildir.

Dua bir iman, bir aksiyon, bir çaba ve uyanıştır. Allah’ı ve O’na ait hâkimiyeti, ilâhlığı tanıma, itiraf etmedir. Hayatın gayesini idrak etme, yaşayışı programa koyma, ilerisi için hazırlık yapma, din için çalışmaya azmetme, toparlanma ve eksikliklerini gidermedir.

Dua, Allah’tan sürekli bir istemedir. Bu isteme mü’min için inanç, Müslüman olmanın bir işareti, bir hayat hedefidir. O, Allah’ın bitmez-tükenmez hazinelerini, iyi bir mü’min olma uğruna ister, onların yeryüzüne inmesini niyaz eder.

Duanın ana hedefi insanın Allah’a halini arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua kul ile Allah arasında bir diyalog anlamı taşır. Bunun gerçekleşmesi için önce Allah insanı kendi varlığından haberdar etmiş, insan da varlığını benimsediği bu yüce kudret karşısında duyduğu saygı ve ümit hisleri sebebiyle kendisinden daha üstün olanla irtibat ihtiyacını duymuştur. Dua böyle bir irtibat neticesinde insanın bir taraftan kendi ihtiyaç ve eksiklerinin telâfisini, diğer taraftan daha mükemmele ulaşmasını hedefleyen bir diyalog vasıtasıdır. Bir başka söyleyişle dua sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür. Bu sebeple insan, tarihin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır.

Dua, Allah’ın Emri midir?

İnsan, karanlık gecelerde, aydınlık gündüzlerde, yazda-kışta, dağda-ovada, köyde-şehirde, her nerede ve ne zaman olursa olsun daima kendisiyle beraber olan âlemlerin Rabbi’ne muhtaçtır. Bundan dolayı mü’min, yalvarılacak ve kendisine sığınılacak olarak yalnız Allah’ı bilir, O’nu tanır ve O’ndan başkasına boyun eğmeyi O’na vefasızlık sayar. O bilir ki,

-“Rabbinize için için yalvararak, başka nazarlardan uzak, gizlice dua edin. Gerçekten O, haddi aşanları hiç sevmez. Düzeltilmiş olan ülkeyi ifsat etmeyin, karıştırıp bozmayın. Hem endişe, hem de ümit ile O’na yalvarın. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti iyi kimselere yakındır.” (A’raf, 7/),

-“En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na onlarla (o güzel isimlerle) dua edin” (A’raf, 7/),

-“Kâfirlerin hoşuna gitmese de siz, dini yalnız Allah’a halis kılarak O’na yalvarın.” (Mü’min, 40/14),

-“.. Bana dua edin, size icabet edeyim (duanıza cevap vereyim).” (Mü’min, 40/60) buyurarak kendisine dua edilmesini emreden Allah (c.c), kapısına gelip kulluğunu ilan eden ve kendisine el açıp yalvaranları huzurundan boş çevirmeyecektir.

Duanın Önemi Nedir?

Her konuda Rabbine muhtaç, âciz ve güçsüz olan kula düşen görev, güçsüzlüğünü bilerek Rabbine dua etmesidir. Mü’minlerin Allah’a dua etmelerini emreden bizzat Rabbimizdir. Kur’ân şöyle diyor: “Rabbiniz buyurdu ki: “Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Zira Bana ibadet, yani dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler, aşağılanmış ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min, 40/60)

Kur’ân dua ile başlayıp, dua ile son bulur. Fâtiha sûresi kısa ve özet bir duadır. İnsan-Allah ilişkisinin bütün boyutları bu kısa sûrede özetlenmiştir. Bu yüzden Fâtiha sûresi, namaz ibadetinin temel gereklerinden biri olarak her rekatta okunduğu gibi, namaz dışında da en çok okunan dua olmuştur. Fâtiha sûresinin fazîletiyle ilgili Peygamber Efendimiz’in pek çok hadisi vardır. Aynı şekilde Kur’ân’ın son iki sûresi de birer dua olup, namazlarda ve namaz dışında okunması Sevgili Peygamberimiz tarafından tavsiye edilmiştir.

Bazı insanlar kendilerinin Allah’a muhtaç olmadıklarını düşünürler. Onlar, kendilerini güçlü sanan kibirli kimselerdir. Böyle kimseler Allah’a dua etmeyi lüzumsuz sayarlar, buna ihtiyaçları olmadığını sanırlar. Âyette, dua ile ibadet kavramlarının beraber anılması da önemlidir. Buna göre dua, ibadetin bir parçasıdır ve birbirlerini bütünler.

Rabbimiz, kullarına yakın olduğunu, dua edenlerin dualarına karşılık vereceğini, insanların O’nun çağrısına uymaları gerektiğini haber veriyor.5

Allah, kendisine ibadet ve dua eden kullarına yakındır. Bu yakınlık elbette mecazi olup, Allah’ın kulun ibadet ve duasına önem verdiğini, bunları boşa çıkarmayacağını, dua ve ibadette bulunan kulun derecesinin yüksekliğini ifade eder. Allah (c.c.), dua eden, kendisinden isteyen, kendisine başvuran, âcizliğini, yetmezliğini idrak eden, bağışlanma dileyen kulunu sevmektedir. Çünkü dua etmek, bir anlamda Rabbe itaat ve boyun eğmektir, O’nun yüceliğine iman etmektir, O’nun her şeye gücünün yettiğini itiraf etmektir. Kulun bu şekilde davranması iman ve teslimiyettir. Dua etmeyen kulların Allah katında bir değeri yoktur: “De ki: Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?” (Furkan, 25/77)

Bir insanın Allah’a iman ettiğini gösteren önemli alâmetlerden bir tanesi de duadır. Dua eden insan, kendisinin âciz ve zayıf bir kul olduğunu, istediklerini kendi başına yerine getiremeyeceğini ve bunları ancak kendisine Allah’ın verebileceğini kabul etmiş olur. Dua, Allah’a kul olmanın en saf, en temiz, en samimi ifadelerindendir. Kuran’da da mü’minlerin temel vasıflarından birinin “sabah akşam sabrederek Allah’a dua etmek” olduğu şöyle haber verilir: “Rablerine, sırf O’nun rızasını ve cemaline kavuşmayı umdukları için, sabah akşam yalvaranlarla beraber, sıkıntılara karşı candan sabret.” (Kehf, 18/28)

İslâm’da dua’nın önemine ve ibadet olarak faziletine dair birçok âyet ve hadis vardır. Bu âyet ve hadislerde dua etmenin önemi, ne zaman, nasıl ve hangi yöntemlerle dua edileceği, kimlerin duasının kabul olunacağı, hangi kelimelerle dua etmenin daha iyi olacağı, duanın kulun hayatına getireceği şuuru, rahatlığı, dua ile Allah’ın yapacağı bağışları görebiliriz.

Her Zaman mı Dua Etmeli?

İnsan kendini müstağnî görmeye, yani kendini kendine yeterli görmeye başladığı zaman, Allah’tan uzaklaşmaya başlamış demektir. Çünkü dua insanın kendi kendine yetmediğinin göstergesidir.

Sosyal hayatımızda emir, tavsiye ve ricalarını pek yerine getirmediğimiz, bu konuda önem vermediğimiz bir kimseye günün birinde işimiz düşse, kendisine gidip işimizi halletmesini rica etsek, o bize şöyle demez mi? “Hangi yüzle geldin? Sen benim dediklerimi yerine getirdin mi ki, ben de seninkileri yerine getireyim?”

“Ey İman edenler! Eğer siz Allah’a (yani O’nun dinine) yardım ederseniz, Allah da size yardım eder. Ayaklarınızı sâbit tutar, kaydırmaz.” (Muhammed, 47/7) Allah’a yardım etmek, O’nun dinine hizmet etmek ve isteklerini yerine getirmektir. Biz Allah’ın dinini yaşar ve hayatımızı O’na göre tanzim edersek, İslâm yolunda çalışırsak Allah da bizi gözetir. Allah’ın helâllerini helâl, haramlarını da haram kabul etmez ve hayatımızı rastgele sürdürürsek, dualarımızı hangi yüzle yapacağız? Bu, hiç samimiyetle bağdaşır mı?

Dünya hayatında, günü geldiği halde borcumuzu ödemediğimiz bir şahsın kapısının önünden geçmeyiz. Hatta onun evine, dükkânına yakın yerlerde dahi dolaşmayız, kaçınırız, belki karşımıza çıkar diye. Kulluk borcumuzu ödemediğimiz ve isteklerini yerine getirmediğimiz bir zâtın mülkünde dolaşırken de benzer duygular içinde mahcûbiyet duymalı ve dua edip bazı isteklerde bulunmak için O’nunla aramızı devamlı sıcak tutmalıyız.

Yine çoğu zaman yaptığımız gibi, sadece sıkışık anlarımızda ve çaresiz kaldığımızda el açıp ‘Ya Rabbi!’ diyoruz. Diğer zamanlarda Allah’a ihtiyacımız yok zannediyoruz. Hâlbuki insanın Allah’a muhtaç olmadığı bir saniyesi bile yoktur. Nedense insan sanki sadece darda kaldığı anlarda Allah’a muhtaç olduğunu zannederek dua eder. Oysa o her an muhtaç olduğunun şuurunda olmalıdır. İşte bu noktada şuuru yakalamış olmak, hayatın rahat zamanlarında da dua etmeyi gerekli kılar. Zaten duanın aynı zamanda bir ibadet ve kulluk olduğunu söylemiştik. Kulluk ise süreklidir. O halde dua da sadece dar zamanlarda yapılmamalıdır. “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et.” (Hicr, 15/99) Rahat olduğumuz zamanlarda yapacağımız dualar darda kaldığımız zaman yapacağımız duaların kabul edilmesini kolaylaştırır. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulur: “Kim zor ve sıkıntılı zamanlarında dualarının kabul edilmesini istiyorsa, rahat zamanlarında çok dua yapsın.”6

Allah’ın Dinine Hizmet Edenler de Dua Etmeli midir?

Allah’ın dinini tebliğ eden, yani başkalarına anlatan bir kimsenin dua yanı önemlidir. O kimse, sözlerinin tesirli olmasını ancak Cenâb-ı Hak’tan bekler. Mülk sahibi O’dur. Kalbler O’nun kudret elindedir.

Evet, en güzel ve büyüleyici ifadelerin dahi tesir etmediği nice insanlar vardır ki; onlar, yürekten ve candan yapılan dualarla hidayete ermişler, Müslüman olmuşlardır. Dua mü’minin silahı olduğu gibi, tebliğ adamının da ilk ve son sığınağıdır. O, evvela kendilerine İslâm’ı anlatacağı kişilere dua eder, sonra da söyleyeceklerini söyler. Böyle yapması, hiçbir zaman onun akıl ve mantık zemininden ayrılması anlamına gelmez. Aksine her ikisinin de yerini çok daha iyi anlama ve kavrama mânâsına gelir. İslâm’ı anlatma ve tesirde duanın ne müthiş bir tesiri olduğunu gösteren bir-iki misal:

Allah Resûlü (s.a.s.), insanların hidayeti için dine uygun olan her yolu denemiştir. Ama, duayı da hiçbir zaman elden bırakmamıştır. Mesela O, Hz. Ömer’in (r.a.) hidayeti için daima dua edip durmuş ve nihayet bir gün, hem de hiç ümit edilmeyen bir zamanda Allah (c.c.), Hz. Ömer’e (r.a.) hidayet nasip etmiştir. Buna, Allah Resûlü’nün (s.a.s.) duasının bereketi denebilir.

Yine bir gün Ebu Hureyre (r.a.), Allah Resûlü’ne (s.a.s.) gelerek annesi için dua talep etmiştir. Çünkü o güne kadar kadının gönlüne bir türlü İslâm yol bulup girememiştir. Ebu Hureyre’nin isteği üzerine Allah Resulü (s.a.s.) ellerini açar ve: “Allah’ım Ebu Hureyre’nin annesine hidayet et.” diye dua eder. Ebu Hureyre sevinerek mescitten çıkar ve koşarak eve gelir.. tam kapıyı açacağı sırada içeriden annesi Ebu Hureyre’ye, “Olduğun yerde kal, içeriye girme.” der. Ebu Hureyre (r.a.) kapının önünde beklerken kulağına bir su sesi gelir. O, ihtimâl annem yıkanıyor diye düşünür. Biraz sonra da bu yaşlı kadın kapıyı açar ve dışarıya çıkar, kelime-i şehadet getirir ve Müslüman olur. Evet, Ebu Hureyre (r.a.) yanlış duymuyordu. Annesi kelime-i şehadet getiriyor ve Müslüman olduğunu müjdeliyordu. O güne kadar hidayete ermesi için onca uğraşılan bu kadına da Allah Resûlü’nün (s.a.s.) duası yetivermişti.

Sadece Belâ ve Musibet Anlarında mı Dua Etmelidir?

Bir Müslüman’ın, sadece belâ ve musibet anlarında dua edip, daha sonra duayı terk etmesi doğru değildir. Çünkü böyle bir durum, Kur’ân-ı Kerim’de anlatılan kâfirlerin durumuna benzemektedir. Kâfirler, sıkıntıya düşünce yana yakıla Allah’a kendilerini kurtarması için dua ettikleri halde, sıkıntı geçince Allah’a duayı terk ettikleri gibi, O’na şirk koşmaya başlarlar. Bir Müslüman olarak biz de aynı duruma düşmemeliyiz.

Allah’ın izniyle biz günlük duamızı okur ve devam edersek Kur’ân’da anlatılan kâfirlere benzememiş oluruz. Onun için boş kaldığımız anlarda dudaklarımız devamlı dua ile kıpırdamalıdır.

Bu hususta Hz. Yunus’un hali bize örnek olmalı. Yunus (a.s.), kavminin kendisine inanmaması sonucu, geçmiş kavimleri helak eden bir kısım bela emareleri zuhur edince, bulunduğu beldeden, Allah’tan açık bir emir almadan ayrılmış ve yüklü bir gemiye binmişti. Geminin yükü fazla olduğundan gemi taşıyamamış, yolculardan birini denize atmak gerekmişti. Atılacak kişinin tespiti için gemidekilerle kur’a çekti. Kur’ân’ın ifâdesiyle “Kur’a çekti, (kur’a kendisine isabet ettiği için) yenilenlerden oldu. Yunus (a.s.) yaptığından ötürü pişman bir vaziyette iken balık onu yutuverdi.” (Sâffât, 37/).

Hz. Yunus (a.s.), iç içe üç karanlık içinde Rabbine dua etti; deniz, gecenin karanlığı ve balığın karnı. Yunus(a.s.) duasında; لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنْ الظَّالِمِينَ “Senden başka ilah yoktur. Sen bütün eksiklerden uzaksın, yücesin, ben zâlimlerden oldum” (Enbiyâ, 21/87) diyerek yalvardı. Yüce Allah da; “Biz de onun duasını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. İşte biz, inananları böyle kurtarırız” (Enbiyâ, 21/88) diyerek cevap verdi.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, Yunus(a.s.)’ı kurtarmasının sebebini onun rahatlık ve bolluk anında da Allah’ı çok zikretmesi olduğunu bildirdi: “Eğer (rahatlık ve bolluk anında da) tesbih edenlerden olmasaydı, (insanların) diriltilecekleri güne kadar onun (balığın) karnında kalırdı” (Sâffât, 37/).

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), bir hadislerinde; “Kederli, hüzünlü bir kimse, kardeşim Yunus gibi dua ederse, Allah onun duasına cevap verir. O dua da لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنْ الظَّالِمِينَ duasıdır.”7 Öyleyse, “Sıkıntılı anında Allah’ın, duasını kabul etmesi kimin hoşuna gidiyorsa, rahatlık ve bolluk anında Allah’a çok dua etsin.”8

Kişi bolluk ve mutluluk zamanında Allah’a dua etmeye devam ederse, daha sonra başına şiddetli belâ ve musîbetler geldiğinde yine Rabbine dua ettiği zaman melekler; “Ya Rabbi! Bu ses, tanıdık bir kuldan ve tanıdık bir ses. Allah’ım, onun duasını kabul et” derler. Bundan dolayı bazı büyük kimseler şöyle dua etmişlerdir:

اللهُمَّ اِنِّي اُمِرْتُ بِالدُّعَاءِ وَ وُعِدْتُ بِالاِجَابَةِ وَ قَدْ سَاَلْتُكَ كَمَا اَمَرْتَنِي فَاسْتَجِبْ لِي كَمَا وَعَدْتَنِي “Ya Rabbi! Bana dua etmem emredildi ve duama cevap verileceği de vaat edildi. Senin emrettiğin gibi sana dua ediyor ve senden istiyorum. Vaat ettiğin gibi duama icâbet et.”


DİPNOTLAR
1. Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, Beyan Yay., s.
2. Tirmizî, Daavât 1; Ebû Dâvûd, Salât
3. Arif Arslan, Dua ile Ruhsal Tedavi, Samanyolu Yay., s.
4. Müslim, Birr
5. Bkz. Bakara, 2/
6. Tirmizî, Daavât 9.
7. Tirmizî, Daavât
8. Tirmizî, Daavât 9.



Dua ve Adabı

DUA VE ADABI[1]

Dua kelimesi, sözlükte “çağırmak, istemek, yardım talep etmek” anlamına gelmektedir. Ayrıca Allah’a sunulacak talepleri içeren metinlere de dua denir. Dinî bir terim olarak ise dua, Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesi, sevgi ve ta’zîm duyguları içinde lütuf ve yardımını dilemesidir. Başka bir deyişle kulun bütün benliğiyle yüce yaratana yönelerek ondan istek ve dilekte bulunmasıdır.

Dua, kul ile sonsuz kudret sahibi olan Allah arasında bir köprü ve diyalogdur.  

DUANIN ÖNEMİ

Bütün yaratıkların tabiatında Allah’a doğru bir yöneliş vardır. Birçok ayette canlı ve cansız bütün varlıkların Allah’ı andığı açıkça vurgulanmaktadır. Bu ayetlerin birinde şöyle denilmektedir:

تُسَبِّحُ لَهُ السَّموَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه وَلكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَليمًا غَفُورًا

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.” (İsra, 17/44)[2]

Varlıklar arasında en mükemmeli olan insan, özü itibariyle yaratıcısına ulaşma, ona sığınma ve onu tanıma arayışı içinde yaratılmıştır. Bu sebeple insan, tarihinin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır.

Dua, kul ile Rabbi arasında irtibatı sağlayan bir ibadettir. Hz. Peygamber,الدُّعاءُ مُخُّ العِبادةِ”   Dua ibadetin özüdür”[3] buyurmuştur.

Allah ile kul arasındaki münasebet konusunda Hz. Peygamber’e yöneltilen soruya Kur’an şu cevabı vermiştir:

وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَادى عَنّى فَاِنّى قَريبٌ اُجيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجيبُوا لى وَلْيُؤْمِنُوا بى لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

“Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” (Bakara, 2/).

Dua, kulluk makamlarının en önemlisidir. Bir ayette,

قُلْ مَا يَعْبَؤُا بِكُمْ رَبّى لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ 

“(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin! " (Furkân, 25/77) buyurularak insanın Allah’a ancak bu yönelişiyle değer kazanacağı ifade edilmiştir.

En’am suresinin 52, Kehf sûresinin ayetlerinde namazın dua kavramıyla ifade edilmesi, duanın kulluk faaliyetlerinin esas unsuru olduğuna işaret etmektedir.[4]

Allah, kuluna cevap vermek için onun her ne vesile ile olursa olsun kendisine yönelmesini istemektedir:

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونى اَسْتَجِبْ لَكُمْ اِنَّ الَّذينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتى سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرينَ

 “Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir” (Mü’min, 40/60).[5]

DUANIN KARŞILIĞI VE TESİRİ

Dua bir ibadet olduğu için onun esas karşılığı ahirette verilecektir. Dolayısıyla, dünya hayatına yönelik talepleri karşılanmayan kişi, duam kabul edilmedi dememelidir. Çünkü onun duasına verilecek karşılık, ahirete bırakılmış olabilir. Bununla birlikte Allah, dua eden kulun dünya hayatı açısından kendisi için yararlı isteklerini de ilahî bir lutuf olarak vermektedir. Hz. Peygamber, dua edene isteğinin ya dünyada hemen verileceğini veya ahirete saklanacağını ya da istediği iyilik kadar kötülüğün giderileceğini bildirerek şöyle buyurmuştur.

مَا مِنْ رَجُلٍ يَدْعُو اللّهَ تَعالى إَّﻻ اسْتَجَابَ لَهُ، فإمَّا أنْ يُعَجِّلَ لَهُ في الدُّنْيَا، وَإمَّا أنْ يَدَّخِرَ لَهُ في اﻵخِرَةِ، وَإمَّا أنْ يُكَفِّرَ عَنْهُ مِنْ ذُنُوبِهِ بِقَدْرِ مَا دَعَا، مَالَمْ يَدْعُ بِإثْمٍ، أوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ، أوْ يَسْتَعْجِلْ.

Allah'a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek sûretiyle olur, yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.” [6]

Dua, kişide psikolojik bakımdan bir rahatlık, huzur ve mutluluk doğurur. Ahlaki arınma ve yücelmeye, duyarlı bir vicdan ve sağ duyunun gelişmesine yol açar. Hz. Peygamber,

اللَّهُمَّ نَقِّنِى مِنْ خَطَايَاىَ كَمَا يُنَقَّى الثَّوْبُ اﻷبْيَضُ مِنَ الدَّنَسِ. اللَّهمَّ اغْسِلْنِى مِنْ خَطَايَاىَ بِالْمَاءِ وَالثَّلْجِ وَالْبَرَدِ

Allah’ım! beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi kalbimi günahlardan arındır, hatalarımı kar ve dolu suyuyla temizle.”[7] buyurarak duanın bu tesirini vurgulamıştır.

Dua rahmet hazinelerini açan bir anahtar, tükenmez bir güç kaynağı, insanı kulluğun en üst mertebelerine ulaştıran bir vesiledir.

DUANIN KABUL EDİLMESİ

Duanın kabul edilmesi için, şeklî ve ahlakî bazı hususlara riayet edilmesi istenmiştir. Bunları şöylece sıralayabiliriz:

1. Şuurlu Dua Etmek

Dua ederken Allah insan şuurunun yegâne konusu olmalı, başka yönelişler kalpten silinmelidir. Böyle bir durum, insan vicdanını temizler ve onun gönlünü Allah’a açık bir hale getirir. Kur’an-ı Kerim’de bu husus, kişinin “dini Allah’a has kılması” olarak ifade edilmiş ve şöyle buyurulmuştur:

هُوَ الْحَىُّ لَا اِلهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصينَ لَهُ الدّينَ اَلْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمينَ

 “O diridir. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O halde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin. Hamd alemlerin Rabbine mahsustur.” (Mü’min, 40/65).

2. İnanarak Dua Etmek

Dua eden mümin, duasının kabul edileceğine inanarak dua etmelidir. Peygamberimiz,

ادْعُوا اللَّهَ وَأَنْتُمْ مُوقِنُونَ بِالإِجَابَةِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَجِيبُ دُعَاءً مِنْ قَلْبٍ غَافِلٍ لاَهٍ.

Kabul edileceğine kesin olarak inanarak Allah’a dua ediniz ve biliniz ki, Allah gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez" [8].

إِذَا دَعَا أَحَدُكُمْ فَلْيَعْزِمِ الْمَسْأَلَةَ ، وَلاَ يَقُولَنَّ اللَّهُمَّ إِنْ شِئْتَ فَأَعْطِنِى . فَإِنَّهُ لاَ مُسْتَكْرِهَ لَهُ

Dua ettiğiniz zaman, İsteğinizi kesin olarak isteyin. “Allah’ım! Dilersen beni affeyle, dilersen bana merhamet eyle” demeyiniz. Çünkü Allah’ı zorlayacak herhangi bir güç yoktur”[9] buyurmuştur.

3. Israrla Dua Edilmelidir

Bir mümin, ettiği duanın kabul edilmesi hususunda aceleci olmamalıdır. Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmaktadır:

يُسْتَجَابُ ﻷحَدِكُمْ مَالَمْ يَعْجَلْ، يَقُولُ: قَدْ دَعَوْتُ رَبِّى فَلَمْ يَسْتَجِبْ لِى

 “Allah dualarınızı kabul eder. Ancak kabul edilmesi için acele etmeyin; dua ettim de kabul edilmedi (demeyin).”[10]

Burada şu hususa da dikkat çekmek istiyorum. Bazı insanlar arasında şöyle bir anlayış var: Kur’an-ı Kerim’de her duaya cevap verileceği ifade ediliyor. Öyleyse neden bir türlü yaptığımız dualar kabul olmuyor?

Duaya cevap vermek ile onu kabul etmek farklı şeylerdir. Allah kulun her duasına mutlaka cevap vermektedir. Şöyle ki, Allah kulun isteğini hikmetine binaen bazen kabul bazen reddetmektedir. Bazen de istediğinin daha iyisini ona vermektedir. Her üç durumda da bir cevap söz konusudur. Başka bir ifadeyle Allah kulun duasını, “Kulum! İstediğin sana uygun değildir” diye cevap vermektedir. Mesela, bir hasta doktora gidip, hastalığı için kendisine ilaç verilmesini ister. Doktor ise, hastanın isteğini dikkate alır. Ancak onu bir muayeneden geçirir ve sonra da onun hastalığına uygun, daha yararlı başka bir ilaç verir, ya da hiç ilaç vermez. Tıpkı bunun gibi, Allah kulun durumuna uygun düşen dualarını kabul, uygun düşmeyenleri de, onun için daha yararlı olan bir başka ikramda bulunur ve onun duasına mutlaka cevap verir.

Diğer taraftan dua bir ibadet olduğu için bunun esas karşılığı ahirette verilecektir. Duanın dünyevi maksatları ise, bu ibadetin yapılmasının vesileleri ve  vakitleridirler. Mesela yağmur duası bir ibadettir. Yağmursuzluk bu ibadetin yapılma vesile ve vaktidir. Cenab-ı Hak kullarını bu vakitte bir tür ibadete davet etmektedir. Sonuçta yağmur yağar ya da yağmaz. Bu Allah’ın takdiridir. O halde duam kabul olmuyor diye dua terk edilmemelidir. Bilinmelidir ki dua kulluğun bir sırrıdır. Kul acizliğini izhar edip her zaman Allah’a sığınmalı, hikmetine karışmamalıdır.

4. İçten ve Yalvararak Dua Edilmelidir.

Duada taşkınlık göstererek ihlas ve tazarru sınırının dışına çıkılmamalıdır. Yalvararak dua edilmelidir. Bir ayette şöyle buyurulmaktadır:

اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدينَ

Rabbimize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü o, haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 7/55).                

Sahabeden Ebû Musa el-Eş’arî der ki: Allah Resulü ile birlikte bulunduğumuz bir seferde, tepelere çıktıkça, derelere indikçe yüksek sesle tekbir ve tehlil getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

يَا اَيّهَا النّاسُ ارْبَعُوا عَلى أنْفُسِكُمْ، فَإنَّكُمْ َلا تَدْعُونَ أصَمَّ وَلاغَائِباً إنَّكُمْ تَدْعُونَ سَمِيعاً قَرِيبًا وَهُوَ مَعَكُمْ

Ey İnsanlar! Kendinizi yormayınız. Çünkü sizler sağır ve uzaktaki birine değil, her an sizinle olan, her şeyi duyan Allah’a dua ediyorsunuz.” [11]buyurarak bizi uyardı. 

Allah’ın kuluna çok yakın olduğu,bir ayette şöyle ifade edilmektedir:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَاتُوَسْوِسُ بِه نَفْسُهُ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَريدِ

 “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız” (Kâf, 50/16).

Yüce Allah, Zekeriya peygamber hakkında,

اِذْ نَادى رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا 

“Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı” (Meryem, 19/3) buyurarak onu övmüştür.

Bu itibarla, duada dinleyenleri rahatsız edecek şekilde, gereksiz yere bağırıp çağırmak, süslü olsun ve beğenilsin diye yapmacık hareketlerde bulunmak doğru değildir. Dualar ibadet şuuruyla dini vakar ve ölçülere uygun olarak yapılmalıdır. Gösterişe düşkün, dini şuurdan mahrum bir takım kişileri memnun etmek için, mana yavanlığı taşıyan, tumturaklı ifadelerle edebiyatta hüner göstermeye girişmek, duanın özüne aykırıdır.

5. Umut ve Korku İçinde Dua Edilmelidir

Kul dua ederken, Allah’a karşı korku ve saygı içinde bulunmalı, aynı zamanda istekli ve ümitli olmalıdır. Umut ve korku içinde dua edenler Kur'ân'da övülmekte ve şöyle denilmektedir:

اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِى الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِعينَ

“… Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” (Enbiya, 21/90).

6. Duaya Allah’ı Zikir ve Peygamber’e salat-ü selam İle Başlanmalı ve Bitirilmelidir

Peygamber’imizin duaya başlarken ve duayı bitirirken Allah’ı zikrettiği hakkında çok sayıda sahih rivayet vardır. Bu bağlamda Seleme b. el-Evka’ şöyle demektedir: Hz. Peygamber duaya,

سُبْحانَ رَبَّيَ الْعَلِيُّ ﺍﻷعْلَى الوَهَّاب.

Yücelerin yücesi ve bağışlayıcı olan Rabbimi, bütün noksanlardan tenzih ederim” diyerek başlardı.”[12] demiştir.

7. Dua, Kıbleye Yönelip Elleri Açarak Yapılmalıdır

Sahabeden Cabir b. Abdullah şöyle demektedir:

كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- إِذَا رَفَعَ يَدَيْهِ فِى الدُّعَاءِ لَمْ يَحُطَّهُمَا حَتَّى يَمْسَحَ بِهِمَا وَجْهَهُ.

“Hz. Peygamber dua ederken ellerini kaldırdığında onları yüzüne sürmedikçe indirmezdi.[13]

8. Duada, Meşru Olan Şeyler İstenmelidir

İşlenmesi ve istenmesi dinimizce günah sayılan konularda istekte bulunulmamalıdır. Peygamberimiz (a.s.)

ﻻيََزَالُ يُسْتَجَابُ لِلْعَبْدِ مَالَمْ يَدْعُ بِإثْمٍ، أوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ.

 “Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder” [14] buyurulmuştur.

9.Duaya Konu Olan İşin Oluşması İçin Gereken Şartlar Yerine Getirilmelidir

Kul meşru olan her konuda, maddi ve manevi her hususta dua edebilir. Peygamberimiz (a.s.),

لِيَسْألْ أحَدُكُمْ رَبَّهُ حَاجَتَهُ كُلَّهَا حَتَّى يَسْألَ شِسْعَ نَعْلِهِ إذَا انْقَطَعَ.

Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin” [15] buyurmuştur.

Ancak duaya konu olan dileğin gerçekleşmesinde maddi sebepler söz konusu ise, öncelikle bunlara başvurulmalıdır. Kişi, elde etmek istediği her ihtiyacı için gereken şartları ve sebepleri, öncelikle bizzat  çalışarak yerine getirmeli, sonra da lisanen Allah'tan kolaylık vermesini istemelidir. Sebeplere başvurmak fiili bir duadır ve sözle yapılan duadan önce gelir. Kişinin, gerekli olan maddi sebeplere başvurduktan sonra, onun samimi dua ve yönelişini, Allah karşılıksız bırakmaz.

Duadan Önce Tevbe Ve İstiğfar Edilmelidir.

Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye layık değildir. Peygamberimizin şu hadisi çok dikkat çekicidir.

الرَّجُلَ يُطِيلُ السَّفَرَ أشْعَثَ أغْبَرَ، يَمُدُّ يَدَيْهِ الى السّمَاءِ: يَا رَبِّ، يَا رَبِّ، وَمَطْعَمُهُ حَرَامٌ، وَمَشْرَبُهُ حَرَامٌ، وَمَلْبَسُهُ حَرَامٌ، وغَذِيَ بِالْحَرَامِ فأنّى يُسْتَجَابَ لذلِكَ

 “Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak, Ya Rabbi Ya Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?[16]

DUADA ZAMAN VE MEKAN

Dua, her zaman ve her yerde yapılabilir. Bununla birlikte mübarek yer ve zamanlarda yapılan duanın kabule daha yakın olduğu hadislerde ifade edilmiştir. Arefe gün ve gecesinin, Ramazan ayının, Cuma gün ve gecesinin, seher vaktinin kıymetli zamanlar olduğu hadis-i şeriflerde belirtilmiştir. Peygamberimiz (a.s.)

إنَّ في اللَّيْلِ سَاعَةً َ يُوَافِقُهَا رَجُلٌ مُسْلمٌ يَسْألُ اللّهَ خَيْراً مِنْ أمْرِ الدُّنْيَا أوِ اﻵخِرَةِ إَّﻻ أعْطَاهُ إيَّاهُ، وذلِكَ كُلَّ لَيْلَة

Gecede bir an vardır ki, kişi ona rastlar da dünya ve ahiret için bir şey dilerse şüphesiz Allah dileğini yerine getirir. Bu an her gecede vardır”[17]buyurmuştur.

Kabe’de, Arafat’ta, Müzdelife’de, Mina’da ve Mescid-i Nebi’de yapılan duaların da başka yerlerde yapılan dualardan daha kıymetli olduğu hadislerde vurgulanmıştır.

Secde hali de duanın daha makbul olduğu anlardandır. Bir hadis-i şerifte:

وَهُوَ سَاجِدٌ، فأكْثِرُوا الدُّعَاءَأقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ

Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secdede bulunduğu andır. O halde secde halinde bolca dua ediniz”[18] buyurulmuştur.

SADECE ALLAH’A DUA

Kur’an’da duanın sadece Allah’a yöneltilmesi önemle vurgulanmıştır. Allah’tan başkasına, putlara veya kendilerine mutlak nitelikler izafe edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmesi Kur’an’da kesinlikle yasaklanmıştır. Konuyla ilgili ayetlerin bazısı şöyledir,

لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه لَا يَسْتَجيبُونَ لَهُمْ بِشَىْءٍ  اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرينَ اِلَّا فى ضَلَالٍ

 “Gerçek dua ancak O’nadır. Ondan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı halde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kafirlerin duası daima boşa çıkar.” (Râd, 13/14).

.فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّهِ اِلهًا اخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبينَ

“Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azaba uğrayanlardan olursun” (Bk. Şuarâ, 26/;Kasas, 28/88).

DUA-KADER İLİŞKİSİ

Duanın sonuç doğuracak bir sebep olarak görülmesi konunun kaderle ilişkisini akla getirmektedir. Tabiat olayları, sünnetullah denilen ilâhî irade kanunlarına uygun olarak meydana gelmektedir. Başka bir deyişle doğada ortaya çıkan her olayın mutlaka bir sebebi vardır. İnsanın fiilleri de aynı şekilde bir sebep-sonuç ilişkisi içinde cereyan etmektedir. Ancak, sebebi ve o sebebe bağlı olarak ortaya çıkan sonucu yaratan Allah’tır. Bu konuda herhangi bir problem yoktur.

Bu duruma göre dua bir bakıma sonuç elde etmek için normal bir sebep mi sayılmalıdır, yoksa dua Allah’ın belirlediği kader dışında bir sonuç olmaya mı yöneliktir?

Burada şunları söyleyebiliriz: Dua takdirin bir parçasıdır. Ezelde duaya bağlı olarak takdir edilmiş şeyler yine dua ile meydana gelecektir. Kulun iradesi, kendi kaderini ortaya koyma bakımından belirleyicidir. Allah, ezeli ilmiyle kulun yapacağı duayı bildiği için kaderini ona göre şekillendirmektedir. Dolayısıyla dua, diğer sebepler gibi bir sebeptir. Diğer bir ifadeyle dua sonucunda bir değişikliğin olmasını Allah dilemişse bu değişiklik, tabii sebep-sonuç ilişkisi içinde ortaya çıkmaktadır. Dua, kulluğun gereğidir. Yoksa dua, Allah’ın meydana geleceğini ezelde takdir ettiği şeyin gerçekleşmesini önlemesi, takdir etmediği şeyin meydana gelmesini sağlaması için yapılan bir amel değildir.

Ayrıca duadan maksat, Allah’ın bilmediği şeyi ona hatırlatma anlamını asla taşımaz. Dua, kişinin kulluğunu göstermesi, aczini ve ihtiyacını Allah’a arz etmesi demektir. Bundan dolayıdır ki, dua büyük bir kulluk makamıdır.

ÖLÜLER İÇİN DUA

Ölü için yapılan dua ve istiğfarın ona bir yararı var mıdır? Kişi, yapmış olduğu herhangi bir amelin sevabını ölüye bağışlayabilir mi? Şimdi bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum.

İslam bilginlerinin büyük çoğunluğu, ölüler için yapılan duanın önemli olduğu, bağışlanan sevabın onlara yarar sağlayabileceği konusunda görüş birliği içindedirler. Ayet, hadis ışığında sahabeden itibaren Müslümanların konuyla ilgili uygulamaları, ölüler için dua, istiğfar ve bağışta bulunabileceğini açıkça göstermektedir. Akıl da bunu kabul seafoodplus.info ayette şöyle buyurulmaktadır:

وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَاوَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلّاً لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ

 “Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin” (Haşr Sûresi, 59/10).

Bu ayette Allah, kendilerinden önce gelip geçmiş, müminlerin bağışlanmasını isteyenleri (Ensar ve Muhaciri) övmektedir. Ölülerin bağışlanmasını dilemek yararsız bir iş olsaydı, Allah onları övmezdi.

seafoodplus.infober ölü için cenaze namazı kılmış ve Müslümanlara da kılmalarını emretmiştir. Dinimizde farz-ı kifâye olarak yerini alan cenaze namazı, esas itibariyle ölü için yapılan dua ve istiğfardan ibarettir. Müslümanların ölen hakkındaki dua ve şahadetinin Allah katında değeri olduğu ve ölünün bağışlanmasına vesile olabileceği unutulmamalıdır.

seafoodplus.infober, cenaze defnettikten sonra kabri başında durur, kabir sualinin kolay geçmesi hususunda dua ederdi. [19]

Bu ayet ve hadisler, ölüler için yapılan dua ve istiğfarın önemini ortaya koymaktadır.

Amellerin sevabının ölülere bağışlanmasına gelince, bu konuda da çok sayıda rivayet mevcuttur:

Sahabeden Sa’d b. Ubade seafoodplus.infober’e gelerek,

فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ أُمِّى تُوُفِّيَتْ وَأَنَا غَائِبٌ عَنْهَا، فَهَلْ يَنْفَعُهَا شَىْءٌ إِنْ تَصَدَّقْتُ بِهِ عَنْهَا قَالَ « نَعَمْ »

“Annem vefat ettiğinde yanında değildim. (Onun için sadaka vermeyi düşünüyorum.) Annem adına sadaka verirsem, bunun sevabından yararlanabilir mi? dedi. seafoodplus.infober de, “Evet yararlanabilir” buyurdu. Bunun üzerine Sa’d b. Ubade:

قَالَ فَإِنِّى أُشْهِدُكَ أَنَّ حَائِطِى الْمِخْرَافَ صَدَقَةٌ عَلَيْهَا

“O halde şahit ol (Ey Allah’ın Resulü) Mihraf isimli bahçem annem adına sadakadır” dedi.[20]

Ölüye sevap bağışlama olayı, özünde  bir dua işlemidir. Bağışta bulunan kişi, bununla, ölüsünün Allah katındaki derecesinin yükselmesini, günahlarının affedilmesini talep etmektedir. Yoksa ölünün yapmadığı amellerini onun adına yaparak kendini sorumluluktan kurtarmak değildir. Sevap bağışlama ile ölünün hayatta iken yerine getiremediği amelleri onun adına yerine getirmek farklı şeylerdir. Hemen belirtmek isterim ki, ölü olsun diri olsun bir kişinin yükümlü olduğu ameller bir başkası tarafından yerine getirilemez. Örneğin, kişinin kılmadığı namazları bir başkası kılamayacağı gibi tutmadığı oruçları da tutamaz. Ancak kişi, farz olsun nafile olsun, kendisi için yaptığı bir amelin, sevabını diri ya da ölü bir kişiye  bağışlar, o da bundan yarar görebilir. Tabii Allah dilerse…

SONUÇ

Dua, biri fiil ve hal ile diğeri söz ve kalp ile yapılmak üzere iki kısma ayrılır.Fiil ve hal ile yapılan dua, kişinin ulaşmasını arzu ettiği şeyin oluşmasını gerekli kılan sebeplere başvurmasıdır. Çiftçinin tarlasını sürüp tohumunu ekmesi, bakımını yapıp onu sulaması fiille yapılan bir duadır. Ürünün elde edilmesi için gerekli olan bu sebeplere başvuran çiftçi, “Allah’ım! Üzerime düşen gerekli sebeplere başvurdum. Senden rızık istiyorum” diye dua etmektedir. Fiil ile yapılan dualar, ikram ve ihsanı bol anlamındaki Cenab-ı Hakkın “Cevad” ismine ve unvanına yönelik olduğundan, genellikle reddedilmezler. Lisan ve kalp ile yapılan dua, kişinin, elinin erişemediği taleplerini Allah’tan istemesi demektir. Dua denilince, genelde akla gelen bu tür duadır.

Özlü bir duâ, sadece dil ve dudaklarla yapılmaktan ibaret olmayıp kalp ve rûhun da duâya iştirak etmesi gerekir. El kaldırıp Allah’a duâ ederken, vicdanlarda bir titreme meydana gelmeli, gönül bir vecd ve istiğrakla kaplanmalı, rûh harekete gelmelidir. Yalvarırken, insanı korku ve haşyet havası bürümeli, tazarru ve tezelzül kendisini hissettirmelidir.

Dua gönülden, gizlice ve alçak sesle, günahlara pişmanlık duyularak, kıbleye yönelerek ve Allah’ın adıyla başlanarak yapılmalı, dua esnasında dini şuur yoğunlaştırılmalı, kabulü için acele edilmemelidir. Duanın kabul edileceğine inanılarak ısrarla duaya devam edilmelidir. Ayrıca isteğini Allah’a arz etmeden önce Allah’a hamd-ü senâ Peygamberine de salât-ü selâm getirmelidir.

Dua sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile  kurduğu bir köprüdür. Dua, mânevî dertlerin devası, gönüllerin sefasıdır.



[1]  Bu bölüm Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Muzaffer ŞAHİNtarafından hazırlanmıştır.

[2] Benzer ayetler için bk. Râd, 13/13; Haşr, 59/1; Saff, 61/1; Cuma, 62/1; Teğâbun, 64/1.

[3] Tirmizî, Da’avât, 1, No: V,

[4] “Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam ona dua edenleri yanından kovma. …(En’am, 6/52); “Sabah akşam

    Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol…” (Kehf, 18/28).

[5] Ayrıca bk. Bakara, 2/

[6] Tirmizî, Da'avât , No: V,

[7] Buhârî, Ezân I,; Müslim, Salât I,; İbn Mâce, Dua, 3. II,

[8]   Tirmîzi, Da’vât, V,

[9]   Buhârî, Da’vât, 21, VII, ; Müslim, Zikir, 7. III,

[10]  Buhârî, Da’vât, 22, VII, .Müslim, Zikir, 92, III,

[11] Buharî, Cihad, IV,; Müslim, Zikir, III,

[12] Ahmed, IV,

[13] Tirmizi, Da’avât, V,

[14] Müslim, Zikr , III,

[15] Hindî, Ali el-Müttakî b. Hüsameddîn, Kenzü’l-Ummal fî Süneni’l-Akvâl ve’l-Efâl,  No II, Halep, tarihsiz.

[16] Müslim, Zekat,19 No: I,

[17] Müslim, Salâtü’l- Müsâfirîn, 23,  I,

[18] Müslim, Salât, I,

[19] Ebû Davud, Cenaiz, III,

[20] Buhari, Vesâyâ, III,

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir