Kızlar babalarından en çok bi odaya kapanıp ağladıklarında nefret eder.
(via halabitmedibumasal)
vardır herkesin göğüs kafesinde yaşattığı biri.
(via fillervebulutlar)
Gökyüzü sıkılmış bir yumruk gibi gergindi...
Gök yırtıldı birden. Mavi bir atlas kuşattı çocukların gözlerini...
Bir haziran sıcağında umutlarımızırüzgâra verdik.
Sevdaydık biz, el kadar maviler döküyorduk serin vadilerde.
Homeros’un ışık sahilinde avuntular içindeydik.
Sığ sulardaydık!
Aydınlıksızdık!
Kan ısısındaydık!
Gerilerde kalan yılları arıyor gibiydik.
Gece çılgını mor sevdaların içinde büyürken AndreBreton, Paul Eluard, TurgutUyar ve Cemal Süreya ile yolculuğa çıktığımız kış akşamlarını özlüyorduk.
“Dünya portakal rengi, dünyahep mavi miydi acaba”, diye hayatı kucaklıyorduk.
Akdeniz’in palmiyeli parkında, gençlik düşleri kurup karanlıkdenizlere akarken özlemlerimizle avunmayı yeğliyorduk...
Edip Cansever’den şiirler okurduk:
“Bir buluşma yeridir şimdihüzünlerimiz
Biz o renksiz, o yalnız, o sürgünmeduzalar
Aşar söylediklerimizi çekergideriz
Ülkemiz, toprağımız her şeyimiz...”
Terk edilişlerin, özgürlüklerin o gizli duvarında yüreği telörgülere takılmış kadınları ve erkekleri tanıdık.
“Herkes özgür olmadıkçakimse özgür değildir” tümcesini kendimize ilke edinmiştik.
Başta düşünce, ifade, inanç, eğitim, örgütlenme ve teşebbüs özgürlükleri olmak üzere tüm sivil ve siyasi özgürlükleri çoğulculuğun, barış ve uzlaşmanın temel koşulu olarak görürdük.
Bize hep hayata dair çok şey olduğunun sözünü verirlerdi.
Sonra unutulup giderdi...
Artık alışmıştık!
***
Uçsuz bucaksız bir deniz, bunalmış gibiydi kuş gölgelerinde.
Çaresizdik!
Yapayalnızdık!
Umudun resmini çizerdik bembeyaz bulutlara.
Tıpkı son fener bekçilerinin sessizliğinde...
Fesleğen yapraklarını koklardık sabahın aydınlığında.
Geceyle gündüzü karıştırırdık Homeros’un ışık sahilinde.
Yıldızlar göz kırpardı.
Louis Aragon’dan bir çift göz kapıların ardından Elsa’yı görürdü...
“Öyle derin ki gözlerin içmeyeeğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırılorada gördüm
Orada bütün ümitsizlikleribekleyen ölüm
Öyle derin ki her şeyi unuttumiçlerinde...”
Alışmıştık kadına şiddete, onların öldürülmesine.
Çocuk gelinlere...
Bilirdik yargısız infazları, failimeçhul sandığımız, faili belli cinayetlere.
Hüzünlenirdik!
Temel insan hak ve özgürlükleri, insanlığın yüz yıllar boyu süren mücadelesiyle elde edilmiş kazanımlar olduğunu bıkmadan usanmadan söylerdik.
Türkiye’nin uygar bir dünyanın parçası olduğunu anlatırdık ve şöyle yazardık:
“Türkiye’nin temel hak ve özgürlükleraçısından hak ettiğikonuma getirilmesi, toplumumuzunbeklentisidir...”
Sonra!
Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplum içinde yaşayan bireylerin kendi hakve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançlarıdır.
***
Balzac’tan Madam de Berny’ye mektupları okurken düşlerimizle çoğalıyorduk...
Gözlerimizde sevinç rüzgârları eserdi.
Mavileri aradık sonraki yıllarda.
Büyüklerimizden öğrendik mavinin özgürlük olduğunu...
Sevgi...
Barış...
Dayanışma...
Kardeşlik...
Aşk...
Nemli bir gecenin içindeyim...
Işık sahilinde...
“Oysa yaşlandıkça bulunurmavinin en iyisi, en güzeli...
Akasya çürür tren hızlanır ellerufalır gibi...
Kim yitirir sözgelimi bir başkasınınbulunduğunu...
Evet kim yitirir kim bulur.
Herhangi bir akşam alacasıdeğil ki bu”
Genç günler ötesinde durgun akan ırmaklara bakmaktan usanmıştık...
Ya şimdi?
Sunaklar yıkıldı artık.
Umberto Saba’nın yumuşak ve hüzünlü sesi duyulmaz oldu.
Umutlarımızı çoğaltmak gerek bir zaman dilimi içinde.
Sevgiyi temiz bir hava gibi içimize çekerek...
Şairin müze - kitaplığı5 Eylül 2019
Aşklar ve sevinçler...9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün...6 Eylül 2018
Dünya mavidir, tıpkı portakallar gibi…
#sözler #anlamlısözler #güzelsözler #manalısözler #özlüsözler #alıntı #alıntılar #alıntıdır #alıntısözler #şiir #edebiyat