Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor
Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik
Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin
Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var
Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var
İşte
Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın
Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
Velilerin anası
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı
Sen,
Sen ' Allah! ' diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ' Allah! ' diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de ' Allah! ' diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi:
' Anam babam sana feda olsun ' diyordu
DURSUN ALİ ERZİNCANLI SÖZLERİNE ELEŞTİRİ
“Rahmetini umarak günahkâr bir dille; Allah azze ve celle ya rasulallah, âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden, kalbimizden seyrediyoruz seni.” Peygambere içinde bulunmadığı bir çağda bile sanki her nefis ölümü tatmazmış gibi ve sanki o Tanrının en yüce ortağıymış gibi “ya” diye latif bile sesle de olsa nidada bulunmak tartışmasız olarak şirk’tir.
“Ya rasulallah… Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında.” “Ya Rabbi” deyip Allah’a sorabilirsiniz; Allah ölümsüz ve daima işiticidir. Onun yanına Resulullah’ı koymak şirktir.
“Efendim! Senin yerine de anne dedik annemize, senin yerine de baba dedik.” Şu “efendim” ifadesi sadece kulu olduğumuz Allah’a denilmeli ve Allah’tan başkasına -ki peygamber de olsa- kul olunmamalı.
“Sen yoktun… Hz Âdem’deydi nurun önce cenneti, sonra yeryüzünü şereflendirdin.” Bu şirkin hikâyesini biliyorum; koskoca bir şirk bu.
“Hele bir Enes’in vardı senin. Enes bin malik… Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına, “Niye burada oturuyorsunuz?” diye sormuştu. Onlar da: “Allah’ın Rasulü öldürülmüş” deyince Enes kükremiş: “Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız? Kalkın ve O’nun gibi ölün!” Demişti.” Burada “senin” ifadesi sanki Allah gibi bizi görüp işitiyormuş gibi peygamberedir ve bu şirktir. Fakat menkıbedeki mesajı tuttum.
“Sadakat ispat isterdi. Hudeybiye sadakatin sınandığı yerdi. O gün biat ölüm üzreydi ve ölünseydi değerdi. Bu gün tevbe üzre biatımız. İlahi.. Kabul eyle tevbemizi… Sadıklardan eyle bizi…” Güzel bir hatırlatma ve dua.
“Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!” Bunun kararını Allah veriyor; neden bu soruyu ona sormuyorsun? Malik olan Allah’ın sahipliği nasıl aklına gelmez?
“Ey Rabbimiz! Rasulünü anışımızdan haberdar et! O’na binler salât, binler selam! Habibine Makam-ı Mahmut’u ver. O’na vesileyi lutfet. O’nu refik-i Âlâya yükselt. Bizi de affet. O’nun hatrına affet, Zatının hatrına affet.” Onu bu anıştan haberdar etmez ve zaten etmesinin sana bir faydası da olmaz. Peygambere salâtın ve selamın anlamı kesinlikle bu değil; belli ki Kuran’ın meramı anlaşılmamış. “Ona makam-ı mahmut’u ver” diye senin demene gerek yok; çünkü ona bunu verdiğini Kuran’da haberdar etmiş zaten. Onu refik-i alaya yükseltmek de ne demek? “Refik” sözcüğü “arkadaş, koca, ortak ve dost” anlamlarında kullanılır. Allah’la arkadaş olunmaz; ortak ya da koca zaten olunmaz; dost olunur ama “refik” denmez; Kuran dost anlamında “veli” demişse sen de “veli” demeyi seç; “refik” icat etme.
(NOT: Bu sözleri kaynaklarından değil paket halinde hazır olarak bularak değerlendirdiğimi itiraf etmeliyim. Bu yüzden değerlendirme yazarın orijinal yazılarından ziyade servis edilene olduğunu nazar-ı dikkate alınız.)
KERBELA
Hicretin dördüncü yılı.
Birer yıl arayla Medinede iki doğum,
İki bayram, iki ay parçası
Yeryüzünün en hayırlı dedesinin gözbebekleri doğuyor.
Rasûl-üs Sakaleynin kokladığı reyhanları
Fatımat-üz Zehrânın körpecik fidanları
Aliyi Mürtezanın eşsiz kahramanları doğuyor.
Cennet gençliğinin iki seyyidi.
Ehl-i Beytin ilk nazlı çiçekleri
İki ay parçası, merhaba diyor o incecik sesiyle
İsimlerini Rahman koyuyor, Cebrail nefesiyle
Siz onlara Allahın iki lütfu diyin;
Birinin adı Hasan; diğerinin Hüseyin.
Zaman, saadetli günleri yaprak yaprak okurken
Onlar peygamber dizinde büyüdüler
Ve zaten onlar semâda büyüktüler.
Bir gün peygamberlerin incisi oturuyorlar.
Hasanla Hüseyin
Birbirlerini yakalama oyununda
Buyurdular;
Ha Gayret Hasan! Göreyim seni, yakala Hüseyini.
Hz. Ali; Ya rasulallah! diyor,
Hüseyinden taraf olmanız gerekmez mi?
Hüseyin daha küçük.
Rasulullah buyuruyorlar;
Baksana! Cebrail de Hüseyini tutuyor;
Ha gayret Hüseyin! Göreyim seni diyor.
Yine birgün,
Efendimiz, ashabıyla yürüyorlar.
Hz. Hüseyin çocuklarla oynuyor.
Peygamberimiz, ellerini açıyor;
Tutmak için Hüseyini
Hz. Hüseyin, bir oraya bir buraya kaçıyor.
Ve gülerek yakalıyor onu, Nebiler serveri.
Bir elini kafasının arkasına,
Öbür elini, çenesinin altına koyup öpüyor, kokluyor, öpüyor.
Sonra zamana ve mekana sesleniyor;
Hüseyin bendendir, ben de Hüseyindenim!
Allahı seven Hüseyini sever!
Hüseyin, torunlardan bir torundur.
Ve bir gün Cebrail bir haberle gelir;
Hüseyin Fırat kıyısında şehit edilecektir.
Orası, üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belalı bir yerdir.
Kerb-ü beladır!
Orası Kerbeladır!
Hicretin altmış birinci yılı.
Aylardan Muharrem
Kan renginde fırat
Kan renginde yakamoz.
Ve dudaklar susuz,
Yürekler susuz
Kerbelada bir oğul var,
Yoluna oğullar feda.
Bir torun, Kerbelada
Dedesinden elli yıl uzakta.
Onun gibi bembeyaz giyimli
Bembeyaz yüzlü.
Atının üzerinden sesleniyor
Kalpleri mühürlü olanlara
Merhametten yoksun olanlara;
Ben Peygamberiniz Aleyhisselamın kızının oğlu değil miyim?
Ben seafoodplus.infoed Mustafanın torunu değil miyim?
Şehitler seyyidi Hamza, babamın amcası değil mi?
Çift kanatlı şehit Cafer, benim amcam değil mi?
Kerbelada bir oğul var,
Çevresinde Yeminler ediliyor şehadete.
Ve birbir toprağa düşüyor yiğitler
Ehl-i Beytin solan ilk çiçeği Aliyyül Ekberdi.
Sonra sıra sıra soldu civanlar;
Avn b. Abdullah b. Cafer,
Muhammed b. Abdullah b. Cafer,
Abdurrahman b. Akîl,
Cafer b. Akîl
İşte bakın, biri daha yürüyor ölüme;
Hz. Hasanın oğlu Kâsım!
Onun da yüzü ay parçası.
Elinde kılıç, üzerinde gömlek ve pelerin.
Ayak sandallarından birisinin bağı kopmuş.
Başına bir kılıç iniyor,
Ve Amca! diyerek yüz üstü düşüyor kerbelaya.
Kerbelada bir oğul var
Bir şahin var.
Kucağında üç yaşında bir seyyid;
Adı abdullah!
Ve bir ok, Abdullahı boğazından vuruyor
Hz. Hüseyin, kanla dolan avuçlarını yere boşaltıyor
Yâ Rab! diyor.
Bize göklerden yardım etmeyeceksen,
Hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et.
Hicretin altmış birinci yılı
Muharrem ayının onu
Bir şehit var kerbelada
Tam otuz üç mızrak yarası,
Otuz dört kılıç yarası
Ey Muhammedim nerdesin nerde?
Hüseyinin başı bir yerde; gövdesi bir yerde!
Bu Hz. Zeynebin feryadıdır dedesine;
Ey Muhammedim! Ey Muhammedim!
Sana göklerdeki melekler salatü selam getiriyorlar.
Hüseyin ise şu otsuz bozkır çölde
Tozlara, topraklara, kanlara bulanmış,
Azaları kesilmiş yatıyor.
Ey muhammedim! senin kızların esir edilmiş,
Zürriyetin hep öldürülmüş.
Sabah yelleri onların üzerine toz toprak savuruyor.
Abdullah bin Abbâs da, o gün Medinede
Rasulullah aleyhisselamı görür rüyada
Yanında içi kan dolu cam bir bardak vardır,
Ve şöyle buyurur:
Benden sonra Ümmetimin yaptığı şeyi biliyor musun?
Hüseyini şehit ettiler.
Bu, Onun ve ashabının kanlarıdır.
Bunu Allaha sunacağım.
Ya Rasulallah!
Biz asırlar sonra geldik.
Eğer o gün olsaydık Kerbelada
Allaha kasem olsun ki
Ashabının seni koruduğu gibi
Korurduk Ehl-i Beytini
Ya da o uğurda verirdik canımızı.
Bu sözümüzün bir isbatı olarak
Bu gün biz senin kapındayız.
Taşıdığımız ehl-i beyt isimleri.
Kimimiz Ali, kimimiz fatıma
Kimimiz hasan ve hüseyin.
Ve iftiharla senin ismini taşıyor çoğumuz.
Allah ruhumuzu senin kapında
Ehl-i Beytine layık olduğumuz bir anda alsın.
Aliyi Asğarla,
Zeynelabidinle her asırda hüseyni çiçekler açarken
Yanaklarında peygamber busesi,
Ve her biri senden bir koku taşırken çağlara.
Allah, bizi onlardan ayırmasın.
Bizi senden ve rızasından ayırmasın.
DURSUN ALİ ERZİNCANLI
Ana SayfadDursun Ali Erzincanlı40 Yaşındasın
Bu sayfada Dursun Ali Erzincanlı adlı şarkıcıya/gruba ait 40 Yaşındasın şarkısının sözleri bulunmaktadır.
Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah Azze ve Celle
Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.
İşte
Bir yaşındasın,
Beni Sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında
seafoodplus.info kucağına alıyor seni
Yüzünde bir gölgelikSeni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni
Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor
Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik
Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin
Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var
Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var
İşte
Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın
Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
Velilerin anası
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı
Sen,
Sen ' Allah! ' diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ' Allah! ' diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de ' Allah! ' diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi:
' Anam babam sana feda olsun ' diyordu
Ya Rasulallah
Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara
' Seni çok seviyoruz Ya Habiballah ' demişlerdi
Sen de:
' Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun
Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak:
' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti:
' Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver '
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile
' Peki ' dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktirdiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle:
' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne de evladımız olsaydı diyecekler '
Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'
Sultanım!
Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili
Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik
Ya Rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın
Sayfa Gösterimi:
Oylama:
(95 kişi oyladı)
Oy Ver:
elşiş - 12 Kasım
bayıldım ve bunşiiri kandilde okuyacağım
ramazan yükçü - 31 Ekim
çoooooooooopooooooooooooooook
güzel olmuş ben şiiri neredeyse sonuna kadar kendi elimle yazdım ama galiba boşuna gitti
Sena - 31 Temmuz
Bravo super
gökçe - 28 Mart
biz bunu knkamla kutlu doğumda okuyacağız çok mutluyum bu şiiri okuyacağım için *-*
gökçe - 28 Mart
bu şiiri kankam perihanla kutlu doğumda okuyacağız çok mutluyum bu şiiri okuyacağımı için *-* ^^
zehra - 28 Aralık
ben bunu ezberledim ve kutlu doğumda okuyacağım
zehra - 28 Aralık
ben bunu kutlu doğum haftasında okuyacağım. siz onu nasıl seversiniz o sizi bin kat daha fazla sever çünkü o Muhammed-ül-emin
duygu - 02 Nisan
çok güzel yazandan allah razıı olsun
nisa - 08 Kasım
Ben bu şiiri çok beğeniyorum insana duguyu çok iyi anlatıyor.
A, B, C-Ç, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, Q, R, S, T, U-Ü, V, W, X, Y, Z
A, B, C-Ç, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, Q, R, S, T, U-Ü, V, W, X, Y, Z